Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@hepumuttanoldu

✵✵✵


Sessizce önünden geçtiği salondan ağabeyinin yükselen sesini işitmesi ile irkildi genç kız. En ufak seste bile ürken, oldukça narin bir yapısı vardı. Ağabeyi yengesine bağırıyordu. Daha önce hiç şahit olmamıştı aralarında en ufak bir tartışmaya bile. Şimdi oldukça şaşırmış ve üzülmüştü.


İstemese bile şahit oldu ağabeyinin ne dediğine. "Ne dersin Nalin sen? Kız daha on yedisinde!" Kendisi hakkında konuştuklarını anlamamak mümkün değildi.


Ağabeyinin, kendi hakkında neye sinirlendiğini duymak için bekledi. Dinlemeye devam etti, normalde olsa asla yapmazdı ama önemliydi belli ki. "Yasin bak çok zenginler diyom, hem ananı tedavi ettirmek için para lazım gelmez mi?" Yengesi konuşurken kaşları çatıldı. "Başlık parası ister ananı en iyi doktorlara götürürüz. Ariya'da ister bunu." Ağabeyi susunca yüreği ağzına geldi.


Çok da saf sayılmazdı, anlamıştı yengesinin ona görücü geldiğini ağabeyine söylediğini. "Nalin, kafamı karıştırma! El kadar kız koskoca Şirvan Ağaya kadınlık edebilir mi hiç?"


Şirvan Ağa mı?


Tanıdığı tek bir Şirvan Ağa vardı. O da...


Şirvan Koçbey'di.


Ona mı istemişlerdi kendini? Şaşırdı genç kız, adamın köylünün dilinden de genç kızların rüyalarından da düşmediğini biliyordu. Onu bir kez uzaktan görmüştü.


Kocamandı.


Başka nasıl anlatabilirdi ki?


Hem bugüne değin öyle kudretli, vicdansız bir adam gördüğünü hatırlamıyordu. Tarladan gözünün önünde bir adamı kovmuş, üstelik adam ayaklarına kapanınca tekme ile hırpalamıştı. Mazluma kıyılır mıydı hiç?


Kabul etmeliydi ki; yürek hoplatan, kara kaşlı, kara gözlü, heybetli bir adamdı. Fakat kendisini yanına konduramıyordu, onun eti ne budu neydi ki Şirvan Ağa'nın yanına yaraşsın?


Hayal dahi edemezdi kockoca ağanın kendisini isteteceğini, üstelik bir kere dönüp bakmamıştı ki kendisi de meraktan bakmıştı. Diğerleri gibi ağzının suyu akarak değil, görmek için bakmıştı adını sıklıkla duyduğu adamı.


Ariya'nın kendilerini dinlediğini gören Nalin kızın aklına girmekte bulmuştu çareyi. Hem kötü bir şey değildi ki, kız iyi bir kapıya gidecekti. Hayatı kurtulurdu.


"Gelsene Ariya."


Ağabeyi ve yengesinin bakışının odağı olunca gerildi bedeni. Ellerini önünde kenetleyip baş parmağı ile oynamaya başladı.


Ağabeyi, onun içine kapanık ve uysal haline annesi kütürüm kaldığından beri yabancı değildi. Önceleri ne neşesi sönerdi ne ağzı dururdu küçük kardeşinin. Ariya, hep narin bir çocuktu fakat yaşadıkları karakterine de yansımıştı. Artık sadece narin değil, sessizdi de. Fikrini belirtmeye çekinen, sesini çıkartmayan bir kız oluvermişti.


"Gel, bacım." Yasin karısına kullandığı yüksek sesten arınan yumuşak sesi ile kardeşine seslendi. Biliyordu en ufak seste ürktüğünü.


Karısına da sesini çıkartmazdı normalde, kadının yeri baş tacıdır, derdi babası hep. Babasının izinden gider, onlara hep güzel huylu davranırdı.


Ariya, yavaş birkaç adım ile salona girdi. Ağabeyine yakın bir yere oturup başını önüne eğdi. "Duydun mu konuştuklarımızı bacım?"


Usulca başını salladı ama başı yerdeydi.


"Şirvan Ağa'nın seni istediğini de duydun mu?" Az önce duyduğu için yine başını salladı. Yasin hafif geriye yaslanıp "Ne düşünürsün?" dedi kardeşine, ağzını yoklayarak.


