Yeni Üyelik
41.
Bölüm

40. İÇİ DOLU KARA KUTU

@hayalrafya

 

keyifli okumalar..

BİR HAFTA SONRA

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derlerdi. Kabul, Dilan halam –şu hayatta– birçok şey olabilirdi ancak kesinlikle yalancı değildi. Belki de sırf bu yüzdendir ki yaktığı mum, yatsıyı bulmadan sönmüştü. Aldığı evlilik teklifinin hemen ertesi gününde, tüm Mardin onun Berkay’ın amcası ile evleneceğini biliyordu.

Ruhu gençlerin önünde duran olmamıştı. İki aile de halamın ve Faruk amcanın evliliğine sıcak bakıyordu. Rıza gösterilmişti. Düğün gerçekleşecekti.

Yaklaşan düğün birden fazla hazırlıkla birlikte gelmişti, neticede. Kız isteme merasimi için Karaevrenler, yeniden Meran konağını ziyaret etmişti mesela. Neyse ki merasim olaysızca kapanmıştı. Canlar sıkılmamış, herkes mutlu ayrılmıştı. Nişandır, kınadır derken… Düğüne üç vakitten az kalmıştı. Zira düğün, yarın akşam yapılacaktı.

Ve bugün, Meran konağındaydım. Dilan halamın gelinlik provası için çağrılmıştım buraya. Lakin prova ile uzaktan yakından alakam yoktu. Annem, Zehra ile birlikte üst kattaki büyük odadaydı. Yanlarında halam ve terzi vardı. Konuşmalarının hararetleri, neredeyse, tüm konağı inletiyordu. Seslerine dayanmak zordu da onların yanında durmaya zorlanmadığım sürece seslerine katlanabileceğime inanıyordum ümitsizce.

Defterimin bir sonraki sayfasını açtım ve elime giren krampa aldırmayarak yazı yazmaya devam ettim. Fatih’i yanıma çekmiş, avludaki büyük masaya kurulmuştum. O, gelecek hafta gerçekleştirilecek sınavları için gözünü kaldırmadan ders çalışıyorken ben de kendi dersimle meşgul oluyordum. Tamamen konsantre olmuştum. Satırları, yazmaktan keyif aldığım kelimelerle dolduruyordum. Ta ki… Kendi dersine fazlasıyla tutunamayan kardeşim, sandalyesinden hafifçe kalkıp kafasını defterime uzatıncaya dek…

Yarısı karalı beyaz sayfama düşen Fatih’in kafasının gölgesine hoşnut olmayarak bakarken kaşlarımı çattım. “Oğlum çekilsene kendi işine ya,” dedim. Dikkatimi dağıttığı için kızgındım.

Fatih, kızgınlığımı toz zerresi kadar bile önemsememişti. Defterimi kendi önüne çekti. Yazdıklarımı inceledi. Harcadığım harflere göz gezdirdi. “Abla…” sesi, yanlış yaptığımı haykırıyordu. “Yazı yazmanın belirli bir kuralı vardır. A harfinin kemerini kurdele şeklinde yapamazsın.”

Dudaklarımı sıkarak defteri yeniden sahiplendim. Hayır, yani harfleri eğip bükemeyeceksem kalem oynatmamın âlemi neydi? “Sen kendi yazdıklarına bak.” Burnumu kıvırarak önündeki test yaprağını kontrol ettim. “Çok eğik yazıyorsun. Üflesem harfler öbür tarafa düşecek resmen.”

“Harfler düşmez.”

“Kim söylüyormuş bunu, küçük bey?”

“Öğretmenim.”

“Öğretmenin çok biliyor!”

“Evet, çok bildiği için öğretmen olmuş zaten.”

“Çık git işine Fatih. Asabımı bozma bak benim.”

Minik çaptaki kavgamız nihayetinde son bulmayı başarınca, ikimizde önümüzdeki kâğıt parçalarına dönmüştük yeniden. Kalemimi bir kez daha kavradım. Ucunu açtım. Yeni kelimeleri yazma üzere hamle yapıyordum ki, bu defa da cebimdeki telefonum titremişti arsızca.

Bakmamayı yediremedim gururuma. Gözlerimi devirip ofladım. Telefonu eteğimin cebinden çıkartıp ekran kilidini açtım. Geçen gün Şimal ile alışveriş yaptığımız mağaza mesaj atmıştı. Yeni sezon kıyafetlerinde indirim olduğunu haber vermek için…

Yeni sezon kıyafetlerinde indirim mi varmış?

