12. Bölüm

11. BÖLÜM

Su Perisi
hayalzago

 

Ertesi sabah, Kraliçe’nin çağrısı tüm grup arasında yankılandı. Elimizdeki davetiye, üzerine “Yarın Krallığı’ma gelin, sizi davet ediyorum” yazılıydı.

 

 

Herkes birbirine bakarak, bu davetin ne anlama gelebileceğini düşündü. Kraliçe’nin Krallığı’na gitmek için hazırlıklarımızı yapmak zorundaydık. İçimizde bir tedirginlik ve heyecan vardı; yarın ne olacağını bilmiyorduk ama kesinlikle hazır olmamız gerekiyordu.

 

Valoria Akademisi'nden ayrıldık ve Feywood Ormanı'na doğru yola çıktık. Orman, derin gölgeleri ve huzur veren sessizliğiyle bizi karşıladı. Ama aynı zamanda, her adımda doğanın tehlikeleriyle karşı karşıya kalacağımızı da biliyorduk.

 

 

“Şimdi çadırları kurmalıyız,” dedim Sam ve Acamas’a. “Hava kararmadan hazırlığımızı yapmamız gerek.”

 

 

Sam ve Acamas, çadırları kurmak için hemen işe koyuldular. Ancak çadır direklerini yanlış yerleştirdiler ve sonuç olarak, çadır her rüzarda sallanıyordu. Çadırı kurmaya çalışırken birbiriyle sürekli dalga geçtiler ve işleri daha da karmaşık hale getirdiler.

 

 

“Sanırım çadırın içi daha çok bir çadır gibi değil,” dedi Acamas, gülerek çadırın içine baktığında. “Yukarıda sarkıyor ve yan tarafları tamamen açık.”

 

 

Sam, çadırı kurmak için birkaç kez tekrar denedi, ama her seferinde bir sorun ortaya çıktı. Sonunda, çadırı kurmayı başardılar ama içeri girmek neredeyse imkansızdı. İçeri girdiğimizde, çadırın köşeleri hala eğilmiş durumda kalıyordu.

 

 

Bu arada, Admet ve ben yemek hazırlığı yapıyorduk. Ormanda bulduğumuz malzemelerle yemek yaparken birçok yanlışlık yaptık. Admet, çömlekte kaynayan suya tuz yerine bir torba şeker döktü ve yemek tatlı bir çorba haline geldi.

 

 

“Bu yemeği kesinlikle yemeyeceğiz,” dedim, Admet’in karıştığı yemeğe bakarak. “Şekerli çorba, sanırım bu geceki özel menümüz olacak!”

 

 

Admet, durumu kabullenerek gülümsedi. “Ekmek de yapıyorum ama hamuru yakmamamız şart,” dedi. Ancak ekmeği fırına koyarken hamurunu fazlasıyla yakmıştı ve sonuç olarak kömür gibi bir şey ortaya çıkmıştı.

 

 

Gün batarken, ormanda karanlık daha da derinleşti. Ağaçların gölgeleri ve geceye özgü sesler bizi tedirgin etti. Çadırımızın etrafındaki sesler, dikkatli olmamız gerektiğini hatırlatıyordu. Yerdeki yaprakların hışırdaması ve ağaçların arasında hareket eden gölgeler dikkat çekiciydi.

 

 

“Dışarıda bir şeyler var,” dedi Anastasia, etrafa dikkatlice bakarken. “Hemen dikkatli olmalıyız.”

 

 

Bir süre sonra, çadırın içinde uyumak oldukça zor bir hale geldi. Havanın soğumasıyla birlikte, çadırın içinde ısınmak neredeyse imkansızdı. Sonunda dışarıda bir ateş yakarak etrafımızda biraz ısındık, ama çadır hala rahatsız edici bir yer halindeydi.

 

 

Yemek hazırlığı sırasında yaşadığımız aksilikler bizleri oldukça eğlendirdi. “Bu geceyi unutulmaz kıldık,” dedim, tatlı çorbanın her kaşığını yudumlarken. “En azından bu çorba ilginç bir deneyim olacak.”

 

 

Gece boyunca ormandan gelen sesler, bize hem doğanın zorluklarını hem de aramızdaki arkadaşlığın değerini hatırlattı. Bu gece, hem komik hem de zorlu geçti; ormanın derinliklerinde yaşadığımız bu anılar, Feywood Ormanı’nda geçirdiğimiz ilk gecenin özel bir parçası oldu. Yarın, ormanın derinliklerinden çıkıp yolumuza devam edecektik.

