@hazankna
|
12/02/19
"Kızım" diyerek kapıyı çalan babamla "girebilirsin baba" dedim, babam hep kapıyı çalan biriydi. Alışmıştım.
"Nasılsın Kızım" dedi yatakta yanıma otururken "İyiyim baba sen" dedim kitabımın kapağını kapatıp yatağın kenarındaki küçük şifonyerin üstüne koyarken.
"İyiyim bende kızım, sağol" dedi bakışlarını öne çevirirken, sanki bir şey diyecekti fakat bunu dile getiremiyor gibiydi. "Ada" diyerek tekrar bana döndüğünde bu tahminimi doğruladım. "Efendim baba" dedim bağdaş kurarken "seni biriyle tanıştırmak istiyorum" dedi tebessüm ederken, hayatıma birden giren insanları oldum olası sevmemiştim.
"Kiminle" dedim yinede babamı kırmak istemediğim için, babam benim bu hayattaki tek değerli parçamdı. Küçükken annem gittiğinde bile babamın kucağında sabaha kadar ağlamıştım. Babamı kırmak bu hayatta isteyeceğim son şeydi.
"Benim için çok değerli biriyle" dedi tebessümünü dudağından silmeyerek "senin için değerliyse tabii, tanışalım" dedim bende tebessüm ederken "Akşam yedide gelicek canım, ben şimdi gideyim sende kitabına devam et" dedi yataktan kalkarken, "Peki" dedim, babam odadan çıktığındaysa yandaki şifonyerden okuduğum kitabı aldım, 'kürk mantolu Madonna' yazısını tekrardan görünce dudaklarıma hafif bir tebessüm kondurdum.
Sabahattin Ali'nin kitaplarını severdim, neredeyse hepsini okumuştum. Fakat okuduğum kitapları, izlediğim dizi ve filmleri tekrardan izlemeyi ve okumayı seviyordum.
~~~~~~~
Yaklaşık iki saat sonra odamın kapısı tekrardan çalındı, kapıdakinin babamın olduğunu bilerek "girebilirsin Baba" dedim elimdeki kitabı yine şifonyerin üstüne koyarken, iki saat içinde tabikide başka kitaba geçmiştim fakat heyecanlı bir yerindeydim, bırakmak hiç istememde yapıcak bir şeyim yoktu.
Kapıdan giren babamla tebessümümü dudağıma kondurdum, "Kızım, misafirimiz birazdan gelicek haber vereyim dedim" dedi hala kapıdayken "Tamam Baba, inerim birazdan aşağı bende" dedim hala tebessüm ederken, "Tamam kızım, bekliyorum" diyen babamla yataktan aşağı bacaklarımı sarkıtmıştım, babam kapıyı kapayıp çıkarken ben şifonyerin üstündeki sürahiden bardağa su doldurmakla meşguldüm.
Normalde çok fazla su içen biri değildim, içmeyi unutuyordum. Babamla çok defa bu konu yüzünden kavga ettiğimiz için artık istemesem de içmek zorundaydım.
Yaklaşık on onbeş dakika sonra kendimi boy aynasının önünde incelerken bulmuştum, krem rengi bol bir pantolon ve pantolonun rengiyle uyumlu bir kazak giymiştim, altımda ise beyaz bir spor ayakkabı vardı, ellerimi dalgalı saçlarımdan tekrardan geçirirken dış kapının ziliyle aşağı inmem gerektiğini anlamıştım.
Yatağın üstündeki telefonumu alıp cebime atarken aynı zamanda odadanda çıkmıştım. Aşağı kata inen kahverengi merdivenlerin başındayken kapıyı açıp içeri giren kişiyle bir an duraksadım.
Babam tanıdık biri olsaydı söylerdi fakat aşağıda kapının önünde duran kahverengiye saçlı şık bir kadını tanıdığımı zannetmiyordum.
~~~~~~~ 16/04/24 "Ada" diyerek bana doğru koşan aylinle hızla arkamı döndüm "Noldu" dedim telaşla, fakat Aylin bir şey demeyip sadece kendi etrafında dönmekle yetinmişti, ne demek istediğini de anlamıştım şahsen, "Nasıl olmuşum" diyordu.
Üstünde olan siyah bir bol pantolon ve siyah tişörtü üstüne tam oturmuştu, "Çok güzel olmuşsun canım" dedim tebessüm ederek.
