@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
"Seni çok seviyorum." "Bende seni çok seviyorum." "Koruma konusuna gelirsek, nasıl istiyorsan öyle olsun. Yeter ki sen, sağ salim böyle güzel kal." "Oh be! Sorun çıkaracaksın diye korkmuştum. İşte şimdi sıcak bir çayınızı içerim doktor hanım." "Hemen!" Tuğsem sevgilisinin yanağından kocaman bir öpücük aldıktan sonra gülümseyerek ayaklandı. Soğuyan çay bardaklarını aldı. Aklından geçenlere hala inanamıyordu. Mutfağa adımladığı sırada 'Adamın nikahsız karısından tut gizlediği gayri meşru çocuğuna kadar senaryolar yazmıştın,' diyen iç sesine yine içinden 'tamam çok kötü bir insanım oldu mu?' diye çıkıştı. Gece yarısına kadar öpüşüp, koklaşıp sohbet ettiler. Tuğsem rahatlamış şekilde Alaz'ı yolcu ettikten sonra mutlulukla uykuya daldı. Sabah erkenden uyandı. Bu saatten sonra daha dikkatli olmalıydı. Sibel cadısının Alaz'ın sevgilisi olduğunu öğrendikten sonra, açıklarını bulmak için ekstra çaba göstereceğini biliyordu. Ahmet hocasının ise hep arkasında durup, onu koruyacağını yürekten hissediyordu. Alaz'ın tedavisinden dolayı bitirme tezinde kolaylık sağlayacağının sözünü hocasından almıştı. Zaten tez çalışmalarını tamamlamak üzereydi. Öncesinde danışman öğretim üyesi olarak Ahmet hocası kontrol eder ve jüri üyelerine öyle gönderirlerse, tez savunma sınavında büyük avantaj olacağını düşünüyordu. Bu görüşlerini bir an önce hocası ile paylaşmalıydı. Araştırma görevlisi olarak son üç ayı kalmıştı. Daha önce uzmanlık eğitimim bitse de gitsem derken, şimdi mecburi hizmet için bu şehirden gideceğini düşünmek bile istemiyordu. Hastaneye gider gitmez poliklinikte hastalarına bakmaya başladığında işini çok özlediğini fark etti. Yıllık izine ayrıldığı günkü hüznüyle şimdiki mutluluğunun boyutu çarpışırdı. Öğleye doğru tüm hastalarını bitirmişti. Ahmet hocasıyla konuşmalıydı. Bu yüzden doktor odalarının bulunduğu kata çıktı. Koridorda Sibel'i gördüğünde içinden şansına küfür etti. Yan yana geldiklerinde Sibel'in sert tepkisini bekledi. İlişkisine sonuna dek sahip çıkacaktı. Ne derse desin diye hazırlık yaparken sadece kinle bakıp kendi odasına girmesine anlam veremedi. Derin bir nefes alıp, profesörün odasının kapısını çaldı. Nedense biraz utanıyordu. Alaz hakkında konuşmasından çekiniyordu. Ancak düşündüğü gibi olmadı. Ahmet hocası Alaz'la ilişkisi hakkında hiç konu açmadı. Tez savunma ve bitirme sınav tarihlerini, jüri üyeleri ve yapılacak hazırlıklar hakkında program çıkardılar. Neredeyse öğle yemeği saatini eğitiminin son günlerini nasıl geçireceğini planlayarak geçirmişlerdi. Telefonunu vaka toplantılarında veya hocalarının yanına girerken mutlaka sessize alırdı. Bu yüzden Alaz'ın öğle saatinde müsaittir düşüncesiyle aramalarını duymadı. Sonrasında da Ayla ile yemekhanede buluştu. Yemekhaneye giderken telefonuna baktı. Alaz'ın aradığını gördüğünde, onu çok özlediğini ve aramalarına mesai çıkışında mutlaka döneceğini öğle saatinde hocasının yanında olduğu için cevap veremediğini, şimdide çok müsait olmadığını anlatan bir kısa mesaj gönderdi. Ayla'nın Serkan'la sevgili olmasına çok sevindi. Bir