Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm

@herbirinizokur

Uyandığımda depo gibi bir yerdeydim,etraf kan kokuyordu. Beynim uyanmıştı fakat gözlerim hâlâ kapalıydı. Odanın büyük bir gürültüyle açılmasıyla birlikte bende gözlerimi açtım. Karşımda çok tanıdık bir yüz vardı, fuhuş çetesi tarafından kaçırıldığım gün orada olan adamlardan bir tanesine benziyordu.

 

Adam kapıyı büyük bir gürültüyle açtı ve uyandığımı görünce bana doğru gülümseyerek geldi,

 

"Uyanmışsın Duru hanım." Ay öyle mi olmuş canım ?

 

Sakin davranıcam. Sakin.

 

Adamın sözlerine hiçbir şey olmamış,kaçırılmamışım gibi cevap vermiştim,

 

"Ay çok şükür beyefendi böyle güzel bir güne de gözlerimizi açtık... Çıkaramadım sizi kimdiniz? Hafızam pek kuvvetli değildir kusura bakmayın."

 

"Sizide böyle bir mekanda karşılamak istemezdik ama şartlar bunu gerektiriyor. Bu arada Ahmet ben." Adamda aynı benim gibi hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

 

"Ahmet bey sizinle daha önce karşılaşmış falan olabilir miyiz?" Ben kaçırılmışım hâlâ adama ne soruyorum!

 

"Olabiliriz hanımefendi." Üstü kapalı anlatmasana be adam!

 

Bir anki sessizlik ile buraya normalde Ece ile geldiğimi hazırlamıştım.

Ece nerdeydi sahiden?

Ece'nin yokluğunu hissederek deponun bütün her yerine bakmaya başladım.

Nerdeydi bu kız?

 

"Kimi arıyorsun bebeğim?" Ahmet denen herif kalçasını, deponun en sonunda duran masaya yaslamış beni izliyordu.

 

"Ece nerde?" Sesim normale göre daha yüksek çıkmıştı ve sesimde zerre alay yoktu.

 

Ahmet benim ciddiliğime aldırış etmeyip kendi alayına devam ediyordu,

 

"Olması gerektiği yerde hayatım."

 

"Bak Ahmet efendi, hitap şekillerini düzelt yoksa-" Ben daha sözümü tamamlayamadan Ahmet konuşmaya başlamıştı,

 

"Yoksa ne hayatımın anlamı? Bu boyun,cüssenle beni mi döveceksin?"

 

Sakin kalacağım diye kendimi kontrol etmeye çalışıyordum fakat artık kendimi tutamıyordum. Madem zor oynayacaktı, benim oyunlarıma alışması gerekiyordu.

 

"Senin hayatına öyle bir anlam katarım ki, bırak cüssemi tek dokunuşumla yok olursun piç herif!"

 

Sakin kalacağım diye kendimi kontrol etmeye çalışıyordum fakat artık kendimi tutamıyordum. Madem zor oynayacaktı, benim oyunlarıma alışması gerekiyordu.

 

"Zaten hayatıma çok güzel anlamlar kattın bebeğim. Seni kaç yıldır arzuluyorum bilemezsin! Ama bak, şimdi karşımda duruyorsun." Ahmet kalçasını yasladığı yerden kalkmış ve benim olduğum yere doğru yaklaşıyordu. Gelme üzerime katil!

 

"Sende bu gidişle birazdan mezarda duracaksın benden söylemesi!"

 

"Hadi ama bu kadar mızıkçı olma! En sonunda benim olacaksın! Asi kızları severim." Son sözlerini ise gözünü kırparak söylemişti. Bu adam cidden benim sinirlerimle oynuyordu! Onun söylediklerini es geçip direkt soruya odaklanmıştım.

 

"Ece nerde? Cevap ver bana!"

 

" Ece kimdi birtanem?"

 

"Ulan şimdi sana da ,hitap şekilerine de öyle bir söveceğim ki... Ece işte yanımda gelen arkadaşım."

 

"Ha o mu? Sarışın kız... Güzel kızdı. Fakat kalbide kendisi kadar güzel değilmiş anlaşılan."

 

"Açık konuş benimle."

 

"Hak etmen gerek bebeğim."

 

"Yaa, nasıl olacakmış o?" Alaycı bir tavır ile Ahmet'e doğru yürüyordum.

 

"Ben genelde böyle konularda yatağı tercih ederim ama sana kalmış güzelim..."

 

"Bende genelde böyle konuları konuşmam ama sana kalmış! Şimdi açık konuş benimle, sonra geçersin dalganı"

 

"Ben gayet ciddiyim bebeğim. Neyse ben seni biraz burada bırakayım da sinirin geçsin. Sakinleşince gelirim."

