@hayat_belirtisi34
|
Duyduğum cevap karşısında şok oldum. Adamın elinin üzerine salladığım bıçağı bırakmaya başladığımın farkında değildim. Ama ardından hemen odağımı topladım. Öfke beynime vurmuştu, şuan hiç tahammül edecek durumda değildim.
Nasıl! Nasıl olur! Benim akıl hocam destekçim gerçekten yaptı mı bunu?
Benim bugünlere gelmemi sağlayan, yardımcı olan hocam, komutanımm!
"Ne yaptığını sanıyorsun aptal! Bu suçtur! Sürünmeni sağlıyıcam!"
"Hıh.Sınırlarımı zorlama demiştim. Abartma pek te bir şey yok! Öldürmedim sonuçta! İşe yaradı bak."
"Yüzbaşı!"
Sırtımdan soğuk terler aktı. Babamın bu sesini sevdiğim söylenemezdi. Gerçekten öfkeliyken çok... çok korkunç oluyordu. Hemen bu kısa enektottan sonra kendime geldim.
"Hüseyin! Çantanla gel!"
Siyah deri çantadan bütün belgeler, geri getirdiğimiz görüntüler, adli tıp, hukuki yazışmalar, DNA raporlarını ve bir dizi fotoğrafı çıkardım. Hüseyin yanımda ayakta, sandalyeye tekrar kuruldum.
"İster doğru cevap ver ya da verme. Nasıl olsa illaki cezan kesilecek. Bütün pisliklerinin kanıtları burda."
Her birini gözünün önünde sallayarak tekrar içine koydum.
"Yemin ederim ki doğruyu söylüyorum."
"Patlamadan önce ya da sırasında karargahta mıydın?"
Bu cümlenin ardından zar zor fark edilecek biçimde mimikleri oynadı. Karşımdaki kişinin avukat olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Her ne kadar psikolojik simülasyon uygulamak istesemde kolayca sıyrılacak.
Lanet olsun!
Bir dk koskoca bir albaya suç atmak... Büyük cesaret gerektirir.
Ya gerçekten doğruyu söylüyor ya da aptalı oynuyor. İmkansız... Süre mi kazanıyor acaba.
Yoksa dalga mı geçiyor it!
"Bu elimin hali ne olacak acaba?"
Allah'ım bana sabır ver!"
"Abartılacak bir şey yok! Ne canı az adamsın"
"Komutanım" dedi Hüseyin.
"Hı"
"İzninizle"
"Tamam çık."
Kaldığımız yerden devam ettik. Sargı bezlerini uzattım. Elini sarmaya başladı.
"Hadi üff. La havle!"
"Hayır değildim. Ne patlamasından söz ediyorsunuz!"
"Haluk albayı kim kaçırttı?"
"Bilmiyorum."
"Eşin öyle söylemiyor ama?"
Tabi şuan Burcu'yu sorgulama fırsatımız vicdansızlık olurdu. Yine de bunu söylemenin avantajı olur.
İşte o an! O an!
Göz bebekleri büyüdü, yüzü aniden soldu ölü beyazlığına döndü. Altında kurt varmış gibi ufak ufak harakete başladı. Her ne kadar fark ettirmemeye çalışsa da... Ahh Burcuu...
"Onu neden sorguya aldınız?"
Hıh sesi hızlanıp titremeye de başladı.
"Bilmiyor musun? Oğlunla suikasta uğradılar. O yüzden gerisini de çorap söküğü gibi anlatmayı tercih etti."
Yüzünün her zerresini takip etmeye çalıştım. Bakışları benden masaya düştü. Bir kaç dk algısı kaydı artık parmak boğumları sıkılmaktan bembeyaz olmuştu. Hemen kendini toparladı.
"Ne zaman?"
Sesi halen daha çatallı. Az önceki bilmişliği yok.
"Sizi yakaladığımız gecenin hemen ardından. Ekibimle müdahale ettik."
"Nasıllar? İyiler mi?"
Gözlerini taradım. Fakat bu konuda bir yalan ya da sahte bir şey göremedim. Gerçekten endişelenmişe benziyordu.
"Söylesene komutan! Ne susuyorsun!"
"Bağırma lan! İkisi de iyi. Oğlun yaralı sadece. Hastanedeler."
"Onları görmek istiyorum."
"Mümkün değil."
"Ailemi görmek istiyorum!"
Bu sesinin yüksekliğinde anlayamadığım bir şey var. Pişman...
"Nedenini benden daha iyi bildiği halde neden bu ısrar?"
Bu cümlenin ardından hışımla kalktığı sandalyeye birden çöktü. Bakışları uzaklara daldı.
