@hayat_belirtisi34
|
Şeyma bayıldıktan sonra gözlerini bir hastane odasında açtı. Yavaş yavaş odanın beyaz perdeleri arasında siluetler agılamaya başladı. Hüzünlü ve endişeli bir ifadeyle yüzünde beliren babasının yanında olduğunu farketti. Babasının gözlerindeki tedirginlik, kızın kalbinde derin endişe uyandırdı ve iyice kendini suçladı. Hemencecik fark edilenlerden biri de, hocalarının kızın iyileşmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazır şekilde hastanede bulunmalarıydı. Hocalarının ciddi yüz ifadeleri, deneyimlerinden ve bilgilerinden süzülen bir güven hissi yarattı. Kızcağız, onların varlığının kendisini rahatlattığını hissetti ve onlara karşı minnettarlık duygusuyla dolup taştı. Fakat kızın dikkati daha da çekici bir şey üzerinde toplandı. Sevdiği çocuk ta oradaydı. Onun yanında sessizce duruyor, kızın gözlerine kaygılı bir sevgiyle bakıyor gibi görünüyordu. Hüseyin'in bu anlamlı jesti karşısında içi sıcacık bir hisle dolup taştı. Ama babası kadar endişelendiğini düşünmüyordu ve asla babasının yerini tutmayacağının farkındaydı. Haluk bey ellerini sıkıca tutarak: "İyi misin kızım?" "İyiyim." Mahmut hoca: " Çok korktuk kızım ambulans gelene kadar uyanmadın. En son Hüseyin yardım etti de getirdik seni." "Yardım etti derken? " Sadece Hüseyin olanları dinlemekle meşguldü. " Ambulans gecikince bizden önce davrandı. Babasını çağırdı. Onların sayesinde daha hızlı geldik." dedi. Haluk bey karmaşık duygular içerisinde Hüseyin'e baktı. Bir albayın ifadelerini okumak çok zordu ve bu onu telaşlandırdı. Bakışlarını kaçırdı. Arkadaşı ise onları rahatsız etmemek adına dışarda bekliyorlardı. Derin bir konuşma olacağını anlayan Mahmut hoca ve müdür odadan dışarı çıktılar. Sadece Hüseyin kaldı. Kim derdi ki askerlik arkadaşı ve oğlu kızının hayatını kurtaracak. Sonra tekrar hayal kırıklığı, endişe biraz da öfkeli ses tonuyla kızına döndü. " Neden bu olanlardan haberim yok?Bu yüzden mi eczaneye sık gelmeye başladın. " Başını eğerek: "B-b-baba ben çok özür dilerim. Seni üzmek istemedim. Başına bela açtığım için üzgünüm." Haluk bey derin bir nefes aldı ve hızla verirken soluğu titreyen bir şekilde dışarı savurdu. Dudakları arasından çıkan her nefeste bir titreme hissediliyordu. "Kızım bunun senle bir alakası yok! Buraya nasıl geldiğimden haberin var mı senin? Aklım çıktı. Ya daha kötü olsaydın daha ciddi olsaydı o zaman da saklayacak mıydın?! Sorunlarını paylaşmayacak kadar değersiz bir baba mıyım? " dedi hiddetle. "Şimdi onların hepsinin çırasını yakmaz mıyım ben!!! " dedi ve bir hışımla ayağı kalktı. Bu hareketinden ötürü Şeyma refleks gösterdi ve babasının kolunu tuttu. Canı yandı. Hüseyin adım attı yaklaşmaya çalıştı.Haluk bey parmağını kaldırarak "Yaklaşma sakın! Sinirimi senden çıkartırım! "Usulca geri çekildi. "Baba lütfen sakin ol. Asla senin değerinin bende düşük ya da olmadığını düşünme. Yoksa en büyük kötülüğü sen bana yapmış olırsun. Sakın bir daha aklından lütfen böyle bir düşünce geçmesin." "Niye sakladın o zaman? " "Sen neden yaptıysan o yüzden." O sırada doktor içeri girer.Artık hislerini içinde tutamayan Şeyma patlar. İmalı şekilde konuşur. "Hah bak arkadaşın Levent amca da geldi. O daha iyi biliyordur." Neden hastalığını ben sonradan öğreniyorum baba." "Kızım ben..." "Sen hastayken sorunlarımla seni yormanın ne anlamı var ki... Evet her şeyimle ilgileniyorsun. Bu beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin edemezsin. Söylesene baba bu haldeyken nasıl kıyayım sana!!! " Levent bey durumun ehemmiyetini anladı ve onu bir nebze olsun rahatlat mak istedi. "Babanın sağlık durumu geçmişte kaldı. Yaptığımız tedavi yöntemleri gerçekten etkili oldu ve düzeldi." dedi. Fakat kız ikna olmadı. Kızın kafası karışıktı ve iyileştiğine inanmakta zorlanıyordu.Haluk bey şaşırdı. Eşi hariç çocukları bilmiyordu ve nereden bildiği hakkında hiç bir fikri yoktu. "Ne zaman ögrendin? " "Ne önemi var. Bu yüzden askerlik mesleğini bıraktın demek". Haluk beyin siniri yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Onu azarlamanın