 

Ahmet denen puşt kapıya doğru ilerliyordu.

 

"Dur! Dur gitme."

 

"Sana iyi eğlenceler bebeğim."

 

"Hay sikeyim!"

 

Ahmet beni dinlemeden depodan çıkmış üstünede kapıları kitlemişti. Şaka mıydı bu?

 

Ece yoktu, beni arayan yoktu hiçbir şey yoktu!

Demir merak etmiş miydi acaba beni?

Ne yapacaktım ben?

 

&

 

Neredeyse akşam olmuştu, kimse gelmemişti. Resmen deliriyordum. Birisinden kaçsam ,diğerine yakalanıyordum.

 

Depoda, neredeyse tavanın hizalarında olan bir pencere dışında dışarıyı görebileceğim hiçbir şey yoktu. Aynı zamanda odada bir masa, yanında iki tane dolap ve benim oturduğum bir sandalye vardı .

 

Ahmet beni bu depoda bırakırken büyük ihtimalle, zorundalıktan bile olsa onu kabul edeceğimi sanmıştı fakat öyle olmayacaktı. Beni daha tanıyamamıştı...

 

Ahmet gelene kadar depodaki dolapların bütün çekmecelerini karıştırmıştım. Çakılar, bıçaklar, silahlar ve daha fazlası vardı. Ahmet gelmeden pantolonumun beline 1 tane silah, arka ceplerime küçük küçük bıçaklar ve sütyenimin içine katlanabilir bir çakı koymuştum. O deliyse, ben zırdeliyim.

 

Deponun kapısının açılma sesi gelmişti. Arkama doğru döndüğümde Ahmet'in elinde bir tepsi ile geldiğini gördüm. Ay yetmedi beni mi zehirleyecek?

 

Ahmet girdikten sonra tekrardan kapıyı kilitleyip anahtarları ceketinin cebine koydu ve elindeki tepsi ile yanıma doğru geldi.

 

"Oo bakıyorum da sakinleşmişsin. Afiyet olsun bebeğim , al ye."

 

"Yaa sakinleştim. Ayrıca teşekkür ederim açlıktan ölmeyi bekliyorum size afiyet olsun. Lütfen siktir olup gider misin? Bak rica ediyorum dikkat ettiysen!"

 

" Öyle bir niyetim yok Durucum. Ye şunu!" Durucum ...

 

"Yemeyeceğim! Yeter ya sabahtan beri durdum durdum mal gibi! Bir siktir git başımdan!" Sözlerimden sonra Ahmet'in alay içeren yüzünden eser kalmamıştı...

 

"Duru-"

 

"Ne Duru ulan ne Duru? Sizin sikik hayatınıza ayak uydurmak zorunda değilim! Hele sen. Senin gibi bir piç herifin hayatına asla!"

 

"Kimmiş lan piç? Otur oturduğun yerde sinirimi bozma! Ye şunu da!"

 

"Yemeyeceğim dedim ya! Siktir git işine ya."

 

"Madem yemeyeceksin... İhtiyacın olacak ilerleyen dakikalarda, istersen bir su falan iç birazdan nefes nefese kalacaksın da." Elinde su bardağını uzatarak alayla konuşuyordu. Bu adamın ruh sağlığı yerinde miydi

Az önce sinirden köpüren adam şimdi karşımda ukala ukala konuşuyordu.

 

Ahmet'in elindeki suyu aldım ve aldığım gibide yüzüne doğru fırlattım. İlk önce sendelemişti fakat kendini hızlıca toparlayıp üstüme doğru gelmeye başladı,

 

"Seninde ilerleyen dakikalarda güce ihtiyacın olacak gibi Ahmet, ölüm eşiğinde olacaksın da. Bir su falan iç istersen?"

 

Ahmet, hızla yanıma geldi ve bana tokat attı. Sağ yanağımda hissettiğim hafif karıncalanma ile gözlerimi kapatmıştım fakat fazla zaman vermemek adına durduğum yerden Ahmet'e doğru hızla gittim ve karın boşluğuna tekme attım. Ahmet sendeleyip yere düşmüştü, masanın yanında yerdeydi. Masadan ve yerden destek alarak kalkıyordu ki, yerde duran sargılı eline doğru büyük bir şiddet ile basmıştım. Ahmet yerde acı içinde kıvranırken konuşmaya başladı,

 

"Seni... Seni kaltak! Seni çok pis sikeceğim!"

