Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm

@hazelmono

Gecenin sessizliği, sokak lambalarının titrek ışıklarıyla aydınlanmıştı. Ayın solgun ışığı, gökyüzünde hafifçe parlıyordu. Yaşadığım şehrin sessiz sokaklarında yürürken, içimde garip bir huzursuzluk hissediyordum. Bir süredir dedemin kaybının verdiği hüzünle başa çıkmaya çalışıyordum.

 

 

 

Yavaş adımlarla evime doğru ilerlerken, içimdeki karmakarışık duyguların yoğunluğunu hissettim. Yalnızlıkla dolu bu geceyi adım adım geride bırakırken tek başına yaşamanın getirdiği sorumluluklarla baş etmek ve aynı zamanda sevdiklerini kaybetmenin yarattığı derin acıyla mücadele etmek, zihnimi zorluyordu. Belki de bu yoğun duyguların ardında, hayatımdaki büyük değişikliklerin getirdiği belirsizliklerin etkisi vardı.

 

 

 

Dedemin sağladığı destek ve sevginin yokluğu, hayatımı anlamsız bir yola sokuyormuş gibi hissettiriyordu. Belki de birine sahip olmanın verdiği güvence ve sıcaklığı, tek başıma yaşamanın getirdiği boşluk hissiyle değiştirmek zordu ve gecenin sessizliği, düşüncelerimin sesini daha da yükseltiyordu.Bu arada ay, adeta bir rehber gibi, her gece gökyüzünde beni izliyordu.

 

 

 

Yıllar boyunca, onun altında yürüdüm, koştum, düştüm ve kalktım. Her defasında, onun ışığında yeni bir güç ve cesaret buldum. Belki de bu yüzden, eve yaklaştığımda ona bakmak, içimdeki sıkıntıları hafifletiyordu.

 

 

 

Ayrıca, zaman geçtikçe annemin, bana neden 'Luna' ismini verdiğini de anlayabiliyordum.

 

 

 

Belki de bu isim,doğanın sonsuz gücünü ve yaşamın derin sırlarını keşfetme arzusunu bana aşılamak içindi.

 

 

 

Kapıyı açıp içeri girdiğimde beni karşılayan tek ses kapımın gıcırtısı olmuştu. Anahtarı ve üstümdeki hırkayı masanın üzerine attıktan sonra mutfağa ilerledim.

 

 

 

Aylığım bugün yatmıştı.Ya şimdiden kendime bir güzellik yapacaktım ya da üşenmediğim herhangi bir yemek.

 

 

 

Dünya üzerinde üşenmediğim hiçbir şey olmadığını farkedince sadece kendimi doyurmaya yetecek basit birşey almaya karar verdim.

 

 

 

Telefonu açıp yemek sitelerinde dolaşırken zamanın hızla akıp gittiğini farkettim. Yemek yapmam daha kısa sürerdi. Bir türlü ne yiyeceğimi seçememiştim.

 

 

 

En sonunda telefonu birden koltuğun köşesine fırlatıp kalktım ve makarna yapmak için ocağa su koydum. Kararsızlığın beynimde açtığı binlerce yolun,basit sonuçlara varması çok can sıkıcıydı.

 

 

 

Bir yemek konusu bile beni hayatı sorgulamaya itebiliyordu.

 

 

 

Beynimi sürekli dingin tutmaya çalıştığım bu dönemde en ufak şey bile sabrımı sınamak için etrafımı çevrelemişti.

 

 

 

Suyun kaynamasını beklerken derin nefes alıp vererek kendimi sakinleştirmeye devam ettim.

 

 

 

Bu sırada gözümün önüne annemle babamın bir fotoğrafı geldi. Silik şekilde kafamda oynayan bu anı bana anne ve babamdan kalan nadir şeylerden biriydi.

 

 

 

Gözlerimi kapatıp anıyı hissetmeye çalıştım.

 

 

 

Kırmızı bir bisikletim olduğunu hatırlıyorum. İnatla sürmeye çalıştığım o günlerde, annem ve babam düşmemem için beni desteklerken gözümün önüne geliyorlar. O zamanlar en fazla 4 yaşındaydım.

 

 

 

Suyun fokurtusunu duyunca ocağa koştum ve altını kıstım. İçine makarna koydum. Şimdi bir de onu beklemem gerekiyordu.

 

 

 

Beklemeyi hiçbir zaman sevmedim. Belki de çocukluğumda ailemin geri gelmesini beklediğim için olabilir.

