Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.bölüm: ÖZÜR

@hazankna

"Anne" diyerek ona doğru koşan oğlunu büyük bir sevinçle kucakladı Oya, "Oğlum" diyerek özlemle kokladı oğlunu. Arkadaki Behzat, timurun babası ise timurun başını okşuyordu. Bütün hayatları bundan ibaretti. Oğulları Timurdan.

 

"Anne, baba sizi çok özledim" diyerek babasının kucağına atladı küçük Timur. Behzatda oğlunu büyük bir özlemle kucakladı, özlemişlerdi oğullarını.

 

Büyük bir davet için yurtdışındaydılar bir aydır Oya ve Behzat, daha doğrusu Behzat gitmek istememişti bir görev çıkar diye ama karısınıda kıramamıştı. Bu yüzden oğullarını sadece görüntülü aramayla görebilmişlerdi. Büyük ellerini küçük oğlunun yüzünde gezindirdi Behzat.

 

Küçüklükten beri babası gibi asker olmak istiyordu küçük Timur. Hep babası gibi büyük cüsseli, heybetli olacağının hayalini kuruyordu.

 

Ve küçük Timur yaşı küçük olmasına rağmen babası ve annesinin onu canından çok sevdiğini biliyordu.

 

  

~~~~~~

 

Ne yapıcağımı bilemez haldeydim, ne diyecektim? Dinliyecek miydi? Kesinlikle hayır. Özür dilesem bile affetmezdi belkide. Bilemiyordu Timur.

 

Timur bunların hepsiyle kafasını yorarken kapının tıklanma sesiyle bütün düşüncelerini silmeye çalıştı, zordu ama başardı.

 

"gir" diye seslendi gür sesiyle kapıya doğru. Kapıdan giren kişi alicandı. "Komutanım rahatsız ettiğim için özür dilerim ama eğitime gelen askerler var. Sizi bekliyorlar" dedi kapının önünde dururken. "Tamam geliyorum alican" dedi ellerini masada birleştirirken "Tamamdır Komutanım, müsaadenizle" diyerek kapıdan çıktı alican.

 

Timur oturduğu koltuktan kalkıp kapının yanında duran boy aynasına ilerledi, askeri üniformasının sağını solunu düzelttikten sonra masanın üstündeki silahını alıp beline taktı. Eğitim için hazır olduğunda ise kapıdan çıkıp arka, büyük bahçeye doğru yol aldı.

 

Eğitime gelen askerlerin zayıf olduğunu daha bahçeye girmeden anlamıştı Timur. Zayıf askerleri sevmezdi, zaten işide zayıf olan askerleri daha güçlü yapmak ve TSK'ya sunmaktı. Bu zamana kadar eğitime gelen askerlerden TSK'ya kabul olmayan olmamıştı. Biraz sert ve disiplinli çalıştırsada çalıştırdığı bütün askerler ona minnettardı.

 

Bahçeye girdiği anda bahçede eğitim için gelmeyen askerler bile hazır ol komutunda durdu. Eğitim için gelen askerlerin önünde durduğunda diğer bahçedeki askerlere küçük bir baş hareketiyle oturmalarını emretti. Askerler emri anlamış olacakki hepsi aynı anda olduğu yere oturdu. Eğitime gelen askerler komutanlarına gıpta ederek bakıyorlardı.

 

"Asker" diye bağırdı önünde duran 10 kişilik gruba "Emredin komutanım" cevabını alınca başını hafifçe aşağı yukarı salladı. "Rahat" diyerek emretti tekrardan askerlere doğru, hepsi aynı anda rahat komutuna geçti. "Hazır ol" dedi tekrardan, askerlerin hepsi bu seferde hazır ol komutunda durdu.

 

Timur askerlere eğitim vermek için ad soyadlarını öğrenirken bahçenin en dip köşelerinden birinde olan barış timi oldukça rahattı, komutanlarının bu hallerine alışıktılar.

 

"kalkın yemekhaneye gidek ya sıkıldım burda" diyen Zülfikarla masadaki bütün bakışlar ona döndü, ama bu sefer Zülfikarı terslemediler. Aksine hepsi aynı anda masadan kalkıp bahçenin çıkışına doğru ilerlerken "barış" diyen gür bir sesle hepsi hazır ol komutuna geçip "Emredin komutanım" diye haykırdı.

 

