
Demir Karahan bitmişti. Ne gözümde bir değeri kalmış, ne de şu yüreğimde bir hatrı kalmış... Onun da dediği gibi her şey başlamamak üzere bitmişti.'
Video bittiğinde Nehir de telefonu kapattı ve bana baktı. Bense kitlenmiş bir şekilde etrafa bakıyordum. Demir'in bunu yaptığına inanamıyordum. Haberler ne kadar da hızlı yayılmıştı. Belki de Demir yaymıştı?
Dediklerine, yalanlarına inanamıyordum. Nasıl olur da benim hakkımda böylesine yalanlar söyler aklım almıyordu. Daha sabahında her zerresini sevdiğim adama karşı şuan iliklerime kadar nefret hissediyordum. Ya da nefret değildi bu, adı konmamış bir duyguydu. Verdiğin sevginin karşılığını alamama duygusu.
Dolan gözlerimden bir yaş süzüldü ve ellerimi yüzüme götürerek gözlerimi sildim. Nehir ve Işıl üzgün bir şekilde bana bakıyordu. Nehir bu halimi görünce panikledi ve ellerimi okşayarak konuştu,
"Özür dilerim Duru, ama sana bunları unutturmaya çalışırken...Yapmamalıydım bunu." Ellerimi okşayan ellerini tuttum ve konuştum,
"Hayır, özür dileme bitanem...Senin suçun değil. Demir yine göstermiş kendi yüzünü." Işıl konuştu,
"Kendi yüzü?" Sorgularcasına bakan Işıla cevap verdim,
"Kendi yüzü... İşine gelince yanıma gelir. İhtiyacını görür geri gider. Sırf namını yükseltmek için bir kadınla beraber olur ve ayrıldığında 'aldattı' iması yapar. Kendi gururunu yükseltip, egosunu tatmin ederken kadının ona yapacaklarını düşünemez bile. Çünkü bir erkeğin gözünde ' o kadın yapamaz' imajı oluşturuyor bazı kadınlar. Ama bizden korkmaları lazım,benden korkması lazım. Ve Demir Karahan, benden ve yapacaklarımdan kork!" Işıl, önüme geçti ve bana cevap verdi,
"Duru biliyorum sinirlisin, üzgünsün,pişmansın fakat aklındakiler neler? Demir'e zarar vermek isterken asıl zararı kendine yapmayasın? Bak Duru, ne yaparsan arkandayız ama Demir sandığımızdan daha güçlü, farkında mısın bilmem ama adam yeraltının en güçlü mafyası. Gideceğimiz polisler, Demir'in adı ile geri çevirir bizi? Aklındaki plan ne güzelim?" Doğru söylüyordu. Demir her ne kadar bu zamana kadar bana iyi yüzünü göstermeye çalışmış olsa da yeraltının en güçlü mafyalarındandı. Beni Demir değil, yapacakları korkutuyordu. Çünkü Demir'in öfkesi bitmezdi. Demir'in öfkesi,nefreti güce dönüşürdü. Benim de ondan eksik bir yanım yoktu. Fakat ikimizin gücü,nefreti, öfkesi,yalanları ve aşkları savaşacaktı.
Biz savaşmayacaktık, duygularımız savaşacaktı. Kimimizin yalancı,kimimizin gerçek duyguları. Bu durumda iki seçenek vardı. Ya yalanlar gerçekleri kapatacaktı, ya da gerçekler yalanların sonu olacaktı.
Işıla cevap verdim,
"Benim planım belli Işıl. Fakat bu savaşa siz katılmayacaksınız, bu ikimizin arasında olacak." Bu sefer de Nehir araya girdi,
"Neden Duru? Seni tek başına bırakamayız!"
"Hayır,öyle düşünmeyin. Ben tek değilim, o da tek değil. Sadece şunu bilin, Karahan'ı tahtından,sonra ise bedeninden ayrıcağım!" Nehir'in gözleri büyüdü ve konuştu,
"Bak Duru... Anlıyorum kendine güveniyorsun, güçlüsün ama sen ve Demir'in gücü... Anlıyor musun, olamaz. Demir'in yapacaklarını tahmin bile edemeyiz." Bu sefer de Nehir'e döndüm,
"Bana neden ikide bir Demir'i koruyorsunuz? Yok efendim Demir güçlü falan... Ya ne abartmışsınız gözünüzde Demir'i!" Bu sefer de ışıl bağırdı,
"Çünkü korkuyoruz Duru! Seni kaybetmekten, Demir'in sana bişey yapmasından korkuyoruz! Sana şu zamana kadar iyi mi davrandı? Bu yüzden mi bişey yapmayacağını sanıyorsun? Hiç öyle sanma çünkü gözü kararırsa ilk seni siler Duru!" Doğru söylüyordu. Demir'in gözünün kararması ile bizi silmesi bir olurdu.
Bu sefer de Işıla cevap verdim,
"Demir'in yapacaklarını hiç birimiz tahmin edemeyiz, fakat benim yapacaklarımı da. Bu süreçte ben çok fazla üzüleceğim,kırılacağım fakat hepsine değecek. Ona bir karma yaşatmam gerekiyor. Beni merak etmeyin, bana bişey olmaz..."
"Duru nolur yapma!"
"Bakın, Demir'in yaptıkları yanına kalmayacak. Aklımda çok güzel şeyler var. O işi bana bırakın." Işıl pes etmiş bir ifade ile bana döndü,
"Peki Duru, ama şunu bil ki ben bir ceza avukatıyım." Bunun anlamı belliydi, kimse bişey yapmazsa ben o adamı gerekirse gömerim diyordu.
Ardından Nehir konuştu,
"Odamdaki sopalar, çakılar ve bıçaklar boşuna durmuyor bitanem." Nehir'in içindeki cani de burda ortaya çıkıyordu.
Ardından ben konuştum,
"Hepinize teşekkür ederim kızlar, ama unutmayın. Ben de boksörüm... Bu yumruklar boşuna beklemiyor." Nehir elini havaya kaldırdı ve 'çak ' işareti yaptı. Elimi yukarı kaldırdım ve eline çaktım.
Işıl ise devam etti,
"O zaman uyuyalım kızlar. Malûm bizi zor günler bekliyor."
"Bencede..." Ardından hepimiz salona kurduğumuz yere yatmış ve televizyonu kapatmıştık.
&
Uyandığımda Nehir hâlâ uyuyordu. Işıl ise yanımda yoktu. Büyük ihtimalle kahvaltı hazırlıyordu. Koltuktan kalktım ve mutfağa doğru yol aldım.
