@helen_
|
...
İlk kez dayak yediğim günü çok net bir şekilde hatırlıyorum. O zamanlar daha kendimin farkında olmayan acınası bir velettim. Sırf oyuna dahil etmediler diye üstlerine çamur atıp kendimce intikam alıyordum. Derken en büyükleri olan Rümeysa sıkıntılısı benim yaşımı hesaba katmadan bir tokat atmıştı yüzüme... Onun acısı hala aklımda, zihnimin pürüzlerinde. Diğer kızlar da cesaretlenip birer tokatla imzalarını atmışlardı suratıma. O yüzden ne çok ağlamıştım o gün. Tabi Zoya geldi sonra... Zoya... Çocukluğumun yegane dostudur kendisi. İlk yetimaneye gelişim ve sonra ona yapıla- Ah hayır henüz bunun sırası değil! Ne diyordum, Zoya gelmişti. Önce yüzümdeki izleri gördü, aklına müdirenin yapmış olma ihtimali gelmiş olsa gerek ilkin çok fazla hiddetlenmedi fakat kızlar bana bakıp bakıp güldükleri için kendilerini ele vermiş oldular. Ve bizim hikayemiz tam da böyle başladı! Zaten kendisi ilk geldiği zamanlardan gözüme çarpan birisiydi. Çok hiddetli ve fazlasıyla defresif olan ben bu dingin kişi karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Ara sıra herkese tezat benim yanıma gelir ve sessizce yanıma otururdu. O zamanlar konuşmasa da onun varlığı ile huzur bulurdum. İşte o bir yaz yağmuru misali, aktı ve gitti... Bir daha da onu göremedim. Gözlerimizin buluştuğu an öyle bir hıçkırmıştım ki, Zoya artık nasıl dayanamadıysa gidip o Rümeysa ve sürüsüne hadlerini bildirmişti. İşte o gün kendimi hiç olmadığım kadar tamamlanmış hissediyordum. Bu tamamlanmışlık hissini Karayeller ile tadabilir miyim hiç bilmiyorum ama kendimi onların arasında olması gereken bir parça olarak görüyordum tam da şu an. Çünkü ortak bir gayemiz var! O Halil Konak ve kabilesine hayatı dar etmek benim planım ve bu yoldaki yegane yoldaşım şu an üzerinde bulunduğum sahnede, elimde tuttuğum mikrafondur. Bu gala onlara zehir olacak nokta net! Ve sevgili(!) Halil şempazesi tam korumalarıyla sahneye atılıyordu ki Alaz ve kardeşleri hepsine fena ayar verdi. Alaz ise Halil'in yüzüne bakmak şöyle dursun, benden gözlerini çekmiyordu. Belki de ortamda benden daha keyifli bir manzara olmadığı içindir! Aynen dizleri aşınmış eşofmanım ve kuş yuvası saçlarımla nerenin manzarası olduğumu düşünmeyi sonraya bırakıp elimdeki mikrafona konuşmaya başladım. Ah Zoya, şu an o nutuklarına o kadar ihtiyacım var ki "Şu anda gösteriş düşkünü olan bu insanların bir iki şöleni için gelmiş olan sizlerin böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemediğinizi çok iyi biliyorum!" Konuşmamla ortamdaki uğultular bir bir kesilmişti. Halil Konak ne yapacağını şaşırmış bir şekilde olacakları bekliyor, muhtemelen benim kim olduğumu düşünüyordu. Tabii kim olsa yıllar öncesinden kaçırdığı kızı tanımazdı(!) " Bakın burada bir paçavra değil, bir insan müsveddesinin hayatı ile oynadığı bir çocuk var. Şu Halil Konak adında ki embesil mahluk daha ben bebekken beni öz ve öz ailemden ayırdı!" Ve salon şaşkın nidalara ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Özellikle o Halil denen herifin yüz ifadesi için bu konuşmayı yapmaya değerdi! Bana 'Seni baban doğurdu!' demişim gibi bakan yüz ifedesini tekrar izleyebilmek