Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@herall

Kapıyı araladım ve dışarıya baktım şimdilik sorun yok gibi duruyordu. Evin içini daha fazla incelemekten vazgeçip dışarıya çıktım.

Acaba dedim kendi kendime ''Burası hayalet şehir gibi bir şey mi? Yoksa dünyanın sonu filan mı geldi. Hayatta kalan tek benmişim bir düşünsene.'' bir anda ürperdim...

Ne diyordum ben ya? Kendine gel Asya! Buradan gitmen lazım incelemeyi bırak dedim ve arkamdan kapıyı kapatıp sokağa çıktım.

Yol boyunca evleri izledim. Evler tek tipti. Aynı mimariye sahipti sadece renkleri farklıydı. Üstelik hiç bir kıpırtı ve ses yoktu. Tek bir kuş sesi bile yoktu.

Yolun bitişinde daire şeklinde bir meydana geldim ortada büyük bir heykel vardı. Aynı evler ve sokaklardan bir sekiz kadarı bu ortada birleşiyordu.

Heykele doğru ilerledim. Bunun bir insan heykeli olduğunu fark ettim. Karşıdan bakınca melek figürü sanmıştım ama kanat değil dalgalanmış çarşafmış oyulan heykeldeki çıkıntılar.

Şu anda tam arkasında duruyordum. Önüne doğru yürüdüm. Yüzü nasıl bir şeydi acaba? tam önüne geldiğimde durdum. Ellerinden birini göğsünün hizasında kaldırmış, ortasında havalanmış bir anahtar tutuyordu.

Normal gri bir heykeldi sadece renkli gibi görünen şey adamın elinde tuttuğu yeşil anahtardı. Neden bu anahtar her yerde karşıma çıkıyordu ki? Yıllar önce edindiğim bu anahtarın sırrı ne olabilirdi?

Gözümü zor zahmet anahtardan çekip adamın yüzüne baktım. Aman tanrım bu o adamdı. Okulda çizdiğim adam. O sırada gözümün önüne annemle olan görüntüler yine geldi ama bu sefer seslerde vardı.

O an hatırladım çizdiğim kişi annemden duyduğum kadarıyla babamdı. Bu heykelde babamın heykeliydi. Ama neden, nasıl ve niçin burada babamın heykeli vardı? Hem de bu yaşamın durmuş olduğu bu şehirde.

Yoksa babama benzeyen bir adam olabilir miydi? Ama anahtarla benim babamdan kalan kolyemde ki anahtar aynıydı. Ay kafayı yiyeceğim şimdi. Rüyaysa artık uyanmak istiyorum hiç komik değil.

Heykele tekrar tekrar baktım. Her santimine kadar inceledim. O sırada yine kolyem parlamaya başladı. Ne oluyordu bu kolyeye? Neden parlayıp duruyordu? Ne haltlar dönüyor ya.

Kolyem boynumdan havalanmaya başladı. Boynumdan çıktı ve heykelde ki anahtara doğru uçmaya başladı. Şu yaşadığım ana kadar hiç çıkaramadığım kancası bile olmayan kolye şuan boynumdan hiç zorlanmadan çıkmıştı. Anlamlandıramıyordum şuan olanları. Nasıl çıkar o kolye? Madem çıkabiliyordu niye ben önceden hiçbir şekilde çıkaramadım bin bir türlü işlem denediğim halde. Küçükken yaşadığım rüya değil miydi?

Sadece uyurgezerlik yaparken bulduğuma o kadar inanmıştım ki. Gerçekten sihirli miydi? Geçmişte yaşadığım o tuhaf anı gerçek miydi yani?

İnanamıyordum ya. Kolyem heykeldeki anahtara doğru yaklaştıkça mosmor parlıyordu daha çok ışık saçıyordu. Biraz daha tuhaf şey yaşarsam bayılacağım ahan da şuraya yazıyorum diyerek heykele dokundum.

O anda garip bir şey oldu. Neden olmasın ki garip olmayan bir şey mi var şu canına okuduğum yerde.

Heykeldeki anahtarda yemyeşil parlamaya başladı. Kaçmalı mıyım? Heykelde ki anahtarda yükselmeye başladı. Mor anahtarla ikisi aynı hizaya adamın yüzünün önüne geldi.

