@helen_
|
"Lanet kızın tekisin, kala kala benim başıma kaldın, Allah bilir ne günah işledim!"
Yengem aldığım yevmiyemi ona vermeme rağmen her zamanki seranatlarından beni mahrum etmiyordu. Sesinin giderek artması hem lohusa olan beni, hem de yeni doğan ikizlerimi huzursuz ediyor olsa gerek, midem bulanmaya başlıyor, ikizlerim ise ağlıyordu.
Bu durum yengemi daha da alevlendirdi.
"Bana bak! Peydahladığın o çocukları derhal sustur ve bana avel avel bakmaya bir son ver! Allah'ım ne çektim bu kızdan ya!"
Yaşaran gözlerime inat sabretmeyi kendime görev biliyordum. Rahmetli babam hep derdi 'Sabrın sonu selamettir!'
Ben hem öksüz hem de dul olan ortada iki çocuğuyla kalmış Nefes'tim. Bana köyümde Yetim Nefes'de derlerdi. Babaannem beni himaye ettiği sıralarda ölüm var kalım var, seni emanet etmeden göçmiyeyim bu dünyadan, diyip ilk taliplime daha 16'mda gelin etmişti.
İşin garibi evlendiğim adam Adnan, içe kapanık ve mesleğine aşık bir delikanlıydı. Evlendiğimizde o 24 yaşındaydı. Allah var onunla iyi anlaşırdım. Beni istemeyen kaynanama inat el üstünde tutar ve beni, ona karşı savunurdu. O göreve gittiğinde 6 ay gelmedi. Bende o sıralarda hamile olduğumu öğrenmiştim. Kaynanam çocuğun başkasından olduğunu bütün diyara yaymıştı. Oysaki öyle bir şey yoktu!
Bu durumu duyan Adnan askeriyeden arkadaşına söyleyip bana mektup ulaştırmıştı. Mektupta bana ve doğacak olan evladımıza güveninin tam olduğu, doğuma yetişeceği yazıyordu.
Bana güvenen yegane insandan biriydi Adnan, onu da kaybetmiştim ya gerçi!
7 aylıktım doğurduğumda, doğumumu gerçekleştirirken de Adnan'ın şehit haberi düşmüştü ocağımıza. Sonra da kaynanam ikiz bebeklerimle ortaya koymuştu beni. Amcam kucak açtı bana. Allah var iyi adamdı. Lakin karısı benden günahı kadar haz etmez, üstüne aşağılar dururdu. Bir kızları vardı, Rahime! O benim canım dostum, olmayan kardeşimdir.
Canım ablamdı, aynı zamanda çocuklarımın da teyzesi tabii!
Çocuklarımı tek hoş karşılayan oydu. Evin girişinde kucağımda iki bebekle dururken amcama da dahil herkese bir suskunluk tesir etmişti. Bir tek Rahime kucak açmıştı bana ve çocuklarıma! O benim ablamdı!
Zaten sonra yengem buna katlanamayıp eziyetlere başladı! Ya bu eve ekmek getirirdim, ya da bu evi başıma yıkardı, öyle diyordu bana.
Bende amcamın bağlı olduğu tarikatta lohusa halimle aşçı olarak işe başladım. Bütün kazandığımı ona, yengeme veriyor yine de ona yaranamıyordum.
Bu gün de sırf kanamamdan dolayı işleri aksattım diye demediğini bırakmıyordu! Bu durum Rahime'nin mutfağa girmesiyle son buldu.
"Anne, ne çekti bu kız senden, Allah aşkına!"
"O mu, ben mi kızım! O mu, ben mi?"
Bu tartışma içeri amcamın yaveri olan Yasin Abi'nin girmesiyle son buldu.
"Hanımlar, müjdemi isterim, müjdemizi isterim!"
Yengem bu destansı girişe karşılık Yasin Abi'yi soru yağmuruna tuttu.
"Hayır olsun Yasin, ne oldu?"
"Hayırdır Selma Sultan! Hayır! Hayır ki ne Hayır!"
"Ne zırvalarsın be Yasin! Çıkar ağzındaki baklayı!"
Yengem daha fazla sabredemeyip Yasin Abi'ye çıkışınca da yeni sakinleştirdiğim evlatlarım ağlamaya başlamıştı.
Yengem tam onlara bakamamakla beni suçlayacakken Yasin Abi'yi fark etti. İşte bu susmasına yetmişti. Çünkü bana yaptıklarını Yasin Abi amcama yetiştirebilirdi. Yengem de bunu göze alamazdı ya!