Ariya bir şey diyemeden- ki diyemeyecekti- Nalin "Ananı düşün kız, kadın ne ayağa kalkabiliyor ne kendi yemeğini yiyebiliyor... Durumda yok ki şehre indirip doktora gösteresin..." dedi ama cümlesi bitmeden Yasin "Sen karışma!" dedi, uyararak.


Düşündü Ariya.


Bugüne kadar onu sadece köyünden ipsiz sapsız adamlar istemişti, şimdi ise isteyen Şirvan Ağaydı. Onlarla kıyaslanamazdı ama zalim derlerdi... O adama varırsa hâli ne olurdu?


Hiç düşünmese bile yüreği sevilmek istiyordu. Şirvan Ağa, taş yüreğine merhamet sığdırıpta onu sevebilir miydi?


Belki severdi.


Sevmese bile ailesine yardım etmez miydi, o adama karı giderse ailesine de destek olurdu belki.


Amma yaşı kendine denk değildi. Bir yandan da anasını düşündü, onun derdine derman olabilirdi. Yengesinin, anasına kötü davranmasa da arada söylendiğini biliyordu.


Kim bilir, içinden nasıl kahroluyordu amma yük olduğu için sesini çıkartmıyordu. Şimdi, bir umut varken geri mi tepecekti bunu?


"Ben..."


Bir şey diyemedi amma yengesi ona umut ile bakıyordu. İlla evlenecekti bir gün, ipsizi sapsızı yerine bu adam en iyisi gibi göründü gözünde. İhtiyaçları vardı anası için, belki umut olurdu. "Söyle bacım, ne dersin?"


"İsterim ağabey." Dedi kısık sesi ile.


Yasin yutkundu, bacısı belki de zorunlu hissetmişti kendini. Nalin'e öfkeyle bakarken Ariya yine başı önünde ağabeyinden gelecek tepkiyi bekledi.


"Bacım kimse için del, kendin için iste." Ariya bu defa başını kaldırdı ama aynı yumuşak ses ile "İsterim." demekten geri durmadı. "Eyi, hazırlık edin madem. Gelip istesinler." Ne diyecekti ki?


Kardeşi ile bu konuları konuşmak çok zordu, bir şey diyecek olsa hemen incinir kendini içindeki zindana hapsederdi utançtan.


Nalin içinden sevinç naraları atıyordu, elbet kıza bir kini yoktu ama görüyordu nasıl bir durumda olduklarını. Anası yatalak, kız tarlada sürünüyordu, bari yuvası olsun onlara da yardımı bulunurdu. Eli sıcak sudan soğuk suya değmezdi.


...


Ariya, içindeki karamsarlık ile soba kurulu odada anasının döşeğinin yanına serdiği döşekte uzanıp ayak ucundaki yorganın altına girdi. Anasının gözleri çoktan kapanmıştı.


Bir şey der miydi verdiği karara?


Çok isterdi anasından öğütler alıp nasihatler dinlemeyi amma anası ne konuşuyor ne de bir laf ediyordu onlara yıllardır. Arada bir sesini duyar o zaman da şükrederdi amma hastalıktan sonra hiç duymaz olmuştu sesini. Babasının yokluğu hepsinin hayatını paramparça etmişti.


Başında anası babası yokken ağabeyi de evlenince, aralarındaki bağ biraz daha incelmişti, sanki kimsesiz kalmıştı bir anda. Önceleri ağabeyi onunla dertleşir her derdini de dinlerdi, sonraları yengesi onu uyarmıştı. "Sen üzüldükçe ağabeyin de üzülüyor* artık bir derdin oldugunda ona anlatma, o zaten tek başına, hem yatalak anana hem sana bakıyor demişti."


O günden sonra kabuğuna biraz daha çekildi Ariya. Yengesi kötü değildi, zamanla da birbirlerine alışmışlardı. Yengesi, sonraları bazı şeyler için özür dilemişti ama eskisi gibi olmamıştı tabi ağabeyine karşı Ariya.


Zaman ile de ağabeyinin yükünü hafifletmek için tarlalara günü birlikçi olarak gitmeye başlamıştı.


Yasin izin vermemişti ilk amma kardeşi üzülüp ağlayınca ses etmemişti. Nasıl rahat edecekse öyle olsundu. Bilmezdi nasıl teselli edilir yetim bir kız. Başında baba olmayınca yarım olduğunu bilmezdi tabi kız çocuklarının...


Ariya gözlerini kapatamıyordu, ne yapacağını, hayatının nasıl şekilleneceğini düşlüyordu. Büyük bir karar almıştı.


