Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@hayat_belirtisi34

Her şey parça parça. Kırık dökük... Küçük bir kız, kaşe, çığlıklar, gülleye dönüşen korku.

Yıl 2007, temmuz ayı

Yeşil ova ilçesinde bir ev ve hemen bitişiğinde ise eczane. Canını ortaya koyduğu mesleğinden aldığı yaralanmalar sebebiyle bırakan Haluk Bey, sonunda hayalini kurduğu eczanesini açabilmiştir. İlçede iki katlı bir ev tutmuştu. İlk zamanlarda evliliğinde çalkantılar olduğu için ailesinden ayrılmaya karar vermiş ve onlardan uzak bir yerde tutmuştu. Ki bu verdiği en doğru kararlardan biriydi. Çünkü kalabalık aile yapısına sahiplerdi. Annesi ve eşi arasında sık sık derin tartışmalar çıkıyor, işin içine kardeşlerde karışabildiği için iyice kördüğüme dönüşmüştü. Annesinin haksız olduğunu biliyordu, bunun farkındaydı. İkisinin de kalbini kırmak istemediğinden kendince böyle bir çözüme varmıştı. İşe de yaradı. Küslükler azaldı. Şimdi ise ailesinde ki huzurun tadını çıkarıyordu. Her ne kadar eşi ile ikisi de istemeyerek ailelerin zoruyla evlenseler de zamanla eşinin kalbini kazanmıştı.Bilmiyordu ki hayatı onun bir bakışına, ağzından çıkacak bir kelimeye bağlıydı.Geç de olsa farkına vardı. Çayını aldı, yudumlamak için oturdu. Ta ki gür bir ses duyana kadar;

"Cahit Kaya emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!!! "

"Vay kardeşim gelmiş hoşgelmiş. Gel gel otur."

"Baktım bizim hayırsızdan fayda yok. Ben geleyim dedim."

"Yav yok öyle. Biliyorsun şu dükkanla uğraştım"

"Latiife yapıyorum. Hayırlı olsuna geldim. Baklava getirdim ağzımız tatlansın diye. "

"İyi yaptın, dur bir çay kapıp geliyorum."

 

Dükkanı inceler Cahit. Birlikte geçirdikleri okul sıralarında her ikisinin de en büyük hayaliydi. O başaramasa da kardeşi sonunda yapmıştı. Duvarda izin belgeleri, diploması, bir kaç da ALLAH,MUHAMMED yazılmış tablolar vardı. Birden içeriye fındık kahvesi at kuyruğu yapılmış omzundan asılı saçları, toprak dinginliğinde gözleri, orta halli burunlu, gamzeli, tombik, üzerinde ayak ucuna kadar uzanan kırmızı elbiseyle bir küçük kız girer elinde poşetle. Kapının hemen yanında ki masanın üzerine koyar.

"Babaa ben geldim! "

"Gel bakalım. Ne kadar büyümüşsün." "Siz kimsiniz? "

"Ben babanın arkadaşıyım."

 

Meraklı gözlerle adamı sürerken minik kız, babası elinde çay ile içeri girer. Koşmak için atılır.

"Babaaa!!!"

"Hop hop hop dur bakalım yanarsın şunu bir koyayım." Elindekini arkadaşının önüne koyarak servis eder.

"Hah şimdi gel bakalım.! " Kollarını açar. Hafif ama bir o kadar da şefkatle sarılır kızına. Saçını okşar, ufak bir buse kondurur.

" Sen, buraya tek mi geldin? "

"Evet zaten yakın annem arkamdan baktı merak etme misafir geldiği için bugün tek geldim. Bak sana ne getirdim. "

"Neymiş? "

"Sabah erken çıktın ya yemek getirdim."

"Oooo büyümüşte yemek getirirmiş. Teşekkür ederim ay parçam. "

 

O an minik kızın gözlerinin içi parlar babası yemekleri açarken yüzüne hayranlıkla bakar. Mutluluğu bes belli ortadadır. Cahit koluna dürter,kaşlarıyla bakmasını ima eder. Haluk bey; "Ne oldu, neden öyle bakıyorsun? " Cümlesi bittiği an pınarları dökülür elmacık kemiklerine. Ufacık kollarını babasının boynuna dolar.