"Hayırdır" dedi Timur elini ensesine götürürken. "yemekhaneye komutanım" diyen Pamirle Timur ufak bir baş hareketiyle gitmelerine izni olduğunu belirtti.

 

"sizde farkındamısınız komutanım Ada hanımla tanıştığından beri bir garip davranıyor" dedi alican timin önüne eğilirken, bunun duyulması onlar için hiç iyi şeyler getirmezdi.

 

"Aferin lan Aliş, bende farkındayım. Bir garip" dedi Pamir alicanın kafasına küçük bir şaplak atarken. Alican kafasını ovuşturarak geri olduğu yere dönerken hala konuşmakla meşguldü "ben diyorum ki" tekrardan timin önüne eğildi "gidip Timur komutanıma soralım, hayırdır diyelim komutanım, sizin Ada hanımla aranızda bir şey varda bize mi söylemiyorsunuz, diyelim. Nasıl fikir" dedi gülümserken. Fakat arkadan gelen, bu ana kadar fark etmedikleri kişinin sesiyle hepsi arkaya doğru döndü.

 

"aynen Aliş sen git öyle de, sonra Timur hepimizi elden geçirsin" dedi Kartal elleri askeri üniformasının cebindeyken. "Kartal komutanım çok haklı" dedi pınar ilk defa konuşmaya katılarak.

 

Bütün tim söyleyip söylememeyi tartışırken koridorun başından gelen topuklu ayakkabı sesiyle bakışları o kısma döndü, malum askeriyede topuklu sesi duymak binde bir gerçekleşen bir şeydi.

 

Siyahlar içine kuşanmış olan Ada'yı görünce işe hepsi teker teker konuştu "hasiktir" dedi Pamir elini ağzını götürürken "Ada hanım mı o gelen" dedi alican elini saçlarına geçirirken, "o sanırım" dedi pınar askeri üniformasını düzeltirken, "kartal komutanım görüyor musunuz" dedi Zülfikar arkasında duran Kartal'a "İyi insan lafın üstüne" dedi Kartal duruşunu bozmayarak

 

Üstünde siyah bir ceket, altında ise ceketle uyumlu siyah bir etek, siyah bir çanta, açık bırakılmış dalgalı saçlar ve bir topuklu ayakkabı. Uzaktan bile baya bir şıktı Ada.

 

Ona doğru şaşkınlıkla bakan time küçük bir tebessümle karşılık verdi, nedendir bilinmez ama bu time karşı içinde bir sevgi vardı.

 

"Ada hanım" diyerek öne atılan Zülfikarla bütün bakışlar ona döndü "Evet" dedi Ada hala tebessümünü dudaklarında korurken. "siz neden geldiniz buraya" diyen Zülfikarla gülüşü tamamen solmadı, ama burkuldu. "Timur nerde" diyerek pat diye söze dalan Adayla, Kartal hariç bütün tim birbirine, sonra ise adaya baktı. "Arka bahçede askerlere eğitim veriyor" dedi Kartal adaya karşılık.

 

Arkada olmasına rağmen uzun bir boyu ve kalıplı vücuduyla kolay bir şekilde görünüyordu "teşekkür ederim Kartal" dedi, gülümseyerek bugün timin yanından geçerken.

 

"Ben anlamadım şimdi" dedi alican eli ağzındayken, "sen neyi anlıyorsun da bunu anlicaksın Aliş, lütfen sus" dedi Zülfikar sırıtarak alicana bakarken "ayıp oluyor ama komutanım" dedi alican elini ağzından indirirken "ayıp oluyorsa oluyor banane lan" dedi Zülfikar ciddi kalkmaya çalışarak, fakat karşısında ona kınayıcı bakışlar atan alican varken bu baya zordu, o yüzden Zülfikar anında önüne dönerken alican hala kınayıcı bakışlarını devam ettiyordu.

 

"hadi yemekhaneye" dedi Pamir elini ensesine atarken,"doğru lan biz en son yemekhaneye gidicektik dimi komutanım" dedi alican yine konuşmaya dahil olarak, "evet Aliş gidicektik, hadi yemekhaneye" dedi tekrardan en önde yürürken, fakat Pamirin önüne geçen Kartalla bütün tim durmak zorunda kaldı. Kartal Pamire ufaktan bir bakış atarken, her zamanki gibi konuşmayı tercih etmeyerek yemekhaneye doğru yürümeye başladı. Tabii bütün timde arkasından.

 

