@hayat_belirtisi34
|
Ne kadar garip...
Bedenim kendini tutan moloz yığını gibi bağlardan kurtulmak için kıvrılıp bükülüyor, debeleniyordu.
Ve benim tek yapabildiğim daha doğrusu beceremediğim şey dayanmaya çalışmaktı. Hoş bunu da elime gözüme bulaştırdım ya. İliklerimden çıkıp giden enerjim bütün hayatımı sömürüyordu. Kısır döngüye girdim çıkamıyorum.
Ömrüm, cesaret isteyen işlerden çok çalışmaktan oluşan bir dizi resim gibi geçti önümden.
Peki ne başardın kızım bu zamana kadar...
Hayallerini süsleyen sağlıkçı olmayı mı?
Şuan içinde bulunduğun onurlu mesleği saçma sapan yerlerde ortaya çıkan atakların yüzünden batırmayı mı?
Ya da daha kendi hayatına yön verememişken küçücük çocuklara yol vermeye çalışıp burnunun dibinde ki öğrencinin debelenmesini göremeyişini mi?
Hadi onları geçtim, insan ilişkilerin... Onu hiç sorma bence. Çekilecek dert değilsin be!
Hem de bu kadar iyi bir aileye sahip olmana rağmen...
ʜᴀʜ! ᴛᴀᴍ ʙɪʀ ʙᴜᴅᴀʟᴀsıɴ. ʜᴀʏᴀᴛ sᴀɴᴀ ᴅɪɢ̆ᴇʀʟᴇʀɪɴᴅᴇɴ 𝟷-𝟶 ᴏ̈ɴᴅᴇ ʙᴀşʟᴀᴍᴀ ғıʀsᴀᴛı sᴜɴᴅᴜ. ʙᴇᴄᴇʀɪsɪᴢʟɪᴋ ʙɪʀ ᴏ̈ᴅᴜ̈ʟ ᴏʟsᴀ ᴏsᴄᴀʀ ᴀʟᴍışᴛıɴ... diye destekledi kâbuslarımın sesi.
Zaten karmaşalarımdan yorgunluktan ölüm sınırında olan beynim bu sesin devam etmesini hemen reddetti. İradem artık tükenince otomatik şekilde kendi yanıt veriyordu ve bana da pek bir şey kalmıyordu.
Aslında yalan söylemiştim terapistime. Bu ses hiç bir zaman gitmemişti. Hiç te niyeti yok gibi zaten. Doğruyu söylemek gerekirse mağaraya dönmüş beynimde ve kalbimde sesin aşındırmadığı yer neredeyse kalmamıştı.
İkisi de delik deşik...
Aşındıramayacağı yer olmayınca ne ortaya çıkardı bilmiyordum.
Tek bildiğim şey....
Artık kendime olan hakimiyetimi ve saygımı gün geçtikçe ellerimden kayıp gittiğini bilmem...
Ve bana ne iyi gelir ki!
Babama rağmen bataklığa düşmemin sebebi ne kafayı yiyicem!
Sen belanı mı istiyorsun kızım!
Yoksa mutlu ol diye peşinde dolanan Hüseyin'e rağmen mi?
Sen seviyorsun diye en sevdiği yemeği yapıp görevdeyken bir gram uyumadan bekleyen annene rağmen mi?
İlk asker atamanın Urfa sınır üssüne çıktığında seni gıcıklık olsun diye kovan otobüs firmasına inat şöförü dövüp pişman ettiren Mert'e rağmen mi?
Kâbusların yüzünden rahat uyku uyu diye yanında iki büklüm olan Eda'ya rağmen mi?
Gençliğinin en güzel yıllarına şahitlik eden Dilara ve Furkan'a rağmen mi?
Seni annesi yerine koyan Ömer'e rağmen mi?
Seninle birlikte bu yola baş koymuş kimisinin abla kimisinin kardeş olarak gördüğü timine rağmen mi?
Ne olmuş yani Burcu sana düşmanlık besliyorsa? Ne bekliyorsun ki! Zaten sana olan kini biliyorsun. Niye bu denli canın sıkılıyor. Nedenn! Niye üzülüyorsun! Senin en kıymetlini öldürmeye çalışan kıza 'nedenn yaptı' diye üzülüyorsun. Niye bir sebep arıyorsunn!
Nefret için her türlü nedenin varken neden sadece kinini kusamıyorsun!
Tıpkı onun da dediği gibi; pişmanlıktan, zarar ve ziyandan başka bir şey değilim.
Artık bundan sonra zerre hata yapma lüksün yok!
Çünkü sen herhangi yanlışa sebep olacak kadar şanssız değilsin. Sevdiklerin için hataya lüksün yok!
Sorunsuz olmak zorundasın!!!
Hata yok! Hata yok!
Şuandan itibaren kendini toparlıyorsun! Kendine gel artık! Aptallığın lüzumu yok!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Kızım?"
"Hah efendim baba."
"Gelsene şöminenin en dibine oturmuşsun. Yanacaksın. Uzaklaş biraz. Nereye daldın?"
Lan! Ben niye bu kadar yakınım. Al işte dakika bir gol bir. Aferin kızım.
"Dikkat et!"
Uzaklaşırken elimdeki çay ateşe dökülünce cızırtı sesiyle harlandı rengi. Gidiyordu üniforma.
Valla benim kafa guruptan ayrılıyor. Sakarlığımda üstüne üstlük.
"Tamam pederim. Sükunet sağlayınız."
"Şuna bakın. Yine sakinleştirici yollarımız değişmemiş.
Tek kaşını kaldırdı ve yüzündeki ifadeden itirazların faydasız olduğunu 'yemezler' bakışını gördüm. Adam artık tecrübe etmiş arkadaş!
Hazır kimse yokken hemen yanına geçtim. Kollarının arasına. Nadir huzur bulduğum yere.
"Desene başka yollar bulmak lazım."
"Her ne bulursan bul ben yine anlarım."
"Nasıl ya!"
"Baba tecrübesi. Anlayamazsın."
Kısa bir kahkaha attı. Zaferini kutlarmış gibi. Ardından küçük köy evinin mutfağından düşen tasların sesi sonra da bahçesinden büyük bir ateş gürlemesi geldi. Hemen gardımı aldım. Babam hiç te bir şey olmamış gibi yüzü sakindi. Ayaklanınca kolumu tuttu.
"Otur otur. Bir şey yok!"
"Nasıl bir şey yok!"
Tam açıklayacaktı ki mutfaktan bağırtı geldi.
"Mustafa senin yapacağın işe tüküreyim! Defol yanımdan. Tek başıma yaparım."
"Sakin olun komutanım ya! Alt tarafı tabaklar düştü. Kırılmadılar bile."
"Lan yürü git. Başımın etini yedin. Vır vır vır. Çık git."
"Ama..."
Sonra bir şey tahta kapıya çarptı.
GÜMMM!
"Allah!"
Ardından Mustafa salona atladı.
"Oğlum bu sefer kızı çok fena kızdırdın. Az daha kafanı yarıyordu" kendi kendine söyleniyordu.
Arkasını dönünce bizi buldu. Rezil olduk diye içinden söylediğine yemin ederim. Ne olduğunu çakan zavallı ben için yüzüm karmakarışık bir hal aldı. Yarım dudak altı gülüşlerle babama baktım. En sonunda kahkalarımızı patlattık. Bu seferde bahçeden bir gürültü koptu.
"Oğlum siz bu yarım akılla nasıl mezun oldunuz lan! Sizi bana sayıyla mı veriyorlar. Dağ ayıları! Ateşe gazı kim harladı lan!" dedi Yahya abi.
Bende kayışlar koptu arkadaşlar! Bizimkiler yine yaptı yapacağını. Gülmekten her an kaçırabilirdim. Aman kızım sakın! Bana eşlik eden bir kahkaha daha babamdan geldi. Başını iki yana salladı. Gülerek;
"Kızım sen Ece'ye yetiş bende dışarıya bakayım."
Başımı iki yana salladım. Kıkırdayarak;
"Olmaz. Bir Hüseyin'e şey yani time bakayım ondan sonra."
Yaşlı kurdun hoşnutsuz bakışlarını bulduktan sonra kapıya yöneliyorum ki açıldı. İlk içeriye dalanlar Hüseyin ile Furkan oldu.
Garibimin saçları ve yüzü kömüre dönmüştü. Ama bu dalga geçmeyeceğim anlamına gelmezdi. Seğiren yüzümü kontrol altında tutmakta zorlanıyorum. Babamın koluna girmiş şekilde halimden memnun tavrımla olayın tadını çıkarıyordum.
"Şeyma bak sakın gülme havamda değilim" dedi Hüseyin.
"Lan size ne oldu?" diye de ortaya atladı Mustafa. Ve bahçeye ne olduğuna bakmak için yöneldi. Baktığımda ateşi zorla söndüren Yahya abiyi söve söve gördüm.
"Kim yaptı?" dedim gülerek.
"Kim olacak hanzo Göktuğ. Güç fazla geliyor bu çocuğa. Ateşi yakayım derken harladı. Ne güzel mangal yapacaktık senin yapacağın işin yolun yordamını..." diye gürlendi Hüseyin.
diyecekti ki derin bir öksürükle kestim. Babamın yanında ecelinin gelmesini istemezdim.
"Biz bir temizlenelim."
Hemen banyoya sıvıştılar. Babam ise yarı kızgın yarı komik yüzü ile Yahya abinin yanına Mustafa'yı alarak gitti.
Tam mutfağa gidiyordum ki; Korkunç bir halsizlikle titremeye başladım, yer altımda kaydı. Gözlerimin önünde siyah noktalar belirmeye başladı. Müthiş bir titremeyle birlikte burnumun kaşındığını da hissettim.
Aceleyle titrek ellerimle cebimden buruşuk bir mendil çıkarıp burnumu sildim. Elime bulaşan kırmızılık üniformama bulaştı. Tek elimle duvara yaslandım.
"Şimdi değil şimdi değil. Lütfenn!"
Vücudum yaklaşan dehşete çığlık atıp duruyor, tepkisini ise fecii ağrılarla gösteriyordu. Bu zayıf vücudun içinde iradem ve ruhum savaş veriyordu.
Güçlü kısmım can çekişiyor bazen de 'hala bitmedi' dercesine ayakta duruyordu.
Bedenim ise 'yeter dur artık ben gidersem senin gücünün anlamı kalmaz' diye laf atıp duruyordu.
İkisinin çekişmesinin arasında kalan benim ne zaman izmihlal olacağım ise meçhuldü.
Kaburgalarıma batan nefesim izin vermese de doğrulmaya çalıştım.
Dik dur kızım! Dik dur! Bordo beresin sen! Yeter bu sünepeliğin!
Yavaşça bıraktım kendimi sedire. Doktorumun söylediği nefes egzersizi geldi aklıma. Yasladım ahşap sedire başımı. Sertliği iyice başımın zonklamasına neden oldu.
Bu sefer doğruldum. Gözlerimi kapattım. 4-7-8 tekniği. Kendimi bulmak istediğim bir anıda gördüm.
