@hayalzago
|
Beni aşağı çekebilecek tek kişi kendimim ve artık buna izin vermeyeceğim. -C. JoyBell C. Anastasia, bahçenin kuytusunda yalnız kalmıştı. Gözleri, Irene’nin kaygılı ifadesine odaklanmıştı, ama zihninde başka bir şey fısıldıyordu. O, güçlü bir krallığın varisi olarak kendi potansiyelini bulmak istiyordu; ancak bunun için, dostluk bağlarını sorgulaması gerekiyordu. İçinde büyüyen bir huzursuzluk, kendisini daha fazla sorgulamaya itti. Göklerin derinliklerinden gelen bir ses, Anastasia’nın zihnine sızıyordu. “Irene, seni zayıflatır,” diye fısıldıyordu. “Ona güvenme, dostluk, zayıflık demektir. Güçlü olmalısın.” Bu ses, derin bir karanlığın parçasıydı, ama Anastasia bunu bile fark etmeden dinliyordu. Kendisine bir şeyin doğru olduğuna inanıyordu; bir şeyin kendisini korumak için doğru bir seçim olduğunu düşündü. Anastasia, bu düşmanlık düşünceleriyle dolup taşarken, Irene’nin ona olan sevgisi ve bağlılığı, zihninde çatışan bu sesle çelişiyordu. Oysa Irene, her zaman destekleyici olmuş, zor zamanlarında yanında durmuştu. Ama bu düşünceler, içindeki karanlık gücün etkisiyle hızla değişiyordu. “Eğer onun yanındaysan, asla kendin olamazsın. Kendi gücünü bulmalısın,” diyen ses, yüreğini kemiriyordu. Krankonlar, işte bu karanlık fikirleri besliyordu. Onların sinsice fısıldadığı düşünceler, Anastasia’nın zihin dünyasını ele geçirerek, onu Irene’den uzaklaştırma çabasındaydılar. “Bir arkadaş, en büyük düşmanın olabilir. Kendini koru, ona yaklaşma. Gücünü yalnız başına bulmalısın,” diye beliriyordu ses. Anastasia, bir an için duraksadı; gözleri, Irene’nin yüzündeki kaygıyı gördü. Kendi içinde bir çatışma yaşıyordu. Bir yandan dostluğu, diğer yandan kendi potansiyelini bulma isteği. “Neden bu kadar karamsar hissediyorum?” diye düşündü. “O benim en yakın arkadaşım. Ama belki de, düşmanlarımız doğruyu söylüyor.” Zihnindeki ses, derin bir gücün fısıldadığına inandırıyordu onu. “Eğer gerçek bir kraliçe olmak istiyorsan, gerçek dostluklar kurmak zorundasın. Ancak güçlü olanlar, seni zayıf gösterenlerden uzak durur.” Kendine bir yol çizmek için cesaret bulmaya çalıştı; ama içindeki sesin etkisi, Irene ile olan dostluğunu sorgulamasına neden oluyordu. “Irene’nin yanında kalırsam, gerçekten güçlü olamam. Bu dünyada ayakta kalmak için, onun etkisinden kurtulmalıyım.” Düşmanlarının sinsi planları, ikisini birbirine düşürmek için devreye girmişti. Anastasia’nın aklına düşen bu fikirler, onu derin bir bunalıma sürüklüyordu. “Bu benim kaderim mi? Arkadaşımı terk etmek zorunda mıyım?” İçindeki sesin etkisiyle, bu soruların cevapları kaybolmuştu. Sonuçta, kendi gücünü bulmak için bir seçim yapmak zorunda olduğunu biliyordu. “Belki de, Irene’nin yanında durmak beni daha da zayıf kılacak. Onu kaybetmemek için kendimden vazgeçmemeliyim,” düşüncesi kafasında yankılanıyordu. Ve bu içsel savaş, onları büyük bir çatışmanın eşiğine getirecekti. Anastasia’nın içindeki çatışma derinleştikçe, dış dünyadaki gerçekliklerden de uzaklaştığını hissetmeye başladı. Bahçenin derinliklerinde, Irene’nin kaygılı bakışları arasında yürürken, kendini çaresiz ve yalnız hissetti. Arkadaşına yaklaşırken, içinde bir güç mücadelesi yaşadığını biliyordu ama bunu Irene’ye hissettirmemek için yüzünde bir maske takmaya çalışıyordu. Tam o sırada Irene, Anastasia’nın yanına yaklaştı ve “Neden böyle düşünüyorsun? Bana bir şey söylemek ister misin?” dedi. Anlayışla