Fakat bu sahne çok uzun sürmedi, sonuçta telaşımız vardı. Ben hemen arkamı dönüp çayı demlemekle meşgulken Aylinde yanıma gelmiş masa eksik bir şey varmı diye bakıyordu.
O sırada kapıya sokulan bir anahtar sesi ve ardından Zehra'nın bağırışıyla hemen kapıya koştuk "Buldum, sonunda buldum" diyerek kapıyı kapattı, buldum dediği şey ise boyoz ve gevrekti. Bir İzmir kızı olarak kahvaltıda İzmir boyozu ve gevreği olmazsa olmazdı.
Anında Zehra'nın elinde olan poşetleri alıp içine baktım, gerçektende bulmuştu. Buna bu kadar sevinmemin nedeni ise son bir saate sekiz tane fırın gezmesiydi. "Zehra'mm sen olmasan ne yapard" diyerek Zehra'nın boynuna sıkıca sarıldım. Normalde asla bir kahvaltıya bu kadar özenmezdim ama bugün misafirlerimiz özeldi.
Ben elimdeki poşetleri mutfağa bırakırken odadan gelen telefonumun sesiyle tabaklara giden elim durdu, "Aylin sen bunları tabaklara dizebilir misin, ben hemen geliyorum" dedim elimi lavaboya silkelerken "Tamam tamam sen git çabuk" diyen aylinle koşar adımlarla odaya gittim.
Telefonu yatağın üstünden alıp arayanın kim olduğuna bakınca ekranda 'Timur' ve beyaz bir kalp gördüm, tebessümüm bütün yüzüme yayılırken telefonu açtım "Efendim" dedim heyecanlı bir şekilde. "Ada" diyen sesiyle Timurun kalın sesiyle tebessümüm derinleşti, "on onbeş dakikaya ordayız, bir şey lazım mı" dedi, arkadan o kadar çok ses geliyordu ki Timuru zor duymuştum.
"Yok yok, bir şey lazım değil" dedim odada tur atarken "Tamam geliyoruz birazdan" dedi, oda arkadan gelen seslerin farkına varmış olacakki bne bir şey diyemeden telefonu kapattı, arabadakilerin canına okuyacağı belliydi. Fakat bu benim sorunum olmadığından odamdaki büyük boy aynasına doğru gittim, altımda olan gri ve siyah tonlarındaki siyah pantolona ve beyaz tişörte dikkatle baktım, sanki bir şeyler eksikti.
O sırada bakışlarım boynuma uzanınca neyin eksik olduğunu anlamıştım, annemin verdiği kolye yoktu. Komodinlerimin çekmecelerine bakıp kolyemi ararken bütün dikkatimi kolyeden uzaklaştıracak bir şey oldu, bir bandana.. kanlarla kaplı askerî bir bandana..
Nereden geldiğine dair en ufak bir fikrim yoktu, asla evime kanlı bir askerî bandana alıcak biri değildim.
"Ada" diye arkadan bağıran Zehrayla anında komodinin çekmecesini kapattım, ben bile ne olduğunu bilmiyorken şuanlık onların bilmelerine gerek yoktu.
Odamın kapısından giren Zehra'nın ağzın söylenmeyi bekleyen cümleler bir anlık duraksadı, yüzümdeki değişimi oda fark etmiş olacakki "Ada'm noldu, yüzün bembeyaz iyi misin" dedi, gözlerinden telaşlı olduğu anlaşılıyordu.
Boğazımı küçük bir öksürükle temizleyip dudağıma tebessümümü kondurdum "İyiyim iyiyim, sen ne dicektin canım?" dedim ona doğru ilerlerken, "Timur aradı mı dicektim" dedi, iyi oldufumu anlamış olacakki oda tebessüm etti.
Aklıma gelen şeyle gözlerim fal taşı gibi açıldı, Timurla konuşmamızın uatudnen yaklaşık beş dakika geçmişti yani on dakika sonra buradalardı.
Zehra'yı kapının önünden hafifçe itip mutfağa doğru koştum. Koltukta rahatça oturan Aylinin yanına gittim hızlıca, "Her şey hazır mı" dedim tekrardan telaşla. Aylin telaşımı anlamış olacakki gözlerini televizyondan bana doğru kaldırdı.
