Yeni Üyelik
1.
Bölüm

HAYAT ACIMASIZDIR

@helloxkittiye.asig

Bu kitabı 'Vatanım Sensin' dizisinden esinlenerek yazdım. İyi okumalar!

Sabah terler içinde uyandım yine. Kabus görmüştüm, bıkmıştım bu kabuslardan. Mutfağa doğru ilerledim, su içtim biraz da olsa sakinleştim. Saate baktım, erken olduğu görüp yine yatağımın yolunu tuttum. Yatağa uzandım ve bu kabusların sona ermesi için dua ettim, kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Gözlerimi açtığımda hava karanlıktı ve denizin yakınlarında bir yerdeydim. Bir adam gördüm. Adamın arkası dönüktü, iri yapılıydı ve boyu uzundu. Denize doğru atlayacaktı. Adama doğru koştum ve son anda adamın kolunu tuttum. "Salak mısın niye intihar etmeye çalışıyorsun ya? Ben olmasaydım tam bir korkaksın, intihar edebilecek kadar korkaksın sen!" dedim ve kolunu sertçe çektim. O da bana bağırmaya başladı: "Eğer sen olmasaydım şu an intihar edip mutlu olacaktım. Sen bir aptalsın!" dedi. Daha fazla kavga etmekle uğraşmayacağım dedim içimden ve adamdan uzaklaştım.

Eski tarihi evler gördüm. Rüyadaydım sanki. Güzel rüya diye içimden geçirdim. Sonra birisi kolumu tuttu: "Abicim her yerde seni arıyorum, nerdesin sen? Gel eve gidelim." dedi. Şaşırmıştım, kafamla onaylamakla yetindim ve eve doğru ilerledik. Güzel, minik iki katlı bir ev vardı. İçerde insanlar vardı. "Gel annecim yorulmuşsundur, odaya git uyu dinlen." diyen bir kadın vardı. Odamın üst katta olduğunu düşündüm ve üst kata çıkıp bütün odaları gezdim. Pembe boyalı bir oda vardı, benim odam diye düşündüm ve yatağa atlayıp uyumaya başladım.

Sabah kalktığımda hiçbir şey değişmemişti, hayla rüyadaydım. Nasıl olurdu böyle şey diye yataktan doğruldum ve herhalde uyanırdım bir kaç saat diye düşündüm. Dolaba doğru ilerledim, eski yılların modası olan kıyafetler vardı. Kırmızı, uzun desenli bir etek giydim ve üstüme beyaz bir örgü desenli kazak giydim. Onun üstüne de kırmızı bir hırka giyindim ve dışarıya pencereye baktım. Kaçıncı yıldaydım ben diye düşündüm, hemen aşağı indim ve salonda yaşlı birisi oturuyordu. Büyük ihtimal benim babamdır diye düşündüm. Elinde gazete vardı.

“Babacığım gazeteyi okuduktan sonra bana verir misin?” diye sordum, babam olacak şahıs bana sertçe çıkıştı: “Ne zaman ben senin baban oldum?” diye sordu. Babam değil miydi yani? Anlayamadım o zaman bu evde ne işi vardı diye düşünürken gazeteyi yüzüme fırlattı. Ben de aydaysam bu adamdan intikam alacağım görür o zaman ebesinin tersini! Gazeteye baktığımda tarih 01.01.1919. Nasıl yani 1919 yılında mıyım? Yaşadığım yer İzmir’di büyük ihtimal, İzmir’deyim ve Yunanlar 21 Mayıs’ta İzmir’i işgal edeceklerdi. O zaman ben de bunu önleyebilirdim tabi o zamana kadar burda olursam. Hemen bir şal aldım çünkü kadınlar dışarıya çıkarken o yıllarda şal takıyorlardı. Hemen dışarıya çıktım ve sokaklarda gezmeye başladım. Tam köşeden dönerken birisiyle çarptım.

O şahıstı, akşam intihar girişime giren kişinin üstünde asker forması vardı ama mavi renkteydi. Yunan askeriydi! Nasıl yani bir yunan askerinin mi hayatını kurtarmıştım? “Önüne baksana” diye bana kızgın bir ses tonuyla söyledi. “Asıl sen önüne bak” diye boş durmadım. Pis yunanlı! Hayatının ben kurtardım hâlâ bana bağırıyor! Salak mıdır nedir ya? Sonra uğraşmadan göz devirerek geçtim. Biraz gezdikten sonra eve gittim ve salonda ayak ayak üstüne atmıştı babam. Annem de babamın ayaklarını yıkıyordu. Üzgünüm ama ben burda bunları görürken sessiz kalamazdım. “Özür dilerim ama annem niye ayaklarını yıkıyor?” diye sordum. Babam olacak şahıs kaşlarını çatarak söze başladı: “Çünkü o bir kadın” dedi. Doğru, bu dönemde kadın erkek ayrımcılığı vardı.