Burcu mahkeme kararıyla koruma almış ve ben bunu yeni öğrendim.
Ahh! Hepsinin ağzından taksit taksit laf alıyorum. Çıldırıcam!
"Bakın Fikret bey susmanız daha vahim sonuçlar getirecek. Bildiklerinizi anlatın lütfen."
"Siz Burcu'nun arkadaşıydınız değil mi?"
"Evet."
Başını geriye attı, gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi.
"Ahhh. Peki... Aslında... patlamada benim de eşimin de suçu yok... Sonrasında olanlardan tabi... O günün sabahı Burcu sadece babanızla görüşmek istediğini söyledi. Ama hali iyi değildi. O gün müvekkillerimden biri beni ziyarete geldi. Burada bir okul açılacağını ve gerekli izinlerin alınabilmesi için yardım etmem konusunda ısrar etti. Başta bu durumun normal bir hukuki iş olduğunu düşündüm. Ancak konuşma ilerledikçe, müvekkilimin söylediklerinde bir gariplik hissetmeye başladım. Herhangi bir sıradan okuldan bahsetmiyordu; bazı şartlar ve maddeler vardı ki beni şüpheye düşürdü. Sözleşmeyi incelediğimde içeriğinde ağır yaptırımlar ve anlaşılmaz maddelerle karşılaştım. Özellikle, okulun yönetiminin tamamen onlara ait olacağı, finansal işlemlerin gizli tutulacağı ve herhangi bir yasal denetimden kaçınacakları gibi maddeler vardı. Bu maddeleri kabul etmediğimde ise beni tehdit etmeye başladılar. Ailem ve benim için büyük bir tehlike oluşturacakları konusunda uyardılar.
İstemeyerek de olsa bu anlaşmayı imzalamak zorunda kaldım. İmzadan kısa bir süre sonra, okulun açılışı gerçekleşti. Ancak zamanla, bu okulun aslında bir terörist eğitim kampı olduğunu fark ettim. İçerisinde silah eğitimi veriliyor, radikal ideolojiler öğretiliyordu. Bu durumu yetkililere bildirmeyi düşündüm ama beni sürekli izlediklerini ve en ufak bir yanlış hareketimde hem benim hem de ailemin zarar göreceğini söylediler.
Sonrasında, patlama olayına kadar geçen süreçte, benim sadece bir piyon olarak kullanıldığımı anladım. Patlama gerçekleştiğinde ise olayın bütün suçu benim ve ailemin üzerine yıkıldı. Beni ve eşimi bu olayın sorumlusu gibi göstererek toplumun gözünde itibarsızlaştırdılar."
"Sözleşme yanınızda mı?"
"Evet, yanımdaki dosyamın içindeydi."
Şeyma hemen asker demesiyle içeriye çantayı bırakan biri hemen çıktı. Çantadan da mavi bir dosyadan ise sözleşme çıktı.
"Buyrun."
Yüzbaşı dikkatle okumaya başladı.
**Kolej Açılışı İşbirliği Sözleşmesi**
1. **Yönetim Yetkisi:** "Okulun yönetim yetkisi tamamen, sözleşme tarafı olan açılacakta yetkisi olan yönetim topluluğuna aittir. Yönetimle ilgili tüm kararlar, herhangi bir dış denetime tabi olmaksızın grubu tarafından alınır ve uygulanır."
2. **Finansal Gizlilik:** "Okulun tüm finansal işlemleri gizli tutulacak ve yalnızca okul yönetiminin belirlediği kişiler tarafından yönetilecektir. Her türlü kontrol öncesi denilenler sorgusuz sualsiz yapılacaktır."
3. **Eğitim Müfredatı:** "Okulun eğitim müfredatı ve programları, yöneticiler tarafından belirlenecektir. Devletin belirlediği müfredattan sapmalar, örgütün amaçlarına hizmet edecek şekilde uygulanacaktır."
4. **Personel Seçimi:** "Okulda çalışacak tüm personel, tarafından seçilecek ve atanacaktır. Personelin güvenlik soruşturmaları ve geçmiş kontrolleri örgüt tarafından yapılır."
5. **Öğrenci Alımları:** "Okula kabul edilecek öğrenciler, belirlenen kriterlere göre seçilecektir. Öğrenci kayıtları gizli tutulacak ve yalnızca örgüt tarafından bilinecektir."
6. **Güvenlik Kontrolü:** "Okulun güvenlik önlemleri ve kontrolü, yalnızca belirlenen şekilde yapılacaktır. Herhangi bir dış güvenlik birimi veya polis müdahalesi durumunda söylenenler harfiyen yapılacaktır."