"Hazırda noldu, ne bu telaşın" dedi kumandayı eline alırken. Hazır kelimesini duyduktan sonra rahat bir nefes alıp kendi Aylinin yanındaki tekli koltuğa bıraktım, "Timurlar bi beş on dakikaya gelirler" dedim bacağımı kendime doğru çekerken. Aylinle Zehra benim yanımda televizyon izliyordu, benim ise gözümde kulağımda kapıdaydı.
~~~~~~ Yaklaşık on dakika sonra kapının çalmasıyla üçümüzde oturduğumuz yerden ayaklandık, hepimiz hızlıca üstümüzdekileri düzeltirken ben kapıya doğru yürümekle meşguldüm. Kapının kilidini kaldırıp kaputu açtım, fakat açtığım an yine karşımda adet bir görüntüsü olan Timuru beklemiyordum, üstünde siyah bir kazak, kazakla uyumlu siyah bir deri ceket ve siyah pantolonla aklı baştan alıcak durumdaydı.
"Hoşgeldiniz" diyerek elindeki içinde muhtemelen fırından aldığı şeyler olduğunu tahmin ettiğim poşeti aldım. Sırasıyla Timur, Kartal, Murathan, Çakır, Pamir, Pınar, Zülfikar, Alican, Yavuz olarak içeri girdiler.
Tam kapıyı kapayacaktımki merdivenlerden gelen sesle duraksadım "Benide bekleyin" diyen kızın sesi yüzünden kapıyı açık bıraktım. Bir kaç saniye sonra merdivenlerin başındaki kıza bakıyordum.
Hafif sarı, uzun saçları kemikli yüzüne yakışmıştı, toz pembe tişörtü ve beyaz pantolonuda üstüne tam oturmuştu. Yüzüne anlamaz gözlerle baktığımı fark edince derin bir nefes alıp elini bana uzattı "Nefes ben" bu noktada kafasını biraz sola eğdi, kısık bir sesle "sevgilinin kardeşiyim" dedi, Timurun kardeşi miydi? Timur bir kız kardeşi olduğundan daha önce bahsetmemişti.
Hızlıca elini sıktım, "Tanıştığıma memnun oldum" dedim tebessümle, elimi sıkmayı bırakırken "Bende bende" demeyi ihmal etmemişti.
Nefesin arkasından kapıyı kapatıp bende salona gittim, duvarın kenarından başlayan L koltukta yine sırasıyla Aylin, Kartal, Zehra, Murathan, Zülfikar ve yanına oturan Nefes, Çakır, Alican, pınar ve yavuz olarak sıralanmışlardı.
Timurun yanı ise boştu, hızlı adımlarla Timurun yanına ilerlerken o yavaşça tebessüm eden dudağıyla bana bakıyordu, yanına oturduğumda yavaşça ona doğru sokuldum.
Bir şey diyeceği bana dikkatle bakan bakışlarından belliydi, yavaşça bakışlarımı ona doğru çevirdim "Çok zahmet etmişsiniz, bu kadarına gerek yoktu" dedi tahminimi doğrulamama yardımcı olarak "Üç kız olunca bana pek bir şey kalmadı" dedim başımı öne eğip kıkırdarken.
Uzanıp saçıma küçük bir öpücük kondurdu, "Ellerine sağlık" dedi ellerini dizinde birleştirirken "Afiyet oluyor mu olmuyor mu görücez birazdan" dedim, bunu bir tehtid olarak söylememiştim fakat o böyle anlamış olacakki "Zehirde koysan, sen yaptıysan seve seve yerim" demesi bir oldu.
"Bakıcaz" dedim gözlerimi kısarken, "Ada hanım lavabo neredeydi acaba" diyen Yavuzla bakışlarımı ondan tarafa çevirdim, "Salondan çık direkt soldaki ilk kapı" dedim tebessümle, başını hafifçe sallayıp, ayağa kalkıp tarif ettiğim yere doğru gitti.
"Aylin hanım siz ne iş yapıyordunuz?" diyen Alicanla bütün bakışlar o tarafa döndü, "Avukatım ben" dedi Aylin tebessümle.
Aylini seviyordum, bu eve beraber tanıştığımızdan beri iyi anlaşıp, herşeyimizi birbirimize anlatmıştık. Alican sorusunun cevabını almış olacakki başını sallayarak önüne döndü.