Mutfağa girdiğimde Işıl yemek yapıyordu. Mutfağa girmem ile gülümsedi ve bana baktı,
"Günaydın kuzum." Yanına gittim ve ağzıma bir tane patates attım,
"Günaydın Işılım. Döktürmüşsün yine, maşallah vallahi seni alan yaşadı kızım!"
"Maksimum 2 gün yaşar..." Bir tane daha patates yedim ve devam ettim,
"Yok bee, bak bizimkine hâlâ yaşıyor lavuk! Hem sen sabırlı kadınsın." Tam bir tane daha patates alıyordum ki ışıl elime vurdu,
"Lan patatesleri bitireceksin dur!" Işıla ters ters baktım ve konuştum,
"Bir patatesi arkadaşına çok gördün ha! Öyle olsun... Neyse ben şu Nehir'i uyandırıp geleceğim." Işıl tam bişey söylüyordu ki mutfaktan çıktım ve salona girdim. Uyumaya devam eden Nehir'i gördüğümde yanına gittim ve kolumla sarstım,
"Nehir,uyan birtanem hadi." Cevap gelmeyince yine sarstım,
"Nehir!" Nehir diğer tarafa döndü ve yastığa sarıldı,
"Nehir uyansana!" Anladım bu böyle olmayacak...
"Neyse Ozan geldi diyecektim... Kalkmazsan kalkma banane." Ben kapıya doğru ilerlerken bir düşme sesi geldi. Nehir koltuktan düşmüştü. Güldüm ve tekrardan mutfağa girdim.
Işıl yine döktürmüştü. Çeşit çeşit kahvaltılık vardı. Işıl ise tabakları ve çay bardaklarını yerleştiriyordu. Işılın elindeki bardakları aldım ve masaya yerleştirdim. Her şey hazır olduğunda ikimizde oturmuştuk.
İkimiz de Nehir'i bekliyorduk ki mutfak kapısından Nehir'in girmesi ile donduk. Nehir makyaj yapmış ve üzerine açık pembe bir elbise giymişti. Yanımıza geldi ve sorgular gözlerle baktı,
"Ee Ozan nerde?" Elimle gülmemi gizlerken ışıl konuştu,
"Ne Ozanı lan?" Nehir güneş gözlüğünü çıkardı ve konuştu,
"Duru dedi, Ozan gelmiş bize." En sonunda gülmemi durduramadım ve kahkaha atmaya başladım. Ardından Nehir ağlamaklı bir ses ile konuştu,
"Ya senin Allah'ın yok mu? Bende hazırlanmıştım o kadar!" Bu sefer de Işıl güldü,
"Ya kızım senin derdin Ozan mı? Çağırırız çocuğu..." Nehir oturdu ve parlayan gözleriyle bize baktı,
"Valla mı lan?" Bu sefer de ben karşılık verdim,
"Valla lan!" Nehir de keyifle yemeğini yerken bize gelecekten bahsediyordu. Nehir çok çabuk alışan,kabullenen, rahat bir insandı. Fakat her ne kadar gülümsemeleri ile örtmeye kalksa da yalnız kalınca kendi içinde fırtınalar koparıyordu. Bize ise bütün güneşini sunuyordu.
Yemeğimizi yemiş ve mutfağı toplamıştık. Salona geçmiş ve plan yapıyorduk.
Elimizde bir kağıt vardı. Kağıtta ise Demir'in bütün düşmanları yazıyordu,
1)Orhan Karahan
2) Berkay Karahan
3) Ahmet
Şimdilik bildiğim bütün düşmanları bunlardı. Işıl ise kalemi eline aldı ve konuştu,
"Demir'e vereceğimiz en büyük hasar ailesinden olur, ailesi ile arası bozuk olduğundan onlar ile iş birliği yapman onu daha da sinirlendirecektir. Hem Ahmet öldü dememiş miydin bana?" Işıla döndüm ve cevap verdim,
"Ahmet öldü, yani söylenene göre. Fakat Demir'in onu hemen öldüreceğini düşünmüyorum nedense. Fakat onu öldü olarak sayabiliriz. O adam ile bir daha karşılaşmak istemiyorum. Ayrıca senin de dediğin gibi Demir'e verebileceğim bütün hasar ailesinden olabilir. Özellikle de üvey kardeşi Berkay." Bu sefer de Nehir girdi araya,
"Bu kadar az mı düşmanı? Sonuçta koskoca yeraltı mafyası... Yani sırf ailesi mi?" Nehir'in dediği ile düşündüm.
Doğru söylüyordu Demir'in tek düşmanları bunlar olamazlardı.
Biraz daha düşündüğümde aklıma Enver geldi. Enver'in kim olduğunu bilmiyordum fakat Bora ve Demir konuşurken duymuştum. Enver'in Türkiye'ye gelmesini engelleyeceklerini konuşuyorlardı. Bu Enver denen adam da bir şey olmalı ki, Demir onu Türkiye'den kovuyor. O adamı ne yapıp ne edip Türkiye'ye getirecektik ve Demir'den ne istediğini öğrenip ona istediklerini verecektim.
Tabiki Demir'i bununla bırakmayacaktım bir darbe de ailesinden alacaktı.
'Enver'in Türkiye'ye gelmesini engelleyin bu kadar olay içinde bir de o adam ile uğraşamam Bora.'
Aniden konuştum,
"Enver!" Bu sefer ikiside bana döndü ve aynı anda konuştu,
"Ne Enver?" İkisine de döndüm ve gülümsüyerek konuştum,
"Ne olacak! Demir'in düşmanı, onlar konuşurken duymuştum adamın Türkiye'ye gelmesini engelliyorlardı. Zaten Türkiye'de olsa bile nasıl bulacağız ki?" Ardından ışıl konuştu,
"Adamı bulmamız imkansız fakat, arkadaşım var polis ona sorsak belki bulabilir?" Sözü ile ışıla döndüm,
"Yasal olmayan bir şeyi yapacak mı?" Dedim.
"O iş bende, ama Enver'i bulsak ne yapacağız?"
"Enver bunların düşmanı olduğuna göre adamı eğer bulursak Demir'den ne istediğini soracağız. Ve adama istediğini vereceğiz. Kısacası adamla iş birliği yapmamız Demir'i bitirebilir." Ardından Nehir konuştu,
"Demir'in bu kadar kolay yıkılacağını sanmıyorum, tek darbe ile bir şey olmaz belki maddi sıkıntıya girer. Biraz ağır olcak fakat ,hem Enver hem de Berkay ile iş birliği yaparsak daha iyi olmaz mı?" Bu sefer de ben söze girdim,
"Zaten bende onu düşünüyordum. Ben Berkay ile iş birliği yaparken, siz Enver'i bulacaksınız. " Tam o sırada ışıl konuştu,
"Enver'in soyadı ney biliyor musun?"
