"Anne ben okula gidiyorum, haberin olsun." kapıyı kapatarak ayakkabılarımı giydim. Bugün beden eğitimi dersimiz olduğundan aşağıya kadar merdivenle dokuz kat indim. Kulaklığımı takmış yürürken yine arkamdan gelen sesleri duydum.
"Bu ucubeyle okula aynı yoldan gitmemiz bütün havamı bozuyor."
Kulaklığım takılı olsa da müziğin bitişindeki sessizlikten dolayı onu duymuştum.
Açıkçası bana ucube yakıştırması yapması biraz kırıcıydı. Bana deme sebebinin okuldaki zorba olduğunu bilsem de öyle demesini saçma buluyordum çünkü kendi güzellik algıma uyuyordum.
Diğerlerinin güzellik algısına uymasa da benim yüze çok yakıştırdığım hafif büyük ve kemerli burnum, uzun kirpiklerim, badem şeklinde gözlerim, uzun ve düz saçlarım vardı.
Ben düşüncelere dalmışken okula varmıştım fakat geç kalmıştım. Sınıfa girersem yine bütün gözlerin bana döneceğini ve herkesin yine benimle dalga geçmeye başlayacağını bildiğimden yarım gün yok yazılacağımı bile bile yönümü kantine çevirdim.
"Pişt, bakar mısın?" Bana seslendiğini düşündüğüm kişiye dığru döndüğümde bana baktığını gördüm ve düşüncemde yanılmadığımı gördüm.
"Efendim?" Çocuk bana doğru yürümeye başladı.
"Ben bu okula yeni geldim ve sınıfımın hangi katta olduğunu falan bilmiyorum. Bana yardım eder misin?" Zaten ders bitene kadar burada durmayı düşünmediğimden ona yardım edebilirdim.
"Tabii ama hangi sınıfta olduğunu biliyorsun değil mi?"
"Evet, sınıfım 10/G." Sınıfı duyduğumda şaşırmıştım çünkü aynı sınıftaydık. Eğer onu sınıfa kadar götürseydim hoca beni de görecek ve sınıfa girmemi isteyecekti.
"Tamam. Sorun yok, ben kendim sınıfımı bulmaya çalışırım." Sessizliğimi tamamen yanlış anlamıştı. "Hayır hayır, sadece aynı sınıfta olduğumuza şaşırmıştım."
Yüzünde rahatlamış bir ifadeyle gülümsedi. "Buna sevindim, hadi gidelim."
Ben ilerlerken o da peşinden geliyordu. Okulumuz dört katlıydı ve maalesef bizim sınıfımız en üst kattaydı. Bu sebeple de çıkarken çok yoruluyordum ama daha tanışmadığımız kişi üçüncü kattan dördüncü kata çıkarken hiç yorulmamış gibi rahat rahat ilerliyordu.
Sonunda sınıf kapısının önüne gelmiştik. Ben tam onu bırakıp gidecekkken iki saniyede kapıyı tıklatıp açtı.
Kapıyı açtığı gibi sayın zorbam Hakan ile karşı karşıya geldi. Hakan bize garip garip bakarken hoca Hakan'ın kapıda neden dikildiğini sordu. Hoca bunu sorduktan sonra Hakan konuşmaya başladı.
"Hocam ben tuvalete gitmekten vazgeçtim, tenefüste gidersem daha iyi olur."
"Tamam Hakan geç yerine." Hoca bizi yeni farketmiş olacak ki "Aaa Kerem hoşgeldin. Gel kendini tanıt." dedi ama sözümü geri alıyorum. Beni değil sadece Kerem'i farketmişti.
Ben sırama yerleşirken Kerem kendini tanıtmış olacak ki benim yanıma doğru yürüyordu.
O bana yürürken hissettiğim acıyla sağıma baktım. Pislik bana çantasını atmıştı.
"Ben orada oturuyorum,başka yere geç." Ben bu yaptığına anlam veremezken Hakan çoktan yanıma oturmuştu.