Yaklaştılar, yaklaştılar ve birleştiler. Ortaya büyük bir ışık dalgası çıkmıştı ve küre halinde büyüyordu. Sonunda umduğum şey oldu ve patladı.

Ben bir şekilde dalgaların getirdiği enerjiyle geriye doğru arkamdaki binalara doğru savruldum sonrasında bir tanesine çarpmıştım. Allahtan sadece sırtımı çarpmıştım kafamı çarpsam ölürdüm galiba.

Canım çok acıyordu üstelik gözlerimi açamıyordum. Sonra bütün acım aniden geçti. Dedim ki tanrım sana geliyorum galiba bu bir son muydu? Her şey siyaha büründü. Zihnim bulanıklaştı.

 

 

Uyanmıştım ama gözlerim aralayamayacak kadar çok acıyordu. En son büyük bir patlama olmuş ve ben kenara doğru savrulmuştum. Yani ölmedim mi? Öldüğümden o kadar emindim ki bilincimi geri kazanmadan önce o boşlukta savrulurken.

Biriyle boşlukta o sırada konuştuğuma eminim ama kimdi neydi hatırlamıyorum şuan. Önemli bir şeydi sanki. Sonra düşünmek için beynimde yakın bir yerler ittim.

Gözlerim haricinde hiçbir acım veya ağrım yoktu çok şükür ki. Ama neden gözlerim. Acaba çıkan ışık yüzünden kör mü olmuştum. Hayır ya bu gözler daha neler görecek kendine gel canım gözlerim.

Yumuşak bir şeyin üstünde yatıyordum. Bu bana o eskiden yaşadığım anı hatırlattı. Tek fark hala gözlerimi açamıyordum. Büyük ihtimalle yatak ya da koltuktu. Üstelik bu odada yalnız değildim. Etrafımda konuşanlar vardı. Ne konuşulduğunu anlamak için dikkatle dinlemeye başladım.

İyi ki kımıldamadım yoksa konuşmaların kesilmesine sebep olabilirdim. O zamanda ne olurdu bilemiyordum.

''Ne zaman uyanır sizce?'' dedi sabırsızmış gibi konuşan biri.

''Bilmiyorum ki onu bulduğumuzda baygındı. Patlamadan savrulmuş olduğunu düşünüyorum. Ölmediğine göre bir ara uyanır herhalde'' dedi yakınımdan gelen umursamazca ince bir kız sesi.

''Bu arada bu kız kim acaba? Hiç görmüş müydünüz bir yerlerde? Hangi bölgeden gelmiş olabilir? Bildiğim kadarıyla bizden başka bu bölgede insan kalmadı sanıyorum.'' Dedi diğer kız.

‘’Evet. Bende öyle düşünüyordum. Sonuçta üçüncü kez turlayışımızdı bu ay.’’ Dedi farklı bir erkek sesi.

''Demek ki varmış. Uyanınca soralım. Kimmiş? Nereden gelmiş? Hangi bölgeden gelmiş? Başka yaşayanlar var mı?'' bu ses biraz uzaktan geliyordu ve farklı bir erkek sesiydi. Kaç kişisiniz siz ya.

''Benim merak ettiğim o heykelin yanında o kadar güçlü patlamaya ne neden oldu? Üstelik normal patlamaya benzemiyordu. Normal patlamalarda kırmızı alevler ve gri duman olurdu değil mi? Üstelik etrafında yıkılmış evler ve parçalanmış heykel olması gerekirdi ama bu patlamada uzaktan da olsa gördüğümüz kadarıyla ateşi yeşil dumanı ise mordu. Çok garip değil mi? Oraya vardığımızda her şey yerli yerindeydi tek bir taş bile yerinden kımıldamamışa benziyordu. Karşımızda duran tek şey ise yerde baygın bir halde yatan bu kızdı. Hasar bile almamış. Çok saçma değil mi? Büyücü mü acaba?'' tek solukta ve çok hızlı konuşmuştu. Ne konuştuğunu bilmesem rap yapıyor sanırdım. Acelen ne bacım.

"Bilemeyiz ama öğreniriz uyanırsa. Ondan önce bu kızda sizde değişik bir şey fark ettiniz mi?''

