Yeni Üyelik
6.
Bölüm

BÖLÜM 6: Aşk Ve Kin

@hazelliekkn

Öğlen saatlerinde üzerimde hala gelinliğim varken yattığım sert koltuktan doğruldum. Dün gece terasta oturduğum koltukta uyumuştum. Barlas'ı odadan kovup burada kalmak konusunda inatçı olsam da onun yatağında yatmayı içim almıyordu. Odasına sinmiş kokusunu solursam içimdeki intikam duygusunu fazla sürdüremem diye korkuyordum. Bu yüzden terasta uyumuştum. Üzerimi değiştirmek için bile içeri girmeye tenezzül etmemiştim. Oysa ki dün gece yaşananlardan sonra üzerimdeki bu gelinlikten iğreniyordum. Barlas gece odadan çıktığında nereye gitmişti bilmiyordum. Merak ettiğimi de inkar edemem. Ben uyurken odaya geri dönüp dönmediğini bile bilmiyordum. Masanın üzerinde duran telefonumdan saati kontrol ettim. 12.30'u gösteriyordu. Peki dün gece yaşananlardan kaçabilmek için kaç saat uyusam yeterli olurdu? Aslına bakılırsa bu saatte uyanmam beni şaşırtmıştı. Yattığım yer oldukça rahatsız ve serin olmasaydı eminim ki ölüm uykusuna yatar bütün gün kalkmazdım. Hissettiklerimin ağırlığı arttıkça uyku sürem de artıyordu.

 

Koltukta bir kaç kere rahatsızca kıvrandıktan sonra en sonunda kalkmaya karar verdim. Odaya girdiğimde Barlas'ın beni mest eden kokusu ciğerlerime doldu ve ağlamak istedim. Fakat gözlerim öyle bir yanıyordu ki sanki bana dün gece ağladığından daha fazla ağlayamazsın der gibiydiler. Bakışlarım yatağa kaydığında yatağın örtüsünün bozulmuş olduğunu gördüm. Gece burada mı yatmıştı? Bunu yapmış olamazdı değil mi? Tam arkamı dönüp lavaboya yönelecektim ki sert bir cisime çarpıp duraksadım. Bahsettiğim sert cismin Barlas'ın vücudu olduğunu farketmem bir kaç saniyemi almıştı. Üstünde beline sardığı havludan başka hiç bir şey

yoktu. Bir dakika! Ne? Hızlıca onu ittirip kendimi geri çektim. Haliyle çarpıştığımızda istemsizce belime giden elleri de benden ayrılmıştı.

 

"Ne halt ediyorsun sen?" dedim bağırırcasına.

 

"Bağırma Efnan başım ağrıyor."

 

"Ne işin var burada?"

 

"Benim odam burası. Duş almaya geldim."

 

"Gece de burda mı yattın sen?"

 

"Uyumadım Efnan. Yatağı soruyorsan bilerek bozdum."

 

Neden?" Resmen adamı sorguya çekmiştim.

 

"Çünkü evli olduğumuz süreç boyunca mükemmel bir çift gibi gözükmek zorundayız. Odayı toparlamaya gelen çalışanlar beraber yattığımızı düşünmeli." Dalga geçiyordu her halde? Dün gece söylediklerinden ve beni getirdiği halden sonra hiç bir şey olmamış gibi rol yapmamı istiyordu benden.

"Bu evdeki kimse aramızda bir sorun olduğunu bilmemeli. Anıl da buna dahil. Ona göre davran."

 

"Sen dalga mı geçiyorsun benimle? Hiç bir şey olmamış gibi karşıma geçmiş rol yapmamı mı istiyorsun?" dedim adeta burnumdan solurken.

 

"Evet." demesiyle bu sakinliğine daha fazla dayanamayıp yüzüne bir tokat çarptım. Tokadın etkisiyle o da şimdi benim gibi burnundan soluyordu. Hızlı bir hamleyle bileğimi sertçe tuttu.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi hırlar gibi.