 

 

 

Aslında neden gelemediklerini tam olarak bilmiyorum. Küçük olduğumu ve dedemin odama gelip gözyaşları içinde bana sarıldığını hatırlıyorum. Onu daha çok üzeceğini düşündüğüm için bu zamana kadar sormadım.

 

 

 

Fakat şimdi de çok geç kalmıştım. Artık biricik ailemden kimse hayatta kalmamıştı.

 

 

 

Yemek pişince hızlı sayılacak bir şekilde yedim ve yatağıma yattım. Çoğu zaman uykum gelene kadar kitap okumayı veya film izlemeyi tercih ederdim.

 

 

 

"Soul" adlı bir animasyon izlemeye karar verdim. Psikolojik ağrılarıma pek iyi geldiği söylenemez fakat,yaşadığın anın tadını çıkarmanı ve sadece o ana odaklanman gerektiğini gösteren güzel bir mesajı vardı. En kısa zamanda "Enjoy." yazan bir dövme edineceğime dair kendime söz verdim.

 

 

 

Ne diyebilirim ki? Kolay etkilenirim.

 

 

 

***

 

 

 

Saçma sapan çalan alarmıma uyanmamam tabiki mümkün değildi.

 

 

 

Her seferinde "Gıcık olmayacağım bir müzik..." diyerek alarm sesi seçmeme rağmen sabah uyandırma görevini gördüğünde her müziğin bana gıcık geldiğini anlamıştım.

 

 

 

Bilmiyorum belki sadece bende böyle oluyordur.

 

 

 

Kahvaltı yapmayı sevmediğimden yataktan kalkıp hızlıca hazırlandım ve çıktım. Öğlen olmadan birşey yiyesim gelmediği için kahvaltı öğününün gerekli olduğunu düşündüğüm söylenemez... Tercih meselesi.

 

 

 

Geçici öğretmenlik yaptığım bu çocuk kreşindeki işimden kesinlikle keyif almadığımı da bilmenizi isterim. Aslında çocukları sevmem bile. Ama bir şekilde para kazanmamız gerektiğinden dolayı bu lanet şamataya katlanıyorum.

 

 

 

Ayrıca burada bir arkadaşım var, ve kendisi aynı zamanda tek arkadaşım olur.

 

 

 

Yıllardır gezmeyi tozmayı,para kazanmayı,suç işlemeyi -henüz büyük çaplı bir şey yapmadık- gülmeyi, ağlamayı, anlayacağınız ne yapsak beraber yaparız.

 

 

 

Çocukların gürültüsü ve koşuşturmacası başlar başlamaz, sabrımın sınandığını hissediyorum.

 

 

 

Enerjileri beni yormaktan başka bir işe yaramıyor. Öğle arasında, çocukların arasından sıyrılıp biraz olsun nefes almak istedim.

 

 

 

Yalnızca birkaç dakika kaçabilmek için bahçedeki banklardan birine oturdum.

 

 

 

Gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım. Hafif esen rüzgar saçlarımı okşarken, etrafımdaki doğayı hissettim. Bu kısa molada, içsel huzurumu yeniden kazanmaya ve bir sonraki ders için enerji toplamaya çalıştım.

 

 

 

Yaklaşan ayak seslerini duyduğumda gözlerimi açtım ve tahmin ettiğim gibi gelen Raya'ydı.

 

 

 

Beni ittirerek yanıma oturdu.

 

 

 

"Beynimdeki tüm hücrelerin yok olduğunu hissediyorum."

 

 

 

"Biliyorum..." diye mırıldandım.

 

 

 

"Yaşları çok küçük,ne dinliyorlar ne anlıyorlar."

 

 

 

"Ya çalışacak çok daha iyi bir yer bulmalıyız ya da ben baba parası yemeye başlayacağım.Pes ediyorum."

 

 

 

"Ne yazık ki benim böyle bir seçeneğim yok." diyerek gülümsedim.

 

 

 

Bunun karşılığında ses çıkarmadı. Bir süre sessiz sessiz oturduk.

 

 

 

"Dedenden kalanlara baktın mı?"

 

 

 

Başımı,kendime çektiğim bacaklarıma yasladım.

 

 

 

"Henüz değil,bunun için kendimi hazır hissetmiyorum."

 

 

 

Kafasını onaylarcasına salladı.

 

 

 

"Ne zaman istersen benimle kalabileceğini, hatta beraber yaşayabileceğimizi biliyorsun değil mi?"

 

 

 

"Yalnız olmayı seviyorum. Gerçekten iyiyim endişe etmene gerek yok."