"Ne gibi değişik. Büyücü olma ihtimali dışında mı? Suikast düzenleyip heykeli yok etmeye çalışması dışında mı? Neee?'' diyen adama içimden göz devirdim. Dövseydin abi ne bu hiddet. Hem kim büyücü? Benim hakkımda diyorsanız ben sadece anladığım kadarıyla ışınlanma gücüne sahibim. Bunu da küçükken yaşadığım olaydan çıkarım yaptım. Götümden atmıyorum yani.

"Bi sakin ol. Boynunda ki kolye gibi. Fark etmediniz mi? Size de bir şeyi andırmıyor mu?'' niye isimlerle birbirlerine hitap etmiyorlar acaba?

"Evet. Heykelde ki anahtarın aynısı. Bir dakika bu ne demek oluyor?'' anahtarım hakkında daha çok konuşur da benimde bilgilenmemde yardımcı olursanız çok sevinirim abilerim ablalarım. Ama niye sustunuz şimdi.

Birinin bana doğru yaklaştığını hissettim, gözlerimi hala açamıyordum. Bu yüzden ses çıkarmamaya karar verdim. İçimden oldukça sorguluyordum zaten.

Tek yapmam gereken bence yapacağı şeyi beklememdi. Elini boynumda olduğunu tahmin ettiğim kolyeme uzattığını hissediyordum. Ama o kolye çıkmıştı en son dimi? Yoksa beni boğacak mı? Hem de hepsi uyanmamı beklerken bu saçmalık değil mi?

O sırada refleks olarak bileğini yakaladım ve ne ara açtığımı bilmediğim gözlerimle dik dik ona baktım. Aman tanrım görebiliyorum kör değilim.

O ise çığlık attı. Elimden kendini kurtarmaya çalışırken karşımda durmakta olan hafif uzun birbirine karışmış olan saçları olan ve şaşkın kahverengi gözleriyle bana bakan, yapılı bir adamın kolunu sımsıkı boşta kalan eliyle kavramıştı. Ondan güç alarak benim tuttuğum bileğini çekmeye çalıştı. Boş gözlerle kısa bir an ona baktım. Kısa düz küt kesilmiş gibi duran siyah saçları vardı. Güzel bir kızdı.

Gözlerimi ondan çekip odada gezdirdim. Buranın önceden girdiğim yıkılmış eve benzemesi bir an normal geldi. Ne çabuk alışmıştım bu evlere böyle.

Muhtemelen hepsi böyle olmalı düşüncem doğru çıkıyordu işte. Bundandır sanırım alışkınlık hissi. Bu evin tek farkı fazlasıyla dağınık görünüyor olmasıydı. En azından bu ev yıkık olmaktan bir tık düzgün diye geçirdim içimden.

Bir yatak odasında olduğumu anladım. Odayı incelemeyi nihayet bitirmiştim ki. Gözlerim odada duran diğer 4 kişiye takıldı. Niye ilk odada ki tüm insanları incelemedim ki. Oda daha mı önemliydi benim için?

Yanımda duran iki kişiyle beraber 4 erkek 2 kız vardı. Biri bileğini tutmuş olduğum kız diğeri ise yanı başımda komodinin üzerinde oturan kızdı.

Diğer üç erkek odaya dağılmış biri komodinin üzerinde oturan kızın yanında ayakta duruyordu. Bir diğeri ayak ucumda oturuyordu öteki ise camın kenarında duruyordu. Tabi birde karşımda duran adamla toplam 6 kişiydiler.

Hepsi şaşkın ve garip bir şekilde bana bakıyorlardı. Bileğini tuttuğum kız hala elini benden kurtarmaya çalıştığını fark edince bileğini bıraktım. Artık nerden geldiğini bilmediğim kavrayış gücümle kurtulamamıştı sanırım. O kadar güçlü müydüm ya. Sanmıyorum ama bilemedim.

Birde bileğinde parmak izlerim çıkmıştı. "Özür dilerim.'' Dedim oldukça kısık çıkan sesimle. Sanırım hala konuşmak için yeterince açılmamıştı daha sesim.

Bileğini ovuşturdu ve bana korkan gözlerle bakarak "Neden böyle bir şey yaptın?'' dedi. Sence bacım beni boğacaksın sandığım için olabilir mi? Tabi bunu içimden söyledim.

