Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@hepumuttanoldu

"Selamün aleyküm usta."


"Ve aleyküm es-Selam Şirvan Ağa!" Yaşlı adam, coşku ile dükkanın önünde karşılamıştı adamı sesini duyar duymaz.


Şirvan adamın buyurması ile sakince içeri adımlayıp iskemleyi çekerek oturdu.


"Hoşgeldin, Şirvan ağabey."


Şirvan kendisine çekinik gözlerle bakan çırağa başıyla selam verdi. Çocuk hemen selamı alıp işine dönmüştü. O sırada yaşlıca adam da bekletmeden "Memet oğlum iki demli çay söyle bize!" diye seslenip onun karşısına oturdu.


Çırak çocuk ustasına "Tamam usta." diyerek çıktı dükkandan. Şirvan bakışlarını kunduralarda dolaştırırken "Nasılsın, iyisin inşallah ağam?" diye sordu adam.


Şirvan, sakince bir iki saniye bekledi cevap vermeden. Bu onun, birine her öfkelendiğinde sakin cevap vermek için gösterdiği çabaydı.


"Çok şükür."


Ketum adama oldukça ehemmiyet gösteriyordu adam, ağa idi sonuçta. Ağa ondan giyiniyordu ya çarşıda namı olmuştu sayesinde, herkes ondan alıyordu bu yüzden sırtı yere gelmiyordu.


Çırak çocuk bir iki dakika geçmeden elinde iki demli çayla geldi. Sessizlik de bu sayede biraz aralanmıştı. Önce Şirvan'a verip sonra ustasına uzattı çırak çayları.


"Eyvallah koçum," Çocuk ağır başlılık ile baş sallayıp işine döndü. Yaşlıca adam da Şirvan'ın sessizliğini bozmak adına konuşma açmaya çalışmaktan geri durmadı. "Eee, ağam hangi rüzgâr atti buralara?"


"İşim düştü."


Gene güzel bir kazanç alacaktı, iyi mi? İçten içe sevinirken "Bana 36 numara her pabuçtan bir çift çıkarttır da hazır et hele." dedi. Usta hemen kaşlarını çatarak baktı.


Çırağı ondan önce sormuştu. "Kadın için mi ağabey?"


"Kadın."


"Bacına mı ağam?"


"Karıma usta, karıma."


İkisi de şaşırdı. Şirvan Ağa evlenmiş miydi? Hiç de haberi olmamıştı. Tezelden duyulurdu aslında. "Ne tez evlendin ağam haberimiz olmadı?" Adam az biraz da incinmişti.


Nezaketen çağırması gerekti elbet ama daha kaç gün önce gelmesine rağmen söylememişti.


"Hayırlı olsun ağabey." Memet kurcalamadan tebrik etmişti, ustası gibi incinecek değildi. Adam evlenirken onlara mı soracaktı sanki? Ustası alınmıştı belli ki...


"Sağol."


Şirvan, adam yaşlı olmasa tersleyebilirdi. Karısına aşağılayıcı bakışları elbet o da fark etmişti ama ona bir şey dememesinin asıl nedeni kendisinin de karısına aşağılayarak bakmasıydı. Önce kendi saygı gösterecek ki etrafta gösterisindi. 


Yanlıştı.


"Geçen geldik alamadık pabuç, şimdi inmişken hallolsun dedim." Adam bozardı. Geçen geldiklerinde ayakkabı alacakları kız düştü hatrına. Yok yok, olamazdı. O kız sefil bir şeydi, hiç ağa yanına yakışır mıydı?


Olmazdı öyle şey.


"Keşke karını da alıp geleydin ağam, tanışırdık." Şirvan üstten bir ifade ile adama bakıp "Pek hoş karşılaşmadın önce, bende getirmedim." dedi.


O zaman emin oldu, o dilenci muamelesi yaptığı kızın ağasının karısı olduğundan. Büyük ayıp etmişti.


Oysa asıl ayıbı dilenci de olsa güzel bir muamelede bulunmayarak yapmıştı farkında değildi. İnsanları statü ile yargılamak yapacağı en büyük cahillikti.


Kafası kalın bir adamdı.


"Kusura kalma ağam, ben yenge olduğunu bilemedim." Şirvan çayından son yudumu alırken çırak "Hepsi hazır ağabey." dedi. Onca poşete boş gözlerle baktı.


Adı Memet'ti çırağın, sokakta bulup elini üstünden çekmediği çocuklardan yalnızca biriydi. Çocuğu bu dükkana işe sokup hayatını kurtarmıştı bir nevi.


Omzunu sıvazlayıp "Borcum ne kadar de hele?" dedi samimiyet ile. Severdi bu çocuğun efendiliğini.


Memet, hemen hesaplayıp ustasına baktı. Adam utançtan başını kaldıramıyordu ki doğru olup olmadığına baksın. Şirvan yazan fiyatı çıkarırken Memet'in cebine de biraz para sıkıştırdı.


"Ağabey gerek yok."


İtiraz kabul etmeden kapıya yürüdü elindeki torbalarla. "Bu senden son alışım usta haberin olsun!" Tokat yemiş gibi oldu adam. Hemen ağzı açılıp geri kapandı.