O sırada gözüme bir şey çarptı, Nefesin boynunda olan camdan gelen güneş ışığıyla parlayan bir kolye. Gri zinciri olan kolyenin ucunda G harfi sallanıyordu, Nefesin isminde G harfi yoktu, Timurunda olmadığına göre ya annesinin yada babasının isminin baş harfi olabileceğini düşünüyordum, pek üstünde durmadım. Sonradan Timura sorardım, onunda cevabını vereceğinden emindim.
Salona giren Yavuzla bende ayağa kalktım, "Hadi mutfağa geçelim" dedim tebessümle. Herkes aynı anda ayağa kalktı, Allah'tan salonum genişti.
Hepsi mutfağa doğru ilerlerken ben ocağın başına geçmiş çayları doldurmakla meşguldüm. Zehra hemen yanımda bitip doldurduğum çayları tepsiye doldurdu. Evi seçerken mutfak ve salonu bugün seçmem aldığım en doğru kararlardan biriydi.
Bütün çayları doldurduktan sonra bende masaya oturdum, nedense iştahım yoktu hiç bir şey yemek istemiyordum. O sırada aklıma odada bulduğum bandana geldi, Timurlar gelicek diye pek üstünde durmamıştım fakat şuan hem bir sey yiyesim yoktu hemde hepsi şuan kahvaltıya başlamışlardı, gitmemem için hiç bir engel bulunmuyordu. Yani, ben öyle sanıyordum.
Masadan ayağı kalktığımda Timurla birlikte bütün bakışlar bana döndü, "Hemen geliyorum, siz devam edin" dedim tebessümümü dudağıma tekrardan kondururken. Önemli bir işim olduğunu anladıklarından olsa gerek hepsi tekrardan önüne dönmüşlerdi.
Hızlı adımlarla koridorun en sonunda, sağda olan odama girdim, salon ve mutfağa kasten büyük bir odam yoktu, hemen kapıyı açınca karşımda olan yatağım, yatağımın biraz solunda olan pencere, yine yatafimin kenarında olan şifonyer, duvarın birleşme noktasına çapraz bir şekilde konulmuş bir komodin, bir kitaplık ve kitaplığın yanında olan bir puf. Ama bana yetiyordu, çoğunda gözü olan biri değildim.
İlerleyip komodinin çekmecesini açtım, bandana olduğu yerde duruyordu. Daha dikkatli incelemek için elime alacaktım ki kapının tıklanma sesiyle anında çekmeceyi kapattım. "Girebilir miyim" diyen Timurla derin bir nefes verdim "girebilirsin" dedim yatağıma otururken.
İçeri gimek için eğilen Timurla gülmemek için zor durdum, fakat o bunu fark etmişti "noldu, neye gülüyorsun" dedi bana doğru ilerlerken "yok, birşeye gülmüyorum" dedim, fakat on kilometre ötede olan biri bile salağa yattığımı anlardı, "boyumun uzun olması benim suçum değil" dedi yatağa otururken.
Gülüşümü zorda olsa dindirirken ona döndüm. "Neden geldin buraya" dedi hala bana bakarken, "Hiç" diyerek ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm, tam elimi kapının kulpuna uzatacaktımki Timurun elini hızla kapının üstünde bulunca yavaşça elimi kapının kulpundan çektim.
O sırada ikimizinde dikkatini dağıtan bir şey oldu, yatağımın altından miyavlayarak çıkan Duman. Evet kendi kedimimin varlığını unutmuştum. Normalde çok miyavlayan, gerekmedikçe yerinden kalkmayan bir kediydi. Şuan yatağın altından miyavlayarak çıkmasının nedeni dışarı çıkmak istemesiydi, kedime minnettardım.
"Dışarı çıkmak istiyor, kapıyı açar mısın" dedim ona bakarken, sırf kedi yüzünden kapıyı açmak zorunda olduğu için kızgın olmalıydıki anında çatan kaşları bunun göstergesiydi. Yinede hiç bir şey demeden kapıyı açtı, Duman beni şaşırtmayıp açılan kapıdan ağır adımlarla çıktı. Bende çıkmak için bir adım atmıştımki anına yine yüzüme kapanan kapıyla derin bir nefes verdim.