~~~~~~

Kural 1;asla yumuşamak yok kural 2; ne derse desin aldırmak yok, diye aklımdan geçirirken bahçe kapısının önüne gelmiştim bile.

 

Az önce karşılaştığım timin şaşkın bakışlarını hayal edince tekrardan gülmeye başlayacaktım ki Timurun benim taraftan olan bakışlarını fark edince hemen dudağımdaki tebessümü yok ettim, nasıl fark ettiğini düşünecek kadar aptal bir kız değildim. Adam özel kuvvetlerdendi, düşünmeye gerek yoktu.

 

Duruşumdan ödün vermeyerek olduğum yerde bir kaç saniye kendime gelmeye çalıştım, sonuçta karşımızda askeri üniformalar içinde afet bir görüntüsü olan Timur vardı. Kendimden geçmemek olası bir durum değildi.

 

Yanındaki askerlere bir şeyler söyleyip bana doğru yavaş adımlarla ilerledi, aynı zamanda ise beni baştan aşağı süzmekle meşguldü. Askeriye gibi bir ortamda böyle kıyafetlerle bir kadın görmek diğer askerler içinde normal bir şey değildi sanırım. Yoksa alık alık bana bakmalarının başka bir açıklaması olamazdı.

 

Timur askerlerin bana baktığını fark edince anında arkasını dönüp dondurucu bakışlarını bütün bahçede gezdirdi. Zaten timur arkasını döndüğü an önüne dönen askerler harici hala bakan askerler ise önüne dönmüşlerdi.

 

Hepsinin önüne döndüğüne kanaat getirince bana dönüp hızlı adımlarla yanıma geldi. "katil olmamı istiyorsun herhalde" dedi kolumu tutup kendisiyle beraber benide ilerletirken, hiç istemesem bile onun adımlarına ayak uydurmak zorunda kalıyordum.

 

"Ol, banane" dedim sert durmaya çalışırken, fakat anında bana bakan bakışları ve ani bir şekilde duran adımları ile bir kaç adım arkaya gittim. "Ada" dedi uyaran ses tonuyla, fakat ben bunları yiyicek biri değildim, normalde afiyetle yerdim fakat aklıma az önce tekrarladığım kurallar gelince istemsizce kaşlarımı çattım. "Ne var" dedim sinirli kalmaya çalışarak, o ise cevap vermeyerek beni baştan aşağı tekrardan süzdü "şansını fazla zorlama istersen" dedi, ben sinirliyken bu ses tonuyla konuşmamalıydı. Fazla manipüle ediciydi.

 

"ben şansımı zorlarım, ama sen şansını çoktan kaybettin Timur" dedim kolumu ondan hızla çekerken, normalde kolumu ne kadar zorlarsam zorliyim elinden kurtaramazdım fakat şuan bana odaklanıp son söylediğim cümleye takılı kaldığı için kolayca kolumu elinden çekmiştim.

 

Omzumdan düşen çantamı tekrardan koluma takarken hızlı ve kararlı adımlarla oradan ayrılmayı umuyordum ki, Timur kolumdan tutup ilk olarak odaya sonra kendine

çekince bütün kurallarım alt üst oldu.

