Yeni Üyelik
8.
Bölüm

BÖLÜM 8: Arkadaş

@hazelliekkn

Rüzgar sarı saçlarımı ve midi elbisemin eteklerini uçuşturuyordu. Bakışlarım deniz manzarasından parmaklarıma kaydı. Yaralı olmayan sol elimin yüzük parmağındaki alyansıma daldı gözlerim. Düşüncelerim karışıktı. Ne hissettiğimi iyi biliyordum fakat bu hisler yaşadıklarıma zıttı. Hala Barlas'tan almam gereken bir intikam vardı. Ben yaptığını karşılıksız bırakmamaya kararlıyken karşıma geçip özür dilemişti. Hiç bir şey olmamış gibi! Bir özürle geçebilirmiş gibi!

 

"Ne düşünüyorsun öyle kara kara?"

 

Arkamda, yalnızca bir kaç adım ötemde iri cüssesini hissettim. Adımlarından çıkan tok sesler benim için sanki yeri göğü inletiyor gibiydi. Kulaklarımda hala rüzgarın uğultusu varken normal tonlarda çıkan sesi kısık gibi geliyordu. Dirseklerimi yasladığım korkulukları arkama aldım ve yavaşça ona döndüm. Benden özür dilemesinin üstünden bir kaç saat geçmişti. Oldukça normal davranıyor ve normal konuşuyordu. Ben özrüne karşılık verememiştim. Ne onu affettiğimi söyleyebildim ne de affetmediğimi. Öylece susmuştum karşısında. Ne o ne de ben sorgulamadık bu durumu.

 

"Hiç manzarayı seyrediyorum sadece." dedim durgun bir sesle.

 

"Senin kadar asi bir kadını böylesine durgun görmek beni afallatıyor."

 

"Kışkırtan olmadığı sürece zararsızım." dedim yarım ağız,isteksiz bir gülümsemeyle. Gülerek kafasını ağır ağır iki yana salladı.

 

"Çok karışıksın. Bir hayli karışık. Baya da zor. Eskiden böyle değildin."

Haklıydı. Fazlasıyla değişmiştim. Bundan memnun muyum değil miyim karar veremiyordum. Bu değişimi kendim istemiştim ama istememin sebebi keşke daha farklı olsaydı.

 

"Yine de beni tanıyorsun. Hakkımda bildiğin bir çok şey var. Az zaman geçirmedik sonuçta."

 

"Karşımdaki sensin ama bambaşka biriyle tanışma sürecindeymiş gibi hissediyorum. İki yılın ardından yanıma geldiğin ilk anda karşımda bambaşka bir kadın vardı." Kendimi onun ağzından dinlemek hala büyük bir keyif veriyordu bana. Bunu belli etmedim.

 

"Bundan memnun musun yoksa şikayet mi ediyorsun?' dedim soran bakışlarımı onun ela gözlerine kilitlerken.

 

"Farkeder mi?"

 

"Farketmez. Evlendik artık. Şikayet etmek için geç kaldın." Sözlerim karşısında keyifli bir kahkaha attı.

 

"Haklısın."

 

****

 

Otel tarafından sadece bize ayırılmış bir havuz olduğunu öğrendiğimde günün geri kalanını öğlen yemeği saati dışında orada geçirmiştim. Hava birazdan kararmaya başlayacaktı. Soğumuş suyun içinde gün batımını izliyordum. Tüm günü yüzerek geçirdiğimden kol kaslarım feci şekilde ağrıyordu. Bu ağrı pek umurumda olmadı. Kafamdaki düşüncelerden uzaklaşmak için su bana iyi gelmişti. Havuzun olduğu verandaya açılan sürgülü kapının sesi kulaklarıma ulaştı. Arkamı dönmedim. Adım seslerinden tanımıştım Barlas'ı.

 

"Tüm gününü burada geçirdin. Boğularak öldün mü diye konrtol etmeye geldim."

 

Kafamı havuzun kenarlarına yaslayarak keyifli bir kahkaha attım.

 

"Beni bu kadar düşündüğün için teşekkür ederim." Ona bakmak için arkamı döndüğümde üzerinde şık bir takım elbisesi olduğunu gördüm. Özenle hazırlandığı fazlasıyla belliydi. Düzgün traş edilmiş koyu kestane rengi saçlarını taramış ve şekillendirmişti. Keskin odunsu parfümünün kokusu açık havada bile buram buram burnuma geliyordu. Fakat bu ağır parfüm dahi onun alıştığım kokusunu gizlemeye yetmemişti.

 

"Bir yere mi gidiyorsun?" diye sordum merakla.

 

"Gidiyoruz."

 

Yüzümü buruşturdum. "Emir almayı sevmem."

 

"Bu bir ricaydı karıcığım."

 

Ellerimi havuzun kenarlarına yaslayarak onlardan destek aldım ve havuzdan çıktım. Barlas bu sırada bir şezlonga oturmuş bana havlumu uzatırken bakışlarını üzerimden çekmiyordu. Havluyu elinden aldım ve vücuduma sararak bende karşısına geçip oturdum.