Bende çocukların susması için onların kulağına teker teker inşirah suresini okumaya başladım. Buna rağmen konuşulanlara istemsizce kulak misafiri oluyordum.
"Gelecek Mürşidimiz kendine gelin bakar, ona da Rahime kızımızı tavsiye etmişler. Görücüye geleceklermiş!"
O günün akşamı bahar esintisi gibiydi, dertsiz tasasız!
Ne yengemin aklına beni ve çocuklarımı hor görmek gelmişti, ne kanamamdan eser kalmıştı. Daha Allah'tandır ne isterdim ki!
Ayrıca Rahime Abla için seviniyordum. O gelecek Mürşidimize kör kütük aşıktı! Bu durum şüphesiz en çok onu memnun ediyordu. Bu akşam görücüye geleceklerinin haberini aldığımızda hiç şüphesiz en çok o sevinmişti. Gide gele bana "Evleniyorum onunla, sonunda" gibi şeyler söylüyor, neşemize neşe katıyordu!
Gelecek mürşiddi tanırdım. İyi adamdı. İlk defa mutfağa benimle tanışmak için geldiğinde görmüştüm onu. Uzun boylu, geniş omuzlu olması beni korkutmuştu ilk başta. Ama onun derin mavileri, nur taşıyan bembeyaz teni ve kömür karası saçları beni tanıdıkmışız, tanışıkmışız gibi bir hissin içine sokmuştu. Onu bir abi kabul etmiştim.
Benimle tanışması yemeğimi tatmasıyla olmuştu. Ben tekkedeki hizmetlere yemek hazırlarım. Ama Allah'ın işi ya, bir gün oruçluyken baygınlık geçirince orucunu bozmak zorunda kalmış. Hazırda benim yaptıklarım durunca da orucunu onlardan açmış ve o gün yaptığım yemekleri bir tek ona hazırlamam için benden izin almaya gelmişti.
Gelenin o olduğunu oradaki kızlardan duymuştum. Ve beni bir yerememe telaşı almıştı. Ona karşı mahcup olmak istemiyordum.
Nihayetinde içeri geldiğinde kapının ağızında duruyordu. Yanında baş derviş Rasim Efendi vardı.Onun heybetli vücudu ve geniş omuzlu olması beni korkutmuştu. Ama derin mavileri, nur içindeki bembeyaz teni ve kömür karası saçları beni tanıdıkmışız, tanışıkmışız gibi bir hissin içine sokmuştu. Onu bir abi olarak kabul etmiştim.
İçeri girdiğinden beri bana hiç bakmıyor hatta ve hatta ağzını açıp tek bir kelam bile etmiyordu. Edebini konuşturuyordu. Onun adına Rasim Efendi fikrimi soruyordu ve ikisi de benden bir onay bekliyordu.
Mürşidi ayaklarıma kadar gelmişken reddetmek yakışık almaz, amcama leke sürerdi.Bende usulünce başımı sallayarak onaylamıştım isteklerini.
Ama bir şeyi de anlayamıyordum. Genç bir kızdan hu isteği yanlış değil miydi?
Çok sonra tekkedeki kızlardan öğrenmiştim onun beni maharetli bir teyze sandığını.
Ne komik ama!
Oysaki ben 17'sinde bir kızdım!
İşte o gün anlamıştım aslında bir şeyleri, adını bile bilmediğim bu adamın ablam Rahime için neden önemli olduğunu.
Başkaları içinde önemli olacağını tahmin dahi edemezdim...
Artık tek bir isteğim kalmıştı şu fani dünyadan, o da Rahime Abla'mın saadetine şahitlik etmekti.
Ve bir kaç saat içinde bu isteğimin yerine getirilecek olması kadar saadetli tek bir şey yoktu ya!
Derken içinde bulunduğum odanın kapısı bir hışımla açıldı.
Gelen yengemdi. Ve bana zehir zemberek sözlerini söylemeyi eksik etmedi. O sözler yıkımımı getirmişti.
Emzirdiğim çocuklarıma rağmen ne bana ne de onlara acıma duygusu gösteriyordu. Ve sonunda yıkımımı getirmişti.
"Bana bak! Kızımın en mutlu gününü uğursuzluğunla mahvetmene asla müsaade etmeyeceğim, sen bizim için kara birer lekesin, o lekeyi bize bulaştırmadan defol git evimden! Bir bahaneyle bu evi terk et, anladın mı beni!"
