@hayalrafya
|
Siz: Tam şu anda ne yapıyorsun? Avukat Bey: Saklanıyorum. Siz: Güzel, kimden saklanıyoruz? Avukat Bey: ‘Biz’ diye bir şey yok. Önce şunu bir anla. Biz saklanmıyoruz. Sen saklanmıyorsun. Ben saklanıyorum. Siz: Ama ben senin yanındayım. Avukat Bey: Yanımda değilsin. Sen, telefonumun içindesin. Siz: Telefonunu yanında taşımıyor musun? Avukat Bey: Ne… Ne gereksiz bir bağlantı bu böyle. Siz: Doğru olan her gerekçeye gereksiz diyemezsin. Avukat Bey: Doğruluk yargılarımız çatışıyorsa, derim. Siz: Pekâlâ… Sırf hoşuma gittiğin için seninle çatışmayacağım. Kimden saklanıyorsun? Avukat Bey: Babamdan, abimde… Benimle aynı soyadını taşıyan kim varsa ondan. Siz: Şirkettesin. Avukat Bey: Öyleyim. Siz: Soyadını taşıyanlardan biriyle karşılaşırsan, temsilciliği alamadın diye sana patlayacaklar. Avukat Bey: Sahiden müneccimsin! Siz: İstersen sana yardım edebilirim. Avukat Bey: Nasıl? Siz: Saklanıyorsan eğer bir yerde oturmuş, bekliyorsun demektir. Avukat Bey: Belki. Siz: Hani… Boş boş bekliyorsundur. Avukat Bey: ‘Zaman öldürmek’ tabirini tercih ederim. Siz: İstersen bu cinayette seninle birlikte ellerimi kirletebilirim. Avukat Bey: Ne kadar sapkınca bir teklif bu böyle! Siz: Yapma. Bir deliden daha fazlasını bekleyemezsin. Avukat Bey: Pekâlâ, deli. Zamanı benimle birlikte öldür. Siz: Ah, karamsar prensim… Böyle konuşunca kalbimi tekletiyorsun. Avukat Bey: En başta nasıl anladın? Siz: Neyi? Avukat Bey: Hoşuna gittiğimi. Siz: Hımm… Hoşuma gittiğini kabullenmen daha fazla hoşuma gitti, şimdi. Avukat Bey: Nasıl anladığını söyleyecek misin? Siz: Söyleyeceğim ama buna hazır mısın, bilemiyorum. Avukat Bey: Kötü bir anlama süreci miydi? Siz: Aklına gelebilecek en kötü anlama süreciydi. Avukat Bey: Gönder, gelsin. Zaten kötülükler batağının içindeyim. Siz: Seni daha fazla batırırsam ya? Avukat Bey: Batırmazsın. Zaten dibi boylamış durumdayım. Siz: Bitik bir ruh halin var. Avukat Bey: Teşekkür ederim! Siz: Bitik ruh haline hayranım. Avukat Bey: Bana methiye yazmaya biraz ara versen, olmaz mı? Siz: Tamam. Midemi bulandırdın. Avukat Bey: Ne? Siz: Seni ilk gördüğüm anda, midemi bulandırdın. Avukat Bey: Mideni bulandırdım ve sen kendi kendine ‘bu adam acilen hoşuma gitmeli’ mi dedin? Siz: Tama olarak öyle demedim. Önce tuvalete gittim. Sonra seni düşündüm. Yüzün, gözlerimin arkasında ne zaman belirecek gibi olsa midem bulandı. Avukat Bey: İğrenç. Kendime olan sevgim katlandı. Sağ ol. Siz: Bence de katlanmalı. Hatta yeryüzündeki herkes sana karşı sevgi beslemeli; katlanarak büyüyen bir sevgi. Tabii o zaman herkesi kıskanmak yüzünden… Büyük ihtimalle katil olurdum. Avukat Bey: Öyle bir durumda seni savunurdum. Sanırım. Siz: İşte bu, hiç iç açıcı bir haber değil. Katil oldum diye beni savunursan hâkim kesin kalemimi kırar. Avukat Bey: Kalem kırma olayı mazide kaldı. Siz: Neyse ne işte. Avukat Bey: Beni sahiden seviyor musun yoksa nefret mi ediyorsun, anlayamıyorum. Siz: Nefret çok güçlü bir sevgi türüdür. Avukat Bey: Zıtlıkların uyumuna inanmam. Siz: Biliyor musun, yetmiş yaşındaki oda arkadaşıma benziyorsun. Avukat Bey: Yetmiş yaşındaki ‘deli’ oda arkadaşına benziyorum, öyle mi? Siz: Evet, ikiniz de huysuzsunuz. Memnuniyetsizsiniz. Somurtkansınız. Ama senin ondan güçlü bir farkın var. Avukat Bey: Ya, neymiş? Siz: Sen, mutsuzluğunla ruhumu ışıtıyorsun. Alev almış bir mum gibisin. Beni ışıtıyorsun ama kendini tüketiyorsun. Avukat Bey: Hımm, ikimizden biri bu masalın sonunda kendini feda edecek öyle mi? Siz: Öyle ama kendini feda eden sen olmayacaksın. Alevini üfleyeceğim. Belki ruhum karanlığa düşecek, belki çürüyeceğim… Yine de alev seni eritip bitirmeden önce onu söndüreceğim. Avukat Bey: Bundan kazancın ne olacak? Siz: Hiç. Yalnızca… Hoşuma giden adamın yaşamaya devam ettiğini bileceğim. |
0% |