 

 

 

Kolunu omzuma atıp bana sıkıca sarıldığında, tanıdık sıcaklığını ve kokusunu hissettim. Raya, hayatın üzerime yüklediği tüm zorluklara rağmen hala ayakta kalabileceğimi hatırlatan bir güçtü. Arkadaşlığımızın her anında elinden geleni yaparak yanımda olmuş ve beni desteklemişti. Bu, belki de dayanabileceğim tek şeydi.

 

 

 

Ders vaktinin yaklaştığını gösteren saat ilk Raya'nın gözüne çarpmıştı.

 

 

 

Yanımdan kalktı ve içeri doğru yürürken seslendi.

 

 

 

"Çıkışta görüşürüz."

 

 

 

Arkasından el sallamakla yetindim.

 

 

 

***

 

 

 

Bugün, işten biraz daha erken çıkabilmiştim. Başım zonklasa ve açlıktan midem bulansa da normalden erken çıktığım için mutluydum. Raya'nın anlattığı tuhaf şeyler eşliğinde genelde vakit geçirdiğimiz ve yemeklerini sevdiğimiz tavukçuya gitmeye karar vermiştik.

 

 

 

Her gün dışarıdan yemek ne kadar sağlıksız olsa da, tek başıma olunca yemek yapma işiyle uğraşmak içimden gelmiyordu.

 

 

 

Tek başıma olunca sadece ruhumu iyileştirmek için çabalar, kendime bir şeyler katmak için değişik filmler izler ve sık sık yenisini aldığım kitapları okurdum.

 

 

 

Ama bugün normalden farklı olarak,Raya'dan ayrıldığımda dövmeciye gitmeyi planlıyordum. Uzun zamandır -özellikle dedem istediği için- uzaklaştığım o garip yer artık her zamankinden daha cazipti.

 

 

 

Her dertten uzak bir sohbet eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra Raya'yla vedalaştık. Ne kadar benle gelmek istese de bu tür şeylerden hoşlanmadığını bildiğimden onu reddetmiştim.

 

 

 

Kulaklığımı taktım ve buraya 15 dakika kadar yürüme mesafesinde olan dövmeciye doğru yürümeye başladım.

 

 

 

'Lost Stars - Adam Levine'

 

 

 

Loop modundaki şarkıyı 4. kez dinlerken dövmeciye varmıştım.

 

 

 

Burası, loş bir atmosfere ve hafif metalik bir kokuya sahipti. Duvarda çerçevelenmiş dövme tasarımları, çeşitli sanatsal çizimler ve sözler asılıydı. Bazıları siyah-beyaz, sade tasarımlarken, bazıları ise onların aksine canlı renklerle doluydu. Kimse olmadığı için, kulaklığımdan sızan müzik dışında içerisi sessizdi.

 

 

 

Deri kaplı, hafif rengi solmuş koltuğun yanındaki cam sehpanın üzerinde, dövme katalogları yer alıyordu.

 

 

 

Dükkanın arka kısmında, sterilize edilmiş aletlerin, boyaların, ayrıca anlamadığım çoğu ıvır zıvırın bulunduğu bir tezgah, ve parlak ışıkların aydınlattığı bir alan vardı.

 

 

 

Tezgahın arkasında benden biraz daha büyük gözüken yüzü tanıdık bir genç vardı.

 

 

 

Yeni olduğu belli olan iğne paketlerini açıp tepsiye diziyorken benim geldiğimi farkettiğinde kafasını kaldırıp gülümsedi.

 

 

 

Kulaklığımı ve ceketimi çıkarıp deri koltuğa oturdum.

 

 

 

Elindeki tepsiyi yanımdaki cam masaya bıraktıktan sonra "Uzun zaman oldu." dedi.

 

 

 

Başımı onaylarcasına salladım.

 

 

 

"Çok uzun zaman oldu."

 

 

 

Buna karşılık gülümsedi.

 

 

 

"Kaç yaşına girdin?"

 

 

 

"Yakında 21 olacağım."

 

 

 

"Neredeyse 2 sene olmuş öyleyse."

 

 

 

Neredeyse tamamen şekillerle dolu olan sol koluma ve bir çizik dahi olmayan sağ koluma baktım.

 

 

 

"Bu sefer sağa olsun. Bileğimin içine."

 

 

 

Basit şekilde bir kağıt parçasına yazdığım yazıyı ona gösterdim.

 

 

 

"Gereksiz kıvrımlar ya da estetik bir görüntü istemiyorum ayrıca başında büyük harf kullanma olur mu?"

 

 

 

"Nasıl istersen."

 

 

 

O, boyaları ve iğneyi hazırlarken gözlerimi kapattım ve anın tadını çıkarmaya çalıştım.

 

 

 

Loading...
0%