@hayrunnisakaplan
|
Demir Karahan Yine ordaydım, ellerimde kelepçeler oturuyordum. Hava buz gibiydi. Baedenimde yaralar, kesikler, ve morluklar vardı. Kötü bir haldeydim hayatta kalmak için yerdeki topraktan yiyor, pis kirli sudan içiyordum direncimi bozmaya çalışıyorlardı ama başaramayacaklardı. İstediklerine ulaşamayacaklardı. Küçük Demir gelse beni görse bu halime acırdı. Ama o zamanlar buna aklı ermezdi tabi, Türk Askeri ne halde olursa olsun acınacak halde olmazdı, olamazdıda. Bu anca benim için bir şerefti. O sırada kapı açıldı yine gelmişlerdi. Yanlarında küçük bir çocuk vardı. Ne yapıcaklarını anlamıştım. İçim acıyla kaplandı, yüreğim sıkışmaya başladı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım içimden "Allahım ne olur yarabbim aklımdaki şey olmasın" diye geçiriyordum Küçük masum çocukları, kadınların ellerine bıçak verip beni yaralamalarını istiyorlardı. Onlarda yapmayınca gözümün önünde öldürüyorlardı. Bir terörüs daha beş, altı yaşındaki kız çocuğunu kaleş'in yanına getirdi. Kaleş ilk başta bana baktı gözlerindeki bakış her şeyi açıklıyordu. Kızın eline bıçak verdi. Gözlerimi acıyla kapatım, hayır bu vücudumdaki yaraların verdiği acı değildi, birazdan neler olacağını bildiğim'dendi "Yapma" dedim kaleş'e acıyla "bana istediğini yap ama çocukları bu işe alet etme" güldü, bu sözlerime adi, şerefsiz Sonra kız çocuğuna döndü gözleriyle beni işaret edip "bunu elindeki bıçakla yarala." Dedi çocuk ilk başta anlamadı nasıl anlayabilir'di o bu işler için çok masumdu. "Nasıl?" Diye sordu O kansız sinirle kızın elindeki bıçağı aldı ve "işte böyle" diyerek yanıma geldi, bıçağı omzuma getirerek ince ama derin bir yara açtı. Dişlerimi sıktım, dayanabilirdim daha kötülerini yaşamıştım. Kız korkuyla bağırdı, ağlamaya başlamıştı. Onun şuan evde çizgi film izlemesi gerekirdi, benim işkence görmemi değil. Kaleş, kızın yanına ilerledi, elini tutu ve minik avcuna tekrardan bıçağı bıraktı. Kız çok korkuyordu bıçağı hemen yere attı "hayır ben istemiyorum, gitmek istiyorum lütfen." Dedi o şerefsiz ise kıza vurmuştu. O pis elleriyle küçük, masum kıza vurmuştu. Küçük kız acıyla bağırarak yere düştü. Ağlıyordu, hemde çok. Bunları yaşamamal'ıydı "lütfen, lütfen gideyim. Annemi istiyorum, lütfen" diyordu kız Tüm vücudum acıyla kasıldı "vurma lan!" Diye bağırdım "sikerim senin belanı! bırak kızı." O kansız tekrar kızı kolundan kavarayarak kaldırdı, kız hala bırak diye ağlıyordu nasıl ağlamasın "ulan orospu çocuğu, ebeni sikerim senin bırak kızı" diye bağırıyordum. Kıza dönüp tekrar konuştu "eğer bunu bıçakla yaralamasan öldürürüm seni." Dedi. O daha küçüktü öldürmek kelimesini nerden bilicekti, bilmemeliydi. Kıza döndüm "hadi yap abicim lütfen yap" diyordum. Kız daha çok ağladı bana kızarık gözleriyle bakarak "annem birini yaralamak ç-çok köt-kötü birşey de-demişti" dedi sonlarda sesi titreyerek. Gözümden bir yaş aktı. "Evet abicim kötü birşey ama bu seferlik yap, lütfen. oyun olarak düşün lütfen abim" dedim acıyla "hadi lan ne diyorum ben sana gebertirim seni" dedi şerefsiz ve silahının emniyetini açıp kızın kafasına dayadı "çek lan o silahı asıl ben seni geberticem belanızı sikicem çek