Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@hayat_belirtisi34

 

𝙆𝙚𝙮𝙞𝙛𝙡𝙞 𝙊𝙠𝙪𝙢𝙖𝙡𝙖𝙧 𝘿𝙞𝙡𝙚𝙧𝙞𝙢...

 

 

Operasyon tarihinin belirlenmesinden sonra hazırlıklar hızlanmış ve tekrar tekrar kontrol ediliyordu. Tek bir hata bile yılların emeğini çöp edebilirdi. Hastaneden taburcu olan Şeyma evine yerleşmişti. Ara ara kontrole gidiyordu artık. Yakında askeriyeye dönmek için sabırsızlanıyordu. Bu süreç onu aşırı derecede bitap düşürmüştü. Ama yenilmeyip direnmişti. İyileştiği için teşekkür mahiyetinde doktorlara önceden minnetini sunmuş teker teker hediye yollamıştı. Sorumlu olduğu yeni kurulan timini, üst rütbeli komutanını yemeğe davet etmişti.

 

Ve tabi ki merak etmeyin. Onlar hiç eksik kalırlar mı? Hüseyin ile Dilara da geliyorlardı. Ailesinin şuan evde olmasına o kadar çok sevinmişti ki. Yoksa bunca hazırlıkla başa çıkamazdı. "Anne her şey hazır mı?" "Hazır."

 

"Abla nasıl olmuşum." Eda giydiği kıyafetini nasıl olduğunu görmek için gözlerini dikti üstüme.

 

"Gayet iyisin merak etme." Gülüp odasına çekildi. Annemle, Mert bana bakıyorlardı. Anlamadım.

 

"Ne, ne oldu?"

 

"Sence bir şey unutmadın mı?" dedi Mert. Annem üzerimi işaret etti.

 

"Hiii ben hala pijamayla duruyom ya üff." deyip hızlıca odama koştum. Duraksadım. Arkamı dönüp

 

"Anne sence ünüformlarımı giymeme gerek var mı? Ne yapsam?"

 

"E yok artık abart." dedi Mert.

 

"Şuan görevde misin?"

 

"Hayır."

 

"E o halde." Mert pis pis sırıtıyordu. "Koskoca yüzbaşı Şeyma'nın düştüğü hallere bak."

 

"Sus bak yumruğu geçiririm iki seksen yere uzanırsın." Hemen odama geçip siyah kumaş pantolonumu üzerine krem bir buluz ve siyah belime kadar uzanan tek düğmeli bedenime uygun ceketimi üzerime geçirdim. Bej rengi şalımı da yaptıktan sonra boy aynasında son bir defa çeki düzen verdim. Aşağı indim. Mert:"Olmamış.Ne ciddisin arkadaş üff."

 

"Şansını zorluyon ha!"

 

"Aman iyi be tamam." Kapı çaldı. Koştum açmak için. Bir de ne göreyim. Dilara ile Hüseyin yanımda bittiler hemen. Dilara:'Biz geldikk." Hacer hanım:"Hoşgeldiniz kızım." "Hoşbulduk Hacer teyze."

 

"Az bana yardım eder misin? Şeyma yeni hazırlandı."

 

"Tamam" deyip mutfağa geçtiler.

 

 

Yanımda Mert duruyordu. Elleri cebinde dik dik Hüseyin'e bakıyordu. Hala kapının ağzındaydı. Aklını bir yerde mi bıraktın be adam! Bana bakıyordu. Dayanamadı Mert:

 

"La kuş beyinli girsene içeri.... Heeeyyy kime diyorum."

 

"Hı ne?"

 

"Zıkkım, diyerek atladı Mert:-) Koluna vurdum. Yüzünü ekşitii. Kolunu ufaladı.

 

"Ne dikiliyorsun girsene." dedim.

 

"Ha t-tamam." deyip içeriye girdi. Montunu alıp astım. Elinde mor renkte kağıt poşet vardı. Bırakmadı onu. Mert başını iki yana sallayarak

 

"La Havle" diyerek odaya geçti. Mutfağa yardıma gidecekken seslendi.

 

"Ş-şey çok güzel olmuşsun." Hafif gülümsedim.

 

"Teşekkürler." Yine başladık. Kalbim küt küt atıyordu. Hemen bakışlarımı çektim. İkimizde boğazımızı temizledik. Tekrar zil çaldı. Delikten baktım ve bu sefer onlardı. Açtım. Zilin sesiyle ev ahalisi karşılamak için dizildi ler sıraya. Ne gerek varsa artık:-( "Hoşgeldiniz komutanım, (şaka mahiyetinde) hoşgeldiniz bizim tayfa." diyerek sırayla selamlaştıktan sonra içeriye geçtiler.

 

 

"Elindekini bırakmayı ne zaman düşünüyorsun."

 

"A bu şurda dursun o halde. Sonra alırım." dedi ve vestiyere astı poşeti. Ne olduğunu merak etmedim değildi aslında. Odaya geçerken malesef gördü beni. Elim poşetin üstünde kaldı.

 

"Açma sakın."