gece önce Işık'ı yolcu ettikten sonra Serkan'ın aradığını ve birlikte yemek yediklerini ve öpüşerek sevgililiklerini tescillediklerini anlatırken, Tuğsem sadece gülerek dinleyebilmişti. Arada bir etrafını kontrol etmiyor değildi. Acaba onu koruyan kişi etrafında mıydı? Evinden çıktığından beri ara ara aklına geliyor ve etrafında göz gezdiriyordu. Belki de daha koruma olayı başlamamıştır diye aklından geçirirken Alaz'ın güzel yüzü gözlerinin önünden hiç gitmedi. Hızlı bir yemekten sonra tekrar polikliniğe gitmişti. Hastaları biter bitmez mesai saatinin bitmesini beklemeden Alaz'ı aradı. Bu sefer sevgilisinin telefonu açılmamıştı. Onu ilk arayışıydı ve açılmıyordu. Aklından geçenlerle içi mutlulukla doldu. Çünkü bu adam onun içine çiçekler ekiyordu. Aramayı sonlandırmak üzereyken telefon açıldı. "Oh telefonum açılmayacak sandım." "Neden açmayım sevgilim!" "Bilmiyorum ki belki senin aramalarına cevap vermediğim için intikam alabilirsin diye düşünmüş olabilirim. Şahsen ben yapardım." Alaz yine kahkahalara boğulmuştu. Tuğsem'in sıcak ses tonu, şakacı tavrı çok hoşuna gidiyordu. Gece boyu da sarmaş dolaş sürekli onu öpmesini çok sevmişti. O kadar uzun süre ciddi kadın olarak tanımıştı ki onun bu halleri hem şaşırmasına hem de daha çok aşık olmasına neden oluyordu. "Sen yap ben sana kıyamam!" "Ya şimdi kendimi kötü hissettim işte..." "Özledim seni sevdiğim!" "Bende hem de çok." "Bugün Altuğ'u ziyaret edeceğim ondan sonra da Diyarbakır'a uçacağım. Öğlen saatlerinde belki seni görürüm diye aramıştım. Dün akşam söylemeyi unutmuşum." "Öyle mi? Ne zaman döneceksin?" "İki gün sonra yanındayım. Ancak Cuma akşamı da Amerika'ya gideceğim. On gün kadar oradayım." "Daha çok özleyeceğiz desene birbirimizi..." Tuğsem, üzülmüştü. Yeni sevgili olmuşlardı ve aralarına uzun yollar girecekti. Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin başındaki adama çocuk gibi mızmızlanmak istemedi. Bu yüzden şakaya vurmuştu. "Amerika programım aylar öncesinde planlanmıştı. Yoksa..." dedi ve gerisini getiremedi. Gitmezdim sevgilim diyecekti. Çünkü gerçekten gitmek istemiyordu. Oysa onun sorumlulukları vardı. İş hayatını asla askıya alamazdı. Binlerce kişi ondan ekmek yerken işini boşlayamazdı. Tuğsem Alaz'ın yaşadığı çelişkiyi anladığı için sıcacık bir ses tonuyla sözünü tamamladı. "Canımm! Benimde işlerim var zaten döndüğünde sık sık birlikte zaman geçiririz." "Tuğsem!" "Efendim sevgilim!" "Tunç bugün yanına geldi mi?" "Yok, neden sordun?" Alaz ne diyecekti şimdi? Seni araştırdım. Onun seni sevdiğini ve evlilik teklifi hazırlığı yaptığını öğrendim mi? Bu cadı kıyameti koparır derken, Tuğsem'in seslenmesi ile kendine geldi. "Hüseyin!" "Cumartesi gecesi dans ederken söylediklerini duydum. Bu hafta yemek yiyecek misiniz?" "Ses tonunuzdan biraz kıskançlık mı hissettim ne?" Alaz güldü. Bu kadının farkı buydu işte başka kadın olsa hemen ya açıklama yapar ya da sen istemiyorsan gitmem sevgilim derdi. O ise kıskanıldığını anladığını ve bundan mutlu olduğunu bir önceki gece kendi sözlerini kullanarak gösteriyordu. "İstediğinizi hissedebilirsiniz doktor hanım ben soruma cevap