onu!" Kızın eline yeniden bıçağı bıraktı, kızın eli titriyordu "yap yoksa kafana sıkarım" Küçük kıza döndüm "yap abicim hadi, söz canım acımayacak lütfen yap." Kız ağlayarak kafasını sağa sola saladı "hayır istemiyorum!" Diyip tekrardan yere attı bıçağı. "Öylemi, peki." dedi kaleş silahı kızın kafasına daha çok yasladı. "Hayır! Dur, dur yapma orospu çocuğu!" Telaşla küçük kıza döndüm "abicim lütfen yap hadi abicim söz canım acımayacak" dedim. Kız çocuğu, gülümsedi ve kafasını iki yana salladı. Bu acı bir gülümsemeydi "Lütfen abicim hadi yap" dedim tekrardan, ama kız yapmadı gözümün için bakıyordu gözleri kıpkırmızıydı, yaşlarla doluydu. Çok korkuyordu ama yapmadı. Sonra bir silah patladı, bir kurşun çıktı silahtan, bir ses yankılandı nezarete, sonra küçük kız yere düştü, gözü açık şekilde. O gözlerde artık hiç bir duygu yoktu. "Ulan şerefsiz beynini siktigim seni kendi ellerimle geberticem duydun mu! Seni. Kendi. Ellerimle. Geberticem!" Dedim bagırarak. Son kez kızın gözüne baktım, hala bana gülümsüyordu. Acı hisettigim tek şey buydu. Sonra her yer bulanıklaşmaya başladı ama küçük kızın bağırış sesleri durmuyordu Yerimden fırlayarak, Gözlerimi açtığımda kabus olduğunu anladım keşke sadece kabus olsaydı bunu gerçekten yaşamıştım en çokta o kız çocuğunu unutamıyordum. Ben bu şerefli ünüforma içinde şehit olacagımı düşünüyordum sorun değildi aksi halde bu bana verilen en büyük onur olurdu. Ama o kansızlar, beni fark etmiş, ve terörün başı olan Kaleş behram'a götürmüşler di. Dokuz ay boyunca işkence görmüştüm hergün farklı farklı işkenceler. Sorun buda değildi her gün o şerefsizler gözümün önünde masum kadınları, çocukları, bebekleri öldürdüler o şerefsizler bunun bana en büyük işkence olduğunu biliyorlardı her allahın günü bunu devam etirdiler. Aklıma geldikçe deliriyorum nasıl kıymışlardı? Hepsinin intikamını alıcaktım. Kaleş artık güvende değildi. Artık onun Azraili vardı, ben vardım hangi deliğe girse girsin onu bulucaktım. Yerimden kalkmaya çalıştım kolumdaki serum engel oluyordu, serumu kolumdan çıkarmak için çektim o sırada içeri girdiler kim mi? Benim dokuz ay boyunca görmediğim timim'di, hepsini çok özlemiştim. Onlar kimmiydi? onlar Gölge Timiydi Yüzbaşı Demir Karahan Onları görünce istemeden de olsa dudağım kıvrılmıştı dokuz ay boyunca ayrı kalmıştık. Onlar sadece silah arkadaşlarım değil, hem dostum hem kardeşlerimdi her gün birbirimize canımızı emanet ediyorduk. Önce Ata sonra Civan, Mücahit derken hepsiyle tek tek sıkıca sarılmıştım yatakta oturur pozisyonda onlar canımı acitmamaya çalışıyorlardı ama zaten pek yaram yoktu o adi her işkenceden sonra anestezisiz bir şekilde yaralarımı diktiriyordu. "Komutanım!" Dedi Behlüş ve Emrah aynı anda Ata göz devirdi ve "aynen komutanım" dedi. Ata benim çocukluk arkadaşımdı küçükken çok agresif bir çocuktum ve kolay kolay kimseyle arkadaş olmazdım, hatta tek arkadaşım Ataydı. Onlada şans eseri tanışmıştık ben bir kavgaya karışmıştım, ben tek karşı gurup dört kişiydiler. O sırada karşı kaldırımda sarı saçlı benden biraz kısa bir çocuk geçmişti ilk başta heycanlanmiştim belki yardımcı olur diye, ama o bakıp gitmişti. sonra kavga başladı, iyi