Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. BÖLÜM

@hayat_belirtisi34

Uzun yılların ardından gelen mutluluk..

Sabırla tohum veren umut...

 

Bu günlere hasret kalmışım. Allah'ım bu kulunun sesini duyup yardım ettiğin için teşekkürler... Sevdiğim insanların her birinin yanında olması beşeri dünyada isteyecebileceğim en güzel şey...

 

Okulda görev yaparken müzik hocamıza hayrandım gerçekten. . Alanı genişti ve kendini geliştirmeyi seviyordu. Bir çok enstürmanı çalabiliyordu. Bir gün tenefüste elinde görünce gözlerim parladı. Bana bir kaç parça öğretmesini rica etmiştim. Veee oldu da... İstediğim hobilerden biri... İşte bunu kullanma vaktii geldiiii.

 

Nişan günüm... Bu kadar heyecanlandığımı fark etmedim bile...

Meğerse ne tatmin edemeyeceğim bir duyguymuş. Saati erkene alıp gün boyu eğlenip Mert'i uğurlayana kadar eğleneceğiz...

 

Son dakikalar... Kalbim yerinden çıkıcak... Ohfhf sakin ol kızım... Nişan gününde bayılmak mı istiyorsun. Gözlerim kapalı elimle nefesimi kontrol altında tutmaya balkona çıkmıştım. Dilara ile Ece'nin seslenmesiyle kendimden koptum.

"İyi misin?" dedi Ece.

"Yaa kızlar çok tuhaf hissediyorum. Yani çok heyecanlıyım. Harp okulunu kazandığımda bile bu kadar yüreğimin koptuğunu hissetmemiştim. Üff ne diyorum ben ya! Dilara sen de böyle miydin? Ha? Normal mi bu?"

 

İkisi de gülerek birbirlerine baktılar.

 

"Normal normal. Sen bir de Hüseyin'i gör bak ne olacak."

 

Bir anda korna sesleri kulağıma ilişti... İkişer üçer hep birlikte koro halinde... Kornaa seslerii!

 

"Hah geldiler geldiler!"

 

Sesleri duyan ailem balkona daldı. Ece ellerini çırptı. Bir tek ben heyecanlı değilmişim. Hemen bakıp kapıya dizilmeye başladılar. Araçlar yavaş yavaş mahalleye giriyordu. Bir tek babamla balkonda biz kaldık. Ben izlemeye dalmışken babamın sesi böldü.

"Kızım."

Ona döndüm. Balkonun camlarını kapattım. Bakışları üzerimde gezindi. Yaşlarımızı gözlerimizde tutmak için büyük bir çaba sarf ediyorduk.

 

"Çok güzel olmuşsun. Hafif bir dokunuş bile yetmiş... Parlaklığından gözümü alamıyorum."

 

Bunu söylerken bile sesi titriyordu. Dayanamadım. Yaşlarımın akmasına izin verdim. Sonra eli şalıma doğru geldi.

 

"Şunu neden sıkarlar ki! Omzun açık kalmış" deyip arkadan bağlama şalı biraz gevşetti. Açık olan kısmı düzeltmeye başladı. Yine aynıydı. Kıskanç...Kardeşlerimin ve annemin izlediğini farkettim. Kayda alıyorlardı. Nasıl bir karmaşadayım ben böyle... Sevdiğim adamla bir adım atıyorum ama babamdan ayrılmak istemiyorum. O düzeltirken akan yaşlarla yüzüme tekrar döndü. Özlem dolu gözlerle süzerken yüreğinde beliren bir karmaşa ile sözcüklerini seçmeye çalışıyordu sanki. Ağlayan sesi ile o aklıma kazınan konuşmasına başladı.

 

"Şunu bil ki, seni her anında, her nefesinde özlemle yanımda hissettim. Her günümde düşlerimde yüzünde bir tebessümle uyandım. Seni tanıdıkça, seni büyüttükçe içimde oluşan bu özlem daha da derinleşti. Görevdeyken bile yüreğim her daim sizleydi. Her saniye ölümü tekrar yaşamak gibiydi. Ne çabuk geçiyor zaman... Sen ne zaman büyüdün,bu anın gelmesini hiç istemedim. Seni o fırlamaya da vermeye hiç niyetim yoktu. Ama ona bakan gözlerini görünce vazgeçtim. Hem annen de evde kaldı diyip başımın etini yiyordu zaten."