 

"Yaşarsan neden olmasın? Ayrıca bu kaltağın sana yapacağı daha çok şey var. " Bu sefer eğlenen ve işin alay kısmında olan kişi bendim. Ahmet yerde acı içinde kıvranırken bende kenarda duran ceketine doğru ilerliyordum. Amacım ceketinin cebinde duran, deponun anahtarını almaktı.

 

Cekete doğru ilerlediğimi gören Ahmet acısını umursamayıp bir anda ayağa kalktı ve beni engellemeye çalıştı.

 

Ahmet yaralı olmayan eli ile kolumu tuttu ve beni duvara doğru fırlatırcasına ittirdi. İlk başta sendeleyip duvara doğru sırtımı çarpmıştım fakat Ahmet'e doğru ilerleyip ceketi almaya çalıştım. Ahmet ceketi tutan elimi ters çevirmeye çalıştı ve benim boş bulunmamdan yararlanıp yere doğru ittirdi. Bu sefer ben yerdeydim fakat birşey değişmemişti hâlâ onu öldürebilirdim.

 

Sütyenimde,ceplerimde ve belimde duran aletleri hâlâ fark etmemişti.

 

Ahmet ,yerde duran bedenime doğru ilerledi ve bana doğru eğildi.

 

"Ne oldu Duru? Az önce çok iddalıydın, şimdi havan mı söndü?"

 

"Hâlâ iddalıyım. Seni öldürmem için altta yada üstte olmam bana fark yaratmıyor."

 

"Bakıyorumda çok eminsin kendinden. Güzelim, senin şu vücudunu görmeden ölmeyi beklemiyorum."dedi

 

"Sikik sikik konuşmayı kes! Senin mafyalığını da, seni de , şerefsizliğinide ayrı ayrı sikeyim! O kadar iğrenç bir adamsın ki, yolda bile görsem bu piçliği,iğrençliği tanırım," Ahmet'in öfkesi, sözlerim ile daha da artmıştı. Ahmet'in sinirlenmesine aldırış etmeyip sözlerime devam ettim,

 

"Bu iğrenç hayatında belkide onlarca kişiyi öldürdün,tecavüz ettin,tehdit ettin,şiddet uyguladın ama bir bak. Bak değmiş mi? İğrençliğinden ödün vermemişsin. Normal bir insan gibi hayatını sürdürmek,aile kurmak varken böyle bir orospu evladı olmayı sen seçmişsin. Hiç bir zaman sevilmeyeceksin, bunu aklından çıkarma. İnşallah en yakın zamanda geberip gidersin ama şunu bil ki, öldüğün gün yas değil kutlama yapacağız. Hatta ve hatta kutlamayı bizzat benim düzenleyeceğimden emin olabilirsin."

 

"Senin götün kalkmış anlaşılan! Merak etme Duru, sen kutlama yapamadan benim öldürdüğüm ve tecavüz ettiğim birisi olarak tarihe geçeceksin... Neyse hep laf hep laf birazda icraat değil mi?" Ahmet sözlerinden sonra boynuma yönelmiş ve öpmeye başlamıştı. Ellerimi ise kenarda tutuyordu, ellerimi hareket ettirebilsem sütyenimde yada ceplerimde duran aletleri alıp kendimi savunabilirdim fakat ellerimi hareket bile ettiremiyordum. Bedenimi kenara doğru çekmeye ve onu kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum fakat gram haraket etmiyordu.

 

"Bırak beni piç oğlu piç!"

 

Ahmet cevap vermiyordu,durmayacağını anladığımda dizimi, dizlerinin arasından bir anda çektim ve erkekliğine büyük bir şiddetle vurdum. Ahmet vurmam ile bir anda kendini kenara atmıştı, üstümden çekilmesini fırsat bilip yerden kalkmıştım fakat Ahmet'te benimle eş zamanlı kalkmıştı.

 

"Hırçın ve yaramaz kızlar... Severim. İnşallah yatakta da böylesindir Duru!"

 

Sanki az önce yerde yatan kendisi değilmiş gibi konuşuyordu. Ahmet ağır adımlarla masaya doğru gitti ve büyük bir bıçak alıp üzerime doğru gelmeye başladı. O geliyordu,ben daha da geriye doğru gidiyordum.

 

Sırtım duvara değdiğinde yolun sonuna geldiğimin farkına varmıştım. Kaçacak yerim kalmamıştı, aramızda kalan iki adımlık boşluğu da Ahmet kısa bir sürede doldurmuştu.