"Enver Soylu." Işıl kağıt kopardı ve yanına not aldı,
"Tamam, ben şimdi arkadaşım ile görüşeceğim siz de Berkay işini konuşun."
"Tamam bebeğim, teşekkürler." Eliyle eyvallah işareti yaptı ve odaya geçti,
"Her zaman Duru."
Işılın gitmesi ile Nehir'e döndüm,
"Nehir, güzelim bak şimdi. Ben Berkay ile konuşacağım. Onu aradığımda sessiz ol ve dikkatli dinle tamam mı? Hoparlörr alacağım." Nehir elindeki kalemleri bıraktı ve bağdaş kurup bana döndü,
"Tamam kuzum." Elime telefonu aldım ve Berkay'ı aradım.
İkinci çalışta açmıştı,
"Alo Berkay?"
"Efendim Duru?"
"Rahatsız etmedim değil mi?"
"Yok, etmedin. Neden aramıştın?"
"Bugün saat öğlen iki gibi müsait misin?
Seninle bir şeyler konuşmam lazım da."
"Tabiki konuşalım...
Nerde konuşacağız?"
"Ben sana konum atacağım."
"Bekleyeceğim..."
"Neyse görüşürüz Berkay ."
"Görüşürüz Duru."
Aramayı kapattım ve Nehir'e döndüm,
"Çocuğu buraya çağırsak?" Nehir bana cevap verdi,
"Olur bitanem çağırırız." Ayağa kalktım ve boynumu kütlettim,
"Saat zaten bir olmuş, çocuk gelir bir saat falan sonra. Bu arada ben başka bir eve taşınacağım." Sonra Nehir konuştu,
"Neden kuzum bişey mi oldu?" Nehir'e döndüm ve konuştum,
"Hayır aşkım, Demir illa ki buraya gelecektir. Bu yüzden beni bulması vesaire uğraşmak istemiyorum. "
"Peki, sen nasıl istersen. Ama bize hep haber vereceksin bak. Bişey olur gece, gündüz demeden arayacaksın bizi."
"Tamam anneciğim, ödevlerimi de yaptım bu arada." Nehir enseme vurdu ve bağırdı,
"Sen geç dalganı, gerizekalı!" Biz gülerken ışıl bütün ciddiyeti ile aşağıya inmişti,
"Kızlar,Enver Türkiye sınırları içerisindeymiş. Silopi taraflarındaymış adamın numarası her şeyi şuan elimde." Işıl hepsini tek nefeste söylediğinde ciddileştim ve ona döndüm,
"Saat iki gibi Berkay gelecek, ona olayları anlatım iş birliği teklif edeceğim. Sonrasında ise Enver ile konuşup buraya gelmesini teklif edeceğim. Berkay ile iş birliği yaparken aynı zamanda Enver'e istediğini vereceğim." Tam o anda ışıl konuştu,
"Al bu numarası, ayrıca sana ayrı bir hat alacağız fakat senin üzerine olmayacak. Demir seni sinyal takipten bulabilir. Bu yüzden telefon dahil hiç bişey senin üzerine olmayacak." Elindeki kağıdı aldım ve ışıla döndüm,
"Ben size parayı versem siz halletseniz?"
"Tabiki olur, hatta biz şimdi Nehir ile çıkalım sen de Berkay ile konuşursun rahat rahat. Olur mu güzelim?" Işıkla sevgi dolu bakışlar atarken konuştum,
"Çok teşekkür ederim ikinize de."
"Ne demek güzellik, görevimiz." Işın elinden tuttum ve kendime çekip sarıldım.
O sırada Nehir konuştu,
"Aa bensiz mi sarılıyorsunuz?" Kolumu açtım ve konuştum,
"Senin yerin burda bebeğim gel." Nehir yanıma geldi ve sarıldı. Biz sarılırken o sırada kapı çaldı. Büyük ihtimalle Berkay gelmişti. Ayrıldık ve kapıya doğru ilerledim.
Kapıyı açtığımda Berkay önümde duruyordu,
"Hoşgeldin..." Berkay ayakkabısını çıkardı ve konuştu,
"Hoşbuldum Duru." Berkay içeriye girerken Işıl Nehir'in kolundan tuttu ve çantasını yandan alıp kapıya ilerlerken konuştu,
"Size kolay gelsin, bizde şimdi çıkıyorduk." Kapıyı büyük bir şiddetle kapattı ve Nehir'in çığlık sesi geldi. Büyük ihtimalle düşmüştü , ben gülerken Berkay da bana eşlik etti.
"Gel lütfen, buraya oturalım." İkimizde oturduğumuzda Berkay konuştu,
"Eğer o gün için özür dileyecek ve tekrardan yemeğe çıkmayı teklif edeceksen lütfen zahmet etme..." Bir an duraksadım ve cevap verdim,
"Hayır, o akşam için özür dilerim fakat konumuz o değil."
"Ne o zaman?" Ellerimi önümde birleştirdim ve konuştum,
"Konu Demir." Berkay ofladı ve konuştu,
"Dinliyorum..." Önünde bağdaş kurdum ve konuşmaya başladım,
"Şöyle ki, dün gece yapılan magazin haberinde benim Demir'i aldattığım gibi haberler çıkıyor ve Demir de bunu destekliyor. Ve ben de Demir'e bir ders vereceğim. Bana bunda yardımcı olmanı istiyorum!" Berkay ciddileşti ve bana döndü,
"Dünki haberleri biraz biraz biliyorum. Peki Duru bu konuda yanındayım. Ne yapmam gerekiyor onu söyle."
"Şimdi ben sizin aile durumlarını biliyorum, ama korkma kimseye çıtımı çıkarmam. Hem biraz da bu yüzden yanına geldim. Sadece sana bir soru soracağım, Demir'den sen ve Orhan bey ne istiyorsunuz?"
"Eğer aramızda kalacaksa..." Sözünü tamamlamadan yarıda kestim ve konuştum,
"Her şey ikimizin arasında. Daha ötesi yok." Berkay memnun bir ifade ile döndü ve konuşmaya başladı,
"Demir'in şirketleri, barları, hastaneleri...Kısacası bütün mekanlarından çokça bir gelir elde ediyor. Ve bu şirketlerden birisi Demir'in annesinden kalan bir şirket. Onun için çok önemli, annesinden kalan tek şey gibi düşün," başımı salladım ve Berkay yandaki suyu içip devam etti, "O şirket... Şirketi ondan almamız gerekiyor, iki seçeneğim var bu yerde. Ya Demir'in şirketini bir şekilde elinden alacağız ya da şirkete saldırı düzenleyip işlevsiz,berbat bir hâle getireceğiz. Fakat ikinci plan için silah ve adam eksiğimiz var." Onu dikkatlice dinledim ve cevap verdim,
"Şirketi Demir'in elinden almak sandığımızdan daha zor, bu yüzden ikinci plan daha mantıklı. Ayrıca adam ve silah ihtiyacınızı bir şekilde karşılayabilirim." Sorgularcasına baktı,
"Nasıl olacak ki?"