************ 𝐎𝐤𝐮𝐥 𝐜̧ı𝐤ı𝐬̧ı, 𝐞𝐯𝐥𝐞𝐫 𝐲𝐚𝐤ı𝐧... 𝐕𝐞 𝐚𝐫𝐤𝐚𝐝𝐚𝐬̧𝐥𝐚𝐫ı𝐧𝐥𝐚 𝐤𝐨𝐥 𝐤𝐨𝐥𝐚 𝐬𝐨𝐡𝐛𝐞𝐭 𝐞𝐝𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐲𝐮̈𝐫𝐮̈𝐦𝐞𝐧𝐢𝐧 𝐳𝐞𝐯𝐤𝐢>>>
"𝐍𝐞 𝐠𝐮̈𝐧𝐝𝐮̈ 𝐚𝐦𝐚. 𝐑𝐞𝐤𝐚𝐛𝐞𝐭𝐢 𝐢𝐳𝐥𝐞𝐦𝐞𝐤 𝐜̧𝐨𝐤 𝐞𝐠̆𝐥𝐞𝐧𝐜𝐞𝐥𝐢. 𝐎𝐤𝐮𝐥 𝐫𝐞𝐬𝐦𝐞𝐧 𝐌𝐚𝐡𝐦𝐮𝐭 𝐡𝐨𝐜𝐚 𝐯𝐞 𝐅ı𝐫𝐚𝐭 𝐡𝐨𝐜𝐚 𝐝𝐢𝐲𝐞 𝐢𝐤𝐢𝐲𝐞 𝐚𝐲𝐫ı𝐥𝐝ı. 𝐊𝐨𝐧𝐟𝐞𝐫𝐚𝐧𝐬𝐭𝐚 𝐛𝐚𝐤ı𝐬̧𝐥𝐚𝐫ı 𝐠𝐨̈𝐫𝐝𝐮̈𝐧𝐮̈𝐳 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥 𝐦𝐢?" 𝐝𝐞𝐝𝐢 𝐃𝐢𝐥𝐚𝐫𝐚.
"𝐘𝐚𝐚 𝐛𝐞𝐧 𝐬̧𝐚𝐡𝐬𝐞𝐧 𝐅ı𝐫𝐚𝐭 𝐡𝐨𝐜𝐚𝐲ı 𝐭𝐮𝐭𝐮𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦. 𝐇𝐞𝐦 𝐝𝐞𝐫𝐬𝐢 𝐞𝐠̆𝐥𝐞𝐧𝐜𝐞𝐥𝐢 𝐡𝐞𝐦 𝐝𝐞 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢. 𝐎̈𝐠̆𝐫𝐞𝐧𝐜𝐢𝐧𝐢𝐧 𝐡𝐚𝐥𝐢𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐚𝐧𝐥ı𝐲𝐨𝐫." 𝐝𝐞𝐝𝐢 𝐃𝐞𝐟𝐧𝐞.
"𝐄𝐯𝐞𝐞𝐞𝐭𝐭. 𝐊𝐞𝐦𝐚𝐧 𝐜̧𝐚𝐥ı𝐬̧ı 𝐜̧𝐨𝐤 𝐢𝐲𝐢𝐲𝐝𝐢" 𝐝𝐞𝐬𝐭𝐞𝐤𝐥𝐞𝐝𝐢 𝐃𝐢𝐥𝐚𝐫𝐚.
"𝐒𝐞𝐧 𝐤𝐢𝐦𝐢 𝐭𝐮𝐭𝐮𝐲𝐨𝐫𝐬𝐮𝐧 𝐒̧𝐞𝐲𝐦𝐚?"
𝐎̈𝐠̆𝐫𝐞𝐧𝐜𝐢𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧 𝐛𝐮 𝐝𝐞𝐧𝐥𝐢 𝐢𝐤𝐢𝐲𝐞 𝐛𝐨̈𝐥𝐮̈𝐧𝐦𝐞𝐬𝐢 𝐚𝐬̧ı𝐫ı 𝐚𝐛𝐬𝐮̈𝐫𝐭 𝐠𝐞𝐥𝐢𝐲𝐨𝐫𝐝𝐮 𝐛𝐚𝐧𝐚. 𝐒𝐨𝐧𝐮𝐜̧𝐭𝐚 𝐡𝐞𝐫 𝐨̈𝐠̆𝐫𝐞𝐧𝐜𝐢 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢 𝐢𝐜̧𝐢𝐧 𝐧𝐚𝐬ı𝐥 𝐝𝐚𝐡𝐚 𝐤𝐨𝐥𝐚𝐲 𝐛𝐢𝐥𝐠𝐢 𝐚𝐥𝐚𝐛𝐢𝐥𝐞𝐜𝐞𝐠̆𝐢 𝐯𝐞 𝐛𝐚𝐠̆𝐥𝐚𝐧𝐚𝐜𝐚𝐠̆ı 𝐡𝐨𝐜𝐚𝐲ı 𝐬𝐞𝐯𝐞𝐫. 𝐓𝐚𝐦 𝐜𝐞𝐯𝐚𝐩 𝐯𝐞𝐫𝐞𝐜𝐞𝐤𝐭𝐢𝐦 𝐤𝐢 𝐚𝐫𝐤𝐚𝐦𝐝𝐚𝐧 𝐚𝐝ı𝐦ı𝐧 𝐬𝐞𝐬𝐥𝐞𝐧𝐢𝐥𝐝𝐢𝐠̆𝐢𝐧𝐢 𝐝𝐮𝐲𝐝𝐮𝐦.
"𝐒̧𝐞𝐲𝐦𝐚."
𝐁𝐚𝐤𝐭ı𝐠̆ı𝐦ı𝐳𝐝𝐚 𝐲𝐢𝐧𝐞 𝐚𝐲𝐧ı 𝐬̧𝐞𝐲𝐢 𝐠𝐨̈𝐫𝐝𝐮̈𝐦. 𝐁𝐞𝐧 𝐛𝐮𝐧𝐝𝐚𝐧 𝐛𝐞𝐧𝐥𝐞 𝐤𝐨𝐧𝐮𝐬̧𝐦𝐚𝐦𝐚𝐬ı 𝐢𝐜̧𝐢𝐧 𝐤𝐚𝐜̧ı𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦. 𝐁𝐞𝐧 𝐲𝐨𝐫𝐮𝐥𝐝𝐮𝐦 𝐨 𝐛ı𝐤𝐦𝐚𝐝ı 𝐲𝐚. 𝐃𝐢𝐥𝐚𝐫𝐚 𝐤𝐮𝐥𝐚𝐠̆ı𝐦𝐚 𝐬ı𝐫ı𝐭𝐚𝐫𝐚𝐤 𝐞𝐠̆𝐢𝐥𝐝𝐢.
"𝐆𝐞𝐥𝐝𝐢 𝐬𝐞𝐧𝐢𝐧𝐤𝐢."
𝐇𝐞𝐦𝐞𝐧 𝐚𝐫𝐤𝐚𝐝𝐚𝐧 𝐤𝐨𝐥𝐮𝐧𝐮 𝐜̧𝐢𝐦𝐜̧ı𝐤𝐥𝐞𝐝𝐢𝐦.
"𝐀𝐮𝐯𝐯!"
"𝐄𝐟𝐞𝐧𝐝𝐢𝐦 𝐇𝐮̈𝐬𝐞𝐲𝐢𝐧."
𝐁𝐢𝐳𝐞 𝐤𝐚𝐯𝐮𝐬̧𝐭𝐮𝐠̆𝐮𝐧𝐝𝐚 𝐝𝐮𝐫𝐝𝐮. 𝐍𝐞𝐟𝐞𝐬𝐢𝐧𝐢 𝐭𝐨𝐩𝐚𝐫𝐥𝐚𝐝ı.
"𝐄𝐞𝐞 𝐛𝐞𝐧... 𝐛𝐞𝐧 𝐬̧𝐞𝐲 𝐝𝐢𝐲𝐞𝐜𝐞𝐤𝐭𝐢𝐦. 𝐍𝐞 𝐝𝐢𝐲𝐞𝐜𝐞𝐤𝐭𝐢𝐦 𝐥𝐚𝐧 𝐛𝐞𝐧!"
𝐅𝐮𝐫𝐤𝐚𝐧'ı𝐧 𝐤𝐨𝐥𝐮𝐧𝐚 𝐯𝐮𝐫𝐝𝐮.
"𝐍𝐞 𝐛𝐢𝐥𝐞𝐲𝐢𝐦 𝐛𝐞𝐧 𝐥𝐚𝐧! 𝐊𝐮𝐬̧ 𝐛𝐞𝐲𝐢𝐧𝐥𝐢 𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐤𝐨̈𝐩𝐮̈𝐫𝐮̈𝐲𝐨𝐫𝐬𝐮𝐧 𝐬𝐨𝐧𝐫𝐚."
𝐄𝐥𝐢𝐧𝐢 𝐚𝐥𝐧ı𝐧𝐝𝐚 𝐨𝐯𝐮𝐬̧𝐭𝐮𝐫𝐝𝐮. 𝐆𝐞𝐧𝐳𝐢𝐧𝐢 𝐭𝐮𝐭𝐭𝐮.
"𝐇𝐚𝐡 𝐡𝐚𝐭ı𝐫𝐥𝐚𝐝ı𝐦. 𝐒𝐞𝐧... 𝐭𝐮̈𝐫𝐞𝐯 𝐧𝐨𝐭𝐥𝐚𝐫ı𝐧ı 𝐚𝐥𝐝ı𝐧 𝐦ı? 𝐒ı𝐧ı𝐟𝐚 𝐬𝐨𝐫𝐝𝐮𝐦 𝐡𝐢𝐜̧ 𝐛𝐢𝐫𝐢 𝐧𝐨𝐭 𝐚𝐥𝐦𝐚𝐝ı𝐠̆ı𝐧ı 𝐬𝐨̈𝐲𝐥𝐮̈𝐲𝐨𝐫.𝐀𝐥𝐥𝐚𝐡'𝐭𝐚𝐧 𝐢𝐤𝐢 𝐠𝐮̈𝐧 𝐨𝐤𝐮𝐥𝐚 𝐠𝐞𝐥𝐦𝐞𝐝𝐢𝐦."
"𝐁𝐮𝐧𝐮𝐧 𝐢𝐜̧𝐢𝐧 𝐦𝐢 𝐠𝐞𝐥𝐝𝐢𝐧 𝐩𝐞𝐬̧𝐢𝐦𝐝𝐞𝐧. 𝐌𝐚𝐭𝐞𝐦𝐚𝐭𝐢𝐠̆𝐢𝐧𝐢𝐧 𝐛𝐞𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐢𝐲𝐢 𝐨𝐥𝐝𝐮𝐠̆𝐮𝐧𝐮 𝐡𝐞𝐫𝐤𝐞𝐬 𝐛𝐢𝐥𝐢𝐲𝐨𝐫."
"𝐘𝐚 𝐤ı𝐳ı𝐦 𝐮𝐠̆𝐫𝐚𝐬̧𝐭ı𝐫𝐦𝐚 𝐢𝐬̧𝐭𝐞. 𝐁𝐢𝐫 𝐝𝐚𝐡𝐚 𝐯𝐢𝐝𝐞𝐨 𝐝𝐢𝐧𝐥𝐞𝐫𝐤𝐞𝐧 𝐮𝐳𝐮𝐧 𝐮𝐳𝐮𝐧 𝐚𝐫𝐚𝐥𝐚𝐫ı𝐧𝐝𝐚𝐧 𝐧𝐨𝐭𝐥𝐚𝐫 𝐬𝐞𝐜̧𝐞𝐦𝐞𝐦. 𝐇𝐞𝐦 𝐬𝐞𝐧𝐢𝐧 𝐲𝐚𝐳ı𝐥𝐚𝐫ı𝐧 𝐛𝐮 𝐝𝐚𝐯𝐚𝐫 𝐬ı𝐧ı𝐟ı𝐧𝐝𝐚𝐧 𝐝𝐚𝐡𝐚 𝐝𝐮̈𝐳𝐞𝐧𝐥𝐢."
