Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

"Ama olacaksın!"

"Allah'ım sabır ver," diye gözlerinin içine bakarak söylendi. Tuğsem'in tatlı kızgınlığına Hüseyin Alaz gülümsedi kendini tutmasa kahkaha atacaktı. Doktor ise o anda güzel gülümsemesinde takılı kaldığı için daha fazla konuşamadı. Yine ve içini hoplatan o gülüşten sonra sakinleş diye içinden konuşmaktan sevdiği adamın elini tutmasına sesini çıkaramadı.

Hüseyin Alaz'ın yönlendirmesiyle merdivenlerden çıkarken bile hala kalp atışları normale dönsün diye çaktırmadan nefes alıp veriyordu. Yanında yürüyen iki arkadaşından güç almak istercesine baktı. Ayla'nın mutlu yüzüne tezat Işık surat asmıştı. Bu kız bugün ne tuhaf davranıyor, bir bakıyorsun gülücükler saçıyor, bir bakıyorsun surat asmış diye aklından geçirirken esasen kendisinin öyle olması gerektiğine inanıyordu. Ancak Hüseyin Alaz yanındayken ve kendine böyle ilgili davranırken surat asmakta ya da soğuk davranmakta zorlanıyordu.

Locaya geldiklerinde Serkan coşkulu karşılarken, Altuğ sert duruşuyla sakince hoş geldiniz demişti. Kadehini alıp, bacak bacak üstüne atarak geriye yaslanmıştı. Sadece aşağıda piste bakıyor gibi dursa da çok güzelsin dediği kadının yüzünü seyrediyordu. Öyle bir açıya oturmuştu ki güzelliği gözleri önündeydi. Neden bu denli takıldığını sorguluyordu? İlk defa güzel kadın görmüyordu. Hatta genelde böyle sevimli yüzlü masum duran kızlardan hoşlanmazdı. Genelde gözlerinin içine şehvetle bakan kendine güvenli seksi kadın severdi. Yüzüne bakılmaması mı dikkatini çekmişti.

Tekrar kıyafetini süzdü. Dudaklarını büzüştürecek kadar şaşkındı. Elbise çok kapalıydı ve bu kadının vücudunu görememek çırılçıplak bir kadından daha çok onu etkilemişti. Nasıl bu kapalılıkla seksiliğin beden bulmuş hali gibi duruyordu. Dans ederken ki kıvrımlarını gözlerini kırpmadan seyretmişti ve dans ederken ki canlılığı ateşli bir kadın olduğunu göstermişti. O anda adamın kollarından çekip, uygun bir yere götürerek onunla doyasıya sevişmek istemişti. Cinsel çekimi böylesine hissettiği başka kadın olmadığını biliyordu. Dans ettiği adamın elinin kalçalarına her dokunuşunu gördüğünde dişlerini kıracak şekilde sıkmış, adamı tokat manyağı yapmak istemişti. Kıskanmış mıydı yani sürekli kendine bunu sormuştu. Hayatına giren kadınlar hep onu kıskanmıştı. Saçmaladığını kafasının karıştığını düşünerek gecenin bir an önce bitmesini diledi.

Hüseyin Alaz, Tuğsem'in yanına oturup pozisyonunu çok yakın ayarladı. Kokusunu alabileceği her durumu değerlendirdiğini fark ettiğinde kendine inanamasa da bu kokunun müptelası olmuştu. Şu an kulüpte yeni tanıştığı başka kadın olsaydı çoktan üstüne çıkıyor olması gerekirdi. Yok ama doktor hanım yine diken üstünde diye düşünmesine rağmen ona çekilmeden edemedi. Elini beline attı. Uzaklaşmasından korkmasını istemediği için bedenlerini yaklaştırdı. Tuğsem'in sesini çıkarmayıp, sadece heyecandan derin nefes aldığını görünce yine gülümsedi. Zaten bu heyecanından dolayı ondan hoşlandığını anlamamış mıydı?

Serkan, kızlara ne içeceklerini sormuştu. Işık bu geceye dek hiç alkol almadığı halde şarap içmek istediğini söyledi. Ayla da ona eşlik etti. Hüseyin Alaz'da Tuğsem'in kulağına eğilip, bilerek nefesini vererek sordu.

"Ne içersin?"

"Soda limon alabilirim."

