Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

Bilal ve Selçuk'la görüşmeleri özel olacağından sahibi olduğu otelin küçük toplantı odalarından birine kahvaltı hazırlatmıştı. Üç saat kadar ancak uyumuştu. Dün gece kararlar almıştı. Ne yapacak edecek bütün imkanlarını onu öldürmek isteyenleri bulmak için harcayacaktı. O yüzden uyumak dinlenmek umurunda değildi. Bir daha hayatındaki kimseyi riske atamazdı. Otele geldiğinde misafirlerinin onu beklediğini öğrendi. En fazla 50 metre karelik odaya girdiğinde iki ciddi adamla adamla karşılaşması bir oldu.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk," diyen savcı Selçuk'tu. Samimi olmasalar da Selçuk ile daha önce tanışıklıkları vardı. Bilal ile de tokalaştıktan sonra yuvarlak masaya yerleştiler. Projeksiyon aleti ve perde hazırlanmıştı. Kahve tonlarının hakim olduğu salonun köşesine yerleştirilen çay makinesi haricinde sadece onların oturdukları masa vardı. Havuz manzarası odaya ferahlık vermişti. Odada tek büyük pencere vardı onunda perdeleri Alaz geldikten sonra çekildi.

Toplantı odası kahvaltı hazırlanmadan önce emniyet güçleri tarafından dinlenme cihazı olup olmadığına dair dip köşe aranmıştı. Garsonlar sıcak servis edecekleri kahvaltılıkları masaya yerleştirten sonra çıktılar. Odada sadece Melih kalmıştı. Kahvaltı başladığında Alaz Melih'in kapının önünde dikildiğini gördüğünde kaşlarını çattı.

"Melih masaya ne zaman oturmayı düşünüyorsun?"

"Ben kahvaltı yaptım ağam, size afiyet olsun."

"Olsun! Bizle çay içersin!"

Melih, Alaz'ın sert bir şekilde cümlesini bitirmesinden ve yüz ifadesinden mesajı almıştı. Alaz, iş yemekleri haricinde yemek yerken onunda mutlaka sofrada olmasını istiyordu. Ancak Melih hep yerimi biliyorum tarzında davranıyordu. Kendine bir bardak çay doldurup, masaya yerleştiğinde Selçuk, Bilal'in hala çok sinirli olduğunu gördüğünde konuşmaya başladı.

"Bilal kahvaltının keyfini çıkar!"

"Bu sinirle mi sayın savcım!"

"Gece yakaladığımız adamlar konuşmadı mı?"

Alaz'ın da iştahı yoktu. Tuğsem ile öpüşüp, koklaşarak geçireceği gecenin böyle sonlanmasından dolayı hala kızgındı. Hayır kızgın değil çok üzgündü. Sevdiği kadının inatçılığı yüzünden neredeyse üç ay önce başlayacakları ilişkilerine dün gece tam ad koyabilmişlerdi ve dün gece bunu hak etmemişlerdi.

"Konuştular, konuştular da hedef siz değil, Altuğ ÇETİNOĞLU çıktı."

"Ne? Ben tamamen kendime yormuştum."

"Biz de öyle düşünmüştük ve bir ipucu bulduk diye sevinmiştik."

"Peki Altuğ'u öldürmek isteyenler kimmiş? Altuğ'un haberi var mı?"

"Geçen ay bir şeyh Altuğ Bey'in şikâyeti sonucu tutuklanmış. O şeyhin müritleriymiş. Akıllarınca şeyhlerine bağlılıklarını gösteriyorlar. Haberi var mı? Hiç bilmiyorum! İfade vermek için çağrıldı. En geç o zaman öğrenecektir."

"Alaz merak etme mutlaka ama mutlaka seni vuranları bulacağız."

Selçuk hedefin kendi olmadığını öğrendiğinde genç adamın düşüncelerini az çok anladığından konuşma gereği duydu. Zaten yukarından yeteri kadar baskı görüyordu. Birde Alaz'ın onları suçlamasını istemiyordu. Özel bir ekip kurmalarına rağmen ilerleme kaydedememişlerdi.

"Biliyorum Selçuk biliyorum da ailemden birine ya da..."

"Ya da..."

"Sevdiğim kadın dünkü saldırıda yanımdaydı. Kendi canımdan vazgeçtim. Sevdiklerime bir şey olacak diye korkuyorum."