"Enver'i tanıyor musun?" Afalladı ve konuştu,
"Tanıyorum, kendisi Demir'in baş düşmanlarından birisi. Yeraltında her ne kadar Demir güçlüyse Enver'in de bir namı, gücü vardır." Anlaşılan bu Enver bizim işimize çok yarayacaktı.
"Enver ile iş birliği yapacağım. Onun istekleri karşısında senin işlerin için geçerli süreliğine adam ve silah alacağım." Berkay'ın resmen gözleri patlamıştı,
"Duru, bunu yapabilir misin gerçekten?"
"Duru Saraca'yı fazla küçümsemeyin canım." Berkay elini uzatıyordu ki tereddütte kaldı,
"Duru, bir sakıncası yoksa sarılabilir miyim?" Cevap vermedim ve direkt Berkay'a sarıldım.
Berkay da karşılık verildiğinde kısa bir süre sonra ayrıldık ve tekrardan oturduk. Ardından Berkay konuştu,
"Enver ile nasıl iletişime geçeceksin?"
"Bende numarası var fakat yeni bir numara alıp arayacağım. Hat benim üzerime olmayacak."
"Duru tekrardan çok teşekkür ederim. Senin için ne yapabilirim?" Düşündüm ve konuştum,
"Senden tek bir ricam var, sen bana bir ev bul. Fakat ev 'Durunun burda ne işi olur ya?' denecek bir ev olsun. Yani hiç tahmin edemeyecekleri bir ev. Ben sana parasını vereceğim sen benim üstüme değil de bir başkasını üzerine alacaksın evi. "
"Tamam, o iş bende. Tahminen kaç güne istiyorsun bu evi?"
"Ne kadar sürede bulabilirsin?" Sorgularcasına baktım,
"Yarın öğleden sonraya hazır, eşyalar ile birlikte." Memnun bir bakış attım ve konuştum,
"Peki, teşekkür ederim." Berkay eline telefonunu aldı ve ayağa kalktı,
"Yarın ev hazır olunca sana da haber veririm. Benim de işim var eğer sana bir sıkıntı olmayacak ise yarın tekrardan konuşalım." Ayağa kalktım ve konuştum,
"Tabii, sıkıntı değil. Bir şey olursa sana haber veririm." Kapıyı açtığımda dışarı çıktı ve ayakkabılarını bağladı,
"Enver olayı hakkında da bir gelişme olduğunda haber verir misin?"
"Tabiki..." Bağcıkları bittiğinde ayağa kalktı ve arabasına doğru yürüdü,
"Teşekkürler tekrardan görüşürüz Duru."
"Görüşürüz..." Kapıyı kapattım ve içeri geçtim. Bu yaptığım doğru muydu bilmiyordum. Sırf böyle bir haber için yapmıyordum tabiki de. Bana önceden yaşattıkları içinde yapıyordum, bedelini ödüyordu.
Bir saate yakın bu konu hakkında düşündükten sonra Işıl ve Nehir gelmişti.Işıl yanıma geldi ve telefonu bana uzattı,
"Al bakalım Duru, hat ya da telefon hiç biri senin üzerine değil." Telefonu aldım ve minnet dolu bir ifade ile gülümsedim,
"Teşekkür ederim ikinize de. Neyse Enver'i arayacak mıyız?" Işıl tam cevap veriyordu ki Nehir ortaya atladı,
"Dur kız arayacağız! Ama ilk önce bir şunları getireyim!" Hızlıca yanımızdan ayrıldı ve mutfağa girdi nerdeyse iki dakika sonra elinde iki kase çekirdek ile geldi,
"Heh şimdi arayabilirsiniz." Kaseleri önümüze koydu v
e bekledi. Işıl 'bu akıllanmaz' bakışlarını attı ve bana döndü,
"Tamam hadi arayalım şu adamı, hepimiz sessiz olacağız. Sadece Duru konuşacak." Nehir ağzında fermuar varmış gibi kapattı ve konuştu,
"Bir iki üç, tıp!" Hayali fermuarı çektiğinde telefonu elime aldım ve numarayı girdim. Üçüncü çalışta açmıştı,
Alo?"
"Alo, Enver bey ile mi görüşüyorum?"
"Evet benim? Siz kimsiniz?"
"Duru Saraca ben. Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum Enver bey."
"Zor olmasın Saraca."
"Demir'den ne istiyorsun?"
"Bunu sana neden
söylemeliyim Saraca?"
"Söyleyin ki, Demir'i el birliği ile bitirelim Soylu. Sana bir teklifim var."
"Söyle bakalım ."
"Siz bana Demir'in şirketini basmak için geçiçi süreliğine adam ve silah verin. Ben de size yardım edeyim."
"Sana nasıl güveneceğim Saraca?"
"Bana güvenmen için bir sebep sunamam soylu, ama son magazinleri izler ve bir kereliğine de olsa bana güvenirsen sonuçları seni mutlu edecektir."
"Peki Saraca... Nerede buluşacağız?"
"İstanbul'a gel. Yarın için bilet al sonrasında ise bir otele yerleş. Kayıtların hiç birini kendi üzerine yapma, sahte kimlik ile yola çık. Sonrasında ise buluşalım."
"Beni yarı yolda bırakırsan..."
"Bu yola, sonunu görmek için çıktık Soylu, yarıda bırakmayacağıma adım kadar eminim."
"Öyle olsun Duru, biletimi alıyorum."
"Görüşürüz Enver."
"Görüşeceğiz Duru."
Aramayı kapattım ve kızlara döndüm. İkiside şok olmuş bir şekilde bakıyordu.
"Lan noldu?" Işıl gözlerini kapattı ve açtı,
"Yok... Bir şey olmadı. " Ardından Nehir bağırdı,
"Oha! Kızım bu çok havalı! Bak dilim tutuldu... Ay Demir'in ağzına sıçacağız!" Nehir gülerken Işıl Nehir'e vurdu,
"Nehir mal mısın! Demir bunları öğrenirse-" ciddileştim ve Işılın sözünü kestim,
"Öğrenmeyecek!" Işıl ayağa kalktı ve mutfağa giderken konuştu,
"Duru, biz istediğimizi yapalım Demir bir gün bunu öğrenecek." Ofladım ve konuştum,
"Öğrensin amına koyayım! Yeter artık ya!" Işıl mutfağa geçmiş bense Nehir'in odasına çıkmış uzanmıştım. Ben ne yapacaktım...