7. **Eğitim İçeriği:** "Okulun eğitim içeriği, örgütün ideolojisi doğrultusunda belirlenecektir. Radikal düşüncelerin ve aşırı eğitimin teşvik edilmesi ön planda olacaktır."
8. **Uyarı ve Tehdit:** "Bu sözleşme, taraflar arasında sadece işbirliği amaçlıdır ve herhangi bir taraftan kaynaklanan zararlar veya kayıplar için sorumluluk kabul edilmez. Ancak, herhangi bir tarafın işbu sözleşmeyi ihlal etmesi durumunda, diğer tarafın uygun önlemleri alma hakkı saklıdır. Bu önlemler arasında, ihlal eden tarafa yazılı olarak yapılan ciddi uyarılar ve işbu uyarının ciddiye alınmaması durumunda, hukuki adımların atılması da bulunmaktadır."
9. **Müfredat Değişikliği:** "Okulun eğitim müfredatında herhangi bir değişiklik yapılması gerektiğinde, üst yetkililerinin onayı olmadan herhangi bir değişiklik yapılamaz. Müfredat değişiklikleri, grubun ideolojisine uygun olarak yapılacaktır."
10. **Eğitim Personelinin Eğitimi:** "Okulda çalışacak eğitim personeli, tarafından belirlenen eğitim programlarına tabi tutulacaktır. Bu eğitimler, fikirlerini benimseyen ve yaymaya yönelik olacaktır."
11. **Öğrenci Aktiviteleri:** "Okulda düzenlenecek tüm öğrenci etkinlikleri, taraflarca onaylanmalı ve denetlenmelidir. Öğrenci etkinliklerinde amaçları doğrultusunda faaliyetler düzenlenmelidir."
12. **Kamu İlişkileri:** "Okul, her türlü kamu kurumu veya yetkilisi ile iletişim kurarken, belirlenen yönergeleri takip etmekle yükümlüdür. Kamu ilişkileri örgütün ideolojisi doğrultusunda yönetilecektir."
13. **İletişim Politikası:** "Okulun tüm iletişim faaliyetleri, tarafca belirlenen iletişim politikalarına uygun olarak gerçekleştirilmelidir. Okulun basın açıklamaları ve medya ilişkileri, örgütün onayı olmadan yapılamaz."
14. **Denetim ve İzleme:** "Okul, belirlenen denetim ve izleme prosedürlerine tabi olacaktır. Örgüt, okulun faaliyetlerini düzenli olarak denetleyecek ve gerektiğinde değişiklik yapacaktır.
Yüzbaşı, maddeleri dikkatlice inceledikten sonra şaşkınlığını gizleyemedi.
"Bu maddeler oldukça ciddi ve endişe verici." dedi. Ardından avukata dönerek devam etti:
"Patlama hakkında daha fazla bilgi verir misiniz? Albayın adını söylediniz ama yalan biliyorum. Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?"
Avukat, yüzbaşının sorusunu ciddiyetle dinledi ve derin bir nefes aldı.
"Yüzbaşım, gerçeği bilmek önemlidir. Patlamanın arkasında Albayın olduğuna dair elimde somut bir kanıt yok. O an söyleyecek bir isim aradım. Ne saçmalık. İlk defa bu kadar paniğe kapıldım. Müvekkillerimi şimdi daha iyi anlıyorum.Ancak bu, sadece spekülasyonlardan ibarettir ve kesin bir kanıtımız yoktur." dedi.
Yüzbaşı dikkatle dinledi ve "Lütfen, her şeyi anlatın. İstihbaratımızı ve bu olayın arkasındaki gerçeği öğrenmemize yardımcı olun." diye rica etti.
Avukat, yüzbaşının talebini memnuniyetle karşıladı ve gerçekleri açıklamaya başladı.
Avukat, sessizce düşündü ve derin bir nefes alarak konuşmaya başladı: "Patlama olayının arkasında, Albaydan ziyade daha karmaşık bir durumun olduğunu düşünüyorum. Bu olayın teröristlerle bağlantılı olduğunu ve patlamanın, okulun açılışını engellememek, dikkatleri başka yöne çekmek amacıyla planlandığını düşünüyorum. Ancak, bu sadece benim teorim ve elimde somut kanıtlar bulunmuyor."
Yüzbaşı ciddiyetle dinledi ve sırıttı. Evet doğru söylüyordu.
"Haklısınız. Okul açılalı beş yıl oldu. Ne tesadüftür ki bizim buraya geleceğimiz sırada bir sürü olaylar dizisi meydana geldi. Başka başka görevlerde bulduk kendimizi. Şimdi sıra gelebildi. Mmmm. Bir sorum daha olacak."