Ve işte o an Allah'a yalvarmış, ona sığınmıştım. Ablam dediğim canımın en önemli gününde yanında olamayacaktım!
Allah'ım ben bu eve de mi sığamadım?
Şu koca dünyaya sığamadığım gibi...
Derken sonunda camiye, Allah'ın evine varabilmiştim. Evet, evlstlarımı yatırdıktan sonra ilk işim kendimi dışarı atmak olmuştu. Ayaklarımda beni camiyle buluşturmuş, istediğim gibi olmuştu.
Ellerimi semaya kaldırmış Allah'a içimde yara olan o soruyu sormayı bekliyordum.
Cevaplayanın, adını dahi bilmediğim mürşid olacağını nereden bilebilirdim?
"Allah'ım isteklerim, istediklerim neden benliğimi yerin 7 kat altına gömüyor, ben neden istediklerime ulaşamıyorum?"
"Sen ne isterdin? "
Öylesine şaşırmıştım ki, o ki gelecek mürşiddi, bana bunu mu soruyordu? Peki bu onu alakadar eder miydi?
Cevabını alacağından emin olan gözleri kısılmış benim tek bir onayımı, cevabımı bekliyordu. Nedense ona istediğini verecektim. Kıpırdanan ağzımı görmesiyle gözlerinde beliren ışıltı o ela hareleri kamaştırmıştı. Evet ona cevap verecektim çünkü o herkes gibi beni önemsememezlik yapmıyordu. Belki de dul ve çocuklu olduğumu öğrense o da beni ve destursuz ve bir o kadar lüzumsuz cevabımı önemsemezdi...
" B...Ben uçmak isterdim. Hezarfen Ahmet Çelebi gibi! Yerin 7 kat altına gömülen benliğime inat, uçmak isterdim!"
Sonlara doğru desibeli azalan ama manaca artan laflarım artık son bulmuştu. Lakin onun gülümsemesine bakılırsa bir şeyler yeni başlıyordu,
Onun için de, bizim için de!
"Secde de mezar da yerdedir ama ikisi de başka alemlerdedir. Yerin değil , Cehennemin 7 kat altına gömülen günahlarımız bile o ikisiyle göğe, Allah katına, bizle birlikte hücum eder. Ve sonra selam verilir, insan sanar ki yalnız melekler uçar! Oysaki ki asıl uçmak ellerin semaya kaldırılmasıdır!"
Bütün bunları dedikten sonra ablam Rahimeye görücü olarak gitmek için yanımdan ayrıldı. Dedikleri anlamlı lakin bildiğim şeylerdi. Fakat bazen insan hatırlama ihtiyacı duyardı. Onun ağzından duyduklarım beni kendime getirmişti. Tam ben de onun gibi arkama dönüp gidecekken o bir anda önüne döndü ve bana o ihtiyatlı gülümsemesiyle bakmaya başladı.
"Sana son bir sözüm varZERASA! Ayaklarını yerden kesecek bir Rabbin varken seni göklere çıkaracak nasibin için secdeye koş! Ve unutma o nasibin sana ulaşmasa bile sen yine uçacaksın, çünkü her melek uçar ZERASA!"
Ağzı açık bana inat o derin bir, tebessümle Allah'ın selamını ayrılmak için verdi.
"Selamünaleyküm "
"Al...Aleykümselam"
Zerasa kimdi bilinmez fakat ben o gün hem Zerasa hem de bir melek olmuştum.
Sonra ikimizde nasibimiz için koşmuştuk.
Birimiz yola,
Birimiz secdeye...
***
Nabersinizz?
Aşklar bu bölümü kaç kez düzenlemeye aldığımı inanın ki ben de bilmiyorum, kaç kez yazdıklarım silindi, yeni baştan yazdım inanın anlatamıyorum. Çok bunaldım lakin bir takipçime sözüm vardı. Bölümü bugün yayınlıyacaktım. O sözüm beni motive etti, inanın.
Her neyse, sizler nasılsınız?
Bölümün en can alıcı kısmı neydi?
Neden mürşid Nefes'e ZERASA diyor?
En sevdiğiniz ve en nefret ettiğiniz karakter kim?
Gelecek bölümde bizi neler bekliyor?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorummmm:)
Bu bölümü @cemrekara adlı okuruma ithaf ediyorummm, ona da sevgilerr!
ÖPÜLDÜNÜZ:)
|
0% |