@hayat_belirtisi34
|
Gece insan elinin değmediği hiç bir yapay ışığın olmadığı anılarımın mekanında oturuyorum. Tek tük görünen ipekten bulutların arasında yıldızlar sarkıyor. İçindeki bir yağmur damlasının tertemiz göğsüne yaslıyorum kendimi. Hep birlikte dakikaları devirdiğimiz kalın gövdeli yaşlı çınarın altında oturuyordum. Kaç defa bedenine sarılıp kollarına basıp sıkı sıkı tutarak toplayıp yemişimdir. Eve yakın olan derenin şırıltısı duyuluyor. Öylece sessiz sakin otururken bir şey düşünmüyordum ama derinlerimde bir şeyin kıpırdadığını, patlamak üzere olduğunu hissettim. Ve endişemin dizgine getirecek kadar yerimden oynattığını anladım. Dürtünün ön plana çıktığı bir anda karşımda bir silüet belirdi.
"B-baba!"
"Ne yapıyorsun bakalım burada," dedi. Yanıma gelip oturdu. Son beş aydır hastalıktan titreyen sol elimi kavradı. Sımsıcak. Özlem dolu. Bu basit harekete bile hasret kalmışım. Donuk gözlerimde bakışlarımın oynadığı, dolup dolup inmeyen yaşlarım. Dışarıya değilde tam tersi istikamete süzülüyor boğazıma inip şişiriyordu. Konuşamadım. Bir an bile kaçırmıyordum hareketlerini, sözlerini...
"Ne çok anımız var di mi?" Duyduğun deredeki zamanlarımızı hatırlıyor musun?"
"Hiç aklımdan çıkmadı ki!"
"Eve getirdiğimiz balıklar canlandı diye nasıl korkmuştun."
Gülümsedi. Kalbim kafesime sığmıyor içimde kelebekler uçuşuyordu. Onun ılık,merhametli sevgisini haketmeyen biriydim. Tıpkı o güzel anıdaki gibi elimi tutan kolunu kavradım, başımı omuzuna koydum.
"Özür dilerim baba özür dilerim. Bir sürü beklentin vardı. Beceremedim Her tuğladan duvar olmuyormuş. Sen gidince anladım. Güvenini, sevgini haketmedim. Daha iyi bir..."
Ellerini yüzümün arasına aldı. Bakışlarını gözlerime dikti. Bir pişmanlığın altından kalkmakta zorluk çekiyormuş gibiydi.
"Şşşş Aaah benim şaşkın kızım. Sil o elmaslarını. Sebep olan akıtsa doğduğuna pişman ederim. Ama sen ağlarsam o zaman bir şey yapamıyorum. Sana asla kızgın değilim. Dargınım. Sence ben seni ve kardeşlerini başarınız için mi sevdim. Sadece benimle aynı şeylere ilgi duyuyorsun diye sevindim, destek olmaya çalıştım. Fakat sana olan sevgimin önüne geçmedi. Bu bir. İkincisi yaşanan olaylar, hiç biri senin suçun değil, kendini yıpratma. İyi bir baba..."
"Hayır, hayır! Asla öyle düşünme baba. Bende o düşüncenin zerresi bile yok." Kocaman gülümsedi.
"Peki.Biraz daha sabret, yakında yanına gelicem,bu yeri unutma," der demez etrafı büyük bir sis kapladı.
Bir kol babamın boynuna sarmaşık gibi dolandı. Arkasında da muhtemelen daha önce gördüğüm ama hafızamdan anısı silinmiş bir adam babamı başından vurdu. Yere yığıldı. Her şey birdenbire durmuş gibiydi. Sessizliğin sesini duyuyordum.
Şeyma'nın ecel teri döktüğünü, dudaklarının kuruyup mosmor olduğunu, yatağın içinde debelendiğini gören Dilara hemen Hüseyin'i çağırmıştı. O da yanında bir hemşire ile gelmişti. Şafak sökmek üzereydi. Kan basıncı düşüyor, monitör bozulacak kadar ses çıkarıyordu. Birden ortaya çıktığı gibi kaybolmuştu. Önümde babam kanlar içinde kucağımda yatıyordu. Sarsıla sarsıla çöküyorum sanki. Çınlayan ses... Ağır ağır geçiyor, boğuyormuş gibi. Beni sürüm sürüm süründüyor. Titreye elimi yüzünü hafifçe koymaya çalışıyorum. Mırıldandığımı, sallana sallana konuştuğumu hatırlıyorum.
