Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. BÖLÜM

@hayalzago

 

 

Genç kız karanlık bir odada bir başına duruyordu. Etrafına bakınmaya başladığında hafif bir fısıltı duydu.

 

 

 

"Anne, uyan!"

 

 

 

Başta kimin konuştuğunu anlamaya çalıştı, fakat sesin nereden geldiğini bulamadı. Ardından tekrar, bu sefer biraz daha güçlü bir şekilde yankılandı:

 

 

 

"Anne, uyan!"

 

 

 

Fısıltılar çoğaldıkça zihnini ele geçiriyordu. Kulaklarını kapatarak kendini korumaya çalıştı, ama fısıltılar giderek şiddetleniyor, adeta odanın her köşesinden yükseliyordu.

 

 

 

"Anne, uyan! Anne, uyan! Uyan!"

 

 

 

Genç kız, dehşetle bağırarak yere düştü. Ellerini kulaklarına daha da bastırdı, dizlerinin üstüne çökerek kendini küçülttü. Çaresizlik içinde titrerken, bir an yalnızca susmasını diledi:

 

 

 

"Sus lütfen! Sus, sus, sus!"

 

 

 

Ancak tam o anda, içini ürperten küçük bir kız sesi duyuldu:

 

 

 

"Anne..."

 

Genç kız gözlerini zorlukla araladığında, karşısında saçları dalgalı, oldukça tatlı bir kız çocuğu gördü. Küçük kız, ince elleriyle yüzüne uzanarak, yanaklarındaki yaşları nazikçe sildi.

 

“Niye ağlıyorsun?” diye sordu merakla.

 

Genç kız, küçük kızın dokunuşuyla şaşkına döndü. Elleriyle yüzüne dokunduğunda, ıslaklığı hissetti. Gözyaşlarının farkında bile değildi. Hafif bir fısıltıyla cevap verdi, sesi ağlamaktan kısılmıştı:

 

“Ağlamıyorum…”

 

Küçük kız tekrar fısıldadı, sesi bu sefer daha ciddi bir tını taşıyordu:

 

“Anne, uyan. Çok geç olmadan uyan.”

 

Genç kız kaşlarını çattı, sözlerin anlamını kavrayamıyordu. İçindeki karışıklık büyüdü, nereye yetişmesi gerektiğini bilemiyordu.

 

“Anlamıyorum... Neye geç kalmadan uyanayım?” diye fısıldadı, şaşkınlığı her kelimesine sinmişti.

Genç kızın zihninde küçük kızın sesi yankılanıyordu: "İhanet anne, ihanet." Küçük kızın gözleri bir an için büyük ve kararlı bir ciddiyetle parladı. Karşısında dimdik durarak tekrarladı:

 

 

 

"İhanet olacak, ihaneti engelle."

 

 

 

Genç kadın, bu sözlerin ağırlığı altında ezilirken, birden boğazında bir baskı hissetti. Ellerini boynuna götürdü ve sıkı bir zinciri çıkarmaya çalıştı. Parmakları sert, metalik bir yüzeye değdi. Zinciri çektiğinde, boynundaki şeyin bir kolye olduğunu fark etti. Kalp şeklindeki kırmızı kolye parlıyordu; adeta alev almış gibiydi, derisinin üzerinde yanıyormuşçasına sıcaklık yayıyordu.

 

 

 

Küçük kızın bakışları kolyeye kayar kaymaz, gözlerindeki korku büyüdü. Aniden geri çekildi ve titrek bir sesle bağırdı:

 

 

 

"Onu çıkar anne, onu çıkar! O zararlı, o ölüm getirir!"

 

 

 

Genç kadın, kolyeyi çıkarmak için uğraşırken, gözleri korkuyla küçük kıza kaydı. Ama küçük kız bir an içinde odayı dolduran karanlıkta başka bir köşeye kaçmıştı. Oradan, titreyen bir sesle yinelemeye başladı:

 

 

 

"Onu çıkar, onu çıkar! O zararlı, anne, çıkar onu!"

 

 

 

Kızın sesindeki çaresizlik ve korku, genç kadını derinden sarsıyordu. Kolyeyi boynundan çekip çıkarmak için daha fazla çabalarken içini tarifsiz bir panik sardı.

