Yeni Üyelik
33.
Bölüm

OTUZ İKİ

@hayalrafya

Sherlock Holmes’ün bir sözü vardı; imkânsız olan elenirse, geriye kalan ne kadar imkânsız olursa olsun gerçek sayılırdı. Kendimi biliyordum. Kendimin farkındaydım. Ben deli değildim. Deli olmam imkânsızdı. Ben deli olamazdım. Öyleyse Yaşlı, zaman tutulması konusunda sonuna kadar haklıydı. Yaşlı’yı haklı kılmamsa beynimi tamamen alternatif Kıvanç’a adamıştı.

Kıvanç’ın evden kaçırdığım şampuanı ile temizlediğim saçlarımı, pencere sekisine oturmuş, taradığım esnada telefonuma mesaj gelmişti.

Onu düşündüğüm her anda, bir şekilde, kendini belli etmeyi başarıyordu bana.

Kutuda saklamaya fırsat bulamadığım, devamlı ulaşabileceğim bir yerde tuttuğum telefonumu elime aldım.

Avukat Bey: Uyurken hep gerçek olanlar görülür düşte.

Siz: Bana düşlerini mi yorumlatacaksın?

Avukat Bey: Hayır. Olmayan bir şey üzerine çıkarım yapamazsın.

Siz: Ne anlayacağım bundan? Düş görmüyor musun?

Avukat Bey: Görmüyorum, seninle konuşmaya başladığımdan beri.

Siz: İlginç. Düşlerinin köküne kibrit suyu akıtmadım oysa.

Avukat Bey: Düş görmek için önce uyumak gerek.

Siz: Uyuyamıyor musun?

Avukat Bey: Beni uyutmuyorsun.

Siz: Sırf uyuyabilmen için mesaj attığım saatlere çok dikkat ediyorum.

Avukat Bey: Sorun mesaj atman da değil. Mesaj atmadığında bile fikirlerimde dolaşıyorsun.

Siz: Adım seslerimi kafanın içinde mi duyuyorsun?

Avukat Bey: Kafamın içinde adımladığını görüyorum.

Siz: Bana çok fazla kafa yorma.

Avukat Bey: Mümkün mü acaba?

Siz: Bak söylüyorum, böyle gidersen aklını kaçırırsın, Avukat Bey.

Avukat Bey: İyi.

Siz: Aklını mı kaçırdın, sen? Aklını kaçırmanın nesi iyi?

Avukat Bey: Seni görebilmemin tek yolu aklımı kaçırmak sanki…

Siz: Haksızlık ediyorsun. Karşına çıkmıştım.

Avukat Bey: Haksızlık etmiyorum. Karşımda kalmış mıydın?

Siz: Sonraki seferde karşında kalacağım.

Avukat Bey: Söz mü?

Siz: Söz.

Avukat Bey: Sana bir sır vereyim, bana verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı.

Siz: Çünkü varlığın, henüz, benden bir söz almadı.

Asıl Kıvanç’la aramdaki sözler birleştirilse Çin Seddi’nin uzunluğu aşılırdı. Ancak alternatif Kıvanç’la her şey hem yeni hem de yarıda bıraktığım gibi aynıydı.

Avukat Bey: Madem öyle… Bundan sonra alacaklınım.

Siz: Bir dakika.

Avukat Bey: Merak etme, alacaklınım dediysem… Bir söz için haraç kesecek değilim.

Siz: Bir dakika, diyorum.

Avukat Bey: Neden bir dakika diyorsun?

Siz: yazdığın söz…

Avukat Bey: Düşlerle ilgili olan mı?

Siz: Başka söz yazdın mı?

Avukat Bey: Ne olmuş yazdığım söze?

Siz: Çok tanıdık geliyor.

Avukat Bey: Söz söze benzer.

Siz: Benzerlik değil, bu… Bu benzerlikten daha fazlası… Bu, birebir tıpkısı.

Avukat Bey: Neyin tıpkısı?