Gelen mesajı –önce– anladığıma, sonra okuduğuma inanamadım. Bir heyecan tufanı tarafından ele geçiriliyorken ise parmaklarım titriyordu aceleden. Ciddi ciddi anlamıştım. Ciddi ciddi bir mesajı okumuştum. Dudağımın kenarını hafifçe ısırdım. Eğer bunu anlayabildiysem… Dahası için kendimi test etmemde hiçbir sakınca yoktu.

Sandalyemi masaya yaklaştırdım. Dirseklerimi de masanın üzerine, defterimin kıyısına yerleştirdim. Aptal sırıtışım, kilitlenmişti yüzüme. Anahtarını bulamadığım kilidi açamayacağımdan gülümsemeye devam ettim. Mesaj sekmesine girdim. Yeni bir mesaj yazmam için, içi boş kara bir kutu beliriverdi karşımda.

Parmaklarımdaki titremeyi sakinleştirebildiğimde içi boş kara kutunun içini doldurmak üzere dokunmatik klavyeye basmaya başladım.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Ne yapıyorsun, yakışıklı? (16.04)

Mesaj yazmayı tamamlayıp, yazdıklarımın doğruluğunu defalarca kontrol eder etmez gönder ikonuna tıkladım düşüncesizce. Mesajın karşı tarafa iletildiğini belirten bildirim sesi kulakları doldurmuştu. Bu ses yüzünden dikkatini bana veren Fatih’i sert bakışlara korkutarak önüne döndürdüm. Ardından muhatap olduğum beyefendinin cevap yazması için beklemeye koyuldum. Çok değil, iki dakika sonra içi dolu bir başka kutu görüşümün huzurundaydı.

Gönderen: Şehirli Damat.

İclal, sen bana mesaj mı attın yoksa senin yerine başkası mı yazıyor? (16.06)

Tahammül yoksunuymuşçasına kıpırdandım oturduğum yerde. Zaten bir defa da çevre yolundan dolanmadan direkt konuşabilseydik dişimi kıracaktım kesinlikle.

Karşılık vermek için Fatih’e ihtiyacım vardı. L harfinin yerini bir türlü bulamamıştım çünkü. Zor bela, tehdit ettiğim kardeşim L harfinin yerini gösterdikten sonraysa, aramızda soğuk rüzgârla estirmeye hazırdım hani.

Gönderilen: Şehirli Damat.

La havle! Padişah kızı mıyım ben? Uşak mı kullanacağım bir mesaj için? (16.10)

Uzun tırnaklarımı masaya çarparak bekledim, bekledim, bekledim. Fatih elime vurmaktan çekinmemişti. Onu rahatsız ettiğimi söyledi. Ders çalışamazsa bana musallat olacağını belirtti. Sabır çekerek kesmiştim tırnaklarımın melodisiz ritmini. Zaten beklediğim mesaj da bildirim ekranına düşmüştü.

Gönderen: Şehirli Damat.

Tamam inandım. Bizzat sen yazıyormuşsun. (16.13)

Aklıma gelen ihtimal, gecikmeden sinirlerimi bozdu tabii. Düşündüğüm ihtimali soru cümlesine çevirerek Berkay’a yöneltmiştim. Aynı esnada bağırmaya başlayan Dilan halam ise, ölçüyü yanlış almasıyla ilgili zavallı terziyi azarlıyordu yukarı kattan.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Bizzat yazabileceğime inanmıyor muydun yoksa? (16.16)

Neredeyse hiç sabretmem gerekmedi. Çıkışımı söndürmek isteyen Berkay, derhal vermişti cevabını.

Gönderen: Şehirli Damat.

Olur mu öyle şey? Şaşırdım sadece. (16.16)

Hah! Bu savunmaya inanacağımı bekliyorsa yanılırdı. Eğer başkasının yardımı ile yazdığım kanısına kapılıyorsa zaten benden umudu yok demekti. Kahretsin… O yakışıklı yüzünün aşk dolu hatırı olmasa bilirdim ben yazacağımı da… İşte yazmadan önce mesajımı çamaşır suyuna batırmam, hafiften yumuşatmam gerekiyordu.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Çevir kazı yanmasın tabii. İnandık diyelim bakalım. (16.18)

Bir sonraki karşılığım gelinceye değin Fatih ile aramızda yeni bir sürtüşme peyda olmuştu. Mesaj yazarken klavyemin çıkarttığı seslerden rahatsız olduğunu beyan etti açık sözlülükle. Sesleri kapatamayacağımı iddia ederken ben, telefonumu ansızın çekmişti elimden. Ekranda birkaç tuşa bastı ve cihazı sinirle bana bıraktı. Benzer vakitlerde, bildirim ışığı yanıp sönerken Fatih, bu defa, telefonumu komple sessize almıştı. Kardeşten çok hayattan bezdirici bir etken gibi davranıyordu resmen.

