Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@hepumuttanoldu

"Hinê bînin li teştê kin


Şîr û şerbetê çêkin


Kevçî bi kevî rûn lêkin


Bînin li destê zavê kin


Bînin li serê bûkê kin


Şarika bûkê heftreng e


Dayê rabe dereng e


Dawet hatî ber derî


Dawet hatî ber malê


Bîhna zavê pir teng e


Bîhna bûkê pir teng e


Berbû hatin bermalê


Rabe bûka delalê


Ha dîlan dîlan dîlan


Stran dîlan û lîlan


Çi bûkekî delal e


Zava bû xwedî malê"


&&&


(Türkçesi)


"Kınayı getirin leğene koyun


Süt ve şerbet yapın


Kınayı kaşık kaşık yapın


Getirip damadın eline sürün


Getirip gelinin başına sürün


Gelinin duvağı yedi renklidir


Anne kalk vakit geçtir


Düğün gelmiştir kapıya


Düğün gelmiştir evin yanına


Damadın canı sıkılır


Gelinin canı sıkılır


Düğün alayı gelmiştir kapıya


Kalk güzel gelin


Ha düğün düğün düğün


Şarkı, zılgıt ve düğün


Nede güzel bir gelindir


Damat artık ev reisidir"


Kırmızı örtüsünün altında yakılan ağıta değil, anasının yanında olmayışına ağlıyordu Ariya'nın naif yüreği. Yaklaşık iki saattir benzer ağıtlar ile yanıyordu. İsterdi anası yanında olsun, böyle kına olur muydu hiç?


İlla ağlayacaksa anası ile sarılıp ağlamalıydı. Tek kızı idi onun, ne vardı olsaydı da yüreğindeki boşluk azalsaydı...


Eksikti...


Erkek tarafından kimse gelmezdi kınaya asıl olanda, ama Hacer Hanım anası dışarı çıkmak istemeyince yanında olmak istemişti gelininin. Birkaç akrabası ile katılmıştı gelininin gecesine


Nasıl üzgün, kırgın, boynu bükük durduğunu görmüştü kızın. Babasının kolunda çıkamayacaktı gelini, ona en çok anası iyi gelirdi şimdilerde amma o da sırt çevirmişti şimdi ona. O kadına da hak verse bile kıza üzülmüştü. Ona yakışan da elinden tutup gururla yanında durmaktı, kızı gibi bağına basacağı gelininin.


Biraz sonra oğlu geldi iki tane sağdcı ile kına meydanına. Alkış kıyamet, Şirvan Ağa'nın gelişine zılgıt ile eşlik ettiler.


Hacer Hanım oğlu ile övünür gibi göğsü kabardı. Ah birde keskin dili, kaba hâli olmasa ne de iyi huyluydu.


Bazen...


Fakiri sevindirir, yetimin başından elini çekmez, seveni kavuştururdu amma kendi bildiği şekilde. Törenin kırbacı gibi kuralı çiğneyeni de böcek gibi ezmekten geri durmazdı ya, o ayrı mesele idi.


Sağdıçlar, Ferit ile Murat geride kalırken Şirvan heybeti ile karısının yanındaki koltuğa oturdu. Ariya başını eğmiş bakmıyordu. Başında da kırmızı örtüsü varken kimse yüzünü göremiyordu zaten. Adeti böyle idi buranın. Damat kına yakılacağı zaman gelir, sonra hemen geri giderdi. Kına kızındı çünkü, adamlar ayıp kaçardı.


"Koskoca Şirvan Ağaya el kadar kızı karı ederler, olacak iştir hiç?" Kadınlar kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı gene.


Hiç çekinmiyorlardı da.


Hiçbiri hazmedemiyordu, kendi kızları dururken Ariya'nın gelin gitmesini. Kız yakışmıyordu ağanın yanına, hem küçük hem boyu yoktu. Ufak tefek bir şeydi.


Kına türküsü yakan kadın da zılgıt çekti Şirvan Ağa yerine oturunca. Şirvan'ın kınacısı emmi oğlu Murat'tı. Ferit ile yanına geldiler. Kadın türküye devam ederken, Ariya'ya kınayı yakacak olan yengesi önüne çöktü. Şirvan dönüp bakmıyordu bile kendi tarafına.


Ariya yengesinin dediği gibi avucunu sımsıkı yummuş bekliyordu. "Gelin elini açmıyor kaynanana!" Nalin gülerek konuşurken birkaç kadın kıkırdadı. Birkaçı hasetten onu bile yapmıyordu. Hacer Hanımda güler yüzü ile iki tam altın çıkardı. Gelininin elini, kolunu, boynunu hep doldurmuştu çok şükür, yine de feda olsundu ona.