"Benimle içmek istemez misin?"

"Alkole alışkın değilim ve restoranda sayende biraz kaçırdım," diye ağzından kaçırdığıyla ağzına vurmamak için kendini zor tuttu. Alaz'ın kıkırtısı ile de daha çok rezil olduğunu görmek kızarmasına neden oldu.

"Ben sana eşlik edeyim o zaman," diye ikisine birden soda limon söyledi. Özgürce saçlarına öpücük kondurmanın keyfini çıkardı. Serkan'la birbirlerine laf atmaya devam ettiler. Arada bir kahkahalar havalarda uçuşurken Işık da onlara dahil olmuştu. Gecenin ilerleyen zamanında Tuğsem daha rahattı. Bol bol farklı konulardan sohbet açılıyor ve Altuğ hariç herkes fikir beyan ediyordu. Az çok birbirlerini tanımış olmuşlardı.

Hüseyin Alaz her muhabbetin sonunda ya sevgilim diyor ya da telefon numaranı versene diye takılıyordu. Tuğsem'in bazen sinirli bazen gülerek yönettiği muhabbet ikisi içinde keyifliydi. Alaz ilk defa bir kadının onun yanında tamam, sen bilirsin, olur gibi kelimeler kullanmadığını fark etti. Bu yaşına dek flörtlerim hep benim isteklerime göre davranıyorlarmış demek diye fark etmesiyle kendini bir garip hissetti. Bu yüzden mi pek rica etmesini bilmediğini sorguladı. Peki insanlar hep benim isteklerime göre davranıyorsa kimse yanımda gerçek değildi o zaman diye biraz tuhaf biraz iç sıkıcı bir durum yaşarken, Tuğsem'in ayaklandığını hissetti.

"Nereye?"

"Bu şarkıyı çok seviyorum Işık ile dans edeceğim," diye karşılık verdiğinde Alaz'ın bundan hoşlanmadığını hissetmek, Tuğsem'i daha çok gaza getirmişti. Sen görürsün Hüseyin Efendi pisti ağlatmazsam bana da Tuğsem demesinler diye içinden konuşa konuşa merdivenlerden indi. Son ses zumba şarkısı çalarken, Işık locadaki durgun halinden sıyrılmış, daha merdivenlerde dans etmeye başlamıştı. Zaten arkadaşının bu halleri onu ateşlemiyor muydu? Piste çıktıklarında yan yana geçip, resmen şov yapmaya başlamıştı.

Alaz yerinde duramamış ayağa kalkmıştı. Altuğ'da elinde sarı sıvı bulunan iki kadehle arkadaşının yanında geldi. Kadehi uzatırken, kendi haline mi yoksa ilk defa bir kadını kıskandığı için yanaklarının içini ısırmaya başlamış arkadaşına mı üzülsün bilemedi.

"Doktor hanımda da yok yok maşallah!"

"Sorma!"

"Güzel dans ediyor Allah için," derken aslında Işık'ı kastettiğini kendinden başkası bilmezken, Alaz şimşekler çıkan bakışlarını arkadaşına yöneltti. Onun pisten gözlerini alamadığını gördüğünde tekrar bakışlarını Tuğsem'e çevirdi. Kadının göğüslerinin ve kalçalarının her oynayışında delirmek üzere olduğunu hissettiğinde aşağıya inmek için kadehi geri Altuğ'a uzattı. Onun gördüklerini başkaları görsün istemiyordu.

"Ne oldu?"

"Tuğsem'i getireceğim!"

"Alaz saçmalama zaten yenisiniz. Senin doktor bunu affetmez."

"Delireceğim, niye bu kadın söz konusu olunca sakin olamıyorum."

"Niye acaba ağam," diye Altuğ gülümseyince o da başını tekrar piste çevirdi. Müzik değişmişti. Arkadaşına kahkahalar atarak sarıldığını ve başını kaldırıp, ona baktığını görünce heyecanlandı. İyi ki de Altuğ onu göndermemişti.

Yanlarına geldiklerinde sanki uzun zamandır ayrıymışlar gibi sımsıkı sarıldı. Elinden tuttu. Dudaklarını bastırıp, içindeki kıskançlığı bastırdı. Altuğ ise o anda arkadaşının ne denli şanslı olduğunu ve aynı şeyleri Işık'a yapmak için neler verebileceğini düşünüyordu.