 

"Tamam açmıyorum."

 

 

Aralarında en üst rütbe olan kendisine bu görevi ileten Albay Metin:"Kızım daha iyi misin?"

 

"İyiyim, komutanım çok şükür. Bu süreçte bana destek olduğunuz için teşekkür ederim."

 

Fırat:"Valla komutanım dipçik gibisiniz. Helal olsun. Kısa sürede atlattınız." Kaşlarımı kaldırdım. Metin komutanı işaret ederek. Hemen düzelip kendine çeki düzen verdi. Yemek faslı bittiği zaman herkes grup şeklinde birbiriyle sohbete daldı. Annem gel gitte kalıyordu. Sürekli gözü albayda idi. Gözümden kaçmamıştı. Bir şey söyleyecek ama biri ya da bir sebep onu tutuyormuş gibiydi.

 

"Anne bir sorun mu var?"

 

"Yok yok bir şey." O sırada Fırat daldı. "Hacer teyze yemekler çok güzeldi. Ellerine sağlık." Bana döndü. "Komutanım izninizle ben kalkayım." dedi yola uğurlayacakken Metin komutan derin bir öksürdü. "Ne işin varsa kalsın. Madem tim burada. Sizinle konuşacaklarım var.

 

 

Size timi tanıtmadım değil mi?

 

 

Ad:Yahya

Soyad:Ersoy

Yaş:32

Kod adı: Kartal

Uzmanlı Alanı: Keskin Nişancı (Sniper lietutent)

Rütbe: Üsteğmen

Medeni Hali: Evli, eşi Eylül Ersoy evlat, Ümmü Gülsüm Ersoy

 

Ad:Mustafa

Soyad:Turan

Yaş:26

Uzmanlık Alanı: Bilgisayar Mühendisi

Rütbe:Astsubay

Medeni Hali: Bekar

Anne: Selin Turan

Baba: Faruk Turan

 

Ad: Göktuğ

Soyad: Aliyev

Yaş:28

Kod adı: Yıldırım

Ülke: Can Azerbaycan

Uzmanlık Alanı: Sat komandosu (görev için time katıldı)

Rütbe: Teğmen

Medeni Hali: Bekar

Anne: Gülizar Aliyev

Baba: Ahmet Aliyev

 

Ad:Furkan

Soyad:Çelik

Yaş:29

Rütbe: Teğmen

Uzmanlık Alanı: Keskin Nişancı: Sniper

Medeni Hali: Nişanlı:-)

Anne: Tülin Çelik

Baba: Mehmet Çelik

 

Ad:Hüseyin

Soyad: Kara

Yaş:30

Rütbe: Asteğmen (zorunlu askerlik süreci- sağlık hizmeti sağlama)

Medeni Hali: Bekar (şimdilik;-))

Anne: Ceyda Kaya

Baba:Cahit Kaya

 

Ad:Fırat

Soyad:Kurt

Yaş:32

Rütbe:Üsteğmen

Uzmanlık Alanı: İstihbarat

Medeni Hali: Evli. Eşi: Yağmur Kurt

 

Ad:Ece

Soyad:Ataç

Uzmanlık Alanı: Yakın Dövüş

Yaş:27

Medeni Hali: Bekar

Rütbe: Teğmen

 

Ad:Şeyma

Soyad:Çelikkol

Uzmanlık Alanı: Komando ve Yakın dövüş

Yaş:29

Medeni Hali:Bekar

Rütbe: Yüzbaşı

Anne: Hacer Çelikkol

Baba: Haluk Çelikkol

 

 

Hepimiz ne söyleyeceğini merak ediyorduk. Timle masaya geçtik. Ailem, Dilara meraklıydı. Ama Hüseyin hafif sırıtıyordu. Ne olduğunu biliyormuş gibi. Bakışlarını bana çevirip bana baktı. Ve gelip masaya oturdu. Odadaki herkes albay hariç şaşkınlıkla baktılar.Bende tabiki. Saatine baktı.

 

 

Bir kişi gelecek o da gelsin başlayalım.

 

Zil çaldı. Eda kapıyı açmaya gitti. Sonradan "FURKAN ABİ" diyerek yüksek sesi duyuldu. Ne? Bu da ne demek oluyordu şimdi. Dilara ayaklandı. Gözleri parıldıyordu. Hızlı hızlı nefes alıyordu. Odaya geldiğinde selamını taktim etti.

 

"Komutanım. Müsadenizle." dedi. Başıyla onaylar onaylamaz Dilara'ya sarıldı. Ne olduğunu bilmiyordum ama güzel bir şey olacağı belliydi. Çok sevinmiştim. Timin geri kalanı hiçbir şeyden habersiz yine de gülümsediler.Tanışmak için can atıyorlardı. Yanlarına geçtim. Bizimkiler hemen ortaya atladı tabi. Annem:

 

"Hoşgeldin Furkan oğlum."

 

Gülümseyerek"Hoşbuldum Hacer teyzem." Elini öptü. Mert ortaya atılmasa olmazdı zaten.