Gönderen: Şehirli Damat.

Abartma İclal. Kazları ilgilendiren bir durum yok ortada. Şaşırdım dedim ya kızım. Şaşırttın beni. (16.21)

Kendisini şaşırttığımı söylemesi gülümsetmişti beni. O an, onu şaşırtmayı gerçekten sevdiğimi fark ettim. Zira o, şehirli kimliğini gün ışığına tutmayı –an be an– ihmal etmiyorken benim sıradanlık zindanlarında çürümem, evliliğimize aykırı kaçardı.

Telefonumun ekranına iki defa hızlıca dokundum. Dokunmatik klavye –sanki huyu buymuş gibi– beliriverirken kafamda zar zor toparlayabildiğim mesajımı kara kutuya işlemeye başlamıştım. Ancak güçtü. Ekranda yazmak kalem ve kâğıt ile deftere yazmaya benzemiyordu. Bir kelime yazıyordum. Yazdığıma baktığımda kelimenin ya da bir harfin değiştiğini görerek sinir oluyordum. Telefonum benimle zıtlaşmaya programlanmıştı bir nevi. Sırf bu konu yüzünden Fatih’ten şüphelenmemek elde değildi hani.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Seni şaşırttım öyle mi? Her zamanki gibi mi? (16.24)

Mesajı gönderdim. Tabii her zamanki gibi ben mesajı gönderinceye kadar dakika üstüne dakika geçmişti. Ah! Yazı yazmak böylesine meşakkatli bir uğraşken insanlar profesörlüğe kadar nasıl yükselebiliyordu, aklım almıyordu yemin ederim.

Gönderen: Şehirli Damat.

Arada sıradaki gibi diyelim. (16.24)

Göremeyeceğini bilerek gözlerimi devirdim. Mesaj ile göz deviremeyeceğim için ise kendimi yetersiz hissettim. Ayrıca, benim ile aynı dakika içinde mesaj yazabiliyor olma becerisi, bir müddet kadar canımı sıkmadı değildi.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Gıcık edici daha az şey yaz Berkay. Aksi takdirde koca katili olacağım. (16.30)

Yanımda olsaydı eminim ki gülerdi. Ben gamzesinin enfes görüntüsüyle oyalanırken ise daha ciddi dalga geçerdi benimle.

Gönderen: Şehirli Damat.

Denerim zevcem. (16.30)

Zevcem diyerek beni yumuşatabileceğini sanıyorsa… Tamamen doğru bir yolda olduğunu bilmesi gerekirdi maalesef.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Baksana… Sen, denemeyi denerken arayayım mı? Şaşkınlığın geçer mi öyle? (16.33)

Aslında arama fikri ondan ziyade benim içindi. Zira medeni bir insan gibi yazı yazmayı geçtim… Çivi ile taş tablet oyma raddesindeydim.

Gönderen: Şehirli Damat.

Hayır. Arama. (16.33)

Fatih’in uyarılarına rağmen seslice dile getirmiştim şüphemi. Ne diye aramayacaktım? Eğer bu cümleye maruz kalıyorsam Berkay’ın çevirdiği bir dolap olmalıydı büyük ihtimalle.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Ne demek arama ya? Gizlin saklın mı var yoksa? (16.37)

Bu seferki tepki, aynı dakika içinde gelmedi ve ben şüphe merdivenlerinin zirvesine bayrak açtım, tıpkı savaşı kazanmış orta çap ülkelerinin attığı zafer naraları misali.

Gönderen: Şehirli Damat.

Ne şanslı adamım! Her defasında en iyisini düşünen bir karım var. (16.38)

Tırnaklarımı ısırmaktan kaçınmadım.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Cinnet mi geçireyim istiyorsun Berkay? Nedir yani? (16.42)

Saniye sürdü. Saniyeler yılmış gibi devrildi.

Gönderen: Şehirli Damat.

Kurban olayım cinnet geçirme sen. O güzel bünyene kıyamam. (16.42)

Şirinlik yapıyordu öyle mi? Şirinlik yaparken şirin olmayı beceremeyen yegâne şahıs olabilirdi kendisi. Öte yandan başta fikrimi hayata nakletmek konusunda hâlâ kararlıydım.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Yağ yakma. Arıyorum. (16.44)

Rehbere girdim. Onu kaydettiğim ismin baş harfine gelinceye değin ekranı aşağıya kadar kaydırdım durdum. Nihayet numarasının kaydını bulduğumdaysa aramaya yelteniyordum ki bir bildirime tabi tutmuştu beni.