"Yakın zamanda Uraz adlı şahısı patlamanın sorumlusu olarak müebbet cezasıyla içeri girdi. Yalnız aniden fenalaşıp ölü haberi geldi. Bu adamı tanıyor musunuz? Belki meslektaşkarınızdan bir bilgisi öğrenmişsinizdir. Eceliyle mi yoksa cinayetle mi?" diyerek onun da dosyasını uzattı.
"Ahh komutan. Bildiğiniz şeyleri neden bana tekrar soruyorsunuz?"
"Teğit ediyorum belki" sırıtarak cevap verdi Şeyma. "Hatta size adlı tıp raporunu da okuyayım.
"Mahkumun ölümü, yapılan adli tıp incelemesi sonucunda, doğal bir neden olan ecel ile gerçekleşmiştir. Otopsi raporuna göre, şüpheli vücudunda herhangi bir darp veya travmatik iz bulunmamıştır. Ölüm nedeni olarak belirlenen doğal durumlar yer almaktadır. Adli tıp uzmanları, şüphelinin ölümüne dair tüm bulguları değerlendirdikten sonra ecel ile öldüğü sonucuna varmışlardır."
Bıraktı yüzbaşı raporu masanın üstüne. Parmakları sırayla masaya vurarak melankolik bir ses çıkardı. Bakışlar avukatla kesişti. Şeyma manalı bir şekilde bakınca bu sefer dudağı kıvrılıp sırıtan avukat oldu.
"Kesin bunun hiç bir şeyi yoktu di mi? Sapasağlamdı."
"Zekisin avukat yalan yok. Aynen öyle. Sadece albayı bulduğumuz operasyon sırasında hırpaladık. O zaman ki doktoru detaylı bilgi verdi ve her şeyin yolunda olduğunu söyledi."
"Tek bir açıklaması var. Onu sadece patlama günü görmüştüm. Haluk ve Metin albayların görüşmesinde ben de vardım. Hem yakaladığınız okulun failleriyle ilgili son raporlarımı verdim hem de eşimin isteğini müsait zamanda söylemek için fırsat kolluyordum. Görüşme bittiğinde bir şey oldu. Birisi beni acilen yanına çağırıp eşimin kötü olduğunu söyledi hemen oradan ne olduğunu anlamadan uzaklaştırıldım. Halbuki eve döndüğümde ikisi de sapasağlamdı. Sonra o maskeli adam kendisini müvekkimin gönderdiğini söyledi. O an korktum. Tehditleri aklıma geldi. Sanırım bunu bilerek kullanıp oradan beni çıkarttırdı, orda, olduğum biliniyordu. Hıh. Bu adam gerçekten iyi oynuyor bizimle."
"Peki şu size sözleşme imzalatan müvekkilin ismi ne?"
"Demir Şahin..."
Şeyma içinden tekrarladı bu ismi. "Anladım. Elimizdeki bilgileri değerlendireceğiz ve gereken adımları atacağız. Teşekkürler, Fikret Bey." dedi.
Avukat, yüzbaşının kararlılığını takdir ederek başını salladı. "Rica ederim, yüzbaşım. Elimden gelen her şeyi yapacağım." diye yanıtladı. "Ha bu arada sorgu yöntemleriniz ağır komutanım. Susana kim bilir ne yapıyorsunuz?" dedi elini göstererek.
"En başından böyle güzelce konuşsaydık ona bile gerek kalmazdı."
Yüzünü buruşturdu ama sessiz kalmayı tercih etti.
"Son bir soru sorup sizi serbest bırakıcam. Ama kişisel."
"Dinliyorum."
"Eşinizle nasıl tanıştınız?"
Yüzünde ki çizgiler gevşedi, bunu beklemiyordu anlaşılan. Kısa bir süreliğine sessizlik hakim oldu. Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
"Burcu ile tanışmamız, tamamen hoş olmayan bir şekilde gerçekleşti. Babası, onu zorla evlendirmeye karar vermişti. Ben, o zamanlar Burcu'nun babasının avukatıydım ve ailelerinin birçok yasal işini hallediyordum. Yeni işime başlamıştım. Yirmilerimde, mesleğime başlayalı bir yıl olmuştu. Bir gün, Burcu'nun babası beni yanına çağırdı ve kızıyla beni evlendirmek istediğini söyledi.
Şeyma, Fikret'in söylediklerini dikkatle dinliyordu. "Bu evlilik nasıl gerçekleşti? Burcu buna nasıl tepki verdi?"
Fikret, yüzünde bir pişmanlık ifadesiyle devam etti.