 

"Vay Furkan abim gelmiş." Dilara'nın heyecanını, sevincini hissedebiliyorum. Çok tatlılardı. Aşk böyle bir şey mi ya. Dayanamadım.Omzuna vurdum:-)

 

"Len senin burada ne işin var?" Metin komutan:

 

"Şuandan itibaren Hüseyin ve Furkan timinize katılıyor." Şaşırdım. Demek bundan sırıtıyordu. Vahhyy ayakta uyutulmuşum.

 

 

"Neee komutanım bir insan haber verir ya." Demez olaydım. Öyle bir baktı ki yaşlı kurt şuurumu kaybedecektim.Ahğ ne yapıyorsun. Kendine gel. Haşlıyacak şimdi seni. Boğazımı temizledim.

 

"Ş-şey yani komutanım. Timin en üst rütbesi olarak önceden haberimin olmasının daha iyi olacağı kanaatindeydim."

 

 

Hüseyin Furkan'ın yanına geçti. İkiside karşımda asker selamlarını taktim ettiler. Yüksek sesle ikisi birlikte;

 

"Furkan Çelik, Hüseyin Kaya emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım."

 

 

Aay şunlara bak hele. Sanki su hortumuyla sırılsıklam ıslatan, oyun diyerek boğmaya çalışanlar, şakalaştıklarımız değiller sanki. Askerlik işe yaramış:-)

 

 

"Rahat asker."

 

 

Furkan Eda'ya döndü. Yanağını hafif sıktı

 

"Ne kadar büyümüşsün abicim. Daha da güzelleşmişsin." dedi. Eda tabi otuz iki dişini gösterecek kadar sırıttı.

 

 

Albay Metin konuşmayı böldü.

 

 

"Sonra hasret giderirsiniz. Timden olmayanları dışarıya alalım lütfen. Acelem var."

 

 

Odadan çıktılar. Artık sadece Albayın diyeceklerine kulak asmış, pür dikkat dinlemeye geçmiştik. Masaya kuş bakışlı haritayı çıkartarak kırmızı kalemiyle bir kaç noktayı işaretledi. Hemen yanında ki haritadan Atabek yerleşkesini işaretledi. Derin bir nefes verdi ve başladı.

 

 

"Biliyorsunuz ki yaptığımız plan sonucu okulda ki uyuşturucu felaketini önledik. Fakat okul artık boşaldı. Yeni eğitimciler gelene kadar onların güvenliğini sağlıyıcaz. Şeyma bu süreçte okulla bağlantını kesmeni istemiyorum.

 

" Emredersiniz."

 

"Haliyle çoğu öğrenciler memleketlerine döndü. İşaretlediğim yerde bazı öğrencilerin memleketi. Sızdırılan uyuşturucular var, ayrıca YPG nin bu köye yerleştiği hakkında malumat aldık. Yalnız köylünün bundan haberi yok. Hava kuvvetleri Komutanlığı ile işbirliği içinde çalışacaksınız. Ve bir tim de size katılmak üzere ayarlandı bile.Sizin göreviniz köyü bilgilendirmek, halkı korumak ve hainleri devlete teslim etmek. Onun harici bir vaka istemiyorum. İlk önceliğiniz bu. Hüseyin sana destek olmak için bir özel kuvvet doktoru daha gelicek lazım olan bütün ekipmanları isteyebilirsiniz."

 

"Anlaşıldı."

 

"Peki komutanım bu teröristlerin sayısı belli mi?"

 

"Değil.Yalnız büyük bir ticaret yapılacak. O zaman daha detaylı bilgi edinmeye çalışın. Fırat ile Şeyma bu iş sizde. Beni sürekli bilgilendirin."

 

"Emredersiniz."

 

"Komutanım peki bu yapacağımız baskın burada mı gerçekleşecek," dedi Göktuğ.

 

"Evet oğlum. Baskını haberlerinin alınca yön değiştirdiler."

 

"Sanki kaçacaklar itler her halükarda yakalanacaklar." dedi Yahya abi içinden.

 

"Zaman ve tarih haber verilecek. O zamana kadar bütün işlerinizi halledin. Uzun süreli bir süreç bizi bekliyor.Birlikte çalışacağınız timle uyum sağlıyacağınızı düşünüyorum. Olmadığınız zamanlarda devreye geçecekler."

 

"Komutanım!" diye seslendi Şeyma. Olağanüstü hal durumunda irtibatımız kesildiğinde izin istiyorum sizden."

 

Uzun bir süre yüzüne baktı. Gözlerini okuyordu sanki. Sadece bir kaç sn baktı. Anlamıştı ne demek istediğini.

 

"Peki kızım. Yeti verilmiştir."

 

 

Ayağa kalktı.

 

"Ben artık gideyim. Sonra haberleşiriz." deyip evden ayrıldı.

 

Timde onunla birlikte ayaklandı.

 

"Komutanım bizde kalkalım," dedi Ece.

