Yeni Üyelik
27.
Bölüm

25. Bölüm

@heliiosrex

7 Yıl Önce

Viper

 

 

 

Gözlerimi açtığımda dünya bulanıktı. Başım zonkluyordu ve yerden gelen soğuk, ince bir iğne gibi tenime batıyordu. Bağlandığımı fark ettiğimde kalbim hızla atmaya başladı. Ellerim ve ayaklarım bağlanmıştı. Karanlık bir odadaydım ve hiç tanımadığım bir koku genzimi yakıyordu. Ne kadar zamandır burada olduğumu bilmiyordum, ama kaslarımın sızısından ve açlığın midemi kemirmesinden saatler, belki de günler geçtiğini tahmin ettim.

 

Victor’un o korkunç sesi yankılandı odada. “Uyandın demek,” dedi, her zamanki tehditkâr gülümsemesiyle. Sesinde bir zafer tonu vardı; başardığı bir şeyin gururunu taşıyordu. “Seni bu bebekle bırakacağımı düşünmedin Herhalde.”

 

“Beni buradan çıkar, Victor!” diye bağırdım. Sesim, odanın taş duvarlarında yankılanıyordu, ama o sadece güldü.

 

Zaman geçtikçe umutlarım yavaş yavaş tükenmeye başladı. Gözlerim karanlığa alıştıktan sonra, odanın köşelerinde sadece gölgeler görüyordum. Ellerim ve ayaklarım acı içinde sızlıyordu; bağlar o kadar sıkıydı ki hareket ettikçe bileklerimdeki deriye derin izler bırakıyordu. Dizlerimi karnıma çekip ellerimi de üzerlerine kapadım, sanki bu hareketle karnımdaki bebeği koruyabilirmişim gibi.

 

İlk gece, açlığın dayanılmaz bir şekilde arttığı bir nokta vardı. Midem guruldayarak adeta kendi kendine isyan ediyordu. Gözlerim kapanmaya başladığında başımda yankılanan tek şey Victor’un o tehditkâr sesiydi.

 

Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken, Victor’un neler yapabileceğini hayal etmekten kendimi alamıyordum. Onun elinde esir olmak, çaresizlik hissiyle dolup taşmak gibiydi. Ne yaparsam yapayım bir çıkış yolu bulamıyordum.

 

İkinci gün, kaslarımın titrediğini fark ettim. Açlık ve susuzluk, zihnimi bulanıklaştırmıştı. Dudaklarım kurumuş ve çatlamıştı, her nefes alışımda acı veriyordu. Kafamı taş duvara yasladım, soğukluğu hissedebilmek için. Ama hiçbir şey, içimdeki bu karanlık umutsuzluk kadar acı verici değildi. Victor’un her an geri dönüp dönmeyeceğini bilememek, o bilinmezlik duygusu, beni adeta delilik sınırına itiyordu.

 

“Vance neredesin ?” Diye mırıldanıyordum kendi kendime

 

Sonra, kapı ağır ağır açıldı ve Victor tekrar içeri girdi. Elinde yarısı boşalmış bir su şişesi vardı. Yere, hemen önümde bıraktı. “Su iç” dedi alaycı bir tonla.

 

Dizlerimin üzerinde doğrulmaya çalıştım ama vücudum çok güçsüzdü. Bağlı ellerimle suya uzanmak için uğraşırken, Victor beni izliyordu. O an, onun gözlerindeki tatmini gördüm; çaresizliğimden aldığı zevki.

 

Su şişesinden bir yudum aldım, boğazımdan geçerken sanki taş yutuyormuşum gibi bir hisse kapıldım. O bile canımı acıtıyordu, ama bu acıyı karnımdaki bebeği düşündükçe sineye çekmek zorundaydım.

 

Zaman yavaşça akıp giderken, Victor’un tekrar gelip gelmeyeceğini bilemez halde bekledim. Her geçen dakika, dayanılmaz bir belirsizliğin pençesine düşüyordum. Yavaşça ellerimi karnıma götürdüm ve bebeğimi hissetmeye çalıştım. “Bizi burada bırakma,” diye fısıldadım, kendimi sakinleştirmeye çalışarak.

 

Ama bu, korkumu biraz olsun hafifletmeye yetmiyordu. Bütün bedenim titriyordu; sadece soğuktan değil, aynı zamanda içimdeki büyük bir korkudan. Bebeğim için endişeliydim; bu kadar aç ve susuz kalmak, ona da zarar veriyor olmalıydı.

