
Duru Saracadan;
"Abi... Ece hanım... Tahmin ettiğimiz gibi. Duru hanımı, Ahmet'e ulaştıran ve çeteye girmesini sağlayan kişi Ece hanımmış."
Bora'nın sözleri ardından elimi kapıya koydum ve destek almaya çalıştım. İnsan kendi arkadaşından böylesine bir kötülük görmeyi hakeder miydi?
Herşeyim dediğim,o yapmaz dediğim,bir tek ona güveniyorum dediğim kişi, beni fuhuş çetesinin eline veren kişinin ta kendisiydi.
Ahmet ,beni Ece sayesinde bulmuştu. Ece sayesinde Ahmet'in iğrenç deposunda saatlerce işkence çekmiştim. Ece yüzünden fuhuş çetesinin eline düşmüştüm.
Ece. Herşeyin suçlusu,herşeyin katili.
Evden kaçmam için bu yüzden bu kadar çok yalvarmıştı demek... Beni o yüzden o bara götürmüştü. Beni bilerek o bara götürmüştü. Fuhuş çetesinin eline düşeceğimi bile bile!
Ben yerimde durup bir noktaya kitlenmiş bakarken nefes bile alamayacak raddeye gelmiştim. Benim bu halimi fark eden Demir, kolumdan ve belimden kavradı ve kucağına aldı,
"Bora içeriye gelin, Asya sende su falan getir, Ayaz kapıyı kapat!" Demir herkese emir veriyor aynı zamanda da beni salona götürüyordu.
Demir beni koltuğa yatırdı ve baş ucuma oturup başımı kaldırıp su içirmeye çalıştı,
"Duru, güzelim aç ağzını iç şu suyu... Duru aç gözlerini." Ağzımı açtım ve Demir'in ağzıma dayadığı suyu içmeye başladım,
"Tamam iyiyim... Sadece... Şaşırdım biraz."
"Güzelim, bak şimdi ben sana daha detaylı anlatacağım bunları sen sakin kal tamam mı?"
"Tamam tamam."
Sözümün ardından Demir, Boraya komut verdi ve Bora konuşmaya başladı,1
"Ece hanım, fuhuş çetesi ile para anlaşması yapmış ve Duru hanımı tuzağa düşürmüşler. Ayrıca Ece hanım ve Ahmet daha önceden tanışıyorlarmış. Bunların dışında ulaştığımız küçük bilgiler daha var fakat Ece hanım şuan İzmir taraflarında ve yurt dışına kaçmayı planlıyor aynı zamanda çete ile olan irtibarını da kesmiyor. " Bora'nın her bir cümlesinde daha da nefesim kesiliyordu. Ece ve Ece'nin gerçek yüzü ile tanışıyordum şuan... Bana bunları nasıl yapmıştı aklım almıyordu.
"Bora, Ece'nin yurt dışına çıkmasına izin vermeyeceksiniz ayrıca Ece'yi yakalattırın onun işine ben değil siz bakacaksınız."
"Tamam abi Ozan ve Ayaz baksın mı Ece'ye?"
"Aynen öyle. Ayaz, siz ikiniz Ozan ile Ece'yi biraz süründürün sonra da ortadan kaldırın." Kısa yoldan öldürün demek istiyordu.
Ece her ne kadar bana böylesine bir kötülük yapsa da ölmeyi hak ediyor muydu gerçekten?
Demir'in gözleri nefret ile kaplıydı. Şuan yanımızda Ece'yi görse kendi elleriyle öldürebilecek bir nefretti bu. Fakat bu nefret sadece onda değildi, bende de en az Demir kadar bir nefret vardı.
Başımın kenarında oturan Demir'e doğru döndüm ve konuşmaya başladım,
"Demir..." Duyduklarım karşısında istemsizce gözlerim dolmuştu, Demir ise bu halimi görünce yüzümü avuçlarının içerisine aldı ve konuşmaya başladı,
"Sana bunları yaşatanları öldüreceğimize söz veriyoruz Duru. Aldıkları her nefesi, attıkları her adımı onlara zehir edeceğim. Sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim." Demir'in ellerinin üstüne ellerimi koydum ve devam ettim,
"Biliyorum... Demir ben son kez bile olsa Ece ile görüşmek istiyorum." Demir bunu duyunca şaşırmıştı. Ellerini çenemden çekti ve omzuma koydu,
"Duru sen nasıl böyle bir şeyi istersin? Bana mantıklı bir sebep sun... Öyle bir sebep olsun ki yarına kalmadan Ece'yi senin önüne getireyim."
"Sana bu konuda neden çok önemli bir sebep lazım Demir? Son kez bütün hayatımın içine sıçan kız ile yüz yüze gelmek istiyorum. "
"Evet Duru bana önemli bir sebep lazım çünkü konu sen olunca almayacağım önlem, yapmayacağım şey yok. Seni kaybetmeyi göze alamam Duru. Anla beni!"
"Lütfen sen de beni anla Demir. Ece'yi getir önüme, yarım saat bile olsa konuşalım. Sizde olun yanımızda, sonuçta senin yanında bana hiçbir zarar gelmez değil mi?"
