@hayat_belirtisi34
|
Aradan iki ay geçmişti ve Şeyma halen daha hastanedeydi. Durumunu öğrenen komutanlar görevi Şeyma'dan alıp başka birine geçirmeyi düşündüler. Yalnız ısrarı sonucu askıya alınmasına karar verildi. Hüseyin ise yokluğu zarfında olanı biteni detaylıca öğrenmişti. Derinlerine indikçe bu çetrefilli işten geçmişine giden bir yol olduğunu, bir şeyler ile yüzleşeceğini hissediyordu. Şeyma hastanede kaldığı bu süreçte boş durmamış, ekip arkadaşlarının desteği ile sonuca varmışlardı. Zaten her şey ortadaydı. Ve okuldaki eğitimcilerin yargı karşısına çıkmaları kesinleşti. Ailesi ise çoktan sağlığından haberdar olmuş Şeyma'nın burada ki evine yerleşmişlerdi. Endişeleri ilk geldikleri zaman donuk gözlerinde hepsinin korkusu taşmıştı.
Koridor boyu yürüdü, odasına geldi. Derin bir nefes verdi. İçeri girdi. İçerde uzun süre başkomiser Cahit bey ve bir kaç daha asker vardı. Geç kalmıştım. Herhalde çoktan konuşulan konu bitmişti. Askerler bana bakış attıktan sonra içlerinden yakın olanı Şeyma'ya başını eğip:
"Bize müsade."deyip odadan ayrıldılar. Şeyma elindeki kâğıtları konsolun üstüne bırakıp serumlu elini ameliyat olduğu yarasına koyup oturdu. Derin düşüncelere daldı. Babama baktım.
"Operasyon tarihi belli oldu. Bu iş sona ericek artık. İyi iş çıkardın kızım. Hasta olmana rağmen başardın."
"Sağol Cahit amca."
"Babam haklı. Öğrencilerin velilerini ikna etmeyi başardın. Artık için rahat olsun. "
"Cahit amca bizi biraz yalnız bırakır mısın?"
Babam bana baktıktan sonra dikkatli ol dercesine baktıktan sonra dışarı çıktı.
Bütün bu olup bitenleri, vıcık vıcık karanlık gecelerini bir çırpıda tek seferde dindiren sevdiği çocuğa, gözlerinin tâ içine, dibine bakıyordu. İçinde yılların biriktiği düğümlerinin yumuşak bir şeyle çözülüp açılıp eridiğini duydu ilk defa Şeyma.
"Ş-şeyma iyi misin? Neden öyle bakıyorsun."
"Buna daha ne kadar devam edeceksin."
"Anlamadım."
"Yaptıkların için minnettarım. Fakat daha ne kadar yanımda kalıp yardım edeceksin. İstemiyorum."
"Bu da ne demek şimdi. Varlığım seni bu denli rahatsız mı ediyor."
"Sevmeye devam edeceksen evet." Gözlerini kaçırdı. Bu sözden kendisi de memnun değildi. Farketti Hüseyin. İstememesine rağmen böyle yapmasına üzülüyordu.
"Şeyma... Gözlerimin içine bak! Lütfen!"
Şeyma sonunun nereye varacağını kestiremediği bu yolda onu tehlikeye atmak istemiyordu. Hem de kendinin farkındaydı. Hem hastalığa yakalanmış, hem de onu hakettiğini düşünmüyordu. Üstelik içinde bulunduğu durumdan uzak tutmak istiyor kılına dahi zarar gelsin istemiyordu. Ailesine bile koruma verilmesine rağmen o halen daha etrafında dolanmaya devam ediyordu. Yine aynı şey oluyor. Elleri bumbuz, yüreği ise yanıyordu. Kıpkırmızı kesilmiş alevden bir örtü gibi sarıyordu. Titrediğini gören Hüseyin ona yaklaştı, buz tutan ellerini tuttu. Ellerini çekmeye çalıştı fakat aldırış etmedi Hüseyin. Tekrar tuttu. Hüzünlü bir sesle.