 

 

Hüseyin ile Furkan da çıkacakken;

 

 

"Siz bir yere gitmiyorsunuz." diye seslendim. Arkalarını döndüler. Furkan:

 

 

"Şuan arada ki resmiyeti kaldırıyor musunuz komutanım."

 

"Evet."

 

 

Der demez hemen Dilara'nın elini tuttu.

 

"Şeyma biz gidecektik ya sonra konuşalım hadii görüşürüzz"

 

"Dur bakalım. İzin vericem hasret giderirsiniz."

 

 

Hüseyin'e bakışlarımı çevirdim. Hemen başını sallamaya başladı. Bizimkiler başlamıştı yine. Sanki sinema oynatıyoruz. Mert:

 

"Aha başlıyoruz."

 

Hepsi sırayla koltuğa dizildi yine.

 

"Ne bakıyonuz tövbe tövbe." dedi Hüseyin.

 

 

"Dökül çabuk," diyerek konuya girmeye başladım. Furkan:

 

 

"Hüseyin sakin;-)"

 

 

"Sana yardım edeceğimi söylemiştim. Yani bu aslında denk geldi. Önceden zaten Furkan bekliyordu bu haberi ben ise özel kuvvet doktoru olarak gerekli mercilere müracaat ettim. Gerekeni yaptım. Ve bir aradayız."

 

 

"İkinizin birden olması... Çok tuhaf. Bilerek olmadıysa bu iş benim adım Şeyma değil. YALAN SÖYLÜYORSUNUZ!" diyerek hiddetlendim

 

 

"Geçenlerde elime birlikte beş kalemin beşgen şeklinde iç içe geçtiği ortasında bir gül sembolü olan mühürlü bir not geldi" dedi Hüseyin. "

 

 

Şaşırdım. Nutkum tutuldu.

 

 

"Mühür mü?"

 

 

"Evet."

 

*******

 

 

[Yine orta sonda iken babamla eczanede siyah poşetle dolu ilaç etiketlerine ve desteli bir şekilde duran reçetelerle meşguldük. Tabi babam ara sıra gülümseyerek nereye kaşe basacağını gösteriyor, arada yapmama izin veriyordu. Bende onu dikkatle izlemekle meşguldüm. Müsteri geldiğinde ise sisteme girilen ilaçlara baktıkrçtan sonra hepsini çıkarıyor, babama kontrol ettirdikten sonra onları uğurluyordum. Bazen ilaçlara göre hastalıklarda tahminde bulunuyor, bu ilacı verse ya da onun yerine buda olsaydı veyahut iyi ki bu verilmiş gibisinden eleştirilerde bulunuyordu. Ardından kaşesinin üstüne imza atıyordu. Hatırlamadığım bir nedenden aceleyle bulunduğumuz ilçeden taşınmıştık, eczanede ise satıp şehirde tutmuştuk. Haliyle işler artmıştı. Çok yardımım dokunamasa da en azından yardım etmeye çalışıyordum. Ardından attığı imzanın üstünde duraksadı. Derin bir nefes aldı. Sonra beş kalemi uç uca getirip beşgen şekline getirdi. Bana dönüp hiç beklemediğim bir soru sordu.

 

 

"Kalem senin için ne ifade ediyor?"

 

 

"Neden böyle bir soru sordun ki baba?"

 

 

"Cevabını merak ettim."

 

 

"Bir çok şey."

 

 

"Örnek?"

 

 

"İlk denge diyebilirim. Tabi ele geçen insana göre değişir. İyi niyetli iseler bir bilim adamının elindeyse geleceğe bir adım, bir siyasetçinin elindeyse belki ülkesine yarar veya zarar ya daa bir adeletli savcının elindeyse minnet dolu kalpleri fethedebilir. Ve yahut senin gibi yardım eden biri de olabilir. Kalem bilgiyi, gücü getirir, güç ise dünya nizamını. Taki bu kalem kötü birinin eline geçmesin."

 

 

Gülümsedi. Başını salladı. Yaptığı şekli işaret etti.

 

 

"Peki bu şekil sana ne ifade ediyor?"

 

 

Bir kaç sn resme baktım. Kollarımı birleştirdim.

 

 

"İnsanda bir çok duygu ve kavram vardır. Neyin ne kadar ne işe yarayacağı ise görecelidir. İnsanın hayatına bağlıdır. Fakat birbirine bağlı oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Zannımca bu beş kalem İslam'ın beş temel unsuru misali bir insanda olması gerekenlerdir. Temelleridir."

 

"Nedir o unsurlar peki?"

"Akıl, sabır, tevazu, adalet ve cesaret."

"Vee sonuç?"

"Sonuç; bu unsurlarla yetişebilen bireylerin İslam'ın da gücü ile iyi bir insana, iyi bir kaleme ve nasipte varsa güçlü bir müslümana doğru gitmesi yüksektir. Yine de bu denli kötülüğün içinde de aynı kalacağı da garanti edilemez."

 

 

Bakışlarıyla onaylar gibi hissettim. Ardından küçük bir bardağa koyduğu gülü çıkarıp beşgenin içine koydu.

"Bu da söylediklerinin sembolü olsun."