"I-ı-ımm b-b-ba-ba hayır aç aç hadi kalk kalk ayağa. Hadiii!!!"
Sis bir azap gibi sarıyor bedenimi. Tenimin altından pirana gibi etimi kemiriyor. Varlığının altında ezildiğim şey buydu demek. İçin ucu kaçmıştı. İçimdeki şişen boğucu bomba patlamıştı. Toparlanmam gerek, toparlanmam gerek!!! Buğuk bir ses geliyordu uzaktan, derinden. Ses değilde bir çağrı gibi sanki bütün bir gökyüzünden, dünyadan geliyordu.
"Şeyma kâbus görüyorsun UYAAN!!"
Ferim gitmiş, kollarım yanıma düşmüş, sarkıyordu. Babamın başı kanlar içinde dizimin üzerindeydi. Ağlayarak;
"Aağhh baba uyan söz verdin kalk. Noluyor nerdeyim!"
Bu sefer daha net ve yakından;
"ŞEYMAAA"
Bir tokat gibi çarptı, yerimden oynadım, bütün varlığıma sindi.Toparlan, uyan hadi uyan...
"Tamam uyandın sakin!!!Burdayız geçti."
Göğsüm iniltileri vura vura dışarı çıkmaya çalışıyordu. Nefes alamıyordum, kafamı kaldırmamla Hüseyin'in bakışlarını gördüm.
"B-benim ba-bamı görmem lazım. Onu görmem lazım. Bana ihtiyacı var. Aağhh" Aniden kalkarken derin yaraları sancı verdi.
"Hop hop dur hiçbir yere gitmiyorsun. Sakin ol sadece kâbus gördün," dedi Dilara.
"Dilara vurdu onu gözümün önüne düştü vurdu vurdu."
"Şşşş geçti geçti."
Hep böyle oluyor. Ne zaman derin uykuya dalsam korku başımda bekleyen gülle, fırtınasıyla göğsüme çarpıyormuş gibi. Zincirleri boynumda dolanıyor.
"Kesin kesin başına bir şey geldi. Yine aynısı olucak. Rüyam çıkacak."
"Şeyma kendine gel baban yok kabul et,diye bağırdı Dilara. Onu böyle görmek perişan ediyordu. Babasının ölmediğine inanıyordu.
"Hemen sakinleştirici verin. Şeyma bana bak. Biraz gevşe lütfen. Elin titriyor yine nolur,dedi Hüseyin.
"Bırak!Bırak istemiyorum hiçbirşey. Anlamıyorsunuz, hiçbiriniz anlamıyorsunız. Yaşıyor diyorum yaşıyor.
"Şöyle yapalım. Ee ben babamla iletişime geçeyim. Olur mu? Bulmaya çalışalım. Senle konuşşmasını sağlıyim ne dersin."
"Nasıl yapacaksın? Hiç bir ipucu yok!"
Az daha bir pot kırıyordu. Hemen toparladı.
"E o zaman sen nereye gidiyorsun Şeyma."
"Ben... Ben... Burayı unutma dedi. Evet tabi ya belki oradadır."
"Şeyma ne diyorsun anlamıyorum. Rüyayla hareket edecek değilsin herhalde."
"Bahçeli ev, küçükken orası oraya gitmem lazım!!!"
Ayaklandı hemen. Kolundaki serumu çıkarıp attı. Müdahele eden hemşireleri,Hüseyin'i itti. Sersemelmiş,başı dönüyordu. Hafif bağllanılan şalı gevşemiş sallanıyordu. Kafası yavaş yavaş düşüyordu. Gözlerini sıkıyor, elini alnına götürüyordu.
Hüseyin'in endişeli korku bakışlarına denk geldi. Ama hemen yanında yakasını bırakmadığı Burcu geldi. Tiksindirici şekilde gülüp ıslık çalıyordu.
"Hahaha baban yaşıyor mu ya? Çok üzüldüm şimdi. Ne yapsak. Bir daha denesem mi acabaa!" deyip gülmeye devam etti.
"Şeyma gitmene izin vermem. Hem de bu halde."