ilerliyorum fakat onlar benim dört katımdı Sonrasında biri geldi, karşı kaldırımdan geçen çocuktu Ataydı. Bana yardıma gelmişti o günden beri arkadaşız askerlik ikimizinde hep hayaliydi olmuştuk'ta. Ata benden 2 yaş küçüktü ama okula bir yıl erken başlamıştı, o yüzden ben kara harp'ta ilk senemdey'ken o lise sondu. O yüzden aramızda rütbe vardı ama çoğunlukla rütbe'yi kulanmazdık. "Hakkaten komutanım nasıl kurtuldunuz sizi aradık hemde çok ama başarısız olduk siz nasıl tek başınıza kurtuldunuz?" Dedi Civan "Aslında tek başıma kurtulmadım." Dedim hep bir ağızdan "Nasıl?" Diye sordular Dün gece (ilahi bakış) Yüzbaşı Demir Karahan, karanlık bir hücrede gözlerini açtığında, ilk hissettiği şey acı oldu. Vücudu yara bere içinde, zayıf düşmüş ve bitkin haldeydi. Dışarıdan gelen sert rüzgar sesleri hücresinin içinde bile hissediliyordu. 9 ay boyunca terör örgütü lideri Kaleş Behram'ın elinde esir kalmıştı. Bu süre zarfında, hem fiziksel hem de psikolojik olarak dayanıklılığı test edilmişti. Ama Demir'in iradesi kırılamazdı. O gün gece, beklenmedik bir şekilde, hücresinin kapısı açıldı. Kapıda, örgütün genç bir üyesi olan Selim duruyordu. Selim, ailesinin örgüt tarafından tehdit edildiğini ve bu yüzden onlara katıldığını Demir'e itiraf etmişti. Artık örgütten kaçmak ve ailesini kurtarmak için bir fırsat görüyordu. Demir'e fısıldayarak, "Hemen şimdi çıkmalıyız. Bu senin ve benim tek şansımız," dedi. Demir şaşırmıştı, ama yorgun bedenini zorlayarak ayağa kalktı ve Selim'in yardımıyla sessizce hücreden çıktılar. Karargahın içinden dikkatlice geçerek, nöbetçilerin olmadığı bir anda kaçışlarını başlattılar. Selim onuda düşünmüştü ve tüm nobetçilere "koşun kaleş sizi çağırıyor" demişti tabi nöbetçiler ilk başta inanmamıştı kaleş hepsini bir kereden çağırıp ortalığı başı boş bırakmazdı. Selim onuda düşünmüştü zeki çocuktu, "o it Demir hücrede tekken kaçmayı başarmış behramın odasında ona silah çekti kaleş tüm nobetçileri topla gel dedi adam delirmiş gibi önüne geleni gebertiyor. " Demişti. Dağların derinliklerine doğru hızla ilerlediler, peşlerinden gelen düşmanların seslerini duyuyorlardı. Selim kemerin den çıkardığı silahlardan bir tanesini demire verdi. Demir felaket bir halde'yedi ama bu onu durduramaz'dı. Demir ile selim taş yığınının arkasına geçtiler "üç diyince." Dedi Demir, Selim hemen onayladı "üç!" Ve çatışma başlamıştı. Çok kalabalıklardı ama sorun değildi Demir daha kalabalıkta çatışmışlığı vardı. "Bir, iki, üç " dedi Demir öldürdüğü kişileri sayarak. O gün sabaha kadar çatışmışlardı Behram son dakikada kaçmayı başarmıstı. İkili çok yorulmuştu en çokta demir yaraları çok kötü bir haldey'di. Selim "abi sen neymişsin be" dedi güldü buna demir herşeye rağmen güldü ardındanda'da "paslanmışım" diyerek ekledi. Günlerce süren zorlu bir yolculuğun ardından, sonunda Demir ve Selim, Türk sınırına ulaştılar. Demir, sınırdan geçtikten sonra, hemen oradaki askerlere durumunu bildirdi hemen hastaneye yetiştirilen Demire müdahale yapmışlardı. Aslında Demirin şuan yaşaması ve çatışabilmesi behramın her işkenceden sonra doktor tarafından anestezi kullanılmadan demire müdahale ettirmesiydi. Bu