Gecenin üçü olmuştu ve kızlar kalkmak istediklerinde Hüseyin Alaz, Tuğsem'i hiç bırakmak istemedi. Şimdi benimle kal dese doktorun ondan uzaklaşacağını bildiğinden sesini çıkaramamıştı. Sonra ilk defa kulüpte bir kadınla olup onunla geceyi geçiremediğini ve ilk defa bir kadın benden uzaklaşmasın diye kafasındakileri söylemediğini düşündü. 'Ah doktor ah kendimi frenlemeyi öğrenmeliyim seninle,' diye geçirdi içinden ama bu sefer eve bırakma teklifini kabul ettirdi.

Ayla Cihangir'de Tuğsem ise Kabataş'da oturuyordu. Tuğsem ve Işık'ı Hüseyin Alaz bırakırken, Serkan ve Ayla'yı Altuğ bırakacaktı. Alaz arabayı kendi kullanmak istediğinde Tuğsem'i yanına oturtmuştu. Hala telefon numarasını alamamıştı. Hemen bulabileceği bu bilgi konusunda cadı doktoruyla takışmayı sevmişti. Gözlerinin sinirle parlaması bile güldürüyordu. Yarım saat sonra navigasyona girilen adresin önündeydiler. Işık yol boyu dışarıya bakmıştı. Hiç konuşmamıştı. Arada Alaz'ın Tuğsem'i utandırmak için söylediği sözlere gülümsemişti sadece.

Gece boyu Hüseyin Alaz'ı ölçmüş tartmış, arkadaşına karşı bütün hareketlerini gözlemlemişti. Tuğsem'in boşu boşuna uzak durduğunu anladı. Adamın gözlerinden bile ne kadar çok hoşlandığı belli oluyordu. İki aşık arasında uzun bir veda olacağını düşündüğünden araba durunca arkadaşından evin anahtarını alıp, hızla apartmana girdi.

Alaz, Tuğsem ile arabadan inip, apartman kapısına dek yürüdü. Ona kalsa elinden tutardı ama yine anlayamadığı bir mesafe oluştu aralarında ve sormak istemedi. Genç kadının kendi arabasının arkasındaki ve önündeki siyah arabalara baktığını gördü. Korumalardan rahatsız oldu kesin diye aklından geçirirken tanıştıklarından beri Tuğsem'in en ilgili ve sevecen ses tonunu duydu.

"Seni vuranlar hala bulunmadı mı?"

"Yok!"

"O yüzden mi bu kadar adamla dolaşıyorsun?"

"Çok mu rahatsız oldun?"

"Yok, benlik bir durum değil de, ne bileyim onları görene dek seni vuranlar hiç aklıma gelmedi."

Hüseyin Alaz, genç kadının küçük çantasını tutan elinin üstüne elini koyup diğer eliyle de belinden tuttu. Bir adım daha yaklaştı. Hafif kızarmış, yanaklarına baktı. Öpmeyi çok sevdiği çukurluğa dudaklarını bastırdı. Bir öpücük kondurduktan sonra dudaklarına yöneldiğinde Tuğsem bir anda geri çekildi.

"Ne oldu?"

"Yapma!"

"Neden?"

"Beni her istediğin yerde öpemezsin!"

Alaz öyle güçlü bir kahkaha attı ki bütün korumalar dönüp, onlara baktı. Tuğsem daha çok utandı. Komik bir şey mi söylemişti? Ne gülüyor diye düşünürken arkasını döndü. Gerçekten sinir olmuştu. Tam kapıdan girecekken genç adam arkasından sarıldı. Saçlarına gömüldü.

"İyi geceler sevgilim!"

"Ben senin sevgilin değilim dedim."

"Tamam sevgilim dediğin gibi olsun!"

"Of çekilmezsin, iyi geceler," deyip içeri girdi. Arkasından gülümseyerek bakan adamdan habersiz heyecanını bastırmaya çalışıyordu. Bir taraftan ergen gibi davranıyorsun diyen iç sesinden nefret ederken adamla öpüşüp koklaşıp sevgilin değilim demenin mantığını bulmaya çalışıyordu. Asıl çekilmez ve anlaşılmaz olan kendisi olmaya başlamıştı haberi yoktu. Oysa Tuğsem hep düz biri olmuştu.