"Kes sesini!!!" dedi Şeyma.
Oradakiler birbirine baktı. Kime söylüyordu bu sözü. Bakışları Hüseyin'e yakın olduğu için ona söylediğini sandılar. Fakat durum sandıkları gibi değildi.
"Git başımdan senle uğraşamam." Odadan çıkarken arkasından seslendi.
"Boşuna uğraşmaa. Bulamazsın kii. Hahaha." dedi gördüğü sanrı.
Döndü arkasını. Kıpkırmızı gözleri, çatık kaşlarıyla Hüseyin'e doğru yürüdü. Anlamıyordu hiçbir şey. Onun hizasına geldi. Fakat bakışları başka yerdeydi.
"Senden kurtulmanın yolu yok mu?" "Anca sen geberince olur. Hahaha."
Gözlerini diktiği yere bakıyordu oradakiler. Hüseyin'in burnunun dibinde. Ağlayarak baktı ikisi de birbirine. Anlamıştı sevdiği adam ne olduğunu. Sakin kalmasını söyler gibi konuşuyordu bakışları. Şeyma sanrısının tarafındaki bakışını Hüseyin'e çevirdi. Cüret kâr fakat bir o kadar da acılı bakarak koluna koyduğu çakıyı hafif çıkardı. Bir adım geri çıktı. Hemen şah damarına koydu. Açıldı gözleri Hüseyin'nin. Hemen bileğini tuttu.
"Ne yapıyorsun Şeyma!!"
"Bırak benii!" Hüseyin tutmasa neredeyse kesecek damarını. Kestiği derisinden kanı akıyor, boynundan aşağı iniyor. Şimdi ne o kızı görüyordur. Çevresini kolluyor, yoktu. Burcu yoktu. Dengesi alt üst oldu. Neyin ne olduğunun farkında değildi. Odadaki hemşirelerin ve Dilara'nın nutku tutulmuştu. Tek çare Hüseyindi o an. Elinden damlayan kanlar yere damlayıp kulağına yankı olarak geri dönüyor.
"Yapma Şeyma lütfen! Beni yokluğunla sınama." Baktı ona. Biri onun göğsünü tırmalarken nefes nefesedir. Diğeri ise görebildiği her şeyin ötesine sığınmak istemektedir. Farkında olmadığı sığınağından ayrılmak istemez. Şaşırıp kalır. Gözündeki perde çekilir, bilinci yerine gelir, gerçek dünyaya geri gelir.
"H-hüseyin..."
Odayı yoklar. Neler olduğunu anlamaz ki bir türlü. Diğerlerinin arasında onu bir tek renkli görür. Hüseyin şairin şu sözlerini söyler.
"İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır, "Umudumun maviye büründüğü yerde mi, "Çakıyor yüreğimde şimşekleri ferdânın, "Işık ol, pençesinden kurtar beni sevdânın."
İniyor çeşmlerinden yaşları, takıldı bakışlarına. Yeni gelen bilinci yumuşuyordu. Öyle bir sevdiği adama baktı ki çocuk gibi masum bir hal ortaya çıktı. Fakat bu kısa süreli adrenalininin ardından iliklerine kadar üşüyor, gücü yok oluyordu. Hafif hafif elini indirmeye başladı. Hemen aldı çakıyı Hüseyin.
"Tamam elini bana ver şimdi."
Tuttu sıkıca. Sakinleştiricinin etkisiyle hırçınlığı kayboluyordu. Kendini bırakmaya başladı. Huzurunu bozan kız artık kemirmiyordu beynini.
"Babanı bulucaz. Söz veriyorum sana yardım edicem."
Ona inanmayı tercih etti. Kendini yatağa bıraktı. Uykuya daldı. Hemşireler, Dilara, Hüseyin'de derin bir nefes verdi. Bıraktığı kız ile şuanki arasında dağlar vardı. Yanına oturdu.
"Herkes çıksın ben başındayım."