şekilde iyileştirirken bile işkence ediyor ve diğer işkenceleri yapabiliyordu yoksa ölebilirdi. Müdahaleden sonra yoğun bakıma alındı. Ancak, içindeki intikam ateşi hiç sönmemişti. Aksi halde dahada harcanmıştı.Kaleş Behram ve örgütü, sadece Demir'in değil, birçok masum insanın hayatını mahvetmişti. Demir, intikam ateşi dolu gözleriyle, "Bu sefer geri döndüm, Behram. Bu sefer sonun olacak," diye fısıldadı Yeni bir umut ve kararlılıkla, Yüzbaşı Demir Karahan, adaletin peşinde koşmaya ve mazlumların intikamını almaya hazırdı. Bugün
Demir Karahan
"Vay be komutanıma bakın hele" dedi Feyzullah "nerde be o çocuk gösterinde anlından öpeyim" dedi iboş dudağım hafif yana kıvrıldı, ne olursa olsun bu timi seviyordum. Hepsi benim dostum, kardeşim, sırdaşım en önemlisi'de silah arkadaşlarımdı, hepimiz birbirimize her gün canımızı emanet ediyorduk.
"Komutanım" dedi Mücahit "ne var" bakışı attım "komutanım madem o haldeydiniz niye bizi gönderiyorsunuz helikoptere, her şeyi bıraktım beni beni şehit olmak isteyen beni nasıl gönderirseniz birde tehdit ediyonuz"dedi
Evet gitmeleri için "eğer gitmesseniz hakım hepinize haram olsun" diye tehtid etmiştim.
"Evet komutanım nasıl bizi gönderip tek kalırsınız yaralı halde" diye destek çıktı Feyzullah. Onlara yaramın hafif olduğu ve hemen arkanızdan geleceğimi soylemistim gitmeleri için.
"Komutanım çaylak ve Mücahit komutanım haklı." Dedi Azra
"Haklılar komutanım" dedi Ata, sabır çekerek ayagı kalktım hepsi uzaylı gormuş gibi bakıyorlardı bana "ne o hepiniz aşık mı oldunuz bana" dedim hafif alayla hala bana mal gibi bakıyolardı "ne bakıyosunuz lan!" Dedim en sonunda. İlk konuşan Civan oldu "komutanım ayagıya kalkmamaniz lazım dokuz ay işkence gördün nasıl kalkıyosun" dedi
"Yeter bana bu kadar dinlenmek çok fazla agrım yok " dedim "komutanım ne saçmaliyorsun sen Allah aşkına ya" dedi Behlüş "saçmalama komutanım" dedi Ata
"Ah benim fedakar komutanım yapmayın böyle" dedi iboş sinirim yükseliyordu
İboş Selim'in yanına uçarak gidip çocuga sarıldı ve "helal olsun sana be. " Dedi. Selimden Ayrıldıktan sonra sırayla bütün tim Selime sarılarak, teşekkür ettiler. Selim "ne teşekkürü bende aslında Demir abi sayesinde kurtuldum birbirimize yardım ettik yani" demişti tabiki o olmasaydı çıkmam imkansıza yakındı Selim'in ailesi terörün elindeydi. Elbette onlarıda kurtaracaktık bu artık benim bir sözümdü Selim, sıkıntılı bir şekilde "Demir abi " dedi "söyle koçum" dedim "abi biliyorum yeri değil ama ailemide onların elinden kurtarıcaz degil mi?" Demişti onuda anliyordum ailesini 2 yıldır görmüyordu öldüler mi kaldılarmı onu bile bilmiyordu sadece onlara birşey olmasın diye ellerinde kalmayı kabul etmişti "tabiki de aslanım göreve döneyim ilk iş onu halledicem" Selim mahcup bir şekilde gülümsedi. Gözleri heyecanla parlamıştı. Tim anlamaz şekilde bize bakarken "dedim ya Selim'in ailesi iki yıldır terörün elinde selim mecbur ellerinde kalıyordu" dedim. Hepsi "haa" demişlerdi o sırada iboş "tabi oğlum sen bize komutanımızı getirdin bizde sana aileni getireceğiz " demişti. O sırada kapı alacaklı gibi tekrar açılıp içeri tam kadro annem, babam, erkek kardeşim ve kız kardeşim girdi.