Ve bir gerçek de vardı ki, buralarda karar verildi mi artık söz namus olurdu. Dönemezdi.


Nasıl bir hayatı olacağını çok merak ediyordu genç kız. O adam ile kuracağı yuvadan ona hayır gelecek miydi?


Yaşı küçüktü, on yedi,  fakat biliyordu çok geçmeden kendisini birine vereceklerini. Burada kızlar çok bekletilmezdi, laf söz gelmeden evlendirirlerdi. Verdiği karardan emin olmasa da seçenekler arasında daha cazip geliyordu Şirvan Koçbey.


Soluna dönüp uyumayı denedi amma uyuyamayacağını anlamıştı şimdiden. Bilmiyordu daha kaç gecesinin böyle uykusuz geçeceğini.


Keder, onun hayatının bir parçasıydı.


•••


Koçbey konağında merakla gelecek haber bekleniyordu. Elif, ağabeyinden daha heyecanlıydı. Agir Ağa, sabırsız bekleyişin sonlanması için beklerken Hacer hanım endişe duyuyordu.


Olsa bir dertti olmasa bir dert...


Şirvan, haber saldıklarından beri bir kere sormamıştı gelen cevabı. Umurunda değildi, zaten kabul edeceklerini biliyordu. Kızı merak edip görmek istememişti.


Tüm köye de duyulmuştu o küçücük kıza görücü gidecekleri. Arkasından konuştuklarını biliyordu, fakat bir Allah'ın kulu da önüne geçip bir şey demiyordu ki ağzını yüzünü dağıtsın. Öfkeliydi.


Konaktaki kahvaltı sofrasında, sessiz geçen faslı kapının heyecan ile açılması böldü. Kadın heyecandan çalmamıştı bile kapıyı. Bu gelen kadın, gönderdikleri haberci kadındı.


Hatice Hanım, girer girmez "Hayırlı sabahlar ağam!" dedi gizleyemediği neşeli sesiyle. Agir Ağa "Hoşgeldin Hatice Kadın, geç otur." dedi


"Hoşbuldum ağam, oturmayayım ben diyeceğim vardır, söyleyip gideyim." Hacer Hanım da kadının heyecanını hissetmiş "Hayırdır inşallah?" dedi, gelir gelmez sorması kabalık olsa da merakından.


Şirvan'ın yüzü gerilmişti.


Biliyordu o kızdan haber getirdiğini. Pek tabi reddetse, kimse ona zorla bir şey yaptıramazdı amma madem yuva kuracaktı, kim olduğu onun için önemli değildi. Anası ile babasının istediği kız olmasında sıkıntı görmüyordu.


Tek sorun kızın yaşı idi, aklı varsa oturaklı olurdu yoksa Şirvan'dan çekeceği vardı. Çoluk çocuk ile uğraşamazdı.


"Hayır ahretliğim, hayır! Kız evinden güzel haberi aldım. Gelsin istesinler demiş ağabeyi." Bir oh çekti içinden Agir Ağa. İstediğini almanın mutlulugu vardı üstünde. Bir oğlu onun gözünde aradan çıkmıştı, kaldı iki dedi içinden. Kızını kimseye vermeye niyeti yoktu.


"Eyi ahretliğim, oturaydın?"


"Yok, haydin selametle." Kadın çıkarken uğurlayıp döndü Hacer Hanım. "Akşam hazırlık edin Hacer Hanım, sözü takıp gelelim." Şirvan masadan kalkıp kimseye bir şey demeden çıktı. Mizgin'de ağabeyinin ardından çıkmıştı.


"Ağabey nasıl razı geldin?"


Ağzını açıp tek kelime etmedi Şirvan. Adımları yeri dövüyordu sanki. "Kızı az biraz sordurdum ben, pek dışarı çıkmazmış, iki yıldır da tarlaya gidermiş ağabeyine yardım için, çoğu dilsiz sanar kızı, sesini bildikleri yok." İlgisini çekmemişti dediği hiçbir şey Şirvan'ın. Kız hakkında bir şey bilmek istemiyordu.


Kardeşi ile yan yana yola koyuldular, Mizgin ağabeyinin umursamazlığı yüzünden daha fazla devam edemedi sözlerine.


Adama zor geliyordu arabaya alışınca yürümek ama ağabeyi alışkındı, çok yadırgamamıştı yokluğunu, arabaları bir kaç gündür Ferit'te idi. Adamcağız babasını hastaneye götürmüş tahliller bitene kadar da dönmeyecekti. Güzel sonuçlanmasını bekliyordu.