"Peki Duru peki!" Demir en sonunda pes etti ve tekrardan Ayaz'a döndü,
"Ayaz siz yarın sabah,öğle arası Ece'yi getirin buraya sonra ne yapıyorsanız yapın."
"Tamam abi..." Ayaz'ın ardından oturduğum yerden kalktım ve Asya'nın yanına ilerleyip sessizce konuşmaya başladım,
"Asya... Odama gelir misin?" Asya sözlerim ile başını telefondan kaldırdı ve ayağa kalktı. İyi olmadığımı görünce kolumdan tuttu ve destek vererek merdivenleri çıkmaya başladık,
"Kuzum ne oldu sana?" Odaya gelmiştik Asya karşımda oturuyordu. Ve olayı anlamaya çalışıyordu.
"Asya... Yapamıyorum, dayanamıyorum." Gözlerim istemsize dolmuş,sesim titremişti. Asya beni dinlerken konuşmaya devam ettim,
"Asya bir baksana bana... Hayatım yalanlar üzerine kurulmuş. En yakın arkadaşım sandığım kişi beni para karşılığı bir çeteye orospu ünvanında satıyor, Ahmet denen bir lavuk sapık gibi hep beni takip ediyor,ailemin sikinde bile değilim!" Ve daha fazlası vardı. İnsanın içinde birikiyordu bunların hepsi.
İçinde fırtınalar kopan bir kız dışarıya güneş de saçabilirdi, sele de vurabilirdi.
Ben her bir cümlemde daha fazla ağlarken Asya dayanamadı ve yerinden kalkıp yanıma oturdu. Başımı kendi boynuna yasladı ve saçlarımla oynayarak konuşmaya başladı,
"Duru seni en iyi ben anlarım. İkimizde hemen hemen aynı şartlarda büyüdük. Ve biz sadece büyüdük hiç bir zaman çocuk olamadık. Çevrene bakınca... Evet birçok kişi sana yalanlar söylemiş,yalanlar üzerinden oynamış. Ama şunu bil ki biz her zaman doğrular üzerinden gideceğiz, yalanları teker teker sileceğiz. Hem çevremizden hem de hayatımızdan. Bak Demir senin yanında, senin için yapmayacağı şey yok. İster Ece'yi ister Ahmet'i hepsini öldürecebilecek, senin için kendini feda edebilecek bir adam o." Asya'nın da dediği gibi beni en iyi o anlardı.
"Ne kendisini ne çevresini, hiç bir şeyi feda etmesini istemiyorum. Sadece artık hayatımda yalan, haketmediğim sevgisizlik ya da nefreti görmek istemiyorum."
"Kimden ne nefreti gördün ki Duru?"
"Kimden görmedim ki Asya? Bak bana, ailem bile sevmemiş beni, elin adamı mı sevecek?"
'Ailesinin bile sevmediği,istemediği kızı ben ne yapayım Duru?!" Aklıma Demir'in eskiden bana söyledikleri gelince elimi alnıma attım ve ovalamaya başladım.
"Demir seni gayette seviyor Duru, bunu nerden çıkardın?"
"Tamam... Tamam Asya başım ağrıyor... Saçmalıyorum işte boşversene beni... Biraz uyuyayım gelirim aşağıya." Asya yanımdan kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı,
"Peki biz aşağıdayız." Asya'nın odadan çıkması ile koltuktan kalktım ve yatağa geçtim.
Uyku herşeyin çözümü olmasa da bazı şeylerin en iyi çözümü olabilirdi benim için. Belki bir belki beş saat her şeyden uzaklaşıp, gözlerimi kapatıp kendi rüyamda kaybolabilirdim.
Yatağa yattım ve yastığı göğsüm ile bacaklarımın arasına alıp sarıldım. Kendimi uykunun kollarına bıraktım.
&
Aşırı terlemem ile uyanmıştım. Küçükken de böyle olurdu, stres yaparsam aşırı terlerdim.
Uyanmıştım fakat Demir'in kolları belime sarılıydı ve o da uyuyordu. Gece yarısı olmalı ki dışarısı kapkaranlıktı.
Demir'in kollarını belimden çektim ve yataktan kalktım. Banyoya girdim ve yüzümü yıkayıp aşağıya indim.
Aşağıda kimse yoktu ki zaten saat gece dört sularındaydı. Mutfağa geçtim ve yaptığım tatlılardan yemeye başladım.
Tatlı çok güzeldi, kremasını çok güzel yapmışım. Bembeyaz, kusursuz ve yumuşacık. Yer yer beyaz çikolatalar ve normal sütlü çikolatalar vardı. Üstünde ise tarçın. Tatlının konu ile alakası yoktur.
Tatlımı yedikten sonra bulaşıkları aldım ve yıkamaya başladım. Saatin kaç olduğu yada ses yapabileceğim umrumda değildi.
Normalde evde hizmetli vardı fakat belirli günlerde geliyordu. Zaten bulaşık dışında evde pekte bir dağınıklık yoktu.
Ece'yi son kez bile olsa görmek istiyordum. İster kavga ister barış her türlü konuda onu görmek en azından bunu neden yaptığını sormak istiyordum.