 

Bu cümlesinden sonra ikimizde titrek seslerimizle güldük. Ardından omuzlarıma dokunup devam etti.

 

"Hayır desem kabul etmeyeceğini biliyorum, bu beceriksiz babana bu kadar sevgi ile davrandığın için teşekkür ederim kızım. Ama annen ile ben yanınızdan göçtüğümüz zaman kardeşlerin kendi hayatlarına atıldığında yalnız kalmanı istemedim. Senin de aile kurmaya hakkın var. Ahh. Sen benim ilkbaharımsın. İlk evladımsın. İlk kızımsın. İlk neşemsin,heyecanımsın. Senin yerin çok belli olucak... Nasıl alışıcam onu da bilmiyorum. Ama şunu bil kızım...Hâk baki olana kadar, azrail gelene kadar ben senin her daim yanı başında olucam. Hele o damat bozuntusu ya da başka biri senin gözyaşının sebebi olsun ona dünyayı dar etmezsem, ahirette elim iki yakasında olmazsa bana da Haluk demesinler. Ne zaman istersen ailenin kapısı sonuna kadar açık. Unutma bunu tamam mı?!"

 

Hıçkırıklara boğuldum. Zaten bir rimel bir ruj olan makyajım da gitmek üzereydi sanki. Yüzüme akmasına izin vermeden peçeteyle sildim. Ama hâlâ inatla akmaya devam ediyorlardı. Ağlamaktan konuşamıyordum bile. Her akıttığım yaşlarımın babamın yüreğine dokunup sızım sızım sızlattığını iliklerime kadar hissediyordum. Eminim...

 

Yaklaştı. Sardı kollarını bedenime. Başım onun göğsündeydi. Tek huzur bulduğum yer. Sakinleşmem için fırsat tanıdı. Herkes bizi izliyor olacak ki dışardakilere;

 

"Kapı çalsa, dahi prensesim sakinleşene kadar kimse gelmeyecek. Anlaşıldı mı?"

 

O cümlesi o kadar komik geldi ki hem ağlayıp hem de güldüm göğsünde. Gelen birkaç akrabalarımın ve ailemin hafif kahkasını duydum. Gözlerim kapalı, onun kollarındaydım. Daha fazla burada kalmak için ne vermezdim ki... Hiç bir şey söylemiyordu. Sadece başımı okşuyordu. Her dokunuşu kalbime huzur olarak damarıma akıyor, kuş gibi çırpınışımı sakinleştiriyordu sanki. İçimi okuması ne kadar güçlü bir bağımız olduğunun göstergesiydi. Sesim azalsada sessiz hıçkırıklığa dönmüştü. Yüzümü daha da bastırdım.

 

"Şşş korkma. Hemen seni verecek değilim, şu iş bitsin o zaman istediğin kadar ağlarız. Yine bumbuz olmuşsun. Ah deli kız. Neyseki ben buradayım." O da biliyordu. İnsanı öldürecek cinsten bu ölü buzlarını kendisinin erittiğini biliyordu. Cümlesiyle başımı okşamaya devam etti. Sabırla bekledi. Kaç dakika geçti bilmiyorum. Zaten ne zaman ona sarılsam su gibi akıyordu. Sakinleşmeye başladım. Kollarından ayrıldım. Hafif kızarık ve nemli gözlerimi ona çevirdim. Soğuk ama ısınmaya başlayan ellerimle onunkileri sım sıkı tuttum.

 

"Baba, seninle geçirdiğim her anın değerini biliyorum. Senin sevgin ve rehberliğinle büyüdüm, olgunlaştım. Bu özel günümde senin burada olman, benim için en büyük hediye. Senin varlığınla dolu olan hayatımı her zaman şükredicem. İyi ki benim babamsın."

 

Her ne kadar beni teselli etse de onun da yüreğinden parça koptuğuna eminim. Sözlerimin, ardında sakladığı ayrılıktan,hüzüne sonra da sevince dönüştürdüğümü farkettim. Sonra kendine özgü gülmesiyle.

 

"Tarihe en iyi baba kız olarak imza attık. Hehehe."