Bazı kendini bilmez insanlar böyle şeyler düşünüyorlar çünkü kullanacak bir beyinleri yok. “Niye kadın oldu diye sana mı hizmet etmek zorunda o? İstediğini yapar ama sen karışamazsın tamam mı?” dedim. Yüzüme bir tokat yapıştırdı. Birden gülmeye başladım. Bana garip bakıyordu. Benim bir deli olabileceğimi düşünüyordu. Bence haklıydı deli olmam konusunda. “Senin göstereceğin erkekliğin bu mu? Tabii ben konuşunca zoruna gitti öyle sustun sonra da ben erkeğim diyerek bana tokat attın. Yapacağın erkekliği sikeyim tamam mı salak beyninsiz!” dedim ve sinirle evden çıktım. 2024 yılında hep gittiğim bir yer vardı, benim sığınağımdı. Oraya gidecektim. Biraz yürüdükten sonra sığınağımı buldum. Ormanın içinde küçük bir kulübe. İçeriye girdiğimde kendimi güvende hissettim. Yatağa uzandım ve göz kapaklarım yavaş yavaş kapanıyordu.

Ve uyandığımda güneş çıkmıştı. Dolaba baktım, kadın elbisesi buldum. Elime ilk gelenleri giymeye başladım ve dışarı çıktım. Biraz yürüdükten sonra arkamda bir ayak sesi duydum. Arkama bakarsam belli olacaktı, onun yerine kendi dükkanının önüne kıyafetleri sergilenmiş bir dükkân vardı. Oraya ilerledim sanki kıyafetlere bakar gibi yaptım ve camdan yansımaya baktığımda orta yaşları geçmiş bir amca vardı. Göbeği olan amcalardan, amca beni takip etmez diye düşündüm. Üstelik sağ elinde yüzük vardı, evliydi.

Birden arkamda ensemde nefes hissettim. Kafamı öne eğdim, korkuyordum. Birden bir ses geldi: “Ne oldu korktun mu ay ışığı?” Arkama döndüğümde yunanlı askeri gördüm. “Salak mısın?” diye ciddi ciddi sordum. “Evet, tek sana salağım ay ışığı” dedi ve elini belime koyup kendine çekti. Ne yaptığını anlayamamıştım. Sinirli bir ses tonuyla konuşmaya başladım: “Ne yapmaya çalışıyorsun?” dedim ve kulağıma fısıldayarak “Sen benim hayatımı kurtardın ben de sana yardım ediyorum” dedi. Şimdi anlamıştım yaşlı adamın gitmesi için öyle yapmıştı ve işe de yaramıştı. Adam uzaklaşmıştı. “Teşekkür ederim” dedim. Sadece başını rica ederim gibi salladı. Oradan uzaklaştım ve dolaşmak yetmişti.

Kulübeme gittim ve yemek hazırlamaya başladım. Pekte başarılı olmasam da yine de başarmıştım yenebilecek bir şekilde yemek yapmıştım. Yemeğimi yedim ve düşünmeye başladım. Atatürk daha cumhurbaşkanı olmamıştı. İki sene sonra cumhurbaşkanı olacaktı. Nasıl İzmir işgalini durdurabilirdim ki? Başarabilir miydim bilmiyorum. Korkuyordum. Yanlış buraya geldim diye her şey boka sararsa ne bok yiyeceğim? Yunanlıdan yardım isteyebilir miyim? Abaca saçma saçma konuşuyorum. O yunanlı, İzmir’i işgal edenler zaten yunan ordusu. Sıçayım böyle işe gerçekten çıkmaza girdik lan! Nereden başlam, sonu olmayacak gibi göz kapaklarım kapanmaya başladı. Uykum gelmişti. Yatağa doğru ilerledim ve başımı koyduğum gibi uykuya daldım.

Kabus görüyordum yine. Bir erkek sesi geliyordu arkadan. Arkama dönüyorum ve yunan askeri olduğunu anlıyorum ama adam yaşlı bir adam, daha önce bu adamı görmemiştim. Sonra içeriye birisi giriyor. Mavi gözlü, sarı saçlı, Atatürk’tü. Bu evet Atatürk! Sonra rüyam kararmaya başladı, sesler boğuklaşmaya başladı. Uyandığımda evden adım sesleri geliyordu. Hemen dolabın içine saklandım. Bana göre saklanacak en iyi yerdi dolap. Bir tane adım sesi dolaba doğru geldi ve dolabın içine girdi.

Dolabın içi karanlık olduğu için kim olduğunu bulamadım. “Senin burda ne işin var?” dedi yunan askeri. “Salak mısın senin burda ne işin var?” dedim. Adım sesleri geldi ve odanın kapı kapanma sesi geldi ve odada iki tane adım sesi vardı. Dolap küçük olduğu için birbirimize çok yakındık. Sıcak olmuştu, dolabın içi. Nefesimiz birbirine karışıyordu. Hapşurmam geldi. Tam hapşuracakken yunanlı elini ağzına götürdü ve kapattı. Hapşırdım. Sesini duyduklarını bilmiyorum. Dolaba yakın ayakkabı sesleri geldi ve…

 

Loading...
0%