Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BÖLÜM2: Önce Gül Sonra Ağlarsın

@hazelliekkn

Bir saat sonra atmosferi çok hoşuma giden bir bardaydık. Burayı o kadar iyi dekore etmişlerdi ki hayran kalmıştım. Benim daha önce gelmediğim bir yerdi ama Anıl ne zaman içmek istese buraya gelirmiş. Saat 16.00'dı ve bu kadar erken içmeye başlayan sadece bizdik. Bizim dışımızda burda pek insan yoktu. Barın ön kısmındaki sandalyelere oturduk. Barmen olan adamın uzun sakalları ve buna tezat kel bir kafası vardı. Kulağındaki küpeleri ve üzerindeki desenli yazlık gömleği ona yakışmıştı. Bize yaklaştı ve tezgahın ardından "Ne alırsınız?" diye sordu. Anıl pina colada söyledi, o daha çok kokteyl severdi. Ben de beyaz şarap söyledim. Çoğu zaman kokteyller yerine klasik içkileri tercih ederdim. Barmen kafasını salladı ve işe koyulmadan önce bize canlı müziğin saat 20.00' da başladığını söyledi. Şu an için canlı müzikle ilgilenmiyordum çünkü istediğim sadece biraz alkoldü. Kafamı dağıtmalıydım. Her zaman yaptığım gibi önce içimden geldiği kadar gülecek ve sonra da ağlayacaktım. Ben genelde başıma bir şey geldiğinde ağlamaz, gözyaşlarımı yalnız kalacağım ana saklardım. O ana kadar güler, ya mutlu olmaya çalışır ya da rol yapardım. Aslında sulu göz bir kızdan beklenmeyecek bir hareketti. Fakat iki sene önceki aşağılanmalarımdan sonra göz yaşlarımı kimseye göstermek istemiyordum. Bu yüzden her yerde içinden geldiği gibi ağlayabilen bir kızdan bu hale gelmiştim. Öyle ki bunun sebebi de kendimden yaratmak istediğim o güçlü kadındı.

 

"Fazla düşüncelisin." dedi Anıl. İçki bardağını bana uzattı ve karşılık vermemi bekledi. Bende barmenin ne ara önümüze koyduğunu bilmediğim şarap bardağımı kaldırıp onunkiyle tokuşturdum. "Şerefe!" dedik aynı anda. Yüzümde ufak bir tebessüm peyda oldu.

"Ben düşünmeyeyim de kim düşünsün?" dedim. Bir yanım deli gibi dans edip aşık olduğum çocukla evlenmenin mutluluğunu yaşamak istiyordu. Diğer bir yanım ise zırıl zırıl ağlıyordu. Yanlış zamanda gelen doğru teklife ağlıyordu. Bu teklifin Barlas'tan gelmemiş olması gerçeğine ağlıyordu. Ne yapacağımı öyle bir şaşırmıştım ki ne kadar düşünürsem düşüneyim bir yere varamıyordum.

"Efnan rahatla biraz. Kenan amcayı tanıyorsam senin onayın olmadan asla böyle bir evliliğe izin vermez. Senin karar vermen için ne kadar zaman gerekiyorsa o kadar bekler. Biz de öyle."

 

"Anıl sorun şu ki ben dünden razıydım. Fakat bu teklif bana Barlas'tan gelmedi babandan geldi. Onun bu konu hakkında ne düşündüğünü bile bilmiyorum. Onun rızası olmadan evine yerleşeceğim, karısı olacağım ve bu zoraki evlilik yüzünden benden de nefret edecek."

 

"Bundan emin olamazsın. Evet abim bu durumdan memnun olmayabilir ama zamanla o da kararını verir. Bakarsın o da sana aşık olur."

 

"Beni kandırma Anıl." dedim umutsuzca. "Dikkatini çekecek olsam daha önce çekmez miydim? Aşık olacak olsa daha önce olmaz mıydı?"

 

"Daha önce bu sadece sana özel bir durum değildi biliyorsun. Kimse onun dikkatini çekmiyordu. O hep biraz umursamazdı Efnan."

 

"Bilmiyorum hiç bilmiyorum!" İçkimi kafama diktikten sonra şakaklarımı ovuşturdum.

 

"Bak seni tanımasam evlenme derdim. Ama bu Barlas'la yakınlaşmak için ilk ve son şansın olabilir. Onu bütün hayatın boyunca bekletemezsin. Dikkatini çekmezsen ona kendini tanıtmazsan senden etkilenmesini bekleyemezsin. Şu an o kadar uzaktasın ki Barlas seni görmüyor bile. Bu durumda nasıl aşık olabilir sana? Eğer ona yakın olmazsan ve aşkını göstermek için çabalamazsan onu kaybedersin bambi. Sonsuza kadar platonik kalmak istemiyorsan harekete geç."

