Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@heliiosrex

 

 

Başlama tarihini eklemeyi unutmayın.

 

Seviliyorsunuz!

🫀

 

Ela, pencereden dışarı bakarak düşüncelere daldı. 28 yıllık hayatında, sevgilisi Aslan dışında kimseye gerçekten güvenememişti. Beş yıl önce tanıştıkları günden beri, birlikte olmanın getirdiği zorluklara göğüs germişlerdi. Ailesi yoktu, ve maddi durumu pek parlak değildi, ama Aslan'ın yanında kendini güvende hissediyordu. Bu küçük daire onların sığınağıydı, dış dünyadan kaçıp birbirlerine tutundukları yer. Ela geçiriği kazadan dolayı 5 yıl öncesine dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Bugün yine sıradan bir gün gibi görünüyordu, ama Ela için sıradan günlerin ardında gizlenen umutlar ve hayal kırıklıkları vardı.

 

Biriken kredi kartı borçları ve ödenmeyi bekleyen faturalar onu sürekli köşeye sıkıştırıyordu. Her sabah işe gitmek için erkenden uyanmak zorunda kalmak, Ela'nın hayallerini daha da uzaklaştırıyordu. Bu monoton ve sıkıcı hayat, her gün daha da çekilmez hale geliyordu. Ela, Aslan'in uyanmasını beklerken bir fincan kahve yaptı. Onun yanındayken bile kendini yalnız hissettiği anlar oluyordu. Aslan'i seviyordu, ama bu aşk bile bazen hayatının sıkıcılığını ve umutsuzluğunu değiştiremiyordu.

 

Ela, düşüncelerinin ağırlığından sıyrılıp işe gitme vaktinin geldiğini fark etti. Aslanı nazikçe öperek uyandırmadan vedalaştı ve aceleyle evden çıktı.

 

Sabahın serinliği yüzüne çarparken, bir an için özgür hissetti. Ancak bu his, birkaç dakikadan uzun sürmedi. Ela, temizlik yaptığı ofise vardığında, rutinine hızlıca adapte oldu. Kulaklıklarını taktı ve müziğin onu başka bir dünyaya taşımasına izin verdi. Her zamanki gibi, masaları silerken ve yerleri süpürürken zihni sürekli hayallerle meşguldü. Müzik, monotonluğa karşı en büyük sığınağıydı. Ofiste dolaşırken, insanların çalıştığı masaları ve bilgisayarları gözlemledi. Her biri kendi işinde meşguldü, ona göre daha başarılı ve düzenli görünen bu insanlar Ela'ya daha da yalnız hissettiriyordu. Kendi hayatının sıkıcılığına ve başarısızlıklarına dair hissettiği üzüntü, içten içe daha da büyüyordu.

 

İşini bitirip eve dönmek üzere yola çıktı.

 

Eve döndükten sessiz sakin geçen bir akşamın ardindan direkt kendini yatağa atıp uyumaya başladı.

 

Elâ, gereğinden fazla uyumuş olmalıydı. Uyandığında sabah olmuştu ve yanında aslan da uyuyordu. Aslan, gözünü açıp Elâ'ya baktı.

 

"İşe seni bırakmamı ister misin?" diye sordu aslan.

 

Elâ, tam olarak anlamamıştı ama kabul etti. Aslan, onu işe bırakıp gitti. Ardından iç geçirdi ve çalışmaya devam etmenin en iyisi olduğuna karar verdi.

 

Bugün işleri biraz erken bitmişti ve müdürü erken çıkabileceğini söylemişti. Bu fırsatı değerlendirmeye karar verdi. Çıkıp biraz hava almak iyi gelecekti. Eve yürüyerek gitmeye karar verdi ve ofisten ayrıldı. Dışarıda serin bir rüzgar esiyordu. Elâ, yavaş adımlarla sokaklarda yürürken, düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu. Belki de bu yürüyüş, zihnini boşaltmasına yardımcı olurdu.

 

Yolda yürürken yanımdan geçen biri koluma çarptı ve özür diledi. Daha ne olduğunu anlamadan gözleri karardı ve kendini yerde buldu. Kafasının içi zonkluyordu ve çevremdeki sesler giderek uzaklaşıyordu.

 

.........................................

 

Gözlerimi açtığımda karanlık bir odada, elim ve kollarım bağlı halde buldum kendimi. Paniklemeye başladım ama bağırmaya cesaret edemedim. Yanımda oturmuş birini fark ettim.