"𝐀𝐲ı𝐩 𝐨𝐥𝐮𝐲𝐨𝐫 𝐬𝐞𝐧 𝐧𝐞 𝐝𝐢𝐲𝐨𝐧 𝐝𝐚𝐯𝐚𝐫 𝐟𝐚𝐥𝐚𝐧!"
𝐋𝐚𝐟ı 𝐬𝐚𝐧𝐤𝐢 𝐨𝐧𝐚 𝐬𝐨̈𝐲𝐥𝐞𝐦𝐢𝐬̧ 𝐠𝐢𝐛𝐢 𝐚𝐥ı𝐧𝐝ı 𝐅𝐮𝐫𝐤𝐚𝐧. 𝐁𝐞𝐧𝐜𝐞 𝐝𝐞. 𝐂̧𝐮̈𝐧𝐤𝐮̈ 𝐨𝐧𝐮𝐧 𝐲𝐚𝐳ı𝐬ı 𝐜̧𝐢𝐯𝐢 𝐲𝐚𝐳ı𝐬ı𝐲𝐥𝐚 𝐞𝐬̧ 𝐝𝐞𝐠̆𝐞𝐫𝐝𝐢.
𝐊ı𝐳ı𝐦 𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐬𝐨̈𝐲𝐥𝐮̈𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐠𝐞𝐥𝐢𝐧𝐢𝐦 𝐬𝐞𝐧 𝐚𝐧𝐥𝐚 𝐦𝐢𝐬𝐚𝐥𝐢𝐲𝐝𝐢 𝐬̧𝐮𝐚𝐧.
𝐆𝐨̈𝐳𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐢 𝐝𝐞𝐯𝐢𝐫𝐝𝐢 𝐤𝐞𝐬 𝐝𝐢𝐲𝐞. 𝐁ı𝐤𝐦ı𝐬̧ 𝐝𝐞𝐫𝐢𝐧 𝐛𝐢𝐫 𝐧𝐞𝐟𝐞𝐬 𝐯𝐞𝐫𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐦𝐚𝐭𝐞𝐦𝐚𝐭𝐢𝐤 𝐝𝐞𝐟𝐭𝐞𝐫𝐢𝐦𝐢 𝐨𝐧𝐚 𝐮𝐳𝐚𝐭𝐭ı𝐦.
"𝐀𝐥. 𝐕𝐞𝐫𝐦𝐞𝐤 𝐢𝐜̧𝐢𝐧 𝐚𝐜𝐞𝐥𝐞 𝐞𝐭𝐦𝐞. 𝐇𝐚𝐟𝐭𝐚𝐲𝐚 𝐝𝐞𝐫𝐬𝐭𝐞 𝐠𝐞𝐭𝐢𝐫 𝐚𝐦𝐚."
𝐈̇𝐜̧𝐢𝐧𝐢 𝐲𝐨𝐤𝐥𝐚𝐝ı 𝐛𝐢𝐫. 𝐒𝐨𝐧𝐫𝐚 𝐝𝐚 𝐬𝐚𝐲𝐟𝐚𝐥𝐚𝐫ı 𝐡ı𝐳𝐥ı 𝐡ı𝐳𝐥ı 𝐜̧𝐞𝐯𝐢𝐫𝐝𝐢.
"𝐁ı𝐫𝐚𝐤 𝐭𝐮̈𝐫𝐞𝐯𝐢 𝐡𝐞𝐩𝐬𝐢 𝐯𝐚𝐫. 𝐂̧𝐨𝐤 𝐬𝐚𝐠̆𝐨𝐥."
𝐊ı𝐬𝐚 𝐤𝐞𝐬𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐛𝐚𝐬̧ı𝐦ı 𝐬𝐚𝐥𝐥𝐚𝐝ı𝐦. 𝐀𝐫𝐝ı𝐦ı 𝐝𝐨̈𝐧𝐦𝐞𝐝𝐞𝐧;
"𝐒̧-𝐬̧𝐞𝐲 𝐬𝐞𝐧𝐢 𝐞𝐯𝐞 𝐛ı𝐫𝐚𝐤𝐚𝐲ı𝐦 𝐦ı? 𝐎𝐤𝐮𝐥𝐮𝐧 𝐞𝐭𝐫𝐚𝐟ı𝐧𝐝𝐚 𝐮𝐲𝐮𝐬̧𝐭𝐮𝐫𝐮𝐜𝐮 𝐠𝐚𝐬𝐩𝐥𝐚𝐫ı 𝐨𝐥𝐮𝐲𝐨𝐫𝐦𝐮𝐬̧ 𝐝𝐢𝐲𝐞 𝐝𝐮𝐲𝐝𝐮𝐦. 𝐓𝐞𝐡𝐥𝐢𝐤𝐞𝐥𝐢𝐝𝐢𝐫 𝐬̧𝐢𝐦𝐝𝐢" 𝐝𝐞𝐲𝐢𝐩 𝐞𝐥𝐢𝐦𝐢 𝐤𝐨𝐥𝐮𝐧𝐚 𝐠𝐞𝐜̧𝐢𝐫𝐝𝐢. 𝐇𝐚𝐲ı𝐫𝐝ı𝐫 𝐧𝐞 𝐢𝐬̧!
"𝐆𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐲𝐨𝐤. 𝐓𝐞𝐤 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥𝐢𝐦."
"𝐘𝐢𝐧𝐞 𝐝𝐞 𝐛𝐮 𝐭𝐞𝐡𝐥𝐢𝐤𝐞𝐥𝐢 𝐝𝐮𝐫𝐮𝐦𝐝𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐞𝐫𝐤𝐞𝐠̆𝐢𝐧 𝐲𝐚𝐧ı𝐧ı𝐳𝐝𝐚 𝐨𝐥𝐦𝐚𝐬ı𝐧ı 𝐝𝐮̈𝐬̧𝐮̈𝐧𝐮̈𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐤ı𝐳𝐥𝐚𝐫" 𝐝𝐞𝐝𝐢 𝐅𝐮𝐫𝐤𝐚𝐧. 𝐁𝐚𝐤ı𝐬̧𝐥𝐚𝐫ı 𝐝𝐚 𝐃𝐢𝐥𝐚𝐫𝐚'𝐧ı𝐧 𝐮̈𝐳𝐞𝐫𝐢𝐧𝐝𝐞𝐲𝐝𝐢.
𝐇ıı. 𝐊𝐞𝐬𝐢𝐧 𝐨 𝐬𝐞𝐛𝐞𝐩𝐭𝐞𝐧. 𝐒𝐚𝐧𝐚 𝐝𝐚 𝐫ı𝐳𝐳ı𝐤 𝐳𝐚𝐦𝐚𝐧ı 𝐬̧𝐮𝐚𝐧. 𝐘𝐚 𝐛𝐮 𝐲𝐞𝐫𝐞 𝐛𝐚𝐤𝐚𝐧 𝐲𝐮̈𝐫𝐞𝐤 𝐲𝐚𝐤𝐚𝐧𝐚 𝐧𝐞 𝐝𝐞𝐦𝐞𝐥𝐢! 𝐒̧𝐮𝐧𝐚 𝐛𝐚𝐤 𝐬̧𝐮𝐧𝐚 𝐧𝐚𝐬ı𝐥 𝐚𝐥𝐭𝐭𝐚𝐧 𝐬ı𝐫ı𝐭ı𝐲𝐨𝐫. 𝐒̧𝐮𝐚𝐧 𝐤𝐨𝐧𝐮𝐬̧𝐚𝐛𝐢𝐥𝐬𝐞 '𝐚𝐟𝐞𝐫𝐢𝐧 𝐬𝐨𝐧𝐮𝐧𝐝𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐝𝐢𝐤𝐢𝐬̧ 𝐭𝐮𝐭𝐭𝐮𝐫𝐝𝐮𝐧 𝐝𝐢𝐲𝐞𝐜𝐞𝐤'.
"𝐆𝐄𝐑𝐄𝐊 𝐘𝐎𝐊! 𝐀𝐋𝐋𝐀𝐇 𝐀𝐋𝐋𝐀𝐇! 𝐁𝐄𝐍 𝐊𝐎𝐌𝐔𝐓𝐀𝐍 𝐊𝐈𝐙𝐈𝐘𝐈𝐌. 𝐎 𝐊𝐀𝐃𝐀𝐑 𝐊𝐎𝐋𝐀𝐘 𝐋𝐎𝐊𝐌𝐀 𝐌𝐈𝐘𝐈𝐌 𝐁𝐄𝐍?!"
"𝐒𝐞𝐧 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥𝐬𝐢𝐧 𝐚𝐦𝐚 𝐛𝐢𝐳 𝐨̈𝐲𝐥𝐞𝐲𝐢𝐳."
"𝐃𝐄𝐅𝐍𝐄𝐄!"
𝐀𝐠̆𝐳ı𝐦 𝐚𝐜̧ı𝐤 𝐤𝐚𝐥𝐝ı. 𝐔𝐳𝐮𝐮𝐧 𝐛𝐢𝐫 𝐤𝐨𝐫𝐧𝐚 𝐬𝐞𝐬𝐢 𝐚𝐫𝐤𝐚𝐦ı𝐳𝐝𝐚𝐧 𝐝𝐮𝐲𝐮𝐥𝐝𝐮. 𝐁𝐮𝐥𝐮𝐧𝐝𝐮𝐠̆𝐮𝐦𝐮𝐳 𝐤𝐚𝐥𝐝ı𝐫ı𝐦𝐝𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐚𝐫𝐚𝐛𝐚 𝐝𝐮𝐫𝐝𝐮.
𝐁𝐢𝐫 𝐝𝐤 𝐛𝐮 𝐩𝐥𝐚𝐤𝐚!
"𝐄𝐲𝐯𝐚𝐡 𝐛𝐚𝐛𝐚𝐦𝐦!"
"𝐍𝐞?"
"𝐆𝐞𝐫𝐢𝐳𝐞𝐤𝐚𝐥ı 𝐛𝐚𝐛𝐚𝐦 𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐛𝐚𝐛𝐚𝐦. 𝐁𝐮 𝐡𝐚𝐥𝐢𝐧𝐥𝐞 𝐦𝐢 𝐛𝐞𝐧𝐢 𝐤𝐨𝐫𝐮𝐲𝐚𝐜𝐚𝐤𝐬ı𝐧. 𝐀𝐬ı𝐥 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐧𝐢 𝐤𝐨𝐥𝐥𝐚 𝐬̧𝐮𝐚𝐧."
𝐂𝐚𝐦ı 𝐚𝐜̧ı𝐥𝐝ı.𝐓𝐚𝐦 𝐝𝐚 𝐛𝐞𝐤𝐥𝐞𝐧𝐢𝐥𝐝𝐢𝐠̆𝐢 𝐠𝐢𝐛𝐢 𝐛𝐚𝐛𝐚𝐦 𝐨̈𝐥𝐝𝐮̈𝐫𝐮̈𝐜𝐮̈ 𝐛𝐚𝐤ı𝐬̧𝐥𝐚𝐫ı𝐧ı 𝐞𝐫𝐤𝐞𝐤𝐥𝐞𝐫𝐞 𝐝𝐢𝐤𝐭𝐢. 𝐃𝐚𝐡𝐚 𝐝𝐨𝐠̆𝐫𝐮𝐬𝐮 𝐇𝐮̈𝐬𝐞𝐲𝐢𝐧'𝐞. 𝐓𝐮𝐭𝐭𝐮𝐠̆𝐮 𝐞𝐥𝐢𝐦𝐞𝐞𝐞!
