Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@herall

Hafif bir sarsıntı ve dondurucu bir soğukla kendime geldim ve gözlerimi araladım. Asfaltta sırt üstü yatmış, üstümden geçen gri bulutları görüyordum.

Etrafıma bakınmak istedim ama kalkamadım, vücudumu hiçbir şekilde oynatamıyordum. Ne kafamı kaldırabiliyordum ne de elimi kolumu oynatabiliyordum. Az önce hissettiğim soğuğu bile hissetmiyordum.

Sadece oda değil vücuduma ait hiçbir şey hissetmiyordum. Korkmaya başlamıştım. Hareket etmeden gözlerimle gördüğüm kadar etrafıma baktım.

Sağımda ve solumda birkaç kurumuş ağaç dışında hiçbir şey yoktu. Ayakucuma doğru bakmaya çalıştım. Ayaklarımı göremiyordum ama baya uzakta birkaç bina ve onunda ilerisinde pek çok gökdelen tarzı bir şey görüyordum.

Bu arada yoldan neden hiç kimse geçmiyordu? Tahmine göre uzun süredir buradaydım ama hiç kimse yoldan geçmemiş miydi? Beni kimse görmemiş miydi? Yoksa geçenler olduysa da öldüm sanıp yaklaşmamışlar mıydı?

Kafayı yiyecektim, neden kimse geçmiyordu? üstelik odam da uyanmak varken neden burada yolun üstünde uyanmıştım? Buraya nasıl gelmiştim?

En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım, aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

En son annemle konuşuyorduk ama ne konuşuyorduk? O anki görüntüler gözümün önüne geliyordu ama konuşmalar yoktu. Ağızlarımız oynuyordu ama ses yoktu. Sanki biri sessize almış ve önüme izleyeyim diye koymuştu.

O an yüzümde bir ıslaklık hissettim, görüntüler gözümün önünden kayboldu ve üstüme yağmakta olan yağmuru görmemle birlikte gözümü kapatmam bir oldu.

Yağmurdan dolayı gözlerimi açamıyordum. Bir dakika az önce ben yüzümde yağmuru mu hissetmiştim? Hâlâ da hissediyordum. Soğuk şiddetli ama can yakıcı değildi.

Elimi oynatmaya çalıştım ve evet hareket ediyordu. hemen doğruldum. Oturur pozisyona geldim hızlı hareket ettiğimden ve uzun süre hareketsizlikten olsa gerekti canım çok yandı, özellikle de sırtım.

Tişörtümün kenarıyla yüzümü sildim ve yavaşça ayağa kalktım. İlk başta biraz sendeledim çünkü ayaklarım acıyordu. Yağmur daha da hızlanmıştı.

Önüme gelen saçlarımı çektim ve etrafıma son bir kez bakındım. Ayaklarıma bakmaya çalıştığım zamanki yerde binalar vardı değil mi?

Sanırım oraya gitmeliydim, yoksa bu yağmurda ve soğukta hasta olabilirdim. Karşımda gördüğüm şehre doğru yürümeye başladım.

Ayakkabılarım ayaklarımı çok acıtıyordu. Eğildim ve ayakkabılarımı çıkardım her ne kadar bunu yapmamam gerekse de bu şekilde oraya çabuk varamazdım. Ayakkabılar beni yavaşlatırdı.

Ayağımdan çıkartınca rahatladığımı hissettim. Ayak bileklerim daha da güçlenmişti. Sanki ayağım yere daha sağlam basıyordu. O sırada gözüm titreşen kolyeme takıldı. Çocukluğumdan beri çıkarmadığım kolyem.

Bana babamdan kalan ilk ve son hatıra. Her ne kadar onu tanımasam da onu seviyordum. Annem babamdan çok bahsetmezdi ama her ne zaman bahsetse onun melek gibi bir adam olduğunu söylerdi.

Ona inanıyordum çünkü anlattığı adam bizi terk etmezdi. Annem asla yalan söylemezdi. Babam bizimleyken lunaparkta kaybolmuş. Nasıl kaybolduğunu söylemiyordu ama kaçırıldığına inanıyordu.

Bende aynı şekilde öyle hissediyordum, hislerim beni asla yanıltmazdı demek isterdim ama hislerimin bundan bir haberi var mı emin değilim. Olsa iyi olur çünkü sadece ona sahibim.

Her ne kadar sakarlıkta seviye atlamış olsam da bu konuda zirvedeyim bence dimi hislerim. Ben bu düşüncelerle yolda hızlıca ilerlerken arkamda büyük bir uğultu duydum. Düşüncelere daldığım için fark etmemiştim ama yağmur durmuştu.

Aklımda ki düşünceleri dağıtıp arkama baktım. Bir bu eksikti.

Arkamdan gelen kocaman bir hortum vardı, koşmam lazımdı hem de çok hızlı yoksa beni içine yutardı. Önüme döndüm ve hâlâ uzakta olan şehre baktım.

Azda olsa yaklaştığımı düşünmüştüm ama buda ne yürüyorum yürüyorum bitmiyor. Tanrı aşkına şaka mı bu? Daha fazla koşmaya başladım. O kadar çok koşmuştum ki artık kalbim dayanamıyordu.

