Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@heliiosrex

Instagram hesabım helios_rex'i takip etmeyi unutmayın!

 

Kitapla ilgili güncellemeler ve özel paylaşımlar yapacağım.

 

Her bölümün sonuna beğenip yorum yapmanız bana büyük bir motivasyon kaynağı olacak. Desteğiniz için şimdiden teşekkürler!

 

Takipte kalın

 

Seviliyorsunuz!

 

🫀

 

Kasanın içerisine doğru ilerledim; içeride kocaman raflar, dosyalar, bilgisayarlar, silahlar ve kıyafetler vardı. Nereye gittiğimi, ne yapacağımı biliyormuş gibi dolabın çekmecesini açıp içindeki dosyayı çıkardım. Üstünde büyük harflerle "Ela Tokgöz" yazıyordu. Dosyayı açıp incelemeye başladım. Okuduklarım karşısında dehşete düştüm. Elimdeki dosyayla Kerem'e doğru hızla ilerledim ve dosyayı ona gösterdim.

 

"Ne demek oluyor bu?" dedim.

 

Yüzüme baktı sadece ve elimi tutup beni odanın içerisindeki rafa doğru götürdü. Raftan bir albüm aldı ve bana gösterdi. İçinde fotoğraflar vardı; Kerem'le benim fotoğraflarımız, diğerleriyle çekilmiş fotoğraflar, Kerem'le oldukça samimi anlarımız... Gezdiğimiz yerlerde, birbirimizi öperken çekilen fotoğraflar. Sayfaları çevirdikçe bir fotoğraf dikkatimi çekti. Hastanede yatakta yatarken çekilmiş bir fotoğraf. Hastanede olmamıza rağmen oldukça mutlu görünüyorduk. Ve sonraki fotoğraf... Bütün ekip yanımda Kerem ve kucağımda bir bebek. Şaşkınlık içinde albüme baktım.

 

"Ne yani... Bu benim bebeğim mi?" diye mırıldandım. Birden ağzımdan tek bir kelime çıktı: "Ekin."

 

"Kerem, kafam gerçekten çok karıştı. Ne demek oluyor tüm bunlar? Neler oluyor? Anlatır mısın artık lütfen?" dedim, sesim titreyerek.

 

Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "yaşadığın bu hayatı herşeyi senden aldılar, seni benden aldılar. unutturmaya çalıştılar."

 

Sözlerine devam etti: "Geçmişin. Bu albümde gördüğün tüm fotoğraflar, yaşadığın hayatın parçaları. Hastanedeki fotoğraf, o gün doğumdan sonraki ilk fotoğrafın. Ve evet, kucağındaki bebek, bizim bebeğimiz, Ekin."

 

Şaşkınlıkla ona baktım, sözcükler boğazımda düğümlenmişti. "Ama neden hatırlamıyorum? Bu nasıl mümkün olabilir?"

 

Kerem, acı bir gülümsemeyle başını salladı. "Senin, bizim, hepimizin isminin olduğu bir dosya ele geçirdin. Ölmemizi istedikleri bir dosya. Bizi kurtardın ve o kazadan sonra herşeyi unuttun. Öldüğünü düşünüyorduk ama artık döndün."

 

Gözlerime bakarak derin bir nefes aldı. "Şimdi sana soruyorum, bu hayatı geri kazanmak için hazır mısın?"

 

Kerem'in söylediklerini sindirmeye çalıştım. Her şey bir anda anlam kazandı ve hafızamın derinliklerinden bir şeyler hatırlamaya başladım. Elimdeki dosyaya bakarak, geçmişteki benliğimi ve yaşadığım hayatı düşündüm.

 

"Ben... Bunu yapabilirim," dedim kararlılıkla.

 

Birden gözlerim karardı. Kerem'in adımı haykıran sesini duymaya çalıştım ama kulaklarım uğulduyordu. Her şey yavaşça karardı, dünyam sessizliğe gömülürken içimdeki korku ve çaresizlik hissi büyüdü. Son hatırladığım şey, Kerem'in çaresiz gözlerle bana bakışıydı. Bir anlık temas, bir anlık umut...

 

Sonra her şey karanlığa gömüldü. Bilincimi kaybederken içimde hissettiğim tek şey, bu yabancı adamın kim olduğu ve bana ne yapacağına dair derin bir endişeydi. Gözlerim kapanırken, içimde yankılanan bir ses vardı: "Bu daha başlangıç."

 

.......

 

Kaç saat geçti, ne kadar süredir baygınım bilmiyorum ama gözlerimi hafif araladığımda yatakta uzandığımı gördüm. Bir odadaydım ve oda çok sade dekore edilmişti, tam zevkime göreydi.

 

Oda, nötr tonlarda boyanmış sade duvarlarla çevriliydi. Tavandan süzülen loş bir ışık, odanın huzurlu ve sakin atmosferini tamamlıyordu. Yatak geniş ve rahattı, üzerine özenle yerleştirilmiş beyaz ve gri nevresimler serilmişti. Yatağın yanında küçük bir komodin duruyordu, üzerinde minimal bir lamba vardı. Komodinin çekmecesi hafifçe aralıktı, içinden sadece birkaç temel eşya gözüküyordu. Duvarın bir köşesinde, basit bir masa ve sandalye bulunuyordu. Masa, düzenli ve temizdi; üzerinde sadece boş bir not defteri ve bir kalem vardı. Masanın hemen yanında, duvara monte edilmiş tek bir raf, üzerinde birkaç kitap ve birkaç kişisel eşya ile doluydu.

Hafifçe yataktan doğrulup kapıya doğru ilerledim.

 

"Ne oldu bana ?"

 

"bayıldın bu çok sık oluyor mu ".

 

"hayır" dedim sadece

 

Bir kabusun içinde kaybolmuş gibiyim. İçimdeki fırtınalar bir türlü dinmiyor, ruhumda derin yaralar açıyor. Bu hikayenin kahramanı olmak istemedim, istemezdim. Sevgilim öldü, ama gerçekler daha da acı verici. Kerem'i tanımıyorum bile. Bir kızım varmış, Ekin. Ama ben annesi gibi hissetmiyorum. Bu durum, sanki bana ait değilmiş gibi, hayatımın dışındaymış gibi geliyor. Yorgunum, hem de çok yorgun. Tek istediğim uyumak, uzun ve derin bir uykuya dalmak. Uyanmak ve bu kabusun sona erdiğini görmek istiyorum. Ama gerçekler acımasız. Bu rüyadan kaçış yok, uyandığımda her şeyin daha da kötüye gideceğinden korkuyorum.

 

"Uyumak istiyorum" dedim.

 

Kerem, "Tamam, seni odana götüreyim," diyerek kolumdan tutup bana destek oldu. Odaya geçip yatağa uzandığımda, Kerem yatağın kenarına oturdu ve yüzüme baktı. Gözlerinde bir beklenti vardı, sanki onu yatağa davet etmemi bekliyordu.

 

Ama ben, "Sadece yalnız kalmak istiyorum," dedim. Sessizce başımı öpüp odadan çıktı ve kapıyı arkasından kapattı.

 

Gözyaşlarım istemsizce akmaya başladı. Gerçekten yas tutuyordum, yalan olduğunu söyledikleri halde arkasından yas tutuyordum. Onu öyle özlüyorum ki... Şu an yanımda olsa, ona sarılıp saatlerce ağlasam. Bu düşüncelerle yatağımda uzun süre boğuştum. Hislerim beni derin bir kuyunun içine çekiyordu. Nihayet sessizce uykuya daldım. Yarın yeni bir gün olacak ve her şeyi yeniden düşünmek için bolca zamanım var. Ancak şimdi, sadece uyumak istiyorum.

 

............................

 

Aradan aylar geçti, tam tamına on ay. Bu süre zarfında büyük ilerleme kaydettim ve böyle bir geçmişim olduğuna inanmaya başladım, hatta bundan tamamen eminim.

Yoğun bir egzersiz programım vardı. yakın dövüş, savunma ve saldırı becerilerimi geliştirdim. Çeşitli silahları kullanma ve nişan alma tekniklerini öğrendim. Zorlu durumlarda hızlı ve güvenli kaçış yöntemlerini, fark edilmeden hareket etmeyi, hedeflerin izini sürme ve takip etme tekniklerini öğrendim.