istiyorum." "Hayır!" "Teşekkür ederim." "Asıl bu konuyu büyütmeyip benimle konuştuğun için ben teşekkür ederim." "Başkasın be kadın çok başkasın. BAŞIMINDA TACISIN!" "Utandırma beni!" Alaz, sevdiği kadının ses tonundan ve bir süre konuşamamasından utandığını anlamıştı zaten. Bunu güzel dillerinden dökmesine ayrı duygulanmıştı. Zamanında Tuğsem kendine karşı öyle ketum davranmıştı ki, onu hiçbir zaman açamayacak Tuğberk'e gösterdiği sıcaklığı bulamayacağını zannetmişti. İlişkilerinin bu halinden çok memnundu. Tam benden utanma sevdiğim diyecekken kapısı çaldı. "Alaz Bey!" "Geliyorum!" "Kapatmam gerekiyor, ben seni uçağa binmeden ararım olur mu?" "Tamam canım. Kolay gelsin." "Öptüm güzel gamzenden." Hüseyin'in son sözlerinden sonra hala kapanan telefona heyecanla baktığına inanamıyordu. Uzun süre ayrı kalacakları için içine çöreklenen hüznü hemencecik kovdu. Kalpleri birdi ya mesafeler hiç önemli değildi. Üç ay her gün dipdibeydiler ama ruhları kilometrelerce uzaktaydı. Hem o da gerçekten eğitimine odaklanır, savunma sınavı için hazırlanırdı. ------- Altuğ, ilk mesai günü sabahında ifade vermek için avukatlarıyla beraber emniyet müdürlüğüne gitmişti. Öğleden sonra Selen'le buluşmak istemişti. Bayağı bir süredir yüz yüze görüşemedikleri için Selen onu evine çağırmıştı. Bir an önce iyileşmek ve Işık'ın arkasından gitmek istiyordu. Onun için sevgililik sıfatına bile girmeyen bu garip ilişkinin bitmesi gerekiyordu. Işık da kimsede olmayan adı gibi değişik parlak insanın içine dönmesini sağlayan bir ışık vardı. O ışığın bütün parlaklığını da sonuna dek güzel gözlü kadınla yaşamaya kararlıydı. Selen, Altuğ'un soğuk bir adam olduğunun farkındaydı. Zaten hiçbir zaman sıcak bir adam olmamıştı. Ancak bu dönemde özellikle ondan kaçmıştı sanki. O yüzden aralarını sıcak tutacak bir şeyler yapmalıydı. Tanışmalarından itibaren dikkatini çeken onun soğuk ve sert tavırlarıydı. Şahin gibi içine işleyen bakışlarına ve sert hallerine aşık olmamak imkansız gibi gelmişti. Güzel kadındı ve bugüne dek peşine düşmeyen tek adamı kendine bağlamak için hırs yapmıştı. Şimdi kadınsal içgüdüyle hissediyordu. İlişkileri bitmek üzereydi. Altuğ'u yakın arkadaşı Pınar'ın elinden alırken hiç acımamıştı. Aynı duruma düşemez, başka kadın yüzünden terk edilemezdi. Selen Nişantaşı'nda oturuyordu. O muhitte sakin bir kafede buluşmak isteyen Altuğ'a ısrar edemedi. Doğrusu ilişkileri boyunca şahin bakışlı adama kimse ısrarcı olamazdı bunu öğrenmişti. Bakışlarıyla susturur, bakışlarıyla kabul ettirirdi. Selen normalinden daha çok süslendi. Makyajına çok özendi. Mekana girdiğinde genç adamın çekiciliği karşısında heyecanlandı. İşte bu heyecan peşine düşmesine neden olmuştu. Ortamdaki herkes tarafından fark edilirken, Altuğ'un umurumda değil havalarına bozulmamaya çalıştı. Yerinden kalmayan adamın yanına geldi. Dudaklarına yöneldi. Genç ağa ise kaşlarını daha çok çatarak yanağından öptü. Ayağa kalkıp genç kadının sandalyesini çekti. Yaralı omzundaki askılığı çıkarmıştı. Biraz canı yanıyordu ama en azından kimse vurulduğunu anlamıyordu. Oturttuktan sonra Selen'in tam karşına geçti. "Ne