@hayalzago
|
Gözyaşları, yazıya geçmesi gereken sözcüklerdir. -Paulo Coelho. Sarayın bahçesinde antrenman yaparken, içimdeki heyecan yerini bir öfkeye bıraktı. Havuç ve Zela yanımdaydılar, ama benim içimdeki karanlık güçler giderek daha da büyüyordu. “Beni hiç istemediniz!” diye haykırdım, sesim bahçenin derinliklerinde yankılandı. “Beni dışladınız, küçümsediniz. Artık bu güçleri kontrol edemiyorum!” Havuç, yanımda endişeyle duruyordu. “Irene, lütfen! Kontrolünü kaybetme!” dedi ama o an, onu duyacak durumda değildim. İçimdeki fırtına daha da şiddetlendi, tüm elementlerim etrafımda savruluyordu. “Siz bana zarar verdiniz! Şimdi ne olursa olsun, ben de karşılık vereceğim!” Kral, beni durdurmaya çalışırken, gözlerinde kaygı vardı. “Irene, bu senin gerçek gücün değil! Bunu durdurmalısın!” Ama onun sözleri, içimdeki karanlığı daha da besliyordu. “Senin sözlerine ihtiyacım yok! Ben, ben de güçlüyüm! Artık kimse beni durduramaz!” Aniden, tüm elementlerim bir araya toplanarak etrafımdaki her şeyi sarmalamaya başladı. Havuç, panik içinde geri çekilmeye çalıştı. “Irene, bizi dinle! Lütfen!” Ama ben, sadece öfkemin sesiyle yanıt verdim. “Siz, beni hep dışladınız! Benim yeteneklerim yok sayıldı! Artık bana karşı koymak imkânsız!” İki arkadaşımın yüzündeki korku, içimdeki güçle birleşerek daha da büyüdü. Kral, son bir çabayla bana yaklaştı. “Irene, bunu senin için yapıyorum. Bunu kontrol etmelisin!” Ama içimdeki karanlık gücün sesi daha da yükseldi. “Benim için değil, kendin için! Beni istemediniz, şimdi bana zarar vermeye çalışıyorsunuz!” Tüm bahçe alevlerle dolup taşarken, ruhumda bir savaş vardı. Karanlık ve ışık, iki düşman gibi mücadele ediyordu. Ama ben sadece kin ve öfke hissediyordum. “Artık kimse beni durduramaz! Beni dışladınız, şimdi sizinle oynayacağım!” O an, içimdeki güç patladı ve etrafa yayıldı. Kontrolümü kaybettiğim için ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bütün elementlerim, benliğimin parçası olarak üzerime saldırıyordu. Kralın çaresiz çabaları boşa gitti. “Irene, kendine gel! Bunu sen yapmıyorsun!” Ama ben artık onların söylediği hiçbir şeyi duymuyordum. İçimdeki karanlık güç beni tamamen ele geçirmişti. “Artık bir daha dışlanmayacağım!” diye haykırdım ve bahçenin ortasında güçlerimle çığlık attım. Bahçedeki kaos, içimdeki karanlığın dışavurumu haline gelmişti. Kendimi kaybetmiş bir halde, etrafımdaki her şeyi tehdit eden bir aura yayıyordum. Kral’ın yüzündeki korku, etrafımdaki herkesin paniğiyle birleştiğinde, bu durum daha da canlanıyordu. “Artık beni kontrol edemezsiniz!” diye haykırdım, güçlerimin etkisiyle etrafımda yangınlar patlak verirken. Kral, güçlü bir duruş sergileyerek bana yaklaşmaya çalıştı. “Irene, sakin ol! Bu bir illüzyon! Kendine gel!” Ama onun sesi, içimdeki karanlığın yankıları arasında kaybolmuştu. “Siz beni istemediniz! Sizden zarar gördüm!” diye çığlık attım. Dışladıklarıma karşı olan öfkem, daha da büyüyordu. Elementlerim etrafımda dans ederken, ben içimdeki boşluğa ve hayal kırıklığına odaklanıyordum. Bir anda, güçlerim kontrolden çıktı ve büyümeye başladı. Alevler etrafımda dans ederken, havada çığlıklar yükseliyordu. Kral, ellerini havaya kaldırarak beni durdurmaya çalıştı, ama etkisi kalmadı. “Hayır! Beni durdurmaya çalışıyorsanız, o zaman ben de sizi durduracağım!” dedim. Ama tam o anda, güçlerim patlayarak bahçeyi yerle bir etti. Ağaçlar devrildi, çiçekler uçuştu ve etrafımda kaos hüküm sürdü. Gözlerimdeki öfke ve keder, dışarıya vururken, içimdeki karanlık güçler tüm elementleri kontrol altına almıştı. Kral, tekrar yanıma yaklaşmaya çalıştı ama ben içimdeki kargaşayı daha da derinleştirdim. Bir anda, tüm gücümle bağırdım. “Artık beni istemiyorsanız, o zaman ben de sizi istemiyorum!” Kral, cesaretle yanıma yaklaşarak, “Irene! Kendine gel!” diye haykırdı ama benim için çok geçti. Gücümün doruk noktasında, içimdeki fırtına daha da büyüdü. Bir anlık karanlığın içinde kaybolmuşken, bir anda her şey siyaha döndü ve bayıldım. ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ Gözlerimi açtığımda karanlık odada yalnız olmadığımı fark ettim. Odeon ve Are, yanımdaydı. Gözlerinde kaygı ve merak vardı, ama ben yalnız hissetmeye devam ediyordum. O an, içimdeki boşluk ve yetersizlik duygusu beni derin bir karanlığa sürükledi. Kendimi hiçbir zaman yeterince güçlü hissetmemiştim. Bahçedeki kaos anında, güçsüzlüğümün bir yansımasıydı. Diğerleri arasında parlamak, ben yokken onların başarılarının gölgesinde kalmak... Kendi potansiyelimi bile görmeden, onlardan ne kadar uzakta olduğumu düşünüyordum. O an, boynumda asılı kolyeyi hissettim. İçimdeki bu karanlık ve yetersizlik duygusunun kaynağı o olabilir miydi? Hızla elimi boynuma attım. Kolyeyi çıkardığımda, üzerimdeki yükün biraz hafiflediğini hissettim. Ama aniden, kolyenin içindeki güçlerin çağrısını duydum. Kolyeyi avuçlarımın içine aldım ve parlayan taşlarının kötü bir çekim gücüne sahip olduğunu fark ettim. "Bu şey... bana zarar veriyor," dedim, sesim titrek bir hâlde. Odeon, "Bunu kırmalıyız, Irene," dedi. "Sana zarar vermesine izin vermemeliyiz." Ama Are hemen atıldı, "Hayır, Irene. Kırarsan daha kötü olur. Kolye, içindeki güçle bağlantı kurdu; onu kırmak daha fazla karanlığa yol açar." İçimdeki karanlıkla savaştım ama Are’nin sözleri içimde bir çatışma yarattı. Odeon’un önerisi mantıklıydı, ama Are’nin uyarısı da boş değildi. “O zaman ne yapmalıyız?” dedim, sesimdeki çaresizliği gizlemeye çalışarak. Odeon, bana daha yaklaştı. "Kolye senin üzerindeki güçlerin farkında. Onu kırmadan, kontrol altına almayı denemeliyiz. Kendini yetersiz hissetme, çünkü içinde büyük bir potansiyel var." Are, gözlerini bana dikerek, "Kendini bu kolyenin etkisi altında hissetmene izin verme. Gücünü bulman için onun seni manipüle etmesine engel olmalısın," dedi. "Ama önce bu kolyenin etkilerini anlamamız gerekiyor." Kendimi kötü hissettiğim her anın ardından, içimde bir şeyin değiştiğini hissettim. "Belki de kolyenin içindeki karanlığı kontrol edebilirim," dedim. “Onu kırmadan, etkisiz hale getirebilir miyiz?” Odeon başını salladı. "Evet, bu bir yol olabilir. Birlikte onunla bağlantı kurmayı denemeliyiz. Senin gücünle onu etkisiz hâle getirebiliriz. Ama bu zor olacak." Are, "Dikkatli olmalısın, Irene. Kolyenin içindeki karanlık seni kontrol etmek isteyecek. Ama sen, bunun üstesinden gelebilirsin," diye cesaret verdi. Kolyeyi tutarken, içinde yatan güçle bağlantı kurmaya çalıştım. O an, karanlığın beni manipüle ettiğini ve benim bu süreçte yetersiz hissetmeme neden olduğunu anladım. "Beni düşürebilecekleri kadar güçlü değilsiniz," dedim içimden. Bu defa gücümü bulmak zorundaydım; yetersizlik duygusunu kırmalıyım. Kolyenin içindeki karanlıkla yüzleşerek, kendimle barışmayı başarmalıydım. Bu yolculukta yalnız olmadığımı hatırladım; Odeon ve Are yanımdaydı ve birlikte, içimdeki karanlığı yenmek için mücadele edecektik. Odeon ve Are ile aramızda geçen bu cesaret verici konuşma, içimde bir umut ışığı yakmıştı. Ancak kolyeyi tekrar takmayı düşündüğümde, içimdeki karanlık yeniden fısıldamaya başladı. “Yetersizsin,” dedi ses. “Hiçbir zaman yeterli olamayacaksın.” Kolyeyi boynuma takarken, içimdeki umut yavaş yavaş söndü. Gözlerim bulanıklaşmaya başladı ve dünya etrafımda dönüyormuş gibi hissettim. Odeon ve Are’nin sesleri uzaklaştı; onları duymuyordum bile. Fısıldayan sesler beni ele geçirdi. “Bak, diğerleri seninle alay ediyor. Hiçbir krallık seni istemez. Sen bir yük olacaksın,” diyorlardı. Kendimi savunmasız hissettim. O an, kolyenin içindeki güçlerin beni manipüle ettiğini anladım, ama artık buna karşı koyacak gücüm kalmamış gibiydi. “Beni bırakın,” diye fısıldadım, ama sesler daha da yükselmeye başladı. “Bunu başaramayacaksın. Hiç kimse seni sevmiyor. Yetersizsin!” Kendimi kötü hissetmekten başka bir şey hissetmiyordum. Odeon ve Are’nin varlığı bile beni rahatlatmıyordu; onların yardım çığlıklarını duyabiliyordum ama karşılarında dimdik duracak bir cesaret bulamıyordum. Kolyeyi çıkarıp atmak istedim, ama içimdeki sesler buna izin vermiyordu. Kendimden nefret ediyordum. “Yeterince güçlü değilim,” dedim. “Herkes benden nefret ediyor.” Fısıldayan sesler, zihnimin derinliklerine kadar sızdı ve tüm güvenimi aldı. Kendimi boş bir kabuk gibi hissettim; bu kolye, benim ruhumu yavaş yavaş çürütüyordu. “Bir daha asla kurtulamayacaksın. Onlar seni istemiyor,” diyerek karanlık içimde yankılanıyordu. Kendimi yalnız hissetmekten başka bir şey yapamıyordum. Odeon ve Are’nin çabaları, içimdeki bu karanlıkla başa çıkmama yetmedi. Onlar ne kadar destek olmaya çalışsalar da, fısıldayan sesler karşısında güçsüz hissediyordum. Sonunda, kendimi kaybettim. “Kolyeyi çıkaracağım,” dedim ama sesi duymaktan korkuyordum. “Hayır, çıkartmamalısın,” dedim kendi kendime. “Çünkü onlardan biri olamazsın. Yetersizsin. Kimse seni sevmez.” Aniden, ruhumdan bir parça daha kaybettiğimi hissettim. Kolyeyi tekrar takmak, beni bu karanlık döngüye hapsetmişti. Korkularımın ve yetersizliklerimin esiri oldum. İçimdeki sesler giderek daha da güçlenirken, geriye dönmenin mümkün olup olmadığını düşündüm. Ama şimdi, bu karanlıkta kaybolmuştum
|
0% |