"Ahhh hallaç pamuğuna çevirdin kafamı be adam," diye hala huysuzca Alaz'a söyleniyordu. Asansör yerine merdivenlerden çıktı. Kapıya geldiğinde zile basar basmaz Işık açtı.

"Çay mı içsek, saat de gecenin 03:30'u olmuş ama..."

"Yok yok içelim. Ben hemen üstümü değiştirip, geliyorum."

Tuğsem, yeniden salona geldiğinde Işık'ın camdan dışarıyı seyrettiğini ve dalgın olduğunu anladı. Ortalıkta bir çay olmadığını görünce mutfağa gitti. Tepsiye büyük ince bel çay bardaklarını yerleştirdi. Hemen yanına birkaç çikolata koydu. Salona geri döndüğünde Işık'ı hala aynı pozisyonda düşünür halde buldu. Seslendi ama duyuramadı. Yanına gitti.

"Canım!"

"Ah geldin mi?"

"Canın mı sıkkın, bugün bir tuhafsın sanki."

"Yok ya yoruldum sadece hem beni boş ver Alaz'dan haber ver."

"Hiç gülme Işık gece boyu gördün değil mi?"

"Gördüm ve asla senin dediğini de hissetmedim. Adam gözlerini senden alamadı. Bir şey söyle diye ağzının içine baktı."

Tuğsem restoranda karşılaşmalarından itibaren düşününce Alaz'ın emir vermeleri dışında gerçekten ilgili tavrı onunda dikkatini çekti. Yine ağırlığından ödün vermemiş ciddi tavrını hep korumuştu. Fakat özellikle kulüpte arkadaşları ile sohbet ederken sürekli sarılmış, dokunmuş hep seni unutmuyorum dercesine ilgisini göstermişti.

"Bana sevgilim diyor!"

"Oh ne güzel işte..."

"Güzel değil!"

"Of saçmalama Tuğsem ya, gece boyu adamla kucak kucağa oturdun. Sevgilim dedi diye mi geri adım atacaksın yine..."

"Anlamıyorsun! Anlamıyorsunuz! Dikte etmeye emir vermeye o kadar alışmış ki, sanki Hüseyin gel dese gelinir, sevgilimsin derse sevgilisi olunur, git derse gidilir gibi... Dünya onun etrafında dönmüyor. Bak telefonumu istedi. Rica ederse verebileceğim anlamına gelen bir cümle kurdum. Yapacağı tek şey lütfen demekti ama ne yaptı biliyor musun? Ukala ukala sanki telefonunu bulamam. Sevgilim olacaksın diyor ben ondan çocuk gibi çıkma teklifi beklemiyorum. Sevgilin değilim dediğimde tamam değilsin ama sevgilim olman için elimden geleni yaparım gibi güzel bir şeyler dese havalara uçacağım ama o nasıl karşılık verdi. Sevgilim değilsin ama olacaksın!"

Tuğsem konuşurken bile sinirlendiğini anladığı için susup, soğuyan çayından büyük büyük iki yudum aldı. Işık'ın en çok sevdiği özelliği buydu. Dinlerken asla araya girmez karşısındaki içini boşaltsın diye sadece gözlerinin içine bakardı.

"Bu gece emin oldum. Benim gibi aşık mı bilmem ama bana değer veriyor, hoşlanıyor ellerini üzerimden hiç çekemedi. O anlarda nasıl mutluydum anlatamam. Sürekli göğsümde bir hareketlenme hissettim. Heyecandan bayılacak gibi olduğum anları saymıyorum bile!"

"Ne güzel işte, bak bu yaşa dek böyle bir şey yaşamadın. Bazen birilerini olduğu gibi kabul etmek gerekir. Yetiştirilme tarzı belki de adam patron ve doğduğundan beri ağa oluşu Alaz'ı böyle olmaya zorlamış olabilir."