Köyün sonuna doğru tarlalar başlarken, karşı köyden Hıdır Beyin oğlunu gördü Şirvan'ın keskin bakışları. Gene itlerini toplayıp gelmişti.


"Hayırdır Kasım?"


Diklenerek çıkan sesi adamı deli ediyordu. Gençti, kanı kaynıyordu karşısında biri ona diklenince.


"Hayır, şer fark eder mi Şirvan Ağa?" Biliyordu karşısında duran adamın kendini iki dakikada yere sereceğini amma erkeklik gururuna yediremiyordu.


Babası onu az uyarmamıştı ağaya saygılı olsun diye fakat boyun eğmeyi pek tabi sevmiyordu genç adam. İki kere sataşmıştı ikisinde de dayağını yiyip oturmuştu, üstelik babası da nasibini vermişti.


"Ben seni uyardım diye hatırlarım, doğru Kasım?" Şirvan, karşısındaki fidan gibi cılız gence üstten bakarken omuzlarını kütletti.


Mizgin, ağabeyinin huyunu bildiğinden kenarda bekliyordu yalnızca. Kasım'ın yanında gelenlerden uzun ama cılız çocuk- Şirvan'a göre çocuktu- öne çıktı hafifçe "Çekilirsen geçecez Şirvan Ağa, hayde oyalama bizi." dedi kasılarak.


"Çoluk çocuk ile uğraşacak zaman yok hayde Mizgin." Dönüp yoluna devam edecekken duraksadı. Mizgin'de ağabeyi ile durmak zorunda kaldı. İşler şimdi kızışacaktı.


"Çoluk çocuğu kendine karı edersin amma Şirvan Ağa." Şirvan aslında sakin kalacaktı, ona göre bir avuç veletle işi olmazdı fakat Kasım alay ile konuşmasaydı tabi.


Beklediği sataşmayı aldığı an üstüne çullandı genç adamın. Yakasına yapıştığı gibi suratına indirdigi yumrukla un çuvalı gibi devirdi Kasım'ın orta yapılı bedenini. Arkadaşları da araya girince Mizgin'de karıştı kavgaya.


Kavga denmezdi pek buna, iki hırpalayıp bırakmışlardı yerlerinde. Mizgin kuyruk gibi ağabeyinin peşinde dolanmaya devam etti.


Aralarında dört yaş vardı amma hep ağabeyini örnek alıyordu adam, onun gibi kudretli, sözü geçen biri olmak istiyordu. Tarlaya vardıklarında soluğu Hasan Efendinin yanında aldılar.


Şirvan'ın gerilen bedeni ve burnundan soluyan hâli gözetmeye geldiği tarladaki ırgatların gözünden de kaçmamıştı. Hasan efendi'de Şirvan Ağa'nın geldiğini görünce öfkesinden nasip almamak için özen gösterdi işine.


"Hasan efendi!"


Sesi yankılanan adam ile tüm ırgatlar, toprak ağası ile Şirvan Ağa'ya döndü.


Ariya'da o ırgatların arasında idi ve öfkeli boğa gibi toprak ağasını paylayan adamı izliyordu korkarak. Sesi yanlarına kadar geliyordu. O en ufak sesten ürkek kız şimdi tir tir titreyerek kocası olacak adama bakıyordu.


Mizgin, yengesi olacak ufak tefek kızı uzaktan seçmişti amma kızın ağabeyine nasıl baktığını görünce araya girme gereği duydu. Nedense kızın ağabeyinden korkmasını istemiyordu.


"Ağabey yeter bu kadar, kız içine sindi korkudan." Şirvan öfkeli halini bırakmadan kardeşine döndü bu defa.


"Ne kızı lan?"


Mizgin, ağabeyine az daha yaklaşıp hiç çekinmeden Ariya'nın olduğu yeri gösterdi. Ariya'da adamın kendisini işaret etmesini beklemiyordu. Yakalanmanın verdiği utançla gözlerini kaçırıp işine döndü.


Şirvan ise hâlâ bir şey anlamamıştı ve öfkesinden bir şey kaybetmemiş kardeşine bakıyordu. Kızın ona baktığı an nasıl kaçıştığını görmüştü elbette. Herkes gibi korkudan olduğunu düşündü.


"Ariya o ağabey, istettiğin kız." Şirvan işte şimdi şalterlerinin tam attığını anlamıştı. Kan beynine tam sıçradı.


Ne demek Ariya bu kız?


Loading...
0%