 

Bunu ikinci defa yapıyordu ama hala aynı tepkiyi veriyordum "Timur" diyerek düşmemek için gövdesine tutundum. Bunu yapmayı bırakmalıydı. Algılarımı yok ediyordu. Yine aynı yerde konumdaydık, Timurun odasında, duvara yaslıydım. O ise tam olarak karşımda. 1.kuralı aklıma getirmeye çalıştım, bu konumda baya zordu ama başardım.

 

Hala kolumda olan elini fark edince tekrardan kaşlarımı çattım, "bırak" dedim bütün ciddiyetimle, fakat gözlerine değil koluna bakıyordum. Belkide bu yüzden bırakmıyordu. Gözlerimi onun ela harelerine odaklanmışken ciddi kalmak zordu ama kuralları çiğneyemeyecektim. "Timur," dedim tekrardan bütün ciddiyetimle, normalde onun yüzüne bakmak için kafamı göğe kaldırmam lazımdı fakat topuklularımın etkisi fazlaydı. Boşuna onca topuklu arasından en uzununu seçmemiştim.

 

"Bırak" dedim hafifçe kolumu çekerken, fakat bu ciddi hallerim onun zerre umurumda değildi, hala kolumu bırakmamasının nedenide buydu. "Ada" dedi yine manipüle eden sesini kullanarak, bilerek yapıyordu. Sesinin büyüleyici olduğunu oda biliyordu.

 

Ellerini onca çabamdan sonra kendi isteğiyle çekip tekrardan iki yanıma dayayıp yanağıma uzandı. Ellerimi omuzuna koyarken o yanağıma öpücükler kondurmakla meşguldü. "Özür dilerim" dedi kafasını yanağımdan çekip yüzüme bakarken. Bütün kurallarımı alt üst etmişti. Ellerimi yanağına götürüp hafifçe okşadım, öpmek için uzanınca kafasını birazcık aşağı eğdi, bu yaptığına kıkırdayıp yanağını usulca öptüm.

 

Geri çekildiğimde dudağının kenarı yavaşca kıvrıldı. "Gidelimmi" dedim bende onu taklit ederek dudağımın kenarına gülümseme kondururken. "olur, gidelim" dedi, gözleri bir iki saniye dudağımda oylansada sağ gösterip sol vurdu ve uzanıp yanağıma uzun sayılabilecek bir öpücük kondurdu. "Gelirken timi gördüm, yemekhaneye gidiyorlardı sanırım. Yanlarına gidelimmi" dedim gülümsemem hala dudağımdayken.

 

O ise çoktan dudaklarını yanağımdan çekmiş, dikkatle bana bakıyordu. "Gidelim" diyip yandaki gri tonlarında olan kapıyı tek elle açıp diğer elinide geçmem için belime koydu. Çıktığımız an Timurun odasının karşısında olan iki üniformalı kadın asker kınayıcı bakışlarla bize bakıyordu, neden böyle baktıklarını tahmin edebiliyordum. Arkamdaki Timurun dondurucu bakışlarıyla karşılaşmış olmalılar ki anında bakışlarını başka tarafa çevirdiler.

 

Timurun hızlı adımlarına karşılık benim yavaş adımlarım onunda yavaşlatıyor olmalıydı, onun benden üç adım ilerde olmasının başka bir açıklaması yok gibiydi.

 

"Timur" dedim, o benden çıkan adıyla olduğu yerde durup bana dönerken ben topuklularla hızlı bir şekilde yanında bitmiştim, "biraz yavaş mı yürüsen?" dedim çantamı omzuma yerleştirirken. "Farkında değilim" dedi, normalde biri bana bunu dese benle dalga geçtiğini falan düşünürdüm fakat o an gözlerinde bir şey yakaladım, bana gerçekten farkında olmadığını düşündürecek bir şey.

 

Elimi uzatıp avuç içimle omzuna dokundum "Timur, iyi misin" dedim sorgular bakışlarla, onu ilk defa böyle görüyordum. "İyiyim, kafam biraz karışık şu sıralar, ondan olmalı." dedi gözlerimin içine bakarak, daha fazla bu konuyu konuşmaktan yana değildim "Peki" diyerek elimi omuzundan çekip bir adım ilerisine geçtim "hızlı yürüme" baş parmağımı topuklularıma doğru kaldırdım. "Malûm bunlarla yetişemiyorum" dedim gayet ciddi bir şekilde, fakat ben önünden yürümeye başladığımda arkadan gelen gülme sesleri onun beni yine ciddiye almadığını gösteriyordu, güç gösterilerimin onun için bir anlamı yoktu. Ki güç gösterisi göstermeme gerekte yoktu.