Derin bir nefes aldım.

"Baba!"

"Söyle prensesim."

Bu cümleyi söylerken hiç bu kadar zorlanmamıştım. Dört kelime boğazımda yumru oldu. Yine sesimi titretti. Heceleyerek söyleyebildim sadece...

 

"Seni-çok-seviyorum-baba!"

 

Dudakları titredi. Tekrar sarıldı. Ayrılamıyorum bir türlü... Ta ki bir mahsun, titrek kalın ses duyana kadar... İlk kapı tıkladı. Mert'ti. Boğazını temizleyip, burnunu çekti.

 

"Hiç bölmek istemiyorum ama zamanı geldi."

 

İkimizde kendimize çeki düzen verdik, yüzlerimizi temizledik, tekrar rimel sürdüm bir kaç kez. Dönüp baktığımda herkes salya sümüktü. O an güldüm.

 

"Hey size ne oluyor Allah Allah."

"Sus deli kız seni hadi hadi" deyip kapının önüne getirdi. Babam, annem kardeşlerim sıraya dizildik. Akrabalarımız ise koridoru açmak için odalara dağıldılar fakat başlarını uzatmış izlemeye hazırlardı. Vee sonunda kapı çaldı... Açtım...

Herkese bir göz gezdirdim. Timin hepsi ve ailesi ile göz geçirdik. En önde Hüseyin duruyordu. Yine içeri gelmiyordu bir türlü. Te Allah'ım.Takıldı kaldı. Yahya abi;

"Ooo bunun kafa gitti yine... Şeyma abicim bu seni görünce iki gram aklı vardı o da gidiyor." Boğazımı temizleyerek seslendim.

"Hüseyin..."

Babamın ve Mert'in Bakışları hiç iyiye gitmiyordu. Gittikçe sertleşmeye başladı.

"Yine aynı şey... Madem orda kalmayı sevdin. Orada kal. Abla kapat kapıyı."

Dişlerimi sıkarak;

"Dur bir dur."

Baktı böyle olmayacak Cahit amca sırtına dokundu. Ama nasıl dokunma... Okkalı. Acıyla gerçeğe döndü.

"Hah tamam ee şey özür dilerim."

 

Sonunda aklı başına geldi. Sırayla içeri salona geçtiler. Sonrası klasik isteme merasimlerinden işte... Taa ki kahve kısmında timin yine munzurluğu tuttu. Mustafa kıkırdayarak;

 

"Vay be zorla olsada buradayız. Kısmetini yapmaya gelmişiz. Başka kız bulamadın mı? Asker eş mi olur hiç! "

 

Kıyamam Hüseyin'in yüzü düştü. Heyecandan şakanın bile farkında değil.

 

"Ne diyorsun sen oğlum. Başımın etini yiyen siz değil misiniz gelicez diye. Ne zoru ne asker eşi!!! İcat çıkarmasana."

 

Babam ise onlara odaklanmış sessizce izliyordu. Bakışlarını hisseden Hüseyin yutkundu.

 

"Şş bana bak kızın burnundan getirme. Deli sinirine hakim ol! Tamam mı?" dedi Furkan.

 

Cahit amca ve ailesinin yüzü düştü. Kardeşi gard alır gibi duruşunu düzeltti.Sinirle dişlerini gıcırtadıp gülerek;

 

"Hahaha şu iş bitsin göstericem sana."

 

"E yalan mı? Askeriyede, operasyonda hep bildiğini okuyorsun. Furkan eskiden bile kendi bildiğini okuyup belaya koştuğunu söyledi." Fırat.

 

Bu büyük lafın ardından sinsice bizimkiler kıkırdadı. Babam ile Mert'in sert olan bakışları iyice tahammül edemeyecek kadar korkutucu hale döndü. Kendilerini zor tutuyorlardı.

 

"Ne halt anlatıyorsunuz lan! Ne yapmış ne belası? Şeyma ne diyor bunlar! Bile bile mi kendini ateşe mi atıyorsun!!!" diye gürledi babam.

 

Eyvah! Hiç iyiye gitmiyor bu iş

 

"Yok baba yok. Sakin ol. Bizimkilerin eşşek şakalarından"

"Haluk ortamın gerilmesine gerek yok. Hem benim sana verdiğim sözü hatırlamıyor musun?" dedi Cahit amca.