için zaman makinesini icat edebilirim. Ama neyseki kameramanlar sayesinde zaman makinesini icat etmeme gerek olmadan o muşmula suratını seyredebileceğim. O sıralarda Alaz ve kardeşleri bana piyasaya yeni sürülen son model promosyon ürüne bakar gibi bakıyorlardı. Bunu kafama takmadan devam ettim. " Evet bu Halil Konak adındaki mahluk beni kaçırdı ve onun yüzünden ben Karayel ailesinden ayrı büyüdüm!" İnsanlar benim Karayellerle olan bağımı şimdi anlıyorlardı. Tam Halil şempazesi korumalarıyla sahneye atılıyordu ki ortamı siren sesleri doldurmaya başladı. Ben şaşkınlıkla etrafa göz gezdirirken Alaz ile göz göze geldim. Keyifli bir şekilde Halil'in suratına bakıyordu. Halil ise kendine hayrı yok, etraftan yardım dileniyordu. Onun üzerine yürüyen kameramanlara laf anlatmaya çalışıyor, galayı terk eden konuklarına gitmemeleri için yalvarıyordu. Ne acınası bir tablo ama! "Halil Bey, bu iddialar doğru mu?" " Halil Konak hakkında söylenenlere ne cevap verecek?" Ve daha nicesi... Siren seslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Onur komiser olmasının avantajlarıyla gidip polisleri yönlendiriyordu. En sonunda Alaz gelen komiserlerle ilgilenmeye başladı. Ve beklenen son gerçekleşti. " Halil Konak, hakkınızda şikayet var, 17 yıl önce 2 günlük bir bebeği kaçırmaktan tutuklusunuz!" Halil denen bit yavrusu çırpınmaya başlamıştı, en sonunda dayanamayıp bağırmaya başlayınca polisler hemen müdahale etti. " Bize zorluk çıkarmayın! Savunmanızı mahkemede yaparsınız Halil Bey." Ve Halil adlı şahsiyet bu şekilde acizlikten kırıldı. Ona bakarken acıma duygumu yokluyordum fakat mesai saatini terk etmiş olan vicdanım bana mısın demiyordu. Polis arabasına bindirilmeden önce Halil'in çığırtıları duyuldu. " Karayeller! Size sesleniyorum, bu iş burada bitmedi! Anladınız mı la-" Lafları onu arabaya tıkmakta olan polisin ensesine yapıştırmasıyla son bulmuştu. " Caz yapma lan!" Bu sahneden sonra anırarak gülmek ile çığlık çığlığa ağlamak arasında gidip geliyordum. Bu yaşananlar git gelli pisikolojimin içine etmişti. Tam bu anlarda ensemde bir nefes ve omuzumda bir elin varlığını hissettim. Bu kişi Yankı'ydı. Amber kokan teninden ve sigara kokan ağızından bunu anlamıştım. Korkmadım. Bu yabancının dokunuşları beni korkutmuyor, bakışları içimde bir yerlerde kalan Renata'yı tetikliyordu. Sanki biz iki yabancı değilde iki kardeşlik. İçimden bir ses eğer onlarla yaşasaydım Yankı ile çok farklı bir bağımızın olacağını bana söylüyordu, bunu tahmin edebiliyordum. Ama artık çok geçti. Çok geçti değil mi Zoya! Artık geçti, yeniden bir aile olamayacak kadar geç hemde... Onlar yaralıydı, bense yaraydım. Bizden olmazdı. Mezar mezar üstüne konmazdı. " Ne düşünüyorsun?" Düşündüklerimin beni ağlattığını elime damlayan su damlalarından anlamıştım. " Her şey için çok geç Yankı, çok geç..." " Birleşmek zaman değil süreç meselesidir Renata, sen yeniden bizim için doğacaksın!" Bu lafların ileri zamanlarda benim tersime işleyeceğini bilmeden başımı sallıyordum. En son birisine dayandığımda onu kaybetmiştim. Yine bunu yapamazdım. Ve işte o an bir karar verdim. Ne yapıp edip buralardan kaçacaktım! |
0% |