Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

"Var koçum var hem de büyük mani var!"

Hüseyin Alaz ikramların reddedildiğini duyduğunda acayip bozulmuştu. Bir ilki daha ona yaşatan asi doktordu. İlk defa bir ikramı geri çevriliyordu. Serkan yaptığınız görgüsüzlüktü haklılar dediğinde arkadaşını yumruklamak istemişti. Tanıdığı insanlara ikram ne zamandan beri görgüsüzlük olmuştu. Onları tanımıyorlar ve orada burada kız tavlamaya çalışan görgüsüz heriflerin yerine koymuşlardı. Melih yanına gelip, Tuğsem'in tek başına lavaboya gittiğini haber verdiğinde en yakın adamının ne yapmak istediğini anladı. Fakat yine de bir süre harekete geçmedi.

Altuğ'un ve Serkan'ın ikramlar ile ilgili saçma tespitlerini dinleyecek durumda değildi. Bir hışımla yerinden kalktı. Ayla ile selamlaşıp, lavaboların olduğu koridora girdi. Daha koridorun başında baş belası kadının tuvaletten çıktığını gördü. Tuğsem ise ona seslenildiğinde arkasına döndüğü için Alaz'ı ve öldürecek gibi olan gözlerini görmemişti.

Alaz ağa doktora baktığında kalçalarının güzelliği yüzünden hareketlenen bedeni yüzünden kendine sinirlendi. Ne zamandır bir kadının bir uzvu için bu denli kendini kaybedecek hale gelmişti. Saçları düzleştirilmiş ve beline dek salınmıştı. Adama kullandığı ses tonu daha çok gerilmesine neden oldu. İki ay boyunca bir kere ne böyle kibar olmuştu ne de ses tonu böylesine sıcaktı. 'Demek ki sen hak etmemişsin,' diyen iç sesine lanet okumak bile işe yaramıyordu. Adamın kendini anlatmaya çalışmasıyla dişlerini sıkmaya başladı. İçindeki bu duygunun kıskançlık olduğunu düşünmek istemiyordu.

Alaz, nasıl bir hırsla cümlesini bitirdiyse Tuğsem birden arkasını dönmüştü. Gözlerinden şimşekler çıkararak genç kadının kahve gözlerinin içine baktı. Doktoru yok saymaya çalışarak sarışın adama kafasını çevirdi. Adamın onu tanıdığı ve bundan dolayı mahcup olduğu suratından anlaşılıyordu. Tek bir laf söylede seni pataklayıp içimdeki şu hırs çıksın derken konuşmaya başlayan genç adama sadece kafasını sallayarak söylediklerini kabul etmek zorunda kaldı.

"Alaz Bey bilmiyordum, ayrı masalarda oturunca ben hanımefendiyi yalnız sandım. Kusura bakmayın."

Tuğsem hızla kendilerinden uzaklaşan sarışın adama ağzı açık bakakaldı. Ne olmuştu şimdi? Hüseyin Alaz'ın dibine kadar geldiğinin farkındaydı ve ona doğru dönemiyordu. Kıskanmış olabilir miydi? Bunu düşündükçe heyecanı bütün bedenini esir aldı. Karnının içinde kelebekler uçuşuyordu. Hiç konuşmadan yanından uzaklaşmayı deneyecekti. Bacaklarına derman giderse yürümeyi de başaracaktı.

Hüseyin Alaz, günlerdir özlediği kadının kokusunda mest olmuş bir şekilde bekliyordu. Biliyordu yine kavga edeceklerdi. Önce tadına bir kerecik bakabildiği dudakları öpse ondan sonra ne olacaksa olsa olmaz mıydı? Hiçbir kadını böyle istememişti. Bu deli gönlü sadece bu kadını istiyordu. Ellerine baktığında bir yüzük görememişti. Demek ki evlilik teklifini kabul etmemişti. Ya da daha böyle bir teklif olmamıştı. Duyguları karmakarışık olmuştu ve kalbine olanların adını koyamıyordu. Tek bildiği kimse bu kadar güzel kokmuyor, kimse bu kadar içini titretmiyordu. 'Kendine katmak için neyi bekliyorsun,' diyen iç sesiyle put gibi duran kadının kolundan tuttu.