"Onu öyle kabul edemem, hadi duygularıma yenildim ettim diyelim. Ben ondan sonra sadece mutsuz olurum. Karakter olarak her şeye kafa sallayacak kabul edecek bir kadın değilim ki. Bunu en iyi sen bilirsin. Eğer öyle olsaydı ilk öpüştüğüm gün onunla hastane odasında sırf o istiyor diye birlikte olurdum. Ben bedenimden çok ruhumu hissetmesini istiyorum. Hem Alaz göründüğünden daha vicdanlı, daha düşünceli bir adam hastaneye gelen mektupları görseydin. Binlerce kişinin duasında bu adam, bunu çevresine duyarsız biri başaramaz. Her şeyin farkında ve bilinçli böyle davranıyor, beni de sinir eden bu zaten..."

"Neyin farkında?"

"Yakışıklılığının ve gücünün, bu yüzden hiçbir kadının ona dayanamayacağını düşünüyor."

"Abartma istersen..."

"Abartmıyorum bunu hissetmesem böyle olmazdım."

"Ne yapacaksın?"

"Telefon numaramı bulacak ve bende açmayacağım. Lütfen telefonumu aç, sesini duymak istiyorum gibi benden hoşlandığına dair veya merak ettiği bir kadın olduğumu hissettirecek bir mesajı gelmediği sürece de açmayacağım."

"Ya uğraşamam diye vazgeçerse," Işık elini tutarak cevap verdiğinde Tuğsem kafasını önüne eğdi. Alt dudağını dişledi. Ölümüne korktuğu durumu arkadaşından duymak içine bir acı oturttu. Saniyeler sonra kararlı bir sesle cevap verdi.

"Eğer öyle bir şey olursa ne kadar doğru karar vermiş olduğumu göreceğim. Çok yara almadan herkes yoluna gitti diyeceğim."

"İstediğin buysa ben senin arkandayım."

"Aşk! Aşk çok güzel duygu ama sırf bunu yaşamak için bu Tuğsem'i kaybedemem. Kulüpte Hüseyin Alaz bana sarılırken, ne kaybedersin ömür dediğin öyle de böyle de geçiyor dedi içimden bir ses ve onu biraz yaşamak istedim. Ancak ömür dediğin geçiyor diye de karakterimden ödün vermek beni yaşamım boyunca rahatsız edecek, gelecekte bir yerde de kopacak..."

"Her zaman bu güçlü duruşuna hayrandım. Bir kere daha gurur duydum seninle, keşke bende senin gibi olabilsem. Yerinde olsaydım asla böyle kararlı olamazdım."

"Hakkımızda hayırlısı ne ise o olsun ne deyim, ben sürekli böyle dua ediyorum."

"Amin canım amin..."

O gece daha fazla bu konularda konuşmadılar. Sabah ezanına dek keyifli bir sohbet gerçekleştirdiler. Ertesi gün akşamüzeri uyandılar. Evde kalıp, film seyrettiler. Özlemlerini giderdiler. Alaz dediğini yapmış, ertesi gün akşam en az beş kere aramış ve mesajlar atmıştı. Tuğsem, telefonunun üstünden açarak mesajı okuyor ve sinirle yana kaydırıyordu.

Hüseyin Alaz mesajlarının mavi çizgi olmamasını okumadığına yorarken gerçekten telefonun açılmamasına sinir olmuştu. Böyle inatçı bir kadın görmemişti. O telefon açılır mı bilemem demişti ve açılmıyordu. Hem de ona sevgilimsin demişken bu neydi şimdi valla kafayı yedirtecek diye düşünüp düşünüp kendini gaza getiriyor daha çok hırslanıyordu. Ne demek Alaz ağanın telefonunu açmamak ya diye aklından geçirirken bile Tuğsem'in ne demek istediğini hiç anlamamış olduğunu gösteriyordu.

Günlerden Perşembe olmuştu. Tuğsem ile Işık en son üniversite yıllarında gezdikleri İstanbul'un tarihi yerlerin altını üstüne getirmeye karar vermişlerdi. Saffet seni çok yoracağım biliyorum diyerek arabasından özür dilemeleri Işık'ı kahkahalara boğarken bilinçli bir yaşında yeniden; Topkapı ve Dolmabahçe Sarayı, Ayasofya, Kariye ve İstanbul Modern Müzeleri, Yerebatan Sanıcı'nı gezmeleri ikisini de büyülemişti. Galata Kulesinde Ayla'nın da dahil olduğu bir akşam yemeği yemişlerdi. Eski İstanbul'u yaşamak için Balat'tan başlayan turlarını Beyazıt, Sultanahmet, Cankurtaran, Haliç olarak tamamlamışlar, Pierre Loti'de kahve içerek yorgunluk atmışlardı.

