Yeni Üyelik
28.
Bölüm

26. VEDA +18

@heliiosrex

6 yıl önce

Viper

 

 

 

 

Vance beni evinde bekliyordu. Veda etmek için hazırlanmıştım. Üzerime güzel bir elbise giydim, Derin bir nefes aldım, en sevdiği parfümü sıkıp arabadan indim.. Zile bastığımda, kısa sürede kapıyı açtı. Ela gözleri parlıyordu, yüzünde o tanıdık, içimi ısıtan gülümsemesi vardı.

 

“Hoş geldin, Ela’m,” dedi, sesi yumuşak ama derinden gelen bir güçle yankılandı. Kapıyı sonuna kadar açarak beni içeri buyur etti. İçeri girer girmez kapıyı kapatmasını bekledim. Kapattı, ve yanıma yaklaşarak elini belime attı, usulca yanağıma bir öpücük kondurdu. Hafifçe gülümsedim, ama içimde derin bir huzursuzluk vardı. Vance’in bana olan sevgisini ve güvenini bilirken, onu bir kez daha kaybetme korkusu boğazıma düğümleniyordu.

 

İçeri geçtiğimde, her şey özenle hazırlanmıştı. Güller, mumlar, masada iki kişilik şık bir sofra. “Sana özel,” deyip, bana şarap bardağını uzattı. Bir yudum aldım, o sırada Vance, odanın ortasına gelip müzik açtı.

 

Elimi tutup, omzuna koydu. Diğer eli belime sarıldı. Başımı göğsüne yaslayıp, ağır adımlarla dans etmeye başladık. Kalbinin ritmini hissedebiliyordum, ve o an, onunla birlikte sonsuza kadar böyle kalabileceğimi düşündüm. Tüm dünya durmuş, sadece biz kalmış gibiydik. Müziğin içinde kaybolmuş, sadece o ve ben...

 

Bir süre böyle dans ettikten sonra müzik durdu, beni masaya davet etti. Gece boyunca Vance anlattı, tanıştığımız günden bu yana bana olan aşkını, içinde taşıdığı her duyguyu döktü. Ben sadece dinledim. Farkına vardım ki, o bana hep seni seviyorum demişti. Ama ben... Hiçbir zaman o kelimeleri ona söylememiştim.

 

Bir süre sessiz kaldı, sonra hafifçe gülümseyerek, “Çok konuştum, değil mi? Biraz da sen konuş. O güzel sesini duymak istiyorum,” dedi, sesi o kadar sıcak ve samimiydi ki kalbim yerinden çıkacakmış gibi attı.

 

Gözlerinin içine baktım, derin bir nefes aldım ve ağzımdan döküldü: “Seni seviyorum, Vance.”

 

O anda şarabından bir yudum alacakken durdu, şaşkınlıkla bana baktı. Gözleri büyüdü, ne yapacağını bilemez bir halde, masadan kalkıp yanıma geldi. Dizlerinin üzerine çöktü ve derin bir nefes aldı. “Benimle evlenir misin?” dedi, sesi kısık ama bir o kadar güçlüydü.

 

Bu teklifi hiç beklemiyordum. Şaşkına dönmüştüm, kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. O ise yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni izliyordu. Bir an sonra yanıma oturdu, ellerimi avuçlarının içine aldı, o güçlü ellerinin sıcaklığını hissettim.

 

“Kıyamam sana,” dedi yavaşça. “Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Yıllardır bu cümleyi senden duymayı bekliyordum. Kendime bir söz vermiştim; senin ‘seni seviyorum’ dediğin gün, evlenme teklif edecektim. Beklerim ben.”

 

Sözleri o kadar içten, o kadar sevgi doluydu ki... İçimde birdenbire tüm korkularım eriyip gitti. Yavaşça yaklaşıp, dudaklarına bir öpücük kondurdum. O an onun yanında olmaktan başka hiçbir şeyin önemi yoktu.

 

Dudaklarını öptüm, ardından gözlerini, yanağını... O anın içinde kaybolurken, birden oturduğum sandalyeden kalktım ve bacağımı üzerinden atarak kucağına oturdum. Vance, bu hareketimle bir an için şaşkına döndü, ama yüzünde derin bir hayranlık belirdi. Ellerini belime sardı, gözleriyle beni izlerken, o güçlü tavrıyla bile nasıl kendinden geçtiğini görebiliyordum.

 

"Ne yapıyorsun?" diye fısıldadı, ama sesi hem derin bir arzuyu hem de kontrolü elinde tutma çabasını yansıtıyordu.

 

"Anı yaşıyorum," dedim, gözlerinin derinliklerinde kaybolarak. Vance’in dokunuşları daha sıkılaştı, ama hala kontrolünü elinde tutarak bana karşı ne kadar büyük bir sevgi beslediğini gösteriyordu.

 

Vance’in kollarında kendimi güvende hissediyordum. Onun nefesi boynuma değdikçe içimdeki tüm karmaşa eriyip gidiyordu. Aramızdaki elektrik o kadar yoğun ve gerçekti ki, kelimeler artık yetersiz kalıyordu. Yavaşça ellerimi omuzlarından indirip, parmaklarımı saçlarının arasına geçirdim. Yüzüme bakarken gözlerinde gördüğüm şey sadece tutku değildi; derin bir sevgi, bir sahiplenme hissi vardı.

 

Yavaşça ben kucağındayken ayağa kalktı, gözlerini bir an olsun benden ayırmadan beni yatağa doğru taşıdı. Adımlarımız her ne kadar yavaş olsa da, aramızdaki gerginlik adım adım artıyordu. Yatağın kenarına geldiğimizde Vance, yüzüme dikkatlice baktı ve beni yatağa doğru bıraktı. Bir an için her şey durmuş gibiydi. Parmaklarıyla yanağımı okşadı, sonra başparmağıyla dudağımın kenarına dokundu.

 

"Seni seviyorum" diye fısıldadı. Sesi, her zamankinden daha derin ve kısık çıkmıştı.

 

Bir şey söylemedim, sadece gözlerimle cevap verdim. O anda, her şeyin onun kontrolünde olmasına izin vermek istiyordum. Onun kararlılığına, beni nasıl hissettirdiğine teslim oldum.

 

Vance, beni yavaşça yatağa doğru eğdi. Üzerime değil, yanımdaki boşluğa oturdu ve bir an için yüzümü izledi. Parmaklarını yüzümde gezdirirken, sanki her detayı ezberlemek ister gibi duraksadı.

 

Vance’in gözleri, bana bakarken derin ve etkileyici bir şekilde parlıyordu. “Çok güzelsin,” diye fısıldadı. Sesindeki tını, içimde bir ateş gibi yanmasına neden oldu. Her kelime, vücudumda dalgalar gibi yayıldı, titrememe engel olamadım.

 

Vance’in yaklaşırken yüzündeki gülümseme, bana daha da yakın olmam gerektiğini hissettirdi. Bir an bacaklarımın titrediğini fark ettim, ama bu, onun bana daha da yaklaşmasını engelleyemedi. Yüzüme baktığında, gülümsemesi kalbimi hızlandırdı. Bu, karşılıklı bir çekim gibi hissettirdi; kendimi tutamayarak, dudaklarımı ona yapıştırdım.

 

Dudaklarımız birleştiğinde, Vance’in öpücüğü yavaş ve tutkuluydu. Ellerim, onun omuzlarına yavaşça yaslanarak vücudunu daha yakın hissetmeye çalıştı. Vance’in kolları belimi sardı, beni kendine çekti. Hissettiğim her hareket, her dokunuş, onun sıcaklığını daha derinden hissetmemi sağlıyordu.

 

Vance’in parmakları, nazikçe belimin etrafında dolaşırken, elleri belimi kavradı ve vücudumu ona daha da yakınlaştırdı. Bu yakınlık, aramızdaki tüm engelleri ortadan kaldırıyor gibi görünüyordu. Dudaklarımızın birleştiği her an, aramızdaki gerilim daha da arttı, her öpücük, birbirimizi daha iyi tanıma isteğimizi körükledi.

 

Vance’in elleri, yavaşça omuzlarımın üzerinden aşağı doğru kayarken, tenimde bıraktığı her dokunuş, kalbimin hızlanmasına neden oldu. İçimi kaplayan bu ateş, her geçen saniye daha da büyüyordu.

