@hayat_belirtisi34
|
(𝟐𝟕𝐘𝐈𝐋 𝐎𝐍𝐂𝐄𝐒𝐈𝐍𝐃𝐄𝐍 𝐁𝐈𝐑 𝐀𝐍𝐈)
•𝐘𝐀𝐙𝐀𝐑𝐈𝐍 𝐀𝐍𝐋𝐀𝐓𝐈𝐌𝐈𝐘𝐋𝐀
Bahçeli bir ev. Eski zamanlardan. Ağaçların arasına geçirilmiş bir ip üzerinde çamaşırlar. İçerisi tek katlı odaları büyük bir avluya açılıyor. Ağustos'un son günleri. Cep telefonu nadir o zamanlar. Olanların elinde ise tuşlu. Ev telefonunun üzerine çekilmiş dantel.
"Alo anne biz eve geliyoruz. Hacer çok yorgun. Hemen bir yatak hazırlar mısın?" "Tamam oğlum."
Hastaneden çıkan çift büyük bir yorgunlukla eve geçerler.
Hacer Hanım, zorlu bir doğum sürecinin ardından bir ayı hastanede geçirdikten sonra nihayet taburcu olmuş ve eşi Haluk Bey ile birlikte evlerine dönmektedir. Evlerine dönme sürecinde Haluk Bey, sevgi dolu davranışlarıyla Hacer Hanım'ı desteklemekte ve teselli etmeye çalışmaktadır. Ancak, içinde biriken sıkıntılar sebebiyle sevgi dolu davranışlarına rağmen içi hâlâ huzursuzdur. Aslında bu huzursuzluğunun sebebi kayınvalidesidir. Bir anne oğul nasıl bu kadar farklı olabilir diye çok düşünmüştür. Neyse ki kayınları gibi annesine değilde eşi tamamiyle babasına çektiği için çok sevinçlidir. Bu sefer sabrını sınamaması için dua etmektedir.Gelini olarak kendisi istemesine rağmen neden şimdi burnundan getirdiğine anlam veremez bir türlü.
Uzun bir süre hastanede geçiren ve zorlu bir ameliyat sonrası iyileşme süreci yaşayan Hacer Hanım, bitkin bir haldedir. Hem bedeni hem de duygusal olarak yıpranmış olan Hacer Hanım, eve dönmekle birlikte yeni bir hayata ve annelik rolüne alışmak zorunda olduğunun bilincindedir. Yapamayacağı sıkıntısıyla içi içini kemiriyor, huzursuzlukla doluyordu.Bu sebeple, içindeki sıkıntı ve yorgunlukla baş etmeye çalışmakta ve eşinin sevgi dolu davranışlarından güç almaya çaba göstermektedir.
Hep düşünmüştür. Erkekler, bu kadar acıyı çektirirken kaynağını kimden alır. Daha doğrusu kötülüğün cinsiyeti olmaz fakat bu kadar genişliğinden faydalanıp gereğinden fazla haklıymış gibi davranmasına kim izin verir.
-𝐄𝐫𝐤𝐞𝐤𝐭𝐢𝐫 𝐲𝐚𝐩𝐚𝐫.- algısını ona kim verir. KADIN. Neden bir bayan kendi hem cinsine zorluk çıkarır ki. Elinde olan evladını neden göz göre göre bir canavara dönüştürüp başka birinin hayatına sebep olursun. Ne kadar gerçeklikten ve akıldan uzak bir cümle değil mi? Yıllardır süregelmiş annelerden gelen bu söz bazıları için hayatına mal olabiliyor. Kayınvalidesi ise bu düşünceyle yol almış biri idi. Bir bayanı eşine hizmetçi olarak gören bir zihniyete sahipti. Yıllar geçip zamanla toplumda bu düşünce kaybolsa da onun ilk yıllarında ki evliliğinde gözle görülür, şiddetli bir şekilde görülüyordu. Nişanlı zamanlarında aşırı kaygısı ve endişe vardı Hacer hanımın. Ya benim eşimde burnumdan getirirse, güvenmeli miyim diye. Korktuğu olmamıştı çok şükür. Ne kadar şükretse azdı. Bu beceriksizliğine rağmen (kendi düşüncesine göre öyle düşünüyordu) yine de şefkatini ve sevgisini eksik etmiyordu. Yalan değil, gençlik zamanlarında tipini pek sevdiği söylenemezdi. O sıralar da hastalığın pençesinde olan Haluk bey zayıflamış Hacer hanımın zevkine hiç hitap etmemişti. Ama şuan çok memnundu eşinden ve onu çok seviyordu. O zamanlar ise yeni evli olduklarından dolayı borçları vardı ve maddi durumları iyi değildi. Arabasını satmış, Haluk bey otobüsle gitmesine gönlü el vermemiş taksiye bindirmişti. Kendi düşüncelerine boğulmuşken başını cama yaslamıştı. Eşinin elini omuzunda hissetti. "Canım daha iyi misin?" "Değilim desem darılır mısın? Çok ağrım var, bacaklarımı hissetmiyorum."
Elini eşinin yüzüne götürür.
"Olur mu öyle şey. Tabi ki nasıl hissedersen onu söyle. Merak etme doktorla konuştum. Uzun bir süre dinlenmen gerektiğini söyledi. Hem burada senin kocan ne güne duruyor, ben senin yanındayım."
Mahzun ve korkarak bakar Hacer hanım. Sesi ağlamaklı şekilde duyulur.
"Ya peki kızım. O iyileşecek mi? Daha ismini bile koyamadık. Kaldı orada tek başına."
Bu cümleden sonra o da sessizleşir. Kelimeler boğazında düğümlenir. Koluyla başını omzuna yaslar.
"İnşallah canım inşallah. Gelecek yanımıza" diyebilir sadece. Başını okşar. Gözyaşları Haluk beyin eline düşer yaralı annenin. Taksici ise konuşulana şahit olduğundan Haluk beye hitaben; "Geçmiş olsun mu hayırlı olsun mu diyeyim bilemedim. Temennim umarım sağlıkla kucağınıza alırsınız." "Sağol kardeşim. İnşallah. Allah herkese sağlıklı evlat nasip etsin. Sağa dönünce bahçeli evin önünde dur."
Taksi durur. Haluk bey ücreti uzatır. Adam elini göğsüne götürür. Mütevazi bir tavırla: "Bizden olsun." "Olur mu kardeş öyle al."
Dinlemez. Arabadan iner. Bavulu çıkartır. Kapıyı açar.
"Yav olmadı böyle." "Oldu oldu. Minik prenses için."
Haluk bey adamın omzuna sağol dercesine iki kere dokunur. Eşimin oturduğu kapıya gelir. Elini uzatır. Ben indikten sonra taksici beyefendi selam verdikten sonra uzaklaşır.
"Gel canım." Diğer eline de bavulu alır. "Ahğ." "Yavaş sakin. Ağırlığını bana ver. Olmazsa kucağıma alırım yapacak bir şey yok."
Gülümser. Yorgun bembeyaz teniyle.
"Oldu. Mahalleye dedikodu malzemesi olalım. Haluk ya." "Görsünler ne olmuş. Allah Allah."
Bu kısacık gülümseme bile güç vermiştir az da olsa. Eve kadar yürümesi bile aşırı zor geliyordur onun için. Kapı tokmağı vurulur. Kapıyı görümcesi Seher açar.
"Abi. Gelin geçin. Çok şükür. Annnee geldiler."
Onlar odaya geçerken karşılar Aysel. Yüzü düşmüş, ekşimiş şekilde. Arkalarından odaya geçerlerken o da takip eder. Haluk elini karnında tutan eşini dikkatlice yatağa yatırır. Bavulu açar, kirlileri banyoya götürür. Seslenir Aysel; "Makine dolu. Çekmeceye koy."
Süzer gelinini. Baştan aşağı. Kendi gibi olmadığı için aşağıda görür. Kendi zamanıyla karşılaştırır, pısırık ve cılız olması (güya ona öyle) canını sıkıyordur. Odaya gelir tekrar Haluk.
"Abi çok sevindim. Sağ sağlim geldiniz. Bir an taburcu olamayacaksın diye çok korktum" der Hacere. "Sağol Seher. Hastanede sen de benle birlikte yoruldun" der görümcesine.
O an araya kayınvalide girer.
"Ee torunum nerede?"
İkisinin de yüzü düşer. Zaten perişan olan çift bu sözden sonra kitlenir. Koluyla dürter Seher.
"Annee."
Haluk bey görmezden gelir. Konuyu değiştirir. Gülümser.
"Canın ne istiyor ne alayım?" Farkına varır Hacer. Tebessümle;
"Hiçbir şey. Biraz uyumak istiyorum sadece." "Peki. Bende ilaçlarını alayım o zaman." "Senin koğuşunda olman gerekmiyor mu?" gülerek. "Gitmiyorum. Biraz da bensiz yapsınlar. :-) İzin aldım merak etme. Hadi uyu bakalım" der ve başını okşayarak yastığa koyar. Odadan diğerlerini de çıkarır. Hiddetlenir.
"Annee bilerek mi yapıyorsun yoksa gerçekten farkına varmadın mı?" "Sende iyice kılıbık çıktın." "Niye babam sana öyleyken sorun yok. Ne yapayım babamın sana yaptığı gibi döveyim mi ha!!!" "Abi tamam sakin ol. Duymasın."
Aysel'in çıtı çıkmaz bu sözden sonra. Derin bir nefes verir Haluk.
"Anne lütfen Hacer'i darlama. Zor sakinleşti zaten. Bir de sen üstüne gitme," diyerek evden ayrılır.
*****
"Selamünaleyküm." "Ve aleykümselam. Kardeşim hoşgeldin." "Hoşbulduk Adem. Şu reçetedekileri versene." "Vereyim."
Adem ezcacılık fakültesinden arkadaşıdır. Üniversite hayatı onla birlikte geçmiştir. 22 yaşında askerlik vakti gelince ayrılmak durumunda kalmışlardı. Daha sonrasında ise askerlik ile devam etmişti, mesleğini değiştirmişti.
"Haluk bunlar ağır değil mi?" "Bende gördüm ama doktoru verdi. Hani Yavuz varya o." "E biliyorsun bir defa alması yeter. Bunu da sabah tok karnına bir tane." "Bilmiyormuşum gibi konuşuyorsun." "Ee meslek gereği." Güler. "Hadi görüşürüz." "Geçmiş olsun kardeşim. Bir şey olursa hemen gelirim ha. Haberin olsun." "Sağolasın kardeşim. Eyvallah. Allah'a emanet."
Kendini dışarıya atar. Derin derin nefes alır. Eşinin yanında güçlü durmaya çalışsada kendi alemini sorun bir de. İstemsizce gözyaşları süzülür.
Kafasını kaldırmasıyla kendini hastanenin önünde bulur.
"Ben buraya ne ara geldim."
Ayakları habersizce buraya getirmişti. İçeri girdi. Yeni doğan ünitesinde kendini bulur. Ziyaret saati olmadığının farkındadır. Ama yine de camdan bir kere olsun bakmayı çok istemektedir. Öylece girişin önünde kalakaldı.
"Buyrun. Nasıl yardımcı olabilirim." "Ha şey hemşire hanım acaba kızımı görebilme şansım var mı?" "Üzgünüm." "5 dk lütfen." derken bile sesi titriyor, yaşları akıyordu. "Haluk ne işin var burada yeni çıkmadınız mı?" "Hah Yavuz seni Allah gönderdi." "Ne oldu? Betin benzin atmış." "Allah'ını seversen iki dk kızımı göreyim. Nolur." "K-kardeşim biliyorsun. Çok tehlikeli. Onun iyiliği için."
Omzuna koyduğu eli düşer. Dişlerini sıkarak yanından ayrılır. Yavaş yavaş harap şekilde yürür koridorda. Yavuz dayanamaz.
"D-dur tamam. Sadece beş dk. Hemşire hanım yardımcı olun lütfen." "Sağol kardeşim."
O an içine heves dolar. Güç gelir sanki. Hijyen önlemini aldıktan sonra kızının olduğu bebek inkübatöre gelir. Sol elini yuvarlak boşluktan içeri geçirir. Sadece baş parmağıyla küçücük başını okşar. Parmağı bile başının yarısına geliyordu. O kadar küçüktü ki.
"Hoşgeldinn. Ama böyle olmaz ki. Burdan kalkman lâzım. Yedi ay kendini alıştırdın, şimdi gidecek misin gerçekten!"
Hıçkırıklarını bastırmaya, akan yaşlarını durdurmaya çalışır. Konuşurken bile sesi titriyordu. Bebek hareketlenir ki fanusun içinde uyuyarak. O minicik eliyle parmağını tutar. Kavrar. Gitmiyicem dercesine.
Güler Haluk bey. İnanmak istemektedir. Yaşayacağına inanmak ister. Umut ne garip bir şeydir. Bir yandan yaşaman için sebep verirken bir yandan da tüketir seni.
"Senin ismin Şeyma olsun mu prensesim ha?" Çünkü sen bana hediye geldin. O yüzden ismin Şeyma olsun."
Yanında olan hemşire uyarır. "Zamanınız doldu."
Başını sallar. Elini çıkarır. Yavaşça üniteden çıkar. Üzerindekileri çıkarıp atık kutusuna atar. Eşini daha fazla bekletmemek için eve gider.
***** •𝐊𝐎𝐌𝐔𝐓𝐀𝐍𝐈𝐌𝐌!! 𝐊𝐎𝐌𝐔𝐓𝐀𝐍𝐈𝐌.
Timler teröristlerin hepsini devlete teslim etmek için gitmiş onlar kalmıştı. Hüseyin seslenmesine elinden geleni yapmasına rağmen uyanmıyordu. Şeyma'nın başı elinde bekliyor, uzaklara dalgın halde bekliyordu.Ama nabzı atıyor, can damarı hala canlıydı. Derin bir uykuya dalmış gibiydi. Furkan Ece'ye "Komutanım hala böyle bekleyecek miyiz?" "Biraz daha bekleyelim." "Hüseyin de kaldı öyle. Tam mutlu olacakları sırada olan şeye bak."
(𝐘𝐀𝐑𝐈𝐌 𝐒𝐀𝐀𝐓 𝐎̈𝐍𝐂𝐄)
Büyük hasretin ardından bizimkilere can gelir. Sanki bütün bu yıllar yokmuş gibi hisseder kızcağız. Babasının omzuna girerek destek olur. Fakat karnında, ve kolunda kurşun olduğunu görür. Durdurmayı yavaşlatsada hala daha yarası açıktır. "B-baba bu..." "Tamam bir şey yok derin değil merak etme." "Hüseyin şurada tıbbı malzemeler var. Yardım et nolur."
Hüseyin gizli odanın içinde kaldığına şaşmazmış gibi bir de yaşam için gerekli olan herşeyin olmasına ayrı hayrete düşer. Gösterdiği duvarın alt taraflarında içe baskın derin bir çekmecenin olduğu yerde orta halli bir sandık buldu. İçine açıp bakınca en azından işini görecek şeyler olduğuna sevinip hemen komutanına yardım için yanına geldi. Furkan ve Ece ise rehineleri bir arada kelepçelenmiş halde başında bekliyorlardı. Şeyma kulaklığını kavradı. "Kartal timi konuşuyor.Hemen buraya sağlık ekibi bekliyoruz. Görev tamamlandı. Yalnız Albay Haluk ve İlyas yaralı." "Anlaşıldı. Hemen yönlendiriyorum kızım," der Albay. "Binbaşı aramanıza gerek yok. Geri dönün." "Tamam."
Hüseyin Haluk beye yardım ederken Şeyma ise İlyas'a yönelir. "Şu halinize bakın. Hoş ikinizden de beklerim ya."
İkiside acıyla güler. Yine de rahat durmuyorlardır. İlyas; "Nasıl parçaladık ama. Leş yığınını gördün değil mi?"
Saygıyı kaldırıp arkadaşıyla öyle konuşması dikkat çekmiştir. Hüseyin rahatsız olmuş ama sesini çıkarmamıştır. Haluk ise ikisini izlemektedir. "Gördüm. Allah'tan alışkınız," deyip tamponu bastırır. "Ahğğ."
Tekrar babasının yanına gelir. Bakışları onun üzerindedir. "Neden öyle bakıyorsun baba." "Üniforman çok yakışmış."
Tebessüm eder. Bakışlarını üzerinden ayırmaz. "Amma velakin kulağıma da bir şeyler geldi." deyip Hüseyin ile Şeyma'yı süzer. Furkan hemen araya girer. Ece'ye hitaben.
"Aha komutanım başlıyoruz," deyip alttan kıkırdar. İkisi sormayın hiç. Doktorumuzun benzi atmıştır bile. Şeyma sesi kısık bir şekilde;
"Ne duydun babacım tam olarak."
Yaralı halini umursamadan Hüseyin'in yakasına yapışıverir.
"Bu hödük senle evlenmek istiyormuş."
O an Şeyma gözlerini kapatır. Biliyordur böyle olacağını. Elinde kalmasa bari. Bir yandan içi sızlarken bir yandan da çeksin ceremesini der ama yine dayanamaz. Tim ile Furkan'ın keyfine diyecek yoktur. Onlara da eğlence çıktı ya. Hüseyin ise hiç bir şey yokmuş gibi davranır. Sessiz kalmasından daha çok korkmuştu. Yakasına yapışınca oh diyerek rahatlamıştı. Sanki bu anı bekliyormuş gibi. E zaten söylemiştim ki biliyor neyi test ediyor diye içinden geçiriyordu.
"Valla komutanım sessiz kalmanızdan açıkçası korkmuştum. Böylesi daha iyi oldu." İyice yakasını kendine çeker. "Ha diyon ki illa beni patakla ha öyle mi? Seve seve yaparm."
Ellini havaya kaldırır. O an Şeyma araya girer.
"Oooo baba baba baba sakin sakin ol. Yaralısın zaten. Lütfen."
Hüseyin araya girmesinden dolayı sevinir. Güler ona karşı.
"Evet duyduğun doğru. Bende istiyorum. Ama (omzuna vurur Hüseyin'in artık alışsa iyi olur) sana söylemiş bile."
"𝐍𝐞 𝐧𝐞 𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐛𝐞𝐧 𝐲𝐚𝐚. 𝐒̧𝐞𝐲𝐦𝐚 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐧𝐞 𝐠𝐞𝐥. 𝐍𝐚𝐩ı𝐲𝐨𝐫𝐬𝐮𝐧. 𝐍𝐞 𝐝𝐞𝐝𝐢𝐦 𝐛𝐞𝐧." 𝐒𝐨𝐧𝐫𝐚 𝐟𝐚𝐫𝐤ı𝐧𝐚 𝐯𝐚𝐫ı𝐫. "𝐘𝐚𝐩𝐚𝐜𝐚𝐤 𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐲𝐨𝐤. 𝐒𝐨̈𝐲𝐥𝐞𝐝𝐢𝐦 𝐚𝐫𝐭ı𝐤. 𝐀𝐥𝐥𝐚𝐡'ı𝐦 𝐬𝐞𝐧 𝐲𝐚𝐫𝐝ı𝐦 𝐞𝐭."
Bu cümlesinden sonra hepsi afallar. Şaşkına döner. O anı bekliyormuşçasına "Neeeee."
Hüseyin'in keyfine diyecek yoktur artık. O an Haluk dövsede umurunda olmaz. Kabul etmesine o bile şaşırmıştır.
"İşte bu işte bu. Oh be sonunda." diyerek güler.
"Şeyma sen ne diyorsun?" Ellerini yüzüne kapatır. "Valla ben de bilmiyom baba. Kendiliğinden çıkıyor"der sesi kısılarak. Susması için ağzına iki kere vurur.
Çekilir yakasından. Susar. Sonra ağrısı olacak ki eli koluna gider. Hemen evhamlanmaya başlar Şeyma. Ondan dolayı olduğunu düşünür.
"Baba iyi misin? Özür dilerim. Özür dilerim." "Şş sakin." Gözlerini kızına diker. "Her şeyden kendini sorumlu sanmayı bırak artık.Seninde mutlu olmaya hakkın var. Şaşırdım sadece." "Hm ş-şey ama istersen..."
Sözünü keser. Ne söyleyeceğini hemen hemen biliyordur. Hayır dese kendini hiçe sayıp reddeceğini biliyordur. Zamanı gelmiştir aslında. Kabul etmesi gerekiyordur. Ama o kadar zordur ki onun için.
"Madem öyle. Tamamlamak lazım."
Hüseyin canlanır. Ama bu durumda tam söz söyleyecekken vazgeçer. Bu halde bu durumda sevinmesi nin uygun olmayacağına kanaat getirir. Diğerleri ise şaşkın şekilde izlemeye devam eder. Şeyma ise şoku atlatmaya çalışıyordur. Bu kadar kabul etmesini beklemiyordur.
O sırada içeriye sağlık çalışanları ile birlikte tim girer. Kuzgun timinin rahatlamış olduğu görülüyordur.Binbaşı; "Ohh şükürler olsun."
Onlar hastaneye intikal ederkene tam tim dışarı çıkarken Uraz teröristi uyanır. Bir kısmı duraksar. Kerim; "Anaaa ne olmuş buna." Göktuğ; "Len ne oldu sene. Şaftın kaymış." Fırat gülerek; "Şeyma komutanımın marifeti."
Hepsi birlikte bir güler. Binbaşı; "Elinize sağlık."
O gülüşlerin ardına bir kahkaha daha karışır. Dönüp arkalarına baktıklarında Uraz da gülmektedir. Mustafa; "Ne oldu lan ne gülüyon!"
Gıcık, pislik bir tonu andırır kahkahası. Bakışlarını yüzbaşına diker. Sonrada Hüseyin'e. Bir ona bakar bir Şeyma'ya.Gülerken boynu kırışıyor, yüzünde sinsi bir gölge oluşuyordu. Alaycı ama aynı zamanda değil. Kurumuş kalmış kanı hafif çenesinden damlıyordu.
"Aa ama böyle olmadı hiç komutanlarım ya. Siz niye böyle yapıyorsunuz ki."
Halen daha bakmaya devam ediyordur. Fırat;
"Komutanım bunun beynini resetlemişsiniz ya."
"Şeyma sen beni hatırlamadın mı? Seni çok seven bir amcadan başkası değilim. Ya sen delikanlı. Aa ama ikiniz ayrı tutmuştum. Doğru evet."
"Ne diyorsun be." der Hüseyin. Şeyma ise bir şey demeden dinliyordu.
"Gücendim şimdi."
İkiside birbirine bakar. Ne olduğuna anlam vermeye çalışmaktadırlar. Alttan sırıtarak konuşmaya devam eder.
"Siz ikiniz halen daha salıncağa biner misiniz?"
Bu soruyu duyunca Hüseyin pek anlam veremez. Fakat Şeyma'nın bozulduğu hissedilir. Bunla ilgili bir şey olduğu belli oluyordur.
"Aha gördüm bu bakışı biliyorum." diyerek tekrar kahkaha atmaya başlar.
Ellerini sıkar Şeyma. Üzerine yürüyecekken kolundan Hüseyin tutar. Başını iki yana sallar yapma dercesine. Belli ki ona da geri gelen bir kaç anı vardır.
"Ne gündü ama. Ne güzel sallamıştım ikinizi di mi!"
Diğerleri konuşmanın hiç iyi yerlere varmayacağını görünce içleri hızursuzlukla dolar. Yahya; "Kes zırvalamayı. Yürü." "O günün senin için iyi bittiği söylenemez"diye ortaya atılır Şeyma. Hiç beklemediği anda cevap verir. Fakat bu durumda eski defterleri açmak zorunda kalır. Hüseyin ise bu olayı beyni resetlediği için pek birvşey hatırlamaz. Anıları çok çarpık kalıyor, kötü geçen günlerde kâbus olarak görüyordu sadece. Yahya kardeşi yerine gördüğü Şeyma'nın yıpranmaması adına Uraz'ı alıp hemen çıkarlar. Göktuğ; "Komutanım sizin için bir araç daha gelecek. Biraz beklemeniz gerekiyor."
Kafasıyla onaylar. Çıktıklarında vücudu boşalır kızcağızın. Kendini yerde bulur...
-𝐁𝐎̈𝐋𝐔̈𝐌 𝐒𝐎𝐍𝐔-
|
0% |