içersin?" "Americano!" Altuğ, garsona el işareti yaptı. Garson gelir gelmez kendine Türk kahvesi, genç kadına da Americano sipariş etti. Selen'i hiçbir zaman benimseyememe nedenlerinden biride buydu. Tamamen yurtdışı özentili yaşıyordu. Özellikle Türk mallarından yeyip içmiyordu. O ise memleketinin bir damla suyunu dünyanın en değerli altınlarından üstün görecek kadar ülkesine ve memleketine aşık adamlardandı. "Nasılsın aşkım neden eve gelmedin?" "İyiyim! Selen lafı çok uzatmayacağım. Biliyorsun çok konuşmayı sevmem. Sende en başından farkındasın aramızdaki ilişki sadece birbirimizi mutlu etmek içindi. Ben bir daha görüşmek istemiyorum. Babana saygımdan bunu yüz yüze söylemek istedim." Altuğ, gerçekten pat diye bir çırpıda söylemişti. Selen'in yüzüne baktığında kadının aslında çok sinirlendiğini ama ağlamaya çalıştığını görüyordu. Selen, Altuğ'a elini uzattı. Ağlamaya başladı. "Ben ayrılmak istemiyorum." "Selen lütfen uzatma!" "Pınar'a mı döneceksin," diye sinirle sorunca Altuğ en azından gerçek bir tepki diye aklından geçirdi. Pınar aklına gelince sadece gülümseyebildi. Hiç olmazsa iki sohbet edebileceği bir kadındı. Bunu düşünürken yüzünün daha çok gülümsediğinin farkında değildi. Selen'in yüksek sesi ile tekrar kaşları çatıldı. "Birde gülüyor musun?" "Sesini bir daha yükseltme Selen! Sana hiçbir şeyin sözünü vermedim." "Babama da öyle söylersin." "Beni tehdit mi ediyorsun? Baban sevdiğim saydığım bir iş insanı bu yüzden birçok saçmalığına göz yumdum. Şu tavrınla anlıyorum ki babana gidip, yalan yanlış şeyler söyleyeceksin. Hiç zahmet etme, bugün itibariyle tüm iş bağlantılarımızı sizinle koparıyorum." Altuğ'un bunu yapması sonucu babasının fazlaca zarara uğrayacağını bildiğinden panikledi. Tekrar sevdiğini sandığı adamın elini tutmaya çalıştı. Genç adamın sert bir şekilde kendini geri çekmesine gözleri dolu dolu baktı. "Ben öyle demek istemedim Altuğ seni seviyorum. Beni bırakma!" "Bitti Selen!" dedi ve kahvesini getiren garsonun taşıdığı tepsiye para bıraktı. Üstünden bir ağırlık kalkmış gibi oldu. Işık'ı gördüğü ilk dakikadan itibaren bu yük üstüne yüklenmişti. İstanbul'daki işlerini halledip güzel gözlü kadının yanına gitmeliydi. "Pişman olacaksın." Selen'in dişlerinin arasından çıkan son sözlerdi. Ne yapıp edip, genç adama bir zarar verecekti. Başka türlü rahatlayamazdı. Sana büyük bir acı bırakmadan, bu ilişki bitmeyecek diye düşünen Selen, Altuğ'un arabasına binişini seyretti. Gözyaşlarını elinin tersi ile silip, hızla oradan uzaklaştı. Altuğ, arkasına bile bakmamıştı. Hemen omzunun iyileşmesini istiyordu. Işık ile ilgili planlarında gayet sağlıklı olmalıydı. Bunu düşünmek bile bedenini titretiyordu. Çokça dinlenecek ilaçlarını içecek ve işlerini organize edecekti. Kafası rahat tek yoğunlaşacağı kişinin yanında olacaktı. Sarı kadının dudaklarını ve kalçalarını gördüğünden beri hem içinin hem bedenin tepkilerini kontrol edememişti. Işık'ın gözleriyle kendi gözlerinin birbirlerinde kaybolmasına rağmen, genç kadının sonrasındaki soğukluğuna çok kızmıştı. Arabası İstanbul sokaklarında yol alırken gülümsüyordu. Çünkü o kızgınlıkların