Nalin çıkan tam altın ile kendi de zılgıt çalıp avcunu açtı Ariya'nın. Ariya öyle gevşek tutmuştu ki Nalin tutmasa zaten açacaktı son saniyelerde. Murat'da Şirvan'a kına yakarken Ferit'ten aldığı kağıt parayı sarmıştı parmağına.


Kına kesesini ellerine bağladıklarında Şirvan Ariya'nın örtülü yüzüne baktı. Kırmızı yakışmıştı Ariya'ya, yine de fark edemedi Şirvan, örtü engel oluyordu. Gözleri güzel karısının bir kere bile içtenlikle yüzüne baktığını bilmezdi zaten.


"Nikahları vardır Hacer?" Bir kadının sesi ile başını çevirdi Hacer Hanım. Emine idi bu, kocasının emmi kızı. "Yarın inşallah."


Çok ısrar etmişti o da gelmek için, aslında istemezdi ama kimseyi kırmak da istememişti.


Murat "De hayde o zaman!" diye coşku ile emmi oğluna bakıp omzuna vurdu. Şirvan başını sallayıp yerinden sakince kalktı. Misafir gibi geldiğini hissediyordu


Şirvan sağdıçlar ile ortaya geçtiğinde ilk kez insanların beğeni dolu bakışlarına şahitlik etti Ariya. Adet gereği oyun ile boy gösterisi yapması gerekiyordu damadın, bunun için kalkmıştı. Üçü birden kollarını açıp meydandaki boşluğu heybetleri ile doldururken sadece saz için gelenler çalmaya başladı, davul zurna durdu.


Ariya'nın hemen arkasındaki Esma'da, Ferit'in karısı, kınada idi. Kocasını hayranlıkla izledi. Yakından ilgilenip Hacer hanıma hep yardımda bulunmuştu, kocası yakın idi bu aile ile


Şirvan Ağa'nın düğünü diye herkes akın etmişti, kimse eksik kalmamıştı. Şirvan Ağa, oyun biter bitmez sağdıçlarını da alıp meydandan çıktığında elindeki keseyi savurup atmıştı. Ferit zaten bildiği şeyi rahat karşılarken Murat "Emmioğlu daha bismillah ne bu yılgınlık?" dedi keyifle.


Hiçbir şeyden haberi yokstu.


Daha konuşma fırsatları olmamıştı.


Ariya ise adam gidene kadar suratına bakamamıştı. Aklı öyle doluydu ki, dünden belli gelen herkesin dilinde idi ilk gecesi.


Herkesin bir fikri vardı.


Kimi Ariya'nın hakkında edepsizce fikirler atmış kimi de kızı rezil etmişti konuştukları ile  Bir kadının "İri adamın..." diye başlayan cümlesi zaten kulaklarından gitmiyordu.


"Ezilip kalır kız şuncacık canı var zati."


"Allah vere de sağ çıka."


Başı çatlayacaktı, aklı yitmek üzereydi, onun hakkında konuşurken öyle acımasız davranıyorlardı ki daha çok korkuyordu. Oysa onu anlamaları gerekmez miydi?


Kına bitene değin ne gülebildi, ne tek kelam etti, tebriği bile yengesi aldı adına. Son gecesiydi kendi evinde, onun bile farkına varamadı düşünceler arasından.


•••


İnsan hayatı iki dudak arasından çıkanlarla ne de çabuk değişiyordu. Şirvan şaşıp kalmıştı hayatında hiç düşünmediği anı yaşarken.


İstese söz geçirmez miydi babasına? Evelallah herkese sözü geçiyordu, amma kendi de istemişti belki de bir yuvası olsun.


Böyle bir yuva değildi yine de...


O kızla değildi!


Kendine denk, yaşı yaşına yakın, boyu boyuna yakın biri olsa memnun olurdu belki. Şimdi içinde olduğu gömlek ile pantolon ona dar geliyordu.


Sözünün eri bir adamdı, yoksa o da bilirdi o küçük kızın kapısından cayarak dönmeyi, yine de yapmamıştı. Yakışık almazdı. Ne kızın arkasından konuşturmaya gönlü razı gelmişti ne de kendi ardından.


Bekleyecekti, belki sabır keramet getirirdi. Azıcık denke gelsinler ona yol yordam da öğretirim diye düşünüyordu.


"Ağabey."


"Gel bacım." Elif ağabeyinin odasına girince eski halinden eser kalmayan odaya umutla baktı. Tabi çok içine girmemişti, ağabeyi sevmezdi kimsenin içeri girmesini. Belki yengesi ağabeyine iyilik getirirdi.


Pek tanımazdı ağabeyini, kara kutu gibiydi, ne çok konuşur ne de uzun kalırdı yanlarında.