 

"Onları giymek zorundamıydın" dedi gülümsemesi dudağında tebessüm olarak kalarak, arkamı dönmesem bile buradan görebiliyordum. "Giymem gerekiyordu" dedim normal bir şekilde, "neden" dedi merakına yenik düşerek, normalde çok sorgulamayı sevmezdi. Ama konu ben olunca soru sormadan duramadığı belliydi.

 

"Seninle tartışmaya geldim çünkü, barışmaya değil" dedim saçlarımı geriye atarken "benimle tartışmak için bunlara mı gerek var" dedi, şuan topuklu ayakkabılarıma iğrenerek baktığına yemin edebilirdim.

 

"Evet" dedim gayet rahatken, fakat Timur

anında yanımda bitip elini belime koyunca yürüsem bile kaskatı kesilmiştim. Kulağıma eğilip "bir dahakine giyme derim, rahat olmayabilir" dedi, yakınlığımızdan dolayı deli gibi atan kalbim ve hızlanan nefeslerimi duymuş olacakki sırıtarak geri çekildi.

 

"ne demek şimdi bu" dedim, salağa yatarak. "Zamanı gelince anlarsın" dedi sırıtmasını dudağından minik bir öksürükle temizlerken.

 

Bir kaç dakika sonra yemekhaneye gelmiştik bir, düşündüğümden daha büyük bir yerdi. Bizim durduğumuz kapının hemen sağında yemek yapılıp dağıtılan yerler vardı, masalar ise çok fazlaydı.

 

Bizim olduğumuz yerin önünden başlayıp U bir şekilde dizilmişti. Şuan yemek dağıtılma saati olmadığı tek tük olan üniformalı askerlerden belliydi. Yemekhanein bizim karşımızda olan duvarda soldaki ve sağdaki masaları birbirinden ayıran bir kapı vardı, koridora çıkan kapılardan biri olmalıydı. O kapının bir kaç masa ilerisinde ise tanıdık simaları görünce Timurla o tarafa doğru ilerledik.

 

"Merhaba" diyerek yanlarına yavaşça yaklaştım, cevap vermelerini bekliyordum fakat bütün tim birden ayağa kalkıp hazır olda durunca bir qdim geriye gittim.

 

Timur küçük bir baş hareketiyle oturmalarını emretti, hepsi aynı anda olduğu yere otururken az önceki selamıma karşılık olarak hepsi sırasıyla 'Merhaba' dedi. Tam bende oturacaktımki Timurun çalan telefonuyla küçük bir duraksama yaşadım. "geliyorum" diyerek koridora çıktığını tahmin ettiğim kapıdan çıktı.

 

"nasılsınız" dedim çantamı omzumdan alıp masanın üstüne bırakırken "Teşekkür ederiz Ada hanım, iyiyiz çok şükür siz nasılsınız" dedi kartal ellerini masada birleştirirken "İyiyim bende sağolun" dedim boğazımı küçük bir öksürükle temizlerken. "Ada hanım" dedi Pınar bakışları pür dikkat bendeyken.

 

"Efendim" diyerek pınara döndüm, dikkatle bana bakan gözleri bir şey arıyor gibiydi "Siz bir şey mi diyeceksiniz" dedi, bu kızın gözünden hiç birşey kaçmıyordu. "Yarın sabah müsait misiniz" dedim tebessümle time dönerken "Ne için Ada hanım" dedi benim çaprazımdaki masanın bankına oturan üç adamdan en soldaki adam.