"Burcu, bu evliliği kesinlikle istemiyordu. İlk tanıştığımızda bunu açıkça belirtti. Babasıyla olan ilişkisi çok gergindi. Şimdi de öyle. Sanki kızna yabancı hala. Babası, Burcu'yu kontrol altında tutmaya çalışıyordu ve onun hayatındaki tüm kararları kendisi veriyordu. Burcu'nun isteklerine hiç önem vermedi."
"Burcu'nun buna karşı çıkacağını biliyorduk ama babası çok kararlıydı. Ben de ne yalan söyleyeyim, sevdim Burcu'yu. Belki ilerde fikri de gönlü de değişir dedim. Ama zaten kapıldığı başka biri vardı en başından beri biliyordum. Şuu arkadaşı Burak. İlk engellemeye çalışmadı bile. Hıh Düğün günü kafasına jeton düştü herhalde. Kaçırmaya kalktı. Bu seferde deli gibi öfkeyle dolan Burcu istemedi. Ona attığı tokatı bugün gibi halen daha hatırlıyorum. Eşim girmek istemeyince ben de zaten o akşam bölmedim konuşmalarını. Tam düzene girdik derken yine çıktı bu şerefsiz. Yine karımın aklını karıştırıyor. "
Şeyma, merakla sordu. "Peki, Burcu ile aranızda neler yaşandı? Bu süreçte ona nasıl davrandınız?"
Fikret, derin bir nefes aldı.
"Burcu, bana hiç güvenmedi. Onun isteklerini görmezden geldim ve babasının emirlerine uydum. Sonuçta babası. Karşı da gelemem. Kendi nefret ediyor fakat biri bir tepki gösterdiğinde hemen öfkesini kusıyordu. İlk tanıştığımızda bana karşı çok soğuktu. Onunla konuşmaya çalıştım ama hep mesafeli durdu. Bu zorunlu evlilik gerçekleştiğinde Burcu'nun mutsuzluğunu her an hissettim."
"Nikah sırasında gözyaşlarını tutamıyordu. Onun bu zor durumunu görmek beni derinden etkiledi. O an vazgeçmeyi bile istedim. Karşıma aldım konuştum. O an deli cesareti geldi. 'Seni kurtarabilirim, hemen kaçmaya yardım ederim' dedim. Ardından o itle göz göze geldi. Yerin dibine gömmemek için ne kadar efor sarfettim. Sonra birden...birden kolumu tuttu. 'Bitirelim şu işi' dedi. Ona nispet yaptığı gayet de barizdi."
Şeyma, üzüntüyle dinliyordu. "Peki, evlilikten sonra neler yaşandı?"
Fikret, gözlerini yere dikerek devam etti. "Evlilikten sonra Burcu ile aramızdaki mesafe bir türlü tam anlamıyla kapanamadı. Halen babasının baskısı altındaydı ve bu evlilik onu daha da içine kapanık hale getirdi. Ben de onun güvenini kazanmak için çok çabaladım ama başaramadım."
"Burcu, zamanla bana karşı biraz daha ılımlı davransa da aramızdaki soğukluk hiç geçmedi. Onu zorla evlendirdiğim için kendimi hep suçlu hissettim. Ama şimdi, onun yanında olup ona destek olmayı ve onun isteklerine saygı göstermek istiyorum. Ama gelin görün ki bana uzaklaştırma kararı çıkardı. Yemin ederim ki o saldırıyla benim hiç bir alakam yok. Ona düşman olduğumu zannediyor. Ama ben ona canımı veririm yüzbaşı. Ailemi korumak isterken her şeyi elime yüzüne bulaştırdım. Söz konusu sevdikleriniz olunca en iyi,bundan hatam çıkmaz dediğiniz işinizi bile batırıyorsunuz. Ahhğğ ne yapıcam ben!"
"Peki..."
Aşağı düşen başı Şeyma'ya kalktı. Bakışlarını daha da keskinleştirdi. İyice döndü ona. Her ne kadar kavgalı olsa da arkadaşını harcayacak değildi.
"Onu dövdüğünüz doğru mu?"
Bu soruyu o kadar keskin bir şekilde sordu ki cümlenin kendine ait bir ağırlığı vardı.
Fikret'in gözleri, derin bir duyguyla parladı:
"Hayır, yüzbaşı. Bu iftira benim doğamla çelişir. Burcu, kalbimin en derin köşesinde saklı bir inci gibidir. Ona dokunmak, ruhumun en karanlık kuyularında bile bir düşünce olarak yer almaz. Ona olan sevgim, şiddetin soğuk gölgesine asla izin vermez. Bunu size kimin söylediğini tahmin edebiliyorum."