Adalara da gitmek istemişlerdi ama zamanları kalmamıştı. Cumartesi günü tıp balosu olduğu için hazırlanmaları gerekiyordu. Hem çok yorulmuşlardı o yüzden Cuma günü sadece Yeşilköy tarafı sakin olduğu için baharın en güzel sahil havasını orada aldılar. Denizin dibinde bir masada kahvaltı etmişler ve sonrasında sahil boyu koşup, çocuklar gibi oynamışlardı. Trafiğe kalmamak için erken bir saatte eve dönmüşlerdi. Kaç gündür evde yemek yapmıyorlardı.

Işık çok güzel yemek yapardı. Madem erken geldik, yemekler benden Manisa'ya özgü yemek yapayım diyerek markete gitti. Tuğsem'in hem bedenen hem de ruhen çok yorulduğunun farkındaydı. Biraz yalnız kalmasını istedi. Alaz sürekli aramış, mesajlar atmış ama lütfen diye bir söz yazmamıştı. Aksine o telefon açılacak, beni oraya getirtme doktor, bu neyin inadı kadın gibi mesajlar atmıştı. En son bir önce ki sabah Melih'i kapıda görünce Tuğsem çok sinirlenmiş ve ağasının her istediğinin olamayacağını söyleyerek adamı göndermişti. Kendi gelmeyip de adamını göndermesine çok üzüldüğünü biliyordu. Melih gittikten sonra bu saat olmuş ve Alaz'ın ne mesajı gelmişti ne de araması olmuştu. Umursamıyor gibi dursa da vazgeçtiğini düşündüğü için üzülüyordu.

Işık alışverişi yapıp eve anahtarı ile girdiğinde evin sessizliği dikkatini çekti. Tuğsem'in odasına gittiğinde uyuduğunu görünce sessizce çıktı. Hemen aldığı kuzu etlerini bir tencereye koydu ve haşlanmaya bıraktı. Yeşil salata yapacaktı. Bütün malzemeleri yıkadıktan sonra büyük bir leğene sirkeli su yaptı. Yıkadıklarını leğene koydu. Bulgur pilavı için erken olduğundan kendine büyük bir kupa meyve çayı yapıp, salona geçti. Kula güveci yapacaktı. Etin en az iki saat haşlanması gerekiyordu. Tuğsem uyanana dek kitap okuyayım diye düşündü.

Tuğsem ise yatakta uyku ile uyanıklık arası bir durum yaşıyordu. Yorgunluktan ölüyordu. Işık ile İstanbul'un altını üstüne getirirken iyiydi ama geceleri Alaz'ın mesajları yüzünden çoğu zaman uyuyamamıştı. Dünden beri ses yok diye düşündükçe içi buruluyordu. Çocukluk mu yapıyorum diye düşünüyor sonra ama ben buyum ona dedim, lütfen dersen hayatın daha kolay olur dedim diye yeninden toparlanıyordu. Bu tükürdüğünü yalamamak için bir inat değildi. Alaz'ın o üsten tavrı olmasa içten bir adım gelse, Tuğsem on adım gidecekti. Eskisi gibi ben neyim benimle ne kadar sürecek falan diye de düşünmüyordu. Ancak! Seviyorum ölüyorum diye de onu sinir eden davranışlarına katlanmak istemiyordu.

Daha fazla yatamayacağını anladığında hırsla kalktı. Banyoda elini yüzünü yıkadı. Sanki vücudunun ödemi gitmişti. Ya da bu hafta çok hareketli günler geçirdiği için bir iki kilo kaybetmişti. Zaten hemen kilo verir hemen kilo alırdı. Çarşamba günü regli olmuştu. Baş ağrısı ve halsizliği hep olurdu. Fakat bu ay sanki daha yoğun belirtilerini yaşıyordu. Mutfaktan gelen güzel kokular üzerine gülümsedi. Işık şarkı söyleyerek salata yapıyordu.

Akşam Ayla'da gelince yemeklerini yemişlerdi. Tuğsem'in sürekli telefona bakması dikkat çekmeyecek gibi değildi. Ayla, Serkan'ın ilgili hallerini anlatırken yakın zamanda sevgili olacaklarının sinyallerini veriyordu. Öyle zamanlarda Işık, Altuğ'un bakışlarını düşünüyor, Tuğsem'de Alaz'a gıcık oluyordu. Aylardır tanışıyorlardı. Arkadaşlarının aralarındaki diyaloğun yarısını yakalayamamışlardı. 'Senin şikâyet etmeye hakkın yok,' diyen iç sesiyle kaşlarını çattı.

Ertesi gün balo için Tuğsem, lacivert payetli derin v yakası ile göğüs dekolteli uzun kollu dizlerinin üzerinde biten elbisesini giymişti. Lacivert pullu topuk detayı gri olan bir ayakkabı giymişti. Saçlarının dalgalarını maşa ile daha kalınlaştırmış, dikkat çekici bir makyaj yapmıştı. Elbisesi ve ayakkabılarının yeteri kadar ışıltı olduğunu düşündüğünden; takı olarak sadece annesinden kalan beyaz altın uzun yaprak şekilde küpeleri takmıştı.

Işık gelmek istemiyorum dese de kızların ısrarıyla oda hazırlandı. Siyah incecik belini daha ince gösterirken dekolteli bir elbise giyinemedi. Bu Şırnak huyumu suyumu değiştirdi diye söylenirken diz altlarında biten eteği ile elbisenin tek dekoltesi göğüs çatalının hemen üstünde biten gerdanının açıklığıydı. Siyah uzun topuklu bir stiletto ile kombinini tamamlayıp, koyu bir makyaj yaptı. Kızların ikisinden de kısa minyon bir yapısı vardı. Bu yüzden biraz daha kışkırtıcı bir makyaj ile dikkat çekici olmaya çalıştı. Saçları hep yaptığı gibiydi. Elbisesine uyumlu bir kolye ve bileklik ile tamamen hazırdı.

Ayla ise mor ışıl ışıl belden oturtmalı etekleri uçuş uçuş mini bir elbise tercih etmişti. Göğüs ve sırt dekoltesi de vardı. Biraz abarttığını düşünse de seviyordu böyle giyinmeyi ve tıp balosunda giyinmeyecekti de nerede giyecekti. Sibel hocasını sinir etmekte düşüncelerinin arasındaydı. Dikkat çekici bir elbise giymemiş gibi, abartılı bir makyajda yaptı. Kırmızı ruju ben buradayım diyordu. Takı olarak inci küpeden başka bir aksesuar kullanmadı.

İstanbul'un en dikkat çeken otellerinden birinde yapılan baloya gitmek için hazırdılar. Tuğsem, baş ağrısı için ilaç almıştı. Ahmet hocasının gözüne batacağını bilmese hiç gitmeyecekti. Işık'ın da son günlerinin güzel geçmesini istiyordu. Ayla'nın arabasıyla geldiler otele ve balo salonuna otoparktan giriş yaptılar. Birçok kişi ile de karşılaşmamış oldukları için mutluydular. Kabanlarını salonun girişine koyulmuş seyyar vestiyere teslim ettiler.

Masalarına geçtiklerinde bu sene ortopedi ve travmatoloji bölümü için iki büyük masa ayrılmış olduğunu gördüler. Kendi masalarında Ahmet Hoca, eşi Sevim Hanım ve Tunç varken diğer sandalyelerin kime ayrıldıklarını merak ettiler. Tek sevindikleri Sibel hocalarının diğer masada oluşuydu. Ayla resmen kahkahalarla gülmek istiyordu. Orkestranın özellikle piyano ile çaldığı sakin müzikler ortama huzurlu bir hava yayıyordu. Sık sık diğer bölümlerden öğretim üyelerinin Ahmet Hocanın yanına gelmesiyle ayağa kalkıp, selam vermek zorunda kalmışlardı. Aradan geçen bir saatin sonunda hem yemek servisi başlamış hem de sunucu sahneye çıkmıştı.

Küçük bir açılış konuşmasından sonra tıp fakültesi dekanı konuşmasını yapmak üzere sahneye çağrılmıştı. Tam bu esnada bir hareketlilik oldu ve Ahmet hoca ayağa kalktı. Tuğsem hemen yanı başında olduğu için mecburen o da ayaklanmıştı. İşte o anda siyah takım elbisesinin içinde sevdiğini gördü. Sanki nefes alamamış gibi olmuştu. İçini sarsan derin bir soluktan sonra özlemle kendisine bakan adamdan gözlerini çekmedi.