"Neden, neden kaçıyorsun Şeyma benden? Bana gerçek nedenini söyle lütfen. Eğer.. eğer seni sevmiyorum dersen tek kelime etmeden giderim. Ama gözlerime bakarak söyle." En sonunda patladı Şeyma.
Hep içindekileri dökmeye başladı.
"Kendimden,kendimden kaçıyorum. Çünkü en çok kendime kızgınım. En son halimi gördün. Bu aralar kontrolden çıktım. Engelleyemiyorum kendimi. Böyle kaldığım sürece seni de yorucam. Sanrılarım ilk defa bu kadar şiddetli oldu. Eskiden en azından yansıma olduğunun farkındaydım.Şimdi iradem dışında. Ya kendime tuttuğum çakı bir gün seni bulursa... Ayrıca seni tehlikeye de atmak istemiyorum. Benim sevgim zehirli. Etrafımdaki insanlara zarar veriyorum. Böyle olsun istemiyorum. Ama sonuç hep aynı oluyor. Benim yüzümden... Babam... Dokunduğum her şeye zarar veriyorum. Olmaz. Olmaz. O yüzden uzaklaş benden. Vazgeç artık."
Şaşırdı. Şeyma bambaşka biri olmuştu. Bir insan babasına bu kadar düşkün olabilir mi gerçekten? diye geçirdi içinde. Onun yokluğunda benliğini yitirmişti. Tanıdığı kendine saygısı olan kız gitmişti. Yine de korktuğu başına gelmemişti. Sevmeyeceğini söyleyecek diye ödü kopmuştu. Kendisinin sorun olarak gördüğü bu durum Hüseyin için vazgeçme sebebi değildi. Sevdası asla bitmeyecekti ve yemin etmişti artık. Geri dönüşü yoktu.
"Keşke ruhunu görebilseydim, dokunabilseydim benle ilgili olan hislerini bilseydim.Allah var ya başka biri var diye düşünmedim değildi zalımın kızı" diye geçirdi içinden. Herzaman ki şefkatli içten bakışlarıyla derinlerini süzüyordu. Omuzlarını hafif tuttu.
"Şuan senin rahatsız olman benim için bir sorun değil. Gelip geçecek bir durum. Tek korktuğum nedeni hala daha söylemedin. Ve gözlerime bakarken bakışlarını kaçırıyorsun. Bu da beni sevdiğini göstermez mi? Ama söylemiyorsun. Önemli değil. Fark ediliyor zaten. Ben se-ni her ha-lin-le se-vi-yor-um. Ve as-la ama as-la senden vazgeçmiycem. Seni çok seviyorum Şeyma. Ve bu hep böyle kalacak. Bu söylediklerine gelince bunların senin düşüncelerin olmadığını ikimizde biliyoruz. Sen yeter ki bana izin ver bütün sorunları birlikte atlatalım. Benim için endişelenme seni kolay kolay bırakıp gitmeye hiç niyetim yok. O kadar mükemmelliyetçisin ki. Yaptığın şeylerin farkında bile değilsin. Başarıların senin için bir anlam vermiyor artık. Ve aksine suçluluk duyuyorsun. Babanın başına gelen olaylar senin suçun değil. Lütfen artık kendine yüklenmeyi bırak. Çok korkuyorum. Diken üstündeyim sana bir şey olursa diye."
Başını sallar. İçinde fırtınalar kopuyordu. Ama dışardan dönük bakan biri görünüyordu. Örtünün altından ellerini sıkıyor, belli etmemeye çalışıyordu. İçine attığı her bir gözyaşı kalbinde ki yarayı daha da açıp iniyordu derinlere. Daha da iyi şeyler yapabilecekken bu hali sinirlerini bozuyordu. Haklıydı onu çok seviyordu. Ama söylememeyi tercih edip konuyu değiştirdi.