Çoğunun ağabeyine zalim dedigini bilirdi, o da çok şahit olmuştu olanlara ama neden böyle sert bir adam olduğunu çözemiyordu. Babası pamuk gibiydi oysa.


Dedesine benzediğini söylerlerdi gerçi.


Gelin için hazırlanan döşeğe kaydı bakışları, gözünün önüne ağabeyinin evleneceği kız gelince üzüldü onun adına.


Kız ondan küçüktü, ağabeyine nasıl katlanacaktı? "Anam dedi ki aşağı gelecekmişsin ağabey." Şirvan başını çevirdi.


O ne zaman isterse o zaman inerdi.


...


Beyaz saftı...


En az Ariya'nın masum yüreği kadar temiz ve saf bir renkti. Ne de çok yakışmıştı bacısına.


Yasin toplaşan akrabalarını cenazede bile bu kadar kalabalık görmemişti. Akbaba gibi üşüştüklerini biliyordu, kardeşi Şirvan Ağa ile evlenecek diye.


Ciğeri yanıyordu sanki kardeşi gelin giderken, oysa rıza vermişti. Neydi böyle içine oturan anlamıyordu.


Elinde kırmızı kuşak kardeşinin beline üç kere doladı, en son düğümü yaptığında alnını öptü. "Bahtın açık olsun bacım, bir yuva kurarsın amma diğeri hâlâ burda unutma e mi?"


Ariya ağlamak için bahane arıyordu zaten. Hemen dökmeye başladı inci tanelerini. Ağabeyine dayanamayıp sarılırken Yasin'de bacısını kollarına çekti.


Nice zaman olmuştu sarılmayalı, şimdi fark etmişti adam kardeşini ihmal ettiğini. Kendine kızdı.


Başının tepesini öpücüklere boğmak istedi de erkek adama yakışık almazdı herkesin içinde... Değer bilmediğini hissetti.


Ariya ağlamasını durduramıyordu, onu hazırlayan kızlar makyajı için uğraşırken "Çok ağlama, akıp gider." demişlerdi ama aklından çıkmıştı. Oysa makyaja gerek yoktu ki masumiyetine karışan güzelliği yeterdi onun. "Ağlama kız çok, uğursuzluk getirin ha!"


Fato Nine, derlerdi bu yaşlı kadına, Ariya ağabeyine doya doya sarılamadan geri çekildi. Sahi tekrar sarılır mıydı böyle sıkı sıkı?


Ya burdan gittiğinde daha da uzaklaşır ise? Aralarında uçurum vardı zaten. İçi burkula burkula ağabeyinin kırmızı örtüyü başına örtmesini izledi.


Herkes imrenmişti koluna sıra sıra dizilen altınlara, boynundaki kendi kadar zincir kolyelere, prenses gibi göründüğü gelinliğe, yüzüne, saçına, başına...


Nalin sürekli nazar duası okuyordu onun için başına bir şey gelmeden bitseydi bugün diye. Göze gelecekti böyle süzülmeye devam ederse.


"Düğün alayı geldi Yasin Ağabey!" Emisi oğlu Sedat coşku ile içeri girince Yasin kolunu uzattı bacısına. Davul zurna evin önünde yankılanmaya başlamıştı bile. Bütün şehre duyurmak ister gibi gümbür gümbür inletiyordu gelin evini.


Ağabeyinin kolunda avluya çıkması ile silah sıkanlar, zılgıt çalanlar herkes bir anda coştu. "Maşallah." Hacer Hanım gelinine nazar değirmemek için büyük çaba sarf ediyordu.


Oğlu düz bakışları ile Ariya'nın ağabeyinin kolunda evden çıkmasını izliyordu. En azından az gülümseseydi ya? Kızdı içinden.


"Düşmanın değil karın geliyor, az gül eşek sıpası!" Babasını umursamadan öne doğru iki adım attı. Tam ortaya getirdi bacısını Yasin. "Kaldır başını bacım."


Boynu bükük Ariya, örtülü başını kaldırdı ağabeyini dinleyerek. "Başını eğmek yok, çok şükür allı zurnalı çıktın." Şirvan gelince adama döndü Yasin. Şimdi ikisi birbirine bakıyordu.


Rıza vermezdi aslında ama adama güvenmişti bir şekilde, yiğit bir adamdı, sözünü tutacağına inanıyordu. Bacısı rahat edecekti.


"Ben bacım en ufak kötülükten sakındım Şirvan Ağa, bacım bana emanetti bugünden değin sana emanet. İyi bak, soldurma, incitme bacımı."


Şirvan bir şey demeden kolunu uzattı kıza. Ariya bekletmeden girdi adamın koluna ama gözü ağabeyinde idi.


Yasin'in yüreği cız etti.


"Allah'a emanetsin bacım."


➰➿➰➿➰


Loading...
0%