 

İlahi Bakış Açısı

 

 

Feywood Ormanı, gece çökmüşken, karanlığın derinliklerinde eski zamanların ve doğanın bilinmeyen güçleri uyanmıştı. Ağaçların arasındaki gölgeler, sessiz bir biçimde hareket ediyor, yıldızların ışığını bile paylaşmayan bu karanlık orman, adeta bir sır gibi bekliyordu. Ormanın içindeki bu gece, doğanın eski ritimlerini ve varlıklarını ortaya çıkarmak için tasarlanmış gibiydi.
İrene, Sam, Acamas, Admet ve Anastasia ile birlikte ormanın derinliklerinde kamp yapıyordu. Gecenin sessizliğini bozan tek şey, rüzgarın yaprakları hışırdatarak oluşturduğu hafif uğultuydu. Çadırlarının etrafında bir güvenlik çemberi oluşturmaya çalışıyorlardı.

 

Gülüşmeler ve tartışmalar arasında, gece geç saatlere yaklaşırken, ormanın derinliklerinden gelen garip sesler dikkatlerini çekti. İlk başta sadece rüzgarın sesi gibi gelen bu sesler, giderek daha belirgin hale gelmişti. Ormanın karanlık köşelerinden gelen düşük uğultular, yavaşça bir hışırtıya dönüşmüş ve etrafa yayılan bir gerilim yaratmıştı.

 

 

Sam ve Acamas, geceyi geçirdikleri çadırın etrafındaki seslere kulak kabartarak, telaş içinde hareket ediyorlardı. Acamas, çadırın dışında bir şeylerin hareket ettiğini fark ettiğinde, “Beni dikkatle izle, bir şeyler hareket ediyor gibi görünüyor,” dedi.

 

 

Sam, “Bunu görmeliyiz. Yatmadan önce etrafa bakmak iyi bir fikir olabilir,” dedi. İkili, ormanın karanlığına doğru ilerlerken, gözlerinin önünde hareket eden şekiller, aniden belirginleşti.

 

 

Tam o sırada, ormanın derinliklerinden gelen bir çığlık, geceyi delen bir sesle yankılandı. Acamas ve Sam, ormanın derinliklerinden gelen sesleri takip etmeye başladılar. Gözleri, karanlığın içindeki parlayan gözlerle karşılaştı. Bu gözler, ormanın saklı köşelerinde beliren eski yaratıklardan başkası değildi.

 

 

“Ne bu? Hayvan mı?” dedi Sam, korku dolu bir sesle.

 

 

“Sanırım bu sadece bir hayvan değil,” dedi Acamas, titrek bir sesle. “Burada başka bir şeyler var.”

 

 

Sam ve Acamas, gözlerinin önünde hızla hareket eden karanlık şekillerle karşılaştıklarında, korku içindeki çığlıklar havada yankılandı.

 

 

“İrene! Admet! Anastasia!” diye bağırdı Sam. “Çabuk uyanın, burada bir şeyler oluyor!”

 

 

Diğerleri uyandı ve çadırdan dışarı çıktığında, ormanın derinliklerinden gelen yaratıklar, yavaşça ve sessizce yaklaşıyordu. Gölgeler içinde parlayan gözler, tüyler ürpertici bir şekilde belirmişti.

 

 

Admet, “Bunlar ne böyle? Sanki bizi izleyen gölgeler gibi,” dedi. Anastasia, korku dolu bir şekilde, Admet’in yanında durarak, “Bu, geceyi bizim için daha da korkutucu hale getiriyor,” dedi.

 

 

Gece boyunca, Sam ve Acamas, yaratıkları daha yakından görmek için çabalarını sürdürdü, ancak bu varlıkların gerçek doğasını kavrayamadılar. Yaratıklar, gözlerini üzerlerine dikmiş gibi, sessizce ama tehditkar bir şekilde hareket ediyorlardı.

 

 

Ormanda geçirdikleri bu gecede, doğanın varlıkları, eski zamanlardan gelen bir mesaj gibi, onlara hem güçlerini hem de korkularını hissettirdi. Gözlerindeki parıltı, doğanın derinliklerinden gelen çağrıyı yansıtıyordu. Her an, onları izleyen bu varlıklar, adeta geçmişin yankılarını taşıyor ve ormanın derinliklerinden gelen bir çağrının işareti oluyordu.

 

 

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, ormandan çıkmak için hazırlandılar. Gece yaşadıkları bu olaylar, onların hafızalarına kazınmış ve ormanın karanlık köşelerindeki sırları bir kez daha ortaya çıkarmıştı. Doğanın kendine özgü bir şekilde onlara gece boyunca tanıttığı bu gizemli deneyim, hafızalarında bir öykü olarak kalmıştı.

