Yeni Üyelik
4.
Bölüm

BÖLÜM4: Bu Evliliği İstiyor Musun?

@hazelliekkn

İki ay sonra;

 

Sınav sonuçlarıma göre tercihimi çoktan yapmıştım. Boğaziçi veterinerlik bölümüne rahatlıkla girebilecek puana ve sıralamaya sahiptim. Ayrıca iki ay içinde söz konusu olan evlilik için düşünmeye bolca vaktim olmuştu.

 

Şimdiyse eski okulumuzun bahçesinde Barlas'ın eskiden futbol oynadığı sahanın karşısında bir bankta oturuyordum. Anıl Barlas ve ben tüm okul hayatımızı bu özel okulda geçirmiştik. Öyle ki bu kocaman binanın her yerinde anılarım vardı. İki ay boyunca ne zaman kafamı toplamak istesem hep buraya gelmiştim. Bu sahanın karşısına geçip saatlerce oturup düşünüyordum. Aynı bankta Barlas'ın maçını izlerken tezahürat yaptığım zamanlar aklıma geldikçe hem ağlayıp hem de gülüyordum. Poyraz ve diğer korumalar bu iki ay boyunca delirdiğimi düşünmüş olmalılar. Haksız da sayılmazlardı çünkü gerçekten delirmeme ramak kalmıştı. Barlas İstanbul'a döneli bir ay, sınav sonuçları açıklanalı iki hafta olmuştu ve ben ne Barlas'la konuşabilmiştim ne de kararımı bekleyen insanlara bir açıklama yapabilmiştim. Bu gün bu işi bitirmem gerekiyordu. Sonsuza dek kaçamayacağımı biliyordum. Elimde telefonum arama ekranı açık şekilde bekliyordu ve tam karşımda Barlas'ın numarası duruyordu. Tek bir tuşa basacaktım. Sadece tek bir tuş. Siktiğimin tek tuşuna basmak bu kadar zor olmamalıydı.

 

Anıl Barlas döndüğünde onunla konuşmayı sürekli ertelediğim için beni darlıyordu. Bir süre sonra o da benden ümidi kesmiş olacak ki konuşmam gerektiğini bana hatırlatmayı bırakmıştı. Herkes evliliği reddedeceğimi düşünürken ben iki ay içinde bu evliliğe daha da istekli hale gelmiştim. Eski anılarım ve Barlas'a olan derin duygularım sürekli içimde depreştikçe onunla olmaya bu kadar yakınken tüm hayallerimin suya düşmesinden ölesiye korkuyordum. Eğer istemiyorum derse tek bir lafıyla bu evlilik hayalleri darmadağın olacaktı. Herkes benim tek bir lafıma bense Barlas'ın tek bir lafına bağlanmıştım. O lafı duymamın zamanı çoktan geldi de geçiyor.

 

Hiç beklemediğim bir anda ani bir kararla arama tuşuna bastım. Parmaklarım da bu bekleyişten sıkılmış olacaklar ki bana ihanet etmişlerdi. Çalan telefonu kulağıma götürdüm ve Barlas'ın cevaplamasını bekledim. Bir süre sonra telefonu açtı. Bu kadar uzun zaman sonra sesini duymamın etkisinin büyük olacağını biliyordum. Fakat bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. Telefonun diğer ucundan gelen sesiyle tüm vücudum titredi. Kemiklerim birbirlerine baskı yapıyordu. Kalbim öylesine hızlanmıştı ki atışlarının sesini Barlas bile duyabilirdi.

 

"Alo?"

 

Öylesine güzel geliyordu ki sesi, saatlerce "alo" diyişini dinleyebilirdim. Ona karşı içimde yıllarca biriktirdiğim özlem vücudumdan dolup taşıyordu. Bir sürelik bu sessizliğime ve donakalmışlığıma artık bir son vermeliydim. Yoksa telefonu kapatabilirdi.

 

Bir kez daha "Alo?" dediğinde kafamı sarsarak kendime gelmeye çalıştım. Cevap ver Efnan!

 

"Alo." dedim sakin ve kısık sayılabilecek bir sesle.

 

"Efnan?" Siktir! Adımı nerden biliyor? Salak! Adımı biliyor zaten! Demek istediğim arayan kişinin ben olduğumu nerden biliyor? Kendi kendine konuşma Efnan çocuğa cevap ver!

 

"Benim. Numaramı nerden biliyorsun?"

 

"Kayıtlıydı." dedi oldukça sakin bir sesle çok normalmiş gibi. Gerçi normal zaten. Salak mısın Efnan neresi anormal bunun?

Ben galiba gerçekten delirdim. Ayrıca ben burda kafayı yerken o nasıl bu kadar sakin olabiliyordu?

 

"Anladım. Konuşmamız gerek. Bu gün müsait misin?" diye soruverdim. Müsait değilim de nolur. Azıcık daha ertelesek ölmeyiz ya.

 

"Şu an şirketteyim on dakika sonra önemli bir toplantım var ama fazla uzun sürmez. İstersen gel burdan beraber çıkar yemeğe gideriz."

 

"Olur." diyiverdim. Bende dünden razıymışım şu hale bak.

 

"Bekliyorum." derken sesi keyifli gibi geliyordu. Telefonu açtığından beri sürdürdüğü ciddiyet bir anda bozulmuş gibiydi. Neye gülüyorsun öyle yakışıklı bey söyle biz de gülelim? Hafif bir tırsmadım değil çünkü hiç beklediğim tepkiler almıyordum. Daha doğrusu beklediğim bir tepki de yoktu. Barlas'la konuşmamı her düşündüğümde onun konuşma şekli kafamda koca bir boşluktu.

 

Telefonu kapattıktan sonra üstüme başıma bir göz gezdirdim. Üstümde lacivert bir bluz, onun altında beyaz fırfırlı eteğim ve ayağımda topuklu beyaz sandaletlerim vardı. Sabah Barlas'la buluşmayı planladığımdan hazırlanırken odamın altını üstüne getirmiştim. Ve şimdi farkettiğim bir şey vardı ki üstümde beyaz olmayan tek şey lacivert bluzumdu! Çantam bile beyazdı. Hiç uğraşmayıp direkt gelinlikle mi gitseydim? Bir insan evlenmek istediğini daha ne kadar belli edebilirdi? Kendime hayret etmiştim çünkü bu kıyafetleri giyerken planladığım şey evliliği çağrıştırmaları değildi. Galiba yanlışlıkla kafayı evlilikle bozmuştum. Ne yazık ki üstümü değiştirmeye de vaktim yoktu.

 

Bir hışımla ayağa kalkıp arabama doğru yürüdüm. Poyraz ve diğer korumalar arabanın etrafında, beni görebilecekleri bir yerde bekliyorlardı.

"Poyraz!" diye seslendim.

 

"Buyrun Efnan hanım?"

 

"Gidiyoruz."

 

"Nereye gidiyoruz Efnan hanım?"

 

"Kıyımcı Holding'e gidiyoruz."

 

Bir iki saniyeliğine dona kalan Poyraz yüzündeki şaşkın ifadeyi ustalıkla yok etti. Onun ciddiyeti bir başkaydı. Hiç bir durumda bozmuyordu. Fakat Nazım öyle değildi ki bunu hemen belli etmekten de çekinmeyerek lafa daldı.

 

"Barlas beyle konuşmaya mı gidiyorsunuz Efnan hanım?" dedi bir yandan kıyafetlerime bakarken. Evet o da anlamıştı ki gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

 

Poyraz bir hışımla Nazım'a dönüp öldürmek ister gibi bakınca ifadesi ciddileşti.

 

"Evet onunla konuşmaya gidiyorum Nazım. Beni daha fazla sinir edersen upuzun kuyruklu bir gelinlik giyer öyle giderim o gelinliğin kuyruğunu da bütün gün sana taşıtırım görürsün." Hiç şakam yoktu yapardım. Hem zaten evlilik konuşmaya gitmiyor muyduk? Nazım'la sürekli şakalaşmaya alışmıştım. Hatta keyfimi yerine getirebilen insanlardan biriydi. Poyraz ne kadar ciddiyse o bir o kadar şakacı biriydi. Bu ikili diğer korumalardan çok yanımda dolanıyorlardı. Ne yalan söyleyeyim korumasız gezebilmeyi çok isterdim ama onları da seviyordum.

 

Nazım ona savurduğum tehditin saçmalığının farkındaydı ama bir o kadar da bunu yapabilme ihtimalimden tırsmıştı ki "Sustum efendim." dedi. Sonuçta bende babam gibi delinin tekiydim.

 

***

 

Sıkışık İstanbul trafiği yüzünden holdinge gelmemiz neredeyse bir saati bulmuştu. Barlas'ın toplantısı çoktan bitmiş olmalıydı. Bu toplantıyı ve trafiği hesaba katarak beni buraya çağırmıştı değil mi? Zaman kaybetmek istememişti.

 

Arkamda Poyraz ve Nazım bana eşlik ederken içeri girdim ve resepsiyona doğru yaklaştım. Resepsiyondaki kızın platin sarısı maşalı saçları vardı. Gözüme oldukça sahte gelen bir gülümsemeyle bana bakarken yüzündeki saklayamadığı tiksinti ifadesini de farketmek zor değildi. Böylesine tiksinilecek ne yaptığımı merak etmiştim. Beni tanımadığına emindim.

 

"Merhabalar hoş geldiniz." dedi sahte bir samimiyetle.

 

"Hoşbuldum. Barlas Kıyımcı'yla görüşeceğim." Gülümsemesi soldu ve şimdi de küçümseyici bir ifade takınmıştı.

 

"Randevunuz var mıydı?"

 

"Kendisiyle konuştum."

 

"Anladım fakat bize her hangi biriyle görüşeceği bilgisi gelmedi hanımefendi. Buraya her elini kolunu sallaya sallaya giren Barlas beyle görüşemiyor maalesef."

 

Bu saygısızlığına karşılık dona kalmıştım. Şu huyumdan vazgeçmem gerekiyordu. Tam kendimi toparlayıp cevabını verecektim ki Poyraz'ın iri cüssesini arkamda hissettim. "Sen kiminle konuştuğunun farkında mısın hanımefendi?" derken ses tonu her zamankinden daha ciddi ve sertti.

 

Kız soran gözlerle bana ve Poyraz'a bakarken dudaklarımda oluşan ufak gülümsemeye engel olamadım. Beni asla ezdirmezdi değil mi? Ona abi dememi istemese de onu gerçekten abim gibi görüyordum. Adımı söylemeye yeltenmişken bu seferde aşina olduğum bir ses lafımı kesti ve aralanan dudaklarımın kapanmasını sağladı.

 

"Efnan Araf." Kulaklarım yine bayram ediyordu. Bu Barlas'ın sesiydi. Adımı bana seslenmek için değil de resepsiyonist kıza beni tanıtmak için söylemişti. Kızın takındığı küçümseyici ifade yerini kıpkırmızı bir yüze bıraktığında şimdi ben ona küçümseyici bakışlar atıyordum. Aslında o umurumda değildi ama arkamı dönüp Barlas'la göz göze gelirsem baygınlık geçirebilirdim. Poyraz Barlas'ın gelişiyle benden uzaklaşmıştı, bunu hissediyordum. Büyük ihtimalle ona selam vermek için eski yerini almıştı.

 

"Nasıl olur da Kenan Araf'ın kızına böylesine saygısız bir tavır sergilenir? Hem de benim şirketimde?" Şimdiyse sesinin tonu hesap sorar gibiydi. Kız kendine çeki düzen verip ardı ardına benden ve Barlas'tan özür dilemeye başlamıştı. Bense kulaklarımı o da dahil herkese kapatmış, Barlas'ın yaklaşan kokusunu soluyordum. Sadece bir kaç adım uzağımdaydı değil mi? Parfümünün baş döndüren esansı ciğerlerimi dolduruyor, her nefeste yavaş yavaş eriyormuşum gibi hissettiriyordu. Artık onunla göz göze gelmemin zamanı gelmişti. Yavaşça arkamı döndüm ve önüme gelen sarı saçlarımı elimle arkama attım. Bu gördüğüm heybetli beden çocukluk aşkıma aitti. Aşina olduğum bu koku ve bu gözler ona aitti. İki yılda onda değişen bazı şeyler olsa da o hala tanıdığım Barlas'tı. İnsanın aklını başından alan esmer teni ve koyu kestane rengi saçları, buna eşlik eden ela gözleriyle o hala hayran olduğum kişiydi. İçimdeki tarifsiz mutlulukla kalp atışlarımın sesi resmen yeri göğü inletiyordu ama umurumda değildi. Ona daha çok bakmak istiyordum. Bakışlarımı yüzünden indirip onu süzmeye başladım. Giydiği beyaz polo yaka örme gömleği ve beyaz kumaş pantolonu ona bir hayli yakışıyordu. Sanki beyaz onun rengi gibiydi. Eskiden de ona çok yakışırdı. Farketmeden ikimiz de uyumlu kombinler yapmıştık. Benim lacivert bluzuma onun lacivert ayakkabıları ve gömleğinin yakasındaki lacivert detayları eşlik ediyordu. O da bunu farketmiş olacak ki gözleri kıyafetlerimde oyalanıyordu. Cüssesi iki yılda daha da irileşmiş ve kaslanmıştı. Eskiden de düzenli spor yapardı. Bu sporlar bir hayli işe yaramış olacak ki kol kaslarını sıksa gömleğin kısa lastikli kollarını yırtabilirmiş gibi görünüyordu. Bu görüntü hoşuma gitmişti. Onu süzmeye devam ederken gözlerimde ne gördüyse dudakları muzır bir ifadeyle kıvrıldı. Aç gibi bakıyorum adama, farketti tabi. Kahretsin!

 

"Affeder misin?" diye sordu bir anda.

 

"Neyi affeder miyim?" Asıl sen beni affet yakışıklı bey. Baya bi gözlerimle yedim çünkü seni.

 

"Onu." dedi kafasıyla arkamdaki resepsiyonist kızı göstererek. İnan o şu an hiç umurumda değil Barlas. Adımı tekrar söylesene sen?

"Eğer affetmem dersen kovacağım. Kararı sana bırakıyorum." Bir şeylerin kararını bana bırakmayın artık!

 

Omzumun üstünden arkamda kalan kıza baktım. Bir kez daha benden özür diledi. Eğer özründe samimi olduğunu hissetseydim onu affederdim. Ama zerre samimiyet hissetmemiştim.

 

"Kovulsun. Affedemedim." dedim tekrar bakışlarımı Barlas'a çevirirken.

 

"Duydun. Kovulmuşsun." dedi Barlas gözlerimin içine bakarken. Kovulmuşsun? O kovmamıştı ben kovmuştum. Bunu ima ediyordu. Sanki burası benim şirketimmiş gibi. Neden bana karısıymışım gibi davrandığını hissediyorum? Kendine gel Efnan.

 

"Hoşgeldin." derken sesi yumuşacıktı. Gülümseyerek bana yaklaştı ve elimi tutarak soluğumun tamamen kesilmesine yol açtı. Artık nefes almıyordum. Kapıya doğru yöneldiğinde peşinde beni de götürüyordu. Şu an onunla bu şekilde Fizan'a bile giderdim. Dışarı çıktığımızda yavaşça elimi bıraktı ve kendi korumalarına arabasını getirmelerini emretti.

 

"Hoşbuldum." dedim sesimdeki şaşkınlığı gizlemeye çalışırken.

 

"Bulduğun pek hoş olmadı sanki?" Hem muzır hem de mahçup bir ifadesi vardı. Onun şirketinde saygısızlığa uğramış olmam hoşuna gitmemişti.

 

"Sorun değil."

 

"Benim için sorun. Kenan amca ikinci babam gibidir. Onun kızına yapılan saygısızlığı bana yapılmış sayarım. Sen kovmasaydın da kovulacaktı."

 

"Öyleyse kararı neden bana bıraktın?"

 

"Merak ettim. Eskisi kadar saf ve iyi niyetli misin diye merak ettim."

 

"Öyle miyim?" diye sordum meraklı sesimle. Barlas'ın korumaları arabasını getirmişti. Benim de sorum havada kalmıştı.

 

"Sen mi kullanacaksın abi?" diye sordu içlerinden biri. Benim yaşlarımda görünüyordu.

 

"Ben kullanacağım koçum." Derken arabanın sürücü koltuğuna ilerliyordu. Soruyu soran çocuk başıyla onaylayarak ön kapıyı benim için açtı. Arkama dönüp Poyraz'a baktım. Bir şey dememe gerek kalmadan;

 

"Biz sizi takip ederiz Efnan hanım." dedi. Benim için açılan kapıdan arabaya bindim ve çocuk aynı şekilde kapıyı kapattı. Yola çıkmıştık. Barlas'ın korumalarının arabası önümüzde, Poyrazların olduğu araba ise arkamızdaydı.

 

"Hala eskisi gibi saf ve iyi niyetli olup olmadığını sormuştun değil mi?" dedi gözlerini yoldan ayırmadan.

 

"Evet."

 

"Çok değişmişsin Efnan. Eskisi kadar saf değilsin ama hala fazla iyi niyetlisin."

 

"Bunu nereden anladın?"

 

"Saf değilsin çünkü doğru kararı verdin ve kovulmasını söyledin. Hala iyi niyetlisin çünkü yaptığı terbiyesizliğe rağmen samimi olup olmadığını anlamak için ona son bir şans verdin." Barlas beni çok mu iyi tanıyordu yoksa sadece insanları iyi mi analiz ederdi. Bilmiyorum ama kendimi onun ağzından dinlemeyi sevmiştim.

 

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum konuyu değiştirerek.

 

"Rosa'ya."

 

Rosa Kıyımcılara ait bir mekandı. Aynı zamanda İstanbulun en bilindik ve lüks restoranlarından biriydi. Çoğu zenginin sıkça uğrayıp mudavimi olduğu bir yerdi. Sessiz kaldığımda anlık olarak bana baktı.

 

"İstersen başka bir yere de gidebiliriz?" Bu düşünceli halini sürdürürse çok kolay alışırdım. Böyle yapmamalıydı çünkü gittikçe daha da aşık oluyordum.

 

"Hayır Rosa'yı seviyorum." dedim yumuşak bir sesle.

 

"Orayı seviyorsan daha sık gelmen gerekmez mi?" Ne demekti bu? Kalbim yine hızlandı.

 

"Şey ben." Sustum. Vereceğim cevap canımı yakacaktı biliyordum. "Ben iki yıldır kolay kolay dışarı çıkmıyordum."

 

Yüzü düştü. Kaçırılma olayımdan onun da haberi vardı ama detayları bilmiyordu. Tıpkı benden başka kimsenin bilmediği gibi. Kimseye doğru düzgün anlatamamıştım. Değişen tüm davranışlarımın ardında gizli bir çok travmayı kimse bilmiyordu.

 

"Üzgünüm hatırlatmak istememiştim Efnan." dedi sıcak bir sesle.

 

"Sorun değil." Yüzünü düşürmesinden hoşlanmamıştım. Bu yüzden neşeli bir ses tonuyla cevap vererek bir kez daha duygularımı gizledim. Her ne kadar onun yanında bunu yapmak istemesem de...

 

***

Rosa'ya vardığımızda gördüklerim beni dumura uğratmıştı.

 

"Sen." dedim şaşkın bir sesle. "Sen restoranı mı kapattırdın? Neden?"

 

Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa gerçekten de yapmıştı. Benimle gelecek diye böylesine büyük bir mekanı kapattırmıştı. Gerçi burası onun mekanıydı ama kapattırmasına gerek yoktu.

 

"Daha rahat konuşuruz dedim." Belime hafifçe dokunarak beni bir masaya yönlendirdi ve sandalyemi çekerek oturmama yardım etti. Karnımdaki kelebekler birazdan vücudumu delip dışarı firar edeceklerdi. Artık oraya sığabildiklerini sanmıyorum.

 

Bir garson elinde tepsiyle masamıza yaklaştı. "Hoşgeldiniz efendim." diyerek elindeki tepsiden bize iki kadeh şampanya ve menüleri bıraktı. İçkimden bir yudum alarak arkama yaslandım ve menüyü açtım.

 

"Buranın neyi meşhurdur bilir misin?" diye sordu Barlas.

 

"Chateaubriand." dedim hiç beklemeden. "Övüldüğü kadar var mı merak ettim."

 

"Temin ederim övüldüğü kadar var." dedi ufak bir tebessümle.

 

Yemeklerimiz gelene kadar eski zamanlardan bahsetmiştik. Onunla hiç bu kadar fazla konuşmamıştım. Hep birbirimize uzaktık ama çocukluğumuz da beraber geçmişti. Önüme konan eti kesip bir parça aldım ve tadına baktım.

 

"Gerçekten de övüldüğü kadar varmış." dedim beğendiğimi belli eden mırıltılar çıkarırken.

 

"Demiştim." Ağzındaki lokmayı çiğneyip yuttuktan sonra kadehini bana uzattı. Kendi kadehimi uzatarak onunkiyle tokuşturdum ve ikimizde içkilerimizden birer yudum aldık.

 

"Asıl konuya gelelim." dedi yalandan boğazını temizleyerek.

"Benimle ne için konuşmak istedin?"

Sorduğu sorunun cevabını çoktan bildiğine emindim.

 

"Evlilik meselesiyle alakalı."

 

"Kararını açıklayacağın ilk kişi ben mi olacağım?" Normal bir şeyden bahsediyormuş gibi oldukça rahattı.

 

"Hayır aslında kararım sana bağlı." dediğimde kaşları çatıldı ve meraklı gözlerle bana bakmaya başladı.

"Senin istemediğin bir evliliği onaylamayacağım." Çatık kaşları yumuşamıştı ve yüzündeki ifade söylediklerimin hoşuna gittiğini fazlasıyla belli ediyordu. Sessiz kalmaya devam etti.

 

"Kanun amcaya karşı gelmek istemeyeceğini biliyorum bu yüzden eğer evlenmek istemiyorsan bana söyle. Seninle zorla evlenmeyeceğim."

 

"İstiyorum." diyen sesi kulaklarımda ağır ağır yankılandı. Bu sefer gerçekten de kalbim yerinden çıkacaktı. Damarlarımdaki kan bile kendine hakim olamazken şuracıkta bayılabilirdim! Ne demişti az önce o ? Ben kulaklarıma inanamazken bunu anlamış gibi bir kez daha tekrar etti.

 

"Seninle evlenmek istiyorum Efnan. Bu konuda ciddiyim."

 

 

Loading...
0%