&
Dün akşam yemek yemiş ve uyumuştum. Bu sabah ise Berkay'ın araması ile uyanmıştım,
"Alo Duru? Kaç oldu arıyorum!"
"Uyuyorum Berkay..."
"Öğlen oldu lan uyan!"
"Uyanıcam... Ama ne zaman bilmiyorum."
"Duru! Uyan hadi, bak ev de hazır. Gel halledelim."
"Off uyandım işte! Sikeceğim planı da evi de Demir'i de..."
"Demir'i aradan çıkarırsak daha anlamlı bir cümle oluyor Duru..."
"Lan sabah sabah... Neyse üstümü falan giyineyim geleceğim."
"Tamam ben konum atarım gelirsin, ya da ben mi alayım seni?"
"Yok be, ben gelirim."
"Tamam o zaman, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Yataktan kalktım ve duşa girdim.
Duştan çıktığımda başıma bir havlu sardım ve aşağıya indim. Kızlar salonda kahvaltı yapıyorlardı. Beni görmeleri ile seslendiler,
"Oo günaydın Duru hanım..."
"Böyle ayan günün amına koyayım Nehir!" Işıl sessizce konuştu,
"Agresif ve sinirli... Mümkünse önüne çıkmayalım. Ölmek için çok genç ve güzelim." Ardından Nehir konuştu,
"Daha evlenmeden ölmek istemiyorum..." İkisini de duyduğumu belli etme amaçlı çatık kaşlarla onlara baktım. İkiside ellerini yukarı kaldırdı,
"Ya zıkkımlanıp ,siktir olup gideceğim." Nehir elimi ellerinin altına aldı,
"Kuzum, acaba reglin yaklaşıyor olabilir mi?" Tatlı isteği, agresiflik,ağlama isteği. Geliyor gelmekte olan..
"Off sağol Nehir ya..."
Kahvaltımı yaptım ve üstümü değiştirip aşağıya indim. Portmantodan çantamı, çekmeceden de güneş gözlüğümü aldım ve kapıyı açtım,
"Kızlar ben çıkıyorum, ölmezsem gelirim."
"Tamam, görüşürüz Duru."
Kapıyı kapattım ve çağırdığım taksiye binip, konumu gösterdim.
Gösterdiğim konuma geldiğimde adama parayı verdim ve arabadan indim. Berkay tam da istediğim gibi bir ev bulmuştu. Issız,sakin,ormanlık alan.
Evlere baktım ve sağdan ikinci evin kapısının önünde duran Berkay'ı fark ettim. Berkay'ı görmem ile güneş gözlüğümü saçlarıma geçirdim ve ona doğru yürüdüm.
Yanına geldiğimde elimi omzuna koydum ve konuştum,
"Valla tam düşündüğüm gibi bir yer... Teşekkürler, eyvallah." Elini göğsüne koydu ve konuştu,
"Her zaman. Neyse içeri geçelim mi?" Elimi omzundan ayırdım ve kapıya doğru ilerlerken konuştum,
"Evet, evin içini çok merak ediyorum." Berkay elindeki anahtar ile kapıyı açtı ve içeri girdik.
İçerisi beyaz, ferah bir ortama sahipti. Çok güzeldi...
Berkay elindeki anahtarı bana uzattı ve konuştu,
"Al bakalım, gel oturalım." Elindeki anahtarı aldım ve salonda bulunan orta büyüklükteki beyaz masaya oturduk.
Oturmamız ile Berkay konuştu,
"Enver'den bir haber var mı?" Sözleri ile gülümsedim ve dedikoducu teyzeler gibi oturup büyük bir heyecanla anlatmaya başladım,
"Ay biliyor musun? Dün aradım ben bu adamı sonra dedim iş birliği yapalım. Sen bana adam ve silah ver, ben sana senin istediklerini vereyim. Adam bir düşündü tabii, sonra dedi sana nasıl güvencem? Dedim o senin elinde falan filan ters psikoloji ile hakkettim olayı. Yani uzun lafın kısası Enver kabul etti." Sözlerim bittiğinde Berkay elini yukarıya kaldırdı ve 'çak' işareti yaptı. Bende elimi yukarı kaldırdım ve eline vurdum,
"Duru, gerçekten güzel olduğun kadar da zekisin. Bizim kaç yıldır yapmaya çalıştığımızı sen iki günde yaptın."
"Oğlum sizin yapacağınız bişey yok ki! Sadece Enver ile konuşacaksınız diyeceksiniz, 'biz senle iş birliği yapıcaz şöyle böyle' e adam da kârını zararını görecek kabul edecek! Kaç yıldır mal gibi yerinizde duruyormuşsunuz hiç kusura bakma da!"
"Duru sence böyle bir adam ile konuşmak mümkün mü? Adam, en az Demir kadar tehlikeli. Adamın bir lafı ile sınır dışı bile edilebilirim. "
"Maşallah bana elimden de her iş geliyor..." Dedim ve kendimle övündüm. O sırada alaylı bir ses ile Berkay konuştu,
"Ay hemen de havalara gir!"
"Tabii havalara giriyorum, yılları günlere sığdırdım." Tam Berkay bir şey diyecekti ki telefonum çalmıştı.
Enver arıyordu.
Berkay'a sus işareti yaptım ve telefonu açtım,
"Alo Enver bey?"
"Ben geldim Saraca, nerede buluşacağız?"
"Ben sana konum atacağım gel, zaten yanımda arkadaşım da var."
"Geliyorum."
"Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefonu kapattığımda Berkay konuştu,
"Adamın sesi bile katı amına koyayım! Tek bir yanlışımda affedersin ama domaltır bu adam beni!" Ben gülerken Berkay kaygılı bir şekilde bakıyordu,
"O zaman hata yapmayacaksın koçum. Neyse sen de duydun adam geliyor. Bak adamın yanında ters bir hareket yaparsan..." Sözümü böldü ve konuştu,
"Ters haraket yaparsam adamın vereceği bombalar götümde patlasın!"
"Amin." Dedim,
"Tövbe diyelim Duru!"
" He aynen ondan ondan."
Biz yarım saat boyunca bu plan tutmazsa onu yaparız,bu tutmazsa şunu yaparız diye düşünürken kapı çalmıştı.
Kapının çalması ile ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Üstümü başımı düzelttikten sonra kapıyı açtım ve gülümsedim.
Karşımda orta yaşlı, baştan aşağıya siyah giyinmiş,kaslı ve yakışıklı bir adam vardı. Adam çok sert gözüküyordu.
Adam beni süzerken bende onu süzüyordum. Enver güneş gözlüğünü çıkarttı ve çantasına koydu.
Kapıyı daha çok açarken konuştum,
"Merhaba Enver,hoşgeldin." Adam bana baktı ve ayakkabılarını tek hamlede çıkarırken konuştu,
"Hoşbuldum Saraca..." Elimle içeriyi gösterdim ve konuştum,
"Gel içeriye geçelim." Başıyla onayladı ve içeriye geçti. Masada oturan Berkay'ı görmesi ile yanına geçti ve oturdu.
Ardından konuştum,
"Hiç uzatmayalım, direkt konuya gireceğim." İkisine de sorgularcasına baktım. Ve Enver konuştu,
"Tabii," Enver'den aldığım onay ile ikisine de baktım ve konuşmaya başladım,
"Geçtiğimiz günlerde de gördüğünüz gibi Demir ile ayrıldık. Fakat ayrılığımızdan sonra bana aldattı imaları yaparak kendi ego ve gururunu yükseltti. Tabi ki Demir'e sadece bu yüzden yapmıyorum bunları, eskiden bana yaşattıkları içinde. Neyse biz konumuza dönelim. Bu işte hepimizin kazancı olacak. Öncelikle Enver, sen Berkay'a adam ve silah vereceksin. Çünkü Demir'in annesinden kalan şirketi basacağız. Karşılığında ise ben senin Demir'den istediğin bir şeyi ya da başka bir isteğini gerçekleştireceğim." Enver dikkatlice dinledi ve konuşmaya başladı,
"Kabul ediyorum, adam ve silah bağışı yapacağım. Benim isteğime gelecek olursak..." Bana baktı ve bir şeyler dememi bekledi,
"Tabii, senin de isteğini gözden geçirelim." Enver devam etti,
"Demir'i polise vereceğiz. Daha açık konuşayım, Demir'i ifşa edeceğiz." Bir an afalladım ve kendimi toparladım,
"Nasıl... Nasıl Demir'i ele veremeyiz ki! Hangi polis bakacak ona?" Enver gözlerini kıstı ve baktı,
"Beni küçümseme Saraca, eski sevgilinden daha güçlüyüm. Tek bir lafım ile içeri alınır. Zaten bu konuda bana pek yardım etmenize gerek yok! Onu içeriye tıktırmam için Türkiye'ye gelmem yeterliydi. Ve bu konuda bana yardımcı oldun Saraca." Adam sert ve otoriter biriydi. Sadece bakışırken bile insanı ikna ettirebilirdi.
"Peki Enver... O zaman ilk şirketi basacağız sonra ise... Demir'i içeri tıktıracağız." Sona doğru sesim kısılmıştı. Bunu yapabilecek miydim? Demir'i ele vermekten bahsediyorduk, bu başarılı olursa Demir bitebilirdi. Demir'in koltuğuna, Enver geçebilirdi.
Her ne kadar yaptığı şey için öfkelensem de hâlâ seviyordum onu. Onsuz yapabilir miydim düşünemiyordum ama içimdeki nefreti de söndüremiyordum. Takıntı mıydı bu?
Bu sefer Enver konuştu,
"Tamam o zaman. Ben size adam ve silah falan veriyorum. İki gün sonra baskın yaparsınız, sonrasında ise Demir biraz yıkılmış olacak ona ikinci darbeyi ise ben vereceğim. Bu olaylardan biz dışında kimsenin haberi olmayacak,size güvendim ama bu olayı birinden duyarsam kendinizi mezarda bulursunuz." Berkay ile aynı anda başımızı salladık. Bu sefer ben konuştum,
"Bu baskın gece mi olacak?"
"Evet, gece yaparsak daha az dikkat çekeriz. Yani iki gün sonra gece baskın var tamam mı?" Berkay ise sessizliği bozdu,
"Tamam, peki biz senin için bir şey yapacak mıyız?" Enver başını salladı ve konuştu,
"Duru zaten benim İstanbul'a gelmemi sağlayarak en büyük yardımı yaptı yani başka bir şey yapmanıza gerek yok."
"Peki, o zaman baskını nasıl yapacağımızı falan konuşacak mıyız?" Enver masaya doğru yaklaştı ve konuşmaya başladı,
"Baskını söylediğim gibi gece yapacağız, adamların hepsinde birden fazla silah olacak onun dışında şirketin dört bir yanını saran adamlar dışında içeriye gizlice giren adamlar da olacak. Bu adamlar içeriye bomba bırakacak ve çıkacak. Süre dolduğunda ise bombalar patlayacak ve şirket yanacak. Zaten Demir gelene kadar da her şey yanıp,kül olmuş olacak. Soracağınız soru var mı?" İkimiz de konuştuk,
"Yok." Dedim Berkay da aynı cevabı verdiğinde Enver konuştu,
"O zaman gençler ben çıkıyorum, meşgul birisiyim. Bir sorunuz olursa arar söylersiniz."
"Tabii, ben size eşlik edeyim." Enver ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Bende arkasından gidiyordum. Kapıya geldiğimizde kapıyı açtım ve geçmesini bekledim. Dışarı çıktığında baş selamı verdi ve arabasına doğru ilerledi.
Arkasından kapıyı kapattığımda Berkay'ın yanına gittim ve oturdum. Ardından konuşmaya başladım,
"O kadar gerildim ki adamın yanında cebinden bıçak çıkarıp kesmesini bekledim vallahi..." Berkay güldü ve konuştu,
"Adamın yanında ağzımı açamadım kızım! Öyle sert bakıyor ki adam beni gömdü çıkardı, gömdü çıkardı vallahi! Önce Demir'i sonra beni. Patlatacak adam amına koyayım."
"Berkay kusura bakma da adam baya iri bişeydi adam sana dokunsa öleceksin zaten."
"Çok sağol Duru ya, mümkünse dokunmasın zaten."
"Ne demek her zaman canım..." Ardından Berkay da ayağa kalktı ve konuştu,
"Duru, özür dilerim ama kalkmam lazım. Babam çağırıyor görüşürüz." Ayağa kalktım ve konuştum,
"Tabii, sorun değil." Kapıya kadar ilerledik ve kapıyı açtım. Berkay kapının önüne çıktığında eliyle görüşürüz yaptı ve konuştu,
"Her hangi bir ihtiyacın olursa ara, gelirim. Saatin kaç olduğu önemli değil. Hadi Allah'a emanet." Arkasını dönerken bağırdım,
"Teşekkür ederim, sende!" Arabaya bindikten sonra eliyle görüşürüz yaptı ve gaza bastı.
Kapıyı kapattım ve içeriye geçtim.
Bizi zor günler bekliyordu. Olacaklardan,yapacaklarımızdan her şeyden korkuyordum. Demir'in öğrenmesi an meselesiydi.
Evet Demir'den bir intikam almak istiyordum, bana önceden yaptıkları her şey için bir intikam almak ona ders vermek istiyordum. Fakat bunu öğrenince bana yapacaklarından korkuyordum...