"Bırak!"

"Bırakmazsam ne olacak?"

Tuğsem kaşları çatık ve sert bir şekilde başını çevirdiğinde dudakları birbirlerine çok yakındı. İkisi de çok hızlı nefes alıp veriyordu. 'Ne olur sevdiğim bırak, bana olan ilginin senin için vakti dolunca, adın gibi harladığın ateş sende sönünce bana acımayacaksın, işte o zaman bu acıya benim kalbim dayanamayabilir,' diye gözlerinin içine içine sinirli baktığını düşünse de aklından geçenler bu cümlelerdi. Alt dudağını ısırıp, cevap vermek için nereye kaçtığını bilmediği sesini bulmaya çalıştı. Sert olmak isterken fısıltı şeklinde çıkan sesine ne demeliydi.

"Bırak!"

"Bırakmazsam," diye tekrar cevap verdikten sonra bile neden hala öpmediğini neden kendini tuttuğunu aklından geçirdi. 'Çünkü kimse için mücadele etmedin ve bir kadının peşinde koşmanın şaşkınlığından nasıl hareket edeceğini bilmiyorsun,' diyen iç sesine hak verdi. Bırak bir kadın için töre hariç hiçbir şey için canla başla mücadele ettiğini hatırlamıyordu. Gözleri ilk önce acı bana diyen bakışlara takıldı. Sonra ısırılan dolgun at dudağa baktı. İkinci ısırıştan sonra kimse artık Hüseyin Alaz'ı tutamazdı ve o da geç kadını boynundan tuttuğu gibi dudaklarını birleşti.

Özlemişti hem de çok özlemişti. Böyle bir tadın adı yoktu, onu bambaşka diyarlara götürüyordu. Sanki sıcaktan yanan bedeni birden sert rüzgarların içinde kalmış ürpermesine neden olmuştu. Sayısını bilmediği kadar çok kadınla birlikte olmuştu ama hiç böyle bütün duyularının hissettiği bir şey yaşamamıştı. Sadece öpüyordu.

Tuğsem'in elindeki çantanın yere düşmesi ile kollarının Alaz'ın boynuna dolanması aynı anda oldu. İnleyerek karşılık vermesiyle de ikisi de kendilerinden geçecek hale geldi. Bir iki adım atmasını sağlayarak genç kadını duvarla bedeni arasına sıkıştırdı. Ellerinden birini kalçasına atıp, sıktığında o yuvarlakları bir an önce görmek ve öpücüklerini oraya da kondurmak istedi.

Dudakları nefes almak için ayrıldığında Hüseyin Alaz alınlarını birleştirdi. Göğüsleri birbirine değerken Tuğsem yine gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Bunun bir hayal olduğunu düşünüyordu. Çünkü Hüseyin ile öpüşmek öyle doğru öyle güzel hissettiriyordu ki mantıken aldığı bütün kararları çürütüyordu. Alnından çekilen ve tam gamzesinin olduğu yere bastırılan dudaklarla ne yapacağını bilemedi. Tekrar öpüşürler miydi? 'Bir restoranın koridorunda halka açık yerde öpüşüyorsun ve tekrarını mı istiyorsun. Sen iyice şaşırdın,' diyen iç sesi sonuna kadar haklıydı. Ama! Ama işte kalbinin sesleri daha ağır basıyor ve kulaklarını tıkayamıyordu. Eğer gönlünden gelen isteğe karşı durabilseydi biraz önce olan yakıcı öpücüklere karşılık verir miydi?

"Günlerce gecelerce gamzenden öpmenin nasıl bir his olacağını düşündüm. Hımm mükemmelmiş hep burada kalayım,"

"Hüseyin!"

"Efendim!"

"Bı..bırak artık arkadaşlarım merak etmişlerdir."

"Masalarımız birleşirse bırakırım," diye karşılık verirken hangisi daha şaşkındı. Karar veremediler çünkü Hüseyin Alaz resmen yüzsüzlük yapıyor eline geçen her fırsatı kullanmaya çalışıyordu. Bu kadın ondan uzaklaşsın istemiyordu.

"Benimle şart koşarak konuşma! Her istediğin olamaz."

"Seni bırakmak istemiyorum. Bunu anlamak bu kadar mı zor?"

"Evet Hüseyin Efendi bu kadar zor!"

Gözlerini büyütmüş ters ters Hüseyin Efendi diyen kadına sinir olması gerekirken neden yüzünü gözünü öpücüklere boğup, o dillerini yiyesi geliyordu. Gülümsedi. Bütün beyaz dişlerini ortaya seren can alıcı gülüş, Tuğsem'in uzak durmak için aldığı tüm kararları geri adım attıracak cinstendi.

"Sevgilim olmayacak mısın?"

"Cık!"

"Neden?"

"Canım istemiyor."

"Senin o canını yerim ama olacaksın," diye tekrar gülünce Tuğsem, biraz önce genç adamın gülüşünün etkisiyle büyülenmişti. Bu yüzden otomatik cevap verdiğini ve adama rezil olduğunu anladı. Onunla alay ediyordu. Göğüslerinden iki eliyle itmeye çalıştı. Kaşlarını çattı. Sanki biraz önce kıvılcımlar çıkaran öpüşmeyi başkası yaşamış gibi terslendi.

"Çekil! Beni her istediğin zaman böyle öpemezsin."

"Öperim!"

"Hayır efendim öpemezsin."

"Görürüz."

Tuğsem'in Alaz'ın bu ukala tavrıyla bütün sinirleri tepesine çıkmıştı. Biraz öce başaramadığı itmeyi tekrar denedi. Eğilip yerden çantasını aldı. Tekrar sinirle bakıp, restoranın içerisine doğru yol aldı. Anlamıştı işte anlamıştı. Ona olan hislerini belli etmişti. Yoksa bu denli rahat tekrar öpeceğini söyleyemezdi. Hastanede bir daha cesaret edememişti. Alaz'dan son duyduğu sözlerden sonra daha çok kızardı. Sinirinden mi yoksa utanmaktan mı kızarıyordu bilinmez ama genç adamın ses tonu öyle hoştu ki; deli akıl geri dön ve yeniden öpüş dedirtiyordu.

"Görüşürüz cadı doktorum."

Hüseyin Alaz mutlulukla arkasındaki tuvalete gitti. Günlerdir kendini bu kadar mutlu hissetmemişti. Kahkahalar atmak istiyordu. Bu gece Melih'e sarılmadan eve gitmemeye karar verdi. Hatun öyle uzak duruyordu ki hep başkası olduğunu düşünmüştü. Bugün emin olmuştu. O da hoşlanıyordu ama uzak durmasını sağlayan bir şeyler vardı. Bunu bulacak ve kadını sevgilisi canı ciğeri yapacaktı.

Aynada kendine bakarken gözlerinin önüne Tuğsem'in kızarmış yanakları geldi. Çok güzeldi, çok başkaydı ama en önemlisi kimse onun gibi kokmuyordu. Kokusunun ne olduğunu bulamamıştı. Resmen içine işliyor ve ona doğru çekilmesini sağlıyordu. Elbisesinin dekoltesinden gördüğü göğüsleri gözlerinin önüne geldiğinde alt takımları yine hareketlendi. Çok güzeller değil mi adamım diye mırıldandı. Kendine çeki düzen verip, o da arkadaşlarının yanına gitmek için hızlandı.

Tuğsem son bir nefes alıp restoranın içine girdiğinde gözlerine inanamadı. Arkadaşları iki adamla oturuyorlardı. Işık'ın yüzü asıktı. Demek ki Ayla'nın marifeti diye yürümeye başladığında masaya gelmek üzereyken tekrar durdu. Olamaz bunlar Hüseyin'in arkadaşları dedi içinden ve nasıl kaçsam diye restoran kapısına baktı. Biraz önce hayatının en güzel ikinci öpücüğünü yaşamıştı. Kaçtığı adam artık duygularını da anlamıştı. Uzaklaşmak isterken birlikte mi oturacaklardı. Ayla'nın sesiyle kendine geldi.

"Tuğsem nerede kaldın?"

"Öllüğün köründe," diye sinirle mırıldanıp başıyla masadaki genç adamlara selam vererek masaya oturdu. Oturur oturmaz da şarabını başına dikti. Ancak kendine gelirdi. Hüseyin Alaz gelince ne olacağını düşünmek bile istemedi. Ukala bir tavırla yanına oturacağına emindi. Sonrasında kendine merakla bakan iki adama ellerini uzatarak kendini tanıttı. Işık ile göz göze geldiğinde onunda en az kendi kadar gergin olduğunu anladı+.

Hüseyin Alaz somurtarak gittiği lavabodan ıslık çalarak dönüyordu. O da Tuğsem gibi içeri geçtiğinde gördüğü manzarayla ufak bir şaşkınlık yaşa da bu durumdan hoşnut oldu. Güzel gülümsemesi yüzünde masaya ulaştığında Tuğsem'in yanında Altuğ'un oturduğunu gördü. Hiç sorun etmedi masalar birleşmişti ya gerisinin önemi yoktu. 'Allah'ım beni sevdiğini biliyorum,' diye içinden konuşarak masaya oturdu.

"Ayla hocam merhaba,"

"Alaz Bey, çok iyi gördüm sizi!"

"İyiyim hem de çok iyiyim. Alaz de lütfen!"

Ayla şoktu, adam gülmeyi biliyormuş diye düşünürken ismi ile hitap etmesini istiyordu. Tuğsem, lavaboya diye gittiğinde sarışın mavi yeşil gözlü taş bir adam yanlarına gelmişti. Arkadaşları adına özür dilemiş, Alaz'ın tanışıklığı nedeniyle böyle bir harekette bulunduğunu söylemişti. Ayla önemli değil derken, Işık yorumsuz kalmıştı. Eğer rahatsız etmiyorsak birlikte bir kahve içebilir miyiz dediğinde Ayla, Serkan'ın gözlerinde takılı kaldı. Ne dediğini bile anlamadan tamam demiş bulundu.

Top modelleri kıskandıracak güzellikteki kadının, onu beğendiğini hissetmek Serkan'ın gururunu okşamıştı. Geri dönüp, Altuğ'a gel işareti yaparak hemen Ayla'nın yanına oturmuştu. Altuğ ise Işık'ın yüzünü daha yakın görebilmek için tam karşı sandalyelerden birine oturdu. Kendini tanıtırken Işık'ın aldırışsız haline bozulmak istemese de canının sıkıldığını hissetti.

Daha çok Serkan ve Ayla arasında geçen muhabbet boyunca karşısındaki kadına çekinmeden bakmıştı. Birkaç defa sevgilisi Seren aramıştı. Ancak hiç konuşası yoktu ve meşgule attı. Alaz'ın yanına mutlulukla oturduğunu görünce ondan beş dakika önce gelen Tuğsem ile ilgili olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekiyordu.

Kendi yüzüne bakmayan kadının Hüseyin Alaz'ı dikkatli bir şekilde süzmesine gıcık oldu. En az Alaz kadar uzun ve onun gibi esmerdi. Girdikleri her ortamda dikkat çekerlerdi. Bugüne dek bir kadın için hiç karşı karşıya gelmemişlerdi. Arkadaşının kulağına bir şey söylemek için eğildiğini görünce dikkat kesildi. Sessizce konuşmaya başladılar.

"Hatırlat dışarı çıkınca Melih ile senin alnından öpeceğim."

"O niye?"

"Masaları nasıl birleştirdiniz bilmiyorum ama bu gece bundan daha isabetli bir hareket olamazdı."

"O zaman Serkan'ı öp, onun sayesinde buradayız," diye terslendi. Işık'ın Alaz'a bakışlarından daha çok rahatsız oldu. Önündeki kadehten büyük bir yudum aldı. Masaya kahve içmek için oturmuşlardı. Ancak Alaz ve Tuğsem'i beklemeye karar verdikleri için içkilerine devam ettiler.

"Alaz Bey..." Ayla'nın ağzından yine bey çıkmıştı. Hemen gülümseyerek düzeltti.

"Şey Alaz, ağrıların var mı?"

"Biraz!

"Nerende," diye Tuğsem kaygıyla sorunca Hüseyin Alaz meraklı gözlerine gülümseyerek baktı. Ah ah şu an en çok ağrıyan yeri bir bilsen asla sormak istemezdin güzelim diye düşünerek cevap verdi.

"Belimde."

"Hastaneden çıktıktan sonra hiç kontrole gitmedin, değil mi? Tabi ya neden gidesin ki,"diye ellerini kaldırarak çıkışan genç kadına Hüseyin Alaz gözlerinin ta içi gülerek bakarken Serkan ve Altuğ ise şaşkındı. Ne oluyoruz dercesine dikkat kesildiler. Çünkü kimse Alaz'a böyle konuşamazdı. Öyle resmi bir adamdı ki, asla izin vermezdi.

"Sen ne zaman istersen gelirim."

"Ben bu hafta izinliyim. Pazartesi hemen Ahmet hocanın yanına git bence."

"Olmaz, sadece sen!"

Tuğsem ne yaptığını fark ettiğinde iş işten geçmişti. Masadaki herkes susmuş, onlara bakıyordu. Utandı, boynundan yanaklarına doğru yol alan sıcaklık daha çok daralmasına neden oldu. Doktor kimliği hemen ön plana çıkmış ve daha on beş dakika önce adama dediklerini unutmuştu.

"Sen gerçekten de o doktorsun, Alaz'ı tedaviye ikna eden," diye şaşkınlıkla soran Serkan'dı. Tuğsem daha çok utanmıştı. Kafasını sallamaktan öteye gidemedi.

"Biz sizi dişli, inat, cadı mı cadı bir doktor diye duymuştuk hocam. Bu haliniz," diye konuşan Altuğ idi. Işık ilk defa dikkatli yüzüne bakmıştı. Gecenin başında gözleri kesiştiğinde de dikkatini çeken sert çehresi olmuştu. Şırnak'da görev yaptığı için bu tipteki adamlara alışıktı ama bu yüreğini sıkıştırmıştı sanki.

"Öyle, o olmasa ben belki de yürüyor olmazdım."

"Siz onun bu tavırlarına bakmayın, doktor gömleğini üzerine geçirdiği anda içinden sağlık konusunda taviz vermeyen bir canavar çıkıyor," diye gülerek açıklayan Ayla'ydı. Altuğ, Hüseyin Alaz'ın bakışlarının sürekli Tuğsem'e kaymasıyla nedense rahatladığını hissetti. Serkan, Işık'ı da sohbete dahil etmek adına soru sordu.

"Sizde mi doktorsunuz?"

"Yok ben sınıf öğretmeniyim."

"Öyle mi? Ne güzel hangi semtte," diye sorulan soruya Işık gülümsedi. Serkan tatlı adamdı ve Ayla'yı beğendiği çok belliydi. Bunun rahatlığıyla daha rahat sohbet edebileceğini hissetti.

"Ben İstanbul'da oturmuyorum. Şırnak merkeze bağlı bir kasabada öğretmenim."

"Tuğsem'in ilkokuldan beri arkadaşı Işık ve bizi ziyarete geldi," diyerek açıklama yapan yine Ayla'ydı. Normalde de konuşkan biriydi ama bugün ortamı kurabilmek için her lafa giriyordu. Tuğsem ve Işık birbirlerine baktılar. Gözleriyle anlaştılar resmen birbirlerini sevdiklerini gözleriyle söylemişlerdi.

"Bizde Altuğ ile ilkokul yıllarından beri arkadaşız ama samimiyetimiz üniversitede okurken oluştu," diye konuşan Alaz ortamın sohbetini daha koyu bir hale getirmeli ve Tuğsem ile daha çok zaman geçirmeliydi. Arada bir gözleri o dudaklara takılmasa daha iyi olacaktı ama böylesi de güzeldi.

Kimse tatlı istemediği için kahveleri gelmişti. Erkeklerin üçü de kahvelerini sade isterken, kızlar orta istemişlerdi. Serkan ve Ayla sohbeti ilerletirken, bir yolunu bulup Tuğsem'in yanına oturan Alaz sürekli bir konu açarak tek kelimelik cevaplar alsa da sohbet etmeyi başarmıştı. Masada sadece Altuğ ve Işık konuşmuyordu. Altuğ'un belli bir zaman sonra eline telefonu alıp, hiç Işık'a bakmaması ortamı biraz germesine rağmen Serkan ve Alaz'ın keyfi gayet yerindeydi.

Alaz o sert duruşunu korurken Tuğsem'in sürekli utanmasından dolayı sık sık gülümsediğini fark etti. Tekrar o bal dudaklara sahip olmak istiyordu. Hatta daha fazlasını istiyordu. Fakat doktorun tavırlarıyla ağırdan almak gerektiğini anlamış oldu. Kalkma vakti geldiğinde kızları bırakmak istemişlerdi. Alkol aldınız bizim şoförümüz var diye ısrarcı olsalar da kızlar taksiyle gideceklerini net bir şekilde ifade edince mecburen kapıya kadar eşlik ettiler.

Hüseyin Alaz, Tuğsem'in kolundan tutup, üç dört adım geriye çekti. Kızlar için taksi istenirken beyler arabalarını bekliyorlardı.

"Telefon numaranı ver!"

"Neden?"

"Ne demek neden?"

"Evet, neden? İlk önce emir vermeden istemeyi bilirsen, ondan sonra belki telefonumu alırsın," diye lafı yapıştıran Tuğsem ayakta alkışlanacak şekilde adamı şaşkına çevirmişti.

Emir mi vermişti? Ona kadınlar telefonunu vermek için sıraya giriyordu be diye aklından geçirirken yine sinirlenmişti. Tuğsem'in ona karşı olan bu eleştirel tavrına sinir oluyordu. Bütün Türkiye'ye beğendirdim kendimi bir bu cadıya beğendiremedim diye iyice kendini doldurduğunu fark etmiyordu. Peki bir taraftanda doktor böyle yaptıkça kadını kendine katma isteğinin artmasının sebebi neydi?

"Verme! Ben sanki bulamam!"

"Bulursun! Bulursun da ulaşabilir misin onu bilemedim."

"İlla zorlayacaksın değil mi?" diye sızlanan yakışıklı adama içi akıyordu. Nasıl güzel yüzü var bu adamın diye düşünmeden edemedi. Zaten sürekli yüzünü seyredesi geliyordu. Kara gözlerinin delici bakışlarında kaybolmamak için gerçekten güçlü bir irade lazımdı. O iradede Tuğsem'de vardı. Sakin ama kararlı bir şekilde cevap verdi.

"Lütfen demeyi öğrendiğin gün hayatın daha kolay olacak. Neyse taksi geldi. İyi geceler," dedi ve hızla adamın önünden geçip, taksiye bindi. Kızlar zaten taksinin içinde Tuğsem'i bekliyorlardı. Hemen hareket eden araba ile Hüseyin Alaz'ı yine arkasında bırakmış oldu.

"Bu iki etti doktor! Bir daha beni böyle s.k gibi arkanda bırakamayacaksın."

Loading...
0%