 

Kalemleri eline aldı. Yerlerine koydu. Gülü ise şalımın kenarına geçirdi.

"Çok yakıştı size sultanım."

"Teşekkürler pedercim."]

 

"Şeyma Şeymaa!"

"Efendim."

"Nereye daldın?" dedi Furkan.

"Hiç, ee not babamdan mı geldi?"

Sorduğum bu soru karşısında ikisi de birbirine baktı. Hüseyin;

"Babanla ne alakası var ki?"

Sanki o soruyu hiç sormamış gibi cevabımı aradım.

"Notta ne yazıyordu."

"Bir adresle birlikte gelmemiz gerektiği yazıyordu. "

"Eee sonra? Niye taksit taksit anlatıyorsunuz!"

"İşte bizi karşılayan Metin komutanım oldu. Yalnız benim görev sürem değişebilirmiş. Şuan tıp okuduğuma pişman oldum.

"Üfffff. Neyse onu bunu bilmem timin içinde hastanedeki gibi lüzumsuz davranırsanız çıranızı yakarım."

"Haberim var valla çok güldüm," dedi Furkan.

"Senin nerden haberin oluyormuş kim yumurtladı?!"

Odayı gözden geçirdim. Hepsi başka taraflara bakmaya başladı. Tabi ya. Başka kim olacaktı.

"Dilaaraa."

 

"Ben burda yokum." dedi Furkan'ın arkasına yanaştı. Furkan:

 

"Yani bana kim anlatabilir başka. Valla eskisi gibi olmamıza sevindim. Şu görevden sonra tekrar bir araya gelmemiz lazım. Didişmeniz çok eğlenceli çünkü." diyerek güldü.

Mert:

 

"Aman kalsın bu hödüğün ablamın yanında olduğunu görünce cinlerim tepeme çıkıyor."

 

"Lan sen nasıl konuşuyorsun benle. Hem senden büyüğüm hem de karşında asker var valla sümsüğü geçiririm ha."

 

 

" Askermiş.Gel gelsene hadi. Özlemişsindir dayağımı."

 

"Ayhh yeteerr! Sizle uğraşamam.Hadi sizde gidin." Dilara:

 

"Ayy kankam benim." deyip sarıldı ikisi birlikte çıktı.

 

"Aman size doyum olmaz işe gidiyorum anne şuna söyle çok kalmasın." dedi o da çıktı evden. Annemin de işine geldi tabi. Mert'i uğurladıktan sonra Eda'yı da yanına alıp mutfağı toplamaya gitti. Bilerek yapıyordu. Üff.

 

"Sen gitmiyor musun?"

 

"Hayır bugün boşum. İstersen birlikte bir şeyler yapalım.

 

Hiç onla vakit geçiremezdim. İşim başımdan aşkındı. Hem okulla hem de göreve başlamalıydım. Ama bu yine de onla kalamayacağım anlamına gelmezdi;-)

 

"Asteğmen Hüseyin göreve başlama zamanı." Gülümsedi.

 

"Emredersiniz komutanım. Emriniz nedir?"

 

"Okula bugün öğleden sonra yeni eğitimciler gelecekti. İlk önce oraya gidicez. Dönem başında başlayacaklar. Önce oraya gidicez."

"Anlaştık"

"Derken!"

"Yani anlaşıldı komutanım."

"Bu arada o mor poşette ne var saklayıp duruyorsun."

"O senin. Aç bak."

 

Hemen gidip aldım. İçini açtığımda içinden uzun zamandır almak istediğim kitap vardı. Ama bir türlü fırsatım olmamıştı. Nerden vuracağını biliyor. Sen varya Hüseyin. Çok fenasın. Kitaplara zafım olduğunu çok iyi biliyor. Hatta lisedeyken sevmemesine rağmen sırf benle olabilmek için sahafları gezerdi. Aşk çocuğa kitap okumayı sevdirmişti:-)

 

"Teşekkür ederim."

Bir şey daha buldum. O da ne. B-b-unlar babam. Fotoğraflarda babamın üniformasıyla görevdeyken çekilmiş halleri vardı.Küçüklükte bir arada çekilip eğlendikleri zamanların anıları...Kalbinde bir umut filizlendi. Karışık duygular arasında buldu kendini. Gözleri dolup dolup akmıyordu. Gözyaşları içinde parlıyordu. Hüseyin'e çevirdi bakışlarını.

 

"Kalbinin sesini dinle demiştim hatırlıyor musun?"

 

Tekrar fotoğraflara çevrildi.O sırada Hacer hanıma çevirdi bakışlarını Hüseyin. Onları izliyordu. Rahat olmasını onaylarcasına başını eğdi. O da büyük bir korkuyla ne olacağını izliyordu. Yine bumbuz kesmişti Şeyma.

"N-ne demek oluyor bu?"

"En başından beri haklıydın. Baban yaşıyor. Sana haber vermemi o söyledi.Bunları da sana vermemi istedi."