 

"Ooo komutanım sonunda görevden dönebilmişsiniz" diyen Zülfikarla masaya oturanlarında timden olduğunu anladım. Bana soru soran adam sanırım Timur ve Kartaldan sonra en kıdemli olan kişiydi. Kahverengi saçları sinek kaydı tıraşlıydı, saçlarıyla uyumlu kahverengi gözleri vardı.

 

Üstündeki askeri üniforması heybetli vücudu ve uzun boyuna tam oturmuştu. "Murathan ben, murathan Keskin" dedi elini bana uzatırken "Ada bende, tanıştığıma memnun oldum" dedim tebessüm ederken. Sert çehresi bir anlık tebessüm edecekmiş gibi oldu fakat sonrasında yine sertliğine büründü.

 

Murathanın yanına oturan adama baktım, siyah saçları yine sinek kaydı tıraşlıydı, kahverengi gözleri sert bir biçimde masaya bakıyordu. Uzun boyu ve yine heybetli vücudu askeri üniformasına yakışmıştı.

 

Benim onu incelediğimi fark etmiş olacakki masadaki gözleri yavaşça bana doğru döndü. "Çakır Demirhan" dedi elini uzatırken. "Tanıştığıma memnun oldum" dedim elini sıkarken. Çakır murathanın aksine ufak bir tebessümle karşılık verdi.

 

Çakır'ın yanında ise timin Alican'dan sonra en küçüğü olduğunu anladığım adam anında bana elini uzattı "Yavuz, yavuz kıraç" dedi heyecanla. Kahverengi saçları hepsi gibi sinek kaydı tıraşlıydı, kahverengi gözleri bana heyecanla bakıyordu, diğerleri gibi heybetli olmasada uzun boyluydu. Bu yüzden askeri üniforması onada yakışmıştı. "Tanıştığıma memnun oldum" dedim elini tebessümle sıkarken.

 

"Siz bir şey diyecektiniz Ada hanım" dedi Pamir bana dönük bir şekilde, "Yarın sabah müsaitseniz bana kahvaltıya gelin dicektim" dedim tebessüm ederek, bütün timde gözlerimi gezdirirken.

 

Zülfikar tam ağzını açıp bir şey diyecektiki çıktığı kapıdan giren Timurla Murathan, Çakır ve Yavuz anında ayağa kalkıp hazır olda durdu.

 

Timur yine küçük bir baş hareketiyle oturmalarını emretti. Hepsi olduğu yere tekrardan otururken Timur benim yanımda boş olan yere oturdu. Şuan fark ediyordum, masada onca kişi varken biride gelip benim yanıma oturmamıştı. Timur için boş bırakmışlardı.

 

"Hayırdır ne konuşuyordunuz" diyen Timurla bütün bakışlar ona döndü "Ada hanım bizi kahvaltıya çağırdıda komutanım" dedi Zülfikar üniformasını düzeltirken "Gideriz dimi komutanım" diyen Alicanla gülüşümü zar zor sakladım.

 

Timur bana döndü, gözlerinde birşey gördüm. Ne olduğunu bilemediğim bir şey. "İstiyorsa gideriz" dedi hala bana bakarken. Yanaklarımın yandığını hissediyordum, birliktelik olduğumuz zamanlardan hiç birinde böyle böyle olmamıştı, belkide kalabalık bir ortamda olduğumuz içindi.

 

Beni bu andan kurtaran şey çantamın içinden gelen titremeydi, telelnum çalışıyordu. Anında çantama uznaip telefonumu içinden çıkardım. Arayan annemdi, üvey annem. Üvey annem Kıvılcımı seviyordum, benim için öz annemdi.

 

Masadan kalkıp gerekli olduğu kadar uzaklaştım. "Efendim Anne" dedim gülümserken, Annemi seviyordum. "Annecim, nasılsın ne yapıyorsun" dedi zarif sesi heyecanlıyım bir şekilde.

 

"İyiyim Anne hastanedeyim, sen ne yapıyorsun" dedim, askeriyede olduğumu söylememiştim, zamanı gelince tabikide bunları annemle uzun uzun konuşacaktım fakat şuan sırası olduğunu düşünmüyordum.