"E-evet hastane de anlaşmıştınız lisedeyken. Eti senin kemiği benim diye. Kurbanlıkmışım gibi hissetmiştim."

 

Tim bana bakışlarını çevirince ortayı tiyatro izleyicilerin koroca kahkası gibi odayı doldurduk.

 

"Siz bunlara bakmayın efendim. Şaka yapıyorlar. Birbirlerine dalaşırken keyif alıyorlar" diyerek durumu düzeltti Yahya abi.

 

"İyi çocuktur. Time yeni geldi ama çok sevdik. Siz bize bakmayın. Eğlenmek istemiştik." durumu da destekledi Ece.

 

O an rahatlamış halini gördüğümde çocuksu gibi görünüyordu. Ya da ben sevgiden öyle mi gördüm anlamadım. Ortam yumuşayınca herkes rahat bir nefes verdi.

 

Asker olmanın dezavantajlarından biri de budur. Disiplin hayatınıza da işler, normal insanların yaşamı size çok gevşek gelebilir. Tıpkı bu durum gibi. Babamda yılların verdiği alışkanlıkla yumuşak halini bilevlemiş, sertleştirmişti. Haliyle daha kolay tepki verdi. Gülümsemesini gördüm. Gördüm kiii.

 

"Zaten seni yıllarca tanırım Hüseyin. Söz konusu evlat olunca... Kusura bakma."

"Ah siz asıl bunlara bakmayın komutanım. Aman ee baba. Bugün de yapılacak şaka değil" diye atıldı Hüseyin.

 

Baba demesi onu şaşırtsa da tepki vermedi, sessiz kalmayı tercih etti. Mert;

"Yavaş ne babası."

 

Bu beklenmedik şekilde gelen baba unvanı, ona gurur ve mutluluk vermişti. Mert içinse durum biraz farklıydı. Bu kıskançlık kardeşimin yüzüne yansıdı. Küçük bir tebessümle birlikte kardeşime sevinçli olduğunu göstermekten kendini alıkoyamadı. Mert, babamın yüzündeki bu ifadeyi fark edince, bir anlamda rahatladı. Onu hala önemsediğini ve sevgisini paylaştığını hissetmek, ona güven verdi. Kavga hissi azaldı, sustu.

 

"Kayınço yarın seni uğurlayıcaz. İnşallah hiç bir sorun olmadan seni karşılarız. Hayırlı olsun." diyerek konuyu değiştirmeye iletişimini derinleştirmeye çalıştı.

 

"İnşallah" gibi kısa cevapla kesti. Nedense ona karşı uzak duruyordu. Buna bir türlü anlam veremiyorum. Gitmeden onla konuşsam olur mu acaba. Durumu yumuşatmak ve günü güzel bir şekilde sonlandırmak adına dombramı elime aldım.

 

"Eveett kim bana eşlik etmek ister."

 

Elimdeki dombrayı gören kayınvalidem şaşırdı. Kendisi de Kazankistanlı idi. Gözlerindeki ışıltıyı gördüm.

 

"Ne çalacaksın kızım?"

"Hüseyin ile birlikte alaşı çalmaya karar verdik. Size de uygunsa."

 

Yüzündeki ışıltısı daha parladı.

 

"Birlikte mi?"

"Evet anne. Sen bana öğrettin ya. Bildiğimi söyleyince çok sevindi. Böyle karar verdik."

 

Salon mutlak bir merak içindeydi. Herkes biliyor gibi görünüyordu. Duyunca garipsemediler. Hoşlarına gitmiş gibi görünüyordu.Ardından aklıma bir fikir geldi.

 

"Bana eşlik eder misiniz?

"Aa ama uzun zaman oldu. Bilmem ki?"

 

Annesini desteklediğimi gören Hüseyin minnettar bir şekilde baktı. Israr etmek yerine kararı annesine bıraktı. Kısa bir tereddütünden sonra;

"Peki:-)"

 

Dombraları alıp salonun ortasına yerleştik. Pozisyonumuzu düzelttik ve çalmaya başladık. Şarkının tınıları ruhların derinliklerine işliyor, her bir notada gizli duyguları dışarı çıkarıyordu.

