Yeni Üyelik
29.
Bölüm

27. Bölüm

@heliiosrex

6 yıl önce

Viper 

 

 

Günler geçtikçe, Victor’la olan ilişkimizde hiçbir yumuşama göstermedim. Victor her gece bana yaklaşmaya çalıştı, ama ben her defasında sert bir şekilde reddettim. Her geçen gün onun sabrı sınanırken, ben hâlâ duvarlarımı koruyordum. Victor, her fırsatta yumuşak ve anlayışlı davranmaya çalıştı, ama ben bu tavrına sadece soğuklukla yanıt verdim.

 

Victor, yemek yapacağını söyleyip, hiç bir şeye karışmama izin vermedi. Ben de köşeme çekildim, içimden acaba Vance ne yapıyordur diye düşündüm. Onun beni düşündüğünden emindim ama umarım peşimden gelmeyi düşünmüyordur.

 

Bir kaç saat sonra Victor, yemeğin hazır olduğunu söyledi. İçeri geçtiğimde, romantik bir ortam hazırladığını fark ettim. Mumlar yanmış, şarap açılmış ve masada özenle hazırlanmış bir yemek vardı. Bu çocuktan kurtuluş yoktu, her şeyden önce. Kendi köşemde kalmaya devam ettim, Victor’un bu çabasını umursamadan.

 

Victor’un masaya oturduğumu gördüğünde yüzünde belirgin bir tatmin ifadesi vardı. Yavaşça içimden geçirdiğim duyguları toparlamaya çalışırken, Vance ile geçirdiğimiz son gece aklıma geldi. Boğazım düğümlendi, gözlerim doldu.

 

Victor, şarabı doldurdu ve bardağımı uzattı. Bir tek yudumda içip bardağı tekrar doldurmasını istedim. Şarap, boğazımdan kayıp giderken gözlerim uzaklara daldı. Şişeyi elinden aldım ve şişeden içmmmeye başladım. Victor mutfağa gidip başka bir şişe getirdi ve bardağına doldurdu. Ben sadece sessizce onu izliyordum.

 

Alkolün etkisiyle dilim gevşeyip kelimeler ağzımdan dökülmeye başlamıştı çoktan.

“Senden nefret ediyorum,” dedim, sesimde bir titreme vardı. “Seni hiçbir zaman seveceğimi düşünmüyorum çünkü sen sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevgiye layık biri değilsin. Acı çektirdin bana, ve senin beni sevdiğini düşünmüyorum. Sen sadece kendini seviyorsun. Başka birini sevemezsin.”

 

Sözlerim, Victor’un yüzündeki tatmin ifadesini gölgeledi. Yüzü asıldı, ama gözlerinde hâlâ kendinden emin bir ifade vardı.

 

Victor, gözlerimi içine çektiği o an, dudaklarından sadece bir kelime döküldü: "Göreceğiz." Sesindeki kararlılık o kadar keskin, o kadar kesin ki, sözleri bir yankı gibi zihnimde dolaşmaya başladı. Ama sonrasında her şey bulanıklaştı. Odanın sesleri, mumların titrek ışıkları, Victor'un varlığı... Hepsi yavaş yavaş uzaklaşıyordu.

 

Bir an daha dayanmaya çalıştım, ama gözlerim ağırlaştı, bakışlarım karardı. Zihnim bir sisin içine sürüklenirken, içimdeki acı, öfke ve nefret yerini derin bir boşluğa bıraktı. Uykunun beni ele geçirdiği o an, sanki ruhumda son bir kıvılcım da sönüyordu. Her şey yavaşça silindi ve sessizlik tüm benliğimi sardı.

 

Gözlerimi araladığımda başımdaki ağrı, uykunun bulanık izlerini geride bırakıyordu. Odanın sessizliği üzerime çökmüş gibiydi. Yatakta hareketsizce yatarken ilk olarak kıyafetlerime baktım; üzerimdeydi, ama ne olmuştu, tam olarak hatırlayamıyordum. Bir süre yatakta kalıp hatırlamaya çalıştım, ama her şey parçalanmış anılar gibiydi.

