Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@heliiosrex

VANCE

 

10 yıl önce

 

"Oğlum s*kerim belanı çık dışarı."

 

"Tamam, hadi gel benimle" çocuğun kolundan çekerek dışarı çıkardı.

 

Burnumdan soluyordum.

 

"Tamam abi, sakin ol. Çocuk daha, bir sıkıntı çıkmamış, hastaneye yetiştirmişler" diyip beni sakinleştirmeye çalışıyordu emre.

 

"Arabayı neden veriyorsunuz ?"

 

Koltukta ters dönüp ellerimi saçlarımın arasına daldırıp derin bir of çektim. Her şey üzerime geliyordu.

 

"Hastaneye gidin o çocuğa bir şey olursa. Gidip teslim olsun beni uğraştırmayın"

 

Emre, "Emredersin" diyerek kafasını eğip çıktı.

 

Koltuktan bir hışımla kalkıp evden çıktım. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Bir şeyler içmek için şehir merkezinde bulunan Luna adında bir bara gidecektim. Luna, oldukça sakin, mistik bir havaya sahip, güzel bir bardı ve şehirde Türkçe müzikler yapan tek mekandı.

 

İçeri girdim; mekanın sahibi eski bir arkadaşımdı. Çok uzun zamandır birbirimizi tanıyorduk.

 

"Nasılsın kardeşim?" diyip bana uzattığı ellini hızlıca kavrayıp sarıldıktan sonra.

 

"İyidir, nolsun işte. Yine canın sıkkın gibi, ne oldu?" dedim

 

Bugün yaşanan olayları ayak üstü özetledikten sonra, çalışanlardan biri Doruk'u çağırdı.

 

"Sen işine bak kardeşim, ben bardayım. Görüşürüz sonra."

 

Bara dönüp ilerlemek üzereydim ki onu gördüm. Uzun sarı saçları ve elaya kaçan açık kahve gözleriyle resmen parlıyordu. Gözlerimi birkaç kez kırptıktan sonra gerçek olduğunu anladım. Hemen yanımdan geçen garsonun omzuna elimi atıp köşeye çektim.

 

"Barda ki kim?"

 

"Viper, mi? Yeni barmaid bugün başladı."

 

"Barmaid mi? Küçük değil mi biraz?" Fısıldayarak çıkıyordu sesim sanki beni duyacakmış gibi.

 

"Yok abi, tecrübeli. 18 yaşındaymış" sırıtıyordu aptalca.

 

Ensesinden bir tane vurup işine bakmasını söyleyip bara doğru yürüdüm.

 

"Bir tekila shot, bir de bira,"

 

Yüzüme bile bakmadan içkileri doldurup bana uzattı. Bu beni biraz sinir etmişti. Bardağı çarpmasıyla alıp imalı bir şekilde 'teşekkür ederim" dedim. Hemen ayrılıp barın diğer tarafındaki adamla ilgilendi. Bir saat sonra Doruk yanıma gelip oturdu. Bütün gece gözlerimi ondan ayırmadım. Doruk bir şeyler anlatıyordu ama kafamı veremiyordum. Onu seyrediyordum ama bir kere bile yüzüme bakmadı. İşine devam etti. Sabaha karşı 4 gibi mekan kapanmak üzereyken toparlanıp çıkmak için ceketi giyip, yanımdaki Doruk'a iyi geceler diyip çıktı. Peşinden ben de kalktım.

 

"Nereye yaa? Biz doldururuz içkileri."

 

"Geç oldu, ben gideyim, yarın işlerim var," diyip kapıdan ceketimi koluma geçirip hızla peşinden çıktım.

 

Yolda pek saklanmadan sessizce arkasından gidiyordum. İki sokak yürüdükten sonra eski bir apartmana girdi. Peşinden bir süre apartmanı seyrettim. 3. Katın ışığı yandı, içeri girdiğini gördüm. Ceketini çıkarıp koltuğa attı ve kendini koltuğa bıraktı. Bir an dışarıya döndüğünde beni gördüğünü düşünüp hızla duvarın arkasına saklandım. Bir süre sonra geri baktığımda perdeyi çekmişti, 10 dakika sonra ışığı kapattı.

 

Kafamın içinde yaşadığım karmaşık hisleri çözmeye çalışarak bara doğru yürüyüp arabaya bindim ve eve gittim. Kendimi yatağa attığımda hala aklımda o vardı. Viper, kafamın içinde durmadan adının her harfini beynime kazıyana kadar tekrarladım.

 

.....