 

"bizde babanla arabadayız tatlım, eve gidiyoruz" dedi, zarif sesi tekrardan kulağıma ulaşırken "Anladım anne, ama şimdi kapatmam lazım hastalar bekliyor" dedim gülmemek için kendimi zorlarken, hasta yerine sevgilim ve askerleri deseydim baygınlık geçireceğini bildiğim için söylememeyi tercih ettim. Sonuçta Annemin sağlığı önemliydi.

 

"Tamam annecim, bir şeye ihtiyacın olursa ara" dedi, şuan güldüklerine emindim "Tamam Anne, görüşürüz öpüyorum seni" dedim ceketimin düğmeleriyle oynarken "bende seni öpüyorum kızım, görüşürüz" diyen sesi kulağıma geldiğinde telefonu kapattım.

 

Timurların olduğu masaya ilerlerken ufak sesler kulağıma ilişiyordu "Tamam lan susun" diyen Timurla hepsi bir anda bana döndü "Hayırdır ne konuşuyordunuz" diyerek Timura yandan ufak bir bakış attım, oda onu taklit ettiğimi anlamış olacakki iki eliyle kendine gelmek istercesine yüzünü sıvazladı.

 

"Komutanımın doğ-" diyen Zülfikarla ona dönecekken Kartal'ın "Sussana lan" diyen sesiyle Zülfikardan önce Kartala döndüm "noluyor ya " diyerek masaya geri oturdum "bişey olmuyor Ada hanım" diyen Murathan kendi kafamdaki sorulara en net cevabı veren kişiydi.

 

"Siz öyle diyorsanız" dedim çantamı elime alırken, Timura bakmayana kadar bana baktığının farkında değildim. Kafamı biraz yukarı kaldırınca bana bakan ela gözleriyle karşılaştım. "Noldu" dedim telefonumu masadan çantama koymak için alırken, elini uzatıp açık saçlarımı arkaya doğru attı. İyiki tim şuan kendi aralarında şakalaşıp gülüyordu, yoksa utançtan yerin dibine falan girerdim herha-

 

Bakışlarımı Timurun gözlerinin yanına çevirince Kartal'ın bize bakan gözleriyle karşılaştım, gözlerimin fal taşı gibi açılmasına zorla engel olurken Timurun ellerini hızla ona belli etmemeye çalışarak saçlarımdan çekip masanın altında tuttum.

 

Ama adam mal değil tabii, bende bunu düşünecek kadar aptal olmasaydım iyiydi. Anında gözlerini masaya çevirdi, Kartal gözlerini yavaşça masaya indirirken iki elinide kafasının yanına koymuş bir şekilde masaya bakmaya devam ediyordu, bir şey olmuş gibiydi. Bunu sonra düşünecektim.

 

Timur bakanın Kartal olduğunu anlayınca bakışlarını tekrardan bana çevirdi "la havle" dedi ağzının içinden, bu hali komikti. "Timur" dedim elini hala tutarken, bırakmaya niyetim yoktu. "Efendim" dedi ellerini saçlarından geçirirken, "Kartal'ın neyi var" diyerek aklıma düşen ilk soruyu sordum. "Bu aralar böyle, bende farkındayım ama Kartal işte, ayda yılda bir konuşuyor. Derdini bana anlatıcağını sanmıyorum" dedi yandan bakışlarını Kartal'a çevirirken.

 

Tekrardan bana dönerken ben hala Kartala bakmakla meşguldüm, Kartala en az Timura güvendiğim kadar güveniyordum. Tim içerisinde herkesi bir birinden çok seviyrodum fakat Kartal başkaydı. Arkadaştan fazla kardeş gibiydi.

 

Daha fazla üstünde durmak istemediğim için Timura döndüm, "Yarın geliyorsunuz demi" dedim hafif tebessümle. "Geliriz" diyerek sol kolunu masaya yasladı, "beklerim" diyerek tebessümle ona baktım. Güzel bir çehresi vardı, bazı insanlar karşısında olanlara bakmaya kıyamazlar ya onlardandı.

 

Keyifli okumalarrr 🩷🫀

Loading...
0%