 

Başım zonklamaya devam ederken, elimle telefonumu aradım. Ekrana baktığımda, öğlen 12.30'u gösteriyordu. Şaşkınlıkla doğruldum. Bu kadar uzun süre nasıl uyuduğumu, geceye dair hiçbir şey hatırlamamayı aklım almıyordu.

 

Yataktan doğrulup adımlarımı yavaşça attım, içeriye göz gezdirdim ama Victor ortalıkta yoktu. Sessizliğin yoğunluğu üzerime çökerken, evin ıssızlığını fark ettim. Dışarıya adım attığımda çevrede hiçbir hareket yoktu. Victor, arabayı da alıp gitmişti. Issızlığın ortasında, nereye gidebileceğimi düşündüm ama böyle bir yerde fazla uzağa gitme şansım yoktu. İçimdeki huzursuzlukla tekrar eve döndüm.

 

Bir kahve hazırlayıp beklemeye başladım. Sessizlik içinde geçen yarım saatin ardından Victor elinde birkaç poşetle içeri girdi. "Markete uğradım, ihtiyaç duyabileceğin bir şeyler ve biraz da yemek aldım," dedi. "Kahvaltı yaptın mı?"

 

Sadece yüzüne baktım, sözlerini duymadan. Gözlerimi kısmış, düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum. "Dün gece ne oldu?" diye sordum, sesimde bir huzursuzluk vardı. O, elindeki poşetlerle mutfağa doğru ilerlerken, ben de peşinden gittim. Eşyaları tezgaha bırakıp yüzüme baktı.

 

"Hatırlamıyor musun?" dedi sakince.

 

"Hatırlıyor olsam, sormam herhalde. Ne oldu?" dedim, gözlerimi ondan ayırmadan.

 

"Çok içtin," dedi, omuz silkerek.

 

"Ben daha önce de çok içtim," diye karşılık verdim.

 

"Şişeyi tek başına bitirdin," dedi. "O yüzden hatırlamıyorsun. Masada sızdın, ben de seni yatağa taşıdım. Uyudun, sonra başka bir şey olmadı."

 

Sözleri normallik kokuyordu, ama içimde bir şeyler beni dürtüyordu. Onun yalan söylediğini fark edebilirdim, ama bu kez hiçbir şey hissetmedim. Her şey normal gibi görünüyordu. Hiçbir şey demeden mutfaktan çıkıp salona geçtim.

 

Aradan geçen bir haftanın ardından Victor dışarı çıkıp biraz gezebileceğimizi söyledi. Bunu duyduğuma şaşırmıştım, ama içimde bir sevinç kıpırtısı belirdi. Günlerdir kapalı kalmıştım ve özgürce nefes almak istiyordum. Hemen hazırlanıp dışarı çıktım. Victor gülümseyerek bana bakıyordu, ama onu hoşnut etmek gibi bir amacım yoktu. Ben sadece kendimi mutlu etmek istiyordum.

 

Arabaya atladım, kemerimi taktım ve şehir merkezine doğru yola çıktık. Şehre indiğimizde birkaç mağaza gezdik. Sonra Victor, arabayı park edip yürümeye karar verdi. Kalabalık caddelerde dolaşırken bir anda içimde bir ürperti hissettim. Gözlerim bir noktada takılı kaldı. O, kalabalığın arasında duruyordu. Vance... İki haftanın ardından onu tekrar görmek, içimde bir sıcaklık kelebekleri uçurmaya yetmişti. Bir anlığına her şey durdu, sadece onu izliyordum.

 

Victor kolumdan tutup beni sürüklemeye çalıştı ama adımlarımı kıpırdatmıyordum. Beni aramaya gelmişti. Ona bunu yapmamasını, peşimden gelmemesini söylemiştim ama onu burada görmek beni bir şekilde mutlu etmişti. Kalbim iki farklı hisle çarpıyordu. Victor ise bu durumu hemen fark etmişti.

 

Zorla beni arabaya sürükledi ve hızla eve geri döndük. Eve vardığımızda Victor’un yüzü öfkeyle gerilmişti. Dişlerinin arasından tıslayarak, “Şerefsiz herif... Vazgeçmeyecek. Gebertirim onu!” diye homurdandı.

 

Ona bakmak bile istemiyordum. İçimdeki duygular karmakarışıktı ama Victor’un Vance’e zarar vermeye kalkarsa ne olacağını çok iyi biliyordu. Onu durdurabilecek tek şey bana olan saplantılı sevgisiydi. Victor’un tek zayıf noktası bendim ve bunu biliyordum.

 

Victor'un gözlerinde karanlık, nefreti besleyen bir şey vardı. "Sonuçlarına hazır mısın?" dedim ve o an, sessizlik soğuk bir bıçak gibi aramızda keskinleşti. Gözleri boştu ama tehdit doluydu.

 

Arabayı evin önüne çekip indi. "Sen eve geç," dedi Victor, sesindeki sertlik her zamanki gibi. Nereye gittiğini biliyordum ama cevabı ondan duymak istiyordum.

 

"Nereye gidiyorsun Victor?" dedim, ama o çoktan arabanın arkasına yönelmişti bile. Silahını beline yerleştirirken, her hareketinde bir gerginlik, her adımında bir hesaplaşma vardı. Silahını kuşanırken, karanlık geçmişine geri dönüyormuş gibiydi. İçimde bir şey koptu o an, sadece onu durdurmak istiyordum.

 

Belindeki silahı atlayıp aldım. Beni öldürür gibi bakıyordu ama silahı geri vermeye niyetim yoktu.

"Ver onu!" dedi, sesi titremeden.

 

Ama ben kararlıyım silahı ona doğrultup. "Hayır! Nereye gidiyorsun?" diye bağırdım.

 

Victor soğukkanlıydı, "Onu buradan göndereceğim, öldürmeyeceğim."

 

Yalan söyleyen sesini tanıyordum. "Yalan söylüyorsun!" dedim sert bir şekilde. Gözlerimle, o karanlık niyetini açığa çıkarmaya çalışıyordum.

 

"Ne yapıyorsun Viper, onun için beni mi öldüreceksin?" diye sordu, bir meydan okuma gibi.

 

"Gerekirse, evet," dedim. Sözlerimde titreme yoktu.

 

"Gerekirse mi? Ne gerekecek, Viper? Seni ben kurtardım, çocukken bile. O senin katil olduğunu biliyor mu? O çocukluktan beri taşıdığın yükü biliyor mu? Onun yanında bu kirli gerçeklerle nasıl yaşayacaksın? Ben seni her halinle kabul ettim, ya o?"

 

Silahı kafama dayadığımda, içimdeki fırtına artık durulmuş gibiydi. Çoktan karar vermiştim. Kendimden vazgeçmiştim. Ölümüm elimden olacak demiştim. "Ben olmasam kimse zarar görmez," diye fısıldadım ama o sözler aslında bağırıyordu içimde. Victor, elleri havada bana yaklaşıyordu ama ben her şeyin farkındaydım. Onun o oyunlarını çoktan öğrenmiştim. Her adımında yalanlar vardı, her hareketinde geçmişin karanlığı.

 

"Yaklaşma!" diye bağırdım. İçimdeki öfke, korkuyu aşıyordu artık. Ben onun için sadece bir hedefim. Kendi karanlığına çektiği bir hayatım. Ama ben son bulacağım yerde olmak istiyordum. Kendimden başka kimseye zarar vermeden, bu lanet döngüyü sonlandıracaktım.

 

“Viper... indir o silahı, bir yere gitmiyorum...” diye yalvaran sesini duydum, ama artık fark etmezdi. Yıllarca savaştım, içimdeki bu öfke ve acıyla. Artık kaçacak yerim kalmamıştı. Onu sevdiğimi sanmıştım, belki de bir zamanlar doğruydu, ama gerçek şuydu ki... bu dünyada kimse sevgiye layık değildi.

 

Benim dünyam karanlıktı ve o karanlıkla barışmıştım.