𝐃𝐮𝐫 𝐝𝐮𝐫 𝐛𝐢𝐫 𝐝𝐤! 𝐁𝐚𝐛𝐚 𝐬𝐞𝐧 𝐛𝐞𝐧𝐢 𝐭𝐚𝐤𝐢𝐩 𝐦𝐢 𝐞𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐬𝐮𝐧? 𝐄 𝐡𝐚𝐧𝐢 𝐨̈𝐳𝐠𝐮̈𝐫𝐝𝐮̈𝐦 𝐛𝐞𝐧. 𝐁𝐮 𝐧𝐚𝐬ı𝐥 𝐢𝐬̧.
"𝐆𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐲𝐨𝐤 𝐝𝐞𝐥𝐢𝐤𝐚𝐧𝐥ı! 𝐎𝐧𝐮𝐧 𝐲𝐚𝐧ı𝐧𝐝𝐚 𝐝𝐚𝐠̆ 𝐠𝐢𝐛𝐢 𝐛𝐚𝐛𝐚𝐬ı 𝐯𝐚𝐫."
𝐊ı𝐳𝐥𝐚𝐫𝐥𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐛𝐚𝐤ı𝐬̧𝐭ı𝐤 𝐬̧𝐨̈𝐲𝐥𝐞. 𝐘𝐮𝐭𝐤𝐮𝐧𝐝𝐮𝐦 𝐡𝐚𝐲ı𝐫 𝐲𝐮𝐭𝐤𝐮𝐧𝐚𝐦𝐚𝐝ı𝐦. 𝐁𝐨𝐠̆𝐚𝐳ı𝐦𝐝𝐚𝐤𝐢 𝐭𝐮̈𝐤𝐮̈𝐫𝐮̈𝐤 𝐛𝐢𝐥𝐞 𝐤𝐮𝐫𝐮𝐝𝐮. 𝐀𝐫𝐚𝐛𝐚𝐝𝐚𝐧 𝐢𝐧𝐞𝐫𝐤𝐞𝐧 𝐢𝐭𝐭𝐢𝐫𝐝𝐢𝐦 𝐤𝐨𝐥𝐮𝐧𝐮.
"𝐁ı𝐫𝐚𝐤𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐦𝐚𝐧𝐲𝐚𝐤! 𝐂𝐚𝐧ı𝐧𝐚 𝐦ı 𝐬𝐮𝐬𝐚𝐝ı𝐧."
"𝐊𝐨𝐧𝐮 𝐬𝐞𝐧𝐬𝐞𝐧 𝐞𝐠̆𝐞𝐫 𝐨𝐧𝐚 𝐝𝐚 𝐞𝐯𝐞𝐭."
𝐁𝐢𝐫 𝐝𝐤 𝐲𝐢𝐧𝐞 𝐲𝐚!
𝐁𝐞𝐧 𝐧𝐢𝐲𝐞 𝐭ı𝐫𝐬ı𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐤𝐢 𝐬̧𝐮𝐚𝐧. 𝐁𝐚𝐛𝐚𝐦ı𝐧 𝐛𝐚𝐧𝐚 𝐠𝐮̈𝐫𝐥𝐞𝐦𝐞𝐬𝐢 𝐜̧𝐨𝐤 𝐧𝐚𝐝𝐢𝐫 𝐛𝐢𝐫 𝐨𝐥𝐚𝐬ı𝐥ı𝐤. 𝐀𝐦𝐚 𝐢𝐦𝐤𝐚̂𝐧𝐬ı𝐳 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥. 𝐊ı𝐳ı𝐦 𝐛𝐢𝐭𝐭𝐢𝐧 𝐬𝐞𝐧!
𝐕𝐚𝐥𝐥𝐚 𝐛𝐞𝐧 𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐲𝐚𝐩𝐦𝐚𝐝ı𝐦 𝐛𝐚𝐛𝐚! 𝐂̧ı𝐥𝐝ı𝐫ı𝐜𝐚𝐦 𝐬̧𝐢𝐦𝐝𝐢!
𝐁𝐮̈𝐭𝐮̈𝐧 𝐢𝐡𝐭𝐢𝐬̧𝐚𝐦ı𝐲𝐥𝐚 𝐞𝐜𝐳𝐚𝐧𝐞 𝐨̈𝐧𝐥𝐮̈𝐠̆𝐮̈𝐲𝐥𝐞 𝐢𝐧𝐝𝐢 𝐚𝐫𝐚𝐛𝐚𝐝𝐚𝐧.
𝐀𝐦𝐚 𝐧𝐞 𝐢𝐡𝐭𝐢𝐬̧𝐚𝐦 𝐤ı𝐳ı𝐦. 𝐊𝐚𝐬ı𝐫𝐠𝐚 𝐫𝐮̈𝐳𝐠𝐚̂𝐫ı! 𝐁𝐢𝐫𝐚𝐳𝐝𝐚𝐧 𝐡𝐞𝐩𝐢𝐦𝐢𝐳𝐢 𝐬𝐮̈𝐩𝐮̈𝐫𝐦𝐞𝐳𝐬𝐞 𝐛𝐞𝐧 𝐝𝐞 𝐒̧𝐞𝐲𝐦𝐚 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥𝐢𝐦! 𝐇𝐚𝐥𝐚 𝐠𝐨̈𝐳𝐥𝐞𝐫𝐢 𝐞𝐥𝐢𝐦𝐝𝐞𝐲𝐝𝐢.
"𝐁-𝐛𝐚𝐛𝐚."
𝐁𝐚𝐤ı𝐬̧𝐥𝐚𝐫ı 𝐇𝐮̈𝐬𝐞𝐲𝐢𝐧'𝐝𝐞𝐧 𝐛𝐚𝐧𝐚 𝐝𝐨̈𝐧𝐝𝐮̈.
"𝐎𝐤𝐮𝐥𝐝𝐚𝐧 𝐬𝐨𝐧𝐫𝐚 𝐞𝐜𝐳𝐚𝐧𝐞𝐲𝐞 𝐛𝐮 𝐬𝐞𝐟𝐞𝐫 𝐛𝐞𝐧 𝐠𝐞𝐭𝐢𝐫𝐞𝐲𝐢𝐦 𝐝𝐞𝐝𝐢𝐦 𝐬𝐞𝐧𝐢. 𝐒𝐨𝐧 𝐨𝐥𝐚𝐧𝐥𝐚𝐫𝐝𝐚𝐧 𝐬𝐨𝐧𝐫𝐚 𝐦𝐚𝐥𝐮𝐦... 𝐁𝐞𝐥𝐥𝐢 𝐤𝐢 𝐬𝐞𝐧 𝐦𝐞𝐳𝐮𝐧 𝐨𝐥𝐚𝐧𝐚 𝐤𝐚𝐝𝐚𝐫 𝐠𝐞𝐥𝐬𝐞𝐦 𝐢𝐲𝐢 𝐨𝐥𝐮𝐫" 𝐝𝐞𝐝𝐢 𝐯𝐞𝐞 𝐜̧𝐨𝐜𝐮𝐠̆𝐮𝐧 𝐞𝐥𝐢𝐧𝐢 𝐭𝐮𝐭𝐭𝐮. 𝐊𝐚𝐯𝐫𝐚𝐝ı, 𝐛𝐮̈𝐤𝐭𝐮̈ 𝐛𝐮̈𝐤𝐭𝐮̈. 𝐔̈𝐟𝐟𝐟𝐟.
𝐅𝐮𝐫𝐤𝐚𝐧 𝐡𝐞𝐦𝐞𝐧 𝐤ı𝐳𝐥𝐚𝐫ı𝐧 𝐲𝐚𝐧ı𝐧𝐚 𝐬ı𝐯ı𝐬̧𝐭ı. 𝐁𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲𝐥𝐞𝐫 𝐟ı𝐬ı𝐥𝐝𝐚𝐝ı 𝐚𝐦𝐚 𝐝𝐮𝐲𝐚𝐦𝐚𝐝ı𝐦. 𝐒𝐚𝐧𝐚 𝐡𝐢𝐜̧ 𝐨𝐝𝐚𝐤𝐥𝐚𝐧𝐚𝐦𝐚𝐦 𝐬̧𝐮𝐚𝐧.
𝐇𝐚𝐤𝐢𝐤𝐚𝐭𝐥𝐢 𝐜̧𝐨𝐜𝐮𝐤. 𝐘𝐮̈𝐳𝐮̈𝐧𝐮̈ 𝐞𝐤𝐬̧𝐢𝐭𝐦𝐞𝐤 𝐝ı𝐬̧ı𝐧𝐝𝐚 𝐠ı𝐤ı𝐧ı 𝐜̧ı𝐤𝐚𝐫𝐦𝐚𝐝ı. 𝐆𝐢𝐭𝐭𝐢 𝐛𝐢𝐥𝐞𝐠̆𝐢𝐢𝐢𝐢.
𝐁𝐚𝐛𝐚 𝐀𝐥𝐥𝐚𝐡'ı𝐧 𝐚𝐝ı𝐧ı 𝐯𝐞𝐫𝐝𝐢𝐦 𝐬𝐚𝐤𝐢𝐧 𝐨𝐥𝐥!
𝐀𝐲ı𝐫𝐝ı 𝐤𝐨𝐥𝐥𝐚𝐫ı. 𝐁𝐞𝐧𝐢 𝐲𝐚𝐧ı𝐧𝐚 𝐜̧𝐞𝐤𝐭𝐢. 𝐇𝐞𝐩𝐢𝐦𝐢𝐳𝐞 𝐛𝐢𝐫 𝐠𝐨̈𝐳 𝐝𝐞𝐯𝐢𝐫𝐝𝐢. 𝐒𝐨𝐧𝐫𝐚 𝐭𝐞𝐤𝐫𝐚𝐫 𝐨𝐝𝐚𝐠̆ı𝐧𝐚 𝐠𝐞𝐫𝐢 𝐝𝐨̈𝐧𝐝𝐮̈.
"𝐀𝐬𝐥𝐚𝐧 𝐩𝐚𝐫𝐜̧𝐚𝐬ı 𝐛𝐞𝐧 𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐡𝐚𝐬𝐭𝐚𝐧𝐞𝐝𝐞 𝐧𝐞 𝐝𝐞𝐝𝐢𝐦."