"Alaz Bey ben bu kadar organize iş görmedim. Kilit isim Suzan onun telefonunda en son sizinle mesajlaşmasını görüyoruz. Evi ve sokağı gören kameralarının hepsi tarandığında bir gün önce evden çıktığı gözüküyor. Işıklar yanıyor. Ancak kendisi evde değil. Buna rağmen sizi beklediğini söylüyor. Suikasti planlayanlardan biride o bu çok net. Zaten siz vurulduğunuzdan beri de telefonundan sinyal alınmıyor. Mobese kameralarından bindiği taksiyle nereye kadar gittiğini bulduk. Bolu merkeze 5 km uzaklıktaki benzin istasyonunda inmiş. Lavaboya girmiş sonrası yok. Arka çıkışı olmayan bir yerden nasıl çıktı aklımız almıyor. Kılık değiştirmiş dedik ama tuvaletten çıkmış gözükmüyor. Eski kocası ve bir erkek kardeşi varmış. Her ikisi de kayıp ve telefonları kapalı. Suzan'ın telefon numarasının mesaj ve arama dökümlerini çıkardık. Şüpheli hiçbir şey yok. Demek ki başka bir hattı vardı. Kriminal incelemelerde kurşun kovanlarından ne tür silahlar kullanıldığı tespit edildi. Zaten elimizde delil niteliğinde ki tek bilgi de bu... Husumette olduğunuz ve ya geçmişte sıkıntı yaşadığınız herkesi sorguladık."

Bilal'in gergin açıklamalarını sessizce dinleyen Selçuk, konuya dahil olmak istedi. Bu sayede komiserin biraz sakinleşmesini umdu. Herkesin bu olayı çözmek için canla başla çalıştığını o biliyordu. Alaz'ın da yürekten inanmasını ve güvenmesini istiyordu.

"Alaz üzerimizde tahmininden fazla baskı var. Bizde bir an önce bu olayı çözmek istiyoruz. Korumaların haricinde bundan sonra seni emniyet güçleri de koruyacak. Ailende ki herkes de bu koruma kapsamında, kız arkadaşının da hep korunacağına emin olabilirsin. Bu zamana dek sen ve baban istemediği için uzak durduk ama bundan sonra olmaz. Hedef Altuğ çıksa bile sizde olabilirdiniz."

"Ne kadar çaba gösterdiğinizi biliyorum. Bizde bir taraftan araştırıyoruz zaten. Tamam Selçuk siz nasıl istiyorsanız öyle olsun. Ailem sıkıntı değil ama kız arkadaşıma bu koruma olayını nasıl kabul ettiririm onu bilmiyorum," dedi ve sabahtan beri ilk defa gülümsedi. Tuğsem'in vereceği tepkileri düşündükçe bile eğlendiğini hissediyordu.

"İnatçı biraz ha," diyen Bilal komisere Melih dayanamayıp kahkaha attı. Alaz resmen sırıtıyordu artık ve bu durum savcı Selçuk'un dikkatinden kaçmadı.

"Alaz hanımefendinin sözünün geçmesi bile sana yetti. Allah bozmasın."

"Aminn!" dedi gözleri parlayarak, kendine çok şaşırdı. Ciddi bir konu hakkında konuşurken genelde tavrının sertliğinden kurtulamaz, öyle yüz ifadeleri hemen değişmezdi. Bir kere daha anladı ki cadı doktorun onun üzerindeki etkisi oldukça büyüktü.

"Neyse biz konumuza dönelim. Kız arkadaşım için koruma konusunu ben size haber veririm. Suzan beni çok yanılttı. Açıkçası böyle bir ihaneti beklemiyordum. Hatta başta kabullenmek istemedim. Şimdi yüzde yüz eminim tuzağı kuranlardan biri o ancak neden?"

"Bende öyle ağam, Suzan Hanım size çok bağlı gibiydi."

"En ummadığınız insanlardan şüphe edeceksin. Biz neler gördük. Açıkçası Bilal kız kardeşlerinden bile şüphelenip, araştırdı," diyen Selçuk'a Alaz şaşkın ama ani cevap verdi. Melih de bir o kadar gözlerini büyütmüştü. Kızların ağabeylerine nasıl aşkla bağlı olduğunu en iyi o bilirdi.

"Yok artık!"

"Meslek hastalığı diyelim. Olay çözülene dek benim için herkes hem masum hem de potansiyel suçlu. Kusura bakmayın."