 

Bende aynı hızda sertçe kolumu çekerek bileğimi onun elinden kurtardım. Gerçekten sıkıca tutsa kurtaramayacağımı biliyorum. Benden böyle bir hareket beklemediği için şaşırmıştı."Bir daha sakın bana ne yapacağımı söylemeye kalkma! Seninle hala evli olmam buna zorunlu olduğum anlamına gelmiyor Barlas, ona göre davran."

 

"Nasıl bir kadınsın sen Efnan?" diye sordu bana sanki uzaylıymışım gibi bakarken. Sorusuna cevap vermeden yanından geçip gittim. Cevap gelmeyeceğini anlayınca arkamdan seslendi.

"Bavulunu hazırlamanı öneririm. Balayına çıkacağız." Hala balayı diyor bayılacağım şimdi.

 

Tüm makyajımı çıkarıp hızlı bir duş aldım. Duş bedenimi rahatlatmaya yetmişti fakat ruhum hala paramparçaydı. Hala böyle bir adamla evli olmam gerçeğini kaldıramıyordum. Boşanmamamın sebebiyse anne ve babamı zar zor bu evliliğe ikna etmişken korkularının gerçek olduğunu bilmelerini istemiyor olmamdı. Onların üzüleceğini bilmesem bir dakika bile durmazdım. Ama madem evli kalmaya karar verdim intikamımı da alacağım. Onu affetmeyeceğim. İstemeye istemeye bir bavul hazırladım. Aslında tüm günümü bu evde geçirip herkese rol yapmaktansa onlardan uzakta bir yerde istediğim gibi Barlas'a kök söktürebilirdim. Balayı fikri iyi olabilirdi. Gerçi beyefendinin kesin konuşmasına bakılırsa sadece bir fikir olarak kalmamıştı. Eminim çoktan her şeyi ayarlamıştır.

 

Hazırlanıp aşağıya indiğimde herkes öğle yemeğine oturuyordu. Sahi öglene kadar uyumuştum. Hem de evde gelin olarak ilk günümde.

Kanun amca geldiğimi farkedince gülmeye başladı.

 

"Ooo tünaydın Efnan kızım."

 

"Kusura bakmayın ben hep biraz fazla uyurum." Aslında burda yabancı yoktu ama yine de açıklama yapmıştım.

 

"Estağfurullah gel kızım gel ye yemeğini. Sen rahat et bu evde gerisi önemli değil." Bir şu mükemmel babaya bak bir de oğlu olacak hıyara! Gülümseyerek masada Anıl'ın yanındaki yerimi aldım. Barlas tam karşımda oturuyordu. Ufak bir terslik vardı sanki bu işte?

Anıl bana doğru eğildi.

 

"Bambi benimle evlendin de haberim mi yok?" dedi fısıldayarak.

 

"Ne diyorsun sen be sabah sabah." Bende onun gibi fısıldadım.

 

"Birincisi sabah değil öğlen oldu. İkincisi niye benim yanımdasın kızım geçsene kocanın yanına!" Kocam batsın emi. Olmaz olsun böyle koca.

 

"Anıl."

 

"Efendim."

 

"Sus ve yemeğini ye."

 

Anıl tekrar doğrulurken herkesin duyabileceği şekilde ofladı. Kanun amca da başta Barlas'ın yanına oturmamış olmama şaşkın bakışlarla karşılık vermişti. Ama Anıl'la samimiyetimi biliyordu ve bunu normal karşılamış olacak ki yemeğine odaklanmıştı. Barlas ise masaya oturduğumdan beri bana ters ters bakıyordu. Şu an çekip beni vursa dahi onun yanına oturmayacağım. Ayrıca o kim köpek beni vuruyor? Sakin ol Efnan sakince yemeğini ye.

 

Önümde duran mercimek çorbasıyla bakıştım. Bir insanın ilk öğünü mercimek çorbası değil de fikrimce daha hafif bir şeyler olmalıydı. Ama el mahkum yiyeceğiz. Kim dedi sana öğlene kadar uyu diye. Çorbayla bakışmamı izleyen Barlas'ın yüzündeki sert ifade gitmişti. Ne düşündüğünü anlamaya çalıştım ama başaramadım. Sadece gözlerinin artık kızgın bakmadığından emindim. Bir bana bir çorbaya bakıyordu. Onu öyle görünce ne düşündüğümü anlamasın diye kaşığıma sarılıp çorbamı içmeye başladım. Bir süre herkes sessizce yemeğini yedi. En sonunda bu sessizliği Barlas bozdu.

 

"Baba biz bu gün Efnan'la yola çıkıyoruz." dedi Kanun amcaya dönerek.

 

"Demek ayarladın balayını. İyi oğlum gidin güzel bir tatil yapın karı koca beraber." Kocam batsın artık ama!

 

"Şirketteki işler-" Kanun amca Barlas'ın sözünü kesti.

 

"Düşünme sen işi. Ben hallederim. Hem Anıl da var." Anıl'a baktığında Anıl kafasını sallayarak onu onayladı. "Siz yeni evlisiniz balayının tadını çıkarın."

 

Barlas gülümseyerek teşekkür etti. Fazla sessiz kaldığımdan masadakiler garipsemesin diye konuşmam gerektiğini hissettim.

 

"Nereye gideceğiz kocam?" diyerek Barlas'a döndüm. Kocam diye seslenmem onu dumura uğratmıştı. Kelimenin tam anlamıyla dona kaldığında Anıl gülecek gibi oldu fakat son anda toparladı.

 

"Kocam mı? Iyy aşk pıtırcıkları sizi." Anıl yalancı bir tiksinti ifadesiyle bize bakıyordu. Bizimle uğraşmaya çalıştığı çok belliydi. Kanun amca ise bıyık altından kıs kıs gülüyordu.

 

"Karımla konuşmamdan sanane lan?" dedi Barlas Anıl'ı tersleyerek. Karım da dedi o sanki? Bu sefer de ben dona kalmıştım. Cümlesinin hemen ardından gözleri bana değdiğinde ödeştik der gibi bakıyordu. Hay sıçacağım ama bu işe!

 

Boğazımı temizleyip "Soruma cevap vermedin kocam." dedim yenilgiyi kabul etmeyerek.

 

"Fransa'ya karıcığım." dedi dişlerinin arasından. Anıl kendini tutamayıp bir kahkaha patlattı. Bense gülmemek için dudaklarımı dişliyordum.

 

"Anıl!"

 

"Efendim abi?"

 

"Gırtlağını keserim gülme lan!"

 

"Gülmüyorum abi." derken hala kıs kıs gülüyordu.

 

"Tamam yeter artık didişmeyin ulan." diyen kişi Kanun amcaydı.

"Anıl sen de karı koca arasına girme."

 

"Evet. Girme karımla benim arama."

dedi Barlas.

 

"Bence de kocamla arama girme." dedim altta kalmayarak.

 

"Tamam anladık evlendiniz." Anıl isyan ediyordu. "Gidin artık balayına da rahatlayın aşk pıtırcıkları."

 

"Anıl!" diye bağırdık üçümüz aynı anda.

 

"Sustum!" dedi Anıl da bağırarak.

 

**** 

 

Yemekten sonra yola çıkmamız fazla zaman almamıştı. Şimdi Kıyımcılar'a özel uçakta içkimi yudumluyordum. Ben bu lüks ve zenginliği arkamda bırakalı çok olmuştu. Fakat hala kendimi bu dünyaya yabancı hissetmiyordum. Barlas karşımdaki koltukta kitap okumakla meşguldü. Fransa'ya daha önce de gitmiştim. Babam Paris'e işi için geldiğinde annemle beni de getirirdi. Her yönüyle beni büyüleyen bir ülkeydi. Bir çok dilin eğitimi alıp öğrendiğim için yurtdışı seyahatlerimizde zorluk çekmezdim. Hala tam olarak Fransa'nın neresine gittiğimizi bilmiyordum.

 

Uçuş boyunca hiç konuşmadık ama her göz göze geldiğimizde birbirimize ters bakışlar atmayı da ihmal etmiyorduk. Tamamen baş başa olmamız da cabasıydı. Sonunda uçak iniş yaptığında rahat bir nefes aldım. Saatlerdir konuşmadığımdan kendi sesimi unutacak duruma gelmiştim. Agah kabinimize girdi ve bana ufak bir kafa selamı verdi. Gülümseyerek ona karşılık verdim.

 

"Abi arabalar hazır valizleri de taşımaya başladılar. Tekne limanda bizi bekliyor." Barlas okuduğu kitaptan kafasını kaldırıp ağır ağır salladı.

 

"Sağ ol koçum." Agah'ı gönderdikten sonra bana döndü.

"İnebiliriz."

 

Cevap vermeden toparlanıp kapıya yöneldiğimde arkamdan ofladığını duydum. Gerek kalmadıkça seninle konuşmayacağım işte! Bir yanım saatlerce konuşmak için yanıp tutuşsa da konuşmayacağım.

 

Limana kadar arabayla geldiğimizde denizin ferah kokusunu doya doya içime çektim. Bir teknenin karşısındaydık. Teknenin arka kısmında yazılı olan B.K. harflerinden onun Barlas'a ait olduğu anlaşılıyordu. Neden bilmiyorum ama bu Barlas'ın takıntısı gibiydi. En sık kullandığı arabasının plakasında da B ve K harfleri vardı. Uçağının dışında da aynı şekilde B ve K harfleri yazılıydı. Kendine ait çoğu malına bunu yapmıştı.

 

"Neden çoğu malında bu harfler yazılı?" diye sordum merakıma yenik düşerek. Gerek kalmadıkça konuşmayacağım diyene bak! Elime teknenin arkasında yazan B.K. yazısını gösterdim.

 

"İsmimi temsil ediyor." dedi tekneye ilk kendisi atlayıp bana elini uzatırken. Elini tutup topuklularla dengemi kaybetmeden tekneye binmeyi başardım.

 

"Orasını anladım da neden ?"

 

"Hoşuma gidiyor işte. Özel bir sebebi yok." Bu cevap için mi sessizlik orucumu bozdum ben? Hay sıçayım.

 

Tekne harekete geçtiğinde kenarlarına yaslanmış denizi yakından seyrediyordum. Denize girmeyi fazla sevmesem de onu izlemek huzur vericiydi.

 

"Efnan hanım." diye seslendi arkamdan ciddiyet abidesi. Gelen Agah'tı

 

"Efendim Agah?"

 

"Bir isteğiniz var mı diye sormaya geldim."

 

"Yok teşekkür ederim." dedim durgun bir sesle. Hala aklım dün gecedeydi.

 

"İyi misiniz?"

 

"İyi miyim bilmiyorum." dedim buruk bir gülümsemeyle.

 

"Bir rahatsızlığınız mı var? Doktor çağıralım. Abime haber vereyim." Abim dediği kişi Barlas'tı. Onu gerçekten de abisi olarak görüyordu. Aralarındaki bağ oldukça kuvvetliydi.

 

"Hayır gerek yok." dedim elimle ona işaret yaparak. "Sen işine dön tutmayayım seni."

 

"Benim işim abimle ve sizinle ilgilenmek Efnan hanım. Bir ihtiyacınız olursa söyleyin."

 

Agah fazla mesafeli biri olmasına rağmen konuşmasında samimiyet seziyordum. Benimle yakından ilgilenmesinin sebebini anlayamamıştım. Gerçi işi buydu kendisi söylemişti. Şu an buna kafa yoramayacak kadar yorgunum sonra düşünürüm.

 

Teknemizin gittiği yer Fransa'ya bağlı bir adaydı. Denizin güzelliğine hayret ediyordum. Fazla uzun sürmeyen tekne yolculuğumuzdan sonra nihayet adaya vardık. Limandan bizi aldılar ve kalacağımız otele doğru yola çıktık. Yol boyunca Agah'ın düşünceli bakışları üzerimdeyken Barlas'la hiç konuşmamıştım. O da aynı şekilde benimle konuşmuyordu. Anlaşılan o ki ikimiz de sessizlik orucu tutuyorduk. Otele vardığımızda akşam saatlerindeydik. Günümüzün tamamını yolda geçirmiştik ki bu fazlasıyla yorucuydu. Bu yorgunluğu üzerimden atmak için istediğim tek şey alkol almaktı. Odama yerleştikten sonra otelin barına inmeye karar verdim. Odalarımıza gitmek üzere asansöre bindik. Eşyalarımız bizden önce çoktan çıkartılmıştı.

"Oda anahtarımı verir misin?" dedim sessizliğimi bozarak.

 

"Odan? Anahtarın?"

 

"Evet?"

 

"Aynı odada kalacağız." Şaka yapıyor her halde?

 

"Burda da mı aynı odada kalmak zorundayız?"

 

"Tabi ki Efnan. Ayrı odalarda kaldığımız duyulursa evliliğimizin sahte olduğu da anlaşılır." O sahte evlilik dedikçe içim burkuluyordu. Sanki defalarca bıçaklanıyor gibiydim. Canım çok yanıyordu ve bunu belli etmemek o kadar zordu ki. Cevap vermek yerine homurdanarak onu takip ettim. Odaya girdiğimizde gözlerim valizlerimi aradı. Üzerimdeki çiçekli yazlık elbiseden kurtulup akşama uygun bir şeyler giymeyi planlıyordum. Valizi karıştırıp kendime kıyafet seçmeye çalışırken Barlas odaya bakınıyordu. Otelin en güzel odalarından birini seçmişti tabi ki. Sevinebildiğim tek şey bu odanın fazlasıyla büyük oluşuydu. Ondan uzak duracak alana sahiptim.

 

"Akşam yemeğini burda mı yoksa aşağı da mı yiyelim?" diye sordu dalga geçer gibi. Benim de tek derdim akşam yemeğini sahte kocamla nerde yiyeceğimdi zaten! Bu rahatlığı beni çileden çıkartıyordu.

 

"Aç değilim ben yemeyeceğim." dediğimde üzerime giymeye karar verdiğim siyah elbisemle lavaboya yöneldim.

 

"Yemeğe değilse nereye hazırlanıyorsun?" diye sordu arkamdan.

 

"Sanane!"

 

"Ben kocanım senin! Nereye gittiğini bileceğim!"

 

"İçmeye gideceğim oldu mu kocacığım!" dedim alay eder gibi. Cevabını dinlemeden lavaboya girip üstümü değiştirdim.

 

Yarım saat sonra otelin barında elimde bir viski kadehiyle oturuyordum. Bar sakindi ve burada genellikle benim gibi kendi halinde içen insanlar vardı. Üzerimdeki siyah mini elbisem ve siyah stilettolarımla birlikte fazla şık görünüyordum.

 