 

Dona kalmıştım. Onu kaybetme düşüncesi bile aklımı başımdan alıyor, göğsümde tarifsiz ağrılar meydana getiriyordu. Sahi Anıl Barlas evleniyor dediğinde öyle çok korkmuştum ki ben onu kaybetme korkusunu ilk kez yaşadığımın farkına bile varmamıştım. Bunu göze alamazdım. Evet kafam hala kararım konusunda oldukça karışıktı ve muhtemelen babam bu gece bana konudan bahsedip kararımı soracaktı. "Siktir et." dedim içimden. Önceliğim bir karar vermek değil şu anda yaşadığım yoğun duyguları içimden atmak olacaktı.

 

Anıl'a gülümsedim. İyi ki o yanımdaydı yoksa yalnız kafayı yerdim. "Sadece içelim ve içimi kemirip duran duyguları dışarı atmama izin ver." dedim gülümserken.

 

"İşte bu." dedi dalgın ruh halimden arınmak istememe sevinmişti. Bana bir kadeh şarap daha söyledi.

 

*******

 

Saatler sonra Anıl'la dans ediyor ve deli gibi bağırarak şarkıya eşlik ediyorduk.

 

İtiraf, ediyorum sana itiraf.

Başladı yaralı aşklara tadilat.

Masumum, dışarıdan daha masumum.

Maalesef bunun için sana mecburum.

 

Buraya bizden başka insanlar da gelmişti. Şimdi bar daha da kalabalıktı ve belli bir saatten sonra sakin bir bar olmaktan çıkmış adeta bir gece klübüne dönmüştü. İçki şişeleri birbirine vuruyor, insanlar bağırarak şarkı söylüyor ve dans edip eğleniyorlardı. Elimde bir bira şişesi vardı. Kaçıncı içkimdeyim bilmiyorum. Sahi ne kadar içmiştim? Anıl da ilk söylediği kokteylinden sonra biraya geçiş yapmıştı. Hala dans edip şarkıya eşlik ediyorduk.

 

Yüksek uçan kuşun,yüreği sarhoşun,

Acı çeker gibi kölesi olmuşum.

Kavga edenlere, bana küsenlere

Yüreği çark edip geri dönenlere

Affet diyen kim? Ez geç diyen kim? Aşktan çeken kim benim kadar?

 

Müziğin ritmine kendimi öyle bir kaptırmıştım ki tüm dertlerimi unutmuş gibiydim. Başım zaten yeterince dönüyordu bir de ben zıplayıp oynadıkça dünya da benimle birlikte dans ediyormuş gibi gönünüyordu. Buna rağmen bir yere ya da birine çarpmayıp dengemi sağlayabilecek kadar iyiydim. Bu kafa o kadar güzeldi ki alkolün şu anki etkisinden hiç çıkmak istememiştim. Beni bıraksalar sabaha kadar dans edebilirdim. Bunun mümkün olduğunu sanmıyorum. Zira şu anlık kafamdan siktir edip kovduğum dertlerim ve düşüncelerim yarın bunun intikamını çok fena alır gibime geliyordu.

 

Ölene kadar aşık olamazsın.

Birisi çıkar, onu anlayamazsın.

Sen o tür oyunlara katlanamazsın.

Senin bir kalbin var.

Hadi diyelim biri çok deli sevdi.

Senin için her şeyi, her şeyi verdi.

Ya bir gün olur sana bel kıvırırsa?

Binlerce dansöz var.

 

Şarkı bitmeden Anıl'ı sarstım deli gibi dans ederken gözleri ona bir şey anlatmaya çalıştığımı anlayınca durdu. Onu kolundan çekip dışarıya çıkardım çünkü sigara içmek istiyordum. Sigara yaşadıklarımın etkisiyle başladığım garip bir bağımlığımdı. Ondan ne zevk alıyordum bilmiyorum. Ama onunla kendini avutup sigarayı efkarın simgesi yapan insanlar yüzünden psikolojik olarak onu içerken zihnim kendi kendini avutuyor olabilirdi. Özellikle alkollü olduğum zaman sigara isteğimi hiç bir şey bastıramazdı. Onu bırakmam gerekiyor biliyorum fakat bunu daha sonraya erteleyeceğim.

 

Sigaramı dudaklarıma götürüp çakmağı çaktım. Akciğerlerime doldurduğum dumanı sakince havaya üflediğim sırada Anıl paketimi elimden aldı ve içinden kendisi için de bir sigara çıkardı. Buna şaşırmıştım, içtiğini bilmiyordum. Bir an üzüldüm çünkü arkadaşımı fazla ihmal etmişim gibime gelmişti.

 

"Kullanıyor musun?" diye sordum şaşkınlığımı gizlemeyerek. Alkolün etkisinden kelimeleri doğru düzgün söyleyemeyip ağzımda yuvarlıyordum ama Anıl ne demek istediğimi anlıyordu.

 

"Sık sık değil." dedi. O da aynı benim gibi kelimeleri ağzında yuvarlıyordu.

"Eğleniyor musun bambi? İyisin dimi?" diye ekledi. Gözlerinde gizlemediği bir endişe duygusu görebiliyordum.

 

"Şu anlık iyiyim. Daha sonra azıcık ağlayacağım."

 

"Azıcık mı? Emin miyiz?" dedi ve alaycı şekilde güldü.

 

"Tamam belki biraz fazla."

 

"Hep sulugözdün zaten. Okulda bana sataşan çocukları da ağlaya ağlaya döverdin. Hayır hem dövüyorsun hem ağlıyorsun ne biçim bir değişiksin sen?" Kaşlarını çattı ama alaycı yüz ifadesi hala yerli yerinde duruyordu. Anıl küçükken ona sataşan çok olurdu. Abisi kendisini ezdirdiği için kızar korkusuyla ona değil gelip bana söylerdi. Bende arkasını kollardım. O da benim ihtiyacım olduğunda bana destek olur, arkamı kollardı.

 

"Sinirden ağlıyordum!" diye çıkıştım şakayla karışık. Bir yandan da düzgün telaffuz edemediğimiz kelimelere gülüyordum. O da benimle birlikte gülmeye başlamıştı.

Sigaralarımızı bitirip içeri geçtik ve iki bira daha alıp eğlencemize devam ettik.

 

******

Saat yavaş yavaş 23:00'a geliyordu ki mekandan dışarı kendimizi atmıştık. Şakasız 6 saattir içiyorduk ve kelimenin tam anlamıyla götü başı dağıtmıştık. Anıl bir yana ben bir yana savrulurken birbirimizin koluna girmiş ayrılmamaya çalışıyorduk. Korumalarım bunca saat beni dışarıda beklemişti. Bir kaç kere babam aramıştı ama bilerek açmamıştım. Benimle konuşmak istediğini söyleyip unutmak istediğim konuyu tekrar hatırlatacağını biliyordum. Bana ulaşamayınca korumaları arayıp nerede olduğumu öğrenmiş olacak ki arayıp durmaktan vazgeçmişti. Anıl'ı durdurdum. Ona dönüp bir yandan gülmemeye çalışırken elimle korumalarımı gösterdim. "Seninkiler nerede?" diye sordum. Açıkçası bu gülme isteği nereden geliyor bilmiyorum. Vücudum iki damla alkol görmeyiversin hemen cıvıtıyordu. Tamam iki damla değil 6 saattir içiyordum ama yine de bu siktiğimin her boka gülme isteği nerden geliyor olabilirdi?

Anıl bayık gözlerle bana bakarken ağzını açıp bir şeyler şöyleyecekmiş gibi elini kaldırdı ve öylece havada tuttu. Sanırım bir şey anlatmaya çalışıyor? Bir kaç saniyenin ardından kafasında cevabını oturtmuş olacak ki "Korumasız çıktım." dedi.

 

Kafasına elimle bir tane geçirdim.

"Aferin seni salak."

 

"Ne vuruyorsun be?"

 

"Korumasız gezersen vururum tabi. Sen bir Kıyımcı oğlusun akılsız. Bak şimdi ben bi tane daha geçiririm kafana kim koruyacak seni?"

 

"Sen korursun." Eski hatıraların verdiği duygusallıkla bana bakıyordu. Sinirli yüzüm yumuşadı. Bakışları ona sataşan çocukları dövüp onu koruduğumda bana attığı bakışlarla aynıydı. Gözlerinde minnet duygusu ve hayranlık barındırıyordu. Bunun etkisiyle sulugöz Efnan geri döndü ve gözlerim hemen doldu.

 

"Aptal çocuk bir daha korumalar olmadan gezme." diyip hüngür hüngür ağlayarak ona sarıldım. Bu duygusallık da neyin nesiydi? Az önce ota boka gülen ben değilmişim gibi. Kendimi Anıl'dan ayırıp bileğini tuttum. "Hadi gidelim seni eve bırakalım." dedim içli içli burnumu çekerken. Arkamı dönüp onu bileğinden çekerek arabaya yöneldim. Aynı benim gibi içli içli burnunu çekerek "Tamam." diyip hiç itiraz etmeden pıtı pıtı arkamdan geliyordu.

 

******

Anıl malikanelerine giden yolda alkolün etkisitle uyuyakalmıştı. Bense açtığım camdan sızan serin havanın etkisiyle biraz olsun ayılmıştım. Kıyımcıların malikanesine geldiğimizde kapıda duran korumalar plakayı tanımış olacaklar ki bizi durdurmadan içeri aldılar. Bahçeye açılan desenli ahşap kapının yan tarafındaki duvarların üstünde aslan heykelleri vardı. Hava karanlık olduğu için heykelleri inceleyememiştim ama hala hatırladığım gibi göründüklerine eminim. Arabamız kocaman bir bahçeye girdiğinde kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Buraya gelmeyeli iki sene olmuştu ama her şey hala bıraktığım gibi görünüyordu. Hemen önümüzdeki büyük ve gösterişli süs havuzunun etrafı Anıl'la en çok oyun oynadığımız yerdi. Süs havuzuna düşeriz diye o sıralar bize bakmakla görevli çalışanlar gözlerini kırpmadan bizi izlemek zorunda kalırdı. Kapıdan dümdüz ilerlendiğinde bahçenin bir diğer ucunda burdan bakınca göremediğim ama orda olduğunu bildiğim müştemilat vardı. Müştemilata doğru bir yürüyüş yolu uzanıyordu. Bahçe o kadar büyüktü ki müştemilata gidiş yolu da haliyle biraz uzundu. Ön bahçeden müştemilata arabayla girilemeyeceği için müştemilatın yan tarafında da arabalar için bir kapı vardı. Bu malikanenin ikinci kapısıydı. Kıyımcı malikanesi ise sağımızda tüm gösterişiyle duruyordu. Dört katlı bir malikaneydi. En üst katında zıt yönlere bakan iki teras olduğunu hatırlıyordum. Bir teras Kanun amcanın odasına ait diğeri ise Barlas'a aitti. Kanun amcanın terası ön bahçeye bakıyordu. Kafamı kaldırdım ve terasından bizi izlediğini gördüm. Arabanın filmli camlarından sanki beni görebilecekmiş gibi ona gülümseyerek selam verdim. Barlas'ın terası ise malikanenin arka kısmına yani havuzun olduğu yere bakıyordu. Kafamı çevirdiğimde malikanenin sağ tarafından havuza doğru uzanan ahşaplarla yapılmış bir yol gördüm. Bu yolu da hatırlıyordum çünkü sıcak yaz günlerinde ya bizim malikanedeki ya da burdaki havuzda Anıl'la beraber yüzerdik.

 

Ben etrafı yarın yokmuşçasına incelerken arabamız durdu ve kalp atışlarım daha da hızlandı. Göz ucuyla Anıl'a baktım arabanın durduğunu hissetmiş gibi gözlerini kırpıştırarak uyanmaya çalışıyordu. Kafasını doğrultup baygın gözlerle bana baktı ve "Geldik mi?" diye sordu.

 

"Geldik." dedim yumuşacık bir sesle. Poyraz benim kapımı açtı. Buraya gelirken yan koltuğumda Nazım oturuyordu ama biz Anıl'la bardayken babam bir araba daha gönderdiği için Nazım şimdi arkamızdaki arabadaydı. O da arabasından koştururcasına inip Anıl'ın kapısını açmıştı. Arabadan küçük adımlarla inerken Poyraz'a gülümseyip teşekkür ettim. Her kapımı açtığında ona aynı şekilde gülümseyerek teşekkür ederdim.

 

Biz arabadan indiğimizde Kanun amca odasından çıkıp malikanenin girişine gelmişti. Malikanenin içinde bir asansör de vardı bu yüzden bu çokta zor değildi. Kanun amcanın yüzünde biraz gergin bir gülümseme vardı. Haliyle oğlunun sarhoş bir şekilde eve gelmesinden hoşnut değildi ama bunu belli etmemeye çalışıyordu.

 

"Hoş geldin Efnan kızım." dedi bize doğru yaklaşırken. Yüzündeki gerginlik beni görünce dağılmıştı. Küçükken de beni çok sever, kendi kızı gibi görürdü. Hatta benden etkilenerek kendisi de bir kız çocuğu babası olmayı çok istemişti ama nasip olmamıştı.

 

"Hoş buldum Kanun amca." Arabanın içinde verdiğim selamı görmediğini bildiğim için bir kez daha ona başımı eğip gülümseyerek selam verdim. Yıllar onu yaşlandırmayı pek te fazla başaramamıştı 50'li yaşlarda olmasına rağmen oldukça dinç ve fit bir adamdı. Uzun boyu ve iri cüssesiyle her halinden kendine iyi baktığı çok belliydi. Fakat yüzü için aynı şeyi söylemek pekte mümkün değildi. Yılların ona kazandırdığı kırışıklar ve yüzündeki o yorgunluk insanın içini burkuyordu. Kesinlikle emekliye ayrılıp iş dünyasından soyutlanmaya ihtiyacı vardı. Nermin yenge öldüğünde onun yüzündeki, gözlerindeki ışıltıyı da yanında götürmüştü sanki. Nermin yenge Anıl 5 Barlas ta 8 yaşındayken vefat etmişti. O zamanlar ben ve Anıl ölümün ne demek olduğunu bilmediğimizden bir şey anlamamıştık. Fakat Barlas her şeyin farkındaydı. Annesi gittiğinde kendini odasına kitlemişti. Orada sessizce yasını tutuyordu. Kanun amca ise çok sevdiği karısının ölümüyle aynı Barlas gibi odasına kapanmıştı. Şirkete gitmiyordu ama babam onun kendini tamamen işe verdiğini söylerdi. Kanun amcayı kendine getirmek için ona fazlasıyla destek olmuştu. Kanun amca yanına kimseyi kabul etmezdi babam ve oğulları dışında kimseyle görüşmüyordu. Yas tutarken bile tıpkı bir babanın yapması gerektiği gibi oğullarını arka plana atmamış ve onlarla yakından ilgilenmişti. Her yönden harika bir babaydı.

 

Anıl'la yan yana Kanun amcanın karşısında durduğumuzda Anıl hala alkolün ve uyku sersemliğinin etkisiyle pek te fazla ayakta duramıyordu. Kanun amca bunu farkedince Anıl'a ilgili gözlerle baktı.

"Oğlum sen artık odana geç ve yat." dedi şevkatli bir sesle. Ona kızamamıştı. Anıl kafasını salladı ve bana sarılarak veda edip malikaneye girdi. Kanun amca bana döndü.

"Anıl'a göz kulak olup buraya getirdiğin için teşekkür ederim Efnan kızım." dedi aynı şevkatle.

 

"Ne demek Kanun amca Anıl arkadaşım onu asla orda bırakmazdım."

 

"Akılsız korumalarla gezmeyi sevmediği için yanından kovup duruyor." dedi şikayet edercesine. Anıl'dan bahsediyordu.

 

Gülerek kafamı iki yana salladım.

"Haklısınız dikkat etmeli."

 

"İçeri geçer misin? Belki bir kahvemizi içer sen de ayılırsın. Gerçi sen pek te sarhoş gibi görünmüyorsun ama." dedi gülümseyerek.

 

"Yok amcacım ben eve geçeyim. Babam beni bekler." Henüz bu malikaneye girmeye hazır hissetmiyordum. Ayrıca babamın benimle konuşmak istediğini ve evde beni beklediğini de biliyordum. Daha fazla bekletip onu uykusuz bırakmak istememiştim. Kanun amca da bunu anlayışla karşıladı. Kafasını onaylar şekilde salladı.

"Tamam ama yarın mutlaka gel. Konuyu Anıl anlatmıştır diye düşünüyorum ama babanla konuştuktan sonra ben de seninle konuşmak isterim."

 

"Tamam." dedim gülümseyerek. Aslında gerilmiştim ama gülümseyerek bunu saklamaya çalışıyordum. Normalde duygularımı saklamak konusunda iyiydim ama sarhoş halimle bunu pek becerememiş olacağım ki Kanun amca anlamıştı. Yüzündeki gülümseme bozulmuştu.

 

"Efnan kızım." dedi şevkatli bir sesle.

 

Efendim der gibi ona gözlerimi diktiğimde devam etti.

"Kimse seni istemediğin bir şeye zorlamayacak. Karar tamamen senin. Yalnızca bunu bilmeni istiyorum ki için rahat olsun."

 

Yine cevap verememiştim. Tıpkı tahmin ettiğim gibi tüm gece düşünmekten kaçındığım konu en sonunda gelip yine beni yakalamıştı.

"İyi akşamlar o zaman." diyebildim sadece.

 

"İyi akşamlar kızım."

 

Arabama binip evin yolunu tuttum. Yol boyunca kendimi babamla yapacağım konuşmaya hazırlamaya çalıştım.

 

 

Loading...
0%