acısını çok tatlı bir şekilde çıkaracaktı. O gün akşam Alaz ile yediği yemek haricinde on gündür gecesini gündüzünü işlerini toparlamak için ayırdı. İki kere memleketine gitmişti. Her defasında oğlum ne zaman evleneceksin. Hani gelin diye karşılayan annesini ben hemen evlenirim sorun değil anam, yalnız evleneceğim kadın bana eş olur da sana gelin olur mu bilemem demişti yine... Gelin gelin diyen kadına her zaman ki şakasını yapıp susturmuştu. Bu şaka anasının gözlerini kısıp dudağını sarkıttıktan sonra, eşek sıpası edepsiz seni diye sarılmasıyla son bulan tatlı bir atışmaydı. Annesi onun için dünyadaki en önemli insandı. İkinci sırada erkek kardeşi geliyordu. Evli bir kız çocuk babası oluşuna hala inanmakta zorluk çekiyordu. Göktuğ ile aralarında beş yaş vardı. Gelinleri Nursu uzaktan bir akrabalarıydı ve aileye alışmakta hiç zorlanmamıştı. Bir gün evlenirse aşık olmasının yanı sıra annesine, örfüne ve adetlerine uygun biri olmasına dikkat edeceğini biliyordu. On günün sonunda bir Çarşamba sabahı Şırnak havaalanına indiğinde nedensizce bir mutluluk hissediyordu. Her zamanki gibi yanında en sadık adamı Salih ve iki koruması vardı. Kiralanan cipe bindiğinde Işık'ın karşısına çıktığında ne diyeceğini düşündü. Gerçi on gündür ne zaman boş kalsa Işık'la ilk konuşmaya başladığımda şunu derim bunu derim gibi provalar yapıyordu. Sonra da ne yaptığını anlayıp, kendine gülüyordu. Bu durumlarına kızmak istiyor, koskoca adamsın ufacık bir kadın seni maymun edecek diye söyleniyordu. Ancak içinden bir ses onunla çok mutlu olacaksın diyordu. Araba durduğunda yine düşüncelere daldığını fark etti. Işık'ın tüm okul programını biliyordu. Saatine baktığında birazdan son ders zili çalacak ve öğrencilerin çıkacaktı. Arabada beklemeye karar verdi. E-maillerine bakıp, gerekli kısa cevapları verdi. Çocukların cıvıl cıvıl arabanın yanından geçişlerine gülümsemeden edemedi. Salih'in seslenmesiyle arabadan çıkmaya hazırlandı. "Ağam, Işık Hanım geliyor." "Tamam," derken bile hızla son e-mailine cevap verdi. Gönder tuşuna basar basmaz telefonu yanına aldı. Okul kapısının köşesinde oldukları için kafasını kaldırır kaldırmaz Işık'ı gördü. Siyah kalem eteğinin üstüne lila rengi gömleği ve gözündeki gözlüklerle tam bir öğretmenle karşılaştı. Dudakları kıvrılırken, heyecanlandığını hissetti. İnşallah burada ne işin var diye sormaz diye düşünürken Işık'a bir erkeğin seslendiğini duydu. Beklemeye başladı. "Işık Hocam!" "Ferhat Bey, buyurun!" "Yine mi sen der gibisiniz ama zamanınız varsa bir çay içebilir miyiz?" "Lütfen artık ısrar etmeyin. Ferhat Bey daha iki gün önce konuştuk sevgilim var benim uygun olmaz." "O zaman bu sevgiliyi üç yıldır, bir kere olsun neden görmedik?" "Görmek zorunda değilsiniz?" "Ben seninle ciddi düşünüyorum Işık!" "Bana bağırmayın! Sevdiğim var diyorum Ferhat Bey..." "İnanmıyorum! Sana zor kullanmak istemiyorum. Bir kere ya bir kere şans ver, kendimi tanıtayım sana!" "Bakın tekrar söylüyorum sevgilim var." "Kim bu sevgili, adı sanı yok mu bu adamın nedir ne değildir?" Işık, yutkunmak zorunda kaldı. Cizre'nin en zenginlerinden birinin oğlu olan Ferhat'a