Oda boşaldığında elini tuttu. Önceden Haluk amcayla görüşmüştü. Kendisiyle bağlantıya geçmişti. Şeyma haklıydı öldü diye bildikleri adam yaşıyordu. Bunu zaten en başından beri biliyordu, Şeyma'nın yanından bu sebeple ayrılmak durumunda kalmıştı. Babası söz verdirmişti ona. Şimdi ise yanından ayrılmamasını, yakında işlerin karışacağını söylemişti. Yokluğu zarfında olan olayları öğrenmiş kısa süre zarfında derin bir araştırma yapmış, bilgi toplamıştı. İşin tuhaf yanı yaşadığı anılarla uyuşması onu daha şüpheye düşürmüştü. Nasıl olurda ikisi aynı Olya, aynı adamlara denk gelip hayatlarının dönüm noktalarını tramvayla atlatabilirdi. Hemen babasını aradı.
"Baba bir haber var mı?"
"Öğrendiklerin doğru evlat. Yalnız tek başına hareket edemezsin. Şeyma'ya anlat. Bu işten o sorumlu çünkü."
"Biliyorum da baba nasıl söyliyim. Daha onu durduramam. Ölüme koşuyor resmen. Tam üç haftadır uykusunun haddi var hesabı yok. Kim bilir hangi gecelerinin yorgunluğu bunlar."
"Korkma oğlum. O da benim kızım sayılır. Yıllardır tanıyoruz birbirimizi. Babasına kavuşsun sağlığıda onla birlikte düzelecek. Bak görürsün."
"İnşallah baba. Ama bu işin ipini bırakmam bilesin."
"..."
"Alo baba orda mısın?" "Peki oğlum. Dikkatli olun."
"Ne...Öyle ilk seferde...İzin veriyorsun şey t-tamam söz veriyorum."
"Şeyma'yı çok seviyorsun diye mi? Lisede yanında olamadın onun acısını çıkartıyorsun."
"Hıhh baba olmak böyle bir şey miymiş? İçimi okuyorsun."
"İlerde seni de görcem. Ya açıldın mı kıza?"
"Evet de bence o en başından beri farkındaydı. Hiç oralı bile değil. Ama yani normal. Şu sıkıntılar bir geçsin. Sonra kabul eder bence."
"Şeyma benim de kızım. Geçmişini bilirim. Çok düşkün babasına. Kendi hayatını zehir edecek kadar... Aaahh...Keşke kız kardeşinde diğer donguzları reddedecek kadar düşkün olsa bana."
"Hahaha bende memnun değilim. Bir iki yıl bekleyemedi. Hele o nişanlı bozuntusu üzsün onu nasıl yedi ceddine..."
"Lan kendine gel."
"Özür dilerim baba. Kendini tutamadım."
"Neyse bugün nöbette misin?"
"Evet."
"Şeyma'ya dikkat et. Gözünü ayırma. Tekrar rahatsızlanırsa Allah korusun."
"Merak etme. Hem de hemşiresinden,hastane görevlisine kadar hepsi seçildi.
"İyi iyi maşallah.Hayırlı nöbetler oğlum. Yemeğini aksatma." (Hafif sırıttı) "Hıh tamam. Şey...Baba
"Efendim"
"İyi ki varsın. Ada evleniyor olsa bile biz hep yanındayız. O kadar sıkma canını. Seni seviyorum."
Oğlundan bunları duymayalı uzun zaman olmuştu. Baba dediğin ağlamaz, sert olur, ebeveynlikten anlamaz algısı iki aile için de geçerli değildi. Bu sırayı kırmışlardı. Haluk bey de Cahit beyde. Şimdi ise meyvelerini almak çok değerliydi. Zaten bir baba için bundan değerli ne olabilirdi ki. Kalbinde kelebekler uçuşuyordu. Evet bir babada...
"Sağol evlat. Görüşürüz." deyip çağrıyı sonlandırdı. Tuttuğu eli hala bırakmamıştı.
" Jileti alırken sana lisede yazdığım şairin mısralarını hatırladın değil mi? Hissedemediğimi mi sanıyorsun. Konu sensin. Unutmamışsın. Bu da hâlâ umut var demektir. Hazır ol Şeyma. Öyle bir dönemeçteyiz ki. Ya yenilip ahirete kalıcaz ya da kazanıp iki hayatta da bahtiyar olucaz inşallah. Artık hiç kimse hiç bir neden seni benden ayıramaz. Bir kere tattım sensizliği. İkincisi olmayacak. Olmayacak... Başarıcaz... Lütfen biraz daha dayan. Sonra bütün yükünü ben alıcam..."
|
0% |