Şirvan, onun diyecek bir şeyi var mı beklemeden giderken densizlik ettiğini daha iyi anlamıştı adamda


...


Ariya, mutfaktaki işini bölüştüğü görümcesine mahçup hissediyordu içten içe. Kendisi yapacaktı fakat kaynanası yorulmasın diye ikisine bölüştürmüştü işleri.


Hiç böyle hayal etmezdi gelin gittiği evi. Onun hayalinde hep kötü kaynana, fitne fücur görümceler, iyi de bir eş canlanırdı. Aksine dünyalar iyisi bir kaynana, iyi niyetli bir görümce ve umursamaz bir kocaya düşmüştü.


Kötü kalpli bir adama.


Korkuyordu bu durumun bitmesinden, kaynanası ile arası hep böyle kalsın istiyordu. Görümcesi zaten etliye sütlüye karışmaz gibi duruyordu. İyilerdi.


Kocası hakkında düşüncesi ise farklıydı. Bir yanı onun ne kadar merhametli olduğunu düşünüyordu, diğer yani nasıl azarlayıp canını yaktığını hatırlıyordu.


Aptal değildi elbet, kocasının kendisini beğenmediğini görebiliyordu ama yapacak bir şeyi yoktu. Onun elinde değildi, hem anası için istemişti ağa karısı olmak için değil. 


Kocası boylu poslu, iri bir adamdı, hani haşmetli derler ya tam da öyle. Adımından korkardı köylü. Onun yanına da, alımlı bir Ağa kızı yakışırdı, kendi gibi çelimsiz bir ırgat kızı değil.


Kocası ona bekleyeceklerini söylemişti o evliliği kaldıracak zamana gelene dek. Peki beklerken kimse sormayacak mıydı, ne zaman çocuk edeceksiniz diye?


Adam ağaydı, kimse onu suçlamazdı ama Ariya kısır damgası yerdi. b


Biliyordu. Belki kocası da bunu istiyordu. O kısır damgası yesin bir kuma getireyim diyordu içten içe.


Yarın bir gün onun çocuğunun olmadığını düşünüp üstüne kuma getirirler, o da yanına yakışır bir kadın alırdı.


Düşünceleri ile gözleri yaşardı. Bir kere evlenmişti, madem bir adamın karısı idi ona yakışır bir eş olmaya çalışacaktı. Kocasını başka bir kadınla paylaşmak istemiyordu.


Kafasında öyle şeyler kuruyordu ki ağlaması an meselesi idi. Bugün konuşacaktı kocası ile, sessiz kalmak üstünü örtmek istemiyordu.


Eğer kocasının niyeti başka kadın ise şimdiden öğrenecekti. Bari ona göre hareket eder, ayağını denk alırdı.


"Yenge, iyi misin?"


Görümcesinin sesi ile silkelendi. "İyiyim, bitti heral?" Başka bir iş kalıp kalmadığını teyit etmek istiyordu. "Bitti yenge, sen anamın yanına çık, ben kahve katıp geleyim."


"Ben edeyim kahveyi?"


"Yok yengem, anam zaten sana dinlen dediydi, gene uğraştın bari şimdi otur." Elif'e zoraki gülümsemeye çalışıp "Eyi, avluda mı anam?" dedi.


"He yenge, divanda oturur."


Mutfaktan çıkıp avluda bakışlarını gezdirdi, büyüktü vesselam. Kaynanasını arayan gözleri görümünün dediği gibi divana ulaştı ve buldu. Divanda tek dizini kırmış oturuyordu. Yanına gergin adımları ile gidip oturdu. Diyecek bir şey bulamamıştı.


"Bitti iş kızım?"


"Bitti ana."


"Eyi, elinize kolunuza sağlık yavrum." Masum bir gülümseme ile kadına baktı, çok iyi biriydi Hacer hanım. İlk günden çok sevmişti.


"Ağrın var ise geç odana uzan, bize bakma sen kızım, yeni gelinsin." Kadına başını iki yana sallayarak "Yok ana, Elif kahve katacak sonra giderim." dedi. Şüphe duydurmak istemiyordu.


Başını salladı kaynanası Hacer Hanım. Çok korkardı Şirvan'ı alan kız cazgır çıkar diye, bilirdi çünkü oğlu kudretliydi, bu kudrete dayanıp tepelerine çıkacak çok kız tanıyordu bu köyde.


İyiki öylesine düşmemişti.


Ariya öyle değildi.


Elif, elinde tepsi avluya çıkınca şirin gülümsemesi ile ilk anasına sonra yengesine ikram etti kahveyi.


"Eline sağlık kızım."


"Afiyet olsun."


Elif, kendi de kahvesini alıp yengesine yakın oturdu. "Yenge, ağabeyinle yengen ne zamandır evliler?" Anası konuşmayınca kendisi sessizliği bölmek istemişti.


"İki senedir." Kaşları hayretle havalandı. "Çocukları yoktur?" Buralar böyleydi, iki yıl çok uzun zamandı. İki aydan sonra niye çocuk yok, karın boş mu, boş musun, kısır mısın yoksa, diye sormaya başlarlardı.


"Çocukları olmuyor."


Elif üzüldü bu soruyu sorduğu için. "Öyle mi, doktora gittiler mi?" Başını salladı. "Gittiler," Elif düşündü, kesin sorun Ariya'nın ağabeyindeydi. Zira sorun Nalin'de olsa üstüne ya kuma getirir ya boşardı değil?


"Yengem kısır." Hacer Hanım da kızı gibi şaşırdı içinden, Yasin'i taktir etti. Nasılda karısının arkasında duruyordu öyle! Erkekler böyle değildi buralarda.


"Amma ağabeyim hiç sorun etmedi, yengemle severek evlendiler, hiç elini bıraktığını da hatırlamam. Severler birbirlerini. " Elif büyülenmiş gibi dinledi. Var mıydı böyle aşk?


Bilmiyordu daha fazlasına şahitlik edeceğini. Ağabeyi olsa kırk kere boşamıştı ona göre. İki aya gebelik haberi gelir diye düşündü Ariya için.


Avlu kapısı dıştan açılınca Şirvan elinde poşetler ile göründü, ardında da kahya vardı. Elif hemen ayaklandı, heyecanlanmıştı onca poşeti bir arada görünce.


"Hoşgeldin ağabey!"


Şirvan bacısına düz bakışları ile başını sallayıp karısına baktı. "Gel hele Ariya." Odaya önden giderken karısı peşinden geldi küçük adımları ile.


Hacer Hanım oğlunun ne yaptığını biliyordu, oğlu kara kutu gibi olsa bile gözündeki merhametten tanırdı elini neye uzattığını.


Bu durum onu sevindirdi içten içe. Eğer oğlu yapmasa kendi koluna takıp götürecekti gelinini. Elif "Evlendi değişti ağabeyim ha ana, eskiden en azından bir parça bize alırdı şimdi karısına."


Üzülmüştü Elif, ama sitemi kinle değil tatlı bir ifade ileydi. Hacer Hanım kızının bozulan ifadesine gülüp kahvesini yudumlamaya devam etti. İyiydi böyle, iyi!


Şirvan, odanın ortasına koyduğu poşetleri geride bırakıp karısına döndü. Elini önünde bağlamış alttan alttan yeşil gözlerini dikmiş kendine bakıyordu.


"Aç dene olmazsa değişiriz." Göz bebekleri biraz genişleyip normale döndü. Bunca şeyi kendisine mi almıştı?


Utanıyordu elini uzatmaya, görgüsüz gibi görünmek istemiyordu. "Aç hayde kadın, neyi bekersin?" Önündeki ilk poşeti açıp içindeki kutuya baktı. O kundura bakmaya gittikleri yerde görmüştü bu kutulardan. Gözleri yandı.


Şirvan karısının yüzündeki ifade değişimlerine an be an tanıklık ediyordu. O güne gittiğinden emin olmuştu şimdi.


"Dene hayde Ariya."


Kutudan çıkardığı taşlı düz ayakkabı öyle güzeldi ki... Kendisinin giydiği kara lastikleri hatırladı. Yanından bile geçmezdi. "Zahmet ettin ağam."


"Yanıma yakış diye."


Şirvan Ağa yine yapmıştı yapacağını. Karısının nazenin yüreği bir kez daha incinmişti. "Ağam." Dedi içli sesiyle, Şirvan ağlak sesi işitince kendini sorguladı, demese miydim acaba, diyerek.


"Neye doldurdun o gözleri gene?" Sesi sitem doluydu. Ariya burnunu çekip "Ben yanına yakışmıyorum diye başkasını almazsın de mi?" dedi masumca.


Kaşları anında çatıldı öfke ile. "Midesiz miyim ben kadın?" Öfkeden boynundaki damar bile kabarmıştı. Ariya hemen oraya odaklandı. Kızdırmıştı kocasını ama cevap istiyordu.


"Korkarım ağam, ben... Beni istemiyorsun ama başkasını istersin belki." Bileğindeki elini sıkıştırıp iyice kendine çekti karısını. Şimdi nefesi nefesine böyle yakınken kızarmıştı karısı. Dişleri arasından zorla konuşuyordu artık, sıkmaktan gerilmişti.


"İstemem."


Kesin ve netti, bunu karısına da anlatmak için taviz tanımamıştı. Başını salladı Ariya hanım, ama kuşkuluydu. Kocasından uzaklaşmak için geriye gitmek istedi, yakından daha çok korkuyordu ama Şirvan bırakmadı. Aklına kazımak istiyordu.


"Sen oldun başkası olmaz!"


Ariya'nın bilinçsizce gözleri parladı, bunu duymak iyi gelmişti. Şirvan ağa sözünün eri bir adamdı, dediğini tutar diye düşünüyordu.


"Şimdi beni germe daha fazla, dene şunları olur mu diye." Kendi isteği ile karısından uzaklaşıp poşetleri gösterdi. Ariya'da artık dikkatini oraya vermeye çalışıyordu. Kıpkırmızıydı.


Loading...
0%