Ahmet Hoca'nın karşılamasıyla masaya yerleştiklerinde Hüseyin'in yanında Altuğ da vardı. Alaz masadaki diğer kişilere sadece başıyla selam vermişti. Tuğsem hüsranla yerine oturdu. Hüseyin Alaz bilerek genç kadının tam karşısına oturmuştu. Gözlerini üzerinden çekmiyordu. Tüm hafta telefonları açılmamış, mesajları düne kadar okunmamıştı. Bu denli inatçı oluşu sabır limitini doldursa da, bugüne dek kendisine karşı böylesine güçlü duruş sergileyen biri görmediği için bir tarafı da hayran kalmıştı. Özlemişti Alaz hem de öyle böyle değil, kendine hakim olamayıp kokusunu içine çekerek sarılmaktan ve Tuğsem'in buna kızmasından çekindiği için yanına oturmamıştı.

Rektör konuşması için çağrıldığında yemeklerini rahat yemeleri için çok kısa konuşmuştu. Masada gereksiz bir gerilim vardı. Tunç, Alaz'ın Tuğsem'e bakışlarından hiç hoşlanmamıştı. Bunu da çekinmeden bakışları ile gösteriyordu. İki adam birbirlerine sert sert bakarken Tuğsem sadece boğazından geçmeyen yemeğine odaklanmıştı. Arada Işık ve Ayla'nın sohbete katma çabalarına karşılık vermek istemesine rağmen morali çok bozulmuştu. Tunç'un başına gelip, dans teklif etmesi üzerine istem dışı hemen Alaz'a bakmıştı. Kaşlarının çatıklığından kızdığını düşündü ama yine de dans için ayaklandı.

Alaz, elindeki bıçağı nasıl sıktığının farkında değildi. Parmaklarının boğumları beyazlamış içindeki sinir katlanıyordu. Gözlerinin içine bakarak, o piçle dans etmeye kalkmasına inanamıyordu. Başkası olsa bu denli sinirlenir miydi? Bilmiyordu. Ancak o adamın yıllardır Tuğsem'e aşık olması hatta evlenme teklif ettiğini düşünmek içindeki ateşi daha çok harlıyordu.

Altuğ, arkadaşını ilk defa böyle görüyordu. Akşam için sözleşmişken çekiştirilerek buraya getirilmişti. Işık'ı görmek kendini muhakeme etmesine sebep olurken, kaşlarının istemsiz çatılmasına engel olamamıştı. Özellikle onu gördükten sonraki tavırlarına ayrı gerilmişti. İçine yıldız parlaklığındaki ışıkları atan kadına odaklanmayı bırakıp, Alaz'ın kıskançlıktan arıza çıkarmaması için uğraşmalıydı. Elini çaktırmadan dostunun bacağına koyup, hafif sıktı. Kendisine bakmasını sağladıktan sonra gözleriyle sakin ol dedi. Hüseyin Alaz'ın tamam dercesine kafasını sallaması ve elindeki bıçağı pat diye masaya bırakması bir oldu.

Ahmet hocanın burada olması elini kolunu bağlıyor diye aklından geçirirken, neden diye soran iç sesine hak verdi. Neden? Şu an bu kadının hastası değildi ve sevgilisi olduğunu herkese göstermeliydi. 'Daha sevgilin değil, kendini kabul ettiremedin,' diyen iç sesine sinir olarak ayağa kalktı. Samimiyetsiz bir gülücükten sonra piste doğru ağır ama tehlikeli bir şekilde yürüdü. Ona kalsa Tunç'un ağzını burnunu kanatacaktı. Tam onlara yaklaştığında duyduklarıyla çıldırma noktasına geldi.

"Tuğsem haftaya bir akşam yemek yiyebilir miyiz?"

"İzin dönüşü yoğun olacağım, çok zor Tunç."

"Peki sen ne zaman uygun olursan o zaman çıkarız. Tuğsem, ben senden vazgeçmiş değilim."

"Tunç, lüt.." Lütfen demeye kalmadan Alaz'ın sesi ikisini de durdurmuştu.

"İzninizle! Sevgilimle dans edebilir miyim?"

Loading...
0%