"𝐒𝐞𝐧𝐢 𝐛𝐢𝐫 𝐝𝐚𝐡𝐚 𝐤ı𝐳ı𝐦ı𝐧 𝐲𝐚𝐧ı𝐧𝐝𝐚 𝐠𝐨̈𝐫𝐮̈𝐫𝐬𝐞𝐦 𝐤𝐮̈𝐥𝐚𝐡𝐥𝐚𝐫ı 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐬̧𝐢𝐫𝐢𝐳 𝐝𝐞𝐝𝐢𝐧𝐢𝐳. 𝐀𝐦𝐚 𝐛𝐚𝐧𝐚 𝐯𝐞𝐫𝐝𝐢𝐠̆𝐢𝐧𝐢𝐳 𝐠𝐨̈𝐫𝐞𝐯𝐢 𝐲𝐚𝐩ı𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦. 𝐆𝐞𝐫𝐜̧𝐢 𝐬𝐢𝐳 𝐝𝐞𝐦𝐞𝐬𝐞𝐲𝐝𝐢𝐧𝐢𝐳 𝐝𝐞 𝐨𝐧𝐮 𝐤𝐨𝐥𝐥𝐚𝐲𝐚𝐜𝐚𝐤𝐭ı𝐦. (𝐃𝐞𝐫𝐢𝐧 𝐛𝐢𝐫 𝐧𝐞𝐟𝐞𝐬 𝐯𝐞𝐫𝐝𝐢 𝐛𝐢𝐥𝐞𝐠̆𝐢𝐧𝐢 𝐭𝐮𝐭𝐚𝐫𝐚𝐤.) 𝐃𝐨𝐥𝐚𝐲ı𝐬ı𝐲𝐥𝐚 𝐬̧𝐮𝐚𝐧 𝐛𝐮 𝐦𝐮𝐚𝐦𝐞𝐥𝐞𝐲𝐢 𝐠𝐨̈𝐫𝐦𝐞𝐦 𝐛𝐢𝐫𝐚𝐳 𝐡𝐚𝐤𝐬ı𝐳𝐥ı𝐤. 𝐒̧𝐮𝐚𝐧 𝐛𝐞𝐧 𝐬̧𝐮̈𝐩𝐡𝐞 𝐝𝐮𝐲𝐚𝐜𝐚𝐠̆ı𝐧ı𝐳 𝐞𝐧 𝐬𝐨𝐧 𝐤𝐢𝐬̧𝐢 𝐛𝐢𝐥𝐞 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐥𝐢𝐦. 𝐒̧𝐞𝐲𝐦𝐚'𝐲𝐚 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐦𝐝𝐞𝐧 𝐜̧𝐨𝐤 𝐝𝐞𝐠̆𝐞𝐫 𝐯𝐞𝐫𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦. 𝐄𝐦𝐢𝐧 𝐨𝐥𝐚𝐛𝐢𝐥𝐢𝐫𝐬𝐢𝐧𝐢𝐳."
𝐖𝐡𝐚𝐭 𝐝𝐞𝐝𝐢𝐧 𝐠𝐮̈𝐥𝐮̈𝐦! 𝐋𝐚𝐧 𝐬̧𝐢𝐦𝐝𝐢 𝐤𝐚𝐡𝐫𝐚𝐦𝐚𝐧𝐥ı𝐠̆ı𝐧 𝐳𝐚𝐦𝐚𝐧ı 𝐦ı! 𝐀𝐤𝐥ı𝐦𝐚 𝐬𝐨̈𝐳 𝐝𝐢𝐳𝐢𝐬𝐢𝐧𝐝𝐞𝐤𝐢 𝐫𝐞𝐩𝐥𝐢𝐤 𝐠𝐞𝐥𝐝𝐢.
𝐓𝐚𝐦 𝐨𝐥𝐚𝐫𝐚𝐤 𝐧𝐞𝐫𝐞𝐲𝐞 𝐠𝐢𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐳 𝐚𝐜𝐚𝐛𝐚? 𝐎̈𝐥𝐦𝐞𝐲𝐞. 𝐁𝐨̈𝐥𝐠𝐞 𝐨𝐥𝐚𝐫𝐚𝐤 𝐧𝐞𝐫𝐞𝐲𝐞 𝐠𝐢𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐳? 𝐂𝐞𝐧𝐧𝐞𝐭𝐞.
𝐀𝐲𝐡 𝐛𝐢𝐫 𝐝𝐮𝐫 𝐛𝐞. 𝐍𝐞 𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦 𝐛𝐞𝐧 𝐲𝐚. 𝐆𝐞𝐫𝐜̧𝐞𝐤𝐭𝐞𝐧 𝐛𝐚𝐛𝐚𝐦ı𝐧 𝐠𝐨̈𝐳𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐢𝐧 𝐨̈𝐧𝐮̈𝐧𝐞 𝐤ı𝐫𝐦ı𝐳ı 𝐛𝐢𝐫 𝐨̈𝐟𝐤𝐞 𝐩𝐞𝐫𝐝𝐞𝐬𝐢 𝐢𝐧𝐝𝐢𝐠̆𝐢𝐧𝐞 𝐲𝐞𝐦𝐢𝐧 𝐞𝐝𝐞𝐛𝐢𝐥𝐢𝐫𝐢𝐦 𝐚𝐦𝐚 𝐤𝐚𝐧ı𝐭𝐥𝐚𝐲𝐚𝐦𝐚𝐦. 𝐀𝐥𝐚𝐲𝐜ı 𝐛𝐢𝐫 𝐜𝐞𝐯𝐚𝐩 𝐯𝐞𝐫𝐦𝐞𝐦𝐞𝐤 𝐢𝐜̧𝐢𝐧 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐧𝐢 𝐳𝐨𝐫 𝐭𝐮𝐭𝐮𝐲𝐨𝐫𝐝𝐮. 𝐅𝐮𝐫𝐤𝐚𝐧 𝐚𝐫𝐚𝐲𝐚 𝐤𝐚𝐫ı𝐬̧𝐭ı. 𝐊ı𝐳𝐥𝐚𝐫𝐝𝐚𝐧 𝐠ı𝐤 𝐜̧ı𝐤𝐦ı𝐲𝐨𝐫𝐝𝐮.
"𝐂̧𝐞𝐧𝐞𝐧𝐢𝐧 𝐤𝐚𝐲ı𝐬̧ı𝐧𝐚... 𝐇𝐮̈𝐬𝐞𝐲𝐢𝐧 𝐞𝐦𝐢. (𝐃𝐢𝐬̧𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐢 𝐬ı𝐤𝐚𝐫𝐚𝐤) 𝐬𝐮𝐬𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐨𝐠̆𝐥𝐮𝐦."
𝐎𝐧𝐮𝐧 𝐢𝐬𝐞 𝐬̧𝐮𝐚𝐧 𝐮𝐦𝐮𝐫𝐮𝐧𝐝𝐚 𝐨𝐥𝐚𝐧 𝐬̧𝐞𝐲 𝐛𝐢𝐥𝐞𝐠̆𝐢𝐲𝐝𝐢. 𝐔̈𝐳𝐠𝐮̈𝐧𝐮̈𝐦. 𝐁𝐢𝐫 𝐛𝐨𝐫𝐝𝐨 𝐛𝐞𝐫𝐞𝐧𝐢𝐧 𝐞𝐥𝐢𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐠𝐞𝐜̧𝐭𝐢.𝐇𝐚𝐟𝐢𝐟 𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐛𝐞𝐤𝐥𝐞𝐦𝐞.
"𝐍𝐞𝐫𝐝𝐞𝐧 𝐛𝐢𝐥𝐢𝐜𝐞𝐦 𝐩𝐞𝐤𝐢!"
"𝐈̇𝐳𝐢𝐧 𝐯𝐞𝐫𝐦𝐢𝐲𝐨𝐫𝐬𝐮𝐧𝐮𝐳 𝐤𝐢 𝐠𝐨̈𝐬𝐭𝐞𝐫𝐞𝐲𝐢𝐦! 𝐇𝐚 𝐛𝐮 𝐚𝐫𝐚𝐝𝐚 𝐡𝐢𝐜̧𝐛𝐢𝐫𝐢𝐧𝐢 𝐲𝐚𝐤𝐥𝐚𝐬̧𝐭ı𝐫𝐦𝐚𝐝ı𝐦 𝐲𝐚𝐧ı𝐧𝐚. 𝐁𝐮𝐠𝐮̈𝐧 𝐯𝐮𝐤𝐮𝐚𝐭 𝐲𝐨𝐤𝐭𝐮. 𝐎̈𝐲𝐥𝐞 𝐛𝐢𝐫 𝐮̈𝐳𝐞𝐫𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐞 𝐠𝐢𝐭𝐦𝐢𝐬̧𝐬𝐢𝐧𝐢𝐳 𝐤𝐢 𝐛𝐞𝐧𝐢𝐦 𝐩𝐞𝐤 𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐲𝐚𝐩𝐦𝐚𝐦𝐚 𝐠𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐤𝐚𝐥𝐦𝐚𝐦ı𝐬̧. 𝐀𝐦𝐚 𝐬𝐢𝐧𝐢𝐫𝐢𝐧𝐢𝐳 𝐛𝐚𝐧𝐚 𝐬𝐨̈𝐤𝐦𝐞𝐳 𝐇𝐚𝐥𝐮𝐤 𝐚𝐦𝐜𝐚."
𝐍𝐞 𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐬𝐮𝐧 𝐬𝐞𝐧𝐧𝐧! 𝐆𝐞𝐥𝐢𝐫𝐤𝐞𝐧 𝐲𝐮̈𝐫𝐞𝐤 𝐦𝐢 𝐲𝐞𝐝𝐢𝐧 𝐬𝐞𝐧𝐧! 𝐒𝐢𝐧𝐝𝐢𝐫𝐞𝐦𝐞𝐝𝐢𝐧 𝐦𝐢! 𝐊𝐚𝐬̧ 𝐠𝐨̈𝐳 𝐲𝐚𝐩𝐦𝐚𝐤𝐭𝐚𝐧 𝐲𝐮̈𝐳 𝐟𝐞𝐥𝐜𝐢 𝐠𝐞𝐜̧𝐢𝐫𝐢𝐜𝐞𝐦 𝐛𝐮𝐫𝐚𝐝𝐚. 𝐁𝐚𝐤ı𝐩 𝐲𝐢𝐧𝐞 𝐛𝐢𝐥𝐝𝐢𝐠̆𝐢𝐧𝐢 𝐨𝐤𝐮𝐲𝐨𝐫𝐝𝐮.
𝐓𝐞𝐤 𝐤𝐚𝐬̧ı𝐧ı 𝐤𝐚𝐥𝐝ı𝐫𝐝ı. 𝐎̈𝐟𝐤𝐞𝐬𝐢𝐧𝐢𝐧 𝐚𝐫𝐚𝐥𝐚𝐫ı𝐧𝐝𝐚 𝐭𝐚𝐤𝐭𝐢𝐫 𝐛𝐚𝐤ı𝐬̧ı𝐧ı 𝐦ı 𝐠𝐨̈𝐫𝐝𝐮̈𝐦 𝐛𝐞𝐧. 𝐁𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐝𝐞𝐦𝐞𝐝𝐢. 𝐒𝐮̈𝐳𝐝𝐮̈ 𝐇𝐮̈𝐬𝐞𝐲𝐢𝐧'𝐢. 𝐒𝐨𝐧𝐫𝐚 𝐤ı𝐬ı𝐤 𝐬𝐞𝐬𝐢𝐧𝐢 𝐝𝐮𝐲𝐝𝐮𝐦. 𝐙𝐚𝐫 𝐳𝐨𝐫 𝐟𝐚𝐫𝐤 𝐞𝐝𝐢𝐥𝐢𝐫𝐝𝐢.
"𝐇𝐞𝐥𝐚𝐥 𝐨𝐥𝐬𝐮𝐧..."
"𝐊ı𝐳𝐥𝐚𝐫 𝐠𝐞𝐥𝐢𝐧 𝐬𝐢𝐳𝐢 𝐞𝐯𝐢𝐧𝐢𝐳𝐞 𝐛ı𝐫𝐚𝐤𝐚𝐲ı𝐦."
"𝐒𝐚𝐠̆𝐨𝐥𝐮𝐧 𝐇𝐚𝐥𝐮𝐤 𝐚𝐦𝐜𝐚. 𝐒̧𝐮𝐫𝐚𝐬ı 𝐳𝐚𝐭𝐞𝐧. 𝐈̇𝐬̧𝐢𝐧𝐢𝐳 𝐲𝐚𝐫ı𝐦 𝐤𝐚𝐥𝐦𝐚𝐬ı𝐧" 𝐝𝐞𝐝𝐢 𝐃𝐢𝐥𝐚𝐫𝐚.
"𝐘𝐨𝐥𝐝𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲 𝐠𝐨̈𝐫𝐮̈𝐫𝐬𝐞𝐧𝐢𝐳 𝐚𝐫𝐚𝐲ı𝐧 𝐭𝐚𝐦𝐚𝐦 𝐦ı?"
"𝐏𝐞𝐤𝐢, 𝐬𝐚𝐠̆𝐨𝐥𝐮𝐧" 𝐝𝐞𝐝𝐢 𝐃𝐞𝐟𝐧𝐞.
𝐊𝐨𝐥𝐮𝐦𝐝𝐚𝐧 𝐬𝐮̈𝐫𝐮̈𝐤𝐥𝐞𝐲𝐞𝐫𝐞𝐤 𝐚𝐫𝐚𝐛𝐚𝐲𝐚 𝐠𝐞𝐭𝐢𝐫𝐭𝐭𝐢. 𝐎̈𝐧 𝐤𝐨𝐥𝐭𝐮𝐠̆𝐮𝐧 𝐤𝐚𝐩ı𝐬ı𝐧ı 𝐚𝐜̧ı𝐩 𝐨𝐭𝐮𝐫𝐝𝐮𝐦. 𝐊𝐞𝐧𝐝𝐢 𝐝𝐞 𝐠𝐞𝐜̧𝐞𝐜𝐞𝐤𝐤𝐞𝐧;
"𝐋𝐚𝐧 𝐚𝐧𝐭𝐢𝐥𝐨𝐩. 𝐆𝐞𝐥 𝐞𝐜𝐳𝐚𝐧𝐞𝐲𝐞 𝐛𝐚𝐤𝐚𝐲ı𝐦. 𝐍𝐞𝐫𝐝𝐞 𝐤𝐞𝐬𝐭𝐢𝐧 𝐨 𝐛𝐢𝐥𝐞𝐠̆𝐢𝐧𝐢."
𝐂𝐚𝐦𝐝𝐚𝐧 𝐮𝐳𝐚𝐧𝐝ı𝐦. 𝐃𝐨𝐠̆𝐫𝐮 𝐦𝐮 𝐝𝐮𝐲𝐝𝐮𝐦 𝐛𝐞𝐧!
"𝐍𝐞 𝐤𝐞𝐬𝐭𝐢𝐧 𝐦𝐢? 𝐁𝐞𝐧 𝐧𝐢𝐲𝐞 𝐠𝐨̈𝐫𝐦𝐞𝐝𝐢𝐦. 𝐍𝐢𝐲𝐞 𝐬𝐨̈𝐲𝐥𝐞𝐦𝐞𝐝𝐢𝐧? 𝐍𝐞 𝐳𝐚𝐦𝐚𝐧 𝐨𝐥𝐝𝐮!
"𝐒̧𝐞𝐲𝐦𝐚𝐚𝐚!"
𝐔𝐬𝐮𝐥𝐜𝐚 𝐢𝐜̧𝐞𝐫𝐢 𝐠𝐢𝐫𝐝𝐢𝐦. 𝐒𝐨𝐫𝐝𝐮𝐠̆𝐮𝐦𝐚 𝐛𝐢𝐧 𝐩𝐢𝐬̧𝐦𝐚𝐧 𝐨𝐥𝐝𝐮𝐦. 𝐍𝐞 𝐲𝐚𝐧𝐢 𝐛𝐚𝐛𝐚. 𝐊𝐨𝐧𝐮𝐬̧𝐦𝐚𝐲𝐚𝐲ı𝐦 𝐦ı? 𝐎 𝐬ı𝐫𝐚𝐝𝐚 𝐢𝐬𝐞 𝐚𝐫𝐤𝐚𝐲𝐚 𝐛𝐢𝐧𝐦𝐢𝐬̧𝐭𝐢 𝐛𝐢𝐥𝐞 𝐇𝐮̈𝐬𝐞𝐲𝐢𝐧. 𝐁𝐢𝐫 𝐝𝐤 𝐬ı𝐫ı𝐭𝐭ı 𝐦ı 𝐛𝐚𝐧𝐚 𝐨!
"𝐃𝐮̈𝐧. 𝐀𝐭𝐨̈𝐥𝐲𝐞𝐝𝐞 𝐨𝐥𝐝𝐮. 𝐌𝐚𝐤𝐢𝐧𝐞 𝐛𝐢𝐥𝐞𝐠̆𝐢𝐦𝐞 𝐝𝐞𝐧𝐤 𝐠𝐞𝐥𝐝𝐢. 𝐒𝐚𝐧𝐚 𝐯𝐞𝐫𝐞𝐜𝐞𝐠̆𝐢𝐦 𝐡𝐞𝐝𝐢𝐲𝐞𝐲𝐢 𝐲𝐞𝐭𝐢𝐬̧𝐭𝐢𝐫𝐦𝐞𝐲𝐞 𝐜̧𝐚𝐥ı𝐬̧ı𝐲𝐨𝐫𝐝𝐮𝐦."
******************
"Şeyma iyi misin?"
Gözlerimi açtım. Bir yokladım kendimi. Geçmişti atak. İşe yaradı. Bu ses te sahibine aitti tabi.
"İyiyim. Gözlerimi dinlendirdim sadece."
"Niye sırıtıyorsun bakayım. Bak valla şimdiki olay yüzündeyse hiç başlama. Hem ateş yüzüme gelmiş sen endişeleneceğine..."
"Hüseyin" diyerek sözünü kestim. "Bana lisedeyken vereceğin hediye bitti mi? Hani bileğini yaralamıştın."
Merakla bekledim, göz pınarlarında aradım cevabını. Yaşlarım bu sefer mutluluktan dolu gülümsememle sol bileğine dokundum.
"Unutmamışsın."
"Niye unutacak mışım?"
"Eh o zamanlar burnumda getirildiği için nefret ettiğini bile düşündüm."
"Özür dilerim."
"Bu nereden çıktı şimdi?"
"Eh diğer kızlar gibi değilim sonuçta. Asıl odun bana diyebiliriz."
Kısa bir şeytani gülüşün ardından gözlerini kitledi.
"Sakın değişme ha! Ben bu halinden gayet memnunum. Öbür türlüsünün pek te iyi olduğu söylenemez."
"Yapma ya. O kadar kötü mü?"
"Yok be! İçinizden geldiği zaman gayet te iyi hallediyorsunuz hanımefendi. Yeter ki durduk yere söyleme iltifat. O an aklına gelmeyince ortaya komik şeyler çıkıyor."
Artık kendimi tutmadım.Rahat, neşeli bir şekilde güldüm.
"Hediyene gelince seni bekliyor. En güzel anda vericem."
"Peki ben hemen istiyorsam."
"Cık. Kusura bakma. Sabırlı olman lazım."
"Üff aman ya! Neyse ben Ece'nin yanına geçeyim."
Yanağına ufak bir buse kondurdum ve sedirden kalktım. Kalkmamla çökmem bir oldu. Bileğimden çekip tekrar oturttu.
"Yok öyle. Afallattıktan sonra kaçmak."
Kestane renginde yıldızlarıyla dikti bakışlarını. Ben ise halsizliğimi göstermemek için savaş veriyordum. Baktı baktı. Sol eli boynuma doğru gelmeye başladı. İlk üç parmağını nabzımda tuttu. Gülen yıldızların ışığı söndü sonra.
"İlaçlarını aldın mı sen? Nabzın hiç iyi değil."
Ben ne sandım ya! Doktor nişanlından ne bekliyorsun ki! Saçma şekilde kekelemeye başladım.
"A-aa canım. Ö-öyle burnumun di-dibinde bitersen t-tabi sakin olmaz. Aldım ilaçlarımı."
Kısa bir beğenmişlik gülmesi attıktan sonra tekrar soldu.
"Şeyma nabzın hızlı değil yavaş. Yine bumbuzsun. Otur hiç bir yere kalkmıyorsun. Sofraya başka biri yardım etsin."
"Allah Allah bir şeyim yok benim."
"Şeyma bak valla babama söylerim uğraşırsın sonra ha! Allah kitap aşkına bir söz dinle ya! İyi değilsin diyorum işte. Benden daha mı iyi bilicen."
"Ne zamandır senin baban oluyormuş?"
"Sen var olduğundan beri! Tepem atınca beni hiç bu şekil görmek istemezsin. Kız ölü gibi yine diyor bir şeyim yok. Hasbinallah ya!"
"Üffff ff iyice babama benzedin."
"Üfleme bana."
O sırada salona yer bezi ve tahta ile giriş yapan Ece dahil oldu. Niyeyse mesleki mesafeyi kaldırmıştı lan bunlar!
"Ne oldu yine?"
"Ne olacak yine her zamanki inatçılığıyla uğraşıyoruz."
"Bana bak seni...
Lafımı bitirmeden kalktı antilop aceleyle. Taşıdığı on kiloluk doktor çantasıyla geri döndü. Çıkardı tansiyon aletini.
"Yok artık. Hayırr. Git başımdan Hüseyin."
"Kaçma gel buraya. Yemin ediyorum çocuk gibisin. Onlar bile acilde daha uslu. Eceee!"
Etrafta dört koştururken bıraktı elindeki işi. Kıstırılıcam şimdi. Önümde arkamda hıza kurdular. Ölçmesin Allah'ım nolurrrr! Sanki anlanıyorum kötü olduğumu valla yataktan çıkarmaz şimdi beni. Fosilleşirim içinde. İmdaatt!
"Hey hey hey. Kış kış kış. Uzak durun. Komutanınız olarak emrediyorum. Bir adım yaklaşırsanız mahvederim."
"Kusura bakma ama ikinci bir emre kadar babanız mevkileri kaldırdı. Onun emirlerini uyguluyoruz hanımefendi. Şuan nişanlın ve arkadaşın olarak bu numara bize sökmez" dedi Ece.
"Sen böyle olduğuna göre var bir şeyler. Kesin. Çünkü çiçeği burnunda nişanlım ancak çıkamayacağı işlerde burnunun dikine gider" dedi Hüseyin.
Bu cümlesi hiç duymak istemeyeceğim vurguyla çıktı. Öfkeli ve üzgün. Şeceremi ortaya dökmen hiç hoş değil.
Böyle olmayacak kızım koş. İyi ama nereye. Bahçeye.
"Hayır hayır Şeyma gidemezsin! Koskoca timin önünde kovalamaca mı oynayalım."
Neden olmasın ki;-) Ama yine de baktım pencereden yoktu kimse. Bir tek kaldı Ece. Onu da ikna ederim sonuçta. Dilimi çıkardım.
"Evet. Ölçtürmüyorum banane."
"Şaka yapıyorsun değil mi? Bu beyazlıkta, ayakta duramıyorsun. Gözlerinin altı dudakların solgun halde. Başkası olsa komalıktı şuan. Hayır!"
Doğru söylüyor çocuk şimdi. Ayağa kalkacak halim yok. Hatta parmağımı kaldıracak halimm. Üşüyorum.Ama biraz eğlenmenin zararı olmazdı değil mi! Munzur bakışlarımı attım. Belki koşarsam ısınırım biraz. Zaten daracık köy evinde hemen bahçeye fırladım. Ece hiç aranızda kalamam dercesine geri çekildi. Elleri teslim olmuş şekilde.
Hehe. Kusura bakmayın antilop efendi. Hastayım ama bordo bereyim. Zor yakalarsın.
"Şeymaaa!"
Fırla kızım. Bahçe tam Karadeniz tipi gibiydi. Yakın zamanda otları budanmıştı ama. Kare küçük yerde başladım maratona.
Sağ sol sağ sol. Birazda şu tarafa koş. Aaaa geliyor. Hoopp! Ucuz yırttım.
O de neee! Ben bu bakışı hiç görmedim. Ufak bir tırsmalı mıyım şuan? Elleri dizlerinde, nefeslerimizi toparlarken gözlerini kıstı, verdi nefesini bilmiş tavra büründü.
"Peki kovalamaca mı istiyorsun öyle olsun sonuçlarına itiraz etmek yok."
"Ne?"
"Ne değil zurna! Gel buraya!"
Aaaaaaahhh. O neydi gı! Kaç kızım kaç! Bismillah. Nefesimi artık bir taraflarımdan almaya başlamıştım. Bu kadar adrenalin salgılanacağını ben nereden bilebilirim. Terledim. Kaçarken başım zonkladı. Ciyakladım.
"Aaahhğğ."
Demir'e falan mı çarptım ben. Ufff kafam. Başımı kaldırdım.
Koskocaman yaşlı kurt duruyordu karşımda.
Haluk Çelikkol.
Çevresinde ise herhalde benim yaşlarımda bir kız ve erkek, yaşlı bir adam vardı. Diktiler bakışlarını üzerime. Ne bakıyonuz. Çay var simit var. Ne bakıyonuz.
Şuan çok önemli bir uğraşın içindeyim.
"Babaaa titanyumdan mı yapıldın yaa."
Çattı kaşlarını yine titanyum dağım. Ayhhh başıımm. Ağlıyıcam şimdi ha! Sonra elini alnımda hissettim. Sıcacık.
"A-aa b-baba bastırma acıyorr."
"Noluyor burada?" benimkine geçti arkadaşlar. Hala alnımdaydı eli.
"Baba şuna bir şey de. Hiç iyi değil. İzin vermiyor kontrol etmeme. Sırf istemiyor diye bu saçma manzara çıktı."
Sana da ha gerek tabi! Sonra Ece yükseldi oradan.
"Haklı Haluk amca bir gram da bir şey yemeyecekmiş. Senin bu kızın çok inatçı. Keçiyle yaraşır cinsten."
Ben öyle bir şey demedim kiii! Tabi buldunuz zaafımı gelin üstüme.
Neredeyse karga rengindeki yıldızları korkunç ve tepeden bakıyordu.
"Yine mi Şeyma."
"Ama baba... "
"Sus. Bu konuda itiraz istemiyorum. Gel oğlum al."
Sırıttı antilop. Yanıma gelip kolumu tuttu. Bir dk! Kolay kolay gitmeyecektim.
"Misafirimiz mi var baba?"
"Hı evet. Bu köyün muhtarı Seyfettin bey ve çocukları. Davet etmiştim. Yalnız bu manzarayı beklemiyordum."
Yine dikti ateşlerini üstüme. Bir oyun oynayalım dedik hevesimiz kursağımızda kaldı. Rezil olduk emi. Boğazımı temizledim. Kendime çeki düzen vermeye çalıştım. Gerçi bu halimle ne kadar olursa...
"Hoşgeldiniz. Kusura bakmayın. Buyrun içeri."
"Hoşbulmuşuk kızım. Kızın mı Haluk bek." Seyfettin.
"Evet."
"Eyi eyi maşallah."
"Memnun oldum ben Akif. " diyerek elini uzattı erkek eleman. Bunun konuşması babasından farklıydı. Hafifçe gülümseyerek karşılık verdim. Huzursuzca geri çekti. Ardından tiz ses geldi.
"Benim ismim de Yağmurdur" dedi kız gülümseyerek. "Çok mutlu oldum, köydeki kızların çoğu benden küçük. Yaşıtım biri geldi sonunda."
Elimi biraz sevinçten sıkmış bulundu. Ama şuan her tarafıma iğneler battığı için normalde hissetmeyeceğim durumda içim ezildi. Bozuntuya vermedim.
"Bende memnun oldum. İsmim Şeyma. Ayakta kaldınız lütfen içeri geçin. Sofra hazırlamıştık. Misafir rızkıyla gelirmiş."
"Çok solgun gözüküyorsunuz. Yardım etmemi ister misiniz?" dedi Akif.
Valla hiç hayır demem. Ama senden değil kardeş.
"Gerek yok. Geçin siz. Biz de geliyoruz" dedi ponçik.
Niye atladı ki bu şimdi ortaya.
Ece ile de yukarı geçtiler. Planın bir parçası olarak zaten konuşmuştuk. Hepsinin dosyalarını incelemiştik. Sadece bir kısmıydı bu. Şehirde iflas edip son kalan parayla köye yerleşmek için gelen birer aileydik. Tabi timin geri kalanı ayrı bir görev ile gelmişti. Mesleklerimiz, bu iş bitene kadar dondurulmuştu. Yani birer sivilden ibarettik. Kısa vadeli olarak ayarlandı. İnşallah şu yaz her şeyi bitiririz. Bulunduğumuz köy suriye sınırına yakın iki köy konumundaydı. Ve kritik noktalardı her ikiside.
Yaz boyu mevsimlik işçi olarak gelen arkadaş gurubuydular. Binbaşının timi ise bağlantılı olan yakın köyde göreve başlamışlardı. İrtibat halinde olup ikisini de birlikte yürütecektik. Amaç örgütün köylü ile bağlantılarını öğrenip yok etmekti. Dişe diş kana kan...
Diktim melüllerimi üzerine.
"Sen evine gelen misafire bu şekil mi davranıyorsun?"
Bıkmış bir nefes verdi.
"Şeyma geliyor musun kucaklıyayım mı? Yaparım biliyorsun."
"Yardım et o zaman."
Tabi ikimizin anladıkları farklıydı. Omzundan tutmayı kastetmiştim. O ise kucağına aldı.
"Napıyorsun ya indir beni."
"Tek kelime daha duymak istemiyorum hanımefendi. Nolur bu sefer benim dediğimi yap. Şu göz altlarına bak. Canımı yakmayı gayet iyi başarıyorsun."
Ne? O ne demek?
"Bakma öyle melül melül. Her canın yandığında ben... Eğer sende azıcık değerim varsa kendine iyi bak lütfen..."
Azıcık ne kelime. Sen bendeki değerini bilseydin iyice sümüklü böcek olurdun başıma. Bu denli için gidiyor muydu gerçekten?
İçeri girdiğimizde sofrada boş kalan yere oturttu beni. Yanıma yerleşti. Ece döktürmüştü baya bir şeyler. Kaşığı elime tutuşturdu. Kaşlarıyla işaret etti. Bir kaç dakika yemek takırtıları duyuldu.
"E şimdi siz burada mı kalacaksınız Haluk bey" dedi Yağmur.
"Evet kızım, işleri toparlarsam ne âlâ olmazsa burada kalırız."
"Bak bir ihtiyacın olur gelesin ha! Kapımız her daim açıktır."
"Sağolasın. Ee köye yeni geldik. Gösterirsin he mi!"
He mi? Baba ne çabuk uyum sağladın gözünü seveyim.
Neden bu kadar çabuk kandıklarının nedeni belli oluyor saf niyetlerinden belli ki.
"He ya. Ama buğün işlerim var. İster isen Akif dolaştırsın sizi. Senin gibi çocukların okutmuşam ha. Kızım da oğlum da muallim olmuştur. Benden daha iyi bilirler."
"Maşallah. Acelesi yok. Kendini dara koyma."
"E o vakıt yarın gezek olur?"
"Olur."
Bende hoş sohbete katılmayı çok isterim. Gözümü açacak mecalim yookk.
Yuykum gelirr... Uyanık kal kızım.
E benim halim belli. Ya bu niye susuyor. Dur bir bakayım.
"Kızım sen ne işle uğraşsın? Ha ama senin halin vallah kötüdür."
Bir dur be amcacım. Biliyorum, anladık kötüyüm. Coşturma antilobu ya. Ağzını bıçak açmıyor zaten. Kıtlıktan çıkmış ta tabaktan başını kaldırmıyor.
"Öğretmenim bey amca. Ama ara verdim."
"Eeyy tabi ara verirsen. Yüzün kaşık kadar kalmış."
La havle!
"E harika. Şeyma o zaman bir ara köy okuluna uğrar mısın? Tek başıma zorlanıyorum. Tabi kalırsanız eğer."
"Uğrarım elbet. Neden olmasın."
"Yok böyle olmaz. Kalk seni ilçedeki hastaneye götürelim" deyip kolumdan tutuverdi Akif.
Hey hey noluyor! Bırak eceline mi susadın? Ahğ her yerim zonkluyor ya. Babamdan yardım çağrısı diledim. Tam lafımızı söyleyecektik ki Akif'in kolunda el gördüm. Hüseyin...
"Yavaşş. Gerek yok. Fazla düşüncelisin. Ben ilgilenirim."
Sesi denizden gelen fırtınayı haber verir gibiydi. Biraz daha ısrar edersen hak yolu gözükecek koçum... Baba sen niye sessiz kalıyorsun ya!
"Nasıl gerek yok. Görmüyor musun halini?"
Ben şimdi sana bir cevap vericem. Hanımefendiliğimi bozmak istemiyorum. İstemiyoruz işte.
"Oğlum otur kardeşi bakar, eger ister iseler götürürük. Sakin ol otur."
Hay yetişti ağam ya.
Ne bir dk!
"Ne kardeşi?" dedi Hüseyin.
"E siz kardeş değil misiniz?" dedi Arif.
"Hayır!" Bunu öyle bir imayla söyledi ki ben bile tırstım. Gözleri kasap gibi seni parçalarım dercesine kesiyordu çocuğu.
"E sen niye buradasın o halde?" saçma bir soru geldi Yağmur'dan.
Kalbim göğsümde dörtnala atıyordu. Elleri farkında değildi ama kolumu sıkmaya devam ediyordu. O kadar yoğun bakıyordu ki Arif'e odayı bir gerginlik saldı.
Ece ve babam niye alttan gülüyor ya!
"Nişanlım. Müstakbel kocasıyım. Kardeş olarak neyi benzettiniz anlamadım" dedi ve elindeki alyansı gösterdi.
Beyler sonra devam etseniz valla ayakta duracak halim yok.
En sonunda sol meleğin sesini duydum.
E bide bayıl istersen Feriha.
Merakla olayı izleyen biz ikisinin çekişmesine odaklanmıştık. Sonra Arif'in alttan alaycı gülüşünü gördüm.