Cevap olarak ''Sen biri uyurken sana böyle yaklaşsa ne yapardın?'' dedim. Oda mırıltı gibi çıkan bir sesle olumsuzluk sesleri çıkardı. Ben inkar edilecek bir şey göremiyordum ama neyse. Yanındaki adam sert bir sesle konuştu.

"Kimsin?'' dedi ardından cevap alamayınca ''Seni buralarda daha önce hiç görmedim. Hangi bölgeden geliyorsun?’’ anlamaz gözlerle ona bakmaya devam ettim. Ne bölgesi abi ya?

‘’Senden başka o bölgede yaşayanlar var mı? Patlamanın sorumlusu sen misin?'' diye art arda bir sürü soru sıralamaya devam etti. Bense sonunda konuşma kararı alarak kısa ve öz bir soru sordum.

''Burası neresi?'' diye sorularını geçiştirmiştim ama gerçekten diğerlerinin cevabını bende bilmiyordum.

Şuan benim hakkımda bilgi sahibi olmak istediklerini anlayabiliyordum ama benimde almam gereken bilmediğim soruların cevapları vardı.

Komodinin üstünde oturan kız sorumu cevapladı. ''Kristal Anahtar şehri'' dedi. O nasıl bir şehir ismi? Çok garip. Ben hiç böyle bir isim duymadım. Yabancı ülkelerin böyle isimleri mi var. Takılmamaya çalışarak konuştum.

''Siz kimsiniz?'' dedim. Asıl merak ettiğim bu garip giyinişli insanlardı. Üstlerinde siyah deri olduğunu düşündüğüm bu kumaştan kıyafetler vardı. Bir dakika kemerlerinde silahlar vardı. Omg.

Daha demin bileğini tuttuğum kız söze girdi ''aslında kendimizi tanıtmayı düşünmüyordum ama sen patlama yapmaya sebep olacak kadar zeki durmuyorsun. Tuhaf bir şekilde masum gözüküyorsun. Umarım sana olan iyi tarafımı kötüye kullanmazsın. Her şeyi açıkça anlatırsın.’’ Dedi eli silahının kemeriyle oynarken. Beni korkutmaya mı çalışıyordu? Ardından devamını getirdi.

‘’Ben Aishley, komodinin üstendeki Alice, yanındaki Benjamin ama biz ona Benny diyoruz çünkü Benjamin ismini kullanmayı sevmiyor. Bazı nedenlerden dolayı her neyse çokta umursama. Yanımda duran abim Evan, ayak ucunda oturan Felix ve cam kenarında duran Drew. Peki senin adın ne?'' dedi.

İsimleri yabancıydı ama benim için sorun değildi isim hafızam kuvvetliydi. Adımı sormuştu değil mi? Bence adımı söylememeliyim. Kendimi güvende tutmam için nereden geldiğimi söylememeliyim çünkü burası hakkında ve onlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. En iyisi hafızamı kaybetmiş numarası yapmaktı.

Biraz düşünüyormuş gibi yaptım sonra çok düşünmekten başıma ağrı girmiş gibi elimi anlıma götürdüm ve biraz şakaklarımı ovaladım daha sonra merakla bakan gözlere hüzünlü ve aklı karışmış bir yüz ifadesi takındıktan sonra "Bilmiyorum.'' dedim.

Bana bir süre garip bir şekilde baktılar ve Aishley söze girdi ''Gerçekten adını hatırlamıyor musun? Peki nereden geldiğini ya da neden burada olduğunu hatırlıyor musun?'' diye sordu. İnanmıyor gibi bir havası vardı ama bir şeyde demedi.

Bense kafamı hayır anlamında salladım ve kendimi çok zorlamadan bir tanecik gözyaşı akıttım. İnandırıcı olmam lazımdı. Nerede olduğumu bilmeliydim ve etrafı biraz tanıdıktan sonra kimseye fark ettirmeden eve dönmeliydim.

Her ne kadar b.ktan bir plan olsa da işe yaramak zorundaydı. Yoksa ne yapardım bilmiyorum. Şuanlık söylediğime inanmışa benziyorlar gibi gibi.

Tabi Drew dışında o bana baya şüpheliymişim gibi bakıyordu ve bana inanmadığını belli ediyordu. En azından Ashley belli etmemeye çalışıyordu.