 

Birden fazla dil bildiğimi fark ettim. Akıcı bir şekilde İngilizce ve Fransızca konuşabiliyordum. Bilgi toplama ve sorgulama becerileri, hedefleri ikna etme ve manipüle etme yöntemleri üzerinde çalıştım. Farklı kimlikler ve roller üstlenme, gizli görevlerin planlanması ve yürütülmesi konularında eğitim aldım. Ayrıca ilk yardım, hayatta kalma ve acil durumlarda hızlı karar verme yeteneklerimi geliştirdim. Tüm bu becerileri kısa sürede kavrayıp öğrendim. Sanırım, bunun için yaratılmıştım.

 

Ekipten öğreneceğim yeni bir şey kalmadığında, kılık değiştirip şehirde gezinmeye başladım. Eski iş arkadaşlarım ve hayatım hakkında bilgi toplamak için fırsatlar arıyordum. Peşimde kimlerin olduğunu öğrenmek adına her türlü yeni bilgiyi edinmeye hazırdım.

 

Her seferinde elim boş dönüyordum. Kerem'le aramızda hiçbir şey yoktu. Bunca şeyi bu kadar kısa sürede öğrendiğime göre, bir şeyler hatırlıyor olmalıydım. Ama Kerem ve Ekin hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ekin, bana tüm bunları yapan kişilerin yanında tutuluyordu. 6 yaşına girmek üzereydi ve ben onu hiç hatırlamıyordum.

 

Geçmişim bir sis perdesi gibi önümde duruyordu, hatırlamaya çalıştıkça daha da kayboluyordum. Anılarımın parçalarını bir araya getirmek için çabalasam da, her denememde daha da hüsrana uğruyordum. Ekin'i hatırlayamamak, bir anne olarak içimde derin bir boşluk yaratıyordu. O benim bir parçam olmalıydı, ama zihnimde ona dair hiçbir iz yoktu.

 

Bu belirsizlik ve kaybolmuşluk hissiyle mücadele ederken, eğitimlerde öğrendiklerimi kullanarak geçmişimi yeniden inşa etmeye çalışıyordum. Her bir bilgi kırıntısı, her bir ipucu beni gerçeğe bir adım daha yaklaştırıyordu. Ama hala uzun bir yolum vardı. Bu süreçte güçlü kalmak zorundaydım, hem kendim hem de Ekin için.

 

Yeni bir güne uyandım ve saat 4:30 civarıydı. Herkes uyuyor olmalıydı. Sessizce kasadan ihtiyacım olabilecek bütün eşyaları alıp, kılık değiştirip sığınaktan çıktım. Aslan'ın ailesi diye bildiğim insanları takip ediyordum. Bulabildiğim en yakın ipucu buydu, çünkü muhtemelen onlar da Aslan'ın çalıştığı kişilerden iş almıştı.

 

Bir evin çatısında, karşı binanın 7. katındaki ablasını yatakta uyurken izliyordum. Onların olduğu binaya atlayıp oradan balkona geçip içeri girebilirdim. Planımı yaparken, arkamda çok sessiz bir şekilde yaklaşan birinin ayak sesleriyle irkildim. Hareket etmedim, arkamı dönmedim. Silahıma bakıp doğru zamanı bekledim. Yaklaşıyordu. Şimdi tam zamanı, derken birden dönüp yüzüne dirseğimle vuracakken eliyle beni durdurdu. Tekme atmaya çalıştım, karşılık verip onu da savuşturdu. Yumruk atmaya çalışırken birden bileklerimden yakalayıp sırtımı göğsüne doğru çekti. Titriyordum ama korkudan değil. Kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi hissediyordum.

 

Derin bir nefes aldım, birden sakinleşip ani bir hareketle geriye doğru attığım tekmeyle onu iki büklüm yere serip silahıma davrandım. Parmağım tetikteydi ve çekmek üzereydim. "Viper," diye boğuk bir sesle konuştu, ellerini havaya kaldırdı. "Sakin ol, sadece maskemi çıkaracağım," dedi ve ellerini yüzündeki kar maskesine attı. Maskeyi çıkarmasıyla karşılaştığım yüz tanıdıktı, bildiğim bir yüz.

 

"Victor ?"

 

Loading...
0%