Aklım hala Ölüm'ün düğün günümde yolladığı çiçeklerde ve nottaydı. Ne zaman onu düşünsem zihnimin en karanlık hatıralarında boğulurdum. Kulaklarımda yankılanan iğrenç sesi dün gibi aklımdaydı. Kendini hiç unutturmuyordu. Amacı da buydu zaten, unutulmaz olmak. Beni ondan kurtardıkları gün depoda yalnız olduğumu söylemişlerdi. Beni öldü sanıp mı bıraktı yoksa bilerek ve isteyerek mi bıraktı bilmiyorum. Tek bildiğim şey o gün çektiğim acının hala kemiklerimi sızlattığı. Kaç kemiğim kırıldı sahi? Kaç saat dövüldüm hatırlamıyorum. Kaç yerimde kaldı o bıçak izleri? Bu nasıl bir sapkınlık ki kabusa çevirdiği hayatımın hala peşinde dolanıyor. Hala bir yerlerde beni izlediğine adım gibi eminim. Amacı neydi ki bu takıntısının? Ne yapmıştım ona? Bir gün karşıma çıkarsa ona soracağım bir çok sorum vardı. Cevaplarını almadan ölmek istemiyordum. Beni öldürmek için zaman kolladığı kesindi. Bir yandan da hala Barlas'ın "Araf." diyen sesi kulaklarımdaydı. Evet bundan hoşlanmadığımı bilmiyordu. Soy ismim ile seslenilmesinden neden korktuğumu bilmiyordu. Bu zamana kadar bana sadece soy ismimle seslenen tek kişi Ölüm iken kendisinin de bunu yaptığını bilmiyordu. Ve en önemlisi de sesinin Ölüm'ünkiyle aynı hissiyatı taşıdığından haberi bile yoktu. Düşünüyorum da tüm bunları bilseydi de yaptıkları için pişman olur muydu? Ela harelerinde bana karşı tek bir duygu kırıntısı göremiyorken emin olamamıştım. Sahi yukarıda ne yapıyordu? Yanıma Agah'ı ve beraberinde bir kaç korumayı daha gönderip kendisi yukarıda kalmıştı. Barın bir köşesinde beni izleyen Agah'a baktım. Diğer korumalar da farklı yerlere konumlanmıştı. Hepsi ayrı bir noktadan beni izliyordu. Agah "Rahat olun buradayım." dermişçesine başını eğerek bana selam verdiğinde önüme döndüm ve viski kadehimi kafama diktim. Boğazımda bıraktığı acı tat ile yüzümü buruşturdum. Onlar göz kulak olduğuna göre tanımadığım bir yerde de olsam istediğim kadar içebilirdim. Gerçi şu an Agah ve korumalar olmasaydı da bu ruh halindeyken kendimi durdurabileceğimi sanmıyorum. "Kocama bak be! Benden nefret ediyor ama korumasız beni dışarı göndermeyecek kadar da önemsiyor." Alaycı bir ifadeyle güldüm. Kendi kendime konuşuyordum ama hemen önümdeki barmen kafasını kaldırıp bana bakmıştı. Yüksek ihtimalle ona bir şey dediğimi sanmıştı ki fransızca "Bir isteğiniz mi var?" diye sordu. Boş viski kadehini elimle sallayarak gösterdim. Ne istediğimi anlamış olacak ki boş bardağımı elimden aldı ve yerine dolu bir viski kadehini daha önüme bıraktı. Gülümseyerek fransızca teşekkür ettim.

 

Saatler geçiyorken ben sayamadığım kadar içki içmiştim. Ne kadar içtiğimi bilmiyordum ama başımın dönüp midemin bulanmasına yetecek kadar olduğu kesindi. Oturduğum yerde kendi kendime istemsizle salınırken boş kadehimi barmene gösterdim. Fransızca bir şeyler söyledi ama şu an anlayamayacak kadar sarhoştum. Çok yüksek ihtimalle daha fazla içmemem gerektiğini söylemişti bu yüzden yüzüme sert bir ifade takınıp boş kadehi tezgaha vurdum. Aslında fazla sert vurmadığımı sanıyordum. İstediğim şey işime karışan barmene ufak bir uyarı yapmaktı. Pek te ufak olmamıştı çünkü tezgaha çarptığım kadeh kırıldı ve parçaları elime battı. Bomboş gözlerle etrafa baktığımda çıkan sesten barda oturan insanların bana döndüğünü gördüm. Agah hızlı adımlarla yanıma geliyordu.

 

"Ne yaptınız Efnan hanım?" dedi kanayan elimi havaya kaldırırken. Barmene dönüp fransızca bir şeyler söyledi. Bunu üzerine barmen duvarda asılı olan ilk yardım çantasını Agah'a uzattı. Agah ilgili gözlerle bir bana bir de kanayan elime bakıyordu. Bense şaşkın gözlerle ona.

 

"Hadi gelin elinize pansuman yapalım."

 

"Bırak beni." dedim sitem eden küçük bir çocuk gibi.

 

"Ama Efnan hanım-"

 

"Bırak dedim."

 

Arkamdan "Böyle mi kalacak elin?" diyen bir ses duydum ve belimi saran kollarını hissettim. Beni kucağına aldığında şimdi yüz yüzeydik. Bu sesin ve beni saran kolların sahibi Barlas'tan başkası değildi.

 

 

Loading...
0%