Alice ''Patlamadan dolayı kafasını çarpmış olabilir ve bu hafıza kaybına neden olmuş olabilir.'' dedi

Ardından '' hatırlayasıya kadar bizimle kalmalı.'' Diye de ekledi. Sonuçta yalanda söylesem onlarla olduğum sürece açığımı yakalarlardı. Tabi ben bile bilmezken nasıl açık vereceksem. Hiçte düşündükleri gibi değilim bence.

Tek gerçek nereden geldiğim yalanı olabilir.

Evan ''O zaman kim olduğundan ve nereden geldiğinden emin olasıya kadar bizimle kalacak.'' dedi. Mahcupmuşçasına kafamı sallayıp kabullendim.

Felix ''Güzell. Bu arada hala kolyen hakkında bir şey hatırlamıyor musun?'' diye sordu.

Kolyemin hala boynumda olması tuhaftı. En son çıktığını hatırlıyordum. Geri gelmişti demek ki. Rengi yeşilimsi bir gümüştü. Ondan dolayı kafam dağılıyordu. Nasıl bir kolyesin sen? Başka nelerin var senin kolye? Neyse ki sorgulayan halim inandırıcı kılmada işime yarıyordu şimdilik.

Bende yine kafamı hayır anlamında salladım. Yürüyüp yürüyemeyeceğimi sordular. Bende ayağa kalkıp iyi olduğumu ve yürüyebileceğimi söyledim. Neyse ki bedenim patlamadan çıkmamışçasına iyiydi. Sanırım kolyemin bir diğer özelliği de iyileştirme. Bir daha yaralanırsam sanırım teyit etmiş olacağım.

Evden dışarı çıkınca hala heykelin olduğu meydanda olduğumuzu fark ettim. Ev heykelin direk karşısında benim çakıldığım evin yanındaki evdi. Bende buradan gittiğimizi varsaymıştım nedense. Kurtulamayacak mıyım burdan.

Hepimiz heykelin önüne geldik ve durduk. Evet olay yeri incelemedeyiz.

Bende dahil hepimiz heykeli gözlerimizle bir güzel inceledik. Neden buradayız ki yine ya of. Heykel beni çok huzursuz ediyor babam denen insan olduğu için.

Onlara bu heykelin babamın heykeli olduğunu söylesem mi bir delilik yapıp. Saçmalıyorum tamamen söyleyemezdim tabi ki. Deliriyorum sanırım. Ahanda belirtileri.

Sonuçta bende tam emin değildim değil mi? Onlara bunu söylemek için herhangi bir sebebim yoktu gerçi. Bütün düşüncelerimden arınık artık mantıklı davranma kararı aldım.

Onlara bu heykelin kim olduğunu sormalıydım. Tam ağzımı açtım soracaktım ki araya Alice girdi. "Heykelde bir değişiklik ya da sorun göremiyorum ben. Siz bir şeye rastladınız mı?"

Felix: "Aslında bir şey değişmiş gibi geliyor ama çıkaramıyorum."

Aishley: "Anahtara bakın!"

Benny: "Anahtarın rengi yeşil değil miydi?"

Alice: "Evet."

Benny: "Ama şuan rengi yok yani heykelle aynı renkte bembeyaz." hepsi birden birbirine bakındı.

Evan bir bana baktı bir arkadaşlarına baktı sonra konuşmaya başladı. ''Eğer anahtarın rengi yoksa bu bizim için ölüm demek ama hala hayatta olduğumuza göre bu işte bir iş var.'' Ne yani anlamadım aslan parçası. Açıklaması için gözlerine gözlerimi diktim. Sert bir tonda bana açıklama yapmaya başladı.

‘’ Diyorum ki eğer koruyucu anahtarın rengi gittiyse bu şehir yakında çökecek yani yok olacak demektir.’’

Alice: "Peki ya kehanet gerçekleşiyorsa."

Felix: "Yani gezegenimize bir dünyalı mı geldi? Kehanette bir dünyalının geleceği ve gezegenimizi kurtaracağı yazıyordu. Öyle değil mi?"

Ne? Ne alaka? O dünyalı ben değilimdir herhalde dimi? Tek dünyalı ben mi varım. Tanrım bir dizini ya da kitabın içinde falan mıyım? Kendine gel kızım mantıksız şeyler var. Buradan sonra mantık falan yok arkadaş. Bir halt anlamadım.