"Seni çok seviyorum baba. Neden bilmiyorum ama şey... " Ne? " "Annem duymasın. Ona da sarılıyorum çok mutlu oluyorum ama nedense seninki gibi olmuyor.

" Ama annene haksızlık olmadı mı? " "Hayırr gerçekten onu da çok seviyorum"

Haluk bey mahzun ifadeyle gözlerine bakar. Nedenini tahmin edebiliyor dur aslında fakat gerçek olması da ayrı bir trajedi. Belki de tahminim yanlıştır diye geçiriyor içinden. Sessiz kalmayı tercih ediyor, elini yanağına götürüp okşuyor.

"Hadi gelin sizde yiyin gel kardeşim. "Sağol devrem aç değilim sana afiyet olsun. "

(1saat sonra)

"Kızım sen biraz bilgisayar oyna geliyorum."

"Ne oldu? " dedi Cahit. Kaşlarıyla işaret etti. Biri onları dükkanın önünden gözetliyordu. Ve bu durum iyice canına tak etmişti. Neredeyse haftalardır takip ediliyorlardı. "Sen Şeyma'nın yanında dursana geliyorum." "Dur delirme yine! Tehlikeli." "Bizim kim olduğumuzu unuttun herhalde. Bu şerefsiz hergün bu saatlerde buraya geliyor.Bakalım derdi neymiş." "Oğlum bi... " "Baba nereye? " "İki dk işim var kızım. Sen Cahit amcanın yanından ayrılma... " der ve bir hışımla dükkandan ayrılır. Cahit'in eli havada kalır. Çelik gibi sinirlerine ve karanlık zekasına engel olamayan Haluk bey takibe başlar.İkinci doğası olan şüphe,onu ailesinin başına gelebilecek her türlü tehlikeyi görmeye itti. Onu farkeden adam dükkanın yakınında olan pazara karışır. Ancak adamın itinalı adımları onu kolay kolay yakalamak için fırsat vermiyordu. Derken kovalama pazarın sığındığı son mekanlara doğru ilerlemeye başladı. İzler kaybolmaya yüz tutarken, sonunda bir kulübenin bahçesinde son buldu. Haluk, adımlarını hızlandırdı,mesafeyi kapattı ve adamı tutuşturdu. Yüzündeki maskeyi kaldırmaya çalıştı fakat adamın dirseğinin çenesine geldiğinde çok geçti. Elinden sıyrılmıştı. Kaçmasına fırsat tanımadan elini arkadan boynundan yakaladı, sıktı. Tekrar sıkıştırdı, kulübenin arka duvarına vurdu sırtını. Adam acıyla inledi. "Kimsin lan sen!" Adam sinir bozucu şekilde kahkaha atar. "Hahahaha aaa ama darılırım komutanım beni tanımadınız mı? " der ve maskesini indirir. Uzun bir aradan sonra yakaladığı bu adamı gören Haluk, görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Gözleri bir an açılıverdi, duyguları kontrolsüz bir şekilde yüzüne yansıyordu. Yakalamak için o kadar uğraşmıştı ki şimdi görmek bile cinnetin eşiğinden getirmişti. "Aaaa yoksa beni gördüğüne sevinmedin mi? Darılırım ama" Yakasını elleriyle silkti. "Kes zırvalamayı. Ailemi neden takip ediyorsun sen! " "Süpriizz! Plan başarılı. Paslanmışsın ama komutanım. Mesleği bırakman iyi olmuş. "Her birinin kılına zarar gelsin yedi düvel gelse seni benim elimden alamazlar. Duydun mu beni! " dedi. Ve önceden haber verdiği ekip gelmişti. Bir kaç görev arkadaşları da aralarındaydı. Bir başka komiser arkadaşı Fuat;"Kardeşim sakin ol. Git bak kızın güvende mi ilk önce. Bunu bize bırak.Arkandan gelicez." Yoğun bir endişeyle yutkundu, kalbi hızla atmaya başladı. Nefes almakta güçlük çekerken içindeki korkunun boyutunu anlamaya çalışıyordu. Kafasında bin bir düşünce dönür dururken adımları hızlandı bedeni ağırlaştı,nefesini dükkanda aldı. Kaynar sular başına döküldü. Sadece kızı değil, Cahit de yoktu. Eşi endişeli gözlerle ona yöneldi, kelimeleri yavaşlamıştı. "Haluk, misafirler gitti. Senin yanına göndermiştim. Nerde, nerde Şeyma. Kollarını sıkar. " Konuşsana Haluk nerde kızım!!! " Gözleri parçalanmış cam parçası gibi donmuştu. İçinden geçirdi. "Ahhh Cahit haklıydı. Öfkemi neden dinledim ki... Benim suçum. Ayrılmamalıydım yanlarından." Kolunu tutar,gelgit te kalmış nefesiyle;"Dur burada eve geç bizi bekle kapıları kitle yanındaki polislerden ayrılma!!!"deyip eşini polislere emanet etti. Eski görev arkadaşlarından biri: "Komutanım emrinizi bekliyoruz. Ayrılmanız bizim için sorun değil. Görev zamanlarınızı hatırlayın. Endişenizi anlıyorum fakat şimdi sırası değil." Haklıydı şuan sırası değildi. Nefesini toparladı. Kaşlarını çattı. "Çabuk!!! Bu adamın dışarda ne işi var hapiste olması gerekmiyor mu?" Hiddetlendi. Kızı amansız bir kaçırılma olayının kurbanı olmuştu. Bunca yaptığı başarılı olayların ardından dakikaların önemini ilk kez iliklerine kadar bu derecede derinden hissediyordu. Sürdüğü arabada gözünü bir an olsun yoldan ayırmıyordu. Yıllarca askeri eğitim almış komutan, korkusuzluğuyla tanınan biriydi. Ancak o an korku dalgaları içinde köpürüyordu.

