@herall
|
Xxxx yılı Asya 17 yaşında. Bu sabah çok yorgundum, sanki üstümden öküz sürüsü geçmişti. Oysaki erken yatıp geç kalkmıştım. Sanırım çok uyuduğum içindi. Bugün okul vardı değil mi? Offf! Sabahın köründe kalk okula git akşam olunca tekrar eve dön, bari maaş falan verseler de bir işe yarasa. Memur gibi sürekli çalışıyoruz, hayır elde de bir şeyde yok. Bunları daha sonra düşünmek üzere düşüncelerimi zihnimin bir köşesine ittirdim ve saate baktım, aman tanrım inanamıyorum okula 4 saat geç kalmıştım! 4 saat! Neredeyse öğlen olacaktı, kafamı yastığa gömdüm ve en şiddetlisinden çığlık attım. Aceleyle saçımı başımı düzeltim, üstümü giydim ve mutfağa indim. Masada bir not, iki tane reçelli ekmek ve yanında da süt vardı. Notu okurken bir yandan da reçelli ekmeğimi yiyordum, notta ''Meleğim biliyorum ki sen bugünde her perşembe günü okula öğleden sonra gittiğini unuttun. Sabahta bu yüzden kaldırmadım alarmını kapattım. Şimdi acele etmeden reçelli ekmeğini ye. Öğleden sonra mutlaka okula git. Küçük bir işim çıktı bu yüzden bugün eve akşam 9 gibi dönerim.'' Çok küçük bir işmiş ya akşam 11 de döneceğine göre. Allah aşkına anne büyük bir işin çıksa herhalde iki üç gün dönmeyeceksin. Neyse şimdi bunları düşünemezdim hızlı olup reçelli ekmeğimi bitirmeye çalıştım. Ardından sütümü de içip ayakkabılarımı giymeye başladım. Bağcıklarım bana ben bağcıklarıma bir süre baktıktan sonra düğüm atıp geriye kalanını ayakkabımın içine soktum şuan onları bağlamakla hiç uğraşamazdım öyle kurdele yapacağım da çözülecekte bende takılıp düşeceğim artık bu çözümü bulmuş olmaktan mutluydum. Kapıyı kilitleyip anahtarı saksının altına koydum, bahçeden çıktım ve dış kapıyı kapattım. Bir iki adım atmıştım ki atmamışta olabilirim, arkama dönüp unuttuğum bir şey var mı diye evi baştan aşağıya bir güzel inceledim. Sorun yoktu sanırım, camlar kapalıydı perdelerde kapalıydı üstelik evin kapısını da kilitlemiştim. O sırada gözüm bir şeye takılmıştı. İnanmıyorum balkonumun kapısı açıktı, aceleyle anahtarı alacağım derken saksıyı devirdim ve güzelim çiçekle saksı parçalandı, toprak etrafa saçıldı. Bu çok üzücü bir durum. Okuldan gelince yeni bir saksıya ekmeliyim. Ya da hiç gerek yok annem ayarlar. Çokta umursamamaya çalışarak anahtarı kapıya taktım kilidi çevirdim. Ayakkabılarımı boş verip odama koştum o sırada koridordaki sehpayı devirdim. Üstünde akvaryumum vardı. Akvaryum ters kapandı içindeki balıkta hiçbir şeyden habersiz hala kulaç atıp duruyordu. Şu hayata balık olarak gelseydim ne olurdu ki. Allahtan kırılmamıştı üstüne üstelik ters kapandığı halde su sızdırmıyordu. Okuldan gelince ayarlarım balık nasıl olsa yaşıyor dedim ve odamın kapısını açtım. Sanırım biraz fazla baskı uygulamış olacağım ki kapının kolu elimde kaldı, derin bir nefes alıp verdim. İçimden acele işe şeytan karışır diye tekrarladım. Yavaşça balkon kapısına ulaştım. Dışarıya göz atıp kapıyı kapattım. Kapıyı kilitledikten sonra anahtarı kilimin altına koydum. Malum saksı pek kullanılacak durumda değil. Okula vardığımda kan ter içinde kalmıştım. Sınıfa adımımı atar atmaz zil çaldı. O sırada sıra arkadaşım aynı zamanda (en yakın dostumdur) anasınıfından beri arkadaşız. Defne bana baktı ve gülmeye başladı. Bense yanına oturdum. ''Gülme! Zaten canımı dişime taktım gelirken kalbim beynimde atıyor. Bende seni camdan aşağıya atmayayım.'' dedim. O ise artık kahkaha atarak gülmeye başlamıştı bir de konuşmaya çalışıyordu. "Asya... Hatırlatayım dedim ama... Birinci kattayız...'' dedi. ‘’ sorun yok kanka daha iyi hapse girmem’’ ciddiyetimi koruyamayıp bende en sonunda gülmeye başladım. O sırada hoca geldi. İki ders üst üste biyoloji vardı sonrada bir ders müzik, biyolojiden sonra beyinler yanıyordu ve müzik