Küçük kızın başlarda fısıldayarak çıkan sesi, zamanla yüksek ve çığlık atar bir hale geldi. Olduğu yerde bir an için sallandıktan sonra durdu ve kafasını kaldırdı. Genç kız, o an gözlerine inanamadı; küçük kızın yüzü kanla kaplıydı. Korkuyla geri çekildi, ama küçüğün elleri hızlı bir şekilde genç kızın boynuna doğru uzandı.

"Onu çıkar anne!" diye haykırdı küçük kız. Bu söz, korkunç bir şekilde kalınlaşmıştı, sanki başka bir varlık tarafından söyleniyordu.

O sırada genç kızın boynu yanmaya başladı; sanki bir ateşle sarılmış gibi hissediyordu. Dayanamayıp çığlık attı. Kızın ellerini boynundan ayırmaya çalışırken, korku ve çaresizlik içindeki sesi yankılandı:

"Bırak, canımı yakıyorsun!"

"Onu çıkar!"

"Yapma!"

Küçük kızın gözleri artık karanlık bir boşlukla doluydu, sanki başka bir dünyadan gelmiş gibiydi. Genç kadın, panik içinde, ellerini küçüğün avuçlarından kurtarmaya çalışıyordu. Ama ne yaparsa yapsın, o zincir sanki onu daha da sıkı sarıyordu. Kızın sesi duyulmaz hale geldi; korkunun her hali, genç kadının ruhuna işliyor gibiydi.

 

 

Küçük kızın baştaki fısıldayan sesi, içindeki korkunun büyümesiyle birlikte yükselmeye başladı. O sırada duraksayıp kafasını kaldırdığında, genç kız bir çığlık attı. Küçük kızın yüzü kanla kaplıydı; gözlerindeki ifade, bir şeylerin yanlış gittiğini açıkça gösteriyordu.

 

 

 

Küçük kız, genç kızın boynuna doğru ellerini uzatarak kolyeyi koparmak için çabaladı. "Onu çıkar anne!" diye bağırdı, sesi korkunç bir şekilde kalınlaşmıştı. Genç kız, bu bağırışın getirdiği dehşetle irkildi. O anda boynunda bir yanma hissetmeye başladı; kolye sanki ateşten bir halka gibi onu boğuyordu.

 

Genç kız, hızla gözlerini açtı. Kalbi göğsünden çıkacakmış gibi atıyordu, nefesi düzensizdi. O an etrafındaki karanlıktan sıyrılıp kendine gelmeye çalışırken, bakışları karşısında duran birine odaklandı. Gördüğü kişi, içinde yankılanan dehşeti anında yatıştırdı. Rahatlama dalgası vücuduna yayıldı, hissettiği korkunun yerini huzur aldı.

 

 

 

Yavaşça oturur pozisyona geldiğinde, ona endişeyle bakan gözlere kilitlendi. Genç adamın sıcak bakışları, sanki tüm dünyanın geri kalanını bir süreliğine unutturmuştu.

 

 

 

"İyi misin, güzelim?" diye sordu adam, sesi yumuşak ve kaygılıydı. Genç kız başını hafifçe sallayarak yanıtladı. "Evet, ama kötü hissediyorum..."

 

 

 

Genç adam kaşlarını hafifçe çattı, onu kollarının arasına çekti ve nazikçe saçlarını okşamaya başladı. "Kabus görmüşsün," dedi sakin bir ses tonuyla, "Anlatmak ister misin?"

 

 

 

Kız, derin bir nefes aldı. Genç adamın sıcaklığı, kollarındaki güvenli his ona biraz olsun rahatlık vermişti. Kabusun korkunç görüntüleri zihninde hala canlıydı, ama şu anda sadece onun yanında olmak her şeyi daha katlanılabilir kılıyordu.

 

 

 

Genç kız, kabusunun görüntülerini zihninde yeniden canlandırırken ürperdi. Elleri titreyerek boynuna gitti ama hiçbir şey hissetmedi. Bu eksiklik onu daha da huzursuz etmişti.

 

 

 

"Karanlık bir odadaydım," diye fısıldadı, sesinde hala korkunun izleri vardı. "Küçük bir kız vardı. Bana sürekli 'Uyan anne, çok geç olmadan uyan' diyordu. Neye geç kalmadan uyanmam gerektiğini sordum, ama sadece 'İhanet' dedi."

 

 

 

Sözlerini yeniden yaşarken nefesi hızlandı. "Sonra boynumda bir şeyin beni sıkmaya başladığını hissettim. Elimi oraya götürdüğümde, bir kolye olduğunu fark ettim. Küçük kız kolyeyi görünce adeta çıldırdı. 'Onu çıkar, o ölüm' diye bağırıyordu."