Herkes sesizleşti, kimseden çıt çıkmıyordu. En sonunda annem "hiii yavrumm" dedi ve koşarak sarıldı hepsinin gözü kıpkırmızıydı haklılardı, birşey diyemiyorum "iyimisin annem ha. " Dedi hala sariliyordu "iyiyim anne sakın ol" dedim bana kızgın bir tavırla "bana sakın ol deme!" Dedi o sırada babamda yanıma gelerek "gel buraya eşek sıpası" diyerek bana sarıldı yalan yok hepsini çok özlemiştim hep onları düşünüyordum haberi öğrendiklerinde mafolacaklarını biliyordum. Annemle, babam çekildiklerinde bakışlarımı iki kardeşime çevirdim kız kardeşim dolu gözlerle bana bakarken erkek kardeşim kendisini sıkıyordu "abiye sarılmak yokmu hayırsılar" diyerek konuştum bu anı beklermiş gibi koşarak sarıldılar geri çekildiklerinde bakışlarımı ailemin üzerinde çevirdim hala gözleri dolu dolu bakıyorlardı "yeter iyiyim ben" dedim o an annem birşey fark etti ben ayaktaydım.
"Oğlum! Sen neden ayaktasın" dedi ben daha ağzımı açamadan beni uzandırmaya çalışıyordu "anne bir dur."
"Benim abartıyorum? Oğlum sen ne halde olduğunun Farkındamısın" dedi sona doğru hafif sesini yükselterek "yok, yok sen beni delirtmek istiyorsun abartıyormuşum duydunmu Bilal." Dedi kendi kendime mırıldanarak "hay ağzımı eşek arı soksaydı" dedim tümden gülme sesi gelirken sert bakışlarımı onlarda gezdirdim bu susumalaraına yetmişti O sırada annem tekrar konuşmaya başladı "yok, yok sen benim sözümü dinlememeye devam et. Bak beni dinlemedin bu haldesin" dedi çatılan kaşlarıyla. Anlamaz şekilde ona baktım asker olmamı en çok destekleyenlerden biride annem'di. Annem anlamadığımı anlamış olacak ki "yahu sana demedim mi sende nazar var kurşun dokturelim diye?" Dedi evet bunu dedi. Oparasyondan hemen iki gün önce bunu söylemişti bana "anne ne alaksı var?" Desemde boştu tim ve kardeşlerim tabiki tekrardan gülmeye başladı iboş dışında, o anırmaya başlamıştı. Tüm oda sesizleşti, iboşun anırmasından dolayı en sonda iboş bı bokluk olduğunu anladı ve susma zahmetine girdi. Anca o an anladı ve benim ters bakışlarımı gördü. Annem çok takmadan tekrardan konuşmaya başlıyacakken babam konuştu "tamam halime hanım " dedi ve bana dönüp ciddileşerek "oğlum iyice dinlen" yani bu enerji topla daha o kansızları sikicez demekti, bana uyardı dinlenme kısmı hariç. Babam savcıydı kendinden büyük işlere karışmayı çok severdi benim gibi ve her seferinde de istediğini alana kadar durmazdı yine benim gibi ve alacaktımda o kaleş denen kansız bu saaten sonra güvende değildi. Bu saatten sonra saklanacak bir delik bulması lazımdı. Onu dünyanın diğer ucuna gitsede bulucaktım. ............................................................................ 1 hafta sonra "Bir, iki, üç, dört" hastahaneden çıkalı beş gün olmuştu. Erdem Yarbay dinlenmem konusunda ısrarcı olsada istememistim bu iş bı an önce bitmeliydi. Şimdide karargahta timle birlikte dört saattire antrenman yapıyorduk. Şuan şınav pozusyonundaydık ve tim ölür gibi sesler çıkarmaya başlamıştı "sekiz, dokuz, on" dedim ve başa sardım "bir, iki, üç" "Komutanım!" Dedi bitmiş bir halde Behlül "komutanım seksen dört oldu" diye sürdürdü konuşmasını. "Yo daha sekiz tane oldu" dedim diğer yandan iboş "komutanım, komutanım acıyın bize" dedi. O sırada yüz olmuştu "kalk asker!" Dedim heyecanla kalktılar bitti sanıp oysaki yeni ısınmaya başlıyorduk dudağım alayla yana kıvrıldı "mekik pozisyonu al!" Hemen mekik pozisyonuna geçtiler fakat yüzleri hiç istemediklerini belli ediyordu bende yerime geçicekken bir asker yanıma gelerek baş selamı verdi ve kendisini tanıttı "subay Mehmet özer" baş selamını alarak devam etmesini işaret ettim "Komutanım Erdem Yarbay, harekât merkezine gelmenizi söyledi." Dedi "tamam aslanım." Dedim ve time dönerek "şanslı günündesiniz beş dakikanız var " dedim ve arkamı dönerek üzerimi degişmeye gittim arkadan İbrahimin "allahım, yarabbim sana şükürler olsun" demesini duymuştum gülmeden edemedim Beş dakikanın sonunda hepimiz harekât merkezinde'yedik ve Erdem Yarbayı bekliyorduk o sırada içeri kadın bir asker girdi kumral, yeşil gözlü, 1.70 boylarında bir asker Önümüzde durdu ve kendini tanıtı "kıdemli Üsteğmen Mercan köse" devam etmesini işaret ettim "komutanım timinize yeni katıldım" dedi. Biliyordum time yeni katılan bir keskin nişancı' mız vardı. "Demek yeni keskin nişancı' mız sensin."dedim. Başıyla onaylıyıp "Evet komutanım" dedi "siciline baktım.." bir kaç saniye duraksadım ve devam ettim "iyi bir sicile sahipsin, baya başarın var" dedim yine başıyla onaylayarak "öyle, hiç biri kolay olmadı ama asla pes ettmedim komutanım" dedi. Kendinden emin duruşu ve emin konuşması hoşuma gitmişti. Siyah harelerim askerin yüzünde dolaştı uzun uzun bakındım yeşil gözlerine, o gözlerde gördüğüm şeyse intikamdı sert bakıyordu hemde fazlasıyla, o an anladım bu askerde birşeyler olduğunu ne olduğunu bulamadım, yakında çıkardı kokusu. Hala birbirimize bakıyorduk hiç konuşmadık sadece baktık ama aslında binlerce kelime konuştuk onun derdi benim derdimle aynıydı, anlamıştım. Bu bir savaştı, biz bu savaşta neler bekliyordu bilmiyordum ama ben ve timim artık hazırdık. Ne olursa olsun kazanan biz olucaktık olmak zorundaydık, en azından ben o küçük kız çocuğuna ve onun gibi masumlara bunu borçluydum. Mercanın derdi de masumların intikamını almaktı, anlamıstım. Gözleri herşeyi açıklıyordu, o yeşilliklerde birer yangın vardı. Ama bir derdi daha vardı bu kadar nefret etmesinin bir nedeni daha vardı "yerine geçebilirsin" dedim hala kendinden emin bir şekilde ayakta duran Mercan'a onaylıyıp tam karşımdaki boş sandalyeye oturdu gözlerimin içine bakarken bende onu yeşil harelerine bakıyordum O gün ikimizde anladık bu savaş sadece teröristlerle değil kendi içimizdeki yangınlada olacağını. ............................................................................ Bitttiiiiii bu benim ilk kez kitap yazmamdı acemiyim yani af buyurun. Nasıl buldunuz ilk bölümü? Umarım beğenirsiniz tek tük şans eseri okuyacak kişiler, sayın okurlarım😀 Bir dahaki bölümde görüşmek üzere Birde umarım " yarın daha adaletli bir dünyaya uyanırsınız" (çok sevdiğim Ateşpare kitabından alıntıdır.) ne alaka derseniz seviyorum bu alintıyı ve bence çok anlamlı. Hoşçakalınn |
0% |