 

Victor birden üzerime atladığında silahı almaya çalıştı, o anda panikledim ve tetiği çektim. Boşluğa doğru ateş eden silah, sanki dünyamı da paramparça etmişti. Bir anda elimden kayıp gitmişti silah. Yere çöktüm ve bağırmaya başladım, o anın içinde başka hiçbir şey yoktu, sadece o yankılanan sesim. Victor yanıma geldi, gözleri üzerimdeydi ama ben artık tükenmiştim. İçimdeki her şey bitmiş, yorulmuştum.

 

Yorulmuştum yaşamaya, savaşmaya, duygularımla baş etmeye. Her şeyin ağırlığı omuzlarıma çökmüş gibiydi, bu savaşın kazananı yoktu, sadece yitip giden bir ben vardım.

 

Ağlayarak ve bağırarak, içimdeki tüm öfkeyi dışa vurduktan sonra sadece sessiz hıçkırıklarım kaldı. Victor yanımda olmayı denedi, ama ben ayağa kalkarak eve geri döndüm ve odaya geçip kapıyı kapattım. O an için başka hiçbir düşünceye yer vermek istemedim; sadece uyumak, tüm karmaşayı ve dertleri unutarak huzuru bulmak arzusundaydım.

 

Ertesi sabah uyandığımda, gece bıraktığım ağırlık hâlâ üzerimdeydi. Ev sessizdi, sanki içinde kimse yaşamıyordu. Victor’un evde olmadığını düşündüm. Mutfakta bir kahve hazırlarken suyun kaynamasını sessizce izledim. Zihnimde bir önceki gecenin yankıları dolandı. Victor benden sonra eve gelmiş miydi? Uyumuş muydu? Bu düşünceler içinde boğulurken birden sanki derin bir uykudan uyanmış gibi oldum. Odaya koşup üzerimi değiştirdim, hızlı adımlarla evin kapısına yöneldim. Victor’u arıyordum ama telefonunu açmıyordu.

 

Tam kapıyı açmak üzereydim ki Victor benden önce davranıp kapıyı açtı. İçeri girdiğinde, gözlerim sanki nerede olduğunu sorar gibi ona dikildi. Daha ağzımı açamadan, “Merak etme, markete gittim,” dedi ve arkasından kapıyı kapatıp salona geçti. Sonra beni yanına çağırdı.

 

“Otursana, konuşmak istiyorum,” dedi.

 

Yanına oturup sessizce yüzüne baktım. Ne söyleyeceğini merak ediyor muydum? Hayır. Sadece konuşsun, bitsin ve konu kapansın istiyordum. Sessizlik biraz uzadıktan sonra Victor derin bir nefes aldı ve başladı:

 

“Bak, Viper. Benden her şeyi yok etmemi istedin, ben de yaptım. Artık ajan olmak istemediğini söyledin. Ama sen bana bir söz vermiştin. Eğer bunu başarırsam, benimle gelip her şeyi geride bırakacağını söylemiştin. Sözünü tutmadın. Hem unutma, sen Kandemir’i öldürmek için görevlendirilmiştin. Peki Vance? O neden bu kadar umrunda?”

 

Onu sadece sessizce izledim. Söyledikleri içimde yankılanıyor, ama kelimeler boğazıma düğümleniyordu. Bir süre sonra derin bir nefes aldım ve yavaşça konuşmaya başladım

 

“Victor, sen her şeyi kolay sanıyorsun. Evet, ajanlık istemiyorum dedim. Ama bu demek değil ki geçmişi bir kalemde silebilirim. Kandemir’i öldürmek belki görevimdi, ama Vance… O bambaşka. Beni neden önemsediğini, neden peşimi bırakmadığını anlamıyorum. Sen de, ben de bu işlerin içindeyiz, ama sen hep bir çözüm bulabileceğini düşünüyorsun. Gerçek şu ki… Bazı şeyler çözülmez, sadece üzerini örteriz. Ben hiçbir şeyi geride bırakmadım, bırakamam da.”

 

Söylediklerimi duyduğunda derin bir nefes alıp gözlerini bana dikti. Sesinde yorgun ama kararlı bir tonla yanıt verdi:

 

“Yani sen diyorsun ki, onu unutamam ve seni sevmeye çalışmayacağım, öyle mi?” dedi Victor.