"Öyle mi? Şeyma hanımda neden alyans göremiyorum acaba?"
Tuttuğu elimi kaldırdı. Öyle bir baktı ki o an dilim tutuldu sandım.
"Hakikaten nerede yüzüğün? Neden parmağında değil?"
Gerginliği hafifletmek adına gülümseyip omzuna imalı bir şekilde dokundum.
"Hahaha canım sakin ol. Banyoda unutmuşum. Ellerimi yıkarken çıkarmıştım."
Bir hışımla iki adımda gidip yüzüğü getirdi. Taktı parmağıma.
"Hah şimdi oldu. Bir daha çıkarma lütfen. Bir ara gidelim de kalınlaştıralım şunları. Sonra birileri boş sanıp yanlış anlamasın."
Üff o neydi be! Anaa! Benim iyice hastalık başıma vurdu.
Sen demek o yüzden dut yemiş bülbül gibi ağzını bıçak açmıyordu.
E bu şimdi kıskanıldığım anlamına mı geliyor...
Vay Hüseyin bey sizde ne hünerler varmış.
Neyse konuya dön kızım.
İkisinin alevli bakışmalarının ardından Arif'in bir tık solduğunu gördüm.
"Arif bey. Endişeniz için minnettarım. Bilmediğimiz yerde yardım etmeye hazır birinin olması güven verici. Ama merak etmeyin nişanlım aksi bir durum geliştiğinde gerekeni yapacağından eminim."
"Ne demek. Anlayışınız için teşekkürler. Nişanlınıza rağmen kibar olmanız ne hoş. Kusura bakmayın. Yanlış bir anlaşılma oldu" dedi ve ponçiğime derin bir bakış atıp yerine oturdu.
Fısıltıyla ya sabır dediğini duydum. Ama varya bu iş bittiğinde azara hazır ol kızım.
"Siz baba deyince kardeşiniz sandık. Özür dileriz."
Sadece başını onaylarcasına sallamakla yetindi.
"Kusura kalmayasın Haluk bey. Benim sıpa yine yaptı yapacağını. Bize müsade. İş güç bekler. Ben seni haber ederim ha. Tekrar hoşgelmişsiz.
"Olur öyle şeyler. Hadi iyi akşamlar." Alaylı imasını sağır sultan bile duyar. Şunlara bakın.
Komik mi yani şimdi.
Yola uğurlarken Seyfettin amcanın azarını duydum "Ula adam nişanlım deyince ne diye karşılık verisen. Sana mı galmış. Hele ettiğine yav. Acil sana kız bulmak lazımdır ha. Yoksa önüne gelene atlıyacan."
Vazgeçtim komik. Gülebilirim. Ece elleri dizlerinde gülerek bir kaç sn durdu. Yanına ilerledim. Elim omzuna dokundu. İkimizde gülmekten yere çöktük.
"Neyse ben gideyim komutanım. Daha geç olmadan. Timin yanına. Size iyi akşamlar."
"Dikkat et kızım. Mustafa seni bekliyor. Almasını söylemiştim. Sağol."
"Komutanım keşke onu çağırmasaydınız. Bugün sınırlarımı zorladı. Elimde kalacak bir gün."
"Emrime itiraz mı ediyorsun?"
"Yok komutanım. Tekrar iyi akşamlar." diyerek evden çıktı.
Gülme kızım gülme. Valla hıncını çıkartır ha.
"Oğlum sen niye pat diye atlıyorsun. Açıklardık durumu."
Babamın gülüşünü çok özlemişim ya. Uzun zaman sonra bu halini görmek ilaç gibi.
"Baba sakın bana o iti savunmayın. Görmediniz mi? Adam yürüyecek yer aradı. Hem ben olsam burnumdan getirirsiniz. Niye sessiz kaldınız ben onu hiç anlamadım."
La havle çekerek tekrar çantasını getirdi.
"Sende gülme Şeyma. Bir daha da yüzüğünü çıkarma. Çok ciddiyim. Gel buraya. Bu sefer kaçamazsın."
"Tamam tamam. Pes ediyorum. Sen kazandın. Hiç canlanmıyorum."
Tansiyonumu ölçerken babamdan hiç beklemediğimiz bir açıklama geldi.
"Çünkü sana güveniyorum oğlum. Müdahale edeceğini biliyordum. Ondan karışmadım."
Eveeett. Çok nadir bir ana tanıklık ediyorsunuz sayın seyirciler. Ponçiğimin elinde alet kaldı. Afalladı bir an. Sonra devam etti.
"O zaman bu gibi durumlarda karışmayacağınız anlamına mı geliyor?"
"Evet."
İşte ipler benim elimde der gibi çevrildi bana. Düştük belaya.
"Babaa senden daha beter bu ya. Bir başladı mı susmuyor."
"Sen sus. Bu sefer haklı çıkmanın imkanı yok. Hasta halinle munzurluk yapmaya devam ediyorsun."
"Al işte tansiyonun yerlerde. Bu aralar midemde ağrı var mı peki?"
"Biraz ama eskisi kadar çok değil."
"Ne zamanlar kramp giriyor midene?"
Kalbim avlanan bir kuş gibi çırpınıyordu. Söylemek zorunda mıyım yani? Sustum ve kaçtım. Her zamanki gibi... Böylesi daha kolaydı çünkü. Öldürseler korktuğum ve üzüldüğüm anda olduğunu söylemem.
Derinlerime indiğini hissettim. Yüzümü okuyordu sanki. Başını onaylarcasına salladı. Anladı mı şimdi?
"Şu üşümene sebep olan ne acaba? Acaba antidepresanlar yan etki yapmış olabilir mi?"
"Olabilir ama sanmıyorum oğlum. Çünkü bu sorunu gençliğinden beri var."
"Yine de bir bakayım. Nerede ilaçlar?"
"Çantamın içinde. Bak ama kullanmıyorum. Sadece uyku ilacı olanı dört döndüğüm kâbus gördüğüm zaman alıyorum."
"Neden?"
"E çünkü iyice midemi altüst ediyor, üşüdüğüm yetmezmiş gibi ellerim de titremeye başladı onun yüzünden. İyice yorgun oluyorum kalkamıyorum yataktan. Bu yüzden..."
Baya bir sinirle söylediğimin farkında bile değilim.
Aldı içlerinden. Lustral (antidepresan) ve zestat (uyku ilacı)
"Beni bir kendi haline bırakın ya valla. Bir salın beni. Bir kafamı toplıyim. Hastasın diyip durmayın. İyice cinlerim tepeme çıkıyor. Bir şey olduğu zaman ben söylerim zaten."
"Sen mi? Söyleyeceksin öyle mi? Kızım olmasan inanırdım şuan."
Yine geliyorlar bana ha!
"Üffff" dedim ve birden ayaklandım. Kalkmaz olaydım. Ayh! Kafamın içi dönme dolaba döndü.
"Hop hop hop. Otur şöyle. Şeyma yeter artık! Kendine gel. İnatçılık yapmakla eline bir şey geçmeyecek" diye azarını yedim babamın.
"O neydi ya!"
Keskin bir ağrı başıma vurdu. Ponçiğin yüzünü puslu görmeye başladım. Aldı kucağına yatağı olan odaya geçirdi. Uzandım. Gözlerimi sıkarak hafifletmeye çalıştım dönmeyi ama nafile.
"Sen su içtin mi?"
"Hayır."
"Şuan içtiğin çorbadan başka bir şey yedin mi?"
"Hayır unutmuşum."
"Baba yanında durur musun ayaklanmasın yine."
Sanki halim var da! Bir kaç dk sonra yanında yemekle geldi. Ama midem ağrıyor nasıl yiyicem. İtiraz da edemem şimdi.
"Aç ağzını."
Tıktı ağzıma bir kaç kaşık yoğurt. Ardından ekmekle verdi. Yanına ise yapılan sarmalardan iki tane sarma daha. Yanında bol su.
Kan şekerimi yükseltip normal hale getirmeye çalışıyordu.
Neden var olan yemekler değil diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Menü mide kanseri geçirmiş sindirim sistemi afallamış biri için iyi değildi de ondan.
Mercimek çorbası(en sevdiğim), kuru fasulye, pilav ve sarma.
Babam yatağın köşesinde yanıma gelmişti. O sıcak hissi elimde hissettim. Üşümem yemek yediğim için mi yoksa yanımda olduğu için mi azaldı bilmiyorum. Uyku hissi de gelmişti. Ama mide krampları devam ediyordu. Dalımı dövüyordu sanki.
Mayışmış halimle zar zor konuşabildim.
"Hüseyin bir ağrı kesici lütfen. Sancıdan duramıyorum."
"Tamam. Oğlum şu çekmecede alveres vardı."
"Baba böyle olmaz ben yarın bir hastaneye götüreyim. İdare edebilir misiniz? Ya da bu görevi Şeyma'dan çıkarsanız olmaz mı?"
"Olur oğlum olur. Merak etme tim yarın köye girecek aklın kalmasın. Ahh ahh. Bende istemez miyim bırakmasını. Ama inadını biliyorsun. Hem de öğrencisi kaybolmuşken asla kabul etmez. En azından gözümün önünde ne yapacaksa yapsın."
"Siz de geçin dinlenin. Ben kalırım yanında."
Bundan sonra sesleri duyamadım. Karanlığın içine gömüldüm. Sancılarla birlikte uykuma daldım.
𝗘𝗻 𝘂𝘇𝘂𝗻 𝗯𝗼̈𝗹𝘂̈𝗺𝗹𝗲𝗿𝗱𝗲𝗻 𝗯𝗶𝗿𝗶 𝗼𝗹𝗱𝘂. 𝗨𝗺𝗮𝗿ı𝗺 𝗯𝗲𝗴̆𝗲𝗻𝗶𝗿𝘀𝗶𝗻𝗶𝘇.🪄
𝗩𝗲𝗲𝗲 𝘂𝗳𝗮𝗸 𝗯𝗶𝗿 𝘀𝘂̈𝗽𝗿𝗶𝘇 💝

𝗜̇𝘀̧𝘁𝗲 𝗸𝗮𝗿𝘀̧ı𝗻ı𝘇𝗱𝗮 𝗻𝗮𝗺ı 𝗱𝗲𝗴̆𝗲𝗿 𝗽𝗼𝗻𝗰̧𝗶𝗴̆𝗶𝗺𝗶𝘇 𝗛𝘂̈𝘀𝗲𝘆𝗶𝗻 𝘃𝗲 𝗺𝘂̈𝘀𝘁𝗮𝗸𝗯𝗲𝗹 𝗲𝘀̧𝗶 𝗦̧𝗲𝘆𝗺𝗮😌 𝗦𝗼̈𝘇 𝘃𝗲𝗿𝗱𝗶𝗴̆𝗶𝗺 𝗴𝗶𝗯𝗶 𝗮𝘁𝗮𝘆ı𝗺 𝗱𝗲𝗱𝗶𝗺.
𝗛𝗮𝗱𝗶 𝘀𝗶𝘇𝗱𝗲 𝘆ı𝗹𝗱ı𝘇𝗹𝗮𝗺𝗮𝘆ı 𝘂𝗻𝘂𝘁𝗺𝗮𝘆ı𝗻... ⭐✨
𝗦𝗶𝘇𝗶 𝘀𝗲𝘃𝗶𝘆𝗼𝗿𝘂𝗺 𝘀̧𝗲𝗸𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺 🫂🩷
|
0% |