 

*******

Birkaç günün sonunda yerleri tespit edilmiş, baskın yapılmıştı. Kovalamaca bir yerde son buldu.

 

Adam yüksek eski bir binanın önünde durdu. Geriden izleyen ekip, dikkatli olmak adına serbest araçla takip etmişti ve geriden gözetleniyorlardı. Aralarında kız yoktu. "Bir kaçınız benle gelsin." Binanın tepesine çıkıyorlardı. Kızının güvenliği onun için en önemli şeydi ve bu düşünce karalılığını artırıyordu.Nihayet binanın tepesine ulaştığında kızını kurtarmanın heyecanı içerisindeydi. Fakat o an, korkunç bir manzara ile karşılaştı. Uyuşturucu vakalarıyla tanıdığı kaçak adam kızını ensesinden tutup elbisesinin yakasıyla aşağı sarkıyordu. Kızını mosmor ve korku ile gören Haluk bey, deliye döndü gözlerinden hiddeti öfkesi hissediliyordu ki fail; "Bakma öyle. Uzaklaaaşş. Kızını yerde bulursun!!!" Bu söz onu durdurmaya yetmedi. Manipüle etmeye başladı. "Hadiii ne duruyorsun! Atsana... " Bu cümleye şaşıran adam bilemedi ne yapacağını. Bir yandan sözler sarfeden Haluk bey bir yandan da üzerine yürüyordu.Kızı ise o küçük yaşına rağmen gözlerine bakıp okumaya çalışıyordu. Ta ki göz kırpmasını görene kadar... O zaman sustu. "Ne diyorsun be!" "Buraya kadar geldin tamamla o zaman işini." Yukarıda olanları gören ekip ne olur olmaz diye şişme branda çekmişlerdi ama yine de ödü kopuyordu. Epey bir adama yaklaşmıştı.