Erken yattığım için gecenin bu saatinde kalkmıştım. Bütün uykum da kesilmişti zaten. Başımın ağrısı ve göz altlarımın şişkinliği hâlâ geçmemişti.
Bu sıcakta regl olmak cidden kızların en büyük sorunu falan olabilirdi. Regl yüzünden sinirlerim durduk yere bile tepeme çıkıyordu. Ya da bunu bahane ediyordum.
Bulaşıklar nerdeyse bitmişti sadece kurulayıp yerlerine yerleştirmek kalmıştı ki mutfağın girişinden gelen ses ile arkama döndüm,
"Duru?" Demir mutfağın girişinde durmuş gözlerini ovuşturarak konuşuyordu.
"Ne var Demir?" Demir yanıma geldi ve belimden sarılarak konuşmaya devam etti,
"Bir şey yok güzelim sadece bu saatte neden mutfakta bulaşık yıkıyorsun diye soracaktım."
"Sanane Demir. Gidip uyusana."
"Anlaşılan asiliğimiz yine üstümüzde... Neyse yarın sabah seni gezdireyim ben bi... Gönlünü alırım senin."
"Hayır Demir! Yarın Ece'yi tam karşımda istiyorum. Evden çıkmayacağım."
"Bak güzelim, Ece'yi boşver. O kız ile yüz yüze gelmeni istemiyorum."
"Sana sordum mu Demir? Senin fikrini istedim mi? Ben gelsin dediysem gelecek! Ha eğer diyorsan, gelmesin falan... Gidip bulmasını da bilirim ben."
"Tamam Duru tamam getireceğim yarın o kızı. Hadi gel uyuyalım."
"Ben uyumayacağım sen uyu, uykum yok zaten."
"Bak böyle yapma, kalbini mi kırd-" Demir'in sözü benimle kesilmişti,
"Hayır Demir, yat zıbar!"
"Kime,neye bu sinirin... Neyse iyi geceler." Demir mutfaktan ayrıldı ve bulaşıkları kurulayıp bahçeye geçtim.
Bahçe fazla büyük değildi fakat çok güzeldi. Ortada bir havuz ve en sağda bir mangal yeri vardı. Havuzun kenarları şezlong ve şemsiyeler ile kaplıydı. Bahçeye açılan kapının yanında ise bir oturma köşesi vardı.
Bahçede otururken soldaki eve bakmaya başladım. Onlarıda benim gibi uyku tutmamış olacakki bahçede oturmuş sohbet ediyorlardı. Biraz daha incelediğim de Demir'in ailesi olduğunu fark ettim. Bizim kapımıza geldikleri gün ,
'Merak etme Demir artık komşuyuz.' demişlerdi. Demek yanımızda oturuyorlardı. Onları da bir gün eve davet etmek istiyordum hem Demir'in onlara karşı kaba çıkışından özür dileyecek hem de daha yakından tanışacaktım.
Dışarıda biraz daha dolaştıktan sonra salona gittim ve televizyon izlemeye başladım.
&
Sabah olmuştu ve ben hâlâ ayaktaydım. Uyku tutmuyor daha doğrusu Ece ile yüzleşmeye, karşı karşıya gelmeye hem heyecan hem de korku sarıyordu içimi...
Demir dışında herkes mutfaktaydı. Masaya kahvaltılıkları yerleştiriyor ve sohbet ediyorduk.
Demir'i uyandırmak için mutfaktan çıktım ve odasına gittim. Demir hâlâ camış gibi yatıyordu. Yanına gittim ve omzuna dokundum,
"Demiir..." Demir olduğu yerden arkasına döndü ve duymazdan geldi,
"Demir!" Demir beni umursamadı ve uyumaya devam etti.
Madem beni umursamıyor,duymazdan geliyor sonuçlarına katlanacaktı!
Yanda duran suyu aldım ve Demir'in kafasından aşağıya boşalttım. Suyu boşaltmam ile Demir yataktan kalktı ve gözünü ovaladı,
"Duru... Duru yaktım seni Duru!" Demir'e cevap vermedim ve koşarak odadan çıktım.
Mutfağa girdiğimde herkes oturmuştu. Demir de birazdan gelirdi.
Bende oturduğumda hem tabağıma zeytin,peynir koyuyor hem de Bora'ya yapması gerekenleri söylüyordum,
"Bora bak şimdi, siz Ece'yi bana en geç iki saate getiriyorsunuz sonra ne yaparsanız yapın."
"Duru hanım, malesef Demir'in bir emri olmadıkça size bir şey yapamayız. Demir bey ne zaman izin verirse o zaman Ece hanımı bizzat kendim ayaklarınıza kadar getireceğim."
"Burda Demir beyine de emirleri ben veriyorum Bora! Artık sen mi getiriyorsun başkası mı bilemem ama o kız en fazla 2 saate benim tam karşımda olacak!" Boraya bağırırken Demir'in arkamda olduğunu hissetmiştim.
Demir saçlarımı sağ omzuma attı ve konuşmaya başladı,
"Sen ne ara bu kadar asileştin de beni yönetmeye, ayaklarına kız istemeye başladın?"