 

Ahmet, elimde duran bıçağı dudaklarımda gezdirdi ve dudağımın yanına bir kesik bıraktı. Bıçağın bana değmesi ile inlemiştim ama onun umrunda değildi. Dizimle, tekrardan ona vurmayı denemiştim fakat bu sefer çekilmişti. Çekilmesi ile aramızda tekrardan birkaç adımlık bir mesafe açılmıştı. Bunu fırsat bilip Ahmet'in yüzüne yumruğumu geçirmiştim. Ahmet geriye doğru sendellendi ve büyük bir öfke ile tekrardan bana doğru geldi,

 

"Lan sen ne yapıyorsun! Öldüreceğim seni be kadın!"

 

Ahmet, beni yere doğru ittirdi ve yer düşmemi sağladı.

 

"İşte şimdi işin bitti kaltak!"dedi ve elinde tuttuğu bıçağı sağ kolumun kenarına sapladı. Bıçağı saplaması ile bütün vücudum adeta buz kesmişti, canım hiç yanmadığı kadar yanıyordu fakat pes etmeyecektim. Ahmet kolumdan çıkardığı bıçağı tekrar bana saplamak için kaldırdığında kendimi yana doğru çektim ve onu engelledim.

Deponun dışından araba ve insan sesleri geliyordu . Demir mi gelmişti?

 

Kolumun acısını umursamadan bakışlarımı Ahmet'e çevirdim,

 

"Noldu Ahmet? Beklediğin tepkiyi alamadın mı yoksa? Ben senin dediklerini yapıyorum. Mesela demiştin ki 'ben hırçın ve yaramaz kızları severim...'"

 

Sözümü yarıda bıraktım ve cebimde duran bıçağı çıkartıp elimde sıkıca tutup, büyük bir hız ile Ahmet'in köprücük kemiği hizalarına sapladım. Ahmet acı ile bağırırken ben cümleme devam ettim,

 

"... Ben de hırçın ve yaramaz bir kızım umarım sende fark etmişsindir." Sözümü tamamladım ve Ahmet'e sapladığım bıçağı, hem daha çok acı çekmesi hem de daha çok kan kaybetmesi amacı ile sapladığım yerden çıkardım. Çıkarmam ile daha fazla bağırmıştı. Yerden kalkamıyordu, acısı katlanılmazdı. Biliyordum.

 

Ahmet'in yanından kalkmıştım, elime sıçrayan kanları üzerime silerken deponun kapısından bir ses duyuldu,

 

"Duru! Duru burda mısın? Ses ver Duru..." Demir'di bu! Demir gelmişti.

 

Kapı durmaksızın tekmeleniyor ve yumruklanıyordu. En sonunda deponun içinde beni duyması umudu ile bağırdım,

 

"Burdayım Demir! "

 

"Duru yanında birisi var mı? "

 

"Ahmet... O var. Ama kendisi şuan pekte ayık değil."

 

"Ne? Duru ,kapıyı açacağız kapının etrafındaysan çekil!"

 

"Tamam ! Tamam ben kenardayım zaten."

 

Kapının biraz uzağında kenarda yere oturmuş bekliyordum. Ahmet tam karşımdaydı baygın bir şekilde yatıyordu. Bakışlarım ondaydı, ayrılamıyordum. Bunu ben mi yapmıştım sahiden? Bir insanı öldürmüştüm resmen!

 

Hak etmişti fakat... Ölmeyi hak etmiş miydi?

 

Kapı, 15 dakikalık uğraşın sonunda açılmıştı. Demir, Ayaz, Bora, Ozan hepsi kapının girişinde durmuş bana ve Ahmet'e bakıyorlardı.

 

Demir, bu kadarını yapacağımı tahmin etmemiş olacak ki afallamış bir şekilde bana bakıyordu. Ayaz ve Ozan da aynı şekildeydi. Bora ise sanki her gün ölü bir insan görüyormuş gibi bakıyordu. Tepki vermiyordu.

 

Demir, yanıma doğru geldi ve hızlıca bana sarıldı,

 

"Duru iyi misin? Sen mi yaptın bunu?"Ahmet'i kastediyordu,

 

"Ben iyiyim .Bana saldırıyordu... Kendimi başka bir şekilde koruyamazdım. Ben katil oldum Demir."

 

"Katil olmadın Duru. Ayrıca saldırıyordu da ne demek?"

 

"Başka zaman anlatabilir miyim? Kolum acıyor ve başım ağrıyor."

 

Demir sözlerim ile kolumun yaralı olduğunu fark etmişti. Hâlime üzüldüğü belliydi.

 

"Tamam Duru, burdan çıkalım ilk önce."

 

"Tamam ..."

 

"Seni kucağıma alacağım,kafanı yaslayabilirsin yada uyuyabilirsin. Seni iyileştireceğim..."