"Sence kabul etmeli miyim?"
"Neyi?"
"Babamın öldüğünü."
Böyle bir soru beklemiyordu. Şaşırdı. Daldığı yerden bakışlarını alıp Hüseyin'e çevirdi. Nedense onun cevabı çok önemliymiş gibi hissetti.
"Tek bir şey söyliyicem...Kalbinin sesi ne diyorsa ona kulak vermeyi dene." dedi Hüseyin.
Bu da ne demekti şimdi. Nasıl anlamalıydı bunu.
"Yani yaşıyor mu babam. İşin ucunu bırakma mı diyorsun şimdi." Bakışlarında sessizliğin ne dediğini anlamaya çalışıyordu Şeyma. Tam konuşacağı sırada içeriye kardeşi Mert ile Dilara girer. En önemli konu yarıda kalır. Dilara:
"Şeyma valla yaşadın ha. Hacer teyze sana bir sürü yemek yaptııı.
Bu cümleden sonra Şeyma'yı bir gülme aldı.
"E bunlar çok fazla. Midem yanıyor zaten. Mert anneme söyleseydin ya bunlar fazla olur diye. Nasıl yiyim şimdi bunları."
"Sadece senin için yapmadı da ondan. Bir kaç elemana teşekkür amaçlı fazla koydu bilerek." dedi.
Ortamın havası değişti. Hüseyin'e baktı. Sevmiyordu onu Mert. Gıcık oluyordu. Küçüklüğünden beri hiç içine sinmiyordu. Hiç sorun etmedi Hüseyin.
"Ben sana yardım ederim merak etme"deyip gülerek böreklerden iki üç dilim aldı.
"Mmm valla Hacer teyzenin eline sağlık çok lezzetli olmuş." Mert:
"Sen nasıl doktorsun lan. Mide kanseri kız zaten. Neyin dokunacağını söylemeyecek misin?" Dilara:
"Al işte başlıyoruz gene."
"Kör müsün? Zaten verdiğimiz listeye uygun yapmış bunlar bizim Allah Allah. Hem sen büyüğünle nasıl konuşuyorsun. Terbiyeni takın."
"Sana gıcık olduğumu söylemiş miydim? Ablamın etrafında fazla dolanıyorsun canımı sıkmaya başladı"
"Doktoru olarak tabi ki yanında kalcam. Hem sanane."
"Sanane... Ulan ben seni..."
"Ayh yeter bıkmadınız mı ya. Üff. Mert sende rahat dur. Nankör olma insan bir teşekkür eder."
"Şeyma sen kardeşinin yerini tutacağına bunu mu savunuyorsun."
"Kim haklıysa onu söylüyorum. Hem sen şu ismimle hitap etmeyi kes lütfen."
"Tamam ablaa. Hadi biraz yemeye çalış. Gel lan senle işim var."
"Merttt. Rahat bıraksana."
"Merakk etmee. Bir şey yapmıyıcam. :-) Ne düşkünsün buna anlamıyorum ki.
"Hüseyin gülüp cevap verdi.
"Yapsan ne çıkar benimde kendime göre yöntemlerim var sonuçta. :-) Kesin yine işin düştü di mi? Hadi yine iyisin. Abin olarak yardım edicem."
"Allah'ım sen bana sabır ver." dedi Mert.
Didişe didişe ikisi de odadan çıktı. İki dost birbirine bakıp güldüler. Şeyma başını salladı. Dilara:
"Hiç büyümeyecekler aynı değişmediler. Bak bunlar Furkan'ı da aralarına katıp kendilerine benzetecekler onu diyim. Bizden daha samimiler.
"Furkan demişken o nerde? İlk karşılaştığımız andan sonra görmedim"
Bu sözünden sonra Dilara'nın hafif yüzü asıldı.