Haluk bey görev esnasında bu anıları yaşarken onun eksikliğini hissetmemek için böyle bir şey yapmıştı. Hem de bir nebze olsun öfkesi varsa eğer hafifletmek istemişti. Bu fotoğraflara dayanamayacağını umuyordu.

 

Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Dayanamadı yüzüne akıyordu yaşları. Hıçkırarak ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Babasının yüzüne dikkatini vermişti. Bütün odağı ondaydı.İçine hapsettiği duygular birer birer yüreğini sarsıp parçalayarak dışarı fışkırıyordu. Enkaza dönüşen kalbinin her birer parçası tüm bedenini titretmeye başlamıştı. Yine aynı şey oluyordu. Bedeni bir çuval gibiydi. Bataklığa düşmüşçesine içine içine çekiliyordu. Öyle ki sadece hareket kabiliyeti parmaklarını sıkıp yumruk haline getirecek kadardı.

 

"Ş-şeyma ne oluyor?" dedi Hüseyin. Hacer hanım hemen yanına koştu.

"Kızım."

Kafasını kaldırdı. İkisine de baktı. Gözlerini kapadı. Yine başlamıştı cendere.

 

"Bunca zamandır aklı neredeydi. Ondan önce neden haber vermemiş."

 

Gözleri cam gibiydi. Dokunsalar paramparça olup kör edercesine yaşlar dökülecekti. Kıpraşmadan karanlıkta bekleyen ete kemiğe bürünmüş düşünceleri karşısında duruyordu. Dünyasının içinde hatıraları birer zaman kapsülü gibiydi. Gerçeklikten uzak, özlem dolu.

 

"Demek ki çok ta önemli değilsin onun için. Diğerlerinin haberi var ve sana söylememiş bir tek." dedi karşısındaki iğrenç mahlukat.

 

Birdenbire açıverdi gözlerini. Dinlememeye çalışıyordu. Ama bu olabilir miydi gerçekten.

 

"Bir dk. O zaman siz babamın yaşadığını biliyordunuz öyle mi?" dedi hiddetle.

 

İkisininde endişeli bakışları korkuya, mahcupluğa döndü. Annesi söze girdi.

 

"Ş-şey kardeşlerin daha öğreneli iki gün oldu. Buraya geldi. Bizi sıkı sıkı tembihlemişti. Özür dilerim kızım."

"Biz derken?"

"Bende biliyordum. Sadece ikimiz. En başından beri. " diye atıldı Hüseyin."Senin yanından ayrılmamı da o gece baban istemişti."

 

Hayır... Duyduğum şeylerin içimde bırakacağı eziklik beni sürükleyip götürüyor bir lav nehri gibi yüreğimi kor ediyordu.

 

"Bak gördün mü? Senin sevgini çöp etmiş. Yanına gelmeye tenezzül bile etmemiş."

 

"KES SESİNİİ!!"

 

Annesi irkildi. Korku dolu bakışlarını üzerine dikti. Ne olduğundan habersizdi. Hüseyin ise bunun olacağını biliyormuşçasına baktı. Şeyma bilmediğini hatırladı ve annesinin tuttuğu elini çekti. Yorgun nefesi inmiyordu ciğerlerine. Yüzü mosmor kesildi. Gözyaşlarını silip burnunu çekti. Ayağı fırladı. Izdıraptan yanan midesini tutuyordu.

 

"Bunca zamandır acı çekmem hoşunuza gitti mi? Bile bile söylemediniz. En çok bilmeye benim hakkım vardı. Üstelik öldüğüne inanmadığımda beni tersledin."

 

Taştan ses çıktı. Hacer hanımdan çıkmadı. Haklıydı. Çaresiz ortada kaldığı bu durumda ne söylese yetmeyecekti. Şeyma sonra Hüseyin'e döndü.

 

"Ya sen. Tam da inanmıştım. Güvenmiştim. Beyefendinin sevgisinin ihtişamına bakın siz. Kırılmamı göze alacak kadar az. Yazıklar olsun. İkinize de yazıklar olsun."

 

Hışımla odadan çıkacağı sırada kapının sövesinde konuşulanları duyan Eda'yı görür. Göz göze gelirler. Ağlıyordu ikiside sessizce."

 

"Abla lütfen bir dinle. Burada kimsenin suçu yok. Ne bizim ne babamın ne de senin. Nolur."

 

Nice günler derin aldanışlar, hayal kkırıklığı ve vicdan azabıyla içinde kalmış olduğunu düşünerek acıdı kendine. Beyni susmuyordu bir türlü. Ayrıca şuan çıkan midesi de cabası. Bıçak yarası gibi kurumaktan çatlayan dudağıyla inim inim inledi. Hüseyin hemen kavradı belinden. Derin derin öksürüğünün ardından kusmaya başladı. Hepsi endişelenip başına toplandı. Hüseyin:

 

"Hacer teyze, Eda bir durun. Çekilin bir. Ahğ biliyordum böyle olacağını. Kendin söylesen ne olurdu ki Haluk amca."

 

Hemen kucakladı. Aşağıya inmek için yürüyecekti ki hiddetlendi Şeyma.