Bilal'in net cevabından sonra yine olayla ilgili konulara döndüler. Alaz, bir şahit bir delil olayı sonuca götürür ama o da şimdilik yok diye hayıflanan komisere sempati ile baktı ve teselli veren kişi konumuna döndü birden. Tamamen güvenliğe dayalı planlar yapılırken, emniyet güçlerine zorluk çıkarmayacak şekilde hemen hemen her fikre onay vermişti. Melih de düşüncelerini aktardı.

Toplantının sonunda en geç iki hafta sonra bir araya gelmeye karar verdiler. Bu sefer Altuğ, Serkan ve kendi araştırma ekiplerindeki birkaç çalışanında bu toplantıya dahil olmasının daha iyi olacağı konusunda hem fikir oldular.

Toplantı bitip, Selçuk ve Bilal ile vedalaştıktan sonra odada biraz daha kalan Alaz, ilk önce arkadaşını aradı. Altuğ'un oldukça iyi olduğuna emin oldu. Altuğ, Salih'ten hedefin kendisi olduğunu öğrendiğini söyledi. Alaz da savcı Selçuk ile beraber olduklarını ve onun bu haberi verdiğinde ne kadar şaşırdığını anlattı. Biraz daha konuşup, telefonu kapattıklarında hemen cadı doktorum diye kaydettiği telefon numarasını buldu.

Gülümseyerek aramayı başlattı. Artık sevgilisinin sesini duyma zamanıydı. Hatta evine mi gitsem diye aklından geçirdi. Sonrasında Ayla ve Işık'la kahvaltı yapacakları aklına geldi. Sonuna dek çalmasına rağmen açılmayan telefona hüsranla baktı.

"Yine mi aramalarımı cevapsız bırakacaksın," diye konuşurken bir kere daha şansını denemek istedi. Birkaç dakika önceki heyecanı yok olmuş, suratı asılmıştı.

"Efendim!"

"Oh açmayacaksın sandım."

"Neden açmayayım sevgilim."

Alaz tekrar yüzünü kaplayan gülümsemeye kavuşmuştu. Tuğsem'in içten sevgilim demesinin onu bu denli mutlu etmesine şaşırırken, çok sevdiğini duymamış olsa da sevildiğini hissetti.

"Bilmem daha önce onlarca kez aramış ve hiç açmamış olabilir misin? Bu yüzden bende travma yarattığını biliyor musun acaba?" Hüseyin Alaz'ın şakacı ses tonu Tuğsem'in içini coşturdu. Kahkaha attı. Kendini tutamadı bir daha bir daha kahkaha attı. Sinirleri bozulmuş gibiydi. Onunla birlikte sırıtan adamdan habersiz yaşarmış gözlerini sildi.

"Bir kere o zamanlar lütfen demekten aciz, emirler yağdıran egolu ağanın telefonlarını açmadım. Oysa şimdi öyle mi?"

"Şimdi nasılmış?"

"Hımm! Nasıl anlatsam?"

"Dümdüz anlat sevgilim ve ne olur hep böyle sımsıcak konuş benimle!"

Tuğsem'in içi titredi. Gözlerini kapattı bu sefer elini kalbinin üstüne koydu. Daha önce sus be diye vurduğu kalbine şimdi sakin ol dercesine baskı uyguluyordu. Sevdiği adamın yakışıklı yüzü gözünün önünde konuşmaya başladı. Bu halinin sesine nasıl bir duygu verdiğinden bihaberdi. Ancak Alaz o ses tonu için ölürdü.

"Şimdi ise bana bakarken gözbebekleri, sevgilim derken ses tonu titreyensin. Bana bir şey olacak diye korkudan kendini bana siper alan güzel adamımsın."

"Ahh orada olmalıydım ve bu sözlerden sonra öpmeliydim seni."

"O zaman yan yanayken bu tarz sözler söylememeliyim."

"Hiç gülme cadım! Kaçmaya da çalışma bundan sonra sık sık öpülecek o dudaklar."

"Bak ya yine emir veriyor."

"Çok özledim!"

"Bende seni özledim."

"Seni alayım mı?"

"Çok isterdim ama Işık'ı havaalanına götüreceğim. Bir saate evden çıkacağız."

"Tamam işte birlikte Işık'ı yolcu ederiz. Ondan sonrada yemek yeriz. Ben geliyorum."