"Peki kim arkadaşımı saldırıdan önce o hale getirdi lan! Niye taksit taksit söylüyorsun."
"Babası.Defalarca uyarmama rağmen yine kayınpeder devam ediyor. Buraya niye geldiğimi sanıyorsunuz. Tamam okul için geldim ama onu da yanımda getirebilmem için bahane oldu işte. Hıh. O gizli saklı buluşmalarında Burak askerinizzz eşimle buluşuncaa onu aramaklaa meşguldüm. Akıldan yoksun o mahlukat benim yaptığımı sandı. Öfkenizi benden çıkaracağınıza ona söyleyin ailemin etrafında dolaşmayı bıraksın. Eşimin aklını karıştırmasın."
İkiside birbirine çıkıştıklarını farkettiklerinde derin nefes bıraktılar. Avukat ceketinin yakalarını silkti. Devam etti.
"Sizde bana burada dost ayaklarına yatmayınn. Hepinizin kim olduğunu biliyorum. Nişanlının da, o Burak itinin de. Gelmiş burada ahkâm kesiyorsunuz. Ne yaşadığınızı biliyorum. Her şeyi. Tamam eşim suçlu olabilir fakat sizin de suçluluk payınız var ve bunu inkar etmeye hakkınız yok. Bir gün biriniz onun sorununu sordunuz mu? Onunla ilgilendiniz mi? Mesela siz ha! Annesi öldükten sonra dayaklarının arttığını bilmiyor muydun? İyice babasının önlenemez olduğunu hiçbiriniz mi farketmediniz haaa! Güya kaç yıllık dosttusunuz. Kaç gündür senle görüşmeye çalıştı, o zaman bahanen neydi yüzbaşı haaa! Velhasıl kelam, emin olun ben eşimi sizden daha iyi korudum bu zamana kadar... Siz, siz onun yanında yokken ben vardım ben. Anladın mı?"
Çöktü yerine. Sinirli hali ile birlikte elinin sargısını tekrar hışımla düzeltmeye başladı. Yine derin bir sessizlik.
Şeyma suküt bulmaya zorladı kendini. Bir sn gözleri kapanıp açıldı. Sabırlaa nefesini verdi.
Uzun süredir ise gözlem odasından da çıt çıkmamıştı. Ne oluyordu orada.
"Haklısınız. Ne kadar zor zamanlar geçirmiş olsam da onu ihmal etmemeliydim. İşbirliğimiz her iki tarafında lehine işledi. Bilgileriniz için teşekkürler... Uzaklaştırma kararına gelince eşinizle konuşabilirim. Süre zarfınca onu, oğlunuzu ve Burcu'yu korumak için her şeyi yapacağımın teminatını veriyorum. Mahkemeye gelince... üzgünüm. İşlediğiniz diğer suçlara bakınca cezanızı çekmeniz gerekiyor. Siz benden daha iyi bilirsiniz. Yanlış bir hareket yapmamanızı öneririm. Zira sonuçlarına katlanırsınız."
Kayıtsız bir tavır takındı. Önündeki belgeleri yerlerine koymakla meşgul olan Şeyma'ya baktı. Sanki o anı bekleyen jandarma girip kollarından tutup mahzene götürürler.
Uzun bir sorgulamanın ardından Yüzbaşı Şeyman, bedeninin ve ruhunun yükünü taşımaktan yorgun düştüğünü hissetti. Her soru, adeta bir ağırlık gibi omuzlarına binmişti, zihnini ve bedenini sınamıştı. Ancak derin bir nefes alıp toparlandığında, içindeki kararlılık ateşi yeniden alevlendi. Adeta bir demir gibi dövülen ruhu, her darbeye karşı daha da sağlamlaşıyordu. Gözlerindeki ateş, pes etmeyecek kadar güçlüydü. Elindeki çantayla gözlem odasına geçti. Fırat dışında kimse yoktu. Onu gören asker ayağa kalktı.
"Diğerleri nerede?"
Yüzü bozardı ama belli etmedi Fırat.
"Komutanım, albayım sizi kapının önünde bekliyor."
"Oğlum ne oldu anlatsana."
Avukatın anlattıklarını duyunca Burak hışımla dışarı çıktı. Furkan peşinden gitti. Diğerlerini de Haluk komutanım dağıttı öyle. Az önce duyduklarımız doğru mu? Bu yüzden mi siz..."
Şeyma elini havaya kaldırdı, Fırat susmak durumunda kaldı. Zaten yeteri kadar dolmuştu.