 

"Bırak beni!" deyip indi kucağından.

 

"Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun sen!" peşine direk söyledi Hüseyin. Farkettiğinde çok geçti. Pişman oldu.

 

Bu sözün ardından kahkaha atmaya başladı. Ağzının kenarından süzülen kanlar, gülerken dişine bulaştığı görülüyordu. Sanki bir şakaya saatlerce gülmek gibi kendinden geçercesine güldü.

 

"Ölmek böyle mi oluyormuş. Benim niye haberim yok bundan. İlla hastalıktan, kurşundan mı gebermek lazım. Ölmüyorum ben merak etme. Sürünüyorum. On yıldır komadayım. Bir fanusun içinde tıkılıp kalmışım, kaçacak yerim yok."

 

Bu sözleri kahkahayla anlatması diğerlerinin korkularının katlanmasına neden oluyordu. En kötü tarafı bu durumda ne yapacaklarını bilmiyor oluşlarıydı. Sadece Haluk beyin çözeceği bir durumdu bu. Artık dayanamaz Hüseyin. Çöker yanına. Omuzlarını tutar.

 

"Şeyma bana bak."

 

Halen daha içten içten gülüyordu. Duymuyordu sanki onu.

 

"ŞEYMA BANA BAK DEDİM!"

 

Yüksek sesiyle gülmesi kesilir. Gözleri gözlerini bulur.

 

"İçindeki yarım kalan dünlerle devam edemezsin. Gelecek için onlara takılı kalmayı bırak. Anı kalsın. Asla sessiz kalma, biriktirme."

 

Gözlerini iyice diker üstüne güven vererek. Öyle ki birbirinin yansıması gözüküyordur içinde.

 

"Susmayı sanma sessizlik diye. Ne gürültülerin,fırtınaların sesidir susmak. Biriktirip büyümesine izin verme. Artık ben varım. Sana yemin ederim ki hiç bir güç seni benden ayıramaz. Ölsem bile diğer tarafta seni bekliyor olucam. Bana dök içini. Komadan çıkman lazım. Her gün sıkışmaktan kurtulman için silkelenmen lazım. Sadece önüne bak. Geleceğin senin elinde. Benim tanıdığım en güçlü kızsın sen. Nicelerin hayatına dokunup çiçek açtırdın. Nolur biraz da kendin için çabala. Gücün mü yok. Benden al. Paylaş benimle derdini. Seni böyle görmek kahrediyor beni."

 

Gülmeyi bırakır artık. Takılır gözlerine bir kaç dk. Tekrar öksürür, öksürmekten kıpkırmızı olur. Çenesinden kuruyup kalan kanların yerine yenisi gelir. Tekrar kucaklayıp hastaneye götürmek ister. Kolu beline gider fakat tutar.

 

"İstemiyorum.Tekrar hastanede kalamam. İyiyim."

 

Tutuğu kolu ayağa kalkmak için kavrar. Destek olur Hüseyin. Koltuğa oturur. Nefesini toplar. Kendine gelmeye çalışır. Koşarak ilacını getirir Eda. İçtikten sonra kafasını koltuğa yaslar.

 

"Daha iyi misin kızım."

 

Başını sallayıp onaylar. Sakinleşmiştir. Artık sorularımı sormanın tam zamanı der.

 

"Ne zaman buluştun babamla? "

"İlk karşılaştığımız gün. Bir kaç saat önceydi. Dünde bu fotoğrafları yollayıp yazıyla sana vermemi söyledi."

 

"Neden tekrar göreve gitti ki. Demek albay ondan geçiştiriyordu. İzin vermemişti."

 

"Neye?"

 

"Babamı araştırmama. Yasak koymuştu."

 

"Yakında öğreniriz. Az kaldı."

 

"Ne zaman? Niye bekliyor halaa." dedi sitemle Eda.

 

İlacın etkisiyle midesinin yanması azalır.Kendine geldiğinde banyoya gider. Elini, yüzünü yıkar. Çantasını alıp kabanını üzerine geçirir. Antrede peşine seslenir Eda.

 

"Nereye abla?"

 

"Okula canım. Göreve gitmeden halletmem lazım."

 

"E hani birlikte gidiyorduk beni beklesene. Hastaneye gitmiyicen kesin. Yanından ayrılmam" dedi Hüseyin yüksek sesle.

 

Gülümsememe mani olamıyorum. Bir türlü. Hemen yanımda bitti. Bu çocuk cidden mutlu ediyordu beni.

 

"Gördüm güldün. Saklama boşuna."

"Üff hadi zevzeklik etme."

"Kızım bu göreve katılmak zorunda mısın gerçekten?"

"Yarım bırakamam. Bir yüzbaşından beklenmeyecek şey hiç olmadı. Duymamış olayım. Hem merak etme Hacer sultan akşam olmadan yanında olurum."

"Abla. Nasıl böyle..."

"Sakinim di mi?" diyerek sözünü kesti.

"Biliyorum çünkü."

"Ne?"