 

Üçüncü günün sabahına doğru, kendimle mücadele ederek uyanık kalmaya çalıştım. Gözlerim yarı kapalıydı ve etrafımdaki her şey bulanık görünüyordu. Uykusuzluk, açlık ve korku birleşip zihnimi ağırlaştırmıştı. Beni bu odada ne kadar süre daha tutacağını bilmiyordum. Zihnim sürekli olarak Vance’i düşünüyordu. Acaba o beni arıyor muydu? Nerede olduğumu biliyor muydu? İçimdeki bu karanlık umutsuzluk, bir nebze olsun umutla yer değiştiriyordu; belki Vance, bir şekilde beni bulabilir ve bu cehennemden kurtarabilirdi.

 

Ama yine de, her anın işkence gibi geçtiği bu odada, hayatta kalmak için mücadele ediyordum. Victor’un karanlık oyununda sadece bir piyon olsam da, içimde bir yerlerde hala güçlü kalma arzum vardı. Ama ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum.

 

Sabah, aşırı yorgun ve bitkin halde uyandım. Karnımda keskin bir ağrı hissettim; içimde bir şeylerin doğru gitmediğini anladım. Panik ve korkuyla bağırmaya başladım. “Hayır, lütfen! Bu olamaz!” Sıcak bir şey bacaklarımın arasından süzülüp yere damlamaya başladı. Bebeğimi kaybettiğimi fark ettiğimde, içimdeki son umut kırıntısı da yok olmuştu.

 

“Victor! Lütfen yardım et! Kanıyorum!” Çığlıklarım titrek ve çaresizdi. Gözyaşlarım yanağımdan süzülürken, Victor içeri girdi. Yüzünde merhamet yerine zaferle dolu bir ifade vardı, adeta soğuk bir zafer kazanmış gibi görünüyordu.

 

“Sonunda,” dedi soğukkanlı bir tonla. “Bu, daha fazla zamanı birlikte geçirebileceğimiz anlamına gelir.”

 

Victor’un gözlerindeki deliliği gördüğümde, tüm bedenim ürperdi. Kaçmak istedim ama fiziksel olarak kaçamayacak kadar zayıf ve güçsüzdüm. Victor’un soğuk ve acımasız tavrı, içimdeki her şeyi yok etmişti.

 

Victor beni çözüp bir elimi omzuna attı ve ellerini bacaklarımın altından geçirerek kucağına aldı. O kadar güçsüzdüm ki gözlerimi zar zor açabiliyordum. Victor bir şeyler söylüyordu ama anlamsız gelen kelimelerden başka bir şey duyamıyordum. Bir an gözlerinde korkuya benzer bir ifade gördüm, ama bu ifadeyi çözümleyemedim. Beni hızla arabaya yerleştirdi ve direksiyona geçerek hızla sürmeye devam etti.

 

Vance’in evinin önüne geldikten sonra arabadan inip beni yine kucaklayıp arabadan indirip orada bıraktı, ardından “Artık burada işim bitti. Verdiğim sözü tutmaya gidiyorum ve Seni seviyorum Viper” dedi. Bunun sevgi olduğunu düşündüğüne inanamıyorum. Ve sonra hızla uzaklaştı.

 

Dışarıda, Vance’in beni bulduğunu ve hastaneye götürdüğünü hatırlıyorum. Ambulansın içinde, Vance'in endişeli yüzüyle göz göze geldim. Ellerim titriyor, gözlerim kararmıştı; bedenim tamamen yorgun düşmüştü. Hastaneye vardığımızda, Vance beni acil servisin kapısına taşıdı ve doktorlara yönlendirdi.

 

Doktorlar beni hemen muayene odasına aldılar. Üzerimden ince bir battaniyeyi çıkarırken, hastane odasının soğuk havası tenimdeki teri hızla buharlaştırdı. Doktorlardan biri, dikkatle muayene yaparken, diğerleri sürekli not alıyordu. Vance, odanın köşesinde sessizce bekliyordu, gözleri endişeyle dolmuştu.

 

Bir süre sonra, doktorlardan biri yaklaşarak başını eğdi. “Üzgünüm,” dedi, sesi derin bir üzüntü içeriyordu. “Bebek… maalesef kaybettik.”

 

Sözler, sanki içimi dondurmuş gibi hissettirdi. Gözyaşlarım hızla akmaya başladı, sıcak damlalar yanağımdan süzülerek yastığa düştü.

 

Vance, yüzünü kapatarak derin bir nefes aldı. “Bebek mi ?” diye fısıldı.

 

Doktor, üzgün bir şekilde başını salladı. “Evet. Çok zor şartlarda maalesef hayatta kalması mümkün olmamış.”

 

Bu haber, kalbimde tarifsiz bir boşluğa yol açtı. Gözlerim daldı ve gözyaşlarım hızla akarken, Vance yanıma oturdu, elini omzuma koyarak destek olmaya çalıştı.

 

Vance’in yüzündeki şok ifadesi, acımı daha da derinleştirdi. O an, gözlerinde acı ve üzüntüyle karışmış bir boşluk vardı. Onun bu şekilde yıkıldığını görmek, acımı paylaşan birinin varlığını hissetmemi sağladı ama aynı zamanda, bu acının içinde yalnız olmadığımı gösterdi.

 

Vance’in sessizliği, onun da benim yaşadıklarımı derinlemesine hissettiğini düşündürüyordu. O an, tüm duygularım bir araya geldi ve gözyaşları içinde boğulurken, içimdeki acının derinliğiyle baş başa kaldım.

 

Gözlerimi açtığımda, Vance yanı başımdaydı. Acı ve öfke içinde “Beni neden kurtarmadın?” diye bağırdım.

Gözlerim yaşlarla dolmuştu, “Bebeğim öldü,” diye konuştum, sesim titriyordu.

 

“Bana neden söylemedin?” diye sordu Vance, siniri ve hayal kırıklığı iyice artmıştı.

 

Gözlerim yaşlarla dolmuştu ve Vance’e öfke dolu bir şekilde, “Sana neden mi söylemedim? Daha yeni öğrendim ve o psikopat yüzünden bebeğimiz öldü! Beni neden aramadın? Neden peşine düşmedin?” diye sordum.

 

Vance’in gözleri sinirle açıldı, yüzü gerilmişti. “Victor…” diye mırıldandı, “Onunla gittiğini söyledi. Onu sevdiğini söyledi.”

 

“Sen de bana inanmadın, tabii ki ona inandın,” dedim. Sesim, tüm kırgınlığımı ve sinirimi yansıtıyordu.

 

Vance sinirle ayağa kalktı ve odanın etrafında dönerken, Victor’un yapacakları aklıma geldi. İçimdeki bir umut, belki ondan kurtulabileceğimiz düşüncesiyle, Vance tam kapıya yönelmişken. Zar zor ayağa kalkıp Önüne geçtim ve yüzüne dokunarak dikkatini çektim.

 

“Gitme,” dedim, sesim kararlıydı. “Ben hallettim. Bir daha karşımıza çıkmayacak.”

 

Vance’in gözlerinde bir an karışık duygular belirdi. “Hem onu öldürmek, bizi iyileştirmeyecek. Bu sadece başka bir lanet olur,” dedim yumuşak bir sesle.

 

Vance, biraz olsun sakinleşip ayakta duramayan halime bakınca beni yatağa geri yatırdı ve yanımda oturup ellerimden tuttu.

 

Yüzüne baktım ve "Bu çocuğu gerçekten ister miydim, bilmiyorum," dedim. "Ama en azından bizim kararımız olsun isterdim."

 

Vance’ın yüzünde bir hayal kırıklığı belirdi. "İstemiyor muydun?" diye sordu, sesi hafif bir üzüntü taşıyordu.

 

"Bilmem, Vance. Ayrıldık, biz. Sen ister miydin ki?" dedim.

 

Vance, hafifçe gülümsedi. "Herhalde isterdim," dedi, gözlerinde bir sıcaklıkla.

 

Vance’ye bakıp iç geçirdim. "Bu şartlarda bir çocuk, ha? Çok hayalperestsin," dedim.

 

---

 

Aradan bir yıl geçti ve Victor’dan en küçük bir iz bile kalmadı. Bu süre zarfında Vance ile derin bir bağ kurduk; aramızdaki ilişki, bir aile gibi güçlü ve sarsılmaz oldu. Vance, Victor’dan intikam almak için adeta yemin etmiş gibiydi. Ama ben buna engel oluyordum. İçimde ona karşı bir merhamet duygusu vardı; ya da belki de, yapmasını istediğim şeyi başarma konusundaki inancım vardı. Mümkün değil ama eğer başarırsa hayatım değişebilirdi.

 

Her şey huzurluydu, ta ki bir gün, ansızın Victor karşıma çıkana kadar.

 

Gözlerim, onu görünce genişledi. Victor, arka planda karanlık bir aura ile belirmişti. Yüzünde gurur dolu bir ifade vardı, adeta bir zafer kazanmış gibi görünüyordu.

 

“Sana verdiğim sözleri tuttum, Viper,” dedi, sesinde soğuk bir tatmin vardı. “Herkesi ortadan kaldırdım ve kampı havaya uçurdum. Ama Şef kaçtı.”

 

Victor’un bu sözleri, içimde tarifsiz bir dehşet yarattı. “Victor, neden buradasın? Ne istiyorsun benden?” diye sordum, sesim titriyordu yutkunmaya çalışıyordum. İçimde derin bir korku vardı , ama onun yanı sıra, Victor’un ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.

 

Victor’un gözleri, bir anlığına yumuşadı. “Sana her şeyi sundum, Viper. Bu dünyayı yok ettim senin için. Şimdi seninle birlikte olmak istiyorum,” dedi. Sesi, derin bir özlemle doluydu, adeta kalbinde sadece benim için bir yer olduğunu hissettiriyordu.

 

Ancak, bu sözlerin gerçek olduğuna inanamıyordum. “Victor, bunları yaparak gerçekten ne elde etmeye çalışıyorsun? Senin söylediklerin bana inandırıcı gelmiyor,” dedim, şüpheyle dolu bir tonla.

 

“Bu kadar büyük bir şeyi sen mi yaptın? Senin sözlerine nasıl güvenebilirim?” diye ekledim.

 

Victor’un yüzündeki ifade, bir an için sertleşti kaşlarını çattı, ama sonra yeniden yumuşadı. “Bunu yaparak sana olan sevgimi ve bağlılığımı gösterdim. Her şeyin senin için olduğunu söyledim,” diye yanıtladı. “İçinde bir şüphe varsa, buyur araştır. Sana yazan oldu mu ? En son ne zaman adres geldi ? Sen Emin ol, ben bekliyorum.”

 

Victor’a inanmadım. Söylediklerinin gerçek olup olmadığını anlamak için eve döndüm ve bana mesaj atan numarayı aradım. Telefon uzun bir süre çaldıktan sonra, açan olmadı. Ardından, göndermiş olduğum e-posta adresine yanıt bekledim, ama hiçbir geri dönüş almadım. Üzerinden iki hafta geçmişti ve yeni bir adres bilgisi edinmemiştim. Bu belirsizlik içinde, kendimi son derece savunmasız ve güvensiz hissettim.

 

Salonda otururken, aniden bir ses duydum. Silahımı hızla elime aldım ve kapıya doğru yavaş adımlarla yaklaştım. Kapının arkasında bir hareket gördüm; kapıyı açtığımda, Şefin silahını kafama dayadığını fark ettim.

Şefin yüzü, yoğun bir acı ve yorgunlukla doluydu, gözleri kararmış ve suratı çamurla kaplıydı. Üzerindeki kanlı ve yırtık giysiler, geçirdiği zor anları anlatıyordu.

 

Şefin gözleri, silahın soğuk metalinin kafama temas ettiğini gördüğünde bir an için titredi. “Silahı bırak,” dedi, sesi titrek ve yorulmuştu. Şaşkınlık içinde, hemen silahı yere attım ve içeri girmesine izin verdim.

 

Şef, içeri girdi ve silahın ucuyla koltuğu işaret edip beni oturttu. O an, odada derin bir sessizlik hâkim oldu; yalnızca Şefin derin nefes alışları yankılanıyordu.

 

Şef, sol eline silahı sıkıca tutarken, sağ eliyle sol göğsündeki yarasına dokundu. Yüzü, acı ve yorgunlukla buruşmuştu.

 

“O piç kurusu kampa ilk adım attığında, ne yapacağı belliydi,” dedi, sesi öfke ve acı doluydu. “Adamlarımı yaraladı, sakat bıraktı, çocukları öldürdü. Sesimi çıkarmadım, hiç bir şey demedim. Ama bunların hepsi senin yüzünden oldu. Onu oğlum gibi sevmiştim. Onu bu hale sen getirdin.”

 

Sadece, “Ne oldu?” diyebildim, içimdeki şok ve endişe ağır basıyordu. Şef, yüzümdeki ifadesiyle bana olanları anlatmaya devam etti.

 

“Haftalarca pusu kurmuşlar. İrtibatta olduğumuz her ajanımızı, her adamımızı bir bir öldürdüler. Kalanlarda kampın havaya uçtuğunu öğrenince kaçtı,” dedi.