kaşlarını çatarak bakmaya başladı. Sustu çünkü bir sevgilisi yoktu. Bu zamana dek bütün tekliflerini kibarca sevgilim var diyerek reddetmişti. Ancak yıllardır ortaya çıkmayan sevgili Ferhat'ı işkillendirmiş, son bir yıldır daha ısrarcı olmasını sağlamıştı. Bir taraftan da korkuyordu. Çünkü bu adamların sağı solu belli olmuyordu. Ya beni kaçırırsa bana zorla sahip olmaya kalkarsa diye geceleri uykusuz geçiriyordu. Sırf bu yüzden tayin istemişti. İki aydır haber bekliyordu. Tuğsem ve aynı okulda görev yaptığı öğretmen arkadaşı Mümine haricinde kimsenin bu durumdan haberi yoktu. "Sevgilin yok değil mi?" "Var!" "Var!" Ferhat bir anda Işık ile birlikte var diyen sesle afalladı. Çünkü gecesi gündüzü olan kadını artık sıkıştırdığını düşünmüştü. Üç yıldır kendini tanıtabilmek için elinden geleni yapmıştı. Ancak mecburi ortamlar hariç onunla yalnız görüşememişti. Bunun verdiği sinirle de arkasını dönüp, uzun boylu adama bağırmaya başladı. "Sende kimsin?" "Ben, bu güzel kadının sevgilisiyim de sen kimsin?" diye Işık'a doğru yürüdü. Güzel gri gözleri büyümüş, ağzı açık kendine bakan kadını öpmek istedi. Fakat o kadar sinirliydi ki önce karşısındaki hadsizi dövecekti. Duydukları hiç hoşuna gitmedi. Anladığı kadarıyla Işık yıllardır bu adamla uğraşıyordu ama artık onun karışmasına gerek yoktu. "Hooş geldin Al..Altuğ!" "Hoş bulduk ışığım," deyip kokusuna bayıldığı saçlarından öptü. Işık'a yumuşayan yüz hatları ve sesi, Ferhat'a dönünce yine şahin sertliğine büründü. "Ee sen kimsin dedim?" "Altuğ lütfen!" "Dur hayatım biz bir erkek erkeğe bu konuyu konuşalım." "Ben! Ben sevgilisi olduğunu bilmiyordum." "Biraz önce sana sevgilim var dedi ve sen anlamadın. Bir daha seni sevgilimin yanında görmeyeceğim. Yoksa!" "Sen kimin çöplüğünde kimi tehdit ediyorsun lan!" diye Altuğ'a doğru adımlayınca Salih ve iki koruma Ferhat'ın önüne geçti. Bu duruma daha çok sinirlenen genç adam korumaları ile bu görüşmeye gelmediğine pişman oldu. Işık'ın kendi adamlarından korktuğunu düşünürken korumaları olan bir adamla sevgili olacağı aklına bile gelmemişti. "Senin çöplüğünde seni tehdit ediyorum!" "Adamlarına güvenerek konuşman kolay, erkeksen teke tek gel!" Altuğ güçlü bir kahkaha attı. Yüz ifadesine bakınca kahkaha atan kişiyle alakası yoktu. Çünkü sinirden siyah teni daha bir koyulaşmış, şahin bakışları daha bir sertleşmişti. Kahkahasındaki tını bile ne kadar öfkeli olduğunu gösteriyordu. "Salih çekilin!" diye bağırınca Ferhat'la karşı karşıya kaldı. Işık'ın sinirleri bozulmuştu. Altuğ'un vurulduğu için yine bir şey olmasından korkarak ikisinin arasına girdi. İki elini açarak Altuğ'un göğsüne koyup, ittirmeye çalıştı. Gözleri dolarak konuşmaya başladı. "Lütfen! Kavga etme!" Genç adam aklından çıkaramadığı güzel gri gözlerin ağlamak üzere olduğunu görünce ne yapacağını şaşırdı. Oysa ağlayan kadınlardan hemen soğurdu. Öyle güzeldi ki dayanamayıp hiç tarzı olmasa da kulağına doğru eğildi. Söyleyeceklerinin kendini keyiflendirdiği kadar Işık'ı şaşırtacağını biliyordu. Seksi ama fısıltılı sesiyle yumuşacık cevap verdi. "Bir öpücük için söz verirsen kavga etmem." "Nee!" |
0% |