"Senin içinde uygun mu diye fikrimi mi soruyorsun? Yoksa bana mı öyle geldi?"

Alaz, yine kahkaha attı. Gece yatmadan önce Tuğsem'le konuşurken rica etmeye ve ortak kararlar almaya öncelik vereceğine, özellikle emir verir gibi konuşmamaya dikkat edeceğine dair kendini tembihlemişti. Ancak huylu huyundan vazgeçemiyordu. Hemen değişmesi imkansızdı.

"Bundan sonra daha çok dikkat edeceğim söz sevgilim. Çok özledim ve seninle birlikte zaman geçirmek istiyorum. Eğer senin için de uygunsa birlikte yemek yiyelim mi?"

"Aslında acayip nazlanasım var ama sana kıyamıyorum. Tamamdır sevgilim biz hemen hazırlanıyoruz."

"Nazını severim. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Tuğsem, telefon kapanır kapanmaz yastığı aldığı gibi yüzüne kapattı. Çünkü öyle heyecanlı ve mutluydu ki çığlıklar atmak istiyordu. Telefonu yatak odasında olduğu için son anda duyduğu aramaya koşmuştu. Çünkü yüreği arayanın Hüseyin olduğunu söylemişti. Konuşmaları ne kadar içten ve güzeldi. Aşıktı bu adama içi içine sığmıyordu. Seni seviyorum demişti. Zaten kendine siper olmasından, ona bir şey olacak diye korkmasından söze dökmese bile kalbi sonuna dek hissetmişti. Daha ayrılalı bir gün bile olmamışken özledim diyordu. İşin garip tarafı o da çok özlemişti. Hem bir önceki gece eve bırakırken Alaz'ın üzgün yüzünü ve korkan gözlerini bir türlü düzeltememişti.

Acaba ne giymeliydi? Spor mu yoksa klasik mi?

Hızla yataktan kalktı. Dolabın kapağını açtı. Elleri askılıklarda dolandı. Hemen siyah dar paça kotun üzerine krem rengi v yaka salaş bir bluz çıkardı. Aksi halde kafası çok karışacak hiçbir şey beğenemeyecekti. Toprak renklerindeki stilettolarına uygun bir cekette karar kıldıktan sonra banyoya girdi. Saçlarının doğal kıvırcık halini toplamayı tercih etse de Alaz'ın saçlarına gömülmesini seviyordu. O yüzden açık bırakacaktı. Dişlerini fırçalayıp, yüzünü tekrar yıkadı. Odaya dönüp, çıkardığı kıyafetlerini giydi. Aksesuar olarak uzun bir kolye tercih etti. Saçlarını toplayıp, doğal bir makyaj yaptı. Saçlarını tekrar açıp, isyan eden kabarıkları köpükle yatıştırmaya çalıştı. Aynada kendine bakarken sonuçtan gayet hoşnuttu. Işık'a bakmak için odadan çıktı. Salonda hazırlanmış bekleyen arkadaşına gülümsedi.

"Oo doktor hanım bu ne güzellik."

"Olmuş muyum? Hüseyin geliyor seni birlikte havaalanına götüreceğiz."

"Tuğsem, gözlerinin içi gülüyor. Alaz sana çok başka bakıyor, iyi ki inat edip, uzak durmadın. Hep böyle mutlu ol!"

"Kalbim artık depara kalktı. Artık istesem de uzak duramam çok seviyorum Işık."

Ayla ailesinin yanına gitmesi gerektiği için kahvaltıya gelememişti. Havaalanına mutlaka geleceğini haber verdi. Tuğsem, kahvaltı boyunca Işık'a Altuğ konusunu sormak istedi. Bir taraftan da o anlatmak istese konuşurdu diye düşünmekten içi daraldı. Kahvaltı sonrası kahvelerini almış, başka konular hakkında konuşurken Işık pat diye Altuğ hakkında konuşmaya başlamıştı.

"Tuğsem ben kendimi çok değişik hissediyorum. Hatta hoşlandığımın farkındayım. Ama her yüzüne baktığımda içime bir sıkıntı düşüyor. İtiraf etmekten utanıyorum ancak ilk defa bir adama bedenim ve kalbim aynı anda tepki veriyor. Ne zaman adamı görsem dudaklarına bakmamak için kendimi zor tutuyorum. Onun bakışlarını da sürekli dudaklarımda yakalıyorum.