"Haberin yok mu? O da senin gibi bu şerefli mesleğe adım attı. Hatta dün konuştuk yakında bir ekip kurulacakmış, emri bekliyormuş."
"Aa öyle mi? Niye suratın asık bakayım o halde. Asker yareni oldun ha."
"E özlüyorum da ondan. Sık görüşemiyoruz. O yüzden sana bir daha gelemedi."
"Önemli değil. Zaten ayaküstü de olsa ziyaret etmişti. Sorun olmadığını söyle lütfen. Aklı kalmasın."
"Tamam. Geldikten sonra hazırlıklara başlayacağız."
Bu haber onu sevindirmişti. Az da olsa gülümseme fırsatı olmuştu. Nişan yüzüğü olan elini okşadı.
"Ayyy çok sevindimm. İnşallah tez kavuşursunuz. Eee hayalini kurduğumuz nedime görevini üstlenir im artık."
İki dostun gülmesi geçmişlerini hatırlattı ikisine de. Ne badire atlatmışlardı ikisi de.
"O yüzden iyileşmen lazım. Şunları ye hadi."
Yemeğini yiye dursun Hüseyin ile konuşmaları aklından çıkmıyordu. Düşünceleri ve kalbi yakasını bırakmadı. Lokma ağzında, yanağını şişirmiş halde Dilara'ya baktı. Yutkundu.
"Bir şey diyicem.... Sence ona haksızlık ediyor muyum? Yani..."
"Birlikte olma konusunda mı?... Mmmm... Sevmiyorsan diyecek bir şeyim yok ki öyle de değil. Bal gibi de kör kütük aşıksın. Evet. Yani neden bile bile ikinize de acı yaratmayı seçesin ki. Karşına onun kadar seven biri çıkar mı bilinmez. Hatalarını da telafi etmesine izin vermiyorsun. Bunca yıldır beraberiz. Huyumuzu suyumuzu biliyoruz. Ama bazen seni anlamakta zorluk çekiyorum. Sevdiklerine karşı ucu bucağı olmayan gökyüzü gibisin ama kendine... Kendine içi dolu dipsiz bir kuyusun. Kendine zarar verdiğinin farkında bile değilsin. Her seferinde boğuyorsun kendini. Haberin yok. O senin gibi bir kızı sevmeyi göze almış. Naçizane fikrim ona bir şans vermen"
"Hıh o kadar belli oluyor mu ya sevdiğim."
"Dışardan biri görse anlamaz. Ama en iyi arkadaşın olarak biliyorum. Adı, sesi,bahsi geçince bakışların değişiyor. Renkleniyorsun. Şuan yemin bile edebilirim hatta ne kadar karşına çıktığı için kızsanda aslında seviniyorsun. İyi ki geldi yanımda diyorsun. Yanılıyor muyum?"
"Ooo sen benim bütün kodlarımı çözmüşsün. İfşalandık."
"Eee yılların tecrübesi."
İkiside gülüyor. Yediği kapları kaldırıyor Dilara. Üzerini örtüyor arkadaşının. Bilgisayarını açıp yarım kalan kodunu devam etmekle meşgul oluyor. Haklıydı. Defalarca toplanıp dağılmış odaya benziyordu. Hep bir yerlerdeydi. Ve bu sefer ki öyle fenaydı ki toparlanmaya çalıştıkça yüreğini kesiyordu parçaları. Anlam veremiyor bir türlü.
"Öleceğimi bile bile kavuşmak istemek. Bir zamanlar bırak onla bu konuşmayı yapmayı gözlerine bile bakamıyordum. Sevmez sanmıştım. Kaderin cilvesine bak sen. Şimdi ise taşlar yer değiştirdi. Öyle bir sevdi ki şimdi de kurtulamıyorum bile. Acaba... ben... iyileşebilecek miyim? Manen, fiziken. Başarabilir miyiz?..."
|
0% |