Siz: Birinci perde, üçüncü sahne; Romeo’nun söylediklerinin tıpkısı.

Avukat Bey: Ne olmuş yani? Shakespeare’in telif hakkı ortağı mısın?

Siz: Romeo’dan çaldın.

Avukat Bey: Romeo’yu alıntıladım.

Siz: Ben yapınca çalmak sen yapınca alıntılamak, öyle mi?

Avukat Bey: Benim amacım farklı.

Siz: Evet, bunu konuşalım. Senin amacın ne, Avukat Bey?

Avukat Bey: Sana yardımcı olmak.

Siz: Peki, benim ne için yardıma ihtiyacım varmış?

Avukat Bey: Romanın için kullanasın diye bir sözü paylaştım seninle.

Siz: Romanım için yardıma ihtiyacım yok.

Avukat Bey: Ama uzun süredir romanından bahsetmiyorsun. İlham perilerinle bozuk musun?

Siz: İlham perilerimle aram gayet iyi.

Avukat Bey: Öyleyse roman mevzusu neden kapalı?

Siz: Yazmadığım için.

Avukat Bey: Ne o, beni yazmaktan sıkıldın mı?

Siz: Senden sıkılmam, anla şunu. Seni ancak sıkarım.

Avukat Bey: Beni sıkamazsın.

Siz: Romanımı okurken sıkılacaksın.

Avukat Bey: Buna sen karar veremezsin. Hem… Romanını ne zaman okuyacağım?

Siz: Bitirdiğimde.

Avukat Bey: Daima belirsizsin. Romanını ne zaman bitireceksin, Ahu?

Siz: Boyalarım geldiğinde.

Avukat Bey: Ne?

Siz: Pastel boyalarım bitti. Aslında yazmıyorum değil, yazamıyorum.

Avukat Bey: Sana boya temin edebilirim.

Siz: Hastanenin adresini öğrenmek için bulduğun yollar çok orijinal.

Avukat Bey: Beni her seferinde engellediğinde göre yeteri kadar orijinal olamıyorum herhalde.

Siz: Sabret, Avukat Bey. Ben de sabrediyorum.

Avukat Bey: Sen ne için sabrediyorsun?

Siz: Boyalarımın gelmesi için; romanımın en heyecanlı sahnesini tamamlayabilmek için.

Avukat Bey: Heyecanlı mı? Tam olarak nasıl bir sahneymiş bu?

Siz: Spoiler kopartmaya mı çalışıyorsun?

Avukat Bey: Biraz bilgi istiyorum.

Siz: Pekâlâ, uzatmayacağım. Bir dans sahnesi yazıyordum; çok tutkulu bir dans sahnesi.

Avukat Bey: Bunu bilmem hiç iyi olmadı.

Siz: Neden?

Avukat Bey: Birazdan ağır ceza hakimi ile görüşmeye gideceğim.

Siz: Evden çıkacaksın, yani?

Avukat Bey: Hakimin ayağıma gelecek hali yok.

Sesi, zihnimde yeniden canlandı: ‘Kapımın önüne adam koymuşlar.’

Siz: Dikkatli ol, Avukat Bey.

Avukat Bey: Olurum.

Siz: Ayrıca…

Avukat Bey: Ne, ayrıca?

Siz: Hakimle görüşmen kötü geçse bile sorun etme. Sorun değil. Sadece şunu bil, en önemli sensin.

Avukat Bey: Beni önemli bilen bir tek sensin.

Cevap yazamadım. Mesaja bakakaldım. Telefonumun çatlak ekranı –uzun süre işlem yapmadığım için- önce karardı sonra kapandı. Karanlık ekranın her bir çatlak parçasında yüzümün yansımasını gördüm.

Asıl olanı uyanıncaya kadar kendimi alternatif olanı ile oyalıyordum, belki. Ancak daha önce hiç, alternatif bir zamanı geçirmek böylesine cazip gelmemişti.

Loading...
0%