Biliyor musun ilk defa Şırnak'a gittiğim için mutluyum? Ben senin gibi değilim, ona çok çabuk kapılırım. Şimdi diyeceksin bugüne dek kimseye kapılmadın. Evet görüştüğüm hoşlandığım adamlar oldu ancak kimseye cinsel çekim hissetmedim. Çok saçma değil mi?"

Işık hem kızardı hem de gözleri doldu. Tuğsem, sessizce dinledikten sonra elini tutup, sadece bekledi. Yakın zamana dek Alaz'ı böylesine arzulamasa arkadaşına evet saçma diyebilirdi. Neler hissettiğini anlıyordu. Altuğ'un ilgisi de vardı. Belki onlarda olurdu. Bu düşünceyle gülümsedi.

"Neden saçma olsun. Kaç yaşında sağlıklı kadınsın bundan daha doğal bir durum olamaz. Bir hekim olarak delirmediğini anormal olmadığını söyleyebilirim."

Tuğsem'in sözlerine ikisi birlikte güldü. Işık, Altuğ'u çok merak ediyordu. Yine de Alaz'a sordun mu nasılmış diye soramıyordu. Uyanık olduğu her dakika adamı düşünmüştü. Tam dayanamayıp Altuğ'u soracakken, Alaz aradı. Tuğsem odasına koştururken de Işık'ın sorusu içinde kaldı.

Aşağıya indiklerinde korumalardan biri hemen valizleri aldı. Tuğsem hiç çekinmeden kollarını açmış adama kendini bıraktı. Sanki yıllardır birbirlerini görmemişler gibi sımsıkı sarıldılar. Alaz dudaklarını sevdiği kadının saçlarına bastırırken huzur bu diye düşündü.

Işık'ın öksürüğü ile ayrıldıklarında herkeste görülmeye değer bir gülümseme vardı. Hemen yola koyuldular. Bir süre sessizce yol aldılar. Tuğsem, sanki kendi merak ediyormuş gibi Altuğ'un nasıl olduğunu sorunca Işık çok şükür haber alacağım diye dikkat kesildi.

"İyi güzelim bir saat önce konuştuk. Hedef benim zannediyorduk. Kendi olduğunu öğrendiğinde şaşırdı."

"Kim yapmış belli mi?"

"Şanlıurfa da yaşayan bir şeyhin müritleri, Altuğ şeyhlerini hapise attırdı diye intikam almak istemişler."

Işık, çok kötü oldu. Bu adamların sadece iş insanı olduklarını düşünmenin saçmalık olduğuna karar verdi. Tekrar iyi ki de Şırnak'a dönüyorum yoksa mutlaka karşılaşırdık diye düşünürken, Tuğsem diğer yaralılardan haber var mı diye sorduğunu son anda duydu. Alaz konuşurken havaalanına vardılar.

Ayla da gelmişti. Biraz konuştuktan sonra gitme vakti geldiğinde Tuğsem'le birbirlerine en az on kere sarıldılar. Hep böyle olurdu. Gözleri dolarak ayrıldılar. Ayla ile de aynı şekilde vedalaştıktan sonra hızla uzaklaştı. Bir an önce bu şehirden gitmesi onun için iyisiydi.

Bu kadar korumayla gelenler dikkat çekerken Hüseyin Alaz yanlarında sadece gülümseyerek bakıyordu. Işık gözden kaybolana dek beklediler. Sonrasında Ayla ile vedalaşıp, el ele arabaya bindiler. Daha oturur oturmaz Alaz, Melih'e seslendi.

"Melih, paravanı kapat!"

"Tamam ağam!"

"Hangi paravanı," diye sormasıyla lüks minibüsün ön tarafının kapandığını gördü. Alaz'a neden dercesine baktı. Genç adamın çapkın gülümsemesine takılırken hala niye böyle bir şey yapıldı ki diye aklından geçiriyordu.

"Neden kapattırdın?"

"Sence!"

"Korkmalı mıyım?"

Genç adam Tuğsem'in kızaran yanaklarına bakınca kahkaha attı. Elini beline atıp, daha çok yakınlaşmalarını sağladı. Sevgilisinin kulağına eğildi. Sessiz ama seksi sesi genç kadını heyecandan bayıltacak hale getirmişti.

"Evet korkmalısın!" dedi ve bal dudaklara sahip oldu.

Loading...
0%