 

Demir, sözlerinin ardından beni kucağına almıştı.

 

"Bora! Şu herifi alın burdan, birazda ben hırpalayayım. Ayrıca temizletin burayı bizim adamlara. Biz eve gidiyoruz sizde gelirsiniz işiniz bitince."

 

"Tamam abi, siz gidin biz halledeceğiz."

 

Demir beni depodan çıkarttı ve arabaya bindirdi. Her ne kadar dirensem de en sonunda gözlerim kapanmıştı.

 

&

 

Demir'in bana seslenmesi uyanmıştım,

 

"Duru... Duru kalk hadi yemek ye, istersen sonra bir daha uyu. Duru kalkar mısın?" Demir tepemde dikilmiş beni uyandırmaya çalışıyordu.

Demir'in de hatırlatması ile açlığımın farkına varmıştım. Neredeyse bir buçuk gündür yemek yemiyordum. Gözlerimi açtım ve yatağımın üstünde oturan Demir'e döndüm,

 

"Günaydın." Demir bu kadar sakin olmam karşısında şaşırmıştı.

 

"Sana da günaydın Duru. Gel hepimiz aşağıdayız, kahvaltı yapacağız."

 

"Tamam geleceğim." Sözlerim ile Demir odadan çıkmıştı.

 

Dün Ahmet'in bıçak sağladığı kolum şuan dikişliydi. Büyük ihtimalle ben uyurken Demir eve doktor çağırmıştı.

 

Aşağıya inecektim fakat ilk önce üzerimdeki pislikten kurtulmam gerekiyordu. Üstümde kurumuş kan lekerleri vardı. Üstümdekileri çıkardım ve duşa girdim.

 

&

 

Yarım saatin sonunda yıkanmış,giyinmiş ve vücudumdaki kan lekelerinden arınmıştım. Peki ya ruhumuzdakiler Duru? Onlar ne olacak?

 

Hazırlandıktan sonra aşağıya indim ve mutfağa girdim. Ayaz, Ozan, Bora ve Demir hepsi masadaydı. Bende yanlarına oturdum ve kahvaltıya başladık.

 

Demir'in yanında oturuyordum, Ayaz ve Ozan kendi aralarında ortamı yumuşatmak için espriler yapıyor ve konu açmaya çalışıyordu. Fakat onların şakalarını bile umursayamayacak kadar yorgundum. Bu yorgunluk hem fiziksel hem ruhsaldı.

 

Demir sessizliğimi ve dalgınlığımı fark etmiş olacak ki benim sandalyemin altından tutup kendisine doğru çekti ve kulağıma doğru eğildi,

 

"Neden bu kadar durgunsun? Biliyorum yaşadıkların kolay değil, üstesinden beraber geleceğiz. Bana ister güven ister güvenme,ister sev ister sevme. Sen Karademir'im diyerek dans edene kadar seninleyim." Demir'in sözleri karşısında ikimizde gülmüştük.

 

"Peki ya sonra? Dans edene kadar benimlesin, sonrasında neredesin?"

 

"Yine seninleyim Duru, beraber dans edeceğiz. Sözüm olsun. Peki ... Var mısın benimle dans etmeye?"

 

"Şarkı bitene kadar..."

 

"Sonsuza kadar..." Demir'e büyülenmiş gibi bakıyordum,yada ben öyle sanıyordum. Bizim bu anımızı bölen Ayaz olmuştu,

 

"Hop hop hop! Aile var burda. Hanımlar beyler, lütfen ilişkinizi yatak odası gibi yerlerde değerlendirin." Ayaz hâlâ işin dalgasındaydı.

 

Demir gözlerini benden ayırmadan Ayaz'a cevap vermişti,

 

"Ayaz senin böleceğin zamanı sikeyim."

 

Ayaz ve Ozan gülerek bize bakıyordu. Ozan en sonunda söze girdi,

 

"Demir, bence Duru'ya daha fazla böyle bakma yoksa kız kaçacak..."

 

Demir sanki birşey hatırlamış gibi bir Ozan'a birde bana baktı ve lafa girdi,

 

"Ha kaçmak demişken Duru, sana sorayım neden kaçtın? Yine kaçtın Duru. Söz verdin,yapmam dedin bir daha yaptın. Her zaman güven verip,ümit verip kaçıyorsun. Neden Duru? Neden hep kaçıyorsun?" Demir gayet ciddi bir şekilde soruyordu. Şuan herkesin ilgi odağı ben olmuştum. Gerçekleri söylesem ne olurdu? Ece'nin bana yardım ettiğini yada beni kaçmaya ikna ettiğini? Ama yapamazdım, Ece ortalıkta bile görünmezken ona birşey yapmazdım.