"N'apıyorsun, neden yanıma oturdun? Yerine geçsene." Ben ona sorularımı sıralarken o da bana kızgın bir şekilde bakıyordu.
"Asıl sen ne yapıyorsun? Neden onun yanına oturmasına izin veriyorsun?" Ben ona inanamaz gibi bakarken o dediklerinin farkına varmış gibi hızla öne döndü. "Neden yanıma oturmasın ki? Otursa bile seni ilgilendiren kısım ne?"
Bana dönmüş cevap vercekken tenefüs zili çaldı. Ders nasıl bu kadar hızlı geçti diye düşünürken geç kaldığım aklıma geldi.
Kerem' in sırama doğru gelmesiyle ben de kalkıp onun yanına gidecektim ama ortada Hakan isimli bir sıkıntı vardı.
"Çekilir misin?" Yüzünde bir sırıtış oluştu. "Hayır.(Kesinlik)"
Adı üstünde Zorba, tabiki kalkmayacak. Onu umursamadan omzundan destek alarak masanın üstünden geçtim. "Yardımım için teşekkürler." Saçma mı savurduğuma göre artık Kerem'in yanına gidebilirdim.
"Kantine inip kahve içelim mi? Hem daha adını bana bağışlamadın." Kerem'in dediklerine kıkırdayıp başımı salladım.
Tabii biz ilerlerken Hakan da sanki bizimle takılıyormuş gibi, bizim sohbetimize dahilmiş gibi arkamızdan geliyordu.
"Bu arada bilekliklerin gerçekten çok hoş duruyorlar söylemeden edemeyecektim." Kerem bu dediğimle gülümserken Hakan ise çoktan -boş olan tek masaya- kurulmuştu.
"Teşekkür ederim Betül, yüzünün güzelliği kadar incesin de." Kerem bunları söylerken Hakan artık dayanamıyormuş gibi yüksek sesle "Ben kahvemi aldım çoktan, e oturacak masa da kalmadı. Yani bence içmeyin kahve falan. Aynen aynen, hatta en iyisi hiç birbirinizle konuşmayın çünkü muhabbetiniz çok sıkıcı." diye söylendi.
"Tavsiyen içim teşekkürler ama biz sınıfta içeceğiz kahvemizi." Peki benim niye bundan şimdi haberim oluyor. Tamam, oturacak masa yok ama yine de bana sormadan Hakan'a söylemesi gerçekten sinir bozucuydu.
"Aslında kahveyi sonra da içebiliriz. Hem ben kendimi çok iyi hissetmiyorum." Kerem beni onaylar biçimde kafasını sallamıştı. "O zaman sınıfta görüşürüz."
Gitmeden önce Hakan'a baktığımda yüzünde değişik bir sırıtış ile Kerem'e baktığını gördüm.
🫠
Şu anda tarih dersinin ortasındaydık ve Hakan aldığım notları karalayıp duruyordu. Ne kadar yapma desem de dinlemiyordu ve karalama işlemini benim kalemimle yaptığı için onun kalemi ile notları alıyordum.
Bunlar yaşanırken Kerem hâlâ sınıfa gelmemişti. Hakan'a ne kadar sorsam da bilmediğini söylemişti.
Ben tam ondan kalemliğimden uç vermesini isteyecekken duyduğum çat sesiyle ona döndüm. Elinde kırık bir şekilde en sevdiğim kalemle bana bakan bir adet Hakan vardı.
Ona artık nasıl bakıyorsam bir kaleme bir bana bakıp "Gerçekten bir kalem için ağlamayacaksın değil mi?" Hayır ağlamayacaktım ama en sevdiğim kalemimi kırdığı gerçeğini unutmayacaktım.
Kalemimi onun elinden sertçe alıp kalemliğime koydum. Bu sırada kapı çalındı. İçeri Kerem ve Hakan'ın yakın arkadaşları Eren ve Emre girdi.
Hoca tam nerede olduklarını soracaktı ki farkettiği şeyle duraksadı.
Kerem'in gömleği kahve içindeydi.
______________
Bölüm bu kadardı umarım sevmişsinizdir.
Sınır:50 oy