dersinin yardımıyla yangın tüpü tutmuşlar gibi sönüyordu. Kısacası biyolojiden sonra müzik iyi geliyordu. Tamda sakar olmadığım bir konuda müzik diye düşünürken arkadaşın biri müzik hocamızın bugün izinli olduğunu söyleyince içimden şanssızlık peşimi bırak artık dedim. Müzik dersine girdiğimizde defterimi kalemimi ve silgimi çıkardım ve dalgın dalgın çizim yaparken zilin çaldığını fark ettim. Çizdiğim şeyin ne olduğuna baktığımda tanımadığım ve hiç görmediğim yani gördüğümü hatırlamıyorum 40'lı yaşlarında bir adamı çizdiğimi fark ettim. Nedense gözlerim yaşarmıştı, neden bilmiyorum sonra üzerinde düşünmeyi aklıma not ettim. Eşyalarımı toplayıp defneye baktım. Oh vallaha mis gibi kız mışıl mışıl uyuyordu. Okulda nasıl uyunur bir türlü çözemedim ben şahsen uyuyamıyordum. Bir dakika o benim ceketime sarılmışta mı yatmış? Üstelik salyalarını da akıtmış. Şimdi bittin sen kızım. Aklıma hemen bir fikir geldi. Defne'nin omuzlarından tuttum ve onu sarsmaya başladım. ''Defne kalk! Defne çabuk kalksana deprem oluyor! Defne burada ölücez diyorum sana! Defnee!'' bağırışlarımın hemen ardından Defne korkarak gözlerini açtı . Anın verdiği korkuyla hemen etrafına bakınmaya başladı. Gözleri beni bulduğunda kahkahalar içinde güldüğümü görünce sinirli bir şekilde baktı ''Sen şimdi depremi de ölümü de görürsün." dedi ve tepeme atladı tam o sırada okulun kapanacağını işaret eden zil çaldığından Defne'yle fazla cebelleşmeden kendimizi toparlayıp eve gitmek üzere okuldan çıktık. Eve döndüğümde saat altıyı bulmak üzereydi. Hemen saksıyı kaldırdım ve kenara koydum bir güzel süpürdükten sonra koridora çıktım. Sehpayı kaldırdım ve yerine yerleştirdim. Hemen ardından akvaryumu düzelttim ve balığım Nunu'ya zarar vermeden elime alıp onu içine koydum. Fakat kapı kolu için yapacağım herhangi bir şey yoktu. Çalışma masama yaklaştım ve üstüne yerleştirmiş olduğum karakalem çalışmalarımın bulunduğu panoya gelince durdum. Çantamdan defterimi çıkardım içine çizmiş olduğum adamın portresini bulup düzgünce koparttım ardından panoya astım. Bugünün yorgunluğunu atmak için ilk olarak telefonumu şarjdan çıkarıp kulaklığımı taktım ve müzik açıp kendimi yatağımın üzerine attım. Gözlerimi kapattım. Biraz gözlerimi dinlendirmeye çalıştım. Fakat zihnimi kurcalayan soruyu bir türlü aklımdan atamıyordum. Kimdi gözlerimi yaşartan bu adam? Üstelik resme tekrar baktığımda içime ağır bir özlem duygusu çökmüştü. Sorun şu ki bu adamı neredeyse hiçbir yerde görmediğime emindim. O ara nasıl olduysa uyuyakalmışım annemin beni uyandırmasıyla fark ettim. Annem uyandığımı anlayınca elinde tuttuğu kağıdı bana karşı uzattı ve ''Bunu nereden buldun'' diye sordu. Bende müzik dersinde çizdiğimi söyledim. Annem yanıma oturdu ve çizdiğim kişiyi bilip bilmediğimi sordu. Bende ''Bilmiyorum, öylesine çizim yapıyordum ortaya bu çıktı.'' dedim, annem şaşkın bir şekilde bana bakarak ''Bu çizdiğin kişi senin baban.'' dedi. O an sanki biri kafama balyozla vurmuş gibi oldum. Benim 2 yaşımdan beri kayıp olan babamı mı çizmiştim? Bu... Bu imkansızdı. Onu hiç görmemiştim. Bende ne bir fotoğrafı vardı ne de bir anısı. Nasıl onu bu kadar kusursuz çizebilmiştim? Sanki karşımda oturan birini çizermişim gibi... Bu nasıl mümkün olabilirdi? Ama bu neden gözlerimi yaşarttığını açıklıyordu. O an annemin bana bir kaç kez seslendiğini duydum ama sesi çok uzaklardan geliyordu. Sonrasını hatırlamıyorum... En son gözlerimi açtığımda odamda değildim. Gökyüzüyle başbaşaydım. Sizce hayatı boyunca hiç görmediği, bir fotoğrafı bile olmayan bu adamı yani babasını nasıl çizmiş olabilir ? Bölümler size karışık gibi gelebilir ama okumaya devam ederseniz yavaş yavaş yerine oturacaktır. Yorum yapmayı ve beğeni atmayı unutmayalım☺️. |
0% |