 

Kafamda iğrenç bir ağrıyla uyanmıştım. Elimi uzatıp telefona baktığımda saat 11'e geliyordu. "Siktir siktir" diyip yataktan fırlayıp üzerimi değiştirdim. Bugün çok önemli bir toplantım vardı. Baba Türkiye'ye gittiği için benim katılmam gerekiyordu. Ve toplantı 11'deydi. Üzerimi değiştirdikten sonra hızla evden çıkıp şirkete gittim. Vardığımda herkes toplantı odasında beni bekliyordu.

 

İçeri girdiğimde odadakilerin imalı bakışları arasında koltuğuma oturdum. Toplantı başlamıştı ama benim aklım hala Viper'deydi. Koltuğa yaslanmış önümdeki su bardağına dalmış şekilde onu düşünürken Emre'nin beni dürtmesiyle tamamen hayal dünyamdan çıktım.

 

"Evet"

 

Sonra odada masanın sağında ve solunda oturan adamlara baktım.

 

Aralarından biri "Baba senin burada olduğunu ve iş konusunda sana güvenebileceğimizi söylemişti. Bu işi ciddiye almıyorsun gibi görünüyor." Alay ediyordu benimle açık açık.

 

Öfkeyle dişlerimi sıktım. Bugüne kadar hiçbir şekilde babanın sözünden çıkmamış, verdiği her emri eksiksiz yerine getirmiştim. Bu hakaret bana değil, babaya yapılıyordu.

 

"Babanın emirlerini mi sorguluyorsun?"

 

Adam ağzını açmışken elimi kaldırıp onu susturdum.

 

"Bu bölgeyi kimsenin bize meydan okuyamayacağı şekilde kontrol altında tutuyoruz. Dikkatimi dağıtmış olmam planlarımızı etkilemez. Sen kendi işine bak. Toplantı sona erdi, verilen emirleri yerine getirin yeter."

 

"Bir sorun mu var abi" beni merak ettiği kesindi Emre'nin ama ne diyecektim.

 

"Çık dışarı," sessiz konuşuyordum.

 

O günden sonra tam 3 ay her gece o bara gittim, her iş çıkışında eve kadar sessizce arkasından gittim. Evet dedim kendi kendime hayatında şu yaştan sonra başına gelebilecek en kötü şey geldi.

 

Daha sonra oturup Kendime söz verdim . Bir daha o bara gitmeyeceğim diye.

 

Unutacaksın. Aklından atacaksın. Güzel saçlarını, o küçük kırmızı dudaklarını evet unutacam. Onun iyiliği için bu bataklığa sürüklememek için.

 

---

 

Birkaç gün sonra ofisimde otururken, Emre panikle içeri girdi.

 

"Abi, babaya saldırmışlar havaalanından dönüşte. Şu an hastanedeler," dedi, elleri titreyerek.

 

Ofisten koşar adımlarla çıkıp hastanenin yolunu tuttum. "ona bir şey olursa? ölürse?" diye düşünmeden edemiyordum. Babamın annemi peşinden sürüklediği bu hayat yüzünden ikisinin de ölümüne sebep olduğu geldi aklıma. Nefret ediyordum ondan. Beni bıraktıkları için, 11 yaşında terk ettikleri için. Kandemir Baba olmasaydı ne olurdu diye düşündüm; şimdi o da beni bırakıyordu.

 

Hastanenin önüne vardığımızda arabadan fırladım. Danışmadaki kadına sadece "Kandemir Yavuz" dedim. "2. Kat" dediğinde katı dinleyip merdivenlere doğru koştum. Asansörü bekleyip içinde duramayacak kadar telaşlıydım. İkinci kata varıp koridora geçtiğimde, bir düzine korumanın olduğu tarafa baktım. Hemen arkalarında duran Kandemir Baba'yı gördüm. Hızla yanına yaklaşıp sarıldım.

 

"Baba, iyi misin?"

 

"İyiyim oğlum, sakin ol."

 

"Emre saldırı olduğunu, hastanede olduğunuzu söyledi."

 

"Evet, saldırı oldu. Şuradaki eşek sürüsüyle birlikteydim."

 

"Neden hastaneye geldiniz? Yaralı mısın?"

 

"Hayır, ben değilim," yan tarafta bulunan odayı gösteriyordu.

 

"Kim?"

 

"Hayatımı kurtaran kişi. Bunların hepsinden mert."

 

Havaalanının girişinde tam arabalara binerken birkaç kişi gelmiş. Babanın kafasına bir silah dayanmış. Adam ölmeyi göze almış olmalı, babayı öldürdükten sonra. Tam o sırada o gelmiş kız.