 

Sabahın ilk ışıkları Feywood Ormanı’nın karanlık örtüsünü aralayarak kamp alanına süzüldüğünde, gecenin dehşet verici anıları hala üzerimizdeydi. Yaratıkların gölgeleri ve gecenin soğukluğu, hepimizin zihnine kazınmıştı. Bu ormandan bir an önce çıkmak için herkes aceleyle hazırlıklarını yapıyordu. Sam ve Acamas, çadırı toplarken, hala geceyi düşünüyordum. Gecenin ilerleyen saatlerinde neyle karşılaştığımızı tam olarak bilmiyorduk, ancak ormanın sırları bizimle kalmıştı.

 

 

Yolculuğumuzun bir sonraki durağı Miran Köyü’ydü. Bu köy, Feywood Ormanı’nın çıkışında, doğayla iç içe olan ufak bir yerleşim yeri olarak biliniyordu. Yol haritamızda batıya doğru, Feywood’un çıkışından itibaren bir günlük mesafedeydi. Feywood Ormanı'ndan geçmek zor olsa da bir kez çıktığımızda Miran Köyü’nün güvenli ortamına kavuşacaktık.

 

 

“Bir an önce yola koyulalım, bu ormandan çıkmak istiyorum,” dedi Anastasia, yüzünde hala endişenin izleri dururken.

 

 

“Haklısın,” diye onayladım. “Miran Köyü’ne kadar gideceğiz ve umarım orada dinlenebileceğimiz bir yer buluruz. Bu ormanın üzerimizde bıraktığı izleri silmemiz gerekecek.”

 

 

Sam de hazırlıkları tamamlayıp yanımıza geldi. “Gece pek rahat geçmedi, ama buradan çıktığımızda Miran Köyü’nün sıcaklığını hissedebiliriz.”

 

 

Acamas da kamp alanındaki son malzemeleri toplarken, hafif bir gülümsemeyle, “Çadırları bir daha böyle kurmamalıyız. Ama ormana karşı pek de şansımız yoktu,” dedi.

 

 

Ormanın derinliklerinden yavaşça uzaklaşırken, yaratıkların izleri hala peşimizi bırakmamış gibi hissediyorduk. Ağaçların arasında yankılanan adımlarımız, gecenin soğuk ve ürpertici anılarını taşıyordu. Ancak bir kez Feywood Ormanı’nın sınırlarına yaklaştığımızda, güneşin sıcaklığı ve rüzgarın daha hafif esintisi içimize bir nebze olsun huzur verdi.

 

 

Yolculuğun bu kısmı, ormanın çıkışına kadar sürecek bir yürüyüşle doluydu. Ormanın en derin noktalarından çıkıp Miran Köyü’ne ulaşmamız için dikkatli ve hızlı olmamız gerekiyordu. Her birimiz sessizce ilerlerken, zihnimde haritayı gözden geçiriyordum.

 

 

“Miran Köyü’ne vardığımızda ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu Admet, yanımda yürürken.

 

 

“Önce dinlenip, sonra sonraki adımlarımızı planlamalıyız. Rodos Krallığı’na ulaşmamız için hâlâ önümüzde uzun bir yol var. Miran sadece bir ara durak, ama güvenli bir yer,” dedim. “Krallığa yaklaşmadan önce hepimiz hazırlıklı olmalıyız.”

 

 

Acamas, haritayı cebinden çıkararak dikkatle inceledi. “Miran’dan sonra Brimstone Geçidi’ne ulaşmamız gerekiyor. Geçit zor olacak, ama bunu aşarsak yolumuz açılacak.”

 

 

“Geçit her zaman tehlikelidir,” dedim, geçmişte bu geçitte kaybolanları hatırlayarak. “Ama Feywood’dan sağ çıktığımıza göre orayı da geçebiliriz.”

 

 

Yavaş yavaş Feywood’un sınırlarına yaklaştığımızda, gökyüzü daha aydınlık ve umut verici görünmeye başladı. Ormanın uğursuz enerjisi geride kalmıştı, ancak Miran Köyü’ne ulaşana kadar tetikte kalmalıydık.

 

 

Miran Köyü, ufukta belirmeye başladığında, bir nefes rahatlama hissettik. Ağaçların arasındaki bu sessiz köy, bize gece boyunca kaybettiğimiz huzuru geri verebilirdi. Köyün küçük taş binaları ve tarlaları, yolculuğun sonraki aşaması için ihtiyacımız olan güvenliği ve sıcaklığı sağlamak için oradaydı.

 

 

Köye yaklaştıkça, bir şeylerin daha yolunda gideceği hissiyle adımlarımız hızlandı.

 

 

 

Bölüm : 19.09.2024 17:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...