"Sen fark edememişsin Demir!" Demir'den sonra tekrardan Bora'ya döndüm ve konuşmaya devam ettim; "Bora yemeğinizi yiyin sonra getirin o kızı! Bir daha tekrar etmeyeceğim!"
"Tamam Duru hanım..." Bora en sonunda kabullenmişti. Demir'in de yanıma oturması ile kahvaltıya başlamıştık.
Kahvaltımızı yapmış, salonda oturuyorduk. Demir işim var diyip evden çıkmış, Bora ise Ece'yi getirmek için yanımızdan ayrılmıştı.
Ozan,ben, Asya ve Ayaz salonda oturuyorduk. Asya ve Ayaz,Asya'nın işi hakkında konuşuyordu. Ozan ise geçen gün uygulama sayesinde tanıştığı kızın trans çıkmasını ve ömrünün sonuna kadar sap kalacağı hakkında teorilerde bulunuyor ve kendini acındırıyordu.
"Duru, baksana bana! Kızla tanışayım dedim, yakın olayım dedim, ulan yemeği bile ben ısmarladım! Kız diyeceğim ayıp olacak... Lan trans çıktı adam! Ömrümün sonuna kadar tek başıma çürüyüp gideceğim Duru... Bu trans adama bile muhtaç kalacağım diye korkuyorum. Kutsal bekar olacağım Duru, kısmetimi sikmişler! Nolur yardım et..." Ozan önüme gelmiş yalvarıyordu.
"Ben ne yapayım Ozan? Evrene mesaj mı yollayayım? Büyü mü yapayım?"
"Sen bilirsin böyle işleri he?"
"Ulan müneccim miyim ben! Söyle, dökül ne istiyorsun?" Ozan memnun olmuş bakışlarla bana döndü ve konuşmaya devam etti,
"Senin bir arkadaşın vardı ya... Nehir. Nehiri bana yaparız artık. Hem bak senle Demir, benle nehir kafiye gibi oldu! Evren en başından söylüyor 'yapın şu iki insanoğlunu da kurtulalım ' diyor. Hadi şu iki garibanı kavuşturda bir sevap işle be Durucum."
"Vallahi çöpçatan diye adımız çıkacak Ozan! O benim arkadaşım arkadaşım... Nasıl yaparım ben ona."
"Sevgilisi mi var ki ?"
"Yok be..."
"Ee o zaman hadi be!"
"Off tamam be Ozan! Birkaç gün sonra buraya çağırırız falan... Bende ağzını ararım onun, sonrası sende." Ozan yanıma geldi ve sarıldı,
"Allah razı olsun be kardeşim! Beni bu bekarlıktan kurtardın ya... "
"Ay hadi hadi şımarma ." Biz konuşurken kapı çalmıştı. Yerimden kalktım ve kapıyı açtım.
Ece gelmişti.
Ece karşımda duruyordu. Yüzüme bile bakmıyordu. Utanıyor muydu sahiden? İyice çökmüştü,eski halinden eser yoktu. Göz altları şişik ve mosmor, dudakları bakımsız, sarı platin saçları dağınıktı. Elinde tuttuğu çantadan tutun saçına kadar para fışkırıyordu. Para ise şuan düştüğü durumdan fışkırıyordu...
Bora ,Ece'nin arkasında duruyor herhangi bir kaçma durumunu engellemek için bir sürü koruma daha Ece'nin etrafındaydı.
En sonunda Bora konuşmaya başladı,
"Duru hanım... Başka bir isteğiniz var mı?"
"Şuanlık yok Bora. Hadi ikinizde geçin içeri." Sözlerim ile önce Ece sonra Bora içeriye geçti. Geçerken Ece'ye 'bu durumda olmayı sen seçtin.' bakışı attım.
"Hadi geçin salona." Salona geçmemiz ile Ayazlara döndüm," Ayaz çıkın hadi." Sözlerim ile odada sadece ben,Bora ve Ece kalmıştı.
Çıkmaları ile en yakınımdaki koltuğa oturdum ve onlara da oturmaları için komut verdim. Ece de oturduğunda , Bora her ihtimale karşı Ece'nin çaprazında bekliyordu.
En sonunda bütün dikkatimi Ece'ye verdim ve sohbeti başlatan ben oldum,
"Ee Ece, nasılsın? Paranla,şöhretinle, varoşluğun ile rahat mısın? Bakıyorum bir sana... Kolunda milyonluk çanta, başında binlerce liralık bir şapka... Birde gerçekten sana bakıyorum... Bunları taşıyan bir cansız mankenden farksızsın." Sözlerim ile Ece bakışlarını yerden ayırdı ve tekrardan bana baktı,
"Duru... Ben ne diyeceğimi bilmiyorum... Bana bir şans verebilir misin? Özür dilerim..."
"Şans? Sen ciddi misin?" Ayağa kalktım ve önüne geldim "Ece seni gebertirim! Ulan yapmadığın şey kalmamış! Birde yüzsüz gibi şans istiyorsun! Yeminim olsun Ece, burda seni öldürmememin tek sebebi Ayaz'ın, Demir'in yada Ozan'ın sana yaşatacağı cehennemi engellememek içindir!"