En azından saldıracak kadar... "Yaklaşma dedim!!!" Havaya iki el ateş attı. Kız kulaklarını kapatarak çığlık attı. O çığlık dikkatini dağıttı ve komutan kızını elinden aldı, arkadan yaveri ise adamı tuttu. İçindeki korkuyu bastırmak için derin bir nefes aldı ancak bunun ona cesaret vermediğini anladı. Korkusu kızına da yansıdı. Kırık bir sesle "Kızım! " diye haykırdı. Zihninde sadece kızının güvende olması dışında hiç bir düşünce yoktu. O hisle sım sıkı kavradı. Göğsünde ağlayan kızını sakinleştirmeye çalıştı.Bir an karanlık düşünceler zihnini kaplamıştı. Ancak aldığı askeri disiplin eğitimin verdiği güçle kendini hemen toparladı.Kızının ona ihtiyacı olduğunu bilmek, yeniden dolup taşmasına neden oldu. "Şşşşş geçti tamam yanındayım. Bir şey olmayacak." Saçını okşarken elinde ılık bir şey hissetti. Eline baktığında kandı. Daha önce yaşamadığı bir kaygı ve çaresizlik duygusuyla kalakalmıştı. Korkusuzluğuyla tanınan Albay ilk kez bocalamıştı. "Kızım, ay parçam korkma burdayım babacım." Ses yoktu. İçindeki umutsuzluk hissi göğsünü sıktı, korkusuyla ay yüzünü ellerinin arasına aldı. Gözleri kapalıydı. Kan,gözlerinden akan yaşlar kadar can yakıcıydı, ellerini titretiyordu. O bu hayatının merkeziydi. Aldığı her nefes kızının gülüşünü gözünün önüne getiriyordu.Yakalansa ne fayda idi kızı kollarının arasında hareketsizdi. "Babam aç gözünü, hadii ahhğğ!" Gözyaşları kızının kanlı yüzüne akıp süzülüyordu aşağı. Oradaki herkes şok içinde ambulansı çağırmakla meşguldü. "Şeymaaa!" Soğuk terler yüzünden damlıyordu.

 

*******

Hala korkutucu anın etkisindeydi. Gözlerindeki bulanıklık geçince gözü kızını aradı. Kızı hala derin bir uykuda hastane odasındaydı.Bu kâbusdan uyanmanın sevindirici etkisiyle kızının sevgi dolu dokunuşunu hissetti. Elini tutuyordu. Yanı başında olan suyu bir nefeste dikti. Derin bir nefes verdi. "Söz veriyorum babam bundan sonra yanında olduğum sürece senin kılına kimse zarar veremeyecek." Yanmış olan kollarını sıvazladı, kremini sürdü. İçeriye giren Hacer hanım: "Haluk ne oldu? Bu halin ne." "Kâbus gördüm. Kaçırıldığı zamanı." Eşinin bu halini görünce derin bir nefes alıp yanına yöneldi. Ellerini omzuna koydu. "O gün geride kaldı unut artık. Hem bu kadar çocuklara düşkünsün, nasıl ayrılacaksın onlardan. Gel vazgeç şu görevden. Düşünsene seni ölü bilince bu kızın halini. Sana düşkün olduğunu biliyorsun." "Olmaz vazgeçemem. Kesin emir var. Bana söz ver Hacer. Ben onların yanına gelene kadar destek olucaksın.Tek kelime bile söylemek yok" "Tam tersini düşünme zaten. Ama sana aşırı öfkeliyim. Benim de yüreğim ağzımda olacak. Endişede koyup gidiyorsun." Dalar uzaklara. Gideceği günün gelmesini istemiyor hiç. Veda bile edemeden ayrılacağını düşünmek sıkıyordu kalbi sığmıyordu kafesine. Tek arzusu görevini sağ salim bitirip ailesine kavuşmaktı. "Çocukları aradın mı?" "Aradım. Merak etme. Hem şuan dursun gecenin yarısı uyuyorlardır şimdi." "Hadi sen de yat" der ve odadaki koltuğa uzatır eşini üstünü örterken; "Ama sen? " "Benim zaten uykum kaçtı uyuyamam daha. " Üzerini örttük ten sonra kızının yanına oturur. Tekrar elini tutar. "Ben yokken aklımın sende kalmaması lazım bir şey yapmalıyım ama ne? Eh be kızım ne diye bu kadar düşkünsün ki. Kesin anlarsın" Başını eğip düşünürken elinin sıkıldığını hisseder. Hafif gülümser. "Al işte... Allah'ım hepsini sana emanet ediyorum. Koru onları. Senin iznin olmadan hiç bir şey olacağına varmaz. Bütün kötülüklerden sana sığınırım."

 

 

Loading...
0%