 

"ALAŞŞ!"

 

Hep bir ağızdan söylemeleri kalpten kalbe bir köprü kurduğunun, kardeşliğin derinleştiğini gözler önüne serdi.

 

*****

"Kendinize iyi bakın. Keşke hemen gitmeseniz burda yatılı kalsanız keşke" dedi annem.

 

Tim ve Dilara merasimin ardından ayrılmıştı. Şimdi ise Hüseyin ve ailesi gitmek için kalktılar.

 

"Sağolun Hacer hanım. Ama rahatsızlık vermek istemem."

 

"Aslında anne Hacer annem haklı. Yani biz üç gün sonra göreve gidiyoruz, babamlar da geliyor, e kız kardeşimde eşi ile ayrılacak yalnız kalmamış olursun" dedi Hüseyin.

 

Cahit beye baktı.

 

"Sen de mi?"

 

Başını salladı onaylayarak.

 

"Ben şu çocukların uyuşturucu operasyonu devamı için sabahlıyıcaz. Bir hafta yokum, karakolda kalıcam. E Haluk da kordine ve diğer vakalar için çocuklarla birlikte ayrılıcak. Yalnız kalmamış olursun, aklım sende kalmaz."

 

Hüseyinle ben yan yana dinlerken hiç lafa karışmadık. Kardeşlerim ve kız kardeşi de sessiz kaldılar.

 

"Peki. Eşyalarımı almaya gidelim. Yarın gelirim. Teşekkürler Hacer hanım. Çok naziksiniz."

"Ne demek. Sizi ağırlamak çok mutlu eder beni."

"Sağlıcakla kalın."

 

İki aile vedalaşıp kapıya yöneldiler. Hüseyin giderken elini salladı, sessiz şekilde ararım seni dedi fakat babamın kadrajına yakalandı. Sessizce aradan sıyrıldı. Telefonum çalınca duraksadı. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Kaşlarımın çattığını görünce dış kapının önünde duraksadı.

 

"Siz gidin baba. Gelirim ben..."

"Kim abla."

"Bilmiyorum." Tereddüt ettim. Babam;

"Aç bakalım sesi hopörlöre al."

 

"Aloo hocam. Şeyma hanım siz misiniz?"

"Evet buyrun benim. Siz kimsiniz?"

Ses baya endişeli ve korku doluydu.

"Ben, ben Rafet. Ömer'in babası. Lütfen yardım edin. Lütfen. Sizden başkası aklıma gelmedi."

"A Rafet bey. Sakince bana ne olduğunu anlatır mısınız?"

"Oğlum oğlum kaçırıldı. Yetişemedim... Yetişemedim... Nolur onu bulmama yardım edin."

"Ne!"

 

~𝘽𝙊̈𝙇𝙐̈𝙈 𝙎𝙊𝙉𝙐~

 

𝙐𝙈𝘼𝙍𝙄𝙈 𝘽𝙊̈𝙇𝙐̈𝙈𝙐̈ 𝘽𝙀𝙂̆𝙀𝙉𝙈𝙄̇𝙎̧𝙎𝙄̇𝙉𝙄̇𝙕𝘿𝙄̇𝙍.

 

𝙊𝙔𝙇𝘼𝙈𝘼𝙔𝙄 𝙑𝙀 𝘽𝙀𝙂̆𝙀𝙉𝙈𝙀𝙔𝙄̇ 𝙐𝙉𝙐𝙏𝙈𝘼𝙔𝙄𝙉 𝙇𝙐̈𝙏𝙁𝙀𝙉🙏🙏💓

 

𝘽𝙄̇𝙍 𝘿𝘼𝙃𝘼𝙆𝙄̇ 𝘽𝙊̈𝙇𝙐̈𝙈𝘿𝙀 𝙂𝙊̈𝙍𝙐̈𝙎̧𝙈𝙀𝙆 𝙐̈𝙕𝙀𝙍𝙀 🫂🥰

 

𝙎𝙞𝙯𝙞 𝙨𝙚𝙫𝙞𝙮𝙤𝙧𝙪𝙢 𝙨̧𝙚𝙠𝙚𝙧𝙡𝙚𝙧𝙞𝙢...😘🍬

 

 

Loading...
0%