"Duru gerçekten pişmanım. O an paraya ihtiyacım vardı, borçlarım vardı anla beni... Lütfen bir daha yapmayacağım."
"Lan bana gelseydin! Deseydin paraya ihtiyacım var, bütün serveti önüne bile serebilirdim! Bir kere yapan hep yapar Ece! Bana mantıklı bir sebep sun, bana bunu gerçekten neden yaptığını söyle!" Ece'ye daha fazla yaklaştım ve bağırdım. Bu sırada Ece konuşmaya başladı,
"Bir gün Ahmet ile sosyal medyadan tanıştık, iyi hoş sohbet ediyoruz sonra bana dediki buluşalım, yakından tanışalım. Bende kabul ettim o sırada yakınlaştık vs. sonra bana başka bir gün çeteyi falan anlattı bunun karşılığında yüklü miktarda para vereceğinden falan bahsetti. İlk kabul etmemiştim sonra paraya ihtiyacım olduğu için kabul ettim. Seni o gün bara götürdüğümde çete tarafından kaçırıldın ve Demir'in eline düştün. Ondan sonra sana kaçmayı teklif ettiğimde yine Ahmetle anlaşma yapmıştık onun deposuna seni götürdükten sonra beni buradan uzaklaştırdı ve İzmir'e yolladı." Ece'nin her bir sözünde daha fazla sinir oluyordum. Burda boğmamak, bahçeye diri diri gömmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Kısacası beni ve hayatımı para karşılığı sattın?" En sonunda Ece'nin de sinirleri alt üst olmuştu
"Ama Duru bak bi etrafına! Demir seni seviyor,bu paranın içinde yüzüyorsun. Bizim dışımızda bir sürü arkadaşın var. Hepsi benim sayemde!"
"Lan ne senin sayende! Beni orospu gibi fuhuş çetesine sattın! Üstüne üstlük Demir beni satın aldı lan düştüğüm duruma bak!"
"Gayet iyi bir durumdasın Duru! Belli ki şımartmış seni sevgilin ama sen bunu da sıkıntı etmezsin... Her zamanki halin sonuçta! Yediğin önünde yemediğin arkanda! Baksana bir günde bilmem kaç bin lira harcıyorsundur! Bu durumda orospuluk umrunda mı?"Ece de ayağa kalkmış,ellerini sallayarak bana doğru bağırıyordu. Ece'nin bana daha çok yaklaşması ile Bora elini Ece'ye koydu ve Ece'yi kenara çekti,
"Ece hanım,Duru hanıma temasta bulunmayınız aksi takdirde bizde temastan kaçınmayız." Bora ,Ece'yi medeni bir şekilde uyarmıştı,
"Sence günde binlerce lira harcamak umrumda mı Ece? Beni satın alan bir adamın evinde oturuyorum sadece. Tabii sen nereden bileceksin ki... Sonuçta ne fuhuş çetesinin eline düşmüşsün, ne de en yakın sandığın arkadaşın tarafından kazık yemişsin..."
"Senin yerinde olmak isteyen binlerce kız var Duru, bunlara bende dahil!"
"Zaten sen her zaman benim yerimde olmak istemişsindir Ece! Ne de olsa benim ailem para saçıyor, zengin bir adam ile birlikteyim, güzelim, başarılıyım. Her zaman benim gibi olmak isteyeceksin , şansına küs eşsizim tatlım..."
"En azından benim ailem beni seviyor Duru! Seninkiler gibi ortaya sikip atmıyor!" Ece'nin şu iki sözü bütün hepsine eş değerdi...
"Ailemin sikip attığı bu çocuk bile senden daha iyi... Baksana senin ailen seni yetiştirdi de ne oldu? Orospu oldun! Ondan ona erkek diye dolaşıyorsun!" Ece'ye ağzının payını verdim ya bugün rahat uyuyacağım.
"Kimmiş lan orospu?" Ay Ece birde sorguluyor musun?
"Kim biliyor musun orospu? Eski sevgililerime yanaşan,erkeksiz hiçbir şey olan, kendinden bile çok karşı cinse önem veren hatta ve hatta hayatı boyunca hiç bir dile yaramayan sen! Sensin ulan orospu!" Bora kenarda telefon ile konuşuyordu. Ece ise bunu görmüş ve Bora'nın bana engel olamayacağını anlayıp sözlerimden sonra bana tokat atmıştı.
Ece'nin bana attığı tokat ile başım sola doğru savrulmuştu. Başımı kaldırdım ve Ece'nin yanağına sert sayılabilecek bir şekilde yumruk attım. Yumruğum ile düşmüş ve sehpanın kenarına kafasını vurmuştu. Sehpanın üzerindeki vazo Ece'nin düşmesi ile yere doğru düştü ve parçalara ayrıldı. Vazonun sesini duyan Bora, telefonunu kapattı ve hızla yanıma geldi.
"Duru hanım! İyi misiniz?" Bora kolunu tutmuş ve beni doğrultmuştu.
"İyiyim Bora iyiyim. Bir tokat ile ölecek değilim... Ama bu arkadaş bir yumruk ile baygınlık geçirecek gibi... Neyse al şunu götür benim işim bitti bununla."