 

"İyi misin?" diye sordu.

 

Başımı çevirip ona baktım, siluetini zar zor seçebiliyordum.

 

"Neredeyim ben? Sen kimsin?" diye sordum, sesim titriyordu.

 

"Şu an sorularını cevaplayamam," dedi sakince.

 

"Ama sana zarar vermeyeceğim, sadece sakin ol."

 

"Beni buraya kim getirdi? Ne istiyorsunuz benden?" diye devam ettim, artık daha da endişeliydim.

 

"Cevaplar yakında gelecek," dedi ve sessizlik yeniden odayı doldurdu.

 

Kafamın içi bir yığın soruyla doluydu. Buraya nasıl geldiğimi, neden burada olduğumu bilmiyordum. O an, bu karanlık odada yalnız olmadığımı ve başıma gelenlerin sadece bir başlangıç olduğunu hissettim.

 

Derken içeri iki kişi girdi: bir kadın ve bir erkek. Kadın oldukça güzeldi. Uzun, sarı saçları, mavi gözleri ve uzun boyuyla adeta parlıyordu. Erkek ise oldukça yakışıklıydı; uzun boylu, kumral, ela gözlü, kısa saçlı, hafif sakallı ve beyaz tene sahipti. İkisi de merakla bana bakıyordu. Kadın konuşmaya başladı, sesi yumuşak ama otoriterdi.

 

"Merak ediyorsun, değil mi? Burada ne işin olduğunu, neden buraya getirildiğini..."

 

"Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilmek istiyorum," diye cevapladım, sesim hala titriyordu ama gözlerimi onlardan ayırmıyordum. Kimseden ses çıkmıyordu, birbirlerine bakıyorlardı. Yakışıklı adam, kızı köşeye çekip bir şeyler fısıldadı. Net duyamadım ama güvenle alakalı bir şeyler söylediğini anladım. Gerçekten beni kaçırdıktan sonra bana güvenmekten mi bahsediyorlardı?

 

"Bakın, param yok ve tehdit edebileceğiniz bir ailem de yok. Beni bırakın, kimseye hiçbir şey söylemem," dedim panikle.

 

Birden bana dönüp, "Elâ," dedi.

 

"Adımı nereden biliyorsun?" dedim, sesim titreyerek.

 

"Gerçekten beni hatırlamıyorsun" dedi adam, gözleri üzerimdeydi.

 

"Seni mi?"

 

"Bu saçma sapan oyunu oynamak istemiyorum. Hadi çözün beni, siz deli falan mısınız?" dedim öfkeyle.

 

"Tamam, seni çözeceğim ama kaçmaya çalışmayacaksın," dedi tepemdeki genç. Kafamı salladım ve ellerimi çözmesini bekledim.

 

Ayağa kalkıp etrafa bakındım. Pencerenin yanına yaklaştığımda, oldukça yüksek bir binada olduğumuzu fark ettim. Herkes odadan çıktı, ben de peşlerinden gittim. Geniş bir salona açılıyordu, odadaki üç kişi dışında salonda iki kişi daha vardı. Toplamda üç erkek ve iki kadın. Bu, bir kaçırılma gibi görünmüyordu.

 

"Rica ederim, isimlerinizi söyler misiniz? Yoksa ben mi bir şeyler uydurayım?" dedim, sabırsızca.

 

Yakışıklı gülümsedi. "Benim adım Kerem, Bu, Azra," diye devam etti, sarı saçlı kadını işaret ederek."Ece, murat Ve bu da Mert," diye ekledi, köşede duran diğerlerini göstererek.

 

Kerem derin bir nefes alıp, gözlerini yere dikti. Sonra yavaşça başını kaldırarak bana baktı.

 

Kerem bana doğru iri cüssesiyle yaklaştığında, odadaki herkes sessizce ayaklanıp dışarı çıktı. Kalbim hızla atmaya başlamıştı, terlemiş bir şekilde geriye doğru bir adım attım. "Sana anlatacaklarıma inanmazsın ama belki kendi gözünle görmelisin," dedi. Sesinde duygusal bir çırpınma vardı, anlatmak istediği şeyin ağırlığını taşıyordu.

 

Kaçırılmıştım ve korkmam gerektiğini düşünmeliydim ama hissettiğim şey korku değildi, heyecandı. Kerem bana yaklaştıkça içimde büyüyen bir heyecan vardı. Yüzünü inceledim...

 

Kerem yanıma yaklaşıp, "Benimle gelir misin?" diye sordu.

 

Sesi o kadar yumuşak ve istek doluydu ki, kendime gelmeye çalıştım. Beni tekrar ilk geldiğimiz odaya götürdü ve ışığı açtı. Odada bir yatak, koltuk ve televizyon vardı. Etrafta ters çevrilmiş birkaç çerçeve gördüm, yerde cam parçaları ve kan izleri vardı. Televizyona doğru yaklaştı, kumandayı alıp koltuğu işaret etti. Bir video açtı ve odadan çıktıktan sonra açmamı söyledi. Kerem odadan çıktıktan sonra videoyu başlattım.

 

"Bir saniye, bu ben miyim? "

 

Video da,

 

"çok üzgünüm, böyle olacağını bilmiyordum. senden saklamak istemedim ona her seferinde aptal gibi güvendim. ben olmadan mutlu olmanı istiyorum. bunu hak ediyorsun. ama ne olursa olsun ekine iyi bak "

 

İçeri Kerem girdi, gülümsüyordu küçük bir çocuk gibi, suratıma bakıyordu. Biraz bekledi ve ağlamaya başladığımı görünce bana doğru yaklaşıp koltuğun önünde eğildi, ellerimi tutup yüzüme bakıyordu.

 

"Elam, iyi misin?" diye sordu.

 

Yüzüne baktım ama hiçbir şey diyemedim.

 

Bir saniye, ne yapıyor bu? Öpmeye mi çalışıyor? Hayır, bu olamaz.

 

Hemen onu itip ayağa kalkıp uzaklaştım. "Ne yaptığını sanıyorsun?

 

" Ben sadece hatırladığını düşünmüştüm," dedi.

 

"Neyi hatırlayacakmışım? Bu ne çeşit bir oyun? Kim yaptı bu videoyu? Benim sevgilim var, 5 yıldır birlikteyiz."

 

"peki 5 yıldan öncesini hatırlıyor musun, o senin sevgilin falan değil sadece seni kontrol etmek için yanında olan biri" dedi kerem.

 

Ağzımı açıp bir şeyler söylemeye çalıştım ama ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Kapıyı açıp odadan çıktım, salona girdiğimde herkes birden ayaklandı, ama Kerem, "Bırakın gitsin," dedi.

 

Evin girişindeki çantamı alıp hızla evden çıktım. Asansöre doğru koştum. 23. katta mıyız lanet olsun, yükseklik korkum var benim. Bunlar kafayı yemiş! Hızla binadan ayrılıp koşmaya başladım, nerede olduğumu bile bilmiyordum. Telefonuma baktım, Aslan'dan 54 cevapsız arama ve 25 mesaj vardı. Hemen onu aradım, ne söylemem gerektiğini bilmiyordum, güvenmeli miydim?

 

Saçmalama, 5 yıldır tanıyorum onu.

 

Birkaç sokak ilerleyip ona konum gönderdim. Köşedeki kafede oturup beklemeye başladım.

 

"İşten çıktığımda saat 3'ü geçiyordu, şimdi ise saat 10du. Bu kadar saat beklemiş olmalı, delirmiştir"

 

Kahve alıp beklemeye başladım. Bir saat sonra camdan dışarı bakarken Aslan'ın geldiğini gördüm. İçeri girdiğinde koşup boynuna atladım, ama bana doğrudan

 

"Nereye götürdü seni o adam?" diye sordu.

 

Bir saniye, ben ona böyle bir şey anlatmamıştım, sadece kaçırıldığımı ve kurtulduğumu söylemiştim.

 

Oturduğunda zihnim videodaki şeylerle dolmaya başladı. Ya doğruysa? Ya Aslan'a güvenemezsem? Birden düşüncelerimden sıyrıldım ve

 

"İyiyim şu an, polise gidelim lütfen," dedim.

 

Ben heyecanlı bir şekilde anlatırken, Aslan sürekli bana sarılmaya çalışıyordu. Onu sürekli itmeme rağmen, sonunda pes edip karşılık verdim. Kulağımın dibinde patlama bey*n s*çılması iğrenç bir ses ve yüzüme saçılan kan.

 

"Neler oluyor a***a ko***ım"

 

Aslan birden yere yığıldı.