ya da bir diğer deyişle sitem etmenin yararı olmayacağını fark etti.Doktor arkadaşına baktı. O da aynı imayı söylermişçesine kafasını salladı. Zaten şuan yapması gereken bu değildi ve kızını bu hale getirenlere hesap sormanın gerekli olduğunun farkına vardı. Acıdan kıvranan, gözleri sıkılı halde yatakta oturan kızına tekrar yöneldi. İki elini de güven hissiyle tuttu. Ve şu sözler ağzından çıktı: "Özür dilerim kızım. Evet haklısın, sana söylemem gerekirdi. Ama kardeşlerin de bilmiyorlar. Sadece annenin haberi var.Nasıl öğrendiğinin üstünde durmuyacağım. Fakat şunu bil. Sana yemin ederim ki hiçbir eser kalmadı ve şuan turp gibiyim. Endişelenme ay parçam." Babasına güveni tam olan Şeyma ona inanmayı tercih etti. Bu tavrı onu biraz olsun dindirmişti. Toprak bakışlarına daha fazla dayanayıp sulu gözleriyle kendini onun kollarına bıraktı. İncitmemek adına hafif ve bir o kadar da şefkatle, sım sıkı sardı kollarıyla Haluk bey. "Elimde değil. Sana bir şey olacak diye çok korkmuştum. Çok seviyorum seni baba." Sırıttı babası. "Bana bilmediğim bir şey söyle." Güldü. Morali yerine gelmişti bile. Onların bu manevi duygusunu hisseden Hüseyin Şeyma'yı ikna etmek için ne yapacağını anladı. Kazanmanın yolu babasıydı. Aklının bir köşesine yerleştirdi. Şeyma'ya bakarken o saf ve içten dolu ifadeye sahip, gözlerinde sevginin ateşi yanar, yüzünde tebessüm belirir,kalbi hızla çarpar. İçinde başka hiçbir düşünce, başka hiç bir varlık yokmuş gibi ona odaklanır. "İyi olmana sevindim." diyebilir sadece. Kızının bakışlarının oğlana kaydığını gören baba kaşlarını çatıp Hüseyin'e bakış atar. Korkudan ne yapacağını şaşıran delikanlı elini kolunu nereye koyacağını bilemez. Çareyi odadan çıkmakta babasının yanına gitmekte bulur. Kızının hafif sırıttığını gören Haluk bey: "Hayırdır ne iş?" "Hiiiiç! İş ne? Yok boşver babacım ben sana gülümsedim ya! "Bir şeyler dönüyor ama yakında çıkar kokusu. " Babasının sahip olduğu bu hassasiyeti ve koruyuculuğu keyifle karşılar. Dayanamaz. Otuz iki dişi birden gözükerek sırıtır. Onunla bu kadar yakından ilgilenmesi, değerli olduğunu ve sevginin en üst noktasına ulaştığını hissettiriyordu. "Sırıtma! Hoşuma gitmedi!" Hemen ciddi bir tavır takınır.Boğazını temizler. "Emredersiniz komutanım!!! " "Aferin asker! Şimdi dinlen. Kardeşlerin, annen seni merak etmişlerdi. Onlara bakıyim geliyorum. "Tamam" Odanın kapsında ki koridorda bekleyen yakınlarına yürür. Herkes ondan bir cevap beklemektedir. Eşi endişeli sesi ile; "Haluk! Şeyma iyi mi ha!" "Merak etme canım iyi. Hadi siz gidin bu akşam ben kalıcam yanında. Ararım sizi."der ve evlerine yollar. Hocalarına teşekkürlerini iletir ve kızına zarar veren beleş tayfası için okula uğrayacağını söyleyip onları da yolcu eder. Sıra gelir en yakın dostu Cahit ve Hüseyin'e. "Sağol kardeşim. Sana yani size çok şey borçluyum. Bu iyiliğinizi unutmayacağım. " "Ne demek devrem. Borç falan ne diyorsun. Her zaman. Hem sende aynı şeyi yapardın." Sıra oğluna gelir. Hüseyin içinden "Allah'ım burdan bir sağ salim çıkabilseydim,"der. Haluk bey omzuna tutar. "Her şeyden haberim var. Benim yerime de vuraydın bir kaç tane. Delikanlılığın için teşekkürler, "der. Fakat bir yandan da dişlerini gıcırdatarak, babalık duygusunun verdiği kıskançlıkla omzunu sıkar. "Ama bir daha seni kızımın yanında görürsem külahları değişiriz" Bu tavırdan korkan delikanlı kızarır, sesi kısılarak; " Anlaşıldı Haluk amca. Yalnız şey omzum omzum çürüdü." Çeker ellerini üzerinden. Ahğğ diye söylenir Hüseyin. Cahit bey: " Kardeşim senin kızın benim kızım. Oğlum senin oğlun. Yanlış bir durumda bulunmayacağını biliyorum. Ama yine ha öyle olursa eti senin kemiği benim, "der. Hüseyin: " Aynen. NE! BABA! Allah razı olsun ya? " İki dost delikanlının bu davranışına gülmekten kendilerini alıkoyamazlar. Cahit bey: "Tekrar geçmiş olsun kardeşim. Bir alo demen yeterli. Bize müsade... Hadi evlat biz gidelim" der. Ufaktan oğluyla dalga geçer. Fakat daha ileriye gitmez. Şaka olarak kalır. Böylece gün Haluk Bey'in hastanede yanında kalmasıyla son bulur...
|
0% |