"Peki Duru hanım." Bora, Ece'yi yerden kaldırdı ve dış kapıya doğru sürükledi.
Bora'nın evden çıkması ile elimi yıkadım ve bahçeye geçtim. Asyalar oturmuş sohbet ediyorlardı. Benimde gelmem ile bakışlar bana dönmüştü,
"Nasılsınız gençlik?" Sözüm ardından ,
"Ooo Duru hanım iyiyiz iyiyiz de siz daha iyisiniz gibi? Belli ki boks torbasını iyi yumruklamışsınız." Dedi
"Yaa ne demezsin... Daha birinci yumrukta dıııt." Asya güldü ve bu sefer de Ayaz konuşmaya başladı,
"O zaman Ece'yi son görüşümüz bu değil mi?" Ayaz'ın sözünü Asya dışında herkes anlamıştı. Asya, Ece'yi öldüreceğimizi tam olarak bilmiyordu.
"Nasıl son görüşümüz?" Asya sorusunu içinde tutamamış ve sormuştu,
"Şöyle ki ... Demir'in de bize verdiği emir ile Ece'yi..." Ayaz sözünü tamamlayamamıştı fakat onun yerine Ozan tamamlamıştı,
"Öldüreceğiz işte." Asya, Ozanın sözü ile oldukça şaşırmıştı,
" Demir'in her dediği kişiyi öldürüyor musunuz? Amele misiniz?"
"Yani evet... Buna amele deniyorsa."
Ozan, Ayaz,ben ve Asya saatlerce sohbet etmiştik. En sonunda Ozan yorulduğu için, Ayaz ve Asya ise Asya'nın yeni işi hakkında konuşmak için bahçeden ayrılmışlardı. Bahçede tek kalmıştım ve etrafı izleyerek vaktimi geçiriyordum.
Daha dikkatli baktığımda dün gece gördüğüm Demir'in ailesini tekrardan gördüm. Bahçede oturuyorlardı. Demir'in erkek kardeşi olan kişi bizim evin bahçesine doğru yaklaştı ve çalılıklarda durdu. Sonra konuşmaya başladı,
"Aa merhaba Duru." Bahçenin etrafı çalılar ile kaplıydı bu yüzden aramızda epey bir mesafe vardı. Yerimden kalktım ve yanına kafar gittim,
"Merhaba..." İsmini unuttuğumu anladı ve devam ettirdi,
"Berkay."
"Pardon Berkay... Bazen unutuyorum da sen benim kusuruma bakma. "
"Yok ne kusuru, arada olur böyle şeyler... Neyse nasılsın?"
"İyiyim... Sen nasılsın? "
"Bende iyiyim seni gördüm daha iyi oldum."
"Bu arada Berkay, sana birşey söylemem gerek."
"Tabii, dinliyorum . " Berkay bütün dikkatini bana verdi ve dinlemeye başladı,
"Geçen geldiğinizde Demir'in size karşı davranışlarından dolayı çok özür dilerim... Ayrıca eğer bugün müsaitseniz akşam yemeğine bize gelin hem özür hem de birbirimizi daha yakın tanımak amaçlı."
"Bu ince davranışın için çok teşekkür ederiz Duru ve bu akşam müsaitiz... İstersen numaramı vereyim haberleşiriz?" Berkay cebinden telefonunu çıkardı ve sorgularcasına baktı,
"Tabii." Telefonumu çıkardım ve verdiği numarayı kaydettim
Ardından Berkay konuşmaya başladı,
"Tektardan teşekkür ederiz Duru akşama görüşmek üzere."
"Görüşmek üzere Berkay..." Arkamı döndüğümde bahçenin girişinde duran Demir'i görmeyi beklemiyordum.
Demir sert ama hızlı adımlarla yanıma doğru geldi ve konuşmaya başladı,
"Duru!" Yanıma gelmesi ile kolumu tuttu ve bahçeden beni bahçeden çıkarttı.
"Ne... Ne oluyor Demir?" Demir beni bahçeden çıkartmış hatta üst kata doğru götürüyordu.
Odaya girmemiz ile Demir de konuşmaya başladı,
"Ne mi oluyor?" Demir alayla kahkaha attı ve tekrardan az önceki ciddiyetine büründü, " Ne olacak arkamdan iş çeviriyorsun! Ulan kaç defa dedim onlarla görüşme,konuşma yan yana bile gelme dedim! Ne diye dinlemiyorsun lan beni!"
Demir odanın ortasında bilip bilmeden bağırıyordu.
"Demir birşey olmadı ki sadece-" Demir lafımı böldü ve omuzlarımdan tutup beni sarsmaya başladı
"Ne sadece? Ne sadece! Lan Ece'yi istiyorum dedim getirdik, Ahmet ölsün bu dünyada yeri yok dedin öldürdük daha ne istiyorsun?"
"Beni dinlemiyorsun ki."
"Dinlesem ne olacak önemli bir açıklaman mı var, bahanen mi var? Bu bahanelere ben inanmam Duru! "
"Bahanem yok gerçekleri söylüyorum. Bahçenin önüne geldi çok kısa sohbet ettik."