 

"Bir saniye o öld* mü"

 

Birden tiz bir sesle çığlık attım ve derken silah sesleri yükselmeye başladı. Olayın şokundan hareket bile edemezken, Kerem içeri girdi ve bir çırpıda bana doğru koşup beni masanın altına çekti. Kafamda hala silahın patlama sesi çınlıyordu, donmuş bir şekilde Aslan'a bakıyordum.

 

"Ela, Ela, iyi misin? Yaralandın mı?" Kerem'in sesi beni dönüp gerçekliğe getirdi.

 

"Kerem"

 

"Burdayım, yanındayım. Bir daha bırakmam seni."

 

"Onu sen mi öld**dün?"

 

"Sen mi öldürdüm? Sen mi yaptın?" diyerek bir yumruk attım ve yüzü sağa doğru savruldu. Burnu kanıyordu.

 

Kafeden sürüne sürüne çıkıp bizi bekleyen arabaya doğru ilerledik. Azra ve Mert orada bizi bekliyordu.

 

Azra, "Tamam, güvendeyiz, bir sıkıntı yok," dedi. İkisi önde, Kerem ve ben ise arkada oturuyorduk. Bir saat önce birkaç sokak koşarak uzaklaştığımız binanın önünden hızla geçtik.

 

"Nereye gidiyoruz? Evi geçtiniz."

 

Azra, dikiz aynasından bana bakıp göz devirdi. Mert ise dayanamayıp, "Neden her şeyi anlatmıyorsunuz?" diye sordu. Küçük, en fazla 22-23 yaşlarında esmer, tatlı bir çocuktu. Belli ki bu durumdan sıkılmıştı.

 

Durumumun ciddiyetini kavramaya çalışıyorum ve içimde büyük bir boşluk hissediyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Gözlerimi camın soğuk yüzüne yaslayıp derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalışıyorum, ama içimdeki karmaşa dinmek bilmiyor. Gözlerimi araladığımda kendimi şehrin kalabalık merkezinde, büyük bir kütüphanenin önünde buldum. Kerem hızlıca kafama bir şapka taktı, saçlarımı yüzüme doğru çekti ve beni arabadan indirdi. Ne olduğunu anlayamadan elimi sıkıca tutup kütüphaneye doğru hızla yürüdü. Gözlerim merak ve şaşkınlıkla etrafı inceliyordu.

 

"Kerem, burada ne işimiz var?" diye sordum aceleyle.

 

Kerem, "Sadece bana güven" dedi ve beni asansöre doğru çekti. Asansörle bodruma indik. Kapı açılır açılmaz, Kerem beni boş odanın sonundaki gizli bir geçidin önüne sürükledi. Geçit, dar merdivenlerle aşağıya iniyordu.

 

Bir an duraksadım. "Kerem, burası neresi?" diye sordum, ama cevabı beklemeden Kerem beni aşağı çekmeye devam etti.

 

Merdivenlerden hızla inerken, kapı arkamızdan ağır bir gürültüyle kapandı ve kilitlendi. Kerem el fenerini çıkarıp yaktı, dar ve karanlık bir tüneldeydik. Merdivenden karanlık koridoru geçtikten sonra geniş bir odaya açıldı. Azra ve diğerleri odanın çeşitli yerlerine dağıldılar. Kerem, elimden tutup beni kasanın önünde şifreye yöneltti.

 

"Şifreyi bilmiyorum," dedim sessizce.

 

Kerem hiçbir şey söylemedi, sadece bir kaç adım geriye çekildi. Odadaki diğerlerinin yüzlerine tek tek baktım. Hepsinin gözlerinde bir beklenti vardı.

 

"Gerçekten bilmiyorum," diye tekrarladım.

 

Kerem sabırla, "Sadece dene," dedi.

 

Pes edip parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirdim. Bir tuşa bastım. Devam ettim, birkaç tuşa daha bastım.. Tam son tuşa bastığımda, kasadan bir ses geldi ve kapı açıldı. Herkesin yüzünde anlamsız bir gülümseme ve mutluluk vardı. Kerem, "Biliyordum," dedi gururla.

 

Azra bana doğru yaklaştı. O soluk, ruhsuz ve suratsız kadın gitmişti, yerine anlayamadığım bir sıcaklıkla dolu biri gelmişti. Bana doğru yaklaşıp sarıldı.

 

"Hoş geldin, Viper," dedi fısıldayarak.


 

Loading...
0%