 

"Son zamanlarda seninle çok kavga ediyorduk,beni kısıtlıyordun 'çıkmazsın' 'edemezsin' diye. Hep olumsuz bakıyordun. Ve..."

 

"Ne Duru ne? Bunlar bahanen mi? Kısıtlıyorum evet, ama seni hiçbir yere götürmüyor da değilim. Herşeye olumsuz bakıyorsun diyorsun, dediklerinin birçoğunu yapmaya çalışıyorum. Senin bahanen bu olamaz! O zaman yapmayacağım Duru. Sana bu zaman içerisinde dediklerini yapmayacağım. Edemezsin, çıkamazsın demeyeceğim yada olumsuz bakmayacağım. Yeterki kaçma artık! Anla benide. Gün boyunca şakalaşıyoruz,yemek yiyoruz,film izliyoruz. Ama günün sonunda 'acaba Duru yine kaçacak mı?' diye düşünmekten bıktım! "

 

Demir içindekileri kusuyordu, haklıydı. Ben neden kaçmıştım sahiden?

Ece'yi ele vermemek için yalan uydurmaya çalışmıştım fakat yapamamıştım. Yalan söyleyemiyordum.

 

Demir sözleri bittikten sonra derin bir nefes aldı ve gözlerini ovaladı. Bu seferde ben cevap vermiştim,

 

"Özür dilerim. Kaçtığım için. Güven verdiğim için. Senin bana yaptığın bütün iyilikleri göz ardı ettiğim için. Herşey için özür dilerim. Bilmiyorum çabuk duygu değişimi yaşıyorum, sabah seninle gülüyorsam akşam seninle kavga ediyorum. Ayrıca gerçekten şuan kavga etmek istemiyorum. Kır,bağır, dök ne yapıyorsan yap. Ama şuan lütfen yapma. Başım,ilaç aldığım ve uyuduğum halde geçmedi üzerimde adını koyamadığım bir yorgunluk var. Ama şunu bil, bir daha kaçmaya yeltenmeyeceğim. Ve önceden yaptıklarım için de özür dilerim." Kaç kere özür diledim bilmiyordum bile. Başımın ağrısından ve yorgunluğumdan dolayı saçmalıyordum.

 

Demir, sözlerimi en az benim kadar dikkat ile dinlemişti.

 

"Özür dileme Duru. Yapma, sadece bir daha yapma. Her seferinde sana aynısını söyleyeceğim. Yapma diyeceğim ve sen büyük ihtimalle tekrardan yapacaksın. Ve ben sana buna rağmen güveneceğim." Demir'de yorgundu, üzgündü ve bana fazlası ile kırgındı. Resmen bir daha kaçmamam için bana yalvarıyordu.

 

"Yapmayacağım Demir. Sana ümit verip kaçmayacağım."

 

"Göreceğiz Duru." Bu mu yani? Biraz daha samimi olabilirdin Demir!

 

Masadan kalkmış ve salona geçmiştim. Ayaz, Ozan ve Bora büyük ihtimalle bahçedeydi. Demir ise salonda oturmuş telefonuna bakıyordu.

 

Salona girmem ile bakışlarının bana dönmesi bir olmuştu. Elinde ki telefonu bıraktı ve oturmam için işaret verdi.

 

"Duru, biliyorum yorgunsun. Ama sana şuan soracağım soruları dürüst bir şekilde cevaplamanı istiyorum."

 

"Tamam sor hadi."

 

"Ahmet'i daha önce tanıyor muydun?"

 

"Hayır."

 

"Peki, Ahmet biz geldiğimizde oldukça kötü bir haldeydi neden?" Acaba ölmüş müydü? Aklıma takılan tek soruydu. Ben katil mi olmuştum?

 

"Öldü mü ?"

 

"Ne demek öldü mü?"

 

"Ahmet öldü mü Demir? Ben bu yaşta katil mi oldum? Bu yüzden mi hepiniz bana böyle bakıyorsunuz? "

 

"Nasıl bakıyoruz Duru? Ve ölmedi. Henüz. Kötülere birşey olmaz merak etme . Sen cevap ver, neden Ahmet o haldeydi?"

 

"Çünkü, bana saldırmaya çalıştı. Zorla öpmeye,dokunmaya çalıştı. Vurmaya çalıştı. Üzerime geldi biraz vurdu. Sonra burama," elimle boynumu gösterdim ve sözlerime devam ettim.