 

"Kız mı?"

 

"Evet. Sonra dönüp teşekkür edecekken, arkadan başka biri ateş etti. Kız da beni kurtaracakken vuruldu ama kolundan. Onu getirdik hastaneye şimdi."

 

"İçerde mi?"

 

"Evet, doktor var. Çıksın geçeriz."

 

Birkaç dakika bekledikten sonra doktor içerden çıkıp yanımıza geldi.

 

"Hasta gayet iyi, kurşun sıyırmış, kan kaybı da yok. Yarayı sardık, bir iki saate taburcu ederiz."

 

Doktora teşekkür edip, baba önde ben arkada içeri girdik. Babanın ilerlemesiyle, sırtını yatağa vermiş şekilde doğrulmuş Viper'i gördüm. Telefonuna bakıyordu. İçeri girmemizle telefonu bırakıp babaya bakıp gülümsedi. Babam yaklaşıp teşekkür etmeye başladı. Viper, "Önemli değil, benim yerimde kim olsa aynı şeyleri yapardı," gibi sıradan cümleler kuruyordu.

 

"Yapar mıydı?"

 

"Nasıl?"

 

"Yapar mıydı diyorum. Kim olursa olsun, kurşunun önüne atlar mıydı? Ölmeyi göze alır mıydı?"

 

"Oğlum, neler diyorsun? Teşekkür etmemiz gereken yerde..."

 

"Afedersin baba. Tabii ki borçluyuz ona. Ama anlayamadığım, 18 yaşında genç bir kızın tanımadığı biri için kurşunun önüne atlaması."

 

"Yaşımı nereden biliyorsun?"

 

"Soruma cevap ver."

 

"Ben bilmiyorum. Havaalanına arkadaşımı yollamaya gitmiştim. Çıkışta bir adamın size silah doğrulttuğunu gördüm. Normalde yapmam ama sırtı bana dönüktü. Hemen yanımdaki demiri alıp koluna vurdum. Bana dönünce suratına vurdum. Arkadan biri bağırınca refleksle beyfendiyi kenara itmek için üzerine atladım. Olan bu."

 

"Anladım."

 

"Evet?"

 

"Ne 'evet'? Yaşımı nereden biliyorsun?"

 

"Luna barda çalışıyorsun, sanırım oradan biliyorum."

 

"Anladım."

 

"Neyse, tekrar teşekkür ederiz ve geçmiş olsun Baba Ben dışarıdayım."

 

"Tamam." Tam yürüyüp çıkacakken babamın konuşmalarını duydum. "Barda mı çalışıyorsun bu yaşta? Yeteneklisin, yanıma gel. Seni eğitirim." Dönüp "Hayır" diye yüksek sesle çıkıştım.

 

İkisi de anlamsız bir şekilde yüzüme bakıyordu.

 

"Yani baba, ne gerek var böyle bir şeye, küçük daha."

 

"Sen ondan küçüktün bu işlere başladığında. Hem bu seni ilgilendirmez. Karar onun, çık dışarı."

 

Tek kelime etmeden dışarı çıktım. Bizim ailenin kadınlardan istediği nedir diye düşündüm. Annem, yengem, şimdi de Viper. Hepsi bu bataklığa sürüklenmişti.

 

Bir süre sonra baba içerden çıktı. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik, cevabını merak ediyordum.

 

"Bir iki saate işlemleri hallet, eve getir. Ben ona oda ayarlayacağım."

 

Üzgün bir şekilde kafamı salladım. Baba gittikten sonra biraz kapıda dolandıktan sonra sıkılıp yanına gitmeye karar verdim. Kapıyı açar açmaz yüzümü görmeden konuşmaya başladı.

 

"Hele şükür, biri geldi. Çok sıkıldım, ne zaman çıkacağım?"

 

Birkaç adım sonra beni görüp durdu.

 

"Sen mi geldin?"

 

"Kabul etmişsin."

 

"Evet, ölene kadar barda çalışacak halim yok."

 

"Burada da çok yaşamazsın."

 

"Tehdit mi bu?"

 

Dalga geçer gibi güldüm. "Başına gelebileceklerden haberin yok."

 

"Başıma neler geldiğini nereden biliyorsun?"

 

Anlamadım, ne yaşamış olabilir ki? Yüzünde güzel bir gülümsemeyle Elini havaya kaldırıp bana doğru uzattı.

 

"Ben Ela Tokgöz ama bana Viper derler."

 

"Bora ama Vance derler"

Loading...
0%