"Evet.Zaten ölmediğini kaç defa söyledim zaten. Ki annem bile bile ikna etmeye çalıştı. Kaldığı yeri de biliyorum. Küçükken kaldığımız evde. Askerlerden birine araştırtmıştım."

"Abla gerçekten babamla olan bağın çok güçlü. Ben saf gibi inanmıştım. Boşuna acı çekmişiz." dedi ve kardeşlerin ikisi de annelerine baktı.

 

"Özür dilerim çocuklar. Öyle daha az acı çekeceğinizi düşündüm. Geri geldiğindeyse içinize sevinç doğar dedim belki. Tamamen bocaladım. Benim içinde çok zordu bilip söyleyememek zorunda olmak." Hüseyin:

 

"O şartta sahte cesedin de başka bir şey söyleyemezdiniz zaten Hacer teyze. Muhtemel ki bunu üst rütbeler zorlamıştır. Gizli görev olacak ki böyle tertip edildi."

 

"Hüseyin haklı anne. Mert bile sakin karşıladıysa...senin suçun yok. Ne yapalım. Devlet karşısında boynumuz kıldan incedir. Yaşayacağımız varmış. Bizimde imtihanımız buymuş," dedi Şeyma. Eda:

"Ama ne imtihan"

"Hadi geç kalıyoruz." deyip yakasından tutar Hüseyin'in. Bilerek yapıyordur. Annesini bir nebze güldürebilmek için. İşe de yaramıştır.

"Hey hey ne yapıyorsun kendim gelebilirim. Hem tutmana gerek yok. Yanından ayrılmaya hiç niyetim yok."

 

"Dil de pabuç kadar. Hadi akşama görüşürüz."

 

*****

 

 

Yoldayken Hüseyin koltuğa başını yaslamış direksiyonun ardındaki tarafik ışığının değişmesini bekliyordu. Ancak meraklı gözlerini Şeyma'dan çeviremiyordu. İçinde tatlı bir gülümseme belirirken gözlerini kaçırıp yola devam ediyordu. Sessizliği Şeyma bozdu.

"Ne bakıp duruyorsun? Kaza yapacaksın."

"Ben mi bakmıyorum ki."

"Ne söyleyeceksin sen dökül artık. Yolun başından beri bakıyorsun. Yalan söyleme."

"Bakmıyorum."

"Bakıyorsun."

"Bakmıyorum."

"Hüseyiinn."

"Şimdi biz senle neyiz?"

"Ney!"

"Şey yani neyse boşver."

 

Anlamıştı. Bu işi netleştirmek istiyordu. Gülümsedi. Annesinden onayı almıştı belli. Ama önemli olan babasıydı. Onu görmeden sevgili olmak istemiyordu. Acaba izin vermiş midir diye düşünmüyor değildi.

 

"Merak etme yakında istediğin olur."

"Nasıl yani?"

"Babamı beklemek zorundasın yani."

"Sen kabul ettin öyle mii? :-)" Gülerek "Evet"

"Allaah vallaha mı?"

"Vallaha."

"İzin konusunu diyorsan o işi halettim ben."

"Neyyy... Ne yaptın ne yaptın." diye bağırdığında anı frene bastı Hüseyin.

"Ne oldu? Sana da yaranılmıyor kızım ha. İzin verdi diyorum."

 

Kızgın şekilde baktı. Elini kaldırdı. Tam vuracakken

 

"Ooo komutanım dur nolur valla elin çok sert. Bir sakin ol ya."

"Şaka yapıyorum de."

"Yoo gayet ciddiyim."

"Ne dedi peki?"

"Vahhyh seni bu kadar ciddi görmemiştim."

"Söyleseneee."

"Ee benim gibi bir damat bulamayacağını bildiği için hemen kabul etti. Seni ne kadar çoook sevdiğimi söyledim. Gelince hallederiz dedi."

"Geç dalganı. Onun yanında görücem seni. Ben söyleyecektim ya."

"Yalnız bir şey deyim. Neredeyse tamamen babana çekmişsin. İkinizden de korkmuyorum değil."

"Desene boyunun ölçüsünü almış. Nasıl hemen izin verdi ya."

"Alacamm seni zalımın kızı. Ne uğraştırdın be. Kaç yıldır peşinden koşuyorum."

 

 

𝗕𝗶𝗿 𝘀𝗼𝗻𝗿𝗮𝗸𝗶 𝗯𝗼̈𝗹𝘂̈𝗺𝗱𝗲 𝗴𝗼̈𝗿𝘂̈𝘀̧𝗺𝗲𝗸 𝘂̈𝘇𝗲𝗿𝗲.𝗟𝘂̈𝘁𝗳𝗲𝗻 𝗼𝘆𝗹𝗮𝗺𝗮𝘆ı 𝘃𝗲 𝘆𝗼𝗿𝘂𝗺 𝘆𝗮𝗽𝗺𝗮𝘆ı 𝘂𝗻𝘂𝘁𝗺𝗮𝘆𝗮𝗹ı𝗺 𝘀̧𝗲𝗸𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺 🥰❣️🙏

 

 

Loading...
0%