 

"Sonra boynumu... Öpmeye başladı. Her ne kadar belli etmemeye çalışsam da o an öleceğim sandım biliyor musun? Kendimi o an ,o kadar kirli hissettim ki anlatamam. Ama yaptım kendimi korudum. Ancak böyle durabilirdi... Bıçağı sapladığımda hiçbir pişmanlık duymamıştım Demir. Öldü sanmıştım meğer baygınlık geçirmiş. Katil oldum sandım." Ben uzun uzun anlatırken Demir beni dikkatle dinliyordu. Dinledikçe siniri artıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

 

"Katil değilsin Duru. Ayrıca sen kirli bir kadın değilsin, olmayacaksında. O piç herifin sana dokunduğu ellerini, öptüğü dudaklarını kezzap ile yakacağım. " Demir her bir cümlesini bastırarak söylüyordu. Sinirliydi,siniri Ahmet'e ve yaptıklarınaydı. Demir'in söylediklerini es geçip içimdekileri boşaltmaya devam ettim,

 

''Geldi öptü,vurdu, bağırdı, çağırdı... Hatta biliyor musun? Bana Durucum dedi. Ne yalan söyleyeyim o an orda senin olmanı diledim. Peki Demir, sen neden bana bunları soruyorsun?"

 

"Duru, bende deponun kamera kayıtları var. Fakat sadece kamera kayıtlarına bakarak seni yargılayamam, sadece senin ne hissettiğini bana söyleneni ve içinde kalanları söylemeni istedim."

 

"Aslında bunları sana anlatmak iyi geldi ... Çünkü bir ömür boyunca bunları içimde tutamazdım. "

 

"Anlatmak istediğin başka bir şey var mı? Dinlerim seni."

 

"Şuan hiçbir şey yok. Herşeyi anlattım zaten az önce."

 

"O zaman son sorumuza gelelim," Demir hafif gülerek söylüyordu.

 

"Bu kadar sırıttığına göre komik bir soru olmalı?"

 

"Sen benim Durucum dememi seviyor muydun?" Haydaaa başladık yine.

 

"Evet seviyordum Demir. Peki ya sen? Sen seviyor muydun sana Demircim dememi?"

 

"Karademirim'i tercih ederim Durucum." İkimizde bu dediğine gülmüştük.

 

"Etkisinde kalmışsın gibi ?"

 

"Ne demezsin... Karşımda bir kız kıvırtarak Karademirim söylüyor kaçırır mıyım bu anı? Asla!"

 

"Off sen geç dalganı! Ben seni sarhoşken göreceğim."

 

"O biraz zor Durucum ."

 

"Demir ikide bir deme şunu!"

 

"Neyi Durucum?"

 

"İkide bir Durucum deme!"

 

"Neden Durucum?" Şimdi baş ağrısı, yorgunluk demeden dalacağım şimdi! Ortamı yumuşatmak için konuyu değiştiriyordu.

 

"Ya Demir!"

 

"Tamam tamam sakin ol. "

 

&

 

Akşam olmuştu, yemeklerimizi yemiştik. Hepimiz salonda oturmuş sohbet ediyorduk.

 

"Aşırı sıkıldım birşeyler yapabilir miyiz?" Soruyu sormam ile Ayaz başını telefondan kaldırdı ve bana döndü,

 

"Ben geçenlerde bir film görmüştüm. Madem sıkıldınız onu izleyelim."

 

"Olur, ne filmi ? "

 

"Korku,aksiyon falan galiba."

 

"Sizede uygunsa izleyelim mi Demir?" Demir'e bakarak sormuştum soruyu.

 

"Tamam açında izleyelim." Demir'in komutu ile Ayaz sehpadan kumandayı aldı ve filmi açtı. Filmin başlaması ile herkes arkasına yaslanmıştı.

 

Bora tekli koltukta oturmuştu, bense Ayaz ve Ozan'ın ortasındaydım. Demir ise L koltuğun sonuna doğru oturmuştu. Demir'in,Ayaz ve Ozan'ın ortasında oturmamdan rahatsız olduğunu anlamıştım. İkide bir bize bakıyordu. Ayaz ve Ozan'ın ortasından kalktım ve Demir'in yanına oturdum. Demir şaşırmıştı yanına gelmem konusunda.

 

"Kolun acıyor mu? O yüzden mi geldin? Yada başın falan mı ağrıyor? Ağrı kesici getireyim mi?" Kolumda hâlâ hafif bir sızı vardı fakat abartılacak kadar da değildi. Demir'e döndüm ve cevap verdim,

 

"Hayır bir yerim acımıyor. Sadece yanına gelmek istedim." Demir sözlerim karşısında daha da şaşırmıştı. Fakat yüzünde memnun bir ifade vardı.