 

 

 

Hatırladıkça, ürperti tüm vücudunu sardı ve elini bir kez daha boynuna götürdü. Ama eline hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şey hissetmeyince içindeki huzursuzluk daha da arttı. Genç kız derin bir nefes alarak, kollarında kendisini tutan adamın sıcaklığına sığındı.

 

 

 

Genç adam, kızı kendine çevirirken gözlerinin derinliğinde bir merak belirdi. Yüzleri bu kadar yakınken, elini kaldırdı ve kızın saçlarını kulağının arkasına attı. "Bugün kendine dileyecek bir şey mi yaptın?" diye sordu.

 

 

 

Kız, hafifçe kafasını sallamak üzereyken, en yakın arkadaşıyla yaptıkları anılar aklına geldi. Bir anlık utangaçlıkla dudaklarını kapatıp cevap vermekten kaçındı.

 

 

 

Bunu gören genç adam, kahkahalarla gülmeye başladı. "Neler yaptınız?" diye sordu, gözleri merakla parlayarak. "Bana söylemezsin değil mi?"

 

 

 

Kız, utancını gizlemeye çalışarak gülümsedi ama gözleri hâlâ kaçamak yapıyordu. "Belki de…" dedi, hafifçe omuz silkip. "Ama sen de benim sırlarıma karşılık vermelisin."

 

 

 

"Anlaştık," dedi genç adam, gülümsemekten kendini alamayarak. "O zaman sırlarımızı paylaşalım."

 

 

 

İkisinin arasında bir sırdaşlık havası oluşmuştu; birbirlerine yakınlaşırken, gülüşmeleri havada yankılanıyordu.

 

 

 

"Anne," duyduğu sesle, içinden yeter diye bağırmak istedi. Yine mi aynı kabus? Aynı soğuk fısıltı mı? Kalbi hızla çarpmaya başladı. "Yine mi aynı şeyi yaşayacağım?" diye düşündü dehşetle. Bedeni yerinde kıpırdayamadı, zihni ise kaçmaya çalışıyordu.

 

 

 

Fısıltılar yeniden yankılandı, önce alçak, sonra gittikçe yükselen bir sesle.

 

 

 

"Anne, uyan..."

 

 

 

Karanlık, onu bir kez daha içine çekmeye başlamıştı...

 

 

 

"Anneciğim, uyanır mısın lütfen?"

 

 

 

Minik ellerin yumuşak dokunuşunu yüzünde hissettiğinde genç kız gözlerini araladı. Karşısında, kucağına çıkmış tatlı bir kız çocuğu vardı. Kızın kızıl saçları ışıkta parlıyordu, ve genç kız ona baktığında, sanki kendisinin küçüklüğünü görüyordu. O masum bakışlar ve sevimli haliyle küçük kız, ellerini genç kızın yüzüne koyarak onu uyandırmaya çalışıyordu.

 

 

 

"Anneciğim, sonunda kalktın. Yoksa açlıktan bayılacaktın," dedi minik kız, peltek bir şekilde.

 

 

 

Genç kız yatağın içinde doğrulurken etrafına baktı. Bembeyaz duvarlarla çevrili sade bir odaydı. Kapının yanında küçük bir komodin, üzerinde bir fotoğraf çerçevesi duruyordu. Yan tarafta ise küçük bir gardırop vardı. Gözlerini kısarak bu yabancı odada neler olup bittiğini anlamaya çalıştı. "Burası neresi?" diye sordu, başını ellerine yaslayarak.

 

 

 

Minik kız, annesinin bakışlarını fark edip, kollarını göğsünde birleştirerek mızmızlandı. "Anne, yine mi uyumadın? Burası benim odam ve sen kesin adımı da unuttun!"

 

 

 

Sonra, tatlı bir gülümsemeyle, kendini tanıttı. "Ben Alisa," dedi küçük kız. "Unutma ama, tamam mı?"

 

 

 

 

"Alisa mı?" diye düşündü genç kız. "Benim kızım yok, sen benim çocuğum değilsin," dedi şaşkınlıkla. Küçük kızın gözleri bir anda doldu, dudakları titredi. "Anne," dedi Alisa, sesi titreyerek. Gözyaşlarını tutamayıp hızla yataktan indi ve odadan koşarak çıktı.