Beni delirtecekti. "Seninle daha konuşacaklarım bitmedi" dedi kollarını göğsünde birleştirirken, "Ne konuşacağız" dedim salağa yatarken, ne konuşacağı belliydi "bişey olmuş" yüzünü bana doğru yaklaştırırken, gözleri bir şey arıyor gibiydi. Bir adım geri gitme isteğime zorla hakim olmuştum.
"Ne oldu" dedi yüzü yüzümün karşısındayken "Hiç bir şey" dedim, "birşey olmuş işte, söyle" dedi oda anında, "bir şey olduğu yok, hadi içerdekileri daha fazla bekletmeden gidelim" dedim elimi kapının kulpuna koyarken, Bu sefer zorluk çıkarmayıp arkamdan ilerledi.
Mutfağa girdiğimizde Dumanın Kartalın kucağında olduğu gördüm, fakat jartak harici herkes kediyle ilgilenirken Kartal göz ucuyla bile kediye bakmayıp kahvaltıya odaklanmıştı, Timurla birlikte yerlerimize oturduğumuzda herkes gibi kahvaltıya oturmuş, önümüze bakmakla meşguldük.
~~~~~~
"Ee, kahve içer misiniz" dedim koltuğun en ucunda düşmemek için zar zor tutunurken, "Valla o kadar iyi olur ki Ada ha-" diyen Zülfikarın cümlesini yine Kartal bölmüştü "Sus lan" dedi Kartal en delici bakışlarını yine Zülfikara karşı tutarken, "Aylin, hadi" diyerek ayağa kalktım, aylin ve kızlar ne demek istediğimi anlamış olacakki hepsi aynı anda benim peşimden mutfağa ilerlediler.
Birlikte mutfağa girdiğimizde nefesin telefonunun sesiyle anlık duraksadım, fakat nefese baktığımda sıkıntılı bir nefes verdiğini gördüm, fazla takılmadan önüme dönüp sol dolaptan türk kahvesini çıkardım, kızlara oturmasını söyledikten sonra kahveyi cezveye, cezveyide ocağa koydum.
Kahvenin pişmesini beklerken tezgaha dayanarak kızlara döndüm, Nefesin telefonu kapatmış masaya bakakalmıştı. "Nefes" dedim kaslarım hafif çatılırken, bakışları yavaşça bana döndü "Efendim" dedi yine yavaşça tebessüm ederken, "iyi misin, bi durgunlaştın" dedim çaprazındaki sandalyeye otururken "ya, atımın bakıcısı aradı, ondan" dedi ellerini saçlarından geçirirken.
"Senin atın mı var" dedi Zehra heyecanla, nefes tebessümle başını sallarken ben nefese döndüm. "Neden, birşey mi olmuş" dedim kolumu masaya yaslarken, "Atım zaten hasta, gittikçe kötü olduğu söyledi, yerinden kalkamıyormuş" dedi, bu kadar üzüleceğimi tahmin etmemiştim. Hayvanları gereğinden fazla seven bir insandım, her çarşamba günü dışarıda olan kedi, köpek ve kuşlara yem ve mama dağıtıyordum. Nefesin acısını düşünemiyordum.
Uzanıp elini tuttum "umarım iyi olur canım, sen canını sıkma lütfen" dedim elimin içindeki elini baş parmağımla okşarken, bu desteğim ona iyi gelmiş olmalı ki anında gülen yüzü bu taraftandı.
Biz birlikte sohbet muhabbet ederken salondan çıkan Timur ve tim ile ayağa kalktık, bir şey olmuş gibiydi "Timur, noldu" dedim endişeli bir şekilde "görev çıktı gitmemiz lazım" dedi elindeki telefonu arka cebine atarken, bu noktada nefese döndü "Nefes, sen biz gelene kadar evde tek kalma kızlarla birlikte kal" bana döndü, "kalabilirmi" dedi ceketini giyerken "Tabii, kalabilir" dedim sandalyeyi masaya doğru çekerken.
Kızlarla birlikte kapıya doğru gittik, Timur ayakkabisini giymiş kapii açıyordu. "Timur" dedim, yine gidecekti. bir ay belki iki ay göremeyecektim, blekide hiç göremeyecektim.
Kapının kulpunu bırakıp bana döndü "dikkat et" dedim tebessümle, "ederim" dedi oda aynı şekilde. Uzanıp saçlarıma uzun bir öpücük bırakıp kapıyı açtı, ve gitti. Geri gelecek miydi? |
0% |