 

(...)

 

Filmin artık sonlarına gelmiştik. Herkes büyük bir dikkatle izliyordu. Hayatımızda hiç kaos,aksiyon yokmuş gibi birde bunu izliyorduk. Sıkıldım demeseydim keşke şimdi de Ayaz'ın bulduğu saçma mafya filmini izliyorduk. Gerçek hayatlardan uyarlanmıştır yazısı falan mı çıkacak?

 

Başımı filme çevirdiğimde; adamın, kızın defalarca karnına bıçak sapladığını ve resmen organlarının ortaya çıktığını gördüm. Ahmetten kaçamasaydım sanırım orada ben olacaktım. Resmen filme kitlenmiştim. Bir anda televizyonun kapanması ile Ayaz bize doğru bağırdı,

 

"Ya en heyecanlı kısmı gelmişti! Demir açsana ne duruyorsun?" Ayaz sinirle konuşuyordu fakat Demir'in bakışlarını görünce bir anda yerine sindi.

 

"Bence artık yatalım, saatte geç oldu zaten. Ayaz sende çok uzatma izlersin başka bir zaman." Ayaz konuyu uzatmamak adına susmuştu.

 

"O zaman iyi geceler hepinize. "

 

"İyi geceler" iyi mi geceler?

 

Herkese iyi geceler dedikten sonra odama çıkmıştım.

 

Saat gece üç civarı olmalıydı fakat ben hâlâ uyuyamıyordum. Uykum vardı ve yorgundum.

 

Yüzümü yıkadım,yastığı değiştirdim,yatağın yanında duran koltukta bile yatmayı denedim. Ama olmuyordu. Uyuyamıyordum.

 

Gözümü kapatıyordum fakat gerçeğe yakın bir kabus ile geri uyanıyordum. Ne yaparsam yapayım olmuyordu . Gözümü kapattığımda ya Ahmet'in kanlı vücudu yada Ahmet'in bana yaptıkları gözümün önüne geliyordu.

 

Yataktan kalktım ve tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım. Kabusları bırak,düşüncesinde bile kan ter içinde kalıyordum.

 

Tuvaletten çıktıktan sonra üstümü değiştirdim ve odadan çıktım. En azından Demir'e söylesem birşeyler bulurdu. Demir'in odasının kapısını sessizce açtım ve Demir'e seslendim,

 

"Demir... Demir!" Demir yavaşça gözlerini açtı ve ovaladı.

 

"Duru? Noldu bir yerin mi acıyor?" Gözlerini tamamen açmış elime ve boynuma bakıyordu.

 

"Hayır... Ben uyuyamıyorum. Kaç saattir uyuyup uyanıyorum,her seferinde kâbus görüyorum. Uyku ilaçlarımı da bulamadım..." Demir rahatlamış bir ifade ile yatakta doğruldu ve konuşmaya devam etti,

 

"Uyku ilaçları, uyku düzenini daha çok bozabilir. Ben aldım ilaçlarını."

 

"İlaçları şimdilik verir misin? Eğer vermeyeceksen... Şimdilik beraber yatsak. Yani rahatsız olursan sorun değil. Yorgunum ve uykum olduğu halde uyuyamıyorum."

 

"Sen rahatsızlık vermezsin bana Duru. Gel yanıma." Demir yatağı işaret ederek konuşuyordu.

 

"Peki..."

 

Demir'in izin vermesi ile yanına yattım ve gözlerimi kapattım. Kokusu sinmişti yastığa ve yatağa.

 

Saçlarım Demir'in tarafına doğru uzanıyordu, saçlarımı çekeceğim sırada eli ile engellemesiyle saçlarımı bıraktım.

 

Uzun parmakları saç uçlarımda geziniyordu. Saçlarım ile oynanmasını seviyordum ve daha çok uykum geliyordu.

 

"Vanilya ilk defa bu kadar güzel kokuyor..."

 

Merhabaaaa bölümü beğendiniz mi?

 

İlk defa bölüm sonum mutlu bitti...

 

-Bu bölüm Duru Demir'e biraz daha yakınlaştı beni lütfen bu yüzden linçlemeyin.-

 

En sevdiğiniz karakter?

 

Bölümde en çok sevdiğiniz yer?

 

İstenilen sahneleri yorumlarda belirtmeyi unutmayın hepinizi çok seviyorum yorum yapmayı ve yıldızlamayı unutmayın bir sonraki bölümde görüşürüzz💗💗

Loading...
0%