Benny: "Heykelin alt kısmında kehanet yazıyor tekrar mı okumalıyız sen anla diye felix." deyince hepsi benny hariç heykelin alt kısmında yazan yazıya doğru baktılar.

Bense geride arkalarında ne olduğunu anlamadan öylece bakmaya başladım. Gerçekten her şeyi boş vermek istiyordum.

Şaka maka neyden bahsediyorlar? Kehanet derken ne demek istiyorlar daha doğrusu ne uydurmuşlar? Ne kehaneti hem ya? Peki dünyalı diye hitap etmeleri... aklımı delireceğim ama ya.

Onlara yaklaştım ve yazıyı gördüm. Bir dakika bu Türkçe değildi. Üstelik bildiğim herhangi bir dilde de değildi. Tıpkı o evdeki yazı gibiydi. Bir dakika ne tıpkısı aynısıydı. İşin garip yanı yine okuyabiliyordum ve yazanlar şunlardı:

"Gezegenimiz bir gün karanlık güçler tarafından ele geçirilirse kendi kanımdan bir dünyalı gezegenimize çekilecek, sizin kurtarıcınız olacaktır. Sizin en büyük vazifeniz gelecek olan dünyalıyı korumaktır çünkü gelecek olan dünyalı sizin benden sonraki koruyucunuz ve yöneticiniz olacaktır."

E yuh.

Hayır yazanlara mı şaşırsam yazıyı okuyabilmeme mi emin olamadım. Ben bu dilin hiç eğitimini almama rağmen nasıl kolayca okumuştum? Nasıl? Biri yarım etsin diye bağırasım var. Ashley bir tokat atsana bana dememek için kendimi zor tuttum.

Ashley ve arkadaşları kendi aralarında bakıştılar sonra bana bakmaya başladılar. Bense kendimi çok tuhaf hissettim ve soru sorma gereksiniminde bulundum. Bence burası dünya siz uzaylısınız desem ne yaparlar acaba?

''Bir şey soracağım. Burası dünya değil mi neden heykelde böyle tuhaf ve değişik yazı bulunuyor.'' İşte mantıklı bir soru benden çıktı.

Benny: "Sen ne saçmalıyorsun tabi ki burası dünya değil burası bizim gezegenimiz Mortnia." Kafamdan aşağıya sıcak sular dökülmüş gibi hissettim. Tiyatroda da değiliz ama çok gerçekçi oynuyorlar abi.

Nasıl burası dünya değildi ya? ''Burası neresi dedin?'' dedim.

Alice: "İnanmıyorum! İşte kehanet karşımızda duruyor kanlı canlı."

Felix:"Sen burayı dünya mı zannetmiştin dünyalı?"

Başım dönmeye başlamıştı. Ne diyordu şimdi bunlar benimle dalga mı geçiyorlardı alttan alttan. Yaptıkları şaka da bir şeye benzese. Allahın değişikleri. Ne dünyalısı ya Satürnlüyüm ben dememek için kendimi zor tuttum. Az sonra gökkuşağı şeklinde şuracığa kusabilirdim.

O an yine kolyem parlamaya başladı gözlerimi açtığımdan beri sessiz sakin duruyordu oysaki. Şuan su yeşili içinde küçük kristal taneleriyle donatılmış bir kolyem olduğunu görüyordum. Metalik rengi yoktu. Cam yeşil renkte bir anahtar gibiydi. Kesin patlamadan sonra bayıldım rüya göremeye devam ediyorum ben.

Çok güzeldi ama göz alıcı bir şekilde daha fazla parlamaya başladı. Elimi kolyeme götürdüm ve sıkıca kavradım çok parlamasına rağmen yine sıcak değildi ve elimi yakmıyordu. Dejavu hissini yaşadım.

O an aklıma annem geldi. Gözlerim kararmaya başladı ve kendimi yere düşerken birinin tuttuğunu hissetmemden sonrası yine bilincimi de kaybettim.

Yine boşluktayım. Her yer siyah. Garip bir ses var. Sanki bana sesleniyor. Ama ne diyor anlayamıyorum.

Bir süre sonra kendime geldim. Annemin sesini duyuyordum. Beni sarsıyordu ve şunları söylüyordu sesi her ne kadar buğulu ve uzaktan gelse de ne dediğini anlamıştım sonunda.

Annem "Hadi kalk artık sabah oldu yarım saattir uyandırmaya çalışıyorum seni."