"Ben gelene kadar Demir Şahin ile ilgili bilgi topluyorsunuz. Ha bir de İlyas'a söyleyin Ömer'i oradan çıkarmanın zamanı geldi. Baskın günümüz yaklaşıyor, çocuğu daha fazla tehlikeye atamam. Kuzgun timiyle birlikte çalışın."
Çıktı karargahtan. Arabanın içinde Hüseyin önde, Haluk arkada onu bekliyorlardı. Babasının yanına oturdu. Konuşmak için acele etmedi. Nihayet babasından ses çıktı.
"Her şey günyüzüne çıktı. Yalnız yılların düğümü çözülmedi."
Sesi otoriter çıkıyordu.
"Ne düğümü baba?" diye sordu Hüseyin. Arkasını döndü.
"Furkan içinizde pek etkili kalmıyor. Ama sizden daha çok uğraşıyor."
"Haklısın baba. Ne oluyorsa dördümüz arasında dönüyor. Bu işe bir çözüm getirmenin vakti geldi." diyerek babasının imasını tamamladı Şeyma.
Başıyla onaylayan Haluk bey devam etti.
"Hüseyin oğlum beni Metin'in yanına bırak. Oradan direk hastaneye geçin. Evde olanları konuşuruz."
"Peki baba. Yalnız bana her oğlum deyişinizde ne kadar sevindiğimi anlatamam."
Hepsini bir gülme alır.
"Hadi lan! Eşek sıpası..."
(Akşam hastane)
Burcu, oğlunun başında beklerken, odanın sessizliği onu adeta sarhoş ediyordu. Hastane odasında yalnızca oğlunun soluk alıp verişi duyuluyordu; bu sessizlik, oğlunun sakinliğiyle çelişiyordu. Ancak, bu sükunet, yaşadıkları travmanın ardından zihnindeki fırtınanın biraz olsun yatışmasına yetmiyordu. Oğlunun başında geçirdikleri suikastın şokunu henüz üzerinden atamamıştı. Endişe dolu gözlerle onun yanında beklerken, kalbinin hızlı atışları kulaklarını dolduruyordu.
İç dünyası, yaşadığı duygusal karmaşa ile doldu taştı. Oğlunun başında beklerken, geçirdikleri suikastın ardından hayatlarının nasıl bir yön alacağı konusunda derin düşüncelere dalmıştı. Kendi güvenliği ve ailesinin güvenliği arasında sıkışıp kalmıştı. Bu ani gelişmeler, onu bir karar verme noktasına getirmişti.
Birden, odanın kapısı hızla açıldı ve içeriye Burak girdi. Burak'ın yüzündeki ifade, Burcu'nun içindeki endişeyi daha da artırdı.
"Ne oluyor be! Yavaş. Çık şu koridora." diyerek oğlu için odanın dışına çıktı.
"İyi misin?"
Yanıt olarak başını salladı Burcu.
"Burcu artık bir karar vermen gerekiyor. Artık yoruldum. Arada kalmaktan yoruldum. Acıysa acı. Belirsizlik içinde kalmak istemiyorum."
Telaşlı gözlerle devamını getirmesini istedi Burcu. Sustu. Ellerini tuttu Burak.
"Evet seni seviyorum. Lanet olsun ki geçmişte farketmedim. Artık sana bağlıyız kızım. Gideyim mi kalayım mı? Kocan mı ben mi? Bugün sorgusunu dinledik. Her şeyi duyduk. Bildiklerimi bile bile tekrar dinledim. Sevdanın kızgın demirlerine kalbimi koyup dağladığını bile bile dinledim. Öylece hareket edemem. Yaşadığın zorluğun etkisindesin biliyorum. Fakat bir çocuğun hayatı söz konusu. Babasını gerçekten sevmiyor mu? Yine bana olan öfken için mi öyle söyledin. Artık bir karar verme zamanı geldi. Bu işi ya sen halledeceksin ya da ben." dediğinde, Burcu'nun kalbi hızla atmaya başladı. Ne yapacağını bilemiyordu; bu ani gelişme, onu bir kararın eşiğine sürüklemişti.
Tam o sırada, Burak omzunda ağır bir el hissetti. Ne olduğunu anlamadan kanlı burnuyla yere düştü.
"Yine mi sen lan! He! Ne işin var karımın yanında. Gebertirim seni."
O an kısa bir çığlık atar Burcu korkudan. Ayaklandı Burak. Artık tak etmişti. Gelen gidenden sırf sustuğu için bir yumruk yemekten. Başlardı böyle sevgiyede. Olmuyordu. Zorlasa da olmuyordu. Aşktan yüzü gülmedi gülmeyecekti.Artık bağı kopmuş deli gibi gülmeye başlamıştı.