 

"Burada kimse yok neden karıcığım diyorsun?" Dedim etrafıma bakınarak.

 

"Karımsın sonuçta." Cevabına karşılık burnumu kırıştırdım. Beni karısı olarak benimsemesi hoşuma gidiyordu ama buna anlam veremiyordum. Hoşuma gittiğini de belli etmedim. Yüksek ihtimalle sadece şakalaşıp beni sinir etmeye çalışıyordu.

 

"Nereye gidiyoruz?" dedim bu karı koca konusunu kapatmak isteyerek.

 

"İş yaptığımız fransız bir adam var. Fransa'ya geldiğimizi duyunca beni aradı. Evliliğimizi kutlamak için bir davet vermek istediğini söyledi."

 

"Kutlanacak gerçek bir evliliğimiz yok." dediğimde yüzü bir anlığına da olsa düştü. Özrüne rağmen hala affedilmediğini bu iğneleyici sözlerimle anlamıştı ve bu onu üzmüştü. Yüz ifadesini hızla toparlasa da bu üzüntüyü benden saklayamamıştı.

 

"Bunu bilmiyorlar." dedi durgun bir ses tonuyla.

 

"Efnan." Diye devam etti hemen ardından. Bana ilgiyle bakan gözlerinden kaçmak istedim. Eğer kaçmazsam intikamımdan vazgeçebilirdim. Söyleyeceği şeyi beklemeden hızla ayağa kalktım.

 

"Giyinip hazırlanayım." Tam adımımı atacaktım ki beni kolumdan yakalayıp kendine çevirdi. Bu ondan beklenebilecek bir hareketti. Söyleyeceklerini bitirmeden burdan ayrılmama izin vermeyecekti.

 

"Dinle." Derin bir nefes alıp sıkıntıyla geri verdi. "Lütfen." İşte bu nazikliği tam olarak kaçmam gereken şeydi.

 

"Bak biz gerçekten evli değiliz. Gerçek anlamda hiç bir zaman karı koca olamayacağız. Ama en azından seninle aynı evin içinde geçirdiğim süre boyunca aramızın kötü olmasını istemiyorum. Daha fazla kalbini kırmak istemiyorum Efnan. Sadece arkadaş olabilir miyiz? Boşanacağımız zamana kadar arkadaş olalım."

 

Söylediği sözlerle tüm vücudum titremişti. Bana iyi bir şey söylediğini sanıyordu. Gözlerinde umut vardı. Fakat ona deli gibi aşık olduğum halde onunla arkadaş olmak zorunda oluşum içimi yakıyordu. O an ufak bir açık vererek uğradığım hayal kırıklığını ondan saklayamadım. Umut dolu gözlerinden aynı anda bir çok duygu geçti. Sorunun ne olduğunu anlamak ister gibi yüzümü inceliyordu. Kendimi hızla toparladım ve ben farketmeden düşmüş olan omuzlarımı dikleştirdim.

 

"Haklısın arkadaş olmalıyız." Kendimi zorlayarak gülümsedim.

"Dünyadaki en garip arkadaşlar biz olacağız." Az önce yüzümde gördüğü hayal kırıklığımı yanlış anladığını düşünmesi lazımdı. Bu yüzden hiç sorun değilmiş gibi şaka yapmaya çalışıyordum.

 

"Nedenmiş o?" Diye sordu yarım ağız bir gülümsemeyle.

 

"Çünkü normal şartlarda arkadaş olan insanlar birbirleriyle evlenmezler." Bu lafımı iğneleme amaçlı söylememiştim. Yüz ifademden belli oluyordu ki rahatlayarak bana daha büyük bir gülümseme sundu. Çok güzel gülüyordu bu adam.

 

"Normal olduğumuzu kim söylemiş? Ben bir Kıyımcı erkeğiyim sen ise bir Araf kızı. Bizim ailelerden normal insan çıkar mı sence?"

 

"Çıkmaz değil mi?"

 

"Çıkmaz sarı gelin çıkmaz."

 

Bana böyle hitap etmesi garibime gitmişti.

"Sarı gelin? Neden öyle dedin?"

 

"Sen bana o türküyü andırıyorsun."

 

Az önceki hüznüm yerini karnımda uçuşan mutlu kelebeklere bırakmıştı. Bu kadar kolay ruh halimi değiştirebiliyor olması tuhaftı.

 

"En sevdiğin türkü. Hala öyle mi?" Ağzımdan kaçırdığım şeyle onu bozguna uğratmıştım. Bunu ailesinden başka bilen yoktu. Tabi ona takıntılı ben dışında. Her yönümle aşık olduğumu o kadar belli ediyordum ki. Hala anlamamış olması bir mucizeydi.

 

"Hala öyle." dedi sadece kısık sesiyle. Nereden bildiğimi sormadı. Hüzünlenmişti. Bu halinin sebebini anlamamıştım.

 

"Hadi hazırlan artık. Geç kalacağız. Odaya bir kutu bıraktırdım. Gittiğinde açarsın." Hüzün dolu gözlerini benden gizlemeye çalışarak ayağa kalktı.

 

"Ne var ki kutunun içinde?"

 

"Açınca görürsün."

 

Israr etmedim. Üstüme pareomu geçirdim ve onunla birlikte ben de kapıya yöneldim.

 

Odaya girdiğimde gözlerim kutuyu aradı. Yatağın üstünde duran altın sarısı büyük kutuyu farketmem ise fazla zamanımı almadı. Hızlı adımlarla kutunun yanına ulaşıp kapağını kaldırdım. Bu bir elbiseydi. Elbiseyi tutup kutudan tamamen çıkardığımda muazzam görünüyordu. Sarı bir davet elbisesiydi. Bel kısmında yer yer üzerine özenle dikilmiş, hiç yokmuş gibi görünen tülünün içine gömülmüş çiçekleri sanki gerçekten de elbisenin üzerinde çiçekler açmış gibi görünüyordu. Şirin olduğu kadar iddialı bir elbiseydi de. Upuzun eteğinin yanındaki derin yırtmacı ve göğüs dekoltesi bunu kanıtlar nitelikteydi. Arkasını çevirip uzunca elbiseyi inceledim. Sırt kısmında ipler birbirine adeta sarmaşık gibi dolanıyordu. Bu görüntü de şirin bir sırt dekoltesi sunuyordu. Fazlasıyla çiçekli bir elbise olmasına rağmen göz yormuyordu. Üstelik renginin sarı olması da cabasıydı. Tek kelimeyle harikaydı. Sarı renginde gördüğüm en güzel elbiseydi. Sanki başka bir renk bu elbiseye bu kadar yakışamazdı. Markasını çok merak edip etiketini aradım. Fakat ne elbisenin üzerinde ne de kutuda markanın yazılı olduğu her hangi bir şey yoktu. Bu muazzam ebisenin hangi tasarımcının ellerinden çıktığını deli gibi merak ediyordum.

 

Giyinip boy aynamda kendimi uzunca süzdüm. Üzerime tam olmuştu. Sanki benim için yaratılmıştı. Sırt dekoltemi kapatmamak için belime uzanan sapsarı saçlarıma bir topuz yaptım. Elbise zaten fazlasıyla abartı olduğu için ayakkabı ve aksesuarlarımı oldukça sade seçmiştim. Makyajımı da tamamladıktan sonra hazırdım. Süt beyazı tenimle harika bir uyum yakalayan kombinime son kez baktım. Barlas bu elbiseyi akşamki davet için özellikle almıştı. Belliydi. Fakat üzerime en çok yakıştırdığım elbise de bu olmuştu.

 

Oyalanmadan odadan çıkıp asansörle otelin giriş katına indim. Kapının önünde simsiyah spor bir arabanın kaputuna yaslanmış Barlas beni bekliyordu. Sanki yaklaştığımı hissetmiş gibi kafasını telefonundan kaldırdı ve ela gözleri beni uzunca süzdü. Donakalmış gibiydi. Tam önünde durduğumda zorlukla yutkundu. Beklenti dolu bakışlarımı ona diktim. Eh insan üzerinde bu denli mükemmel bir elbise varken bir iltifat bekliyordu tabi.

 

"Ee bir şey demeyecek misin?" Ben konuşmasam sessizliğini sürdürecekti. Hala şok olmuş gibi elbiseme bakıyordu. Bir kez daha zorlukla yutkunup bakışlarını yüzüme çekti.

 

"Tam anlamıyla sapsarısın. Gözlerin, saçların, elbisen, takıların ve ayakkabıların hatta çantan bile. Tam anlamıyla sarı gelinsin."

 

Güldüm. Bana açıkça iltifat etmemişti fakat beni betimlerken parıldayan gözleri iltifatın ta kendisiydi. Bu halimle sanki dünyanın en güzel kadınıymışım gibi bakıyordu bana.

 

"Efnan."

 

"Hı?"

 

"Sarı en çok sana yakışıyor."

 

Kalp atışlarım öyle bir hızlanmıştı ki düşüp bayılacak gibi hissediyordum. Umarım damarlarım vücudumdaki kan basıncına dayanamayıp patlamazlardı. Çünkü bedenim sanki dünyanın en güzel iltifatını duymuş gibi davranıyordu. Kalbiniz biri için attığında o kişiye karşı fazla savunmasız hale gelir. Onun en küçük bir lafıyla hızlanıp heyecandan ölecekmişsiniz gibi hissettiren kalbiniz yine en küçük bir lafla anında paramparça olabilir. Aşk felaket bir beladır ve ben o belaya yıllardır çok tanıdığım.

 

 

Loading...
0%