 

 

 

Genç kız, kapanan kapının ardından bakmak yerine şaşkınlık içinde odayı daha dikkatlice incelemeye karar verdi. Komodinin üzerindeki fotoğrafa yöneldi ve gözlerine inanamadı. Fotoğrafta kendisi ve sevgilisi, düğünlerinde poz veriyorlardı. Elindeki yüzüğe bakarken, kafası iyice karıştı. "Bu nasıl mümkün olabilir?" diye mırıldandı.

 

 

 

Kapı yeniden açıldığında, bakışlarını oraya çevirdi ve küçük çaplı bir şok yaşadı. Kapıda duran kişi sevgilisiydi, ama çok daha yaşlı bir haliydi. Kucağında Alisa vardı, onu yatıştırmaya çalışıyordu.

 

 

 

 

"Baba, annem beni hatırlamıyor. 'Benim çocuğum değilsin,' diyor," dedi minik Alisa, gözyaşları içinde. Küçük kızın sesi bir titremeyle sevgilisinin kalbine işledi. "Güzelim, sen odadan çık, benim annenle konuşmam lazım," dedi sevgilisi, nazikçe. Alisa odadan çıkınca adam hızla genç kızın yanına geldi.

 

 

 

"Ne oldu ışığım?" diye sordu, endişeli bakışlarla. Genç kız şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Karşısındaki adam ona sevgilisi gibi sesleniyordu. Ama her şey o kadar garipti ki... Burnuna gelen tanıdık koku, onun gerçekten sevgilisi olduğunu teyit etti, çünkü bu koku sadece ona aitti.

 

 

 

"Burası neresi? Sen neden yaşlısın? O kız kim? Neden bana 'anne' diyor?" Sorularını hızla ardı ardına sıraladı, korku ve şaşkınlık içinde. O an sevgilisi elini nazikçe genç kızın dudaklarına götürdü ve susturdu.

 

 

 

 

"Yavaş ol, Işığım, her sorunu yanıtlayacağım," dedi genç adam, nazik ama kararlı bir sesle. "Burası kızımızın odası."

 

 

 

Genç kız, itiraz etmek için sevgilisinin elini çekmeye çalıştı, ancak genç adam onu duvara yasladı. "İtiraz etme," diye uyardı, gözlerinde ciddiyetle. "Tüm sorularını cevaplayayım. Sonra sormaya devam edersin," dedi genç adam.

 

 

 

Genç kız, derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. İçindeki karmaşa devam etse de sevgilisinin kararlılığı ona biraz güven verdi. "Tamam, seni dinliyorum," diye mırıldandı, gözlerini adamın gözlerine kilitleyerek.

 

 

 

Genç kız, sevgilisinin sıcak bakışları ve sözleri arasında kaybolmuşken, birden her şey bulanıklaşmaya başladı. Gözleri ağırlaşırken, kendini kaybettiği bir dünya daha önce yaşadığı bir rüyaya benziyordu.

 

 

 

Bir anda derin bir nefes alarak gözlerini açtı. Karanlık bir odada, yalnız başına yatıyordu. Kalbi hala hızlı atıyordu; rüyasındaki olaylar zihninde canlanıyordu. "Bu sadece bir rüya mıydı?" diye düşündü. Yavaşça doğrulup etrafına bakındı. Her şey tanıdık geliyordu ama gerçekliğin ağırlığı içinde bir boşluk hissetti.

 

 

 

Kendisine fısıldayan küçük sesler hala kulaklarında yankılanıyordu. "Anneciğim, uyan!" Sesi, rüyasında duyduğu küçük Alisa'nın sesiyle karışıyordu. Genç kız, derin bir nefes alarak kendini toparladı. "Burası neresi?" diye mırıldandı, ancak cevap alamadı.

 

 

 

O sırada, kapı hafifçe açıldı ve yanına doğru bir siluet belirdi. Genç kız, gözlerini kısıp gelen kişinin kim olduğunu anlamaya çalıştı. "Beni bırakma," dedi kendi kendine, rüyasının etkisinden hâlâ kurtulmamıştı. Rüyasında yaşadığı duygular ve anılar, onu hem ürkütüyor hem de özlemle doluyordu.

 

 

 

"Rüya mıydı yoksa gerçek mi?" sorusunu zihninde tekrar tekrar çevirirken, bir yandan da sevdiği adamı düşünüyordu. O an, Alisa'nın sesi ve onunla olan bağlantısı, genç kızı yeniden hayatının gerçeklerine döndürmeye çalışıyordu.

 

 

Loading...
0%