&
Sonunda iki gün geçmişti. Bu gün Demir'in şirketini basacaktık. Şuan gecenin ikisiydi. Saat üç buçukta baskın düzenlenecekti. Enver adamlarının yerlerini ayarlamıştı.
Oturduğum koltuktan kalktım ve yukarıya, giyinme odasına çıktım. Odaya girdiğimde siyah bir takım aldım ve üzerime geçirdim. Ardından saçlarımı yukardan topladım ve kusurlarımı kapayacak bir makyaj yaptım. Kombinime uygun siyah bir çanta da aldığım da her şey tamamdı.
Şarja taktığım telefonumu çantama attım ve evin anahtarını alıp dışarıya çıktım. Siyah bir babet giydiğimde siyahlara bürünmüştüm.
Dışarıya çıktığımda beni bekleyen Enver'in arabasını gördüm ve arabaya bindim. Arabaya bindiğimde Enver konuştu,
"Hoşgeldin." Çantamı önüme aldım ve konuştum,
"Hoşbuldum..." Bana baktı ve önüne döndü.
"Yas mı tutuyorsun Saraca,siyah siyah giyinmişsin?"
"Karanlıkta ilgi çekmemek için... Ne yapsaydım fosforlu pembe mi giyseydim? Hatta disko topu falan da alalım!" Enver bıyıkaltı güldü ve gaza bastı,
"Bilseydim konfeti de alırdım Saraca! Neyse bir dahakine artık. Öğrendiğim iyi oldu." Bir anda Enver'e döndüm ve baktım,
"Bir daha derken?"
"Üzülme Saraca, lafın gelişi."
"İnşallah öyledir." Çapkıncs güldü ve devam etti,
"Söz veremiyorum." Ona kötü kötü baktım ve aldırış etmeden yolu izledim.
Neredeyse yarım saat içinde Demir'in şirketinin gözüktüğü bir yere gelmiştik. Enver'in adamları gözükmüyordu. Büyük ihtimalle bombaları yerleştirmişlerdi.
Enver ve Berkay yan tarafta konuşuyorlardı. Yanlarına gittim ve konuşmaya başladım,
"Adamlar bıraktı mı bombayı?" Enver sigarasından çekti ve elindeki tuşlu kumandayı göstererek konuştu,
"Evet, tam on dakika sonra bu tuşa basacağız ve burası alev alacak Saraca." Derin bir nefes aldım ve başımı salladım.
Basmamıza tam iki dakika kalmıştı Enver son sigarasını da yakmıştı. Sigarayı yere attı ve ayağı ile ezip ileri doğru yürüdü. Bizde onu takip ettiğimiz de Enver benim solumda, ben ortada , Berkay ise sağımda duruyordu. Enver cebinden kumandayı çıkardı ve bana uzattı. Ardından konuşmaya başladı,
"Evet Saraca, on dediğimde o tuşa basıyorsun." Başımı salladım ve titreyen ellerimin arasına aldım kumandayı. Demir'in bağırışlarında, annemin bana yaptıklarında,babamın her bir vuruşunda gram titremeyen ellerim şuan tir tir titriyordu.
Enver saydığında elimdeki kumandayı kavradım ve onu dinledim,
"Ve on!" Enver'in de bağırışı ile tuşa bastım ve camlarla kaplı olan şirketin camları patladı. Camlar dört bir yana sıçrarken içerideki her şey alev almaya başladı, şirket alev alev yanıyordu. Sadece şirket değil ben de yanmak istedim o an. İçimdeki bu caniyi yakmak istedim.
Ben şirkete dolu gözlerle bakarken Berkay beni dürttü,
"İyi görünmüyorsun, gel gidelim." Kolumdan tuttu ve Enver'e döndü,
"Enver, her şey için teşekkürler. Ekipler de geliyor zaten biz gidelim." Enver bize döndü ve konuştu,
"Tabii,Görüşürüz Saraca." Enver alaylı bir şekilde bana baktı ve elini salladı ardından alevleri izlemeye devam etti.
Berkay omuzlarımdan tutup bana destek verirken ben derin derin nefes alıyordum. Arabaya geldiğimizde beni arabaya bindirdi ve eve doğru yol aldı.
Yol boyunca ikimizde konuşmamıştık. İkimizin de gözlerinden her şey belli oluyordu. Ben yolu izliyordum ,o ise kendi içinde zafer kutlamaları yapıyordu...
Eve vardığımızda arabanın kapısını açtım ve indim. Berkay'a döndüm ve konuştum,
"İyi geceler..."
"İyi olacak geceler." Dedi ve gülümseyip gaza bastı. O gözden kaybolurken ben arkasından bakakalmıştım.
Kendimi toparladım ve eve girdim. İlk iş olarak üzerimi değiştirdim ve saçımı tarayıp topuz yaptım.
Kişisel ihtiyaçlarımı giderdiğimde aşağıya indim ve mutfağa girdim. Kendime bir filtre kahve yaptım ve yanına kurabiye alıp salona geçtim.
Bunu yapmamalıydım, Demir'in annesine bunu yapmamalıydım. Annesinden kalan tek şeyi yok etmiştim. Çok iğrenç birisiyim.
Ben kendi acizliğimde kaybolurken telefonum çaldı. Enver arıyordu, ikinci çalışta açtım ve kulağıma götürdüm,
"Alo?"
"Merhaba Saraca."
"Ne istiyorsun Enver?"
"Yok bir şey Saraca,
sadece sana bir şeyin haberini verecektim."
"Söyle Enver!"
"Şu an Demir şirkete gitti, ayrıca yarın Demir'i ele vereceğim. Haberin olsun, bunu bir başkasından duyarsam Saraca...Seni kendi ellerim ile o şirketin içine atarım!"
"Tamam Soylu, o şirketin içindeki bombaları bir yerinde patlatmamı istemiyorsan beni tehdit etme!"
"Normalde sana ağzının payını verirdim ama şuan daha önemli işlerim var. Bu arada yarın Demir'in evine baskın düzenlenecek,öyle polisler falan alacak."
"Tamam, iyi geceler."
"İyi geceler."
Telefonu kapattım ve kenara koydum. Yarın Demir, parmaklıkların ardında olacaktı ... Sevdiğim adamı son kez bile göremeyecektim. Bizim bu bitmez dediğim aşkımız, nereden nereye gelmişti...
&
O gece uyuyamamıştım. Düşünmekten, ağlamaktan,sorgulamaktan...Ve galiba bunları haketmiştim.
Uyandığımda ise saat öğlen üçtü.
Uyuyakaldığım koltuktan kalktım ve duşa girdim. Üzerimdeki yorgunluğu biraz da olsa almıştı. Üzerime salaş bir kıyafet giydim ve aşağıya indim. Mutfağa girdiğimde yemekle uğraşmak istemediğim için bir kaç sebze çıkardım ve salata hazırladım.
Salatamı da alıp salona geçtiğimde kafamı dağıtmak için bir film açmıştım. Hem salatamı yiyor hem de filmi izliyordum.
Yarım saatin sonunda sıkılmış ve filmi kapatmıştım. Kendimi bu kadar yıpratmamın bir anlamı yoktu. Peki sevdiğim adamı bu kadar yıpratmamın bir anlamı var mıydı?
Bitirdiğim salatanın tabağını aldım ve mutfağa ilerledim. Benim stres atmamın iki yolu vardı; ya türlü türlü yemekler yapardım ya da evi baştan aşağı temizlerdim. Birinci seçeneği yapamazdım çünkü, ev pastaneye falan dönebilirdi. İkinci seçenek daha makul geliyordu.
Mutfaktan başladım ve kendi odama kadar temizlemeye başladım.
Neredeyse üç saatin sonunda bütün evi temizlemiştim. Silmiş,süpürmüş ve dizayn etmiştim. Kafam dağılmıştı fakat oldukça yorulmuştum. Telefonumu elime aldım ve sakin bir müzik açıp dinleniyordum. Aniden telefonum çaldı. Vallahi şu telefonu alıp fırlatmama çok az kaldı!
Enver arıyordu. Telefonu elime aldım ve açtım,
"Yine ne var amına koyayım!"
"Saraca! Demir'in evine baskın yaptık ama bil ki ne oldu?"
"Burdan bakınca müneccime mi benziyorum?"
"Demir kaçmış! Bizim baskın yapacağımızı biliyormuş, ve baskın yapılan eve de not bırakmış. Bildiği ile alakalı. Şimdi sana konum atacağım oraya gel!"
"Off tamam geliyorum."
Telefonu yüzüne kapattım ve üstüme günlük bir kıyafet giyip aşağıya indim. Telefonumu ve evin, arabanın anahtarını alıp dışarı çıktım.
Arabaya bindiğimde Enver'in attığı konumu açtım ve gitmeye başladım. Yolda nedensiz yere canımın çok fazla çikolata çekmesi ile arabayı kenardaki markete sürdüm ve arabadan indim.
Arabayı ara sokak gibi bir yere bıraktığım için biraz yürümem gerekiyordu. Akşam olmasına rağmen sakin bir yerdi, bu da işime gelirdi.
Arabayı kilitledim ve telefonumu cebime koyup markete girdim.
Marketten iki tane çikolata ve su aldıktan sonra çantama attım ve arabaya doğru yürüdüm.
Arabanın yanına geldiğimde çantamı açtım ve arabanın anahtarını aramaya başladım. Fakat geriye doğru çekilmem ve güçlü kollar ile sarılmam ile çığlığı bastım. Bağırmam ile bir bez çıkardı ve burnuma dayadı, sonrasında ise bilincim kapanmaya başladı...
Başıma saplanan ağrı ile gözlerimi açtım. Gözlerimi açmıştım ama gözlerime sarılı olan şeyler görmemi engelliyordu, ellerimi çekmeye çalışıyordum fakat adamlar ellerimi ve ayaklarımı bağlamışlardı.
Yerimde debelenirken aynı anda çığlık atmaya başladım. Kapı açılma sesini duymam ile çığlıklarımı arttırdım ve ayaklarımı bağladıkları yerlerden çekmeye çalıştım.
İçeriye giren kişi en sonunda dayanamamış olacak ki eli ile ağzımı kapattı ve konuştu.
"Sus! Patron birazdan gelecek!" Başımı iki yana salladım ve konuştum,
"Sikeceğim patronunu da seni de! Off... Su verir misin bana?" O kadar bağırma ile tabii.
Adam bir kaç saniye düşündü ve oturduğu yerden kalkıp bana bir bardak su getirdi,
"İç şunu, bir zorluk çıkarırsan misli ile ödersin!" Dudaklarıma dayadığı suyu içtim ve konuştum,
"Bak patronun kim bilmiyorum ama benimle ne derdiniz olabilir? Ulan Ahmet desen, Ahmet şuan tahtalı köyde... Lan kimsiniz siz amına koyayım!" Dedim sinirle. Adam, bağlı olduğum yeri ayağı ile ittirdi ve konuştu,
"Patron geliyor, bil ki çok sabırlı birisi değildir." Ardıdan konuşmaya başladım,
"Gelsin bakalım... Onu da Ahmet'in yanına yollayayım da görsün." Adam derin bir nefes aldı ve odadan çıktı.
Adam çıktıktan bir kaç saniye sonra büyük ihtimalle patronları olan kişi içeriye girdi. Gözlerim bağlı olmadığı için göremiyorum, fakat karanlık bir ortamda olduğumuz çok belliydi.
Patron kapıyı kapattı ve adımlarını bana doğru yöneltti. Adım seslerinden anlıyordum nereye gittiğini.
Adam yanımda bulunan yere oturduğunda çığlık attım ve konuştum,
"Bak kimsin bilmiyorum ama bırak beni be abim! Vallahi Guinness rekorlar kitabına gireceğim 'en çok kaçırılan kadın' diye! Yeter be!"
Sözüm ile oturduğu sandalye ya da tabure, artık her neyse onu fırlattığını duydum. Sakin ol calm down baby
Ben yerime daha çok sinerken, adam bana yaklaştı ve ellerini saçlarıma geçirdi. Saçlarımı çekmemişti derin bir nefes almış ve geri bırakmıştı. Ardından parmağını dudağımda dolaştırdı ve boynuma yöneldi. Boynuma yer yer öpücük bırakırken çığlık atıyor yerimde debeleniyordum. Adam biraz geri çekildiğinde ağlamaya ve eşliğinde çığlık atmaya başladım. Ardından ağlamaklı sesle konuştum,
"Demir sizi sikecek! Sizi kesecek, öldürecek vallahi bitirecek sizi! Her şeyi anlatacağım ona pişman olacaksınız! Sizi inim inim inletecek, acıdan bayıltana kadar dövecek! Ebenizi,sülalenizi, gelmişinizi,geçmişinizi, soyunuzu,sopuzu sikecek! Öleceksiniz..." Nefes nefese kalmış adama söverken adam bana tekrardan yaklaştı ve ellerini yüzümde dolaştırdı,
"Ölmek için yalvaracaksınız! Dilsiz misin lan konuşsana!"
Kimdi bu? Ahmet miydi? Demir bana Ahmet'in öldüğünü söylemişti. Başka kim olabilirdi? Ya da Demir'in asıl düşmanları ile tanışıyordum...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |