Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@herdem6060

 

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

 

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

 

Instagram; herdem6060

 

İyi Okumalar

 

 

"Bu iki etti doktor! Bir daha beni böyle s.k gibi arkanda bırakamayacaksın." diye arkasından bakarken kendi kendine söylendi. Ancak ilginç şekilde gülümsüyordu. Arkadaşlarının onu beklediğini görünce vakit kaybetmeden yanlarına yürüdü. Serkan'ın güzel mavi yeşil gözleri parlıyordu. Ayla'nın telefon numarasını almıştı. Ancak Altuğ'u çok uzun zamandır ilk defa bu denli suratsız görüyordu. Oysa gecenin başında en neşeli oydu.

 

"Hayırdır ağam pek bir gerginiz," diye takılan Alaz'dı. Dalga geçecekleri zaman birbirlerine ağam derlerdi. Altuğ kaşları çatık şahin gibi sert arkadaşına baktı. Belki de yaşamı boyunca hiç olmadığı kadar gergindi. Hem de tanımadığı bir kadın yüzünden canı böylesine sıkkındı. Oysa o sevdikleri haricinde kimseyi umursamazdı.

 

"Ne tesadüf ağam sizde pek bir mutlusunuz!"

 

"Tabi mutluyum oğlum Tuğsem benden hoşlanıyor," diye cevap verdi ve sanki inanamıyor gibi kahkaha attı. Sözlerine devam ederken sırıtıyordu.

 

"Yalnız ben böyle inatçı kadın görmedim. Telefon numarasını vermedi bana!"

 

"Oo ben sizden kârlıyım ağalarım! Ayla'nın numarasını aldım," diye gözleri parlayarak konuşan Serkan da Altuğ'a nispet yapar gibiydi. Alaz ve Altuğ'un korumaları belli bir mesafede patronlarının arabalarına binmelerini bekliyorlardı. Mekânın önünde farkında olmadan ayakta konuşmaya dalmışlardı. Serkan kolundaki saate bakıp, tekrar sırıtarak konuşmaya başladı.

 

"Saat daha 23:10 hadi şu ilerdeki kulübe gidip, bir şeyler içelim."

 

"Olur, Altuğ ağanın belki keyfi yerine gelir," Alaz yeniden arkadaşına laf attı. Altuğ'un suratında mimik bile olmamıştı. Sadece kafasını sallayıp, arkasındaki araca yöneldi. Arka kapısı açıldığında en yakın adamı Salih'e yandan gergin bir bakış attı. Yine konuşmadan arabasına bindi.

 

"Serkan araban burada kalsın. Hadi birlikte gidelim."

 

"Olur ağam, emredersiniz!"

 

Hüseyin Alaz, arkadaşının takılmalarına karşılık tekrar kahkaha attı. Tuğsem'in öyle gitmesine rağmen çok mutluydu. Serkan'ında mutlu olduğu aşikârdı. Birlikte Melih'in açtığı kapıdan arabaya bindiklerinde hala ikisi de gülüyorlardı. Biraz sakinleştikten sonra Alaz merakına yenildi.

 

"Altuğ'a ne oldu?"

 

"Sanırım Işık'tan etkilendi. Kız yüzüne bile bakmadı. Eee alışkın değil ağamız!"

 

"Belki kızın sevgilisi falan vardır. Neden takılmış ki bu kadar," diye Alaz cevap verince Serkan kaşlarını kaldırarak baktı. İnanamıyormuş gibi konuştu.

 

"Adama evli kadınlar kur yapıyor, sevgilisi olan neden geri dursun diye düşünmüştür. Hem şimdi kabul etmek gerekir ki Altuğ'un vahşiliği kadınları hep çekiyor."

 

"Bende bunu anlamıyorum. Adam bizimle sohbet etmediği keyifli zamanlar haricinde her an birine saldıracak şahin gibi..."

 

"Zaten kadınlara cazip gelen tarafı o sanırım. Onun o sertliğini seksi buluyor ve merak ediyor olabilirler. Kabul edelim en yakışıklımız sen olabilirsin ama Altuğ'un insanın içine işleyen sert bakışları ve soğuk duruşu daha çok dikkat çekiyor," diye sanki önemli bir bilgi veriyormuş gibi ciddi konuşan arkadaşı yine komik geldi Hüseyin Alaz'a ve tekrar güldü. Zaten Tuğsem'i öptüğü dakikadan beri sürekli gülesi geliyordu.

 

"Demek en yakışıklınız benim!"

 

"Vay arkadaş egonun dağ kadar olduğunu unutup, ben nasıl bunu dedim."

 

Ondan sonra birlikte yine güldüler. İki arkadaş birbirlerine takılarak mekâna gelirken, Altuğ sert bakışlarıyla arabanın camından dışarıyı seyrediyordu. Gecenin bir yarısı olmasına rağmen trafik oldukça yoğundu. Işık'ın gözleri dudakları gözlerinin önünden gitmiyordu. Taksiyi beklerken Serkan ve Ayla'nın hararetli sohbetlerinden yararlanıp, Işık'ın güzel kıvırcık saçlarına doğru eğilmiş kokusunu içine çekmişti. Yüzü bu denli güzel kadının kokusunu da merak etmişti. Kokusunu ciğerlerine dolacak şekilde derinden çekti. Sanki doyamamış gibi ikinci kez çekince mest olmuştu. Kendine mani olamayıp, çok güzelsin demişti. O bunu söylediğine şaşırırken genç kadın hızla gelen taksiye binmiş ve bir kere bile dönüp bakmamıştı. Duyduğuna emindi. Ancak duymazlığa gelerek onu umursamamıştı.

 

Gecenin başında birbirlerinin gözlerinde takılıp, kalmışlardı. Kadınlar onun gözlerinin içine pek bakamazlardı. Işık çekinmeden bakabilmişti. Yeniden telefonunun çaldığını duyunca ceketinin iç cebinden çıkardı. Seren arıyordu. Akşamdan beri hiçbir mesajına karşılık vermemişti. Sıkkın bir nefesten sonra aramaya cevap verdi. Genç kadının konuşmasına fırsat vermeden;

 

"Arkadaşlarımla olduğumu biliyorsun Seren neden sürekli arıyorsun. Yarın seni ararım," dedi ve kadının tamam dediğini duyar duymaz telefonu kapattı. Kadının suçu yokken terslediğinin farkındaydı. Zaten bu ilişkiden de sıkılmıştı. İş yaptıkları bir ailenin kızı olmasa çoktan biteceğini biliyordu. Aslında Seren onu mutlu ediyordu. Genelde baskı uygulamaz serbest bir ilişkileri vardı. Sanki bir kadından etkilendiğim içine doğmuş gibi ısrarla arıyor bugün diye düşündü.

 

Onlar gelmeden locaları ayrılmıştı. Yerlerine geçtiklerinde içkilerinin bile gelmişti ve bu hizmete bir şaşkınlık belirtisi göstermiyorlardı. Serkan değil ama diğer iki genç adam hep bu ihtişamın içinde olmuşlardı. Serkan'da alışmıştı artık ama hâlâ bazen şaşırmıyor değildi.

 

Taksi sahil yolunda trafiğin izin verdiği ölçüde ilerlerken Işık birden durdurdu. Kızlara biraz sahilde yürüyelim dedi. Ayla taksi parasını öderken iki yakın arkadaş denizin dibine kadar gelmişti bile ve ikisi de düşünceliydi. Ayla tam taksiden inmişken, telefonunun mesaj bildirimiyle durdu. Bir telefona baktı, bir kızlara alt dudağını dişlemeye başladı. Gelen mesaja karşılık verip, arkadaşlarının yanına gitti.

 

Sessizce bir süre yürüdüler, sokak şarkıcılarının şarkılarına eşlik ettiler. Tuğsem'in içi kıpır kıpırdı. Ne zaman gözlerini kapatacak olsa Hüseyin'in dudaklarını gamzesinde hissediyordu. Ne demişti? Günlerce gecelerce bu gamzenden öpmenin nasıl bir his olacağını düşündüm. Hımm mükemmelmiş hep burada kalayım. Ses tonundaki içtenlik kalbine işlemişti. Öpüşmeleri aklına geldiğinde bile içi bir tuhaf oluyordu. Kahkahalar ile gülmek istemesinin sebebi neydi? Ya içinin içine sığmamasına ne demeliydi?

 

Deniz havası üçüne de iyi geldi. Mart ayının ilk günlerine rağmen hava ayaz gibiydi ama umursamadılar. Hepsi de denize bakarak düşüncelere dalmıştı. Hiçbiri neden sessiz olduklarını sorgulamıyordu. Belki de kendilerince biraz düşünmeye ihtiyaçları vardı.

 

Işık ise içine işleyen bakışların ne anlama geldiğini düşünmekle meşguldü. Ya son anda çok güzelsin deyişini neye yormalıydı? Nedense ilk defa bir erkekten korktu. Evet doğru tanımlama buydu. Bakışları çok sertti sanki bir suç işlemişsin ve yakalamış gibi bakıyor insana kendini kötü hissettiriyordu. İlk göz göze geldiklerinde bakışlarını çekememişti. Oysa uzaktan öyle sert bakıyor gibi gelmemişti. Ses tonundaki tını bütün tüylerini diken diken etmişti. Sanki ilk defa bir erkek güzel olduğunu söylüyordu. Lise çağlarından beri sürekli çok güzel olduğu söylenirdi ama kimsenin söylediği böylesine etkilememiş hatta korkutmamıştı. Bu adam tehlikeliydi. Tehlikesi neydi tüm gece bulamamıştı. Ancak içinden bir ses sürekli uzak dur demişti.

 

Ayla hala gelen mesajı düşünüyordu. Restoranda karşılaşmalarının bilinçli olduğu anlaşılmadı ama başka bir şey yaparsa kızları tesadüf olduğuna inandıramamaktan korkuyordu. Neredeyse yarım saattir sahilde oturuyorlardı. Tuğsem'in hışmından çekiniyordu. Tatlı arkadaşı bazen tam cadı oluyordu. Onun neden uzak durmaya çalıştığını anlıyordu ama içinden bir ses iyi olacaklar diyordu. 'Başımıza iyice çöpçatan kesildin,' diyen kalp sesiyle dudakları kıvrıldı. Sonra başladık bir işe diyerek adım atmaya karar verdi.

 

"Eee yavrular böyle sessiz sessiz oturacak mıyız?"

 

"Ne yapalım?"

 

"Hadi bir kulübe gidip, dans edelim."

 

"Ay hiç havamda değilim," diye reddetmeye hazırlanan Işık'ı elini kaldırarak susturan Ayla kızarak konuşmaya başladı.

 

"Ben Tuğsem'den korkuyordum, akşamdan beri suratı asık suspus oturan sen oldun. Hayırdır Işık!"

 

"Bir şey yok..."

 

"Hiç öyle omuz silkme hanımefendi, Ayla doğru söylüyor ne bu halin," diye Tuğsem de dikkatli bir şekilde bakarak sorunca panikledi. Ayla değil ama Tuğsem anlardı. O korkuyla hemen ayağa kalktı. İçindeki karmaşayı kimseye hissettiremezdi. Çünkü daha kendi ne olduğunu anlamamıştı.

 

"İyi be hadi gidelim. İyi ki bir havam yok dedim. Hemen üstüme geldiniz."

 

Işık'ın panik havasındaki açıklaması kızların ikisini de ikna etmemişti. Ancak ses çıkarmadılar. Ondan sonrası yeniden taksi çevirip, zaten yakınlarında olan kulübün adını vermekti. Saat gece yarısı olmuştu. 'İnşallah yer bulabiliriz burası çok revaçta bir yer,' diye Ayla'nın bıcır bıcır konuşmaları ile kulübün önüne geldiler. İçeri girdiklerinde son ses müzik ve renkli ışıkların gözlerini almasıyla etraflarına bakındılar. Çok kalabalıktı. Piste yakın ayaklı masalardan birine yönlendirdi garsonlardan biri ve hemen ne içeceklerini sordu. Çılgınlar gibi dans edenler ister istemez hepsini güldürmüştü.

 

Tuğsem ve Işık ortaokul ve lise dönemlerinde halk oyunlarında oldukları için dansa hep ilgili olmuşlardı. Üniversite döneminde salon dansları için kurslara gitmişlerdi. Fiziği bir balerin kadar ince ve güzel olmasına rağmen bu konularda Ayla çok beceriksizdi. Kalça kıvırma denilen olay kızın yanından bile geçmiyordu. Sanki kalçası ve beli bir bütün gibiydi.

 

Altuğ mekâna kızlar girer girmez görmüştü. Çünkü canı sıkkındı ve sadece içerek dans edenleri seyrediyordu. Alaz ve Serkan'ın sürekli birbirleriyle şakalaşmaları sinirlerini bozmaya başlamıştı. Bir kadının her yeri kapalı olup, nasıl bu denli seksi olduğunu düşünüyordu. Işık'ın restoranda görmediği gülücükleri gözlerinin önündeydi. Bembeyaz dişleri ile yüzü daha güzel duruyordu. Yüzüne bakınca masum bir öğretmen olduğunu düşünebilirdi ama bedeni tamamen günaha davet gibiydi. Gözlerini kıstı ve dans ederken görsel şölen sergileyen hatunu seyretmeye başladı. Peki o kalçaları salındıkça neden dişlerini sıkacak kadar gerilmişti.

 

Ayla geliyorum diye kızların yanından ayrıldı. Geriye baka baka lavaboların oraya gidiyordu. Arkadaşlarının gelmediğine emin olduktan sonra telefonunu eline aldığında beklediği adamı gördü. Gülümseyen uzun boylu adam o da gülümsedi.

 

"Ayla hocam!"

 

"Melih hocam deyip durma ya, biz suç ortağıyız."

 

"Öyle miyiz?"

 

"Öyleyiz tabi, nerede bu adamlar."

 

"Üst katta ki localardan birindeler, Altuğ Bey sizi fark etti. Diğerleri de fark eder, hem ağam Tuğsem hocayı yalnız bırakmaz bu saatten sonra diye düşünüyorum."

 

"Ay Melihh! Sanki aralarında bir şey olmuş gibi değil mi?"

 

"Bence de olmuş, ağamın gözleri parlıyordu. Hastaneden taburcu olduğumuzdan beri ilk defa böyle mutlu..."

 

"Hadi inşallah o kadar uğraştık."

 

"Teşekkür ederim hocam bana inandığınız ve yardım ettiğiniz için."

 

"Rica ederim. Hem sevdim ben bu çöpçatanlık işlerini ya hayatıma bir renk geldi," diyerek Ayla kahkaha attı ve elini Melih'in omzuna koyup sıktı.

 

"Sabahtan beri heyecanlı mıyım korkuyor muyum bilmiyorum ama acayip değişik duygular içindeyim. Alaz'ın Tuğsem'den hoşlandığına hatta daha fazlası olduğuna inanmasam asla yapmazdım ama yakıştılar be..."

 

"Bence de ağama Tuğsem hocadan daha çok yakışacak birini düşünemiyorum."

 

"Neyse neyse kaçtım ben bir araya gelmeye çalışacağım. Görüşürüz."

 

"Görüşürüz hocam, iyi eğlenceler."

 

Ayla gülümseyerek ve nedense rahatlamış bir şekilde mekanın içine geri döndü. Melih ona bir hafta önce ulaşmış ve yüz yüze konuşmak istediğini söylemişti. Şaşırmasına rağmen merakına yenilmiş bir kahve içimlik zamanım var diyerek hastaneye yakın bir kafeteryada buluşmuşlardı. Tuğsem ile hastanede bir gece konuştuklarına kulak misafiri olduğunu ve hastaneden çıktıklarından beri Alaz ağanın çok gergin sinirli olduğunu anlattı. Son görüşmelerinde ne olduysa mutsuz olduğunu ve ağasının Tuğsem hocaya kesinlikle bir şeyler hissettiğine emin olduğunu anlattı. Bir akşam tesadüfmüş gibi buluşturup, buluşturamayacaklarını sormuştu.

 

Kart vizitini bırakmıştı. Ayla başta bir cevap verememişti. Ancak Tuğsem'i ne zaman arasa mutsuz hali bir denemeye değer diye düşündürdü. Ne kaybederiz en fazla bir selamlaşırlar derken aynı masada oturmuşlardı. Arkadaşlarının yanına geldi. Işık'ın biriyle salsa yaptığını ve gülücükler saçtığını gördüğünde iyi oldu, en azından eğleneceğiz diye aklından geçirdi. Tuğsem'in arkasından iş çevirmek içini rahatsız etse de hayırlı olmasını diliyordu.

 

O ara yanlarında bir siluet belirdi ve kim olduğunu görünce dudakları zevkle kıvrıldı. Bu iş olmuştu gerisi sadece cadı arkadaşının kendini bırakmasına bağlıydı. Arkadan kulağına eğilmiş kişiyi son anda fark eden Tuğsem olduğu yerde sendeleyince Hüseyin Alaz'a daha çok yaslanmıştı. Kafasını çevirdiğinde muzip, siyah gözlerle ne düşüneceğini bilemedi. Bu kadar tesadüf olamazdı. O zaten kaza olayına dek tesadüflere inanan bir kişi değildi. Yoksa takip mi ediliyordu. Bu düşünce ile kaşları çatılırken, Hüseyin'in dudaklarını boynunda hissetti. Bu ne rahatlıktı anlamıyordu. Bu cüreti nereden buluyordu. 'Senden' diyen iç sesine kafa atmak isteyecek kadar sinirlendiğinden hala heyecanlanmak dışında bir tepki verememişti.

 

"Buraya geleceğini söyleseydin, ben seni getirirdim!"

 

"Son anda karar verdik..." diye cevap verdiğinde bile neden açıklama yapıyorum ki dedi içinden ama düşündükleri ile yaptıkları tam tersi yönde hareket ediyordu. Genç adamın sıcaklığını sevdiğini ve hala geri çekilmek istemediğini fark etti.Zaten öpüşmüşlerdi ve aralarına koymak istediği sınırı geçmişlerdi.

 

Hüseyin'in emir vererek ve yapmak zorundaymış gibi tavırları olmasa kendini daha rahat akışına bırakacaktı belki de ama işte en nefret ettiği ego adamda dağlardan yüksekti. Korkuyordu. Egosunu tatmin etmek için harcanmak büyük korkusuydu. En çok da bu yüzden geri duruyordu. Fakat adamın sıcak tavırlarıyla daha ne kadar sert tavrını koruyabilirdi ki.

 

Alaz göbeğinden kendine çekene dek düşüncelere daldığını ve ne yapmak istediği konusunda arafta kalmış olduğunu fark etmedi. 'Bu gece bari kendini serbest bırak, özgürce kokusunu çek... Zülfü baba bir türküsünde ne güzel demiş; Bir insan ömrünü neye vermeli? Tükenip gidiyor, ömür dediğin. Yolda kalan da bir, yürüyen de bir... Harcanıp gidiyor, ömür dediğin.

 

Bir gece olsun sevdiğin adamla olmanın keyfini çıkar. Of çok sıkıldım senin bu tavırlarından Tuğsem,' diyen iç sesiyle adama daha çok yaslandı. Kalbi koşuyordu bu adama birkaç saat keyfini çıkarsa ne olurdu? Mutlu bir anım olur en azından içinden konuşurken, Alaz'ın içine su serptiğinden habersizdi.

 

"Ah çok güzeldi. Ne zamandır iyi bir partner ile dans etmemiştim," diyerek Işık yanlarına geldi. Tuğsem'e bakmadan Ayla'yla konuştu. Çok yakışmışlardı ve arkadaşını utandırmak istememişti. Alaz'ı gördüğünde ne işi var burada diye ufak bir şaşkınlık yaşa da, böyle zengin adamların her şeyden haberi var sanırım diyerek neden Tuğsem'in yanında olduğunu umursamadı.

 

"Restoranda kabul etmedin ama bu sefer bari locama gel," dedi ve Tuğsem'in hala cevap vermediğini düşündüğünde lütfen dersen hayatın daha kolay olacak deyişi geldi aklına ve hemen telaşla tekrar konuştu.

 

"Lütfenn!"

 

Tuğsem, lütfen kelimesinden sonra gülümsedi. Öğreneceksin Hüseyin Efendi diye düşünerek sadece kafasını salladı. Sonra kendini çekip, arkadaşlarına döndü.

 

"Hüseyin Alaz localarına davet ediyor. Ne dersiniz?"

 

"Allah derim, ayakta kalmaktan bacaklarım ağrımıştı," diyen Ayla'ydı. Tuğsem pek inanmadığını gösteren bir bakış attı ve Işık'a döndü.

 

"Fark etmez canım," diyen arkadaşından sonra masanın üzerinde duran çantasına uzandı. Sessizce bekleyen yakışıklı sevdiğine baktığında dudaklarını birbirine bastırdı. Derin bir nefesten sonra yüksek müzikten dolayı bağırarak sordu.

 

"Gidelim mi?"

 

"Gidelim sevgilim!"

 

"Sevgilin değilim senin..."

 

"Ama olacaksın!"

Loading...
0%