 

Dudaklarımızın tekrar birleşmesiyle başlayan an, yavaşça ve özenle ilerliyordu. Vance, elbisemin askılarını tek tek çözerek, satenin tenimi daha iyi göstermesine izin verdi. Elbisemin askıları düştüğünde, kumaş vücudumdan kayarak düştü. Vance, elbisemin belinden tuttu ve yavaşça aşağıya çekti, satenin tenime temas eden her bir kısmı, içimde yoğun bir titreme yarattı. Vücudum tamamen serildiğinde, Vance’in gözleri üzerinde geziniyor, her bir kıvrımı, her bir detayı dikkatle inceliyordu.

 

Gözleri üzerimdeki her detayda gezinirken, Vance’in parmakları nazikçe vücudumda dolaşmaya başladı. İlk olarak, belimden kalçalarıma kadar olan bölgeyi sevgiyle okşadı. Her dokunuşunda, vücudumdaki hassasiyetleri daha da hissettim.

 

Vance üzerimden kalkıp, dikkatlice gömleğini çıkarmaya başladı. Gömleği sonunda yere bırakıp, pantolonuna geçti. Kemeri açtıktan sonra, fermuarı nazikçe indirdi ve pantolonu yavaşça aşağıya çekti. Üzerindeki kıyafetler bir kenara atıldığında, tüm dikkatini sadece bana verdi.

 

Kendini tamamen sergilediğinde, üzerindeki her detayı yavaşça keşfettim. Vance, yaklaşıp üzerime tekrar geldiğinde, sesi düşük ve çekici bir tonla fısıldadı, “Her anın tadını çıkaralım, hiçbir şey aceleye gelmesin.”

 

Ellerini belime koyarak, vücudumu iyice hissetmeye başladı. Sıcak nefesi boynumda dolaşırken, “Senin için buradayım,” dedi.

 

Elleri, bedenimin her noktasını keşfederken, bir yandan dudakları boynumda dolaşmaya başladı. Nefes alışları derinleşirken, "kokunu seviyorum..." dedi, sesi iyice alçalmıştı.

 

Elim göğsüne uzanıp hafifçe dokunduğumda, derin bir nefes aldı. Dudakları yeniden dudaklarıma değdi.

 

O gece, birbirimize tamamen teslim olup, aşkın en derin noktasında bir bütün olduk; her anımızda sevgi ve tutku iç içe geçti, sanki dünya yalnızca bizim için durmuştu.

 

“Şimdi şarkıyı açın”

 

Sabahın ilk ışıkları odayı doldururken, Vance'in güven veren kollarında uyanmıştım. Bir an, her şeyin bu kadar güzel ve huzurlu olmasına izin vermek istedim. Ama içimdeki karanlık gerçek beni zorla geri çekiyordu. Usulca, onu uyandırmadan kalktım. Elbisemi sessizce üzerime geçirirken, gözlerim doldu. Çantamdan defter ve kalem çıkarıp masaya oturdum, ellerim titriyordu.

 

"Vance… Seni her şeyden çok seviyorum. Ama bir parçam Victor’a bağlı ve bunun ne kadar yanlış olduğunu biliyorum, yine de onunla gitmek zorundayım. Eğer sana her şeyi anlatsaydım, beni durdurmaya çalışırdın. Bunu yapmana izin veremezdim. Çünkü seni kaybetmek, dünyanın en büyük acısı olurdu. Ama ben zaten seni kaybettiğimi biliyorum. Lütfen, beni unut. Unutamayacağımı bilsem de, senin mutlu olmanı istiyorum. Hayatına devam et, Vance. Hoşça kal, aşkım…"

 

Mektubu yavaşça yastığının yanına bıraktım. Bir an durdum, onu izledim. Yüzünde huzurlu bir ifade vardı. O anda, kalbim paramparça olmuştu. Ayaklarım odadan çıkarken gitmek istemedi, ama bu kararı vermiştim. Her adımda ruhumun bir parçası arkamda kalıyordu, gözlerim yaşlarla doluydu. Ama yine de sessizce kapıyı arkamdan kapattım, onun son bir kez daha farkında olmadan yanımda olmasına izin vererek...

 

Kapıyı arkamdan kapattığım anda içimdeki boşluk daha da büyüdü. O evden çıktığımda, sanki hayatımın en önemli parçasını orada bırakıyormuşum gibi hissettim. Ayaklarım yavaşça merdivenlere doğru ilerlerken, içimdeki ağırlık her geçen saniye artıyordu. Gözlerim doldu, boğazım düğümlendi, ama ne yaparsam yapayım geri dönemezdim.

 

Dışarı çıktığımda, hava serindi. Sabahın erken saatleri her zamanki gibi sessizdi ama bu sefer o sessizlik, içimde yankılanan bir çığlık gibiydi. Arabama binip oturdum, ama ellerim direksiyona gitmiyordu. Yüreğim hâlâ Vance’in yanına koşmak, ona sarılmak istiyordu. Ama yapamazdım. Victor, her şeyin çok daha karanlık bir kısmını temsil ediyordu, ve ona gitmek zorundaydım. Başka bir yol yoktu.

 

Bir süre öylece oturdum, gözyaşlarım istemsizce yanaklarımdan süzülürken. Bu kararı vermek, canımın en derin yerinden bir parçayı söküp atmak gibiydi. Ama gitmeliydim. Victor'la yüzleşmek, her şeyin sona ermesi için tek yoldu.

 

Son bir kez derin bir nefes aldım, gözlerimi kapadım ve içimdeki acıyı bastırmaya çalıştım. Sonra motoru çalıştırıp, yavaşça oradan uzaklaştım. Aynadan evin silueti küçülürken, kalbim de orada kalıyordu. Ne kadar uzağa gidersem gideyim, bir parçam hep Vance’in yanında olacaktı.

 

Ama şimdi önümde Victor vardı. Ve bu yolda geri dönüş yoktu.

 

Eve geldiğimde Victor uyanıktı ve sanki her şeyin farkındaymış gibi sessizce beni izliyordu. Gözlerinde sabırsız bir öfke vardı, ama yüzüne bile bakmadan yanından geçip odaya gittim. Arkamdan bir şeyler söylüyordu, ama umursamadım, kelimeleri havada asılı kalıyordu. Sesini duymazdan gelip dolabımı açtım, üzerimi değiştirip valizimi çıkardım.

 

Her bir parça eşyamı valizin içine yerleştirirken, içimde kopan fırtınaları bastırmaya çalışıyordum. Odaya son kez baktım; burada geçen her an, her anı ve her sözü geri dönülmez bir şekilde ardımda bırakıyordum. Ama bu benim seçimimdi, zordu, acı vericiydi, ama yapılması gereken buydu.

 

Valizimi kapatıp kapıya doğru ilerledim, adımlarım ağırlaştıkça nefesim daralıyordu. Kapının önünde durup arkamı döndüm. Ev, anılarla dolu olmasına rağmen artık bana bir şey ifade etmiyordu. Gözlerim, odanın her köşesinde gezindi, ama kalbimde bir yerlerde çoktan bitmişti.

 

Arabanın anahtarını evin girişine bıraktım, Vance’e ait olan her şeyi geride bırakıyordum. Valizimi alıp dışarı çıktım, Victor’un arabası hazırdı. Hiçbir şey söylemeden yanına bindim. Sessizlik, arabada yankılanan tek şeydi. Havaalanına doğru yola koyulduk. İçimdeki boşluk, yol boyunca büyüyordu.

 

Victor arabasını havaalanının kapısında bıraktı. Ardından bavulları alıp hızla içeri girdik, tüm bu süreç gözümde flu bir şekilde akıp gidiyordu. Kapılar, kontroller... Zihnimde sadece Vance vardı, bıraktığım ev ve mektup.

 

Sonunda uçağa bindik. İkimiz de bir şey demiyorduk, sessizlik hâlâ hüküm sürüyordu. Türkiye’ye gidiyorduk. Ailelerimizin olduğu, belki de ait olduğumuz yere. Dönüşü olmayan bir yola girmiştim; bu yolun sonu ne olursa olsun, kaderimizi orada yazacaktık.

 

Uçak iniş yaparken, derin bir nefes aldım. Artık geçmişin gölgelerinden ayrılma ve geleceğin belirsizliğine adım atma vakti gelmişti. Victor’un yanında, bu yeni başlangıca hazır bir şekilde, yaşananların izlerini silmeye çalışarak, yeni bir hayata doğru yol alıyorduk.

 

Havaalanından çıkıp araç kiralama merkezine doğru yürüdük. Victor, kayıt işlemlerini hallederken, ben etrafa bakınıp kendimi Türkiye’de hissetmeye çalışıyordum. Her şey tanıdık, ama bir o kadar da yabancıydı.

