Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm

@heliiosrex

10 yıl önce

Viper

 

 

Yavuz ailesi, beni kendi elleriyle malikanelerine sokmuştu

 

Vance, arabadan inerken nazikçe kapıyı açtı ve kolumu tutarak bana yardım etti. Eşyalarımı evimden almam gerektiğini söylediğimde, birini gönderebileceğini belirtti. Ama adresi istememişti, ben de bu durumu sorgulamamıştım. İçten içe bunun bir hata olduğunu biliyordum.

 

“Vance?” dedim, sesimde biraz tereddütle.

 

“Efendim?” diye yanıtladı, her zamanki sakinliğiyle.

 

“Eşyalarımı almaya birini gönderdin mi?”

 

“Çocuklar sabah uğrayıp alır,” dedi, sanki her şey önceden planlanmış gibi.

 

“Adresi istemedin ama,” dedim, merakımı gizlememeye çalışarak.

 

Vance bir an durdu, düşünceli bir ifadeyle kaşlarını çattı, ardından soğukkanlılıkla, “Sabah söylersin çocuklara,” dedi.

 

İçimden, “Ucuz atlattın, ama er geç elime düşeceksin,” diye geçirdim. Malikane devasa ve oldukça gösterişliydi. Vance, bana odamı göstermek için nezaketle önde yürüdü. Merdivenleri çıkarken, evin her köşesinden yayılan ihtişam beni etkilemiş gibi yaparak onu izledim. Odamın kapısını açtığında, karşıma çıkan manzara beni şaşırttı. Oda, yumuşak pastel tonlarla dekore edilmiş, zarif ama sade bir atmosferi vardı. Gözüm hemen yatağa takıldı; burada uyumakta zorlanacağımı hissettim. Yatak, fazla lükstü, fazla rahattı. İçimde bir sıkıntı vardı, ama bu durum yüzüme yansımamalıydı.

 

Çantamı yere bıraktım, ardından Vance’e döndüm. “Teşekkür ederim, bundan sonrasını hallederim,” dedim, sesim kontrol altındaydı.

 

“İyi geceler,” dedi ve kapıyı arkasından kapattı. Odaya sessizlik çöktü. Adımlarım yumuşak halıda kaybolurken, içimdeki huzursuzluk daha da derinleşti. Devasa dolabın önünde durdum, kapakları yavaşça açtım. İçerideki kıyafetler şık ve düzenliydi, ama hepsi bana yabancıydı. Hızlıca göz gezdirdikten sonra dolabı kapattım. Odaya bir an göz gezdirdikten sonra, balkon kapısı dikkatimi çekti. Kapıyı açıp dışarı çıktım; temiz hava yüzüme çarptı. Balkon, evin arkasındaki geniş bahçeye bakıyordu. Bahçe düzenli ve mükemmeldi, tıpkı malikane gibi. İçeri dönüp yatağa oturdum, telefonumu çıkardım ve birkaç rapor yazıp kaydettim. Postalamak için doğru zamanı beklemem gerektiğini biliyordum. Şu an risk almaya gerek yoktu. İlacın etkisiyle uykuya dalmadan önce son bir kez odaya göz gezdirdim.

 

Sabah erkenden uyandım. Yatak beklediğimden daha rahattı, ama bu durum beni rahatsız ediyordu. Üzerimdeki kıyafetlere baktım, kolluğumu dikkatlice çıkardım ve üzerimdeki kanlı tişörtü çıkarıp banyoya geçtim. Ilık bir duş aldıktan sonra, bornozu giyip çıktım. Tekrar kendi kıyafetlerimi giymek saçma geldi, bu yüzden dolaba yöneldim. Ancak dolaptaki kıyafetler bedenime uygun değildi. Sonunda bol ve uzun bir tişört seçip giydim, kolluğumu tekrar takarak aşağıya kahve almaya indim.

 

Mutfağa yöneldiğimde, evde çalışan biri beni durdurup ne istediğimi sordu. Kendi kahvemi kendim yapmak istesem de, bu isteğimi dile getirmek anlamsızdı. Onun yerine, “Sütlü, tek şekerli,” dedim ve mutfakta beklemeye başladım.

 

“Ne zaman uyanırlar?” diye sordum.

 

“Daha çok erken. 8 gibi uyanmış olurlar, kahvaltı da hazır olur,” dedi görevli.

 

“Kahvaltı yapmıyorum,” dedim soğukkanlılıkla. Kahvem hazır olunca teşekkür edip tekrar odaya çıktım. Bir saat sonra evden sesler gelmeye başladı, herkes uyanmış olmalıydı. Ama benim odamdan çıkmaya niyetim yoktu. Yatakta oturup beklemeye başladım.

 

Bir süre sonra bahçede bir hareketlilik fark ettim. Sessizce balkona çıkıp baktığımda, Vance’in bahçedeki koltukta oturmuş sigara içtiğini gördüm. Katlayıp masaya koyduğum pantolonumdan bir sigara alıp ben de balkona çıktım. Amacım, onu görmezden gelerek sinirlerini bozmaktı. Ama beni izlediğini fark edince hızla başka tarafa baktım. Tekrar dönüp bakınca yerinde olmadığını fark ettim. Ben de sigaramı söndürüp içeri geçtim ve tekrar yatağa oturdum.

 

Beş dakika geçmeden, Vance kapıyı çalmadan içeri daldı ve bu halde balkona çıkmam hakkında saçmalamaya başladı. Sinirlendiğimi düşünmesi için ayağa kalktım ve odama girmemesini söyledim. Ama konuyu hep başka bir tarafa çekiyordu. Beni uyarınca dediğini yapacağımı düşündü herhalde. Yazık.

 

Baştan aşağı süzdükten sonra tekrar görmek istediğini söyledi. Gerçekten buna tav olan kadınlar var mı diye düşünürken, şaka yaptığını söyleyip çıktı. Ardından duyacağı kadar yüksek bir sesle, “Gerizekalı,” dedim. Çıkışının ardından derin bir nefes aldım. Amacıma ulaşmıştım.

 

Gece yatmak için tekrar odaya geçtiğimde, yatağa uzandım ve uyuyamadığımı fark ettim. Gece geç saatlere kadar yatakta dönüp durdum. Böyle yerlerde yatmaya alışık değildim. İlacın etkisiyle uyumuş olmalıyım. Yatakta durup kafamı yan tarafa çevirip tavana bakarken kapıda tıkırtılar duydum. Doğru düzgün yatmaya vakit yoktu. Hemen gözlerimi kapatıp uyuyormuş gibi yaptım. Kapı açıldı ve içeri biri girdi. Yanıma yaklaşınca bir an tedirgin oldum ama üzerimi örtüp tekrar yürümeye başladı. Tam bu sırada telefonuma mesaj geldi. “Siktir, sıçtık!” diye düşündüm. Bu saatlerde sadece adresi göndermek için mesaj yazarlardı, başka yazacak kimse yoktu. Durdu ve bir an bir sessizlik oldu. Daha sonra kapının kapanma sesiyle gözlerimi yavaşça açtım ve ayağa kalkıp telefona atladım. Mesaj açılmıştı. Adresi ezberleyip hemen telefondan sildim. Bir sonraki raporda bunu belirtmem gerekecekti. Bu böyle devam edecekse, odaya her seferinde biri girecekse, işimiz var demekti.

—-

Ertesi sabah erkenden, odama bir çalışan geldi. Sessizce içeri girip eşyalarımı bıraktıktan sonra, Kandemir Bey’in beni görmek istediğini söyledi. Uyku sersemi bir halde üzerime doğru düzgün bir şeyler giyip salona indim. Kandemir Bey, elinde bir tabletle bir şeyler okuyordu. Kapıdan girince başını kaldırıp bana baktı ve sıcak bir ses tonuyla, "Gel kızım, geç otur," dedi.

 

Hiçbir şey söylemeden karşısına geçip oturdum. Gözleri bir an bile üzerimden ayrılmadı. “Seni neden işe aldığımı hatırlıyorsundur. Uzun zamandır Bora’yı takip ettiriyorum ama kimse doğru düzgün bilgi vermiyor,” diye söze başladı. "Bu akşam şehir dışında, ülkenin diğer ucunda bir toplantıya katılmasını söyleyeceğim Bora’ya. Ama o zaten gitmeyi planlıyordu. Nedenini bilmiyorum. Sen de onunla gideceksin. Kolundaki sakatlıktan dolayı bir şey yapman gerekmiyor, yanınızda korumalar olacak. Sadece yanında olup ne yaptığıyla ilgili bilgi toplamanı istiyorum," diye ekledi.

 

Zaten görevlendirildiğim iş bu, diye düşündüm. Görevim belirlenmişti, artık hazırlanmak için odama geri döndüm. Küçük bir çantaya birkaç kıyafet koyup hemen çıkmam gerektiğini bildiğim için odadan çıktım. Kapıda Vance beni bekliyordu. Beni görünce birdenbire beyaz atlı prensim misali arabadan inip çantamı kapmaya çalıştı. "Gerek yok," diyerek çantayı arka koltuğa koymak istedim. Ama bir elimde kolluk, diğerinde çanta vardı ve kapıyı açamıyordum. Vance, yüzünde aptal bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Kapıyı açmasını isteyince, çantayı almak için uzandı. Oflayarak çantayı ona verdim.

 

Yol boyunca tek kelime bile etmedim, o da konuşmadı. Hem ne konuşabilirdim ki? Gündemden bile haberim yoktu. Uçağa bindiğimizde, erken kalktığım için uykuya daldım. Havaalanına vardığımızda bizi biri karşıladı ve otele götürdü. Resepsiyonda Vance’in yaptığı küçük bir hile sayesinde aynı odaya düştük, bu da işime gelirdi. Odaya geçince, uçakta her yerim tutulduğu için kendimi yatağa attım.

 

Vance, alaycı bir tonda, "Uykunu alamadın herhalde," dedi. Aynen, alamadım gece odama girdiğin için, diye içimden geçirdim ama bir şey söylemedim. Akşam toplantısı olduğunu hatırlatınca, çantama yöneldim. Bir gömlek ve pantolon çıkardım. Kafamı kaldırdığımda Vance’in beni izlediğini fark ettim.

 

"Bunları giymeyi düşünmüyorsun herhalde," dedi. Ne var ki bunda? Sonuçta babası beni koruma olarak görevlendirmişti; hem toplantıdan ne anlarım ki, köşede oturup oflardım en fazla, diye düşünüyordum. Ama o, toplantının önemli olduğunu belirterek, "Çıkalım mı?" dedi.

 

Otelden çıkıp bir mağazaya vardığımızda, içerideki kıyafetlere göz gezdirdim. Hepsi çok açık kıyafetlerdi ve karnımdaki, belimdeki, bacaklarımın üst kısmındaki yaraların görünmesini istemiyordum. Bu durum böyle olmamalıydı. Ben bir ajandım, defileye çıkacaksam madem, neden işkence ettiniz? diye düşündüm.

 

Vance, mağazadaki çalışana birkaç elbise göstermesini söyledi. Gösterdiği elbiseleri inceleyip birkaç seçenekle kabine girdim. İlk önce beyaz elbiseyi denedim. Dizime kadar geliyordu ama eğildiğimde yaralarım görünüyordu. Elbiseyi çekiştirerek kabinden çıktım. Birkaç saniye gösterdikten sonra tekrar kabine geri döndüm. Bu kez kırmızı elbiseyi denedim ama yırtmacı fazlaydı, maalesef bu da olmazdı. Kısa bir süre gösterip kabine geri döndüm. Son olarak siyah elbiseyi denedim. Elbise uzundu, sırt dekoltesi belime kadar inmiyordu ve dar olduğu için açılma riski yoktu. Elbiseyi kısa bir süre gösterip, Vance’in yüzündeki gülümsemeyi görünce buna karar verdim. Üstümü değiştirip kabinden çıktım, elbiseyi satın aldıktan sonra otele döndük.

 

Toplantı, tam tahmin ettiğim gibi, sıkıcı ve durgun geçti. Bittikten sonra oturmaya devam ettik. Vance’in bakışları giderek daha derinleşmeye başlamıştı. Bana özel sorular sormaya çalışıyordu, kim olduğumu öğrenmek istiyordu. ‘Ben Viper, 18 yaşındayım. Bu yaşıma kadar iki cinayetim, iki kasten yaralamam var. Önce seni kendime aşık edip kandırmak, sonra da babanı öldürmek için görevlendirildim. Demek isterdim ama birkaç yalan sıraladım.

 

Balkona çıktığımızda, biraz soğuk davrandığımı düşündüğünden, Vance’e yaklaşıp kendimden bahsetmeye alışık olmadığımı söyledim. Bu hareketim ona cesaret verdi ve daha fazla yakınlaştı. Gözlerimin içine anlamlı bakışlarla bakıyordu. Biraz daha bakmaya devam etseydi, hiç iyi şeyler olmayacaktı. Sessizliği bozup ona birkaç soru sordum, bu da onun daha fazla yaklaşmasına neden oldu. Sonunda ağzından o kelimeler döküldü: “Seni düşünüyorum, bu dünya zor, bedeli ağır.” Keşke benim ödediğim bedelleri bilse.

 

Gerekli açıklamayı yapıp onu ikna etmeye çalıştım ama ikna olmuş gibi görünmüyordu. Tek ihtiyacım olan şey, beni bildiğim tek dünyadan korumaya çalışan bir prens… dedim içimden. Evet, vazgeçiremezsin, kendi işine bak o yüzden.

 

Bir süre daha oturup, odaya döndük. Vance’in gözlerindeki beklentiler beni öldürecekti.

 

—-

 

Vance’in çantasına yöneldiğini gördüğümde, içimde hafif bir öfke kabardı. Ne kadar aceleci, soyunmaya bu kadar hevesli olması beni hem kızdırıyor hem de tedirgin ediyordu. Ama acele etme Vance, istediğini bu kadar kolay vermeyeceğim. O giyinirken, banyoya geçip üzerimi değiştireyim diye düşündüm. Kapıyı açık bıraktım; bir an bile kontrolü kaybetmemeliydim. Aynaya dönüp elbiseme baktım. Tek elle nasıl açacağım bunu? Diye düşündüm Denedim ama başarısız oldum. Vance’in bakışlarını sırtımda hissediyordum, ama yardım etmeye niyeti yoktu. Çaresizce onun yanına gidip yardım istemeye karar verdim.

 

Adımlarım yavaşça odaya yöneldiğinde, onu yarı çıplak halde gördüm. Kaslı vücudu gözlerimin önünde sergilendi, içimdeki huzursuzlukla karışık bir hayranlık duygusu yükseldi. "Tamam, anladık, en güçlü sensin," diye düşündüm, gözlerimi kapatırken.

 

Kendimi toparlayıp, “Fermuarı açar mısın?” diye sordum. Sanki bunu bekliyormuş gibi hızla yaklaştı, ama bakışlarımın keskinliğini fark edince adımlarını yavaşlattı. Ellerini sırtıma koyduğunda tenimin ürperdiğini hissettim. Parmakları fermuarı yavaşça indirirken, içimde bir şeyler kırılacakmış gibi hissettim. Fermuarın belime kadar inmemesi bir şanstı; daha fazlasına dayanamazdım. Sessizce teşekkür edip banyoya geçtim.

 

Geceliğimi giydim. Bacağımdaki yara izlerini kapatmaya çalıştım ama makyaj işe yaramadı. Yenilgiyi kabul edip daha uzun bir şort giydim. Odaya döndüğümde yatağa uzandım; uyku gözlerimden kaçıyordu ama gecenin bir an önce bitmesini diliyordum. Tam “İyi geceler,” deyip sırtımı dönecekken, Vance içki istediğini söyledi. İstemediğimi belirttim ama ısrarlarına direnemedim.

 

Birkaç kadehten sonra, sarhoş numarası yapmaya karar verdim. Onu her gün barda gördüğümü söyledim. Şaşırdı; yüzüne neredeyse hiç bakmadığım halde bunu beklemiyordu. İsmini neden kullanmadığını sordum, ama cevapsız bıraktı.

 

"Bu işi neden kabul ettin?" diye sordu aniden. Bu sorunun altında daha derin bir şey vardı. "Sen de bu işin içindesin, Vance. Neden beni korumaya çalışıyorsun?" dedim. Gözlerini kaçırarak, kendime zarar vermemden korktuğunu fısıldadı. Ama bu dünyada bana zarar vermeyen tek kişi, yalnızca benim.

 

İçimdeki bir ses onu sınamak istedi. Belki de içkinin cesaretiydi. Ayağa kalkıp balkona doğru ilerledim. Demirlere tutunup aşağıya doğru sarktım. Tam beklediğim gibi, saniyeler içinde yanımdaydı. Kolları, çevremde çelik gibi sıkıydı. "Başım dönüyor," dedim, ve bu sefer gerçekten başım dönüyordu. Midem bulanınca banyoya koştum. Klozete eğildiğimde, saçlarımı tuttuğunu hissettim. İçimdekileri boşaltınca, gücüm tükendi. Beni kıyafetlerimle banyoya sokmaya çalışıyordu, ama direndim. Yine de, soğuk suyun şokuyla kendime geldim.

 

Vance kuru kıyafetler getirdi. “Kendim giyerim,” diyerek elinden aldım. Düşmemden korktuğu için arkasını dönüp banyoda bekledi. Üzerimi değiştirip, “Bitti,” dedim. Odaya geçip beni yatağa yatırırken, "Bir daha böyle bir fırsat elime geçmez," diye düşündüm ve onun yanımda uyumasını istedim. Tişörtünü çıkarıp yanıma uzandı. Başımı omzuna yasladığımda, kokusu beni sarhoş ediyordu. Ama bu kez, uyku beni ele geçirdi.

 

 

Bazen en büyük tehlike, sessizce yaklaşan duygulardır. Fırtınadan önceki sessizlik, insanı en çok sarsandır.

Loading...
0%