Gönderen: Şehirli Damat.

Arama dedim İclal. Yazı yazabildiğini görmek istiyorum. (16.45)

Doldurduğu kara kutuda barınan ironiyi göz ardı etmek yakışmazdı bana. Gördüğümü yüzüne vurmamak da…

Gönderilen: Şehirli Damat.

Bana yazı yazmayı sen öğrettin. (16.47)

Hadi bakalım. Bir de şimdi kendini akla mahkûm.

Gönderen: Şehirli Damat.

Yani? (16.47)

Karşılık verebilmek için yeniden Fatih’in alfabe bilgisine başvurmam şar olmuştu ne yazık ki. Bana yardım etse bile sonunda yaptığını yapmaktan geri durmamıştı sevgili kardeşim. Beni sandalyemden düşürmeye çalışırken kendisi düştü. Aynı zaman paketinde ise Dilan halam, prova odası yaptıkları yerde bir şeyler kırıyordu.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Dolaylı yoldan egonu mu tatmin ediyorsun sen? (16.51)

Bacağımın tekini ritmik şekilde sallarken sabır taşı olsam, Berkay’ı beklediğim anlardan birinde çatlayacağımdan emindim.

Gönderen: Şehirli Damat.

İclal, şu kısacık sürede ne kadar da iyi tanımışsın beni… (16.53)

Dudağımın kenarını sertçe dişlememe karşın içimdeki İclal’i susturabilmemin mümkünatı yoktu. Kısık olduğunu düşündüğüm bir tonlamada, “Şerefsiz,” diye fısıldadım.

Fakat görünen o ki, fısıldamaktan fazlasını yapmıştım. “Kime şerefsiz dedin abla?” diye sordu Fatih. Ders çalışmakta yüzü yoktu. Beni bahanesi edip duruyordu.

Kaşlarımı çatarak ona kızgın kızgın baktım. “Dersine bak sen Fatih.”

Kızgınlığıma aldıracak en son kişiydi. Sonuçta ben ona silah tutmayı öğretmiştim değil mi? Kaba ruh hallerimle mi mücadele edemeyecekti? “Kime dedin ya…”

Gözlerimi yumdum. Derin nefesler aldım. “Oğlum mızmızlanmasana.” İşaret parmağımı testine doğru salladım. “Hemen dersine dön yoksa seni yukarı gönderirim bak. Halamın gelinliğini tutarsın.”

Bu tehdit işe yaramıştı. Fatih korkuyla dudaklarını büzdü. Dilan halam, bizim kırmızı çizgimizdi. “Tamam. Tamam, gönderme.”

Fatih ile bir kez daha baş ettikten sonra Berkay’ı çektim kadrajıma. Mesaj kutusu boştu. Cevap yazmamıştı. Ki ona biraz daha müsaade edemeyecektim hiç.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Bırak şerefsizlik yapmayı de şu anda ne yaptığını söyle. (17.05)

Bir kalp atımı süresi kadar sürdü.

Gönderen: Şehirli Damat.

Toplantıdayım. (17.05)

“Sen onu benim külahıma anlat,” diye mırıldandım.

Fatih sandalyesinde kıpırdandı. “Kim, külahına ne anlatacak abla?”

Samimi söylüyorum. Bu çocuk okumayacaktı. “Fatih senden laftan anlamıyor musun?” çıkışım katıydı. Tavize kapalıydı.

Onun yanıtlamasını beklemedim. Doğruca bağırmaya geçtim. “Hala, hala!”

Halama seslendiğimi işiten Fatih, alelacele testini, kitabını, defterini topladı ve avludan koşarak kaçtı. İçin rahat olsun, sen örnek bir abla değilsin İclal.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Yalan söyleme. Benimle mesajlaştığına göre toplantıda değilsin. Sekreter kızla mı birliktesin? (17.18)

Gönderen: Şehirli Damat.

Sekreterim erkek. İclal, şunu kabullen artık. (17.18)

Gönderilen: Şehirli Damat.

Bırak bana masal anlatmayı. Toplantıdaysan nasıl mesaj yazabiliyorsun oğlum sen? (17.21)

Gönderen: Şehirli Damat.