 

Victor, araba anahtarlarını alıp geldiğinde hafifçe gülümsedi. “Yola çıkalım mı?”

 

Başımı sallayarak onayladım ve yavaşça arabanın yolcu koltuğuna oturdum. Victor direksiyonun başına geçti ve arabayı yola koydu. Şehir içi yolda ilerlerken, gözlerim dışarıda hareket eden insanlara, dükkanlara ve yerel yaşama daldı.

 

“Burası ne kadar farklı,” dedim, düşüncelerim havada asılı kalmıştı. “Gerçekten de ait olduğumuz yer burası mı?”

 

Victor, gözlerini yola odaklayarak yanıtladı. “Bunu zamanla öğreneceğiz. Şu an, önümüze bakmak zorundayız. Geçmişin izlerini silmek ve yeni bir başlangıç yapmak için buradayız.”

 

Araba şehir dışına çıkıp daha sakin bir kırsal alana yaklaştığında, Victor konuşmaya başladı. “Burada bir süre kalacağız. Evimiz olacak. Belki de bu sessizlik, geçmişi arkamızda bırakmak için iyi bir fırsattır.”

 

“Ne demezsin” dedim, içimdeki karışık duyguları yavaşça düzenlemeye çalışarak.

 

Victor, arabayı küçük bir köy evinin önüne park etti. Ev, oldukça mütevazı görünüyordu ve içindeki huzuru çağrıştırıyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde, güneş ışıkları odanın içine doluyor ve rahatlatıcı bir atmosfer yaratıyordu.

 

Victor, “Burada başlayacağız,” dedi. “Yeni bir hayat için ilk adımı attık. Umarım bu bize umut ve huzur getirir.”

 

 

Victor, eve yerleşirken etraftaki her şeyi organize etmeye başlamıştı, ama ben hâlâ bu yabancı mekânda kendimi kaybolmuş hissediyordum. Victor'un yüzündeki mutluluk ifadesi, içimdeki öfkeyi daha da artırıyordu. Bu yeni yaşamda, kendimi asla ait hissetmeyeceğimden emindim.

 

“Gerçekten burada mutlu olacağımızı düşünüyor musun?” diye sordum.

 

Victor, yanıma yaklaşıp ellerimi tutmaya çalıştı ama ben anında ellerini itip geri çekildim. “Dokunma bana,” dedim, sesimdeki nefret hissini gizlemeye çalışmadan. “Seni asla sevmeyeceğim.”

 

Victor dişlerini sıkarak, sinirli bir şekilde ayağa kalktı. “Keyfin bilir” dedi, soğuk bir tonla. “Sadece ikimiz varız, zamanla buraya alışırsın.”

 

“Alışmak mı?” dedim, kaşlarımı çatarak. “Neye alışacağım sanıyorsun? Senin karanlık geçmişine mi? Senin zorla dayattığın bu yaşama mı?”

 

“Evet,” dedi Victor, kararlı bir şekilde. “Göreceksin, zamanla kendimi sevdireceğim. Buraya alışacaksın.”

 

“Victor, sen hastasın,” dedim, gözlerim dolarak. “Adeni öldürdün, Şef’i öldürdün. Vance’i öldürmekle tehdit ettin. Kendimden vazgeçtim. Her şeyi anlatmakla tehdit ettin. Benim için her şey sona erdi, senin yüzünden.”

 

Victor’ın gözleri, suçluluk ve pişmanlık yoktu içindeki karanlık arzular belirgindi. “Sana her şeyin zamanla daha iyi geleceğini söylüyorum. Şu anda hissettiklerin zor olabilir ama hayat bir şekilde yoluna girecek.”

 

Ama söyledikleri, içimdeki boşluğu ve umutsuzluğu gidermedi. Onunla bu yaşamı kabullenmek, geçmişin gölgelerinin üzerimdeki etkisini değiştirmedi. Victor'un bu çabası, beni yalnızca daha da uzaklaştırıyordu. Bu hayatın içinde kendimi bulmaya çalışırken, aslında kendimi daha çok kaybettiğimi hissettim.

 

Evet tekrar söylüyorum buraya kadar geldiyseniz bir yorum.

 

Loading...
0%