"Bir de sohbet mi ettiniz?!" Demir ellerini omzumdan iterek çekti ve ellerini yüzüne götürüp ovalamaya başladı, " Beni delirtecek misin? Ciddi soruyorum Duru! "
"Benim birşey yapmama gerek yok senin her zamanki halin!"
"Senin bu yaptıkların karşısında böyle oluyorum zaten! Bak Duru sana ben çok anlayış gösterdim! Ailesi hor görüyor dedim korudum kolladım, sana yapılan en küçük yanlışta etrafı küle çevirdim. "
"Anlayışın bu mu Demir? Beni hor gören ailem bile senden daha anlayışlıydı! Babamdan bir farkın yok Demir!" Sözüm ile Demir duraksadı ve dibime kadar geldi.
Odanın kapısının diğer tarafında adım sesleri buraya kadar geliyordu. Büyük ihtimalle bağırışlarımız yüzünden Ayazlar geliyordu. Kapıyı açtıklarında tam da tahmin ettiğim kişiler vardı. Fakat Demir o kadar sinirliydi ki duymamıştı ve bana bağırmaya devam etti,
"Babandan bir farkım yok öyle mi? Var Duru, var! Ben hiçbir zaman böylesine orospu bir kız çocuğu yetiştirmeyeceğim. Kızımı sanki yokmuş gibi davranmayacağım. En azından kızımı seveceğim. Benim babandan farkım var!" Demir her bir sözünde daha çok yaklaşıyordu. En sonunda duvara çarpmam ile Demirde son sözünü söyledi ve vurmak için elini kaldırdı.
Demir'in elini kaldırması ile Ayaz Demir'in elini tuttu ve Demir'i kenara ittirdi. Ozan ise omuzlarından tutup beni odadan çıkardı. Ozan beni kendi odasına getirmişti, odaya girmemiz ile küçük balkona geçtik ve oturduk. Tek kelime dahi edemiyordum. Ozan kenarda duran sürahiden su doldurdu ve bana uzattı. Ben suyu içerken Ozan da bir yandan bana sorular soruyordu,
"Duru iyi misin? Ne oldu da Demir bu hale geldi?" Suyu masaya koydum ,
"Berkay ile benim konuştuğumu gördü sonra odaya çıktık... Birden hiçbir şeyi dinlemeden bağırmaya başladı. Sonra da sizi geldiniz zaten." Ozan ellerini, ellerime sardı ve konuşmaya devam etti,
"Sana vurdu mu?" Ozan bunu büyük bir ciddiyetle söylemişti.
"Siz geldiniz zaten." Ozan rahat bir nefes vermişti.
"Biliyorum şuan şoktasın,korktun ve tedirginsin. Fakat burada ben ve Ayaz varsak her zaman dik duracaksın, bizi abilerin olarak gör Duru. Biz abilerin olarak seni hiçbir zaman küçük düşürmeyeceğiz. Şimdi kalk ayağa ve asıl Duru Saraca'yı göster ona . Sonuçta akşama misafirlerimiz var en güzel şekilde karşılamalıyız değil mi?" Ozan beni ayağa kaldırdı ve bende elini tutarak cevap vermiştim,
"Sen nerden biliyorsun geleceklerini?"
"Ben müneccimim Duru. Hadi hadi gel şimdi mutfağa inelim bende sana yardım edeyim." Ozan ile mutfağa inmiş ve ne yapacağımızı konuşuyorduk ki ben söze girdim,
"Bak şimdi ben sana malzemleri söyleyeceğim sen tatlı için malzeme çıkar. İki çeşit tatlı yapalım ve yemek. Çorba ve ana yemek lazım, sonra tatlılar falan fistan olur herhalde."
"Duru kusura bakma ama böyle devam edersek mutfağın başına Duru hanımın mutfağı diye tabela asacağım. Neyse ben malzemeleri çıkarayım."
"Bulursak asalım lütfen, özel isteğim. Ozan bak şimdi sen yumurtayı falan sana verdiklerimi koy kaba sonra mikser ile karıştır ben geleceğim yanına." Ozan dediğim gibi malzemeleri koymaya ve çırpmaya başladı.
&
3-4 saatin sonunda tatlılar fırından yeni çıkmış ve yemekler neredeyse hazırdı. Tatlı olarak; ekler ve tiramisu yapmıştık. Çorba olarak domates çorbası, ana yemekler olarakda et sote , ciğer vs. (Siz istediğiniz yemeği düşünebilirsiniz kendi hayal gücünüzz) .
En sonunda tatlıları da fırından çıkardığımız da Ayaz, Ozan ve Asya mükemmel olmuş bakışlarını atıyorlardı.
"Eee nasıl olmuş?" Hepsine birden soru yöneltmiştim ki Ozan cevapladı,
"Mükemmel olmuş diyeceğim mükemmelin ötesi..." Bu seferde Asya konuşmaya başladı,
"Şuradan bir tane ekler yesek... Zaten çok fazla var " Asya'ya döndüm ve elimdeki tabağa birkaç tane ekler koyup devam ettim,
"Alın hadi göz hakkı o kadar yaptık canınız çekmiştir. Nasıl olmuş söyleyin ama." Ayaz dışında herkes tatlıdan yemişti. Asya ekleri tekte yemiş ve ağzının kenarına çikolata,krema gelmişti. Ayaz ise Asya'nın dudağının kenarındaki tatlıyı parmağı ile aldı ve kendi ağzına götürdü. Oha oha oha noluyor hocam?