Çünkü zevcem, sen toplantıdan daha önemlisin. (17.21)

Nasıl bir uğur böceğisin sen böyle Berkay? İstenç dışı gülümsedim. Gülümsesem de tavrımdan vazgeçmemiştim.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Buna inanacağımı sanma. (17.23)

Gönderen: Şehirli Damat.

Olsun be zevcem… İnanma. Ömrümü seni inandırmaya zevkle adarım ben. (17.23)

Meran konağına sinmiş sessizliği yudum yudum içiyorken gözlerimi kısarak ekranı izledim. Berkay’ın mesajını okudum. Anlayamadığımı sanıp yeniden okudum. Ta ki hepten anladığıma kanaat getirinceye değin. Benden önce daha kaç kızı böyle kandırmıştı acaba? Şimdi beni sevdiğini, bana âşık olduğunu ilan edip dursa bile benden önce de bir hayatı olduğu gerçeği, zaman zaman buhrana sürüklüyordu işte beni.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Prens prens tavırlar… (17.26)

Gönderen: Şehirli Damat.

Etkiliyor mu seni? (17.26)

Sinir bozucu olma fırsatının ayağıma kadar geldiğini fark ettim o an. Gelen fırsatı tabii ki tepemezdim.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Bu mesaj iletilemedi. (17.30)

Berkay’a daha fazla bir şey yazamadım. O da daha fazla bir şey yazmamıştı zaten. Aslında mesajlarımızı deva etmeye pekâlâ teşvik ederdim de… Selim arıyordu.

Sırtımı sandalyeye yaslayıp defterimin kapağını kapattım. Akabinde telefonumun ekranında beliren ikonu sağ tarafa kaydırarak aramayı yanıtlamıştım.

“Anlat,” dedim direkt.

Selim, aniden patlayan tepkimi özümseyebilmek için biraz bekledi biraz iç geçirdi. O iç geçirdikçe afakanlar basıyordu beni.

Durdum. Durdum. Durdum. Konuşmadı. Ben bir daha konuşmak zorunda kalmıştım. “Ne var Selim?”

Adını telaffuz etmemi bekliyormuşçasına lafa girdi. “Mekânı bastılar Hanım Ağam.”

“Yine mi ya…” isyanımı bir tek o duydu. Burnumun üstünü parmaklarımla sıkarken yine başa sardığımızdan dert yakınıyordu iç sesim. “Oyala adamları,” dedim sandalyeyi gürültüyle geriye itip ayağa kalkarken. “Geliyoruz.”

Kiminle geliyorsunuz Hanım Ağam, söylemine fırsat tanımadan aramayı sonlandırdım. Ve suç ortağımı yanıma çekmek adına dokunmatik klavye ile güç yarıştırmaya tekrardan başladım.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Pişt. (17.40)

Gönderen: Şehirli Damat.

Efendim? Neden evcil hayvan çağırıyormuş gibi mesaj atıyorsun İclal? (17.41)

Kafamı avlunun üstünden gözüken gökyüzüne çevirip göz devirdim. İyice nazlı prenses olup çıkmıştı başıma.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Hemen alınma… Toplantıdan kaçabilir misin, onu söyle. (17.45)

Gönderen: Şehirli Damat.

Toplantıda olduğuma inanmadığını sanıyordum. (17.45)

Hazır cevaplı oluşunu benim üzerimde deniyordu ya… Erken yaşlanmamın sebebi olacaktı kesinlikle.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Siktir git Berkay. (17.47)

Gönderen: Şehirli Damat.

Tamam. Kızma yine. Kaçabilirim diyelim. Ne oldu? (17.47)

Meran konağına geldiğimden beri çokça gülümsemiştim. Şimdiki gülümsememin nedeni ise memnuniyetti. Çokları ikili çarpmaya ekledim.

Gönderilen: Şehirli Damat.

Dayak atmaya gideceğim. Geliyor musun? (17.50)

Gönderen: Şehirli Damat.

Biraz da dayak yer miyiz? (17.50)

Gönderilen: Şehirli Damat.

Yemez miyiz... (17.52)

Gönderen: Şehirli Damat.

Beş dakikaya çıkıyorum. Tam olarak nerede ve ne yapacağız? (17.52)

Gönderilen: Şehirli Damat.

Bizim mekânda, iki kişilik mafyacılık oynayacağız. (17.55)

Telefonumu kapattım. Defterimi, kalemimi ve kitabımı toplayıp çantama attım. Sandalyeye rahat oturabileyim diye çıkarttığım ayakkabılarımı bir çırpıda giymiştim. Sonra da Dilan halam gelinliğini tutmam için beni çağırırken, Meran konağından çıktım.

BÖLÜM SONU

Loading...
0%