"Hahahahaha. Vayy. Bakın kim gelmiş. Beceriksiz sümüklü avukat bozuntusu. Şimdi bize dayılanıyor. Helal olsun baya bir gelişme var sende."
"Ben senin..." diye Fikret tekrar üstüne yürür. Fakat bu sefer izin vermez Burak. Havada olan yumruğu tutar. Mesleğinin verdiği güçle büker o kolu. Büker büker. Gözlerinden lavlar fışfırıyor, çenesi kasım kasım kasılıyordu Burak'ın öfkeden.
"Aaaaaağğğğğğğ."
"Duyamadım.DUYAMADIMM! AAA CANIN MI YANDI HE!"
"AĞĞĞĞĞ."
Burcu'nun iç dünyası adeta bir fırtınanın içindeydi. Şuan oğlunun anestezi altında olduğuna şükrediyordu. Aralarına girmeye çalıştı ama nafile. İkisi de deli iki vahşi hayvan gibi birbirine saldırıyordu.
"Kesin şunu!"
En son Fikret kolunu kurtardı. Başıyla yumruk attı. Sende leyen Burak'ın üstüne çıkıp yüzüne yüzüne yumruklar savurdu.
Jandarma aralarına girip ayırmaya çalışıyordu. Ama bir bordo vereyim zaptetmek hiç te kolay değildi. Dur ihtarına uymuyor, zora sevk ediyorlardı. En sonunda jopun ucu ikisine de tutuldu fakat Burak'a çok ta tesir etmedi. Devam etti. En sonunda jandarmalardan biri silahını çıkarmaya karar verdi.
Burcu'nun içindeki karmaşa giderek artarken, odanın kapısından içeriye hızla koşarak giren Furkan'ı fark etti.
"Furkan! Furkan! Öldürecekler birbirlerini."
Furkan, Burak'ı durdurmak için adeta koşmuştu. Onun ardından Şeyma ve Hüseyin de içeriye girdi.
Şeyma gördüğü manzara karşısında nutku tutuldu. Bu da neydi böyle. Kanı çekildi. Hemen askerlere kartını gösterip geri çekilmelerini söyleyerek bağırdı. Onlarında canına minnetti ki kendilerini sıyırdılar. Özel kuvvetlerden askerlerin olduğuna güvenip geri çekildiler. Hüseyin Furkan'a destek için koştu.
"Burcu!" diye seslendi. Kız karnını tutarak onun yanına koştu.
"Şeyma nolur bir şey yap."
O sırada Burak Fikret'i döndürüp üstüne çıkar ve silahının namlusunu beynine doğrultur. O an bir öfke dalgası kaplar Şeyma'yı. Sesi hastaneyi alaşağı eder.
"SAKINN! KENDİNE GELL!"
Bağırtının hiddetiyle gerçek dünyaya döner. Hızla arkasını döndüğünde komutanını görür. Hemen fırsatı değerlendiren Hüseyin silahı alır, ne olur iç olmaz diye Furkanla omuzlarından bastırırlar. Adamın üstünden kalkar Burak ve komutanına, yönünü çevirir.
Burcu'yu koridordaki koltuğa oturtan Şeyma arkadaşı ve askerinin üzerine üzerine yürür.
Göz göze geldikleri anda bir kaç dk içlerinden konuşur ikisi de. Bu sefer vurmayacağına yemin eder Şeyma. Tutar bu sözünü.
Elini kaldırdığında yine aynı şey olacağını zanneden Burak iç geçirir. Yalnız ummadığı hareketle karşılaşır. Şeyma elini boynuna dolayıp, diğer eliyle de sırtına hafifçe vurarak teselli amaçlı sarılır. Fısıldar kulağına.
"Şşşş sakın koçum. Sakin. Ben seni anlıyorum. Sakin. Sakin."
Sırtını sıvazlıyarak bir kaç dakika devam eder. Furkan Fikret'i kaldırır. Karşı hizasında onla da denk gelir bakışları Şeyma'nın. O da eşinin yanına gidip kolunu omzuna dolar. Hüseyin'e devreder çocuğu.
Her ne kadar husumetli olsalarda kabul eder Hüseyin. O da mertte sarılır dostuna. Sakinleştirir. Şeyma Burcu'ya yönelir. Eğilerek oturduğu hizaya eğilir.
"Halledip gelicem tamam mı?"
Kız yaşlı gözleriyle başını sallar. Tekrar avukata bakışı değdikten sonra;
"Furkan sen burda kal geliyoruz."
"Tamam komutanım."
Ve üçü birlikte hastanenin bahçesine çıkarlar...
|
0% |