Asya ise kal gelmiş gibi yerinde durdu ve aniden kızardı. Asya'nın utancına karşılık Ayaz utandırmaya devam etmişti,
"Asya'nın dudakları ile daha da güzel oldu ama genel olarak tatlı da güzel." Asya utançtan yerin dibine girerken Ozan ve ben gülüyorduk.
"Ee Ozan bey sizin fikriniz nedir? Sizde yardım ettiniz zaten bana." Ozan sunucuymuş gibi ellerini birleştirdi ve devam etti,
"Duru hanımın tabağına 10 üzerinden 10 veriyorum. Kreması ve çikolatası çok güzel olmuş." Kazanmış gibi ellerimi iki yana çırptım ve Ozan'a karşılık verdim,
"Ozan bey çok teşekkür ederim sizin fikriniz bizim için çok önemli... Hani benim altınım?"
"Ne altını kızım?"
"Böyle yarışmalarda kazanana altın verilir, yada para. Hiç mi yemek programı izlemedim canım?"
"Ay Duru hanım bizim gönlümüz zengin size de bu zenginliği sunarım... Malesef ödülü size takdim edemeyeceğim."
"Bu seferlik öyle olsun Ozan bey . Neyse gelmelerine yarım saat kaldı. Biz bunları masaya koyalım Ozan ile siz çifte kumrular salatayı hazırlayın." Elime tabaklardan birisini alırken Ayaz konuştu,
"Tamam Duru biz hazırlarız hadi siz gidin." Ay gidelim gidelim de sizin namusta gidecek gibi... Ulan nimet var önünüzde.
Yarım saatin sonunda salata dahil her şeyi masaya koymuştuk. Her şey hazırdı! Elime telefonumu aldım ve Berkay'ı aradım.
D-"alo?"
B-"alo Duru?"
D-"ha evet benim... Şey gelecek misiniz?"
B-"tabii tabii hatta şimdi evden çıkıyoruz."
D-"tamam bekliyoruz görüşürüz..."
B-"geliyoruz,görüşürüz..."
Telefonu kapattım ve üstümü değiştirip kapının çalması ile aşağıya indim. Kapıyı açtığımda hepsinin yüzünde kocamanan bir gülüş vardı,
"Hoşgeldiniz... İçeri geçin lütfen." İçeriye geçerken annesi konuşmaya başladı,
"Hoşbulduk kızım." Herkes içeriye geçip masaya oturduğunda. Orhan bey konuşmaya başlamıştı,
"Eline sağlık kızım, bizi de davet ettin çok teşekkür ederiz."
"Rica ederim Orhan bey ama Demir'in size karşı sert çıkışı yüzünden hem özür amaçlı hem de sizi tanımak amaçlı çağırmıştım. Sizden Demir adına özür dilerim."
"Sorun değil kızım, biz alışığız Demir'in bu sinirli tavırlarına. Birbirimizi yakından tanımak hepimize daha iyi gelecektir. Sen başla bakalım, tanıt kendini." Elimdeki çatalı bıraktım ve konuşmaya başladım.
"Hukuk fakültesini bitirdim, Saraca ailesinin ikinci çocuğuyum ben dışında bir de abim var... Aras Saraca duymuşsunuzdur magazinlerde ayrıca boks ile ilgileniyorum. Siz?" Orhan bey konuşmaya başladı,
" Benim hayatım sizinki gibi çok şaşalı değil küçük hanım, tanıtma meselesini Berkay oğluma bırakıyorum." Orhan Bey'in ardından Berkay konuşmaya başladı,
"Bende babamın şirketinde mimarlık ile uğraşıyorum, hobilerim; araba ve motor sürmek. Üç kardeşten ortancayım, ben ve Demir dışında küçük kardeşim Parla var."
"Parla ile tanışmıştım zaten fakat Demir sizden hiç bahsetmemişti. Annesinin öldüğünü ve babasının yurt dışında olduğunu söylediğinden sizi görünce şaşırmıştım." Söylediklerim ile üçü de gerilmişti, bu gerginliği Ayaz bölmüştü,
"Yemek çok güzel olmuş eline sağlık Durucum, yemekten sonra tatlılarımızda var ." Ardından Berkay konuştu,
"Eline sağlık Duru." Ardından kısa bir sessizlik olmuştu. Bu sessizliği ise Orhan bey bölmüştü,
"Duru, bize açık ol biz senin ailen sayılırız. Demir'in eline nasıl düştün? Yada Demir ile nasıl tanıştınız? Seni burdan kurtarabiliriz." Sorusu ile masadaki herkes yemeği bırakmıştı. Tam cevap verecektim ki arkadan Demir'in sesi duyuldu,
"Orhan evimde ne işin var?"
Yine klasik,kötü bitiren bölüm sonumuzz
nasıl beğendiniz mi bölümü ?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |