Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@hayat_belirtisi34

(ACİL DURUM TOPLANTISI)

"Selamunaleyküm yiğitlerim. Şuan eminim beni ne kadar merak ediyor, dört bucak arıyorsunuzdur. Merak etmeyin iyiyim. Yüzbaşına söyleyin içi rahat olsun lütfen.Kavuşmamız bu şekil olacakmış. Benim hatam kızım söylemişti. Ama onu dinlemedim. Ve başıma bu iş geldi. Ama bir yandan da iyi oldu. Merkezlerini öğrenmiş olduk. Bulunduğum yerin kordinatlarını,diğer bilgileri de ayrı gönderdim. Evin giriş kapısı, yüksek tavanlı bir holün ardında bulunan, duvardan girişli bir odaya açılıyor. Evin ana katında, oturma odası, yemek odası ve mutfak gibi odalar var. İkinci katta da, yatak odaları, banyolar odalara dahil haberiniz olsun ve bir çalışma odası. Her yatak odası ferah ve aydınlıktır, geniş. Kuzgun timi daha kolay içeriye sızacaktır. Büyük pencerelerden dışarda kol var. Ev çevrelenmiş bahçede bulunuyor, ilçeden bir iki sokak geride kalıyor. O yüzden bu şanslıyız. Sivillere yinede dikkat edin.

(ALBAY HALUK ÇELİKKOL),der Albay Gökhan.

 

Karargaha gönderilen sesli mesajı okur. Elinde ki haberi aceleyle timlere götüren Şeyma ise şimdi ağzını bıçak açmıyordu. Ayrıca kendisine gönderdiği mesaj ise tarif edilemez bir sevinç katar. Yalnız ne kadar mutlu olsa da korkusu ele geçirir.Timler ayrı masada, komutanlar ise ayrı masada oturacak şekilde, projeksiyon ile yansıtılan bölgenin harita ve resimlerinin gösterildiği odada herkes Albayı dinliyordu. Sadece gözleri ileri bakarak, dolu dolu inmiyordu yaşları. Aynı zamanda sert, çenesi kitlenmiş şekilde ellerini sıkıyor, tepki dahi vermiyor, sadece dinliyor gibi görünüyordu. Haberi nasıl verdiğinin, dinlediğinin farkında bile değildi. İlk defa meslek hayatında bu derece çöküş yaşıyordu. Herkes ona bakıyordu. Kuzgun timinden Kerem;

"Komutanım iyi misiniz?"

Şeyma'ya seslenmişti. Duymadı. Bakışlar hala onun üzerindeydi. Tekrar seslendi.

"Komutanım!"

"Efendim."

"İyi misiniz?"

"İyiyim. Nerde kalmıştık?" Albay;

"Yüzbaşı odaklan."

Başını eğip kendine çeki düzen verir. Yanında duran binbaşıya çevrilir. Ondan önce haberi olmasına rağmen söylemediği için içi içini yer. Tabi ki hesap soramaz. Makam gereği emirlere uymuştur o da. Bilerek susmayı nasıl da becerdiğine anlam veremez bir türlü. Ece;

"Albayım uyuşturucu şirketinin terörle bağlantısı olduğunu zaten biliyoruz. Bu işide onlara verdiklerine inanamıyorum. İsmi neydi?"

Albay Şeyma'ya bakarak;

"Uraz. Sen buu adamı biliyor musun geçmişten?"

Ona söylemesi garipsemişti.

"Hayır komutanım. Görevimi yaparken kim olduğunu öğrendim. Geçmişte kim olduğunu bilmiyorum."

"Her neyse. Plan yine aynı.Bonus olarak kordinatın yerini de gördünüz. Şu işi bitirin çocuklar..."

                           

******

 

Babasının sesini duymuştu. İnanılır gibi değildi. Bir anda giren babasının sesi, onun için tarifsiz bir sevinç kaynağı oldu. O an, yıllardır hasretini çektiği babasıyla yeniden iletişim kurmanın mutluluğu yüreğini sardı. Ancak bu büyük sevinçle birlikte, heyecanın gölgesinde korku da gizleniyordu.Heyecan, korkuyla birleşerek onun içini karıştırıyor, duygusal bir karmaşa yaratıyordu. Ancak bu duygusal dalgalanmalar bile, babasının varlığını hissettiği için mutluluğuna engel olamıyordu. Her şey bir günde olup bitmişti. Gece kaçırılıp sabaha haber etmişti kendini. Gerçekten inanılmazdı. Bulmasına ramak kalmıştı ama babası işi daha da hızlandırmıştı. Apar topar timleri toplamış, akşam yola çıkmışlardı. Metin, Yusuf ve Gökhan komutanlar ise olağan durumda destek vereceklerdi. Şafak vaktine ise orda olacaklarını farz ediyordu. Aracı Hüseyin sürüyor, timler ise arkadan onları takip ediyordu. Arkada Binbaşı Arif tüfeğini temizlemekle meşgul. Şeyma ise ön koltukta camdan öylece dışarıyı izliyordu. Hüseyin sürekli bakışlarıyla onu kontrol edip duruyordu.

 

YEŞİL OVA İLÇESİ AŞİNA KONAK...

Buram buram çocukluğu kokan yere gidiyordu. O kadar çok özlemişti ki. Demek orada tutuluyordu. İyi de istese hemen oradan çıkabilirdi. Neden kalmayı tercih etti ki. İçi içine sığmıyordu. Çok korkuyordu. Kalbi kafesine sığmıyordu. Kafesi kırıp, derisini yırtıp dışarı fırlayacakmışçasına çarpıyordu. Kendi kendine "Allah'ım nolur nolur bir şey olmasın nolur babama sağ sağlim kavuşayım lütfen lütfen." diyerek dua ediyordu. Olmuyordu. Sakinleştiremiyordu kendini. Normalde olsa kimseye belli etmezdi. Ama şimdi... Yok mümkün değil... Saklayamıyordu.... Nefes almayı unutmuştu sanki. Ayrıca midesine kramplar girmeye de başlamıştı. Alev olmuş tutuşmuş yanıyordu midesi. Azap gibiydi. İkisinin de bakışları ona kesildi.Hüseyin korkuyla;

"Ş-şeyma mm komutanımm iyi misiniz? Noluyor!"

 

Konuşamıyordu. Dilini kesip atmışlardı sanki. Gıkını çıkaramıyordu. Ses tellerini almışlardı sanki. Bir eliyle midesini tutuyor, diğer eliyle de cama sertçe vuruyordu. Hüseyin aceleyle camı açtı. Aracı durdurdu. Arkada ki tim de yavaşladı. Başını dışarıya çıkardı, havayı içine çekip nefes almaya çalıştı. Binbaşı;

"Daha iyi misiniz?"

Duymadı onu. Tek odağı sakinleşmekti şuan. Afaganları geliyor, hastanedeki gibi olacağı hissi geliyordu. Telsizden ses geldi.

"Komutanım bir sorun mu var?" Binbaşı Arif;"Bekleyin biraz."

 

"Yok olmuyor. Sakinleşemiyorum. Sakin ol, sakin ol." diyerek telkinliyordu kendini. Boncuk boncuk ter dökmeye başlıyordu bu sefer. İndi araçtan Şeyma. Uzaklaşır biraz. Araçlardan gelen farların ışığı etrafı aydınlatıyordu.

 

Herkes ona bakıyordu. Arif bey ve Hüseyin de peşlerine iner. Furkan da yanlarına gelir.

"Yine mi?" der ve Hüseyin onaylarcasına başını sallar. Arif;

"Daha önce olmuş ve öylece duruyoruz öyle mi? Baksanıza neredeyse ölecek." Gidecekken Furkan durdurur.

"Komutanım karıştığımızda daha kötü oluyor bekleyin lütfen. Kimsenin yardımını kolay kolay kabul etmiyor biliyorsunuz." Hüseyin ise konuşmadan bağımsız, hüzünle Şeyma'yı gözler. Onu bu halde görmek dağlıyordur içini. Şu an o kadar sarılmayı çok istiyordur ki. Fakat biliyor ki bunun ne yeri ne de zamanıydı. İzlemekten başka elinden bir şey gelmiyordu. Bir kaç adım yaklaştı sadece. Ne yaptığını görmek için.

 

"𝙇𝙖 𝙡𝙖 𝙡𝙖 𝙡𝙖 𝙡𝙖

𝙂𝙚𝙡𝙙𝙞 𝙮𝙞𝙣𝙚 𝙗𝙞𝙯𝙞𝙢𝙠𝙞𝙞

𝙎𝙪𝙧𝙖𝙩ı 𝙮𝙞𝙣𝙚 𝙖𝙨ı𝙡𝙙ıı

𝙆𝙖𝙘𝙖𝙘𝙖𝙠 𝙙𝙚𝙡𝙞𝙜𝙞 𝙠𝙖𝙡𝙢𝙖𝙙ııı." duyduğu ses bu sefer melankoli şekilde beyninin içinde bağırıyordu.

 

"𝙃𝙞𝙞𝙞𝙞𝙘 𝙗𝙤𝙨𝙪𝙣𝙖 𝙪𝙜𝙧𝙖𝙨𝙢𝙖. 𝙔𝙞𝙣𝙚 𝙮𝙚𝙩𝙞𝙨𝙚𝙢𝙚𝙮𝙚𝙘𝙚𝙠𝙨𝙞𝙣𝙣𝙣.. 𝙊 𝙨𝙚𝙣𝙞 𝙠𝙪𝙧𝙩𝙖𝙧𝙙ı 𝙖𝙢𝙖 𝙨𝙚𝙣 𝙮𝙖𝙥𝙖𝙢𝙖𝙮𝙖𝙘𝙖𝙠𝙨ı𝙣. 𝙀𝙡𝙞𝙣𝙚 𝘆𝙪𝙯𝙪𝙣𝙚 𝙗𝙪𝙡𝙖𝙨𝙩ı𝙧𝙖𝙘𝙖𝙠𝙨ı𝙣. 𝘼𝙖𝙖 𝙮𝙤𝙠𝙨𝙖 𝙝𝙖𝙩ı𝙧𝙡𝙖𝙢ı𝙮𝙤𝙧 𝙢𝙪𝙨𝙪𝙣? 𝙆𝙪𝙘𝙪𝙠𝙠𝙚𝙣 𝙨𝙚𝙣𝙞 𝙠𝙞𝙢 𝙠𝙪𝙧𝙩𝙖𝙧𝙙ı. 𝙃𝙞𝙞𝙞𝙞𝙞 𝙖𝙨𝙠 𝙤𝙡𝙨𝙪𝙣. 𝘽𝙞𝙧 𝙚𝙫𝙡𝙖𝙩 𝙗𝙪𝙣𝙪 𝙪𝙣𝙪𝙩𝙪𝙧𝙢𝙪? 𝙃𝙖𝙝𝙖𝙝𝙖𝙝𝙖𝙝𝙖."

 

Bu cehennem azabı sesin azarını duymak bile ona kulaklarını sağır eden gökgürültüsü gibi geliyor. Dehşetle yere seriyor, çıldıracak gibi oluyordu.

 

"Ne diyorsun sen be! Ne kurtarması. Yok öyle bir şey. Hatırlamıyorum ben."

 

Hüseyin duyar kendi hesaplaşmalarını Şeyma'nın. Müdahale etmeli miydi? Şuan karmakarışıktı. Diğerleri uzakta kaldığı için duymaları biraz daha zordu. Gördükleri sadece elleri endişeyle havada sallanan, terini soğutmaya, kendini sakinleştirmeye çalışan bir kadındı.

 

"𝙊𝙤𝙤 𝙨𝙚𝙣𝙡𝙚 𝙞𝙨𝙞𝙢𝙞𝙯 𝙫𝙖𝙧 𝙝𝙚! 𝙉𝙖𝙨ı𝙡 𝙪𝙣𝙪𝙩𝙪𝙧𝙨𝙪𝙣 𝙮𝙖.𝙂𝙞𝙩𝙩𝙞𝗴𝙞𝙣𝙙𝙚 𝙖𝙣ı𝙡𝙖𝙧ı𝙣 𝙝𝙤𝙧𝙩𝙡𝙖𝙧 𝙝𝙖 𝙣𝙚 𝙙𝙚𝙧𝙨𝙞𝙣. 𝙃𝙖𝙝𝙖𝙝𝙖𝙝𝙖.𝙃𝙚𝙧 𝙣𝙚𝙮𝙨𝙚 𝙣𝙖𝙨ı𝙡 𝙤𝙡𝙨𝙖 𝙖𝙥𝙩𝙖𝙡𝙡ı𝙜ı𝙣 𝙩𝙪𝙩𝙖𝙘𝙖𝙠 𝙮𝙞𝙣𝙚. 𝙈𝙖𝙡 𝙜𝙞𝙗𝙞 𝙤𝙧𝙩𝙖𝙙𝙖 𝙠𝙖𝙡𝙖𝙘𝙖𝙠𝙨ı𝙣."

 

"KES SESİNİ DUYMAK İSTEMİYORUM."

 

Bağırtısına doğru Binbaşı ve Furkan başlarını çevirip daha da yakınlaşmışlardı. Bir kaç adım ileriye geldiler. Timler ise yine araçtan izliyorlardı. Durumun ehemmiyetine varan Hüseyin olaya müdahele olur ve hafif sesini yükselterek imalı bir nida ile;

"Komutanım daha iyiseniz babanız sizi bekliyor. Daha fazla kalamayız. Bugün ilaçlarınızı almadınız sanırım. Ondan dolayı bu yorgunluk üstüne gelince zorlandınız" diyerek hem odağını değişmeye çalışır hem de baskına geç kalmamak için zaman kazanmaya çalışır.

 

Şeyma dikkatini Hüseyin'in sesine verir. Bir tek o anlıyordur halinden. Kan kırmızısı gözleri, kireç gibi yüzüyle bakar. Anlamıştır. Hafif başını sallar. Diğerlerini gözler. Bütün bakışlar ondadır. Kriz geçiren biri için hiç istemediği bir manzaradır bu. Bacakları çuvallaşır. Hüseyin yanına daha da yakınlaşır. Bir kaç adım vardır sadece aralarında.

"Yardım ister misiniz?" İlk defa ilk defa kabul eder. Ve Hüseyin'in uzattığı eli tutar. Atın Hilal evresi ve araçların ışığı sanki sadece onları odağına almıştı. Birlikte araca doğru yürürler, tekrar binmesine yardımcı olur. Herkes yerine geçer tekrardan. Araca bindiğinde kolunu başına yaslar. Midesinde ki ciğerlerinde ki yanmalar artıyordur. Üniformasının cebine ilaçlarını koyduğunu hatırlıyordu. Çıkardığında bittiğini gördü.

"Hay böyle işin ben."

 

Bu durumun olacağını biliyordu Hüseyin. Yedek yazmıştı reçetesine. [Sevdiğin kızında ilacını da fazladan, yanında taşımazsın be:-)] Elleri titreyen Şeyma'ya uzattı.

 

"Buyrun komutanım." Kapsülünden çıkarıp eline verdi. Bir kaç dk sonra midesinin yanması geçmiş, sakinleşmeye başlamıştı.

 

"Madem bu kadar kötüsünüz. Siz geri dönün yüzbaşı," der.

 

"Hayır hayır, birden oldu. İyiyim. Sür Hüseyin. Devam."

 

"Endişelenmeyin, sağ salim kavuşacaksınız." Biraz olsun endişesini indirmeye çalışır Arif. Kafasını yaslar arkasına. Gözlerini kapatır.

 

*****

 

Gecenin ortalarına geliyordu. Arif şöförlüğü almış Hüseyin ile yer değiştirmişlerdi. Şeyma ise sevdiği adamın ısrarı ile arkaya oturtulmuştu. Şimdi ise daha fazla seslerin şiddetine dayanamadığı için uyuyakalmıştı. Aralarından muhabbet sızmıyordu gerçekten. Sadece motorun sesi, bozuk ilçenin yolunun üstündeki taşlara değen lastiğin sesleri duyuluyordu. Binbaşı sürekli arkaya bakıyor, kontrol edip duruyordu. Bu durumdan Hüseyin rahatsız olmamış değildi.

"Hiç gelmeseydi daha iyiydi. Albayların yanında kalsaydı."

"Sizce onu ikna edebilir misiniz komutanım."

"Ne bileyim ben yeni tanıdım sonuçta. Ama inadı var biraz orası kesin."

"Aynen öyle. Yani illaki gelecekti. Hem siz onu bir de sahada görün."

"Diyosun"

"Aynen."

 

*****

 

Endişelenen timler Furkan'a sorularla birlikte akıllarındakileri de yağdırmaya başlarlar.

Göktuğ;

"Neler oluyor? Yüzbaşım neden bu kadar rahatsızlandı ki? Onu ilk defa böyle görüyorum.

Mustafa;

"Gerçekten Haluk komutan babası mı? Onu bir kere görmüştüm. Hayret edilesi biri. Yaşına rağmen dipçik gibi. Kızınında ona benzemesine şaşmamalı.

Ece;

"Yaşadığını öğrenince onu bu kadar sevinçli gördüm. Yüzüne renk geldi.Gülmek ne kadar yakışıyormuş meğerse. Peki bize neden söylemedi ki?

Fırat;

"Mustafa sen kimin zehirlediğini söylemiştin. Burak denen lavuğun Şeyma komutanımla ne ilgisi var biliyor musun? Hiç geçmişinden bahsetmek istemiyor."

 

Kendi aralarında olan sohbete Yahya ve Furkan öylece bakakalır.

 

Mustafa;

"Henüz bilmiyorum. Ama Hüseyin ve Furkan ile baya yakınlar. Sen kesin biliyorsundur," diyerek bakışlarını Furkan'a çevirir. Muhabbeti Yahya keser.

 

"Yeter lan!!! Furkan oğlum sende düzgün anlat şu olanları bir."

 

Furkan sırasıyla geçmişte neler olduğunu, ne acılar çektiğini, Haluk beyi, Şeyma'nın lise zamanlarını, aradan uzun zaman sonra onların da sonradan öğrendiklerini kısacası her şeyi anlatır.

 

"Vay be demek rütbesi yükseldi ha. Hemde iki meslek birden. Helal olsun. " diyerek şaşkınlığını belli eder Göktuğ.

Yahya;

"E bu Hüseyin neden fır fır dolanıyor etrafında. Onu anlat bir hele. Şeyma komutanım bir şey demiyor mu?"

Ece;

"Aynen. Normalde başka biri olsa cesedi çıkmıştı bence. İki seçenek kalıyor ya bunca yılın dostluğundan pek sesini çıkarmıyor ya daaa..."

Mustafa;

"Yok canım. Hayır. Olmaz. Düşünemiyorum. "

Fırat;

Bence haklısın Ece. Bunun başka açıklaması olamaz."

Göktuğ dayanamaz;

"Yani ikisi de tutulmuş öyle mii?"

 

Furkan kalmıştır arada. Ne dese ki şimdi. Evet deyip gerçeği söylese Şeyma burnundan getirecek.