 

“Victor ve Leon’un işi,” dedi, gözleri kararmış bir şekilde.

 

“Leon mu?” diye sordum, içimdeki korku daha da büyüyordu.

 

Şefin gözleri, bir an için bu soruya cevap verirken derin bir acıyı yansıttı. “Evet, Leon da işin içinde. Victor ve Leon, birlikte hareket ediyorlar.”

 

“Ama ben her şeyin senin başının altından çıktığını biliyorum. Kamptan ayrıldığında bu işin bitmediğini anlamalıydım,” dedi.

 

“Kampla ve ajanlarla bu iş biter mi sanıyorsun? Bizden kurtulabileceğini mi sanıyorsun?” Şefin gözleri, korkuyla açılmıştı.

 

“Neyden bahsediyorsun ?” dedim.

 

“Kimin için çalıştığımızdan bahsediyorum”

 

Küçüklüğümden beri tek bildiğim yer, bana verdikleri aile ve kamp. Neye hizmet ettiğimi, ne için eğitildiğimi bilmeden bu yaşıma kadar gelmiştim.

 

Şefin gözleri, karanlık bir boşlukla dolmuştu.

 

 

Ve o anda, yüzüme yakın bir noktadan geçen bir kurşun gözlerimi kapatmamı sağladı. Kurşun, Şef’in alnından geçerek duvara çarptığında, gözlerim aniden kapanmıştı. Zaman durmuş, her şey sessizleşmişti. Gözlerimi açıp kapayıncaya kadar, Şef yere yığılmıştı. Arkamı döndüğümde, Victor’un gölgede belirdiğini gördüm.

 

Şef yere yığılırken sadece donup kaldım. Zihnimde bir kaos, Victor’un yine birini benden almasını izliyordum. Ne yapabilirdim? Ellerim titriyor, gözlerim istemsizce yerde yatan bedene dikilmişti.

 

Victor, hızlı ve sakin adımlarla şefin yanına yürüdü. Sanki yaptığının hiç önemi yokmuş gibi soğukkanlı bir ifadeyle eğildi. “Artık aramızda kimse kalmadı,” dedi. Sesi keskin ve vurdumduymazdı.

 

Dönüp ona baktım. "Neden yapıyorsun? Neden her şeyi mahvetmek için bu kadar uğraşıyorsun? Hayatımı elimden alıyorsun, Victor! Seni sevmiyorum. Hiçbir zaman sevmedim, sevmeyeceğim!"

 

Victor yüzünde kısık bir gülümsemeyle, "Seveceksin," dedi, sesi buz gibiydi. "Bana söz verdin."

 

"Vance’i seviyorum!" dedim, sesim yükselirken içimdeki öfke patlamaya hazır bir volkan gibiydi. "Ona âşığım!"

 

Victor başını hafifçe yana eğdi, gözleri bir an bile tereddüt etmedi. "Onu da mı öldürmemi istiyorsun?"

 

Dizlerimin üzerine çöküp ellerimi başıma koydum, hıçkırıklar boğazıma düğümleniyordu. "Ona dokunursan seni öldürürüm!" dedim, ama gözlerinde korkudan eser yoktu. Ona tehdit savurmanın bir anlamı olmadığını biliyordum. Vance’in hayatı Victor’un umurunda bile değildi.

 

"Seni öldürürüm, Victor. Kendimi de," dedim boğuk bir sesle. Çaresizliğim etrafa yayılıyordu, içimdeki her duygu hızla tükeniyordu.

 

Victor, yanıma oturup ellerimi aldı. Parmaklarının sertliği her şeyi anlatıyordu. "Onu öldürmem. Ama her şeyi anlatırım. Seçim senin."

 

Ellerim bacaklarımın arasına düştü, ağlamaya başladım. "Benden vazgeç artık... Bırak beni!"

 

Başımı kaldırdığımda Victor’un gözlerinde tek bir kırılma bile yoktu. Eğildi, soğuk sesiyle kulağıma fısıldadı, "Senden asla vazgeçmem. Beni sevmeyi öğreneceksin."

 

Bir an, tek çıkış yolunu düşündüm. "Tamam," dedim, sesim titrek ve zorlayıcıydı. "Seninle geleceğim. Ama önce Vance’e veda etmem gerek. Ona hiçbir şey söylemeyeceksin. Sadece veda."

Loading...
0%