 

Gözlerini hafifçe kapatıp başımı salladım. “Ne anlamak istiyorsan onu anla. Ama bilmeni istediğim tek şey var: Ben onu üzmek istemiyorum. O yüzden buradayım, o yüzden seninle geldim.”

 

Tam o anda, kapının sert bir tıklamayla açılmasıyla irkildim. Kalbim bir an duracak gibi oldu. Hızla kapıya döndüğümde karşımda Vance'i gördüm. Zaman bir an için durdu, sanki dünya yavaşlamıştı ama içimdeki adrenalin patlaması tam tersini söylüyordu. Kalbim çarpıyor, nefesim düzensizleşiyordu. Gözlerim bir an Victor’a kaydı, sonra tekrar Vance’e.

 

Vance, gözlerini bana dikmiş, yüzünde o tanıdık soğuk ve kararlı ifadeyle kapının eşiğinde duruyordu. Sanki her şeyin farkında gibi, her hareketi hesaplanmış. Bedenim kasıldı, sözler boğazımda düğümlendi. Ne olacağını bilmiyordum, ama hissettiğim tek şey o anın patlamaya hazır bir bomba gibi olduğuydu.

 

Sessizlik havayı keskin bir bıçak gibi yararken, Vance adımını içeri attı. O an, her şeyin değişeceğini hissettim.

 

Victor’un her şeyi planladığını fark ettiğim an, mideme bir yumruk yemiş gibi oldum. Vance’in kapıda durup her şeyi duyması için onu getirmişti. Vance’in yüzündeki ifade, hayatımda gördüğüm en ağır hayal kırıklığıydı. O an içimde bir şeyler paramparça oldu. Birden yerimden fırlayıp, "Vance!" diye seslendim, ama o bir adım geri çekildi. Yüzüme öyle bir baktı ki, sanki beni hiç tanımıyormuş gibiydi. O bakış beni derin bir uçuruma itti. Her şeyi açıklayabilirim dedim, ama o tek kelime etmeden arkasını döndü ve kapıdan çıktı.

 

Peşinden gitmek için bir adım attım, ama ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Kelimeler yetersizdi. O an bütün öfkem Victor’a yöneldi. Yüzümde hissettiğim çaresizlikle ona döndüm ve gözlerimdeki ateşle yaklaştım. Hiç düşünmeden yüzüne bir yumruk indirdim. Victor yere düşüp patlayan dudağını silerken yüzüme sinsice baktı. O alaycı gülümseme, içinde sakladığı zaferi anlatıyordu. Her şeyin tam da istediği gibi gittiğini biliyordu.

 

Öfkem kontrolden çıkmıştı. Tekrar tekrar ona vurmaya başladım. Yumruklarım titriyor, ama durmuyordu. Bir güç beni tuttu, bir anlık duraksadım.

 

"Sen kazandın," dedim. "Ama beni de kaybettin."

 

Victor’un yüzündeki o sinsice sırıtış, bir anlığına silindi. O an artık hiçbiri umurumda değildi. Arkamı dönüp evden çıktım. Kapıdan adımımı atarken içimde bir karmaşa vardı, ama aynı zamanda garip bir hafiflik. Nereye gideceğimi bilmiyordum, tamamen yabancı bir ülkedeydim. Sokaklar tanıdık değildi, insanlar yabancıydı. Adımlarım beni bilinmezliğe doğru sürüklüyordu, ve bu bilinmezlik tuhaf bir şekilde özgürleştiriciydi.

 

Vance her şeyi öğrenmişti, belki de onu sonsuza dek kaybetmiştim. Ama Victor’dan kurtulmuştum, ve içimdeki o kara ağırlık yerini hafif bir boşluğa bırakıyordu. Beni neyin beklediğini bilmiyordum, ama en azından artık kendi seçimlerimi yapabileceğim bir dünyadaydım.

 

 

BÖLÜM SONU

 

FİNALE DOĞRU ADIM ADIM

 

SONUNU TAHMİN EDEN VAR Mİ ?

Loading...
0%