bakıyor, ama Anastasia’nın içindeki çatışmanın farkında değildi. Anastasia, bu samimi soruya ne cevap vereceğini bilemedi. “İyiyim,” diye yalan söyledi. “Sadece… bazen güçsüz hissediyorum. Krallıkta olmak, bazı şeyleri zorlaştırıyor.” Sesindeki titreme, içindeki karmaşayı gizleyememişti. “Bunu yalnız yapamazsın,” Irene ısrarla devam etti. “Ben buradayım. Her zaman senin yanındayım.” Anastasia, arkadaşının bu destekleyici sözlerinin içinde kaybolurken, içindeki karanlık ses tekrar yükseldi. “Yalnız olmayı öğrenmelisin. Gerçek güç, yalnızlıktan gelir,” fısıldıyordu. Anastasia, yüzündeki ifadeyi değiştirmeden bir an için duraksadı. Sonra, birden bire kendini yetersiz hissedip, Irene’ye sert bir bakışla, “Belki de seninle bu kadar yakın olmak, beni zayıf düşürüyor,” dedi. Bu sözler, belki de içindeki karanlığın bir yansımasıydı; ama Irene’nin yüzündeki şok ve hayal kırıklığı, Anastasia’nın kalbinde bir yara açtı. “Irene, seninle savaşmak istemiyorum,” diye ekledi. “Ama güçlü olmak zorundayım. Beni daha fazla zayıflatma, lütfen.” Anastasia’nın gözlerinde beliren buğulu ifadeye rağmen, içindeki karanlık sesin etkisiyle cümleleri sanki başka birinin ağzından çıkıyormuş gibi hissetti. Irene, bu sözlerin altında yatan derin duyguları anlamak için çabalarken, gözleri nemlendi. “Ben senin en yakın arkadaşınım, Anastasia. Beni terk etme. Birbirimize ihtiyacımız var,” diye yalvardı. Anastasia, kalbinde bir sıkışma hissederken, Irene’nin bu sözleri karşısında ne yapacağını bilemedi. Ama içindeki ses, bir tehdit gibi yankılanıyordu. “Onu kaybetmek zorunda değilsin, ama onu kullanmalısın. Dostluk, yalnızlık duygusunu baskılamak için bir araçtır.” Bütün bunlar yaşanırken, Irene’nin içindeki kaygı ve korku derinleşiyordu. “Bunu neden bana yapıyorsun? Benim için her şeyden önemlisin. Gücümüzü birlikte bulmalıyız,” dedi. Ama Anastasia, karanlık düşüncelerin etkisi altında kalmış bir halde, Irene’ye doğru bir adım daha attı ve onunla olan bağını sorgulamaya başladı. O sırada, dışarıdan gelen sesler, Anastasia’nın dikkatini dağıttı. Krallığın bahçesindeki diğer öğrencilerin gülüşmeleri ve bağırışları, içindeki çatışmayı daha da derinleştiriyordu. “Beni nasıl bulacaklar? Beni sadece bir zayıflık olarak mı görecekler?” diye düşündü. Anastasia, kendisini bu duruma getiren Krankonların manipülasyonlarının etkisi altında kalmıştı. Dostluklarının temelini sarsmaya yönelik adımlar atarken, Irene’nin ona olan inancı zayıflıyordu. “Onları önemseme, güçlen,” diyordu içindeki karanlık ses. Bu düşünceler içinde kaybolmuşken, Anastasia kendisini Irene’den uzaklaştırmaya karar verdi. “Belki de bu, seninle benim için en iyisi. Beni yetersiz görüyorsun ve bu da seni daha fazla zorlayacak,” dedi. Irene’nin yüzü düşmüştü. Anastasia, bu noktada kendi kararlarını vermeye başlamıştı. Dostluklarının derinliği, karanlığın etkisi altında giderek azalırken, içindeki çatışmalar dışa vurulmaya başladı. “Bu savaşın bir parçası olmalıyım. Kendi gücümü bulmalıyım.” Irene, çaresizce ona bakarken, Anastasia bir adım geri çekildi. “Beni artık bırak. Kendimi bulmam gerekiyor.” Duygularıyla yüzleşmeden geriye dönmesi gereken bir yolculuğa çıkıyordu. Ve böylece, iki arkadaş arasındaki bu sessiz çatışma, Krankonların karanlık planlarının bir parçası olarak derinleşiyordu. Aralarındaki dostluk, içlerindeki karanlığın gölgesinde kaybolmak üzereydi.
|
0% |