Şiddetle sızlamaya başlamıştı. Olduğum yerde durdum ve biraz soluklandım. Hortum çok uzakta olmasa da biraz dinlenebileceğim kadar uzaktı. Eğilerek dizlerime tutundum. Hadi kızım yaparsın sen sakinliğini kaybetme.

Derin nefesler alıp vermeye başladım. Yine kolyem gözüme takıldı. Bu sefer az önceki gibi değildi. Sadece titremekle kalmıyor aynı zamanda parlıyordu. Üstelik mor ışıklar saçıyordu.

Rengi en son ne zaman böyle olmuştu? Tabi ya küçüklüğüm de o zamanlar bir kere parlamıştı ama rüya sanmıştım. Bir anda bütün vücudum ısındı. Derim bir tuhaf oluyordu artı vücudumda parlamaya başladı. Çok kısa bir andı.

Kolyem söndüğünde vücudum eski haline döndü. Tüm yorgunluğum acılarım ve ağrıları gitti. Şok olmuştum ama uzun sürmedi. Tam arkamda bir felaket geliyordu en son.

Kolye olayında yolun yarısındayken şuanda kendimi bir kaç adım sonra başlayacak şehrin ortasında bulmuştum. Acaba rüya mı görüyordum? Gerçek değil miydi bu yaşadıklarım? Ama acıları nasıl hissedebilirdim o zaman? Nasıl düşünebilir ki bir insan rüyasında?

Tabi pek rüyalarımı hatırlamadığım için bilmiyorum ama o anda saçlarım uçuşmaya ve yavaşça geriye doğru çekildiğimi fark etmeye başladım.

Tanrım dibime kadar gelmişti hortum ve ben fark edemeyip hala rüya mı gerçek mi diye sorguluyordum. Rüyaysa uyana bilirdim ama gerçekse ölürdüm.

Sonuçta dün ne yaşadığımı tam olarak hatırlamıyordum bu yüzden buralara bir sebeple gelmiş olabilirdim. Yani bu gerçek olabilirdi değil mi?

Tekrar koştum ve önüme denk gelen bir eve girdim. Kapıyı sımsıkı kapatıp sırtımı yasladım. Nefes nefese kalmıştım, kapıya dayanmış olarak yavaşça kaydım ve yere oturdum. Hortum ve yağmur geçene kadar burada kalmalıydım.

Bu evle birlikte beni yutar mıydı acaba? Bilemiyorum ama sanırım birazdan öğreneceğiz.

Etrafımı inceleyerek zaman geçireyim diye düşündüm ve sağıma soluma bakınmaya karar verdim.

Şaşırmıştım hatta şok olmuştum. Evdeki tüm eşyalar etrafa saçılmış çoğu şey kırılmıştı evin içi harabeye benziyordu hatta yatak odasının duvarı salona doğru göçmüştü. Dolaplar yıkık döküktü. Ayağa kalktım ve mümkün olduğunca dikkat ederek yürümeye başlamıştım ne olmuştu böyle bu eve?

Mutfakta aynıydı ve üst kata çıkan merdiveninde bir kısmı yıkılmıştı. Yarısı dursa bile çatlak olduğu için beni taşımayıp yıkılacağını düşündüm.

Oturma odasına girdiğim de kapı yere devrilmiş halde duruyordu bu oda daha iyiydi ama çok dağınıktı. Yerde bir kart gördüm eğildim ve elime aldım.

Yazıları silikleşmişti. Daha önce hiç görmediğim bir dilde yazıldığını fark ettim. Sorun şu ki yazıyı okuyabiliyordum ve anlıyordum. Bu durum beni oldukça şaşırtmıştı.

Kağıtta ise şunlar yazılıydı ''Camdan dışarıya sakın bakmayın kapıları kilitleyin ve bulunamayacağınız bir yere saklanın ben gelinceye kadar sakın çıkmayın.'' altında ise Marly yazıyordu.

Burada ne yaşanmıştı böyle? Cama doğru yaklaştım ve perdeyi hafiften aralayıp dışarıya baktım. Sonuçta not bana yazılmamıştı.

Hortum gitmişti. Ne zaman nasıl gitti bilmiyorum ama en azından şimdi gözükmüyordu. Yağmurda yoktu en son dindiğinden beri lakin hava hala bulutlu ve kasvetliydi.

Etrafta hala kimse yoktu. Diğer evlere baktım camdan. Hiçbir kıpırtı yoktu. Acaba sadece bu evde mi yaşanmıştı bu olay yoksa bütün evlerin içi böyle miydi?

Çaprazda ki evin yarısının çökmüş olduğunu fark edince anladım ki sadece bu evde değildi. Muhtemelen bu civarda ki tüm evler böyleydi.

''Kimse var mı?'' panik içindeydim.

''Heyyy! Sesimi duyan var mı? '' diye bağırdım evin içinde. Belki de hala saklanıyorlardı. Bu olay ne zaman olmuştu ki.

Dışarı çıkmalı mıydım? yoksa evi biraz daha inceleyip bir şeyler bularak bilgi edinmeye mi çalışmalıydım?

Ne yapmalıydım. Birilerine de bir şey soramıyorum ki. Kafayı yiyeceğim. Tanrım noluyor.

Sizce asya buraya nasıl gelmiş olabilir?

Rüya mı görüyor yoksa gerçek mi?

Dışarıya mı çıkmalı yoksa evi biraz daha incelemeli mi ?

Loading...
0%