"Ulan Hüseyin senin de aşkına da. Fark etmişler işte." diye saydırır içinden. Herkes gözlerini dikmiş ona bakıyordur. Cevap bekliyorlardır. Tersini söylemeye karar verir. Tam konuşacakken araca Şeyma'nın sesi yayılır. Gayette öfkelidir sesi.

 

"𝗬𝗮𝗸𝘁ı𝗺 𝘀𝗶𝘇𝗶. 𝗚𝗲𝗯𝗲𝗿𝘁𝗶𝗰𝗲𝗺 𝗵𝗲𝗽𝗶𝗻𝗶𝘇𝗶. (Arkadan tokat sesi gelir. Şeyma Hüseyin'in omzuna vurur.)

"𝗔𝗵𝗴𝗴."

"𝗗𝘂𝗿 𝘀𝗲𝗻 𝗱𝘂𝗿. 𝗕𝗲𝗻 𝘀𝗮𝗻𝗮 𝗱𝗲𝗺𝗲𝗱𝗶𝗺 𝗺𝗶 𝘆𝗮𝗻𝗹ı𝘀 𝗮𝗻𝗹𝗮𝘀ı𝗹ı𝗿𝘀𝗮 𝘀𝗲𝘀 𝘁𝗲𝗹𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻𝗶 𝗸𝗼𝗽𝗮𝗿ı𝗿ı𝗺 𝗱𝗶𝘆𝗲 𝗵𝗲."

"𝗕𝗲𝗻 𝗻𝗲 𝘆𝗮𝗽𝘁ı𝗺 𝗸𝗼𝗺𝘂𝘁𝗮𝗻ı𝗺 𝘆𝗮. 𝗙𝗮𝗿𝗸 𝗲𝘁𝗺𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶 𝗯𝗲𝗻𝗶𝗺 𝘀𝘂𝗰𝘂𝗺 𝗺𝘂?"

"𝗗𝗮𝗵𝗮 𝗻𝗲 𝘆𝗮𝗽𝗰𝗮𝗻 𝗵𝗲. 𝗕𝘂 𝘀𝗼𝗻 𝗰ı𝗿𝗽ı𝗻ı𝘀𝗹𝗮𝗿ı𝗻 𝗛𝘂𝘀𝗲𝘆𝗶𝗻 𝗲𝗳𝗲𝗻𝗱𝗶. 𝗦𝘂 𝗶𝘀𝗹𝗲𝗿 𝗯𝗶𝗿 𝗯𝗶𝘁𝘀𝗶𝗻 𝗵𝗲𝗽𝗶𝗻𝗶𝘇𝗲 𝗴𝗼𝘀𝘁𝗲𝗿𝗶𝗰𝗲𝗺."

"𝗦𝗲𝘆𝗺𝗮 𝗯𝗶𝗿 𝗿𝗮𝗵𝗮𝘁 𝗱𝘂𝗿. 𝗕𝘂𝗻𝗱𝗮 𝗿𝗮𝗵𝗮𝘁𝘀ı𝘇 𝗼𝗹𝗮𝗰𝗮𝗸 𝗻𝗲 𝘃𝗮𝗿. 𝗢𝗹𝗮𝗯𝗶𝗹𝗶𝗿.

"𝗕𝗶𝗻𝗯𝗮𝘀ıııı 𝘀𝗲𝗻 𝘂𝘆𝗺𝗮 𝗯𝘂𝗻𝗹𝗮𝗿𝗮 𝗯𝗮𝗿𝗶" 𝗱𝗶𝘆𝗲𝗿𝗲𝗸 𝗼𝗻𝗮 𝗰ı𝗸ı𝘀ı𝗿.

Yahya;

"Şeyma'nın sesi mi o ben mi yanlış duyuyorum."

 

"𝗕𝗲𝗻𝗶𝗺 𝗲𝘃𝗲𝘁 𝗬𝗮𝗵𝘆𝗮 𝗮𝗯𝗶. 𝗦𝗼𝗵𝗯𝗲𝘁𝗻𝗶𝘇𝗲 𝗱𝗼𝘆𝘂𝗺 𝗼𝗹𝗺𝘂𝘆𝗼𝗿 𝗵𝗲. 𝗕𝗲𝗻𝗱𝗲 𝗴𝗲𝗹𝗲𝘆𝗶𝗺 𝗯𝗶𝗿𝗹𝗶𝗸𝘁𝗲 𝗲𝗱𝗲𝗹𝗶𝗺. 𝗨𝘁𝗮𝗻𝗺ı𝘆𝗼𝗿 𝗺𝘂𝘀𝘂𝗻𝘂𝘇 𝗮𝗿𝗸𝗮𝗺𝗱𝗮𝗻 𝗸𝗼𝗻𝘂𝘀𝗺𝗮𝘆𝗮. 𝗛𝗮𝗱𝗶 𝗯𝘂 𝗲𝘀𝘀𝗲𝗸𝗹𝗲𝗿 𝗻𝗲𝘆𝘀𝗲 𝘀𝗮𝗻𝗮 𝗻𝗲 𝗱𝗲𝗺𝗲𝗹𝗶."

 

"Oooovv" diyerek yüzü ayvayı yedik dercesine bir ifade alır Yahya'nın. Mustafa:

"Eyvahhh bizi bir güzel haşlayacak."

Göktuğ;

"Ben bu kadından korkmaya başladım" der içinden. "Komutanım siz bizi nasıl dinliyorsunuz ya?"

"𝗔𝗿𝗸𝗮𝗻𝗮 𝗯𝗮𝗸."

"Anaa cihaz yerleştirmiş." Ece;

"Yok artık."

 

Furkan bu zor durumdan yırttığı için çok sevinçlidir. İçinden ohh çeker. Gıcıklık değil mi? Şimdi ise dalgaya alacaktır.

"Hüseyin gazan mübarek olsun kardeşim."

"Furkaann. Hiç havamda değilim. Başlama. Hem sanki cinayet işlemişim gibi neden muamele görüyorum ben komutanım."

"Senin ağzın iyice gevşedi. Sus artık."

 

Şeyma ne kadar ısrar etse de tim de kendi de anlamıştı çok geç olduğunu. Anlamıştılar bile. Üstelik Şeyma bunu neden saklamak istediğini bile bilmiyordu. Ne vardı yani kardeşleri yerine koydukları da öğrense. Ama bu konuda konuşulduğu sırada aşırı rahatsız oluyordu. Konuşmalarını binbaşı kesti.

 

"Sohbetinizi bölüyorum ama geldik arkadaşlar. Yeter! Kuzgun ve Kartal timi hazır olun."

 

Araçlar konakta baya uzakta durdu dikkat çekmemek için. İnildi. Arif;

"Herkes belirlenen yerlere geçsin."

 

Eve yakın, menzili çok ta uzakta olmayan, gizli bir kaç noktada Yahya, Furkan ve diğer sniperler yerleştirilir. Çevreyi en iyi bilen Şeyma olduğu için kritik noktalara kimin nereye geçeceğine karar vermişti. Kuzgun timi dışardan, Kartal timi ise içerden müdahale edecekti. Binbaşı;

"Değerli nişancılar, gördüğünüze acımayın."

"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM."

"Böyle hitaplı konuşur muydunuz ya!" der Şeyma.

"Ee sizde beni gaddar bellediniz."

 

Gülümser Şeyma. Kevlar kaskını sağlamlaştırır. Heyecanını saklayamaz. Zamanında yetişmek için dua ediyordur içinden. Yanında Binbaşı ve kuzgun kalmıştır. Yalnız canını sıkan bir şey vardır. Herkesi uyarma ihtiyacı duyar.

"Durun,sizce de fazla sessiz değil mi? Ayrıca bahçede fazla kimse gözükmüyor." Hüseyin;

"Haklsınız komutanım. Ne yapalım?"

"Yapacak bir şey yok. Dalıyoruz. Herkes dikkatli olsun."

 

Nefes kesici sessizlikte ilerleyen ekipteki üyeler, akıllarında sadece bir hedefe odaklanmışlardı. Kusursuz bir uyumla hareket eden tim, karanlık gölgeler arasında adeta hayaletlere dönüştü. Sessizlik, dövüşmeye başladıklarında yavaş yavaş yerini mücadele seslerine bırakmaya başladı. İlk Binbaşı hızla düşmanın üzerine atladı ve rakibine sarsıcı bir tekme attı. Diğer yandan, tetikçi keskin nişancılar Yahya, Furkan ve Kerim tüfeğiyle hedef alarak çoğu teröristi etkisiz hale getirdi. Kendisine doğru hızla gelen teröristi farkeden Şeyma hemen gardını aldı. Havada gelen kolunu kavradı, kemiklerini kırarcasına sırtına dayattı. Çatırtılar adamın bağırtısına rağmen duyuluyordu. Bir elindeki çakısını diğer koluyla yüzüne doğrultur.Fakat bir yandan da arka diz boşluğuna darbe vurunca Şeyma sendeler. Dizlerinin üstüne düşer. Tam çakı yüzene gelecekken başını eğer, hemen kalkıp kasıklarına tekme atar. Adam inlemeyle iki büklüm kalır. Çakıyı tutan elini de bileğinden kırar. Tabancası ile beynine sıkar. Leşi yere düşer. Kendilerine yönelen tehdidi tek bir nefeste leşleri yerlere dizmişlerdir bile. Nişancılar;

"Temizlendi komutanım."

"Siz yine de yerlerinizdrn ayrılmayın."

 

Zaten içeriye sızan Kartal timi çoğunu temizlemişti. Şeyma ve Kuzgun'un diğer üyeleri de içeriye daldılar. Alt kattaki odalar bomboştu. Endişelenmeye başladı.

"Eee nerede, babam nerede?"

Üst kata çıkınca Kartal grubu karşılar. Fırat;

"Kimse yok komutanım."

Şeymanın gözleri açılır, bağırarak;

"Nasıl yok!"

Üst katında hepsini yoklar. Bütün yatak odalarına, banyolara bakar. Tim üzüntüyle izlemekle kalır. Ta ki çalışma odasına girene kadar. Furkan;

"Komutanım oraya girmeyin."

"Niye?"

"Yanii o-orası da boş. Gerek yok."

 

Hepsinin gözlerini yoklar. Dinlemez. Odaya dalar. Şeyma gözlerini ovuşturarak, inanamadığı manzaraya bir kez daha bakmaya çalıştı. Kanın kırmızısı, çamurun üzerine yayılmış gibiydi. Kalbinin ritmi artarak yerinden fırlayacak gibi hissetti. Oda teröristlerin cesetleriyle doluydu. Tabi ki onlar umurunda değildi. Gözü babasını aradı. Leşlerin arasını yokladı.

"Yok yok nerdesin baba nerdesin?"

"Sakin olun yüzbaşı. Çok uzaklaşmış olamazlar. Güneş doğmaya başlıyor, ararsak hemen buluruz. Nişancılara;

"Etrafı kollayın. Albay burada değil."

"Anlaşıldı."

 

Herkes dışarı aramak için çıkar. Ece, Hüseyin ve Furkan yüzbaşının yanında kalmayı tercih eder.Kalbinin ritmi artarak yerinden fırlayacak gibi hissetti. Derin bir nefes aldı, fakat içine çektiği hava soğuk ve ağırdı. Kan kokusu burnuna dolarken midenin içindeki bulantıyı bastırmaya çalıştı. Babasının masasına kendini bıraktı. Gözlerini kapadı. İçinden geçiriyordu düşüncelerini;

"Neden söz konusu babama endişelendiğim zaman en iyi yaptığım işi bile berbat ediyorum. Ahğğ. Düşün Şeyma. Küçüklüğünü gözünün önüne getir. Burda ne yapıyorduk?.... Hah tabi ya! Buldum!"

"Birden gözlerini açtı. Ayağa kalktı." Hüseyin;

"Ne oldu?"

 

Duvarlara yöneldi. Ellerini üzerlerine gezdiriyordu. Açığı bulmaya çalışıyordu.

"Önüme çık önüme çık."

Sonunda eli pütürlü kısma denk gelir.

"Hah buldum."

İki kere tıklatır. Yine kapı açılır. Gülümser Şeyma.

"Buldumm." Furkan;

"Bismillah. Bu ne?"

"Korkuyorsan gelme." deyip içeriye dalmak için atılır. Bir şey dikkatini çeker. Hemde içerden sesler geliyordur. Ece:

"Siz de duydunuz mu?"

"Niye ışıklar açık? Kapalı olması gerek. Ece sen burada kal. Bir şey olduğu zaman diğerlerini çağır."

"Tamam komutanım."

 

Tabancasını kavrar. Diğerleri peşinden tüfekle yavaş yavaş girerler. İlerledikçe ses daha da yakınlaşır. Koridorun sonunda artık net bir şekilde duyuluyordur. Sessiz olun dercesine parmağını kaldırır.

 

"Sizin kadar aptal adam görmedim lan. İki tane adama sahip çıkamıyorsunuz. Neredeyse 60 kişi öldü. Siz bunlara sahip çıkamadınız." diyerek bu lafından sonra ağzına gelen küfürleri yağdırarark adamları tekmeler. Şeyma o an anlar babasının orada olduğunu. Dinlemeye devam eder.

"Ahğğ neyse. Baskın yedik. Bir süre burada kalalım. Gittiklerinde eceline götürücem bunu ha ne dersin." diyerek pis bir şekilde Haluk'a güler. Bağırarak; "Şimdi söyle nerde bu gizli çıkış." Sonra hasret kaldığı o sesi duymaya başlar...

"Hahaha ahğğ senin kadar gerizekalı bir adam görmedim."

"Komutanım bunları bu halde bile bu kadar gergin görmek nasıl zevk veriyor anlatamam. Bizimkiler haşat etmiş, " diyerek devam ettiriri İlyas.

 

Gözleri açılır hepsinin. Mutluluktan... İçi kıpır kıpırdır. Ne kadar özlemiştir.

 

"Haklısın evlat. Ooo bunlar gençlik zamanıma denk gelseler, bunları param pinçik ederdim."

 

Güler Şeyma. Şakalarını, dalgalaşmalarını bile özlemiştir.

 

"Haklısınız komutanım. Ama teessüf ederim, ben de iyi iş çıkardım bence."

"Ee senin de hakkını yememek lazım."

 

Arkasını dönerek diğerlerine bakar. Onlarında keyfi yerine gelmiştir. Hüseyin ile bakışları buluşunca daha da rahatlar. Hadi dercesine başını kapıya doğru işaret eder. Hepsi pozisyon alır.

 

"Allaaah," diyerek kapıyı tekmeler. İçeri dalar. Yüzbaşı, babasını kurtarmak için cesurca içeri dalmıştı. Kapıyı kırarak içeriye adım attığında, gözleri hemen babasının zorlu mücadelesini gördü. Gördüğü manzara ile hayrete düştü. Uraz şerefsizi İlyas'ın kafasını saçlarından tutmuş şekilde yakalamıştı.O an sinirleri beynine sıçramıştı. Babasıyla göz göze geldiğinde, o anki bakışlarından bir yüzünde kararlılık ve cesaret, diğer yüzünde ise derin bir sevgi ve endişe okunuyordu. Birbirleriyle sessizce iletişim kurarak birleşen bu bakışlar, onlara güç veriyordu. Bu duygulu anlarda, yüzbaşı babasının azmini hissediyor, onun için savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğini anlatmıştı. Hüseyin ve Furkan' gören Haluk beyin içine daha da cesaret gelir. O anki dalmaya karşı adamlar şaşırarak olayı kavramaya çalışırlar. Tabi akılları yeterse. Diğerleri "Yat yere yat"diyerek nidası ile siper alırlar. Daha ne olduğunu anlamadan suç üstü yakalanırlar. Şeyma birden Uraz'ın üstüne atlar. Tuttuğu gibi beynini saçından tutarak duvara vurur. Vurmasıyla birlikte alnı açılır,kan boşalır. Bununla kalmaz içinde biriken öfkesini kusmak ister. Sersemleyen adam yere yığılır ama Şeyma durmaz. Yüzüne yüzüne yumruklar savurur, kanlar eline bulaşır. Ta ki babasının sesini duyana kadar.

"ŞEYMA! Yeter kızım bize canlı lazım. Sakin ol."

 

Nefes nefese vurduğu adamdan uzaklaşır, havada kalan kolu yavaşça iner aşağı. Dönüp baktığında her yerini yara bere içinde olduğunu, kanla kaplı olduğunu görünce gözyaşlarına hakim olamaz. İkisi birbirine bakar bir süre. Ve ikisininde yüzlerindeki gözyaşları, kalplerinin derinliklerinden gelen bir feryattı. Hep düşlediği an sonunda gerçekleşmişti. Zamanın telaşı içerisindeyken bile baba-kız ilişkilerinin güçlü bağları, direnmiş hiç bir güç o bağı koparmaya yetmemişti. Ve sonunda beklemekten yorgun düşmüş olan baba kızın yüzünden önce hüzün sonra da gülümsemeleri belirdi. Sevinçleri diğerlerine de yansımıştı. Onlarında mutlulukları rahatlıklat görünüyordu.

"Baba... :-("

 

Birbirlerine hızlıca ve sessizce sarıldılar. Kalpleri biribirine kilitlendiğinde dünya yerinden oynayacakmış gibi geldi. Özlemin getirdiği kara delik bu kavuşma ile son buldu....

 

𝗠𝗲𝗿𝗵𝗮𝗯𝗮 𝘀̧𝗲𝗸𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺... 𝗕𝗼̈𝗹𝘂̈𝗺𝘂̈ 𝗻𝗮𝘀ı𝗹 𝗯𝘂𝗹𝗱𝘂𝗻𝘂𝘇? 𝗟𝘂̈𝘁𝗳𝗲𝗻 𝘆𝗼𝗿𝘂𝗺𝗹𝗮𝗿ı𝗻ı𝘇ı 𝘃𝗲 𝘆ı𝗹𝗱ı𝘇𝗹𝗮𝗿ı𝗻ı𝘇ı 𝘂𝗻𝘂𝘁𝗺𝗮𝘆ı𝗻. 🤗 𝗕𝗮𝗸𝗮𝗹ı𝗺 𝗯𝘂𝗻𝗱𝗮𝗻 𝘀𝗼𝗻𝗿𝗮 𝗻𝗲 𝗼𝗹𝗮𝗰𝗮𝗸? 𝗕𝗶𝗿 𝗱𝗮𝗵𝗮 𝗸𝗶 𝗯𝗼̈𝗹𝘂̈𝗺𝗱𝗲 𝗴𝗼̈𝗿𝘂̈𝘀̧𝗺𝗲𝗸 𝘂̈𝘇𝗲𝗿𝗲... 🕵‍♀️𝗨𝗺𝗮𝗿ı𝗺 𝗱𝘂𝘆𝗴𝘂𝗹𝗮𝗿ı𝗻ı𝘇𝗮 𝗱𝗼𝗸𝘂𝗻𝗮𝗯𝗶𝗹𝗺𝗶𝘀̧𝗶𝗺𝗱𝗶𝗿.🫂

 

 

Loading...
0%