Sesi artık yakınlaşmış ve normal duymaya başlamıştım. Her yerim ağrıyordu. Çok halsizdim. Gözlerimi zar zor açtım. Tabi karşımda sinirli bir şekilde söylenen annemi gördüm.

Annem''Sana diyorum asya okula geç kaldın. Bu sefer okula almayacaklar bak. Geçende geç kaldın bu gidişte devamsızlıktan yok yazılacaksın benden söylemesi. Böyle devam edeceksen de etme. En azından liseyi bitir başka bir şey istemiyorum senden. Ha birde çantana para bıraktım onunla kahvaltı edersin okulda.'' Dedi ardından odamdan çıktı. Yeni uyanmama rağmen anlamış olmam bir mucize olmalıydı. Merdivenlerden inmeye başladığını belli eden ayak sesleri bir anda bana doğru geri gelmeye başladı. Hadi ama rahat bırak beni.

"Bak hala yatıyor kalksana kızım. Senin yüzünden işe geç kalıyorum seni kaldıracağım derken otobüsü kaçırıyorum bak. Neyse bugün okuldan çıktığın gibi eve gel sana anlatacaklarım var." Dedi. Sonra bir hışım odadan çıkıp merdivenlerden inmeye başladı.

Dış kapıyı kapatma sesi duyulunca gittiğini anladım. Yatakta güzelce esnedikten sonra saate baktım daha içeri girme zilinin çalmasına 1 saat vardı. Of anne ama ya.

Bana söylenip duruyorsun ama hep erkenden kaldırdığından emin olup öyle gidiyorsun. Hazırlanıp evden çıktım. Tam sokağın başına çıkmıştım ki bir şey fark ettim sanki bende bir hafiflik vardı.

Neden böyle hissediyorum derken aklıma çantamı ayakkabımı giyerken merdivende unuttuğum geldi. Koşa koşa gittim çantamı aldım.

Onca şey sonunda okula geldim. Arkadaşıma kısa bir günaydın dedikten sonra sırama oturup başımı kollarıma gömdüm ve gözümü kapattım.

İçimde garip bir his belirdi. Sanki çok önemli bir şey vardı ve hatırlamam gerekiyordu. Bugün bir rüya görmüştüm ilginç bir rüyaydı sanki ama neydi. Ne kadar düşünsem de aklıma gelmiyordu. Annem kaldırırken hatırladığımdan emindim oysa ki ama neden şimdi yok aklımda.

Tüm gün sanırım buna takılı kalacaktım. Akşama kadar düşünürsem aklıma bir yerden de olsa gelir miydi acaba?

Çok garip hissediyorum ama gerçekten. Aniden beni öyle bir sıcak bastı ki anlatamam. Boynumdan alevler çıkacak diye korktum. Oturur pozisyona geldim.

Elimi boynuma doğru attım. Kolyem aşırı sıcaktı birazda canımı yakıyordu. Formamın üstüne çıkardım.

Bunun rengi metal değil miydi? Sabahtan beri bakmadım gerçi. En son ne zaman bakmıştım ki.

Rengi yeşildi. Ah hadi ama bu da ne? Çeketimi boynuma kadar çektim. Kolye gözükmeyecek şekilde ayarladım. Neyse ki sıcaklığı kesilmiş artık canımı yakmıyordu. Oda neydi öyle ya?

Kolyemi her zaman garip bulurdum ama bugün gerçekten bambaşkaydı.

Renk değiştirmek nedir? Sen tepkimeye girip kendi kendine değişen bir şey değilsin kolye. Kendine gel.

Offf. Çok yorgunum uyusam az. Zaten ders Türkçe uyumama bir şey demez Uğur hoca. Hem sıra dostum çok ders canlısı biri o halleder benim yerime hocanın tüm sorularını. Arkadaşıma göz kırpıp kollarıma koydum başımı.

Baş demişken başım gerçekten çok ağrıyor. Keşke evden çıkmadan ağrı kesici içseydim. Gerçi kahvaltıda yapmadım. Neyse bir ara tenefüslerin ortasında çıkarım sanırım.

Sizce Asya'nın yaşamış olduğu gezegende iki gün rüya